Teþekkur Teþekkur:  0
Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 1/5 12345 SonSon
42 sonuçtan 1 ile 10 arasý

Konu: ÝSLÂM'DA KADININ DEÐERÝ VE HAKLARI

  1. #1

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart ÝSLÂM'DA KADININ DEÐERÝ VE HAKLARI

    Önce Anne

    Kur’ân-ý Kerîm’de, "ana-babaya saygý gösterilmesi" emredilen bir çok âyet-i kerîmede (5) anne, öncelik verilerek zikredilmiþtir. Bu öncelik, annenin babadan daha saygýdeðer olduðuna dikkati çekmektedir.

    Bir gün Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’e bir kimse geldi ve:

    "Benim kendisine hizmet ve ülfet etmeme, insanlar içinde en lâyýk ve en çok hakký olan kimdir?" diye sordu.

    Rasûlullâh (s.a.v.):

    "Anandýr." buyurdular. O zât:

    "Sonra kimdir?" dedi. Rasûlullâh (s.a.v.) yine:

    "Anandýr." buyurdular. O zât tekrar:

    "Sonra kimdir?" deyince, Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz tekrar:

    "Anandýr." buyurdular. O zât yine:

    "Sonra kimdir?" diye sorunca, Rasûlullâh (s.a.v.) bu sefer:

    "Babandýr." karþýlýðýný verdiler. (6) Bu hadîs-i þerîf de, annenin evlâd üzerinde babaya nisbetle üç misli iyilik ve ihsân hakký olduðunu açýkça ifâde eder.

    Veysel Karanî Hazretleri, ihtiyâr, âmâ ve hasta annesine hizmeti sebebiyle, her ne kadar Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i göremediyse de O’nun eþsiz lutuf ve ihsânlarýna nâil olmuþtur.

    Ýslâm hukûkuna göre, bir kiþinin, ana ve babasýndan yalnýz birisinin nafakasýný saðlamaya gücü yetse, annesinin nafakasýna öncelik tanýnýr. (7)

    Evlâd üzerinde elbette babanýn da haklarý vardýr. Çocuðunun ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýnda büyük fedâkârlýklarý bulunmaktadýr. Doðumda annenin karþýlaþtýðý sýkýntýlara o da ortak olmuþtur. Hadîs-i þerîfte, babanýn evlâdý üzerindeki haklarý þöyle açýklanmýþtýr:

    "Hiçbir evlâd babasýnýn hakkýný ödeyemez. Ancak; babasýný köle olarak bulur, satýn alýr ve âzâd ederse, bu durum müstesnâdýr." (8)

    Muhammed Bahâeddîn Nakþibend (k.s.) Hazretleri, bir vasiyetinde þöyle buyurur:

    "Benim kabrimi ziyâret etmek isteyenler, evvelâ annemin kabrini ziyâret etsinler, sonra da benimkini.." (9)

  2. #2

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Anne Olmak Þerefi

    Kadýnlýk meziyetlerinin baþýnda anne olmak þerefi gelir. Annelik, bir gönül ve mânâ þiiridir. Toplumu ihyâ edip âbâd eden de ve tersine berbâd eden de yine annedir. Toplumun kurtuluþu, hakîkî annelerin yetiþtirilmesiyle mümkündür.

    Ýslâmiyet, anne olmak sýfatýyla kadýna en yüksek ve pek muhterem bir mevkî vermiþtir. Târihin çeþitli dönemlerinde zillet ve hakâret içinde yaþayan kadýn, lâyýk olduðu en yüksek þerefe Ýslâm sâyesinde kavuþmuþtur.

    Herkese iyilik etmeyi, herkesin hakkýný gözetmeyi emreden Ýslâm Dîni, kiþinin babasýna, özellikle annesine karþý en iyi þekilde davranmasýný, haklarýna dikkatle riâyet etmesini emretmiþtir. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle buyurulmuþtur:

    "Biz insana ana-babasýný (onlara iyilik yapmasýný) da tavsiye ettik. Anasý onu (karnýnda) meþakkat üstüne meþekkatle taþýmýþtýr. Sütten ayrýlmasý da iki yýl sürmüþtür. Bana, ana ve babana þükret! Dönüþün ancak banadýr (dedik).." (10)

    Gerçek anne, hayâtý boyunca maddesini ve mânâsýný evlâdýna fedâ eder. Anne, yavrusunu bir müddet cisminde, ondan sonra kollarýnda ve hayâtý boyunca kabre kadar da kalbinde taþýr. (11)

    Abdullâh b. Mes’ûd (r.a.) der ki: Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’e:

    "Allah katýnda en sevgili amel hangisidir?" diye sordum. Þöyle buyurdular: "Vaktinde kýlýnan namazdýr." "Namazdan sonra hangisi daha sevgilidir?" diye tekrar sorduðumda:

    "Anaya babaya iyilik etmektir." buyurdular.

    Bunlardan sonra hangisinin en sevgili olduðunu sordum:

    "Allah yolunda cihaddýr.." buyurdular. (12)

    *

    Müslüman olmasa dahi, anneye iyilik etmenin Ýslâmî açýdan ne kadar önemli olduðunu Hz. Ebûbekir (r.a.)’ýn kýzý Hz. Esmâ’ (r. anha)’nýn þu rivâyeti apaçýk bir þekilde ortaya koymaktadýr:

    "Müþrike olan (Allâh’a ortak koþan) annem Rasûlullah (s.a.v.) zamanýnda bana gelmiþti. Rasûlullah (s.a.v.)’den sordum ve dedim ki:

    "Anam geldi. Bana ümid baðlamýþtýr. Ben onu görüp gözetebilir miyim?" Rasûlullah (s.a.v.):

    "Evet, ananý görüp gözet!" buyurdu. (13)

    Ana-babaya itâat, Kur’ân-ý Kerîm’de ýsrarla tavsiye edilmiþtir. Konu ile ilgili olarak Ýsrâ Sûresi 23 ve 24. âyetlerinde þöyle buyurulur:

    "Rabbin, "Kendinden baþkasýna kulluk etmeyin. Ana-babaya iyi muâmele edin!" diye hükmetti. Eðer onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde ihtiyarlýða ererlerse, onlara "öff!." (bile) deme! Onlarý azarlama! Onlara çok güzel (ve tatlý) söz (ler) söyle! Onlara acýyarak tevâzû kanadýný (yerlere kadar) indir! Ve: Yâ Rab! Onlar beni çocukken nasýl terbiye ettilerse, sen de kendilerini (öylece) esirge!. de.."

    Hz. Peygamber (s.a.v.), ana-babaya iyi muâmele hakkýnda:

    "Siz iffetli olun ki, hanýmlarýnýz da iffetli olsun! Siz ana-babanýza iyi davranýn ki, evlâdlarýnýz da size iyi davransýnlar!" buyurur. (14)

    Ebû Hüreyre (r.a.) anlatýyor:

    Hz. Peygamber (s.a.v.) birgün;

    "Burnu sürtülsün!. Burnu sürtülsün!. Burnu sürtülsün!." buyurdu.

    "Kimin burnu sürtülsün ey Allâh’ýn Rasûlü?." diye sorulunca, þu açýklamada bulundu:

    "Ana-babasýnýn her ikisinin veya sadece birinin yaþlýlýðýna ulaþtýðý halde cennete giremeyenin..." (15)

    Ana ve babalarýn en itâat ve hizmete ihtiyaç duyduklarý ihtiyarlýk çaðlarýnda onlara gereken hizmet, hürmet ve þefkati göstermeyip, Cenâb-ý Hakk’ýn rýzâsýný ve cenneti kazanamayan çocuklarýn elbette burunlarý sürtülmeyi hak etmiþ olurlar.

    *

    Ýslâm Dîni, ana-babaya itâate son derece önem vermiþ, ana-babaya karþý gelmeyi de büyük günahlar arasýnda saymýþtýr.

    Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bu konuda þöyle buyurmuþlardýr:

    "Büyük günahlar; Allâh’a eþ koþmak, ana-babaya âsî olmak, haksýz yere adam öldürmek ve yalan yere yemîn etmektir." (16)

    Yine Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz:

    "Bir kimsenin ana ve babasýna sövmesi büyük günahlardandýr." buyurmuþlardý.

    Ashâb-ý kirâm:

    "Yâ Rasûlallah! Bir adam ana ve babasýna söver mi?" dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:

    "Evet, bir kimse baþkasýnýn babasýna söver, o da buna karþýlýk onun babasýna söver. (Eðer yine bir kimse) baþkasýnýn anasýna söverse, o da onun anasýna söver." buyurdu. (17)

    Diðer bir hadîs-i þerîfde de Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "En büyük günahlardan size haber vereyim mi?" buyurdu.

    Ashâb-ý kirâm da:

    "Evet Yâ Rasûlallah!" deyince Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Allâh’a eþ koþmak, ana ve babaya âsî olmak.."

    buyurdu. Dayanmýþ olduðu yerden doðrulup oturdu ve:

    "Haberiniz olsun, aman yalan sözden ve yalan þehâdetten sakýnýnýz!" buyurdu. Ve bu cümleyi defalarca tekrarladý. (18) *

    Ana ve babalarýn emir ve istekleri, dîne uygun olduðu sürece yerine getirilir. Dîne aykýrý olan emirlerine itâat edilmez. Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de Lokman Sûresi’nin 15. âyetinde:

    "Eðer onlar seni, hakkýnda bilgin olmayan bir þeyi (körü körüne) bana ortak koþman için zorlarlarsa, onlara itâat etme! (Ancak) onlarla dünyada iyi geçin!.." buyurulur.

    Bu âyet-i kerîmenin nüzûl sebebi, Sa’d b. Ebî Vakkâs Hazretleri’nin müslüman olmasýdýr. Hz. Sa’d (r.a.), Hz. Ebûbekir (r.a.)’ýn vâsýtasý ile müslüman olunca annesi, öfkesinden üç gün yememiþ, içmemiþ ve tâkatten düþmüþtü. Bunu gören Hz. Sa’d (r.a.):

    "Anneciðim!

    Allâh’ý ve Rasûlü’nü senden daha çok seviyorum. Vallâhi senin bin canýn olsa ve bunlarý, birer birer Ýslâmiyet’i býrakmam için versen, ben yine dînimden vazgeçmem!.. Artýk dilersen ye, dilersen yeme!." demiþti.

    Bunun üzerine annesi, oðlunun îmânýndaki sebât ve kararlýlýðýný görünce çâresiz kalarak yemeðini yemiþtir. (19)

  3. #3

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ana Gibi Yâr Olmaz

    Atalarýmýz;

    "Ana gibi yâr, vatan gibi diyâr olmaz." demiþlerdir.

    Hakîkaten dünyâyý diyâr diyâr gezsek, anamýz gibi bizi baðrýna basarak sevecek ve þefkatle kucaklayacak bir ana bulamayýz. Ýnsan, hanýmý gibisini veya ondan daha iyisini her yerde bulabilir, fakat ana gibisini hiç bir diyârda bulamaz.

    Âile içinde çocuk üzerinde en çok hakký olan ve hizmeti geçen annedir. Anne, hâmile kaldýðý andan itibâren çocuk yüzünden sýkýntý çekmeye baþlar. Doðum sýrasýnda bu sýkýntý, zirveye ulaþýr. Kimi zaman doðum, annenin hayâtýna mâl olur.

    Annenin esas hizmeti, doðumdan sonra baþlar. Çocuðun emzirilmesi, giydirilmesi, temizliðinin yapýlmasý, terbiye edilmesi ve tedâvîsi gibi ardý arkasý kesilmeden ömür boyu sürecek bir hizmet dönemi içersine girer.

    Cenâb-ý Hakk’ýn özellikle annelere lutfettiði þefkat duygusu, anneleri; istirâhatini, sýhhatini, yeme-içme ve giyinmesini düþünmeden bütün imkânlarýyla çocuðuna hizmete sevkeder.

    Annenin bu sonu ve sýnýrý olmayan fedâkârlýklarýnýn bedelini, evlâdýn maddî bir karþlýkla ödemesi mümkün deðildir.

    Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in huzuruna bir adam geldi ve:

    "Yâ Rasûlallâh! Anam iyice ihtiyarladý. Ben onu kendi ellerimle yediriyor, içiriyor ve sýrtýmda taþýyorum.. Hâsýlý her türlü ihtiyâcýný karþýlýyorum.. Mükâfâta hak kazandým mý?." dedi.

    Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz cevâben:

    "Hayýr, bu senin yaptýklarýn, ananýn senin üzerindeki haklarýnýn yüzde birine bile karþýlýk deðildir. Fakat sen, iyilik ediyorsun. Allâh sana bu az iyilik karþýlýðýnda çok sevap verir." buyurdular. (20)

    Hz. Peygamber (s.a.v.)’in:

    "Cennet annelerin ayaklarý altýndadýr." (21) hadîs-i þerîfi de annelerin lâyýk olduklarý yüce mertebeyi belirlemekte ve erkekle eþit olmaktan öte üstün haklara sahib bulunduklarýna iþaret etmektedir.

    Ýbn-i Amr (r.a.) anlatýyor:

    "Bir adam cihâda iþtirâk etmek için Hz. Peygamber (s.a.v.)’den izin istedi. Rasûlullâh (s.a.v.):

    "Annen, baban sað mý?" diye sordu. Adam:

    "Evet." deyince Rasûlullâh (s.a.v.):

    "Onlara hizmet de cihâd sayýlýr, sen onlara hizmet ederek cihâd yap!" buyurdu. (22)

  4. #4

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Çocuk Terbiyesinde Anne:

    Çocuk terbiyesi, anne ve babanýn en baþta gelen vazîfelerindendir. Çocuklarýný güzel terbiye eden milletler, huzûrun ve medeniyetin zirvesine ulaþýrlar.

    Ýslâm’ýn yaþandýðý bir âile içinde büyüyen çocuðun istîdâdlarý, îmân istikâmetinde geliþip olgunlaþýr. Âilede verilen terbiye kalýcýdýr. Ýnsanlýk târihi boyunca âile terbiyesi üzerinde önemle durulmuþtur. Çocuklarýn dünyâ ve âhýret seâdetini kazanmalarý için en büyük gayret, sâliha hanýmlara düþmektedir.

    Çocuk, ilk ana terbiyeyi âile ocaðýnda, anneden alýr. Anne, tabiî olarak vaktinin çoðunu ev içinde çocuklarýnýn bakýmý ve terbiyesi ile geçirir.

    Çocuk, dünyâya geldiði günden itibaren annesinin gönlünde ve kucaðýndadýr. Aslýnda çocuk, her hususta annesinden bir parçadýr. Anne, doðuncaya kadar karnýnda taþýdýðý yavrusunu, bu sefer ölünceye kadar gönlünde taþýr.

    Dînimizde çocuk terbiyesinin temeli, Ýslâm’a uygun bir nikâha dayanýr. Zîrâ nikâhsýz olarak doðan bir çocuk, veled-i zinâ olur.

    Çocuk terbiyesinde dikkat edilecek diðer mühim esas da, "helâl lokma"dýr. Anne, bu konuda çok dikkatli ve titiz olmalý, haram ve þüpheli lokmalardan kaçýnmalýdýr. Çünkü yavrusunun maddî ve mânevî yapýsý bu lokmalardan oluþmaktadýr. Bu suretle doðacak çocuk, anne ve babasýna saygýlý ve itâatkâr, dînine ve milletine hizmetkâr olur. Bunlarýn hepsi, rýzkýn ve gýdânýn helâl ve temiz olmasýnýn bereketiyle meydana gelir.

    Hâmilelik döneminde de anne, kendilerine hürmet ve muhabbet duyduðu kimseleri tefekkür etmeli ve onlarý dâimâ hatýrlamalýdýr. Bu da, cenînin zihinde yer eden bu þahýslara benzemesine sebebiyet verir. Ýnsan tabîatýnýn bu hususdaki kabiliyeti, herkesin bildiði ve týbbýn da kabul ettiði bir gerçektir. (23)

    Ebenin dindâr olmasý, hiç olmazsa çocuðu alýrken "besmele" çekmesi gerekir. Doðumdan kurtulan anneye de, "geçmiþ olsun!" demeli ve bir çocuk dünyâya getirdiði için onu tebrik etmelidir. Zîrâ çocuðu olaný tebrik etmek müstehabdýr. (24)

    Dünyâya gelen çocuðun, önce sað kulaðýna ezân, sol kulaðýna da kaamet okumalýdýr. Böylece çocuða, ilk Ýslâmî telkîn ve dâvet yapýlmýþ olur. Kalbi de, ezânýn derin tesirinden bir hisse alýr. Nitekim bu dünyâdan ayrýlýrken de, insana kelime-i tevhîd telkîn edilir.

    Hz. Fâtýmâ (r. anhâ), Hz. Hasan’ý dünyâya getirdiðinde Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, O’nun kulaðýna ezân okumuþlardýr. (25)

    Ayrýca, yeni doðan çocuðun damaðýna tatlý bir þey sürmek müstahabdýr. Buna "tahnik" denir. Tahnik, hurmayý aðýzda iyice çiðnedikten sonra onu çocuðun aðzýna dokundurmaktýr. Hurma bulunmadýðýnda, herhangi bir tatlý gýdâ da olabilir.

    Ashâb-ý kirâmdan Ebû Mûsâ (r.a.) anlatýyor:

    "Bir oðlan çocuðum dünyâya geldi. Onu alýp Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e götürdüm. Çocuðun adýný Ýbrâhîm koydu. Sonra da aðzýna hurma alýp iyice çiðneyerek çocuðumun aðzýna sürdü. Ve bereket ile duâ ederek çocuðu tekrar bana verdi." (26)

    Dünyâya gelen çocuða yapýlacak ilk iyilik ve ikrâm, ona güzel isim vermektir. Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Kýyâmet gününde siz, kendi isimlerinizle ve babalarýnýzýn isimleriyle çaðýrýlacaksýnýz. O halde isimlerinizi güzelleþtiriniz.." (27)

    Konacak isimler hakkýnda da hadîs-i þerîfde þöyle buyurulur:

    "Peygamberlerin isimleriyle isimleniniz. Ýsimlerin Allâh’a en sevimlisi, Abdullâh ve Abdurrahmân’dýr." (28)

    Çocuðun, yedinci günü adý konuldukdan sonra saçlarý kesilip aðýrlýðýnca altýn veya gümüþ sadaka olarak verilir. Nitekim Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, Hz. Hasan’ý dünyâya getirdiði zaman Hz. Fâtýmâ (r. anhâ)’ya þöyle buyurmuþtur:

    "Yâ Fâtýmâ, çocuðun baþýný týraþ et ve aðýrlýðý kadar da gümüþü sadaka olarak ver." (29)

    Akîka kurbaný da, çocuðun doðduðu günden bülûða ereceði güne kadar kesilebilir. Fakat, yedinci günü kesilmesi daha fazîletlidir. Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, akîkanýn durumunu soran Ümm-i Kürz’e þu cevâbý vermiþtir:

    "Oðlan çocuðunda iki, kýz çocuðunda bir koyun (kesilir)." (30)

    Diðer bir hadîs-i þerîfde de þöyle buyurulur:

    "Her oðlan çocuðu akîka kurbaný ile rehindir. Akîka, çocuðun doðumunun yedinci günü kesilir. Adý konulur ve baþý týraþ edilir." (31)

    Akîka, vâcib deðil, müstehabdýr. Normal kurban gibidir. Eti, derisi satýlmaz. Kemikleri kýrýlmaz. Akîkanýn etinden kesen de yiyebilir.

    Akîka, çocuðu rehin olmaktan kurtarýr. Zîrâ o, akîkasýna karþýlýk bir rehindir. Ýmâm Ahmed b. Hanbel der ki:

    "Çocuk, ana-babasýna þefâat etmekten alýkonulur, ancak.akîka ile þefâat hakký doðar." (32)

    Sünnet olmak, peygamberlerin yoludur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bir hadîs-i þerîflerinde þöyle buyururlar:

    "Dört þey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, güzel koku sürünmek, misvak kullanmak ve evlenmek." (33)

    Hz. Câbir (r.a.) da der ki:

    "Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, torunlarý Hasan ve Hüseyin’e akîka kurbaný kesti. Yedinci günlerinde de onlarý sünnet ettirdi." (34)

    Âile içersinde gördüðü ve iþittiði herþey, çocuðun hâfýzasýnda bir model olarak yer alýr. Çocuk, her gördüðüne dikkatle bakar, sonra da bu gördüklerini taklîd etmeye ve yapmaya çalýþýr. Her iþittiðini de dikkatle dinler. Zamanla bu iþittiklerini söylemeye gayret eder. Bu bakýmdan anne ve babalar, her hususta yavrularýna nümûne olmalýdýrlar. Çocuðun îmâný, daha küçük yaþta iken âile ocaðýnda istikamet kazanýr. Eðitim konusundaki temel kaideye göre, anne ve babasýnýn dîni üzere yetiþir. Nitekim hadîs-i þerîfde:

    "Her çocuk Ýslâm fýtratý üzere doðar. Daha sonra ana-babasý onu; yahûdî, hýristiyan veya mecûsî yaparlar." (35) buyurulur.

    Çocuk konuþmaya baþladýðý zaman, ona söyletilecek ilk kelime, "Allâh" lafzý olmalýdýr. Böylece, kalbe îmân tohumlarý ekilirken, çocuðun gönül ufku da zikrullâhýn nûruyla aydýnlanmaya baþlar.

    Çocuklara ilk cümle olarak da, îmân telkîn eden kelime-i tevhîdin öðretilmesinde ýsrâr edilmelidir. Hadîs-i þerîfde:

    "Çocuklarýnýzý (n aðzýný) ilk olarak sözü ile açýnýz. Ölüm ânýnda onlara yine sözünü telkîn ediniz." (36) buyurulur.

    Ayrýca çocuklarýmýza, küçük yaþlardan itibaren Kur’ân-ý Kerîm öðretmeliyiz. Böylece, çocuklarýn sâf ve temiz gönülleri, Kur’ân-ý Kerîm’in feyzi ve nûruyla berraklaþýr. Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Çocuklarýnýzý üç haslet üzerine yetiþtiriniz: Peygamberinizin sevgisi, ehl-i beytinin sevgisi ve Kur’ân tilâveti.." (37) buyurur.

    Çocuklarýmýzýn körpe dimaðlarýna; Allâh sevgisini, Peygamber (s.a.v.) sevgisini, ehl-i beytinin, ashâb-ý kirâmýn, evliyâullâhýn ve Ýslâm büyüklerinin sevgilerini aþýlamalýyýz. Çünkü bu sevgi ile çocuðun his ve duygularý harekete geçer, Ýslâmî þuûr ve hassasiyet kazanýr. Güçlü ve örnek þahsiyetlere benzemeye çalýþýr.

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yedi yaþý, öðretim çaðýnýn baþlangýcý olarak belirlemiþtir. Çocuk yedi yaþýna girdiði zaman, ona abdest almak ve namaz kýlmak öðretilmeli; on yaþýna girince namaza baþlatýlmalý, yalan söylemenin, haram yemenin kötülükleri anlatýlmalýdýr. Bu konuda hadîs-i þerîfde:

    "Çocuklarýnýza yedi yaþýndan itibâren namaz kýlmalarýný emrediniz. On yaþýna vardýklarýnda kýlmazlarsa, hafifçe dövünüz. Ve (ayrýca) yataklarýný ayýrýnýz." (38) buyurulur.

    Burada dövmekten maksad, korkutmak olup, bu cezâdan sonra çocukta bir düzelme görülürse, ona þefkatle ve güler bir yüzle yönelmelidir.

    Anne ve baba, çocuðuna iyi bir arkadaþ seçiminde yardýmcý olmalý ve onu kötü arkadaþlarýnýn zararlarýndan korumalýdýr. Zîrâ kötü arkadaþ, bütün kötülüklerin kaynaðýdýr.

    Anne ve babalarýn mühim vazîfelerinden biri de, çocuklarýný; temiz, düzenli ve disiplinli olarak yetiþtirmek ve onlara daha küçük yaþlardan itibaren dînlerini, ahlâk ve âdâb-ý muâþeret kâidelerini öðretmektir.

    Çocuklar, Cenâb-ý Hakk’ýn bizlere birer emâneti olup, sâf ve temiz kalpleri bir cevherdir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz topraða ne ekilirse, onun meyvesi alýnýr.

    Kur’ân-ý Kerîm’de:

    "Ey îmân edenler, kendinizi, evlerinizde ve emirlerinizde olanlarý ateþten koruyunuz." (39) buyurulur.

    Anne-babanýn, evlâdlarýný cehennem ateþinden korumasý, dünyâ ateþinden korumasýndan daha önemlidir. Cehennem ateþinden korumak da, îmâný, farzlarý ve haramlarý öðretmekle, ibâdete alýþtýrmakla ve dinsiz ve ahlâksýz arkadaþlardan korumakla olur.

    Evlâdýna, Allâh Teâlâ’yý ve Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’i öðretmeyen, sevdirmeyen ana ve babalar, onlarýn hem dünyâ, hem de âhýret kaatilleri sayýlýr.

    Evlâdýna dînini öðretmeyen ana-baba, dünyânýn en merhametsiz insanlarýdýr.

    Çocuk üþümesin, uykusuz kalmasýn, diye onu namaza kaldýrmamak, cinâyetlerin en büyüðüdür. Bu iyilik deðil, ona karþý en büyük kötülüktür.

    Doktor, hastasýna merhamet ettiði için, îcâbýnda onu býçaðýn altýna yatýrýr. Ve ameliyat eder. Doktorun gâyesi, bu ameliyatla onu sýhhatine kavuþturmak ve rahat ettirmektir.

    Ana-baba, merhametli iseler, evlâdlarýný seviyorlarsa, evvelâ dînlerini öðretirler, sonra da dünyâ ile alâkalý ilimleri..

    Kaldý ki evlâdýna karþý merhametli olmak demek, kendisine de merhamet etmek demektir. Çünkü ana ve baba da, çocuklarýna dînini öðretmedikleri için yanacaklardýr. Yâni çocuðuna Ýslâmiyet’i öðreten, kendisi de cehennemden korunmuþ olacaktýr. (40)

    Yavrularýmýz, bizim en kýymetli varlýklarýmýzdýr. Ýslâm, onlarýn omuzlarý üzerinde asýrdan asýra kýyâmete kadar sürüp devam edecektir.

    Âilenin en deðerli meyvesi olarak bizlere emânet edilen yavrularýmýzýn gönüllerinde hizmet, merhamet ve þefkat hislerini filizlendirerek, onlarý istikbâle mîrâs býrakmalýyýz.

    Anne ve babanýn en güzel âhýret yatýrýmý, hayýrlý bir evlâd yetiþtirmektir. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz þöyle buyururlar:

    "Ýnsan öldüðü zaman, (sevab kazanmaya vesile olan) üç ameli kesilmez: Sadaka-i câriye, istifâde edilen ilim ve kendisine duâ eden çocuk.." (41)

    Diðer bir hadîs-i þerîfde de þöyle buyurulur:

    "Öldükten sonra kulun derecesi yükseltilir. Kul der ki: Ey Rabbým! Bu sevab nereden geldi? Cenâb-ý Hakk da ona þöyle der: Çocuðun senin için duâ etti, istiðfârda bulundu." (42)

    Cenâb-ý Hakk’dan; evlâdlarýmýzý sâlihlerden ve sâlihâttan kýlmasýný niyâz ederiz.

  5. #5

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ana Duâsý:

    Müslüman evlâdý, her zaman ana-babasýnýn hayýr duâlarýný almaya çalýþmalýdýr.

    Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.) Hazretleri’nin ihtiyar ve hasta bir annesi vardý. Gece yarýsý uykusundan uyanýp kendisinden bir bardak su istemesi üzerine, destiden su doldurup getirinceye kadar anasý tekrar uykuya dalmýþtý. Bâyezîd-i Bistâmî (k.s.), elinde bir bardak su ile uyanacak diye anasýný sabaha kadar bekler.

    Sabah Namazý için uyanan anasý, oðlunun, elinde bir bardak su ile ayakta beklediðini görünce, son derece duygulanýr. Ve bu fedâkâr oðlu için; "Ârifler sultâný olasýn oðlum!" diye yürekten duâ eder. (43)

    Annesinin duâsý bereketi ile Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri, gerçekten ârifler sultâný olur. Ve bütün tasavvuf kitaplarýnda hep bu ünvân ile anýlýr.

    Bununla birlikte anne bedduâsýndan da son derece sakýnmalýdýr. Onlarýn bedduâsýný alan evlâdýn, dünyâda iki yakasý bir araya gelmeyeceði gibi, âhýrette de ebedî hüsrâna uðrayacaðýnda þüphe yoktur.

    Sahâbe-i kirâmdan Alkame adýnda bir zât vardý. Evlendikten sonra annesine karþý tutum ve tavrý iyice deðiþmiþti. Bu durumdan ihtiyar annesinin gönlü incinmiþ, kalbi kýrýlmýþtý.

    Böylece günler geçti. Birgün Alkame, hastalanarak ölüm yataðýna düþtü. Annesine olan kýrýcý davranýþýndan dolayý dili tutuldu. Son nefesinde söylemesi gereken kelime-i þehâdeti söyleyemedi.

    Nihâyet Rasûlullâh (s.a.v.)’in ýsrârý ile, yaþlý anne, evlâdýný affedip hakkýný helâl etti. O anda Alkame’nin dili çözüldü ve kelime-i þehâdet getirmeye baþladý. Rûhunu da bu îmânla teslîm etti.

    Alkame yýkanýp kefenlendikten sonra, namazý kýlýnýp defnedildi. Ardýndan Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz, kabri baþýnda durarak orada bulunanlara þöyle hitâb etti:

    "Ey muhâcirler!

    Ey ensâr!

    Kim karýsýný, annesinden daha üstün tutarsa, Allâh’ýn lâneti onun üzerinedir. Onun diðer ibâdet ve iyiliklerinin de kendisine bir fâidesi yoktur, kabul olunmaz." (44)

    Ancak bu hadîs-i þerîf; eþin, kayýnvâlide karþýsýnda ezilmesi ve hiçbir hak sâhibi olmamasý anlamýna gelmez. Çünkü Ýslâm’da eþin de, annenin de hak ve sorumluluklarý dengelenmiþtir.

  6. #6

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    En Hayýrlý Kadýn

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Kadýnlarýn en hayýrlýsý, kocasý ona baktýðý zaman mesrûr olur, bir þey söylediðinde emrini yerine getirir. Nâmûsunda ve malýnda, kocasýnýn hoþlanmýyacaðý bir harekette de bulunmaz." (45) buyurur.

    Baþka bir hadîs-i þerîflerinde:

    "Dünyâ’nýzdan bana üç þey sevdirildi; kadýn, güzel koku ve gözümün nûru namaz." (46) buyurmakla, kadýna sevgi, saygý ve þefkat gösterilmesi gerektiðine dikkati çekmiþlerdir.

    "Dünyâ’nýn hepsi metâ, eþyâdýr. Ve Dünyâ’nýn en hayýrlý varlýðý ise, sâlihâ kadýndýr." (47) hadîs-i þerîfi de, Ýslâm’ýn kadýna verdiði büyük kýymetin bir baþka ifâdesidir.

    Sâliha kadýnlarýn huzur ve sükûn kaynaðý olduklarýna iþâretle Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz:"Cenâb-ý Hakk her kime iyi bir eþ nasîb etmiþse, onun ayakta durmasýna ve dîninin yarýsýna yardým etmiþtir. (Dîninin diðer) yarýsýný da kendi çalýþarak muhâfaza etsin ve Allâh’dan korksun." (48) buyurmuþlardýr.

    Bu anlamda diðer bir hadîs-i þerîfte de þöyle buyurulur:

    "Dört þey kime verilmiþse, ona dünya ve âhiretin hayrý verilmiþ olur; Þükreden kalb, Allâh’ý anan lisân, belâya sabreden beden, nâmûsunda ve kocasýnýn malýnda hýyânet etmeyen kadýn." (49)

  7. #7

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    ÝSLÂM’DA KADIN HAKLARI

    Ýslâm Dîni, kadýn haklarý üzerinde titizlikle durmuþ ve kadýný, hiçbir nizâm ve sistemin veremediði müstesnâ bir makâma sâhib kýlmýþtýr. Nitekim Cenâb-ý Hakk Kur’ân-ý Kerîm’inde:

    "Erkeklerin kadýnlar üzerinde haklarý olduðu gibi, kadýnlarýn da erkekler üzerinde haklarý vardýr." (50) buyurmuþtur.

    Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadýnlarýn hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda:

    "Kadýnlarýn haklarýný yerine getirme husûsunda Allâh’dan korkunuz! Zîrâ siz onlarý Allâh’ýn bir emâneti olarak aldýnýz." (51) buyurmaktadýr.

    Baþka bir hadîs-i þerîflerinde de:

    "Sizin en hayýrlýnýz, ehline (eþine ve çocuklarýna) en hayýrlý olanýnýzdýr. Ve ben de ehline karþý en hayýrlý olanýnýzým." (52) buyurur.

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadýnlara dâimâ iyi davranmalarýný tavsiye ederek:

    "Mü’minlerin îmân bakýmýndan en olgunu ve en hayýrlýsý, hanýmýna karþý en hayýrlý olanýdýr." (53) buyurmaktadýr.

    Vedâ Haccý’ndaki meþhûr hutbesinde Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Ey insanlar! Kadýnlar hakkýnda Allâh’dan korkunuz! Sizin kadýnlarýnýz üzerinde hakkýnýz vardýr. Kadýnlarýnýzýn da sizin üzerinizde haklarý vardýr." buyurarak daha yedinci yüzyýlda yüzyirmi dört bin müslüman hacý namzedine karþý, kadýnlarýn haklarýný ilk olarak açýklamýþlardýr.

    Muâviye bin Hayde (r.a.) der ki; Rasûlullâh (s.a.v.)’e:

    "Ey Allâh’ýn Peygamberi, bizim herhangi birimizin hanýmýnýn, kocasý üzerindeki hakký nedir?" dedim. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: "Yediðin gibi onu da yedirmek, giydiðin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darýlýp ayrý yatmaya mecbûr kaldýðýnda onu, ancak ev içinde yapmaktýr." (54) Baþka bir hadîs-i þerîflerinde:

    "Onlara yediðinizden yedirin, giydiðinizden giydirin, onlarý dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!" (55) buyurmuþlardýr.

    Kadýnlarla iyi geçinmek Kur’ân-ý Kerîm’in emridir:

    "Kadýnlarýnýzla iyi geçinin; eðer onlardan hoþlanmadý iseniz bile!.. Olabilir ki bir þey, sizin hoþunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayýr takdîr etmiþ bulunur." (56)

    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda:

    "Kadýnlar hakkýnda birbirinize hayýr tavsiye ediniz!" (57) buyurmaktadýr. Kadýnlara karþý daima hoþgörülü olmalýdýr. Nitekim bir hadîs-i þerîfte:

    "Mü’min bir erkek, mü’min bir kadýna kýzýp darýlmasýn! Eðer onun bir huyundan hoþlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir." (58) buyurulur.

    Bir insanýn her iþi ve her huyu hoþumuza gitmeyebilir. Fakat iyi niyetli ve ülfet edilir insan, kendi hanýmýnda hoþuna gidecek nice meziyetler bulabilir. Onlarla kendisini memnûn ve mes’ûd edebilir. Bunun için ayýp aramaya deðil, meziyet aramaya bakmalýdýr. Zîrâ mârifet iltifâta tâbîdir. Ýltifatsýz mârifet zâyîdir. (59)

  8. #8

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Dînimizde Kadýn-Erkek Eþitliði:

    Ýslâm Dîni, kadýn-erkek bütün insanlarýn yaratýlýþta eþit olduðunu ilan ederek, kadýný, insanlýk þeref ve haysiyetine, gerçek benliðine ve kiþiliðine kavuþturmuþtur. Kur’ân-ý Kerîm’de þöyle buyurulur:

    "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir diþiden yarattýk. Sizi, sýrf birbirinizle tanýþmanýz için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayýrdýk. Þüphesiz ki, sizin Allah nezdinde en þerefliniz takvaca en ileride olanýnýzdýr." (60)

    "Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücûda getiren ve ikisinden birçok erkekler ve kadýnlar türeten Rabb’inizden korkun!" (61)

    Kur’ân-ý Kerîm, kadýn ile erkek arasýnda hiçbir ayýrým yapmamakta, her ikisine de ayný hak ve sorumluluklarý yüklemektedir. Bununla ilgili olarak âyet-i kerîmede: "Müslüman erkekler ve müslüman kadýnlar, mü’min erkekler ve mü’min kadýnlar, tâate devam eden erkekler ve tâate devam eden kadýnlar, doðru erkekler ve doðru kadýnlar, sabreden erkekler ve sabreden kadýnlar, mütevâzî erkekler ve mütevâzî kadýnlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadýnlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadýnlar, ýrzlarýný koruyan erkekler ve (ýrzlarýný) koruyan kadýnlar, Allâh’ý çok zikreden erkekler ve zikreden kadýnlar var ya; iþte Allah, bunlar için bir maðfiret ve büyük bir mükâfât hazýrlamýþtýr." (62) buyurulur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de:

    "Þüphe yok ki, kadýnlar erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eþidir." (63) buyurur.

    Diðer bir hadîs-i þerîfte:

    "Kadýn-erkek bütün insanlar, tarak diþleri gibi birbirlerine eþittirler." (64) buyurulur.

    *

    Hz. Ömer (r.a.) bir gün Medîne-i Münevvere’de Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in minberine çýkýp cemâate hutbe îrâd etmiþ, hutbesinde müslümânlara, evlenirken mehri azaltmalarýný söylemiþti. Kadýn cemâatten uzun boylu bir haným çýkýp:

    "Ey Ömer, bunu söylemeðe hakkýn yoktur!"

    demiþ ve Kur’ân-ý Kerîm’den en-Nisâ sûresinin 20. ve 21. âyet-i kerîmelerini delîl göstermiþti. Bunun üzerine Halîfe:

    "Allâh Allâh! Kadýn, Ömer’le mübâhase etmiþ ve onu susturmuþ!.." diyerek sözünü geri almýþtý. (65)

    Yine Hz. Ömer (r.a.), halîfeliði esnasýnda kadýnlarla istiþârede bulunuyor, onlarýn görüþlerini alýyordu. Hz. Ömer (r.a.), kýzý Hz. Hafsa (r.anha)’ya, kadýnlarýn kocalarýndan ne kadar süre ayrý kalmaya sabredeceklerini sormuþ, kýzýnýn O’na verdiði cevaba uygun olarak, bu süreyi dört ay olarak belirlemiþtir. Ayrýca Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Hz. Aiþe (r.anhâ) hakkýnda:

    "Dîninizin yarýsýný bu Hümeyrâ’dan öðreniniz!" buyurmasý da dikkat çekicidir.

    Bu örneklerden; kadýn için aklî ve dînî yönden herhangi bir eksikliðin söz konusu olmadýðý açýkça anlaþýlmaktadýr. Eðer böyle olsaydý, aklî yönden eksik olan bir varlýðýn, herhangi bir dînî sorumluluðunun olmamasý gerekirdi. Oysa kadýn ve erkek her müslümanýn, Allâh’ýn emirlerini yerine getirmek ve yasaklarýndan kaçýnmak hususunda ayný derecede mükellef olduklarý, âyet-i kerîmelerde açýkça belirtilmektedir. (66)

    *

    Dînî sorumluluk bakýmýndan da erkekle kadýn arasýnda eþitlik vardýr. Kur’ân-ý Kerîm’de:

    "Mü’min olduðu halde, erkek ve kadýndan kim bir takým sâlih amellerde bulunursa, iþte bu gibiler cennete girerler ve zerre kadar zulmedilmezler." (67)

    âyetiyle inanýp da iyi iþler iþleyen herkesin, erkek olsun kadýn olsun, ayný þekilde mükâfâta kavuþacaklarý ve kendilerine en küçük bir haksýzlýðýn yapýlmayacaðý belirtilmektedir.

    Baþka bir âyet-i kerîmede de:

    "Erkek ve kadýn, mü’min olarak kim iyi amel iþlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaþatýrýz. Ve mükâfâtlarýný, elbette yapmakta olduklarýnýn en güzeliyle veririz.." (68) buyurulur.

    Bu âyet-i kerîmede yüce Allâh, kadýn-erkek ayýrýmý yapmadan, inanýp sâlih amel iþleyenlere güzel bir hayat yaþatacaðýný müjdelemektedir.

    Ýslâm dînine göre kadýn ve erkek, birbirlerinin hak yoldaki yardýmcýsý ve destekleyicisidirler. Birbirlerini Allah yolunda ilerlemeye teþvik ederek, yaratýlýþlarýnýn amacý olan dünyâ ve âhýret mutluluðunu kazanmaya çalýþýrlar. Kur’ân-ý Kerîm de:

    "Mü’min erkekler de, mü’min kadýnlar da birbirlerinin dostlarý ve yardýmcýlarýdýr. Ýyiliði emrederler, kötülükten vaz geçirmeye çalýþýrlar, namazý dosdoðru kýlarlar, zekatý verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itâat ederler. Ýþte bunlarý, Allah rahmetiyle baðýþlayacaktýr. Gerçekten Allah, Azîz’dir, Hakîm’dir." (69) buyurarak kadýný hakîkî mânâda insan olma mertebesine ulaþtýrmýþtýr.

  9. #9

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Cezâ ve Mükâfâtta Eþitlik

    Kadýn, suçlu olduðu takdîrde erkek gibi cezâ görür. Kötülük yaparsa günâh, iyilik yaparsa sevâb alýr. Cennet veyâ cehennemlik olmakta da erkekle aynýdýr. (70) Mâide Sûresi’ndeki þu âyet-i kerîme bu konuya açýklýk kazandýrmaktadýr: "Hýrsýzlýk eden erkek ve kadýnýn yaptýkarýna karþýlýk bir cezâ ve Allâh’dan bir ibret olmak üzere ellerini kesin!. Allâh izzet ve hikmet sahibidir." (71) Ýslâmiyet, kadýna mânevî sahâda erkekle eþit haklar verdiði gibi dünyevî hükümlerde de gereken hak ve eþitliði saðlamýþtýr.

    Kadýn-erkek eþitliðinde, Dünyâ’ya âid cezâlarda fark yoktur. Kadýna karþý iþlenen suçlar, ister kadýnýn þahsýna, ister malýna, ister þerefine olsun, erkeðe karþý iþlenen þuçlar gibi cezâ gerektirir. Hattâ bu husûsda kadýnýn lehine bazý durumlar bile vardýr. Meselâ, bir erkek bir kadýna fuhuþ isnâd eder ve bu iddiâsýný isbât edemezse, iftira cezasýna çarptýrýlýr. Ayrýca ömrünün sonuna kadar da þâhidliði kabûl edilmez (72). Nitekim Kur’ân-ý Kerîm’de: "Namuslu kadýnlara zinâ isnâdýnda bulunup, sonra (bunu isbat için) dört þâhid getiremeyenlere seksener sopa vurun! Ve artýk onlarýn þâhidliðini hiçbir zaman kabul etmeyin.. (Artýk) onlar tamamen günahkârdýrlar." (73) buyurulur. Yine yüce dînimize göre, müslüman olduktan sonra baþka dîne dönen mürted kimse tevbe etmezse, ölüme mahkûm edilir. Hanefî mezhebine göre, mürted kadýn ise öldürülmez, tevbe etmesi amacýyla hapsedilir (74).

  10. #10

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Kýz Erkek Ayýrýmý Yok

    Ýslâm Dîni’ne göre, çocuklar arasýnda kýz ve erkek ayýrýmý yapmak, birini diðerinden üstün tutmak, câiz deðildir. Çünkü kýz evlâdý da, erkek evlâdý da insana veren Allâh’dýr. Kulun burada hiçbir rolü yoktur. Kur’ân-ý Kerîm’de:

    "Göklerin ve yerin mülk ve tasarrufu Allâh’ýndýr. O, dilediðini yaratýr. Kimi dilerse, ona kýzlar baðýþlar, kimi dilerse ona erkekler lutfeder. Yahut (çocuklarý) erkekler-diþiler olmak üzere çift verir. Kimi de dilerse, onu kýsýr býrakýr. Muhakkak ki, O âlimdir, herþeyi bilir. Kâdirdir, herþeye gücü yeter." (75) buyurulur. Hiç bir müslüman, çocuðunun erkek olmasýyla övünemeyeceði gibi, kýz olmasýyla da yerinemez. Çünkü önemli olan, çocuðun "kýz veya erkek" olmasý deðil, "hayýrlý bir evlâd" olmasýdýr. (76)

    Ýslâmiyyet’ten önce Arabistan’da yaygýn olan kýz çocuklarýný diri diri gömme âdeti, Ýslâmiyyet’le tamamen ortadan kaldýrýlmýþtýr. Kur’ân-ý Kerîm, kýz evlâdýnýn öldürülmesini þiddetle yasaklamýþtýr:

    "Evlâdlarýnýzý fakirlik korkusuyla öldürmeyin; onlarý da, sizi de biz rýzýklandýrýrýz! Muhakkak ki onlarý öldürmek, büyük bir suçtur." (77)

    Ayrýca Kur’ân-ý Kerîm’de kýyâmetin dehþeti tasvir edilirken þöyle buyurulur:

    "... diri diri gömülen kýzýn hangi suçundan dolayý öldürüldüðü sorulduðu zaman..." (78)

    Hz. Peygamber (s.a.v.) de bir hadîs-i þerîflerinde:

    "Çocuklarýnýz size Allâh (c.c.)’ýn bir hîbesi (hediyyesi) dir; dilediðine kýz, dilediðine erkek verir." (79) buyurmuþlardýr.

    O halde Allâh (c.c.) ’ýn bu baðýþýna karþý çok þükretmeli ve O’nun emâneti olan çocuklarýmýzý en güzel bir þekilde terbiye etmelidir.

    Ýslâm Dîni, ana-babalarýn çocuklar arasýnda kýz-erkek ayýrýmý yapmadan eþit muâmelede bulunmalarýný emreder.

    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz:

    "Kimin kýzý doðar da, onu gömmez, horlamaz, oðlan çocuðunu ona tercih etmezse, Allâh o kimseyi, bu kýzý sebebiyle cennetine kor."(80) buyurur.

    Ebû Hüreyre (r.a.)’ýn haber verdiði bir hadîs-i þerîfde:

    "Ýçinde kýz çocuklarý olan eve, hergün gökten on iki rahmet iner. Ve meleklerin o evi ziyâreti hiç kesilmez. Her gece-gündüz anne ve babalarýna bir senelik ibâdet sevâbý yazarlar." (81) buyurulur.

    Hz. Enes (r.a.) ’ýn rivâyet ettiðine göre:

    "Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanýnda otururken, oðlunun biri gelir. Adam çocuðu öper ve dizinin üstüne oturtur. Az sonra kýzý gelir. Adam onu öpmeksizin önüne oturtur. Bunun üzerine Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz;

    "Aralarýnda eþit davranmýyor musun?" diye adamý uyarýr." (82)

    Çocuklara eþit davranmaya çok önem veren Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: "Baðýþ ve ihsanda çocuklarýnýzýn arasýný eþit tutun. Eðer ben birini üstün tutacak olsaydým, kýzlarý üstün tutardým." (83)

    buyurarak, erkek çocuklarýný kýz çocukarýndan üstün tutan ve kýzlarý hor gören zihniyeti tamâmen yýkmýþtýr.

Sayfa 1/5 12345 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •