Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 4/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon
42 sonuçtan 31 ile 40 arasý

Konu: ÝSLÂM'DA KADININ DEÐERÝ VE HAKLARI

  1. #31

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ýslâm’a Göre Boþanma Sebepleri:

    Ýslâm’da boþama, prensip olarak kocanýn tek yanlý irâdesiyle ve mahkeme kararýna gerek olmaksýzýn meydâna gelir. Koca, bizzat boþayabileceði gibi, bir vekil aracýlýðý ile de boþayabilir. Ya da karýsýna boþama yetkisi (tefvîz) verebilir. Diðer yandan bazý boþanma sebepleri ortaya çýkýnca, kadýnýn da mahkemeye baþ vurarak evliliðe son verdirmesi mümkündür. Bu boþanma sebepleri altý maddede toplanabilir:

    1. Hastalýk veya özür: Evlilik akdi sýrasýnda mevcûd olan veya evlilik sýrasýnda meydana gelen bazý özür veya hastalýklar yüzünden kadýnýn boþanmak hakký vardýr. Bunlar, akýl hastalýðý, cüzzam ve zührevî hastalýklar gibi birlikte yaþama hâlinde zararý kaçýnýlmaz olan hastalýklardýr.

    2. Kocanýn Nafakayý Saðlamamasý: Kadýnýn yeme-içme, giyim ve barýnma masraflarý kocasýna âiddir. Koca varlýklý olduðu halde, eþiyle ilgilenmez ve onu açlýk ve sefâlet içinde býrakýrsa; kadýnýn önce kocasýndan nafaka almaya çalýþmasý, bu mümkün olmazsa, boþanmak için çâre aramasý hakký olur. Koca fakir ise, kadýnýnýn onu yalnýz býrakmasý, hattâ bu sebeple ondan ayrýlmaya kalkýþmasý, vefâsýzlýk olur.

    3. Kocanýn Evi Terketmesi: Kocanýn evi terketmesi ve bu yüzden, sýkýntý ve fitneye düþmek tehlikesi karþýsýnda kadýnýn mahkeme aracýlýðýyla evliliðe son vermesi söz konusudur. Erkeðin hayat ve ölümüne dâir haber almaktan ümid kesildiði târihten îtibâren dört sene beklenir, bu zaman zarfýnda haber alýnmadýðý ve kadýn boþanmakta ýsrâr ettiði takdirde hâkim, ayrýlýða hükmeder.

    4. Kocanýn Hapsedilmesi: Mâlikîler dýþýnda çoðunluk müctehidlere göre, kocanýn hapsedilmesi veya tutuklanmasý, yahut düþmana esir düþmesi bir boþanma sebebi deðildir. Çünkü bu konuda âyet ve hadîs yoktur.

    5. Þiddetli Geçimsizlik ve Kötü Muâmele: Eþlerin birbirlerinin þeref ve haysiyetlerine yönelik ithamlarý sonucunda çýkan soðuk tartýþmalara þiddetli geçimsizlik denir.

    Kötü muâmele ise, kocanýn, eþini söz veya fiil ile rahatsýz etmesidir. Sövmek, dövmek ve Allâh’ýn haram kýldýklarýný yapmaya zorlamak gibi davranýþlar, kötü muâmeleler arasýnda sayýlabilir.

    Geçimsizlik her iki taraftan kaynaklanabilir. Maðdur olan eþ, hâkime baþ vurarak hakem yoluyla arabulma veya boþanma isteðinde bulunabilir.

    6. Zinâ: Zinâ da evliliði sona erdirme sebebidir. Aðýr ve yüz kýzartýcý bir suçtur.

    Boþanma, âileyi dejenere olmaktan koruyan bir tedbirdir. Aslýnda boþanma, çiftler için bir anlamda selâmet ve rahmettir. Boþanmayý yasaklamak, evlenmenin azalmasýna sebep olabilir. Zîrâ, ihtiyaç halinde boþanamýyacaðýný bilen kimse, evlenmeye yanaþmaz. Gireceði bir kapýnýn ebediyyen üzerine kapanacaðýný bilen insan, o kapýdan girmek istemez. Evlenenlerin azalmasý da, fuhþun artmasýna ve âilelerin çözülmesine sebep olur. Bütün bu zararlar, neticede kadýna dokunur.

  2. #32

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Mut’a Nikahý:

    Mut’a nikâhý, bir kadýnla ücret karþýlýðýnda belli bir vakit için evlenmektir. Câhiliyye devrinden kalan bir nikâh þeklidir.

    Bu nikâha, Ýslâm’ýn ilk yýllarýnda ve bilhassa harp zamanlarýnda, uzun zaman kadýnlardan uzak kalan askerler için izin verilmiþti. Hayber savaþýna kadar mubah olan mut’a nikâhý, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in sünneti ile yasaklanýp haram kýlýnmýþtýr. Konu ile ilgili olarak Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz þöyle buyurur:

    "Ey insanlar!

    Ben size mut’a nikâhý ile kadýnlardan faydalanmanýz için izin vermiþtim. Þüphesiz ki Allâh, bunu kýyâmete kadar haram kýlmýþtýr. Kimin yanýnda bunlardan bir kadýn varsa, hemen onu serbest býraksýn, onlara verdiði þeylerden hiçbir þeyi geri almasýn!.." (216)

    Hz. Ali (r.a.), Ýbn-i Abbas (r. anhümâ)’ya þöyle demiþti:

    "Rasûlullâh (s.a.v.), mut’a nikâhýndan ve ehil merkeblerin etlerini yemekten Hayber’in fethi günü bizleri menetti." (217)

    Mut’a nikâhý, zinâdan baþka bir þey deðildir. Dört mezheb imâmýna göre haramdýr ve bâtýldýr. (218)

    Görülüyor ki yüce dînimiz, kadýnýn hiçbir þekilde þehvet metâý hâline getirilmesine aslâ müsaade etmemektedir.

  3. #33

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Hulle:

    Bir erkeðin hanýmý üzerinde üç defa boþama yetkisi vardýr. Üç boþama salâhiyetini de kullanýp hanýmýndan ayrýlan erkek, ayný kadýnla tekrar evlenemez. Ancak kadýn, baþka bir kocaya gider de, günün birinde ondan boþanýr veya kocasý vefat ederse, gereken iddeti bekledikten sonra, birinci koca onunla tekrar evlenebilir. Aksi halde evlenmesi mümkün deðildir.

    Ýþte kadýna eski kocasýna yeniden dönme imkâný saðlayan bu ara evliliðine hulle denir. Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle buyurulur:

    "Yine erkek, karýsýný üçüncü defa olarak boþarsa, bundan sonra kadýn kendinden baþka bir erkeðe nikâhlanýp varýncaya kadar ona helâl olmaz. Bununla birlikte, eðer bu yeni koca da onu boþarsa, onlar Allâh’ýn sýnýrlarýný ayakta tutacaklarýný sanýrlarsa, birbirlerine dönmelerinde hiçbiri hakkýnda bir sakýnca yoktur." (219)

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de bir hadîs-i þerîflerinde:

    "... Allâh Teâlâ, hulle yapana da ve kendisi için hulle yapýlana da lânet etsin!." (220) buyurur.

    Hz. Ömer (r.a.) da, bununla ilgili olarak þöyle buyurur:

    "Allâh’a yemîn olsun ki, bana hulle yapaný da, kendisi için hulle yapýlaný da getirmiþ olsalar, onlarý recm ederim (taþlayarak öldürürüm)." (221)

    Hulle, yapýlsýn diye deðil, erkeklik haysiyetini düþüreceði için bu yola tevessül edilmesin diye konulan þartlý bir cezâdýr. Erkeðin nikâhý hafife almamasý ve evliliðin devamýnýn saðlanmasý için konulmuþ, aðýr ve caydýrýcý ilâhî tedbirdir. Ayrýca hulle, erkeðin, hile yapýp kendi nefsânî arzularýna göre dîni istismâr etmesini önleyerek, kadýnýn hakkýný korumaktýr. Zîrâ erkek için en zor þey, hanýmýnýn baþka biriyle evlenip beraber kalmasýdýr.

    Ýslâm’da evlenme, karþýlýklý huzûr, sevgi ve þefkat üzerine kurulmuþtur. Muvakkat (geçici) nikâh, mûteber deðildir. Nikâhýn devamlý olmasý, âile birliðinin kurulmasý ve çocuðun yetiþtirilip terbiye edilmesi, Ýslâm’ýn en önem verdiði husûslardandýr. Üç talâkla boþanan çiftler, bütün bu ulvî gâyeleri hiçe sayarak nikâh ni’metini tepmektedirler. Bunun cezâsý olarak, boþanmanýn bütün haklarýný kullanan bu çiftler, birbirleriyle tekrar evlenemezler. Boþandýktan sonra, hiçbir engelle karþýlaþmadan ayný kiþilerin yeniden birbirleriyle evlenmesi, boþanma hâdiselerini çoðaltýr. Bu ise, âilede yaralar açar, toplumun düzenini ve âhengini bozar.

  4. #34

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Teaddüd-i Zevcât (Birden Çok Kadýnla Evlenme)

    Allâhü Teâlâ en-Nisâ sûresinin 3. âyet-i kerîmesinde:

    "Eðer yetîm kýzlar hakkýnda adâleti yerine getiremiyeceðinizden korkarsanýz sizin için helâl olan diðer kadýnlardan ikiþer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin! Þâyet (bu sûretle de) adâlet yapamayacaðýnýzdan korkuyorsanýz o zaman bir tane ile, yahut mâlik olduðunuz câriye ile yetinin. Bu (tek haným veya câriye) sizin için hakdan eðrilip sapmamanýza daha yakýndýr." buyurmaktadýr.

    Bu âyet-i kerîmeden anlaþýlan, birden fazla evlenmenin Ýslâm’ýn bir emri deðil, bir izni olduðudur. Yani bu hüküm, yapýlmasý gerekli bir görev deðil, zarûrî durumlarda kullanýlabilecek bir izindir. Ancak bu izinden faydalanýlabilmesi için de erkeðin, eþleri arasýnda her konuda eþitlik ve adâlet esaslarýna uygun hareket edebileceðine inanmasý gerekmektedir.

    Birden fazla kadýnla evli olan bir erkek, eþleri arasýnda her hususta adâletli davranmaya dînen mecbûrdur. Nöbetleþe beraber kalýr. Birinin nöbetinde iken, onun izni olmaksýzýn diðerine gidemez. Ortaklarýn güzeli ile çirkini, yaþlýsý ile genci bu hususta ayný durumdadýr. Kocanýn bu konuda hiç bir özrü geçerli deðildir. Yedirme, giydirme, mesken, davranýþ gibi bütün konularda da hiçbir ayýrým yapmamasý þarttýr. (222) Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Bir erkeðin nikâhýnda iki kadýn bulunur da aralarýnda adâleti gözetmezse, kýyâmet gününe bir tarafý düþük, felçli olarak gelir." (223) buyurmaktadýr.

    Kaldý ki, birden fazla evlenme hususunda bir zorunluluk yoktur. Teaddüd-i zevcât, yapýlmasý mecbûrî bir emir olmayýp, ancak bazý zaruretler karþýsýnda cemiyeti ahlâksýzlýktan ve fuhuþtan kurtarmak için konulmuþ ictimâî bir tedbirdir. Bunu gerçekleþtirmeye, ne erkek ve ne de kadýn mecburdur. Bir erkek, gerek görürse bundan faydalanýr, gerek görmezse bir haným ile yetinir. Kadýn da uygun görürse, evli bir erkekle evlenmeyi kabul eder. Uygun görmezse kabul etmez. Ýlk haným da, üzerine evlenilmesini arzu etmediði takdirde, bu hususu, nikâh esnasýnda uygun bir þart ile, meselâ boþanma hakký elinde bulunmak þartýyle saðlayabilir. (224) Ýlk haným evlenirken üzerine evlenilmemesini þart koþmuþ ise, ikinci evlilik yapýlamaz. Esasen bir haným ile yetinilmesi "Adâletli davranamayacaðýnýzdan korkarsanýz bir tane ile yetinin!" âyet-i kerîmesine göre daha uygun görülmektedir. Ayrýca þartlarýna uyamýyacak kimselerin birden fazla kadýnla evlenmeye kalkýþmalarý, Allah indinde sorumluluðu gerektirir. Bu yüzden hukûku çiðnenen bir haným da mahkemeye mürâcaat ederek haklarýný savunabilir. (225) Ýslâm Dîni’nde erkekler, birden fazla evlenmekle emrolunmadýklarý gibi, kadýnlar da ortak kabul etmek zorunda deðillerdir. (226) Ýstenmemekle beraber boþanma, bazen bir zaruret halini aldýðý gibi, çeþitli zamanlarda bazý toplumlarda birden fazla evlenmek de mecbûriyet arzedebilir. Bu ve benzeri gerçekleri dikkate almayan bir nizamýn ömrü kýsa olur. Halbuki Ýslâm Dîni, baþlý baþýna bir hayat nizâmýdýr. Gerçekten birden fazla evlenme, bazý durumlarda kadýn için bir kurtuluþ, bir nimet olabilmektedir. Meselâ kadýnýn yaradýlýþdan veya herhangi bir hastalýktan zevcelik vazifesini yerine getirememesi veya çocuk yapmaya muktedir olmamasý durumunda, kocasýna evlenebilme hakký verilmediði takdirde, erkek, ya bu kadýncaðýzý boþayýp bir baþkasý ile evlenecek, ya da kötü yollara düþecektir. Bu her iki durumda, hem erkek ve hem de kadýn için büyük bir zulüm sözkonusudur. Birden fazla evliliðin zarûret hâline geldiði noktalardan biri de, savaþ sonrasý ortaya çýkan durumdur. Savaþlar sonucu erkek nüfûsun, kadýnlara oranla çok daha azaldýðý bir gerçektir. Bu durumda birden fazla evlilik, ahlâksýzlýk ve zinâyý önleyecek en tesirli bir yoldur. Þu halde teaddüd-i zevcât, normal hayatta her zaman uygulanabilecek bir kâide deðil, özel durumlarda mürâcaat edilmek üzere verilmiþ müstesnâ bir tedbirden ibârettir.

    *

    Buraya kadar, yüce dînimizin kadýna verdiði üstün deðeri ve onlara tanýdýðý ulvî haklarý, gücümüz nisbetinde açýkladýktan sonra; genç kýzlarýmýza örnek alacaklarý rehberlerden bahsederek, kuracaklarý âile yuvalarýnda muhakkak dikkat etmeleri gerekli hususlara kýsaca temâs etmeyi uygun bulmaktayým.

  5. #35

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kadýnlarýmýzdan Fazîlet Örnekleri:

    Târih boyunca kadýn, gerek âilesine ve gerekse Ýslâm’a hizmet etmekte büyük bir fedâkârlýk sembolü olmuþtur. Bu fazîlet timsâli kadýnlarýmýzýn gönül iklîminden bir hisse nasîb olmasý ümîdiyle, kendilerinden bir kaç misâl vermek herhalde yerinde olacaktýr.

    Hz. Fâtýmatü’z-Zehrâ (r.anhâ):

    Ýbn-i Abbas (r.a.), rivâyet ettiði bir hadîs-i þerîfde þöyle anlatýyor:

    "Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (r. anhümâ), küçükken hastalanmýþlardý. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, ashâb-ý kirâmdan bir kaç kiþi ile torunlarýný ziyârete gittiler. Bu esnâda ziyâretçilerin bazýlarý, Hz. Ali (r.a.)’a:

    -Yâ Alî, çocuklarýn için bir nezir yapmak istemez misin? dediler.

    Hz. Alî ve Hz. Fâtýmâ (r.anhümâ) da, Allâh (c.c.)’ýn rýzâsýný taleb ve O’na þükretmek ve çocuklarýnýn þifâ bulmasýný Cenâb-ý Hakk’dan niyâz etmek üzere üç gün oruç tutmayý nezir ettiler.

    Derken çocuklarý hastalýktan kurtuldular. Bunlar da oruçlarýný tutmaya niyet edip oruca baþladýlar. Fakat iftar için yiyecekleri yoktu.

    Hz. Alî (r.a.), Hayberli Þem’un isminde bir yahûdîden üç gün iftar edebilmek için ödünç olarak üç çömlek arpa aldý. Hz. Fâtýma (r. anha), arpanýn bir çömleðini öðütüp kendi âdetleri kadar, yâni beþ tanecik ekmek yaptý. Akþam olup iftarý bekliyorlardý. O sýrada bir fakir miskin gelip:

    "Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!

    Ben müslüman bir fakîrim. Beni doyurunuz ki, Allâh sizleri cennet sofralarý ile doyursun.." dedi.

    Onlar da derhal sofralarýndaki ekmekleri, bu fakir miskine ikrâm ettiler. Ve Hz. Alî (r.a.), Hz. Fâtýmâ (r. anha)’ya hitâben:

    "Ey insanlarýn en hayýrlýsýnýn kýzý! Ey îmân ve þerefin kemâline sâhib olan Fâtýmâ!

    Görüyorsun, ciðerler paralayýcý hâliyle kapýda duran þu miskin, açlýðýný bizlere arzederken, hâl lisânýyla da Allâh’a nâz ve niyâz etmektedir." dedi.

    Hz. Fâtýmâ (r. anha) ise, Hz. Alî (r.a.)’a þöyle cevâb verdi:

    "Ey amcamoðlu!

    Emrinize âmâdeyim.. Gerçi o miskini hoþnûd edecek ve memnûn kýlacak bir þeye sâhib deðilim. Fakat umarým ki, aç bir kimseyi doyurmak sûretiyle, hayýrlý insanlardan sayýlýp cennete girer ve þefâate ererim..."

    Böylece hepsi de bir lokma almadan, sofralarýndaki ekmekleri fakir miskine verdiler, kendileri de su ile iftar ettiler.

    Ertesi gün, oruçlarýna devam ettiler. Fâtýmâ (r.anha), o gün de, arpanýn ikinci çömleðini ekmek yaptý. Akþam yaklaþýnca, ekmeði sofraya koydular. Ýftarý beklemeye baþladýlar. Derken kapýya bir yetîm geldi:

    "Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!

    Ben muhâcir çocuklarýndan bir yetîmim. Babam Akabe Harbi’nde þehîd oldu. Beni doyurunuz, ne olur beni doyurunuz! Allâh da sizleri cennet taamlarýyla doyurur.." dedi.

    Onlar da, ekmeklerini bu yetîme ikrâm ettiler ve yine suyla iftâr ederek o akþam da aç yattýlar.

    Ertesi günü Fâtýmâ (r.anha), üçüncü çömlekteki arpayý ekmek yaptý. Akþam olunca yine sofrayý önlerine koyduklarý sýrada, bu sefer de kapýya fakir bir esir geldi. Ve:

    "Es-selâmü aleyküm Yâ Muhammed ehl-i beyti!

    Ben esirlerden biriyim. Bana ikrâm ediniz. Allâh da sizlere cennet taamlarýndan ikrâm etsin!" dedi.

    Bunlar da, sofralarýndaki yiyeceði, bu sefer de esire ikrâm ettiler. Tekrar suyla iftâr etmek zorunda kaldýlar.

    Onlarýn bu fedâkârâne ikrâmlarý üzerine, Cenâb-ý Hakk, kendilerini Kur’ân-ý Kerîm’in þu âyet-i kerîmesiyle takdir ve taltif etti, fazîletli kýldý:

    "Hakîkî mü’minler, Allâh’a olan muhabbetlerinden dolayý, kendi yiyeceklerini miskîne, yetîme ve esîre ikrâm ederler." (227), (228)

  6. #36

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Nesîbe Hatun (r.anhâ):

    Nesîbe Hatun, Kâ’b’ýn kýzý ve ensârdan Zeyd b. Âsým’ýn hanýmýdýr. Uhud harbine kocasý ve iki oðluyla berâber katýlan Ýslâm’ýn bu mücâhide kadýný, kahramanlýkta herkesi hayretler içinde býrakmýþtý. Hattâ Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in üzerine hücûm eden fedâîlerden bir süvârînin ayaðýný kýlýçla ikiye ayýrdý ve atýndan aþaðý düþürüp öldürdü. Kendisi de birkaç yerinden yaralanýp her tarafý kana boyandýðý halde, kocasýný ve çocuklarýný harbe teþvik ediyordu.

    Bu sýrada Kureyþ’in azýlý meþhûrlarýndan Ýbn-i Kamie;

    "Bana gösteriniz; ya o, ya ben!" diyerek bizzat Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e saldýrmýþtý.

    Bunun üzerine Nesîbe Hatun, hemen yetiþti. Ve Ýbn-i Kamie’ye üç kere kýlýç çaldý. Fakat kestiremedi. Çünkü Ýbn-i Kamie’nin üzerinde iki zýrhý vardý. Ýbn-i Kamie ise, kýlýçla Nesîbe Hatun’u omuzundan yaraladý.

    Düþman, her ne taraftan Rasûlullâh (s.a.v.)’in üzerine hücûm etse, Nesîbe Hatun, hemen kocasý ve oðullarý ile birlikte yetiþip müdâfaa ederdi.

    Hz. Peygamber (s.a.v.), O’nun hakkýnda þöyle buyurur:

    "Uhud gününde, saða sola her baktýðýmda Ümm-i Ümâre’yi (Nesîbe Hatun’u) yanýmda savaþýr gördüm." (229)

    Yine bu fedâkârâne hizmetlerinden dolayý, Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, bu mübârek âile hakkýnda:

    "Yâ Rab!

    Bunlarý bana cennette refîk eyle!.." (230) diye duâ buyurdular.

    Cenâb-ý Hakk; bizleri de bu mücâhide ve kahraman vâlidemizin hürmetine cennette Habîb-i Kibriyâsý’yla refîk eylesin!

    Âmîn!..

  7. #37

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Þâire Hansa Hatun (r.anhâ):

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz zamanýnda, Amr’ýn kýzý meþhûr þâire Hansa, çok güzel kahramanlýk þiirleri söylerdi. Müslüman olduktan sonra, Ýslâm onu, üstün bir ferâgât ve fedâkârlýk timsâli yapmýþ ve îmânda kemâle erdirmiþti. Dört çocuðu Kadisiye Harbi’nde þehîd olduðu halde, cesâret ve sebâtýnda aslâ bir sarsýlma olmamýþtý. Ayný Ýslâmî þuûrunu muhâfaza ederek þehîd anasý olmanýn verdiði tesellî, ona evlâd acýsýný bile unutturmuþtu.

    Þâire Hansa, muhârebe meydanýna giderek çocuklarýný þu târihî sözleriyle coþturmuþtur:

    "Benim kahraman evlâdlarým,

    Yemin ederim ki, siz ayný ananýn ve ayný babanýn çocuklarýsýnýz. Ben kocama ihânet etmiþ bir kadýn olmadýðým gibi, babanýz da mâzîsi lekeli bir insan deðildir. Hem de ben, zorla deðil de kendi isteðimle Ýslâm’ý kabûl ettim. Ve yine kendi arzumla hicret ettim. Sizler iþte böyle tertemiz bir mâzîye sâhipsiniz.

    Sizden; gireceðiniz savaþta bu asâletinize uygun bir cesâret ve celâdet bekliyorum. Dîn düþmanlarýna ilk hücûm eden sizler olmalýsýnýz. Sizlerin arkada deðil, dâimâ en ön safta çarpýþtýðýnýzý görmeliyim. Çünkü bu harp, eski savaþlarýmýz gibi âdî menfaatler uðruna yapýlan çapulculuk ve yapmacýlýk hareketi deðildir. Elleriyle yaptýklarý putlara tapan, kýz çocuklarýný diri diri gömecek kadar vahþete devam eden putperestlere, doðruyu ve hakký gösterme hareketidir. Kýsaca bu cihâdda emir Allâh’dan, kumanda da Rasûlullâh (s.a.v.)’dendir.

    Baþka söze ne hâcet!.."

    Bu sözlerden sonra çocuklarýný ayrý ayrý kucaklayan þâire Hansa, ilâve ederek diyor ki:

    "Ya Ýslâm’ýn zafer bayraðýný Kadisiye’de dalgalandýracaksýnýz; yahut da dîn uðruna cihâd ederek þehîd olduðunuzu duyacaðým!.."

    Bir annenin evlâdlarýna karþý böyle kahramanca konuþmasý, orada bulunan diðer mücâhidleri de coþturuyor ve Kadisiye’de Ýslâm’ýn zafer bayraðýnýn dalgalanmasýna sebep oluyordu.

    Nitekim öyle de olmuþtur. Hasta yataðýnda yatarken dört oðlunun da þehâdet haberi getirilince:

    "Yâni ben, þehîd anasý mý oldum þimdi?" diye soruyor.

    "Evet." diyorlar, "Hem de dört þehîd anasý..."

    Tekrar soruyor:

    "Zafer kimlerde?"

    "Zafer, müslümanlarda.. Þimdi Kadisiye’de Ýslâm’ýn bayraðý dalgalanýyor!.." diyorlar.

    "Ýslâm’ýn bir zaferi için dört oðlum da fedâ olsun!.." diyen Hansa Hatun, ellerini kaldýrarak þöyle yalvarýyor:

    "Yâ Rabbî!

    Bana emânet ettiðin dört kahramaný yine senin dînin uðrunda fedâ etmiþ bulunuyorum. Artýk beni þehîd analarý defterine kaydeyle!. Benim için þehîd anasý olmak kâfî ikrâmdýr. Bunu benden esirgeme!.."

    Her ne zaman Hansa Hatun’dan söz edilse Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, O’nun için:

    "Örnek bir Ýslâm kadýný..." buyururlardý. (231)

  8. #38

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Îmân Kal’asý Mâþite Hâtun :

    Firavun’un sarayýnda Mâþite Hatun nâmýnda bir kadýn vardý. Bu kadýncaðýz, Allâh’ýn birliðine îmân ettiði için, dâimâ "Allâh birdir" zikrini tekrar ederdi. Birgün Firavun’un kýzý, bunu iþitmiþ ve keyfiyeti babasýna bildirmiþti.

    Bunu haber alan Firavun, öfkelenerek Mâþite Hatun’u çaðýrmýþ, bu inancýndan vazgeçirmek için hayli uðraþmýþtý. Tesir etmeyince, ihtirâsý uðruna hayli iþkenceleri bu kadýn üzerinde icrâ ettirdiyse de, kadýncaðýz dîni uðruna tâviz vermiyor, "Allâh birdir" sözünü tekrar ediyordu.

    Bu durum karþýsýnda zâlim Firavun’un kini ve öfkesi artýyordu. Mâþite Hatun ise, îmânda sebât ederek:

    "Benim ilâhým tekdir. O da Allâh Teâlâ’dýr. Zâten O’ndan gayrý ilâh yok..." diyordu.

    Kadýncaðýzýn, üç-beþ yaþlarýnda bir kýzý, bir oðlu, bir de üç aylýk mâsum bir yavrusu vardý. Firavun, gadabýný teskin edemeyerek intikâm almak istiyordu. Önce kýz çocuðunu anasýnýn yanýna getirip:

    "Ey Mâþite! Bana, sen Tanrý’sýn de; yoksa bu kýzýn kanlar içinde ölecektir." diye haykýrdý.

    Mâþite Hatun, Firavun’un merhametsiz bir zâlim olduðunu biliyordu. Ve nitekim o mâsum yavrucaðýzýn boðazýna býçaðý dayadý ve mel’ûnâne kin dolu bayaðý bir tehevvürle kýzcaðýzýn boðazýný kesti. Bu elîm manzarayý gören îmân kal’asý Mâþite Hatun, vakar içinde Rabb’ýsýna teslîm olmuþ, îmânýna zerre kadar halel gelmemiþti. Yalnýz , "Allâh birdir" sözünü tekrar ediyordu. Firavun’un öfkesi artmýþ, ne yapacaðýný bilmiyordu. Bu sefer adamlarýna dedi ki:

    "O üç aylýk çocuðu bana getirin!."

    Ardýndan kýzgýn bir fýrýn yakmalarýný emretti. Bir taraftan Mâþite Hatun’a þöyle baðýrdý:

    "Þimdi de benim Tanrýlýðýmý tasdik etmez isen, bu bebeðini fýrýnda cayýr cayýr yakacaðým; kýzýnýn âkýbetinin ne olduðunu biliyorsun. Gel inâd etme de, beni dinle!."

    Kâfir, bebeði yakmakta kararlý idi. Zâlim, bebeði aldý. Fýrýndaki kaynar su dolu bakýr kazana yaklaþtý. Bu sýrada Mâþite Hatun:

    "Kalbimden onu tasdik etmediðim halde, dediðine evet demekte îmân bakýmýndan bir sakýnca yok!" diye düþündü.

    Fakat buna da içi râzý olmuyordu. O böyle üzüntü içinde iken, gaddar ve zâlim Firavun, yavrucaðý kazana atýp onun da bu þekilde ölümüne sebep oldu.

    Annenin kederi son dereceyi bulduðunda bebek o an dile gelerek, Cenâb-ý Hakk’ýn izniyle annesine þöyle seslendi:

    "Anneciðim!

    Ýçinden geçeni sakýn söyleme! Biraz daha sabredersen, ferâha kavuþacaksýn. Cennete girmemize pek az bir zaman kaldý. Firavun’un dediðini sakýn söylemeyesin. Ablamla ben, þu anda cennetteyiz. Senin de cennete gelmeni dört gözle beklemekteyiz."

    Yavrusunun bu sözleri Mâþite Hatun’u rahatlattý. Kederi ve hüznü sevince döndü. Ayný zamanda kendisine, cennetteki makâmý gösterildi. O da,bir an evvel yerine kavuþmak arzu ediyordu. Zâten binbir türlü hakâret ve ýzdýraplara karþý vücûdu zayýf düþmüþ, iyice yýpranmýþtý. Sonunda o da yavrularý gibi þehîden âhýrete intikâl etmiþ, Allâh Teâlâ’nýn rýzâsýna nâil olmuþ, hem cennete, hem de yavrularýna kavuþmuþtu. (232)

  9. #39

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Râbiatü’l-Adeviyye:

    Tâbiînden olup Süfyân-ý Sevrî (k.s.) ve Hasan-ý Basrî Hazretleri ile ayný asýrda yaþamýþ büyük bir veliyye hanýmdýr.

    Gönlü aþk-ý ilâhî ile dopdoluydu. Gözü devamlý yaþlýydý:

    "Bizim istiðfârýmýz yeni bir istiðfâra muhtaçtýr." derdi.

    Geceleri kâim (huzûr-i ilâhîde ibâdet hâlinde), gündüzleri sâim (oruçlu) idi.

    Birgün ona:

    "Kul, ne zaman rýzâ makâmýna ulaþmýþ olur?" diye sordular.

    O da:

    "Baþa gelecek musîbetler, kiþiyi ni’metler gibi sevindirecek olursa..." þeklinde cevap verdi.

    O’nun en meþhûr bir duâsý da þudur:

    "Yâ Rabbî!

    Sana cennetin için ibâdet ediyorsam, beni cennetine koyma!. Eðer sana cehenneminden korktuðum için ibâdet ediyorsam, beni cehenneminden çýkarma!.. Eðer sana senin rýzân için ibâdet ediyorsam, beni cemâlini seyretmekten mahrûm etme!.."

    Cenâb-ý Hakk’dan; bu mübârek vâlidemizin duâsý hürmetine bizleri de cemâliyle müþerref kýlmasýný niyâz ederiz. (233)

  10. #40

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Bezm-i âlem Vâlide Sultan:

    Sultan II. Mahmûd’un hanýmý ve Sultan Abdülmecîd’in annesidir. Akýllý, tedbirli, þefkatli, cömert ve dînine baðlý bir hanýmdý. 1852 senesinde vefât etmiþ, Sultan Mahmûd Han’ýn türbesine defn olunmuþtur.

    Bezm-i âlem Vâlide Sultan, fakir hastalarýn yatýp tedâvî edilmesi için yüz yataklý Vakýf Gurabâ Hastanesi’ni inþâ ettirdi. Ayrýca "Bezm-i âlem Vâlide Sultan Mektebi" (Bugünkü Ýstanbul Kýz Lisesi) ve Beþiktaþ’ta büyük bir çeþme, Yahyâ Efendi dergâh ve mescidine ilâveler ile Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’de pek çok hayýr hizmetlerinde bulundu. Bu müesseselerin ayakta durmalarý için de vakýflar te’sis etti.

    Ayrýca Bezm-i âlem Vâlide Sultan hakkýnda þöyle bir menkýbe anlatýlýr:

    "Vâlide Sultan, yaðmurlu bir havada faytonla saraya giderken bir su birikintisi içersinde boðulma tehlikesi ile baþbaþa kalmýþ, çýrpýnmakta olan bir kedi yavrusu görür. Hemen faytonu durdurur. Ve titremekte olan kedi yavrusunu alýr, üzerindeki sularý elleriyle silerek ayaklarýnýn arasýna alýr ve onu büyük bir anne þefkatiyle ýsýtmaya çalýþýr. Daha sonra saraya geldiklerinde kediyi güzelce doyurur ve ona gereken bütün ihtimâmý gösterir; böylece zavallý kediciðin ölümden kurtulmasýna vesile olur.

    Vefâtýndan sonra sevenlerinden biri, kendisini rüyâsýnda görür. Merakla sorar:

    "Vâlide Sultaným, siz dünyâ hayâtýnda büyük hayýr-hasenât sâhibi bir kimseydiniz. Kimbilir Cenâb-ý Hakk, sizlere ne büyük ikrâm ve ihsânlarda bulunmuþtur!"

    Vâlide Sultan þöyle cevap verir:

    "Evet, yaptýðým bu hayýr ve hasenâta karþýlýk Cenâb-ý Hakk, bana büyük ikrâmlarda bulundu. Fakat asýl büyük ikrâmý, boðulmakta olan bir kedi yavrusuna gösterdiðim þefkat dolu hizmetimden dolayý bahþetti."

    Ayrýca, Bezm-i âlem Vâlide Sultan’ýn sýk sýk kullanmýþ olduðu mühründe kazýnmýþ olan aþaðýdaki ibâre, O’nun bu mânevî þahsiyetininin kaynaðýný ortaya koyan güzel bir örnektir:

    "Muhabbetten Muhammed oldu hâsýl,
    Muhammed’siz muhabbetten ne hâsýl?
    Zuhûrundan Bezm-i âlem oldu vâsýl!.."

    Cenâb-ý Hakk’dan; istikbâlin annelerine de, þefkat âbidesi Bezm-i âlem Vâlide Sultan’ýn bu engin þefkatinden bir hisse nasîb etmesini dileriz. (234)

Sayfa 4/5 ÝlkÝlk 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •