Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 26/43 İlkİlk ... 161718192021222324252627282930313233343536 ... SonSon
423 sonuçtan 251 ile 260 arası

Konu: Günün Şiiri

  1. #251

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yüce dağlar var olsa, dört bir yanımda
    Haykırsam açımı, duysam yine kendimi
    Kulağıma gelmez, açımın yankı sesleri
    Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri

    Yüce Mevlamın taktirimiş
    Vakitsiz olsa da, yeter artık gel demiş
    Veren bana canı, yine benden almış
    Bu açının bu açının yoktur bir benzeri

    Gözümün gözbebeği, canımdan can idin
    Yüreğimin bir köşesindeydi yerin
    Ardımdan benden kalacak miras sen idin
    Bu açının, bu açının yoktur bir benzeri

    Bir alev ki sarsa her bir yanımı
    Kavursa beni yaksa, acılar içersinde bıraksa
    İçimde ki açının yerini alamaz
    Bu açının, bu açının yerini hiçbir şey tutamaz.

    Evladımdın, canımdan candın
    Ne günah işledim ben anlayamadım
    Gösterdi bu acıyı da bana Allah ım
    Acıların, acısını da tattım, yeter Allah ım.

  2. #252

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BENİ YAKIŞINA

    O esrarlı yangına bu can nasıl dayandı
    Sahile vurdu kalbim su yandı, kum da yandı,

    Bir mum gibi eriyip aktı uykusuzluğum
    Ölüme baş kaldıran dertli uykum da yandı

    Yurdumdan mahrum edip dolaştırdın cem gibi
    Ruhumla söndü alev sonra ruhum da yandı

    Kül oldu bir yiğidin figanıyla her umut
    Bülbülün küllerine konan puhum da yandı

    Böylesi bir yangın görmedi Nemrut bile
    Kaktüsün gölgesinde nazlı ahım da yandı

    Ahımdır zannederdim en belalı kıvılcım
    Kirpiğine dokunan kanlı ahım da yandı

    Bir damla su ver bana ey çöl, bari sen küsme
    Kalmadı hiçbir şeyim bak günahım da yandı

    Yenilgiler bir tufan gibi çöktü üstüme
    Ülkem yıkıldı heyhat, ordugahım da yandı.

    Köleleri her akşam duman kıldı gözlerim
    Başıma tac ettiğim padişahım da yandı

    İlk defa böylesine tutuştu gökkuşağı
    Renklerim siyah oldu ve siyahım da yandı

    Ondan başka ne varsa yandı, yandık sen ve ben
    Onu göreyim diye kıblegâhım da yandı

  3. #253

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yanlış yolun karanlığından
    İnandırıp çoşkulu sözlerimle
    Kurtardığım zaman düşmüş ruhunu
    Seni kuşatan kötülüğü
    Büyük bir acı duyarak
    Lanetledin pişmanlık içinde.
    Vicdanının unutuşunu
    Cezalandırmak için anılarınla
    Benden önce olanların öyküsünü
    Bir bir anlatırken
    Birdenbire yüzünü ellerinle kapadın.
    Ruhunda isyan başladı
    Utançla ve dehşetle sarsılarak
    Gözyaşlarına boğuldun...
    N.A Nekrasov

  4. #254

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Beni Anlamayışına

    Sana bir uygarlığı getirdim; anlamadın
    Yavuz kahramanları, şiirin burçlarını
    Ayak ucuna koydum gecenin saçlarını
    Urganmış boynumda taşıdığın gerdanlık
    Sana hükümdarlığı getirdim; anlamadın

    Sevda suya karışır, sızar kan dağlarına
    Köpüren yüreğimde zıpkınlanır umutlar
    Yüzün tunç gibi çöker ülkemin bağlarına
    Irmaklar bilmediğin kadar hülyalı akar
    Her vadi bir yanıyla senin yüzüne bakar
    Bir yanında münzevi hıçkıran Leyla kuşu
    Sen henüz tanımadın sevda denen yokuşu
    Sen henüz yorulmadın yokuşta devler gibi
    Yıkılmak üzre olan çaresiz evler gibi
    Sen henüz vurulmadın uçarken göklerinde
    Sen henüz bir oltaya takılmadan derinde
    Karalar bağlamadın; beni anlayamazsın
    O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

    Seni bir yıldız gibi koyacağım göklere
    Her gece ışığını ruhumdan alacaksın
    Aldanma gururunu okşayan çiçeklere
    En güzel güllerini ruhumla alacaksın

    Kopacak sanıyorsun bu ip ince yerinden
    Bu ipin her çizgisi yaralı bir dev gibi
    İnecek sanıyorsun bu bayrak gönderinden
    Bu sevda tükenecek sönen bir alev gibi

    Sen hala anlamadın sevginin en hasını
    Sen hala çözemedin ırmağın dünyasını
    O, coşkun bir denizin sularına yürürken
    Sen hasta bir çeşmeden doldurmuşsun tasını
    Gittiği her iklime sevdanı götürürken
    Gözyaşı çukuruna gömmüşsün deltasını

    Henüz bir tokat gibi inmedi yüzüne aşk
    Kalbine çivilerle gömülmedi ayrılık
    Görmedin bir arslanın can çekişen resmini
    Yalnızlık kitabında okumadın ismini
    Bir takvim yaprağında yanmadı bakışların
    Dökülen tüylerine tutunmadın kuşların
    Karanlık köşelerde acı acı gülmedin
    Sen henüz kovulduğun kapılarda ölmedin
    O Celali uykudan uyanmadın, uyanma
    Düşlerimin rengine boyanmadın, boyanma

    Bir kuş gibi çırpınan kalbimin kafesine
    Bir avuç yem bıraksan ölür müsün, a gülüm
    Feryadı kayaları parçalayan sesine
    Ömür boyu yabancı kalır mısın, a gülüm
    Sen henüz bir zindanın küflü duvarlarına
    Çarpmadın gözyaşıyla boğulan gözlerini
    Sen henüz diken diken saplamadın göğsüne
    Dudağında kuruyup dağılan sözlerini
    Sen henüz dokunmadın yalnızlığa kan gibi
    Acıyı kaynatmadın içinde volkan gibi
    Karalar bağlamadın beni anlayamazsın
    O kalp sende oldukça gülüm, ağlayamazsın

  5. #255

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    AZRAİLLE PAZRLIK


    EY AZRAİL..
    Ne olurdu üç beş yıl, önce haber verseydin..
    Hiç değilse rüyama, bir kerecik girseydin..
    Aşk, meşk, derken dünyadan, bir türlü kopamadım..


    Senden özür dilerim, hazırlık yapamadım..

    Görüyorsun yanımda, ne valiz var, ne bavul..
    Uykum öyle ağır ki, ne zil duydum, ne davul..
    Yaşım yetmiş olsa da, gör ki fıkır fıkırım..
    Bu cümbüşlü alemi, ben nasıl bırakırım..

    Hayallerim, düşlerim, yarım kalan işlerim..
    Estetik yapılacak daha burnum, dişlerim..
    Elli yaşımda ancak, voleyi vurabildim..
    Hortumlar sayesinde, holdingi kurabildim..

    Gerçi ucuza verdim, şerefin kilosunu..
    Ama böyle kazandım, şu uçak filosunu..
    Ey Azrail!.. Ne olur, bozulmasın pazarım..
    Sana şöyle yüklüce, bir çek bile yazarım..

    Şu masmavi havuzlu, sarayıma baksana..
    O daracık mezarda, yazık olmaz mı bana?.
    Bazen çoluk çocuğa içimden kızıyorum..
    Ölmemi bekliyorlar inan ki seziyorum..

    Arkamdan göstermelik, iki damla gözyaşı..
    Bir de şöyle büyükçe, yaldızlı mezar taşı.
    Tahmin ediyorum ki, mevlid de okuturlar..
    Ortalığı birazcık gülsuyu kokuturlar..

    Araya reklam konur, bir ilahi aryası..
    Mevlid bitince başlar, dedi-kodu furyası..
    Etlerim, kemiklerim, didik didik edilir..
    Ben az gelirsem eğer, köklerime gidilir..

    Ey Azrail, inan ki hazırlığım yok daha..
    Hele şu din konusu, çok karışık bir saha..
    Bazı büyük abiler, köşeleri tuttular..
    İrtica diye diye, beni de korkuttular..

    İlahiyat adına ekranda iki kaçık..
    Kimlerin kuklaları oldukları apaçık..
    Alim, zalim, karıştı, renkleri seçilmiyor..
    Velisiz kaldı sokak, deliden geçilmiyor..

    Henüz daha gündemde, ne oruç var, ne zekat..
    Ne Kur’an’la tanıştım, ne de kıldım bir rekat..
    Edemedim bir türlü, şu nefsimi terbiye..
    Ortalıkta ne görse tutturuyor ver, diye..

    Ey Azrail!.. Bilirim, gelince beklemezsin..
    Tükenen vadelere, saniye eklemezsin..
    Bu satırlar boş geçen bir ömrün hikayesi..
    İbret alanlar için son pişmanlığın sesi..

  6. #256

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Ey aşılmaz dağların ardında,
    Ulaşılmaz beldelerden uzak,
    Hasretin dallarını tutan şak,
    Mavi, sonsuz bir takın altında!

    Ey gülüşü sabahlardan güzel,
    Dünyası düşüncelerden geniş!
    Ey göğsünde ilahi geriniş,
    Rüyalarıma hükmeden güzel!

    Nerde inilen dalından yere
    Portakalların düştüğü çardak,
    Kadehe duyarak değen dudak,
    Sevgiyle bakan göz, gecelere;

    Yanmış ruhu titreyen ilahi,
    Yapraklarda billurlaşan seher;
    Nerde çam kokan tahta testiler,
    Geyik sesiyle çınlıyan vadi?

    Yaldız dallarda çiçek yerine
    Yıldız açmaz mı artık ağaçlar,
    Yanmaz mı bin rüya ile saçlar
    Kapanıp günün eteklerine?

    Ey gülüşü sabahlardan güzel
    Dünyası düşüncelerden geniş!
    Ey göğsünde ilahi geriniş
    Rüyalarıma hükmeden güzel!

    Hakikate olmaz mı acap ram
    Yıllardır beslediğim düşünce?
    Çıkılmaz dağlardan da mı yüce
    Hasretlerin tırmandığı ehram?

    O.V.

  7. #257

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    DOST İSTERSEN HZ. ALLAH YETER

    Dünyada dost ister isen Hazreti Allah yeter,
    Mürşid-i kâmil ister isen Hazreti Kur'an yeter,
    Delil ister isen Hazreti Muhammed yeter,
    Meşgul olmak ister isen ibadet yeter,
    İbret almak ister isen ölüm yeter,
    Zengin olmak ister isen kanaat yeter,
    Bunlar da yetmez der isen Nâr-ı Cehennem yeter...

    Kaderde ne ise odur etme merak,
    Uyma kendi nefsine, Hakkın emrine bırak,
    Altundan ağacın olsa, zümrütten yaprak,
    Akibet gözünü doyurur bir avuç toprak.

    Bul erbabını danış akıl, dinlemek ferasettir,
    Zaman ahir oldu, zuhur eden alamettir,
    Heva-i nefsine uyma; sabrın sonu selamettir,
    Ne aldandın be hey şaşkın bu can sana emanettir.

    Mal ve mülkle mağrur olma, deme var mı ben gibi
    Bir muhalif rüzgâr eser, savurur harman gibi,
    Dünya malı elde iken düşmanların dost olur,
    Elde bir şey kalmayınca dost bile düşman olur.

    İbret gözüyle bakın dünya misafirhanedir,
    Bir mukim insan bulunmaz ne tuhaf bir hanedir,
    Bir kefendir en sonu zengin-fakir sermayesi,
    Malına gururlanan gafil değil ya nedir?
    Said-i Nursi Hz

  8. #258

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Tövbe


    Ey çalgıcı,
    şu gazeli oku:
    Ben sevgiliden geçtim, de.
    Gülden, dikenden geçtim,
    tövbe ettim, de.

    Bir gün sarhoştum,
    bir gün şöyle böyle.
    İkisinden de yudum elimi.
    Baktım na buraya kadar tövbenin içindeyim,
    dedim tövbelerime tövbe.

    Bu köyün şarapçısı hani nerede?
    Çabuk şu şağrağı doldursun.
    Ar da neymiş,
    namus da ne?

    Körkütük olmuşum, körkütük işte,
    sıcağa, soğuğa tövbe etmişim,
    yaşa, kuruya tövbe.

    Gel çalgıcı, gel,
    ben yolumdan çıkmışım bikere.
    Sen bilirsin yolunu,
    al çalgıyı, vur tele.

    Gönlüm benim paramparça.
    Bir çare derdime, bir çare.
    Göster kendini, çık ortaya,
    gecemizi aydınlat.

    Çok karanlık, çok.


    Mevlana Celaleddin Rumi

  9. #259

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BÜLBÜL
    Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
    Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
    Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
    Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
    Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
    Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
    Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
    Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!
    Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
    Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
    0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
    Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
    Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
    Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!
    -Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
    Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
    0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
    Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
    Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
    Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.
    Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
    Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
    Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
    Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
    Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
    Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?
    Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
    Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
    Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
    Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!
    Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
    Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
    Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
    SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.
    Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
    Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
    Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
    O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
    Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
    Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!
    Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
    Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
    Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
    Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
    Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
    Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (M.A.E.)

  10. #260

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    SEN GELMİYORDUN

    Sen beni üzüyor incitiyordun

    Ben sana kırgındım sen bilmiyordun

    Kalbimi kırıyor acıtıyordun

    Ben sana dargındım sen bilmiyordun



    Gitmek istiyordun gitme diyordun

    Beni karanlığına itme diyordun

    Eşkıya kalbime hükmediyordun

    Herkesten farkındım sen bilmiyordun



    Sen bana günahtın sen bana yasak

    Helale uzaktı düştüğüm tuzak

    Ben sana tutkundum sen bana tutsak

    Ben sana vurgundum sen bilmiyordun



    Sen benim uykumu kahreden korkum

    Sen zehir zemberek sen zehir zakkum

    Sen benim cezamdın ben sana mahkum

    Ben sana süzgündüm sen bilmiyordun



    Kronik suçumdun tekrar ettiğim

    Bazı tekrar bazı ikrar ettiğim

    Oku oku diye ısrar ettiğim

    Mutluluk şarkındım sen bilmiyordun



    Sen yangın çıkarır ben söndürürdüm

    Sevmesem dünyanı ters döndürürdüm

    Seni sürüm sürüm süründürürdüm

    Ben senin korkundum sen bilmiyordun



    Bir yavuz hırsızdın dikleniyordun

    Sustukça sabrıma dikleniyordun

    Sen hiç beklemiyor bekleniyordun

    Ben sana yorgundum sen gelmiyordun

Sayfa 26/43 İlkİlk ... 161718192021222324252627282930313233343536 ... SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •