REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 7/28 İlkİlk 1234567891011121314151617 ... SonSon
272 sonuçtan 61 ile 70 arası

Konu: Saglı Bilgisi ve Ansiklopedisi

  1. #61

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    -Şifalı bitki kompresleri, yağlı cilt için

    2 yemek kaşığı dolusu civanperçemi, ıhlamur veya ökaliptus yaprağı, yarım litre su.

    -Şifalı bitki kompresi, kuru cilt için

    2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur, yarım litre su.

    -Şifalı bitki kompresi, olgun cilt için

    1 yemek kaşığı mayıs papatyası, 1 yemek kaşığı kuşburnu kabuğu, 1 yemek kaşığı dolusu aynısafa çiçeği, yarım litre su.

    -Buğu banyosu, yağlı cilt için

    Mayıs papatyası, ıhlamur, civanperçemi, ökaliptus veya biberiye yağından 4-6 damla ve 1 litre su.

    -Buğu banyosu, kuru cilt için

    2 yemek kaşığı dolusu mayıs papatyası, lavanta veya ıhlamur ve 1 litre su.

    -Deri gözeneklerinin sıkıştırılması için

    *Ezilmiş taze muşmula yaprağı, 20 dakikalık kompres olarak.

    *Dilimlenmiş havuç, hıyar veya domates, 15-20 dakika süreyle problemli bölgeye yatırılır.

    *Bal maskesi, 20-25 dakika süreyle uygulanır. Yüz ılık sütle yıkanır ve soğuk suyla güzelce durulanır.

    *Atkuyruğu çayı, 10-15 dakikalık kompres olarak uygulanır.

    *Ceviz yaprağı çayı, 10 dakikalık kompres olarak uygulanır.

  2. #62

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Saç Bakımı

    Yüz derisinde olduğu gibi kafa derisinde ve saçlarda, bünye özelliklerine göre değişiklikler söz konusudur. Hemen hemen her iki kişiden birinin kafa derisindeki yağ bezleri normalden fazla yağ üretir. Sonuç, yağlı saçlar! Yüzünün derisi yağlı olanların genellikle kafa derisi de yağlıdır. Herkesin kafa derisinde kepeklenme olur; derinin kendini yenilemesinin bir sonucudur bu durum. Altında yeni deri oluştuğunda, eski deri canlılığını yitirir ve kepek halini alır. Bu kepeklenme ise, iki durumda problem haline gelir: Derinin fazla yağ üretimi nedeniyle kepekler bir kabuk gibi kafa derisine yapışır. Bu durumda saçların dip tarafı yağlı, öteki kısımları ise kurudur. Yağ bezlerinin az yağ üretmesi durumunda ise, kafa derisi kuru olduğu için kepekler etrafa uçuşur. Bu durumda, saçlar da genellikle cansız ve kırılgan olur.

    -Yağ şampuanı, kuru saçlar için

    2 yemek kaşığı dolusu, susam yağı, bademyağı veya ayçiçeği yağı ve 3-4 yemek kaşığı dolusu nohut unu hazırlanır. Saçlar yıkanmadan önce, seçilen yağ ile masaj yapılır. Sonra, artan yağ ile nohut unu, belki biraz da sıcak su eklenerek, akışkan bir lapa haline getirilir. Bu lapa ile saçlar şampuanlanır ve iyice durulanır.

    -Lavanta şampuanı, tüm saç tipleri için

    100 ml hazır bitkisel şampuana 4 damla lavanta ve 4 damla ökaliptus yağı eklenir ve çok iyi karıştırılır.

    -Limon şampuanı, yağlı saçlar için

    5 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı yarım litre soğuk suya eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Bu arada, 1 limonun suyu sıkılır. Ayrıca 2 yumurta sarısı çalkalanır. Limon suyu, yumurta sarısı, 5 damla limon yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu hazır bitkisel şampuan, ısırganotu çayına eklenerek karıştırılır. Saçlar bu şampuanla yıkanır ve iyice durulanır.

    Yağ friksiyonları

    Yağ friksiyonları her saç tipi için yararlıdır, ama özellikle hırpalanmış ve kuru saçlar, uçlarına kadar bu bakımdan yararlanırlar. Şifalı bitki çayları ile birlikte de kullanılabilen değerli bitki yağları, saçlara canlılık, esneklik ve parlaklık kazandırır, zararlı çevresel etkilerden korur, perma, çok sıcak fön çekme ve sürekli boyanın olumsuz etkilerine karşı dayanıklılık kazandırır.

    -Yağ friksiyonu, kuru ve hırpalanmış saçlar için

    25 ml bademyağı(veya kabak çekirdeği yağı) ve 25 ml zeytinyağı karıştırılır ve saçlara friksiyon yapılır. Daha sonra saçlar bir havlu ile örtülerek, birkaç saat veya gece boyunca etkilemeye bırakılır.

    -Etkili yağ kürü, çok hırpalanmış saçlar için

    40 ml hintyağı ve 20 ml soya yağı bir cam şişede veya kavanozda iyice karıştırılır. 2’şer tatlı kaşığı dolusu ısırganotu, biberiye ve kekik eklenir. Çok iyi çalkalanarak 2 gün bekletildikten sonra süzülür. Bu yağ saçlara emdirilir ve 40 dakika etkilemeye bırakılır.

    -Yağ friksiyonu, yapısal zarar görmüş saçlar için(örneğin, boya veya perma sırasında)

    40 ml tatlı badem yağı ve 20 ml hintyağı karıştırılarak saçlara ve özellikle de saç uçlarına iyice yedirilir. Bir saat süreyle etkilemeye bırakılır.

    -Yağ friksiyonu, kepeğe karşı

    10 damla ökaliptus yağı, 15 damla biberiye yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve kafa derisine ve saçlara yedirilir.

    -Yağ friksiyonu, yağlı saçlar için

    12 damla bergamot yağı(turunç kabuğu yağı), 13 damla lavanta yağı ve 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda ısıtılarak iyice karıştırılır ve saçlara yedirilir.

    Durulama suları – Hızlı ve etkili

    Yıkamadan sonraki durulama suları, özellikle yağlı ve kepekli saçlarda mucizeler yaratabilir. Kuru veya kaşıntılı kafa derisi de, bitkisel katkılı durulamalarla veya elma sirkesi ile rahatlatılabilir. Durulamalar, yıkanmadan sonra uygulanır ve saçlar artık başka bir biçimde yıkanmaz.

    -Sirke durulaması, parlaklık ve esneklik kazandırmak için

    1 yemek kaşığı elma sirkesi ve 5 damla hintyağı, 1-2 litre sıcak suya karıştırılır. Saçlar bu suyla durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

    -Limon durulaması, yağlı saçlar için

    1 limonun ince rendelenmiş kabuğu ve 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ıhlamur, yarım litre suya eklenir ve kaynama derecesine kadar ısıtıldıktan sonra 10 dakika demlenmeye bırakılır ve süzülür. 8 limonun suyu ile birlikte, hepsi bir şişeye veya kavanoza aktarılır ve çalkalanarak 2 gün bekletilir. Saçlar yıkandıktan sonra, 1 litre ılık durulama suyuna, şişedeki sıvının 1/8 bölümü eklenir.

    -Isırganotu durulaması, kafa derisi kaşıntısına karşı

    ¼ litre elma sirkesi kaynama derecesine kadar ısıtılır(ama kaynatılmaz) ve içine 1 avuç dolusu ısırganotu yaprağı eklenir. 15 dakika demlendikten sonra süzülür, saçlar durulanır ve kafa derisine masaj yapılır.

    -Bitki durulaması, kepeğe karşı

    2 bardak dolusu kaynar derecedeki suya 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış hindiba çiçeği(sarı saçlara), veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırganotu yaprağı(kumraldan esmere kadar) eklenir ve soğuyana kadar demlenmeye bırakılır. Sonra süzülür, saçlar durulanırken, kafa derisine de hafif masaj yapılır.

    -Saç dökülmesine karşı etkili bir reçete

    3-4 hafta boyunca her gün, 1 avuç dolusu ince kıyılmış ısırganotu kökü 8-10 saat boyunca 1-2 litre suda bekletilir, sonra 3-4 avuç ısırganotu yaprağı eklenir, kaynama derecesine kadar ısıtılır ve 10 dakika boyunca, üstü kapalı olarak demlenmeye bırakılır ve süzülür. Bu suyla kafa derisi ve saçlar 5 dakika boyunca yıkanır ve kafa derisine masaj yapılır. Ama her yıkamadan önce, kafa derisine, İsveç Şurubu ve ısırganotu tentürü ile dönüşümlü olarak friksiyonlar yapılır. Daha ilk haftada saç dökülmesi durur ve tedavi süresinin sonuna doğru yeni saçlar çıkmaya başlar. Daha sonra bu tedavi 3-4 günde bir uygulanırsa, saç dökülmesi uzun vadede önlenmiş olur ve saçlar, esneklik ve parlaklık kazanarak, sağlıklı bir görünüme de sahip olurlar. Bu tedavi, kepeklenmeye karşı da çok etkilidir.

  3. #63

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Rahatlatıcı Banyolar

    Stres ve gerginlik, bedensel ve ruhsal boyutta rahatsızlıklara yol açtığı gibi, kişinin dış görünümünü de olumsuz etkiler. Banyoların rahatlatıcı etkisini hepimiz çok iyi biliriz. Problemler ve stres, sıcak su tarafından, bedenden sökülüp atılırlar. Kaslar gevşer, sinir sistemi ve kan dolaşımı olumlu etkilenir. Yatmadan önce alınan bir tam banyo, en etkili uyku ilacıdır. Bir soğuk algınlığı başlangıcında alınan, eterli yağlar veya bitki katkısı içeren bir banyo çok yararlı olabilir. Ama, gerekli katkılarla hazırlanan bir tam banyonun, deri için en etkili güzellik ilacı olabileceği de unutulmamalıdır.

    Bitkisel yağlar veya süt ürünleri eklenen banyolar, derinin koruyucu örtüsünü güçlendirdikleri için, deri kuruluğunu karşı da uzun süre etkili olabilirler. Bu nedenle, banyodan sonra derinin kremlenmesine gerek kalmaz. Şifalı bitki katkılarıyla hazırlanan banyolar, yağlı ve sivilceli deri için çok basit ama etkili bir tedavi anlamı da taşırlar. Banyo sonrasında deriye bir nemlendirici sürülmesi uygun olur. Değerli maddeler içeren banyo katkılarının etkinliklerine zarar vermemek için, banyo suyunun çok sıcak olmaması gerekir(37 derece).

    *Bir tam banyoyu, haftada 1-2 kereden fazla almayın.

    *Önceden ağır yemekler yemeyin ve banyo suyunun 37 dereceden sıcak olmamasına dikkat edin; her iki durum da, kan dolaşımını olumsuz etkileyecektir.

    *İdeal banyo süresi 15-20 dakikadır; fazlası deriyi ve kan dolaşımını olumsuz etkileyebilir.

    *Banyo sonrasında, yatakta kısa bir dinlenme çok rahatlatıcı olabilir.

    -Ökaliptus yağı banyosu, sivilceli deri için

    Banyo suyunu doldurmaya başlayın ve su bir karış kadar yükseldiğinde, biraz kremanın veya sütün içine karıştırdığınız 5 damla ökaliptus yağını suya ekleyin. Bu katkının eşit oranda dağılabilmesi için, küveti duş süzgecinden akan suyla doldurun.

    -Şifalı bitki banyoları

    Deriniz yağlıysa 150g mayıs papatyası veya civanperçemi, deriniz sivilceliyse 150g kuru nane veya atkuyruğu kullanın. Bitkiler 1 litre kaynar suyla haşlanır ve soğuyana kadar demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir.

    -Ebegümeci banyosu, iltihaplı, sivilceli deri için

    50g kurutulmuş veya 100g taze ebegümeci çiçeği ve yaprağı ince kıyılmış olarak, kaynar derecedeki 2 litre suyla haşlanır, soğuyana kadar demlenmeye bırakılır, süzülür ve banyo suyuna eklenir. Kan dolaşımını hızlandırmak için banyodan sonra beden, orta sertlikte bir fırça ile fırçalanır.

    -Elma sirkesi banyosu, yağlı cilt için

    ¼ litre elma sirkesi banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra duş alınmaz, sirkeli su derinin üstünde kurumalıdır. Daha sonra, yağlı olmayan bir nemlendirici beden losyonu uygulanır. Banyo suyuna eklenen 8 damla lavanta yağı, antiseptik etkiyi arttırır ve ruhsal açıdan dengeleyici ve yatıştırıcı etki yapar.

    -Lavanta yağı banyosu

    ¼ litre elma sirkesi(yağlı deriye karşı) veya ¼ litre krema(normal, kuru veya karışık deri için), 8 damla lavanta yağı ile iyice karıştırılır, banyo suyuna eklenir ve su da iyice karıştırılır. Krema-lavanta banyosundan sonra ılık duş alınır. Elma sirkesi-lavanta banyosundan sonra duş alınmaz ve kurulanılmaz.

    -Yağsız süt banyosu, kuru ve duyarlı deri için

    Yağı alınmış 2 litre süt banyo suyuna eklenirken, su iyice karıştırılır. Banyodan sonra ılık bir duş alınır ve hafifçe kurulanılır. Eğer deriye banyodan önce 2 yemek kaşığı dolusu zeytinyağı yedirilirse, süt banyosu kuru deri için çok daha etkili olur. Banyo suyuna eklenen 1 bardak aynısafa çayı da deriyi ayrıca yatıştırır.

    -Yağ-süt banyosu, kuru deri için

    1 bardak ılık süt ve bir yemek kaşığı zeytinyağı, kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

    -Yağ banyosu, kuru deri için

    50 ml bademyağı veya zeytinyağı sıcak banyo suyuna eklenir ve iyice karıştırılır. Banyodan sonra, cildin üstünde kalan su elle sıyrılır ve kalan hafif yağ filmi masajla yedirilir.

    -Süt-bal banyosu, kırışıklara karşı

    2 bardak ılık sütte 2 yemek kaşığı dolusu bal iyice eritilir, 1 tatlı kaşığı badem yağı eklenir ve kapalı bir kavanozda iyice çalkalandıktan sonra banyo suyuna eklenir ve banyo suyu da karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

    -Bal-süt-tuz banyosu, kuru ve olgun deri için

    Banyo küveti doldurulurken 100g deniz tuzu serpiştirilir. Bu arada 1 litre sıcak sütte 250g çiçek balı eritilir ve banyo suyuna eklenir. Banyo suyu iyice karıştırılır. Banyodan sonra sıcak duş alınır ve hafifçe kurulanılır.

    -Oğulotu(melisa)-Aynısafa çiçeği banyosu, deriyi yatıştırıcı

    3’er yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış kuru bitki, kaynama derecesinde sıcak 1 litre suda haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve banyo suyuna eklenir. Banyodan sonra sıcak duş

    El ve Tırnak Bakımı

    Güzel ve bakımlı eller yalnızca kişinin kendisini iyi hissetmesini sağlamakla kalmayıp başkalarında da o kişiye karşı sempati uyandırır. Ama sürekli olarak bir şeyler yıkamak(özellikle ev işlerinde) elleri ve tırnakları hırpalar. Deri çatlar, sertleşir ve doğal asidik örtüsü tahrip olur. Sürekli uygulanan el banyoları ve kompresler, yıpranmış ellerin kendilerini yenileyebilmeleri için gerekli bir bakım yöntemidir.

    -Eterli yağ el banyosu

    3 damla lavanta yağı, 2 damla bergamot yağı, 10 damla bademyağı, 1 tatlı kaşığı dolusu gliserin ile karıştırılır ve bir kabın içindeki sıcak suya eklenerek, iyice karıştırılır. Eller 20 dakika boyunca banyoda tutulur. Sonra eller dikkatlice ovuşturularak, kalan yağ da deriye yedirilir.

    -Zeytinyağı el banyosu

    1 su bardağı dolusu zeytinyağı, benmarin yöntemiyle hafifçe ısıtılır ve içine 15-20 damla limon suyu eklenip iyice karıştırılır. Eller bu yağın içinde 5-10 dakika bekletilir.

    -Jojoba-pirinç kompresi

    1 yemek kaşığı dolusu pirinç unu, biraz sütle bulamaç haline getirilir. 1 yemek kaşığı dolusu jojoba yağı(veya gliserin) elin üstüne yayılır ve üstüne pirinç unu bulamacı yatırılır. 10 dakika etkilemeye bırakıldıktan sonra, eller ılık suyla yıkanır.

    -Yağ masajı

    2 yemek kaşığı dolusu bademyağı veya susam yağı, benmarin yöntemiyle 37-40 dereceye kadar ısıtılır ve dairesel hareketlerle önce elin üstüne ve sonra da avuçlara masajla yedirilir.

    -Rezene el banyosu

    8 yemek kaşığı dolusu rezene tohumu, havanda hafifçe ezildikten sonra, 2 su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 15 dakika demlendikten sonra süzülür. Her tür yıkamadan sonra, eller bu bitki çayının içinde 2-3 dakika bekletilir.

    Tırnaklar

    Kuru ve kolayca kırılabilen tırnaklar da, etkili temizlik maddeleri ile sürekli ilişki içinde olmaktan kaynaklanabilir. Tırnaklardaki bu tür değişimler, beslenme yetersizliğinin bir işareti de olabilir. Bu nedenle, yalnızca dıştan bakım yapmakla yetinmeyip, dengeli beslenmeye de özen göstermelisiniz.

    -Atkuyruğu el banyosu

    2 yemek kaşığı dolusu ince kıyılmış atkuyruğu, yarım litre kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, 20 dakika demlendikten sonra süzülür. Eller arada bir, 5-6 dakika süreyle bitki çayının içinde tutulur.

    Ayrıca, günde 1-2 bardak atkuyruğu çayı içilmesi de çok yararlı olacaktır.

    -Soğan suyu masajı

    Kuru soğanın özsuyu ile tırnaklara masaj yapılabilir. Tırnaklar böylece sertleşebilir.

    -Masaj yağı

    25g vaselin, 25 ml hintyağı, 10 damla acıbadem yağı, 25 ml avocado yağı, 50 ml jojoba yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) eritilerek karıştırılır ve bir krem kabına aktarılır. İki günde bir, önceden iyice temizlenen tırnaklara bu yağ karışımı ile masaj yapılır.

    Kırışıklara karşı reçeteler (gerginleştirme)

    *80g limon suyu, 30g havuç suyu ve 30g hıyar suyu iyice karıştırılır ve kırışık bölgelere kompres uygulanır.

    *Avocado lapası, muz suyu veya kavun suyu kompresleri uygulanır.

    *1’er tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış mayıs papatyası ve oğulotu (melisa), 2 bardak dolusu kaynar derecede sıcak suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15 dakika demlendikten sonra süzülür ve kompresler uygulanır. Lavanta yağı, biberiye yağı ve gülyağı da kırışık cildi düzgünleştirir.

    *Her gün bir kere, yağı alınmış sütle yüz yıkandığında, kırışıklar azalır.

    Yorgun Ayaklar

    Ayaklar ve bacaklar özellikle yazın gözler önüne serilecekse, bakımlı olmalıdırlar. Ayak banyoları ve masajlarla, göze hoş gelmeyen nasırlar gibi, yorgun ve şiş ayaklar ve bacaklar da tedavi edilebilir. Böyle bir davranış, yalnızca güzellik için değil, sağlık için de iyi sonuçlar verebilir.

    İsteyen, her gün ayak banyosu veya ayak masajı yapabilir. Ama haftada en azından bir kere uygulanması gereken bakım şöyle olabilir: Önce canlandırıcı bir ayak banyosu alınabilir, ardından, sertleşmiş deri tabakaları süngertaşı ile alınır. Sonunda da, bitkisel yağlarla rahatlatıcı bir ayak masajı yapılabilir.

    -Temel ayak banyosu

    2 bardak ılık süt, 2 yemek kaşığı bal, 5 damla lavanta yağı, 2 damla nane yağı iyice karıştırılır. Bu temel ayak banyosu karışımı, gereğine göre başka bitki yağları veya bitki çayları ile zenginleştirilebilir. Sonunda hepsi, sıcak banyo suyuna (en fazla 37 derece) eklenir ve ayaklar 10 dakika boyunca bu suda bekletilir, süre sonunda iyice kurulanır ve kalın çorap giyilir.

    -Ayak banyosu, yorgun ayaklar için

    Temel banyo karışımı, 2 damla portakal yağı, 3’er damla lavanta ve biberiye yağı, sıcak banyo suyu.

    -Ayak banyosu, şiş ayaklar için

    Temel banyo karışımı, 3’er damla lavanta yağı ve ardıç yağı, 2 damla nane yağı ve sıcak banyo suyu.

    -Ayak banyosu, ağrıyan ayaklar için

    Temel banyo karışımı, 3’er damla adaçayı yağı ve bergamot yağı, 2 damla ardıç yağı ve sıcak banyo suyu.

    -Masaj yağı, ağrıyan ve terleyen ayaklar için

    ¼ bardak susam yağı veya ayçiçeği yağı, sıcak su banyosunda (benmarin) ısıtılır ve içine 5 damla oğulotu(melisa) yağı eklenir. Yağ karışımı masajla ayaklara yedirilir.

    -Ayak ve bacaklardaki varis ağrıları, sert ve çatlak topuklar için

    Aynısafa merhemi, sık sık yapılan hafif masajlarla deriye iyice emdirilir. Gerginlikler ortadan kalkar, ağrılar sona erer ve sert yüzeyler kadife gibi yumuşar

    Ayrıca, ince kıyılmış aynısafa çiçek yaprağı 1 ölçü ve zeytinyağı 5 ölçü olarak, ağzı iyice kapanabilen bir cam şişede veya kavanozda 2 hafta boyunca bekletilir ve arada bir çalkalanır. Süre sonunda tülbentten geçirilerek süzülür ve posa da iyice sıkılır. Elde edilen aynısafa yağı, eşit oranda kantaron yağı ile karıştırılır. Bu karışım da ayak ve bacaklardaki varis ağrılarına karşı hafif masajlarda kullanılır

  4. #64

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kas ve Kemik Sistemi

    İskeletimiz, bağdokularımız, kaslarımız ve eklemlerimiz, bizi bir bütün olarak tutar, ayakta durmamızı ve hareket etmemizi sağlar ve bizi biçimlendirir. Çok ağır yüklerin altına sokulurlar, kötü kullanılırlar, fiziksel aşınma ve yıpranma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Ama bu dokuların sağlığı, yalnızca kullanılış biçimlerine göre değil, daha çok iç dünyamızla, metabolizmamızın durumuyla, beslenme alışkanlıklarımızla ve yaşam biçimimizle yakından ilişkilidir. Doğal olarak, genetik kökenli bazı aksaklıklar da önemli bir rol oynayabilir; ama bu aksaklıklar erken teşhis edilirse, önemli hastalıkların oluşması önlenebilir.

    Yapısal nedenli rahatsızlıklarda, osteopatik(kemik hastalıkları bilimi) ve cerrahi tedavi yöntemleriyle çok olumlu sonuçlar alınabiliyor. İskelet yapısının bazı parçaları bazen normal ölçülerin dışına çıkarak sinirsel refleksleri etkiler ve böylece bazı organların işlevlerini engelleyebilir veya tüm bedenin uyumluluğu da bu durumdan etkilenebilir. Uzmanlar, bu tür aksaklıkları özel tedavi yöntemleri ile düzelterek beden uyumunu yeniden sağlayabilirler.

    Bu sistemle ilgili hastalıklar, sistemler arası uyum sayesinde sürdürülebilen genel sağlık durumundan da kaynaklanabilir. Genel sağlığımız ise ancak, iç dünyamızla metabolizmamızın uyumluluğuna bağlıdır. Biyokimya ve metabolizma işlevlerinde bir dengesizlik oluştuğunda, bedenimiz öncelikle metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin dışkılanmasında oluşan problemlerle karşılaşır. Böyle bir durum uzun süre fark edilmediğinde(genelde fark edilmez, çünkü bir belirtisi yoktur), zehirli maddeler eklemlerin bağdokularında birikmeye başlar. Böylece romatizmanın ve eklem iltihabının(Artrit) yolu açılmış olur ve eğer genetik açıdan bu tür hastalıklara yatkınlık söz konusu ise, hastalık kaçınılmaz olur. Şifalı bitkiler özellikle bu alanda zengin bir ilaç çeşidini kullanıma sunar.

    Kas ve Kemik Sistemi İçin Şifalı Bitkiler

    Bu alanlarda oluşan hastalıklarda, özellikle de romatizma ve eklem iltihabında, beden, eski sağlığına ve dengesine kavuşturulmalıdır. Kemiklerde ve kaslarda oluşan rahatsızlıkların etkili biçimde tedavi edilebilmeleri için, sindirim ve özümleme işlevleri kadar, değişik dışkılama işlevleri de eksiksiz tamamlanmalıdır. Uygun bitkilerin seçiminde bu konuların öncelikle göz önünde bulundurulması gerekir.

    Romatizma ilaçları

    Romatizma sıkıntılarını azaltan, önleyen ve hatta tamamen ortadan kaldıran özellikleriyle tanınan pek çok şifalı bitki vardır. Burada, antiromatizmal bitkilerin geniş bir listesini ve ayrıca bu konuda belirgin özellikleri öne çıkan öteki bitkileri tanıtmaya çalışacağım. İhtiyaca göre, bedenin her alanı için seçilebilecek olan bu bitkilerin içinde, kan temizleyici, iltihap giderici ve sindirimi destekleyici özellikleri öne çıkanlar: Isırganotu, atkuyruğu, hindiba, sarı kantaron, çıbanotu, karakafesotu, kekik, sinirliot, altınbaşak, beyaz lahana, melekotu kökü, yulaf, biberiye, adaçayı, zencefil, civanperçemi, kereviz(yaprak ve tohum), pelinotu, kurtpençesi, taş anasonu, huş ağacı yaprağı, fasulye kabuğu, çobançantası, lavanta, ıhlamur, mercanköşk, çuhaçiçeği, kuşekmeği, suteresi, eğir kökü, ardıç kozalağı, elma, atkestanesi.

    Kan temizleyici ilaçlar

    Kan temizleyici ilaçlar, zehirlenen kanı değişikliğe uğratıp iyileştirerek, sağlıklı bir işleyiş biçimini yeniden oluştururlar. Bu doğrultudaki ayrıntılı etkinlikleri ise henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Ama aralarında romatizmanın da yer aldığı pek çok hastalığın tedavisinde başarıyla kullanılabilirler.

    Kan temizleyici ilaçların çoğu bu sistem için kullanılabilirler, ama aşağıdaki bitkiler en etkilileridir: Isırganotu, huş ağacı yaprağı, civanperçemi, elma, hindiba(kök ve yaprak), sinirliot, kereviz (yaprak ve tohum), taş anasonu, fasulye kabuğu, altınbaşak, atkuyruğu.

    Romatizma ve eklem iltihabı rahatsızlıklarının çoğunda bu bitkiler, temizleyici ve canlandırıcı etkileri sayesinde, önemli rahatlıklar sağlayabilirler.

    İltihap önleyici ilaçlar

    Bazı bitkileri iltihap önleyici olarak adlandırmak şaşırtıcı olabilir. Bedenin genel tedavisinde iltihaplanmaların tümünü kontrol altına almak gibi bir amacımız olamaz, çünkü iltihaplanmalar normalde sağlıklı bedensel tepkilerden biridir. Burada adı geçen bitkiler, daha çok iltihap yatıştırıcı etkiler içerirler. Öncelikle, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarındaki, uzun süreli iltihaplanmaların eklemlerde ve dokularda yozlaşma(dejenerasyon) başlattıklarında yardımcı olacaktır bu bitkiler.

    Keçisakalı(ergeçsakalı) bu konuda çok önemli bir örnektir. Bu bitki, şişlikleri ve ağrıları azaltan, aspirin benzeri maddeler içerir. Bu maddeler aynı zamanda idrar arttırıcı ve karaciğeri güçlendiricidir. Genel anlamda, dışkılamayı destekleyerek, iltihaplanmanın kaynağı olan metabolizma atıklarından ve zehirli maddelerden bedenin temizlenmesini sağlayabilir.

    En etkili iltihap önleyici bitkiler: Keçisakalı(ergeçsakalı), kereviz (yaprak ve tohum), elma, civanperçemi, atkuyruğu, ısırganotu, ardıç kozalağı, altınbaşak, peygamberağacı odunu (guajaka).

    Deri uyarıcı ilaçlar (Rubefazientia)

    Deriye sürülen uyarıcı ilaçlar, o bölgenin kan dolaşımını hızlandırırlar. Böylece bölge daha fazla kanla beslenir ve bu yolla birikimler ve iltihaplar temizlenebilir. Bu nedenle kas romatizması veya benzeri hastalıklarda deri uyarıcı ilaçların kullanımı çok yararlıdır. Bu ilaçların çoğu, içten kullanılamayacak kadar etkilidir. Bu özellik göz önünde bulundurularak bu ilaçlar duyarlı derilerde dikkatle uygulanmalı ve yaralı derilerde kesinlikle kullanılmamalıdır. Bu alanda önde gelen bitkiler: Zencefil, acı biber(paprika), nane yağı, acı hardal unu ve ısırganotu dalı.

    Zencefil ve acı biber kaynama suyu ile kompresler, nane yağı ile friksiyonlar, acı hardal unu ile lapa kompresleri yapılır. Taze ısırganotu dalı hasta bölgelere sürülür(kamçılanır). Ayrıntılı bilgiler, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde verilmiştir.

    İdrar arttırıcı ilaçlar (Diuretika)

    İdrar arttırıcı ilaçlar, böbreklerin işlevini destekleyerek, metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin yanı sıra, iltihaplanmadan kaynaklanan zararlı maddelerin dışkılanabilmesine de yardımcı olurlar. Romatizma, eklem iltihabı ve benzeri hastalıkların kaynağında bu zararlı maddeler yattığı için, böbreklerin bu yolla desteklenmesi çok önemlidir. Böbrek problemleri de zaman geçirilmeden çözülmelidir. Bu organların yaşamsal önem taşıyan işlevlerinin desteklenmesinde kullanılabilecek bitkiler: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, hindiba, fasulye kabuğu, frenküzümü yaprağı, çuhaçiçeği, kereviz yaprağı ve özellikle kereviz tohumu (ayrıca romatizmaya karşı hararetle tavsiye edilen önemli bir ilaçtır).

    Kan dolaşımını uyaran ilaçlar

    Kan dolaşımını uyaran ilaçlar, yalnızca kas ve eklemlerin daha fazla kanla beslenmesini sağlamakla kalmayıp, bedenin zehirli maddelerden arınmasına da yardımcı olurlar. Genelde kalbi zorlamayacak bir biçimde, yalnızca çevrel kan dolaşımını düzenleyici bitkiler kullanılır: Acı biber(paprika), alıç, civanperçemi, ökseotu, şekerciboyası kökü. Kullanım biçimleriyle ilgili ayrıntıları, kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde bulabilirsiniz.

    Ağrı kesici ilaçlar

    Hastalık belirtilerini tedavi etmeyi hedeflemediğimiz halde, ağrıları dindirmenin de tedavi etme sanatına dahil olduğunu unutmamalıyız. Romatizma gibi hastalıklarda bazen çok şiddetli olabilen ağrıların şifalı bitkilerle yatıştırılmasının, hastalığın genel anlamda tedavisi için uygulanan geniş kapsamlı tedavinin yalnızca bir bölümü olduğu bilinmelidir. İltihap giderici bitkiler ağrıları azaltabilir, ama ağrıların azaltılabilmesi veya sona erdirilebilmesi için tek çıkar yol, hastalığa yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasıdır. Böyle kapsamlı bir tedavinin uygulanması sırasında, kediotu kökü, sarı kantaron, ısırganotu, adaçayı, nane, oğulotu çaylarının içimi yoluyla ağrılar azaltılabilir.

    Dıştan ise, beyaz lahana yaprağı kompresi, kantaron yağı, nane yağı, kekik yağı ve İsveç Şurubu ile yapılan friksiyonlar rahatlatıcıdır.

    Sindirimi güçlendirici ilaçlar

    Kas ve kemik sisteminin verimli çalışabilmesi için, sindirim işlevinin tam olarak gerçekleşmesi, besinlerin beden tarafından gereğince özümlenebilmesi gerekir. Acı madde içeren sindirim uyarıcı ilaçlar bu alanda öne çıkarlar: Centiyane kökü, pelinotu, eğir kökü, civanperçemi.

    Kronik kabızlıklarda ise, aynı zamanda karaciğeri de uyaran ilaçlara öncelik verilmelidir: Sarısabır, barut ağacı kabuğu, ayrıkotu kökü, civanperçemi. Veya özel bir karışım kullanılabilir: Barut ağacı kabuğu, civanperçemi, sinameki, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, bir su bardağı dolusu suda 10-12 saat demlendirildikten sonra süzülür, ılıklaştırılır ve içilir.

    Kas ve Kemik Hastalıkları Belirtileri

    Romatizma ve eklem iltihabı (Artrit)

    Bu bölümde, romatizmanın ve eklem iltihabının çeşitleriyle ilgilenmeyeceğiz. Bedenin bir bütün olarak tedavi edildiği yöntemler açısından, bu çeşitler arasındaki farklılıkların bir önem taşıyıp taşımadıkları tartışılabilir. Ama en önemlisi, genel ve kişisel nedenlerin ve kalıtımsal yapı etkisinin hastalığa katkısı hakkında araştırma yapılması ve gerçeğe yakın bir sonuca varılabilmesidir. Çünkü bu hastalıklar, belki yanlış beslenme, yanlış yaşam biçimi veya başka etkenlerin oluşturduğu baskıyla bedenin başa çıkamamasından kaynaklanırlar. Uygulanacak tedavinin amacı da, bedene eski sağlığını ve canlılığını yeniden kazandırarak, bedenin bu belirtilerle başa çıkabilmesini sağlamak olmalıdır; yoksa, belirtileri tedavi ederek sağlık ve canlılık kazandırmaya çalışmak değil!

    Bu hastalıkların anlaşılabilmesinde, sürtüşme etkisinin çok önemli payı vardır. Eklem iltihabında, eklemlerde oluşan değişimler, kemiklerin birbirlerine sürtünmelerine, yani güçlü bir sürtünmeye yol açar. Bu fiziksel değişimlerden önce, genellikle bedensel değişimleri başlatan, başka tür bir sürtünmeler dönemi yaşanır. Bu dönemi başlatan neden, bazı bedensel çalışmalar olabilir. Örneğin, yıllardır omzunda saman balyası taşımış olan çiftçinin omuz ekleminde osteoartrit oluşur. Veya, eklemleri birbirlerine doğru çeken kas gerginlikleri bu tür bir hastalığa yol açabilir. Sözlük, sürtünme-sürtüşme kavramını şöyle açıklar: “Birbirine değen iki yüzeyden birinin, öbürünün bağıntılı hareketine karşı gösterdiği direnç...” Uyuşmazlık, anlaşmazlık! Romatizma ve artrit hastalıklarının kaynakları gözlemlendiğinde, yukarıdaki bu sözlük tanımı, tüm etki alanlarına açıklık kazandırıyor; bu iki yüzey ister kemik olsun, ister insan veya değişik duygular ve inançlar olsun, hiç fark etmez.

    Uyuşmazlıklar ve onlardan kaynaklanan sürtüşmeler değişik belirtiler verebilirler, ama onlar öncelikle içsel deneyimlerdir. Bazıları için, karşıt düşünceli olmak bir dünya görüşüdür. Bu görüş aslında, sebebi her ne olursa olsun, kişinin kendisiyle barışık olmayışının ve kendi içinde süregelen bir savaşın belirtisidir ve bu savaşın kökleri genellikle ruhsal boyutun derinliklerine kadar uzanır.

    Eğer hastalığın tedavisi için bedende uygun bir ortam oluşturmaya çalışıyorsak, beslenme ve şifalı bitki seçimine verdiğimiz önemi, duygusal ve ruhsal dengenin sağlanabilmesine de verebilmeliyiz. Eğer kişi dar görüşlü ve hep savunma durumunda ise, karşısındakini kırabilecek açık yürekliliğe ve cesarete sahip değilse, romatizmal hastalıkların oluşumu kolaylaşır. Ama eğer, duygusal sürtüşmeyi yumuşatan, insan ilişkilerinin oluşumunu kolaylaştıran, prensiplerin ve duyguların paylaşımını mümkün kılan bir içsel yumuşama süreci başlatılabilecek olursa, işte ancak o zaman, şifalı bitkilerin de destekleyebileceği, bedenin kendini iyileştirme mucizesinin yolu açılmış olur.

    Romatizma ve eklem iltihaplarının nedenlerinden biri de, ilgili dokularda metabolizma atıklarının ve zehirli maddelerin birikimidir. Ayrıca bu hastalıkların oluşmasında önemli bir etken de, ölçüsüzce yiyip içme alışkanlığı veya besleyici değeri çok az olan, kimyasal maddelerle zehirlenmiş ürünler olabilir. Bedende ekşime tepkileri oluşturan bu tür besin maddeleri genellikle tespit edilebilir. Sindirim problemlerine veya alerjik tepkilere yol açan besin maddeleri de aynı kapsamdadır. Kimyasal katkılı besinlerin yerine, elden geldiğince taze ve işlenmemiş ürünler tercih edilmelidir.

    Mide yanması veya şişkinlik gibi alerjik tepkiler, genellikle buğday ürünlerindeki yapışkan proteinden veya süt ve süt ürünlerinden kaynaklanabileceği için, bu ürünlerden kaçınılmalıdır. Ekşime tepkileri ayrıca kırmızı et, süt ürünleri ve yumurtadan; sirke veya turşulardan; rafine edilmiş karbonhidratlardan, rafine edilmiş şekerden ve baharat türlerinden kaynaklanabilir. Son olarak kahve, çay ve alkol gibi keyif verici maddelerin kullanımında dikkatli olunmalıdır. Şeker, tuz ve kara üzüm, zehirli maddelerin birikimine yardımcı oldukları ve beden temizliğini zorlaştırdıkları için kullanılmamalıdır.

    Bunların yerine bolca meyve (içerdikleri limon asidine rağmen, metabolizma üzerinde alkalik etkisi olan turunçgiller de dahil olmak üzere), yeşil yapraklı ve köklü olanlar tercih edilmek üzere taze sebze ve bedenin yıkanabilmesi için günde en az 1,5 litre sıvı içilmelidir. Sıvı olarak kaynak suyu, içine biraz elma sirkesi veya elma suyu eklenmiş olarak veya doğrudan içilebilir. Günlük vitamin dozu olarak da en azından 5oo miligram C Vitamini alınmalıdır. Balık eti ve beyaz et yenebilir.

    Bedeni genel anlamda güçlendiren başka uygulamalarla birlikte kullanılan uygun şifalı bitkiler, romatizmal ve iltihabik gelişmelerin kaynaklarını büyük ölçüde kurutabilirler. Böyle bir tedavi yöntemi uzun süreli olmak zorundadır, çünkü bir süredir gelişmekte olan organik yozlaşmanın(dejenerasyon) 3-4 hafta içinde düzelmesi beklenemez. Ama doğru tedavi yöntemi uygulandığında belirtiler, ağrılar veya sertlikler henüz yok olmadan, günün birinde, “bugün kendimi çok iyi hissediyorum!” diyebilirsiniz.

    Genel anlamda zorunlu olan, beden temizliğinin yanı sıra hasta, başka bir benzeri olmayan kendine özgü bir kişi olarak görülmeli ve özel ihtiyaçları araştırılmalıdır. Sindirim sisteminin desteklenmesi gerekir mi? Böbrekler iyi çalışıyor mu? Acaba fazlaca stres yaşanıyor mu? Endokrin salgı sistemi acaba uyumlu çalışıyor mu? Beslenme durumu acaba ne haldedir?

    Romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarında, tüm hastalıklarda olduğundan daha da öncelikle, insanın bir bütün olarak tedavi edilmesi kesinlikle gereklidir; aksi halde iyileşme şansı azalır veya etki kısa süreli olur. Ama hasta kişi, başka bir benzeri olmayan bir canlı olarak görüldüğünde, şaşırtıcı iyileşmeler gerçekleşebilir.

    Bu ayrıntılı açıklamaların sonunda, romatizma ve eklem iltihabı hastalıklarına karşı kullanılabilecek şu temel bitki karışımını tavsiye edebilirim: Acıyonca(suyoncası) 2 ölçü, keçisakalı(ergeçsakalı) 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, kurtpençesi kökü(yılankökü) 1 ölçü, kereviz tohumu 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzun bir süre boyunca, günde 3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. İçilen her bardak çaya, yarım veya bir tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenmesi tavsiye edilir.

    Bu bitki karışımı, yapılabilecek pek çok seçimden yalnızca biridir. Bu bölümde adı geçen öteki bitkiler arasından da bir başka karışım, ihtiyaçlara göre oluşturulabilir.

    Eğer ağrılar yüzünden uyku problemi çekiliyorsa, ayrıca uyku getirici bir karışım da hazırlanabilir, çünkü dinlendirici bir uyku sağlık açısından en önde gelen garantidir. Aşağıdaki gibi, ağrıları yatıştırıcı ve uyku getirici bir karışım çok yararlı olacaktır: Kediotu kökü, sarı kantaron, civanperçemi, mayıs papatyası, ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır ve üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Yatmadan yarım saat önce demlenen sıcak çay biraz balla tatlandırılarak içilir. Bitki dozajı bir misli arttırılabilir, hiçbir sakıncası yoktur.

    Ayrıca, ağrıları ve iltihaplanmayı yatıştırmak, hasta bölgenin kan dolaşımını arttırarak zararlı maddelerin dışkılanmasını hızlandırmak için, dıştan uygulanacak tedavi yöntemleri de devreye sokulmalıdır. Böyle bir tedavi yalnız başına uygulandığında önemli değişiklikler beklenmemelidir, ama böylece genel durum desteklenmiş ve ağrılar azaltılmış olur. Güçlü bir ısıtıcı ve uyarıcı friksiyon sıvısı, acı biber (paprika) ve gliserinin eşit oranda karıştırılmasıyla elde edilebilir. Ama dikkat! Açık yaralara ve duyarlı bölge olan yüze sürülmemelidir! Kas veya sinir ağrılarına karşı kullanılabilecek en etkili friksiyon ilaçlarından biri de kantaron yağıdır. Kantaron yağının hazırlanışına kitabın ‘şifalı bitkiler’ bölümünde değinilmektedir. Romatizma ağrılarından etkilenen organlara, sinir ve siyatik ağrılarına ve hafif yanıklara kullanılabilir bu kan kırmızısı bitki yağı. Lavanta, nane, kekik ve biberiye yağları da aynı amaçla kullanılabilir; friksiyon için, 2-3 ml bitki yağı, biraz badem yağı, zeytinyağı veya ayçiçek yağına karıştırılır.

    Ağrıların ve şişliklerin tedavisinde bir başka etkili uygulama da, soğuk ve sıcak kompreslerin değişimli olarak yapılmasıdır.

  5. #65

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bağdoku iltihapları

    Romatizma ve eklem iltihabına karşı uygulanan yöntemler bu konuda da geçerlidir.

    Kramplar

    Herhalde geçmişte hepimizin herhangi bir organına kramp girmiştir. Gerçi ağrılı bir durumdur ama genellikle önemli değildir. Ama kramplar sık sık yineleniyorsa, tedavi edilmelidir ve bu tedavi yalnızca hastalığın belirtisi olan krampları geçiştirmeyi değil, kan dolaşımını güçlendirmeyi hedef almalıdır, çünkü kramplar dokudaki oksijen yetersizliğinin bir habercisidir.

    Uzun süreli bir tedavide, şifalı bitkiler sayesinde bu sıkıntıdan kurtulmak mümkündür. Gilaburu ağaç kabuğu 6 ölçü, alıç 2 ölçü, zencefil 1 ölçü, anason 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, nane 1 ölçü, olarak bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

    Mukoza kesecik iltihabı (Bursitis)

    Diz ve dirsek eklemlerinde, kirişler arasında, kemiklerin yüzeyinde, ya da birbirleri üzerinde olan kasların arasında sıvı dolu kesecikler, organların kendi aralarında hızla hareket etmelerini sağlar. Bu kesecikler iltihaplanabilir. Dizde oluşan iltihaplar, ‘temizlikçi kadın dizi’ olarak tanımlanır, iltihap dirsekte oluştuğunda ise ‘tenisçi dirseği’ denir. Bu problemler sert darbelerin, kazaların veya zamanla gelişen değişimlerin sonucunda ortaya çıkar. Eğer hastalık zamanla gelişen bir özelliğe sahipse, ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen yöntemlerle tedavi edilmelidir. Problem eğer aniden ortaya çıktıysa, dıştan bir kompres, örneğin İsveç Şurubu kompresi veya kan dolaşımını uyarıcı friksiyonlar yapılmalıdır. Uygulanacak olan yöntemler iltihabı ve ağrıyı azaltacaktır. Eğer şikayetler yine de devam ediyorsa, içten uygulanacak bir tedavi yöntemine başvurulmalıdır. Kompresler, friksiyonlar ve içten uygulanacak olan tedavilerle ilgili ayrıntılar, aynen ‘romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde de dile getirilmiştir.

    Gut (Damla hastalığı)

    Bedende ürik asit birikiminden kaynaklanan ve çok sancılı iltihaplara yol açan bir eklem hastalığıdır. Bedenin dışkılama işlevinde, özellikle de böbrekler üzerinden gerçekleşen dışkılama işlevinde desteklenmesi gerekir. Burada, idrar arttırıcı ve antiromatizmal bitkiler yardımcı olabilir. Etkili bir bitki karışımı: Isırganotu, fasulye kabuğu, civanperçemi, kereviz tohumu, çok ince kıyılarak eşit oranda karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. 2-4 hafta boyunca, günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilmelidir. Ağrılar arttığında, bitki karışımına 1 ölçek zencefil eklenebilir.

    Gut hastalığına karşı önlem olarak veya tedavi sırasında, beslenme biçiminin önemi çok büyüktür. Temel olarak asit içermeyen besinler benimsenmeli, pürin içerikli besinlerin tümünden uzak durulmalıdır, çünkü pürinler bedende ürik aside dönüşürler. Pürin içerikli başlıca besinler: Balıklar, kabuklu deniz ürünleri ve karides, karaciğer, böbrek, dana uykuluğu ve fasulye. Kahve ve çay içilmemeli, ölçüsüzce yiyip içmemeye özen gösterilmelidir. Alkolün her türü zararlıdır!

    Lumbago (Bel ağrısı)

    Pek çok hastalığın belirtisi olabilir. Genelde kas kökenlidir, ama ani hareketlere, yorgunluğa, üşütmeye ve romatizmal hastalıklara bağlı olabilir. Omurgada doğumsal oluşum kusurları, omurlar arası disk fıtıkları, böbrek hastalıkları, cinsel organ hastalıkları veya omurgaya ağır yük bindirmekten de kaynaklanabilir. Ağrıların gerçek nedeni teşhis edilmeli ve uygun bir tedavi uygulanmalıdır. Duruma göre bu tedavi şifalı bitkilerle yapılabilir veya bir kemik hastalıkları uzmanı (osteopat) veya bir uzman cerrah tarafından tedavi edilebilir. Romatizma için önerilen, ısıtıcı ve kan dolaşımını uyarıcı friksiyon ilaçları da bu durumda çok yararlı olabilir. Ayrıca sıcak kompresler de uygulanabilir. Bir atkuyruğu tam banyosu mutlaka denenmelidir; çok rahatlatıcı olabilir!

    Siyatik ağrısı (Siyatalji)

    Siyatik sinir kökleri üzerinde oluşan baskılardan kaynaklanan, ağrılı bir nevraljik hastalıktır. Çok şiddetli olabilen ağrılar, kaba etlerden kalçanın ve uyluğun arka bölgesine, bacağın arka dış yanına ya da ayak tabanına yayılır. Siyatik sinirinin gerilip ağrının daha da artmasını önlemek için hasta, dizlerini ve kalçalarını bükerek durur. Siyatik siniri, bedenimizdeki en uzun sinirdir; kalçaların arka bölgesinden ayak tabanına kadar uzanır. Siyatik kavramı, kalçalardan baldırlara vuran ağrıların tümü için kullanılır ama, gerçek nedenleri çok değişik olabilir. Ama genelde, omurlar arası diskin fıtıklaşması sonucu veya kalça kemiğindeki bir bozukluk yüzünden, siyatik siniri üzerinde baskı oluşmasından kaynaklanır. Bu durumlarda, hastalığın uzman doktorlarca tedavi edilmesi gerekecektir. Nevraljilerde, yani sinir ağrılarında, sinir sistemini güçlendirici ve yatıştırıcı(sinir sistemi bölümüne bakın) ilaçlar yardımcı olabilir. Bu ağrıların oluşmasında, alt karın bölgesindeki birikimlerin de ağırlıklı rolü olabilir. Bağırsaklarda tıkanıklık veya kronik kabızlık oluşmamasına ve böbreklerin düzenli çalışmasına büyük önem verilmelidir. ‘Romatizma ve eklem iltihabı’ bölümünde tavsiye edilen tedavi yöntemleri, siyatik ağrıları için de geçerlidir. Bele ve bacaklara yapılan masajlar da çok rahatlatıcıdır.

    Burkulmalar (Distorsiyon)

    Kazalar sonucunda, bir eklemin kapsül ya da bağ yapısında ortaya çıkan ağrılı şişliklerdir. Kan dolaşımını uyarıcı bitkilerin katkısıyla hazırlanan tam veya yarım banyolar veya el ve ayak banyoları, bölgenin kan dolaşımını hızlandırarak iyileşmeyi çabuklaştırır. Bu banyolarda kullanılabilecek bitkilerin en etkilisi kekiktir. Bir ayak banyosu veya tam banyo için, 30-60g kuru kekik, yarım veya bir litre kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 15-20 dakika demlendikten sonra, kapakta biriken sıvı da eklenerek süzülür ve sıcak banyo suyuna eklenir. Banyo süresi 15-20 dakikadır.

    Ama en kesin ve en kısa süreli tedavi yöntemi, burkulan eklemin üstüne bir İsveç Şurubu kompresi yapılmasıdır. Büyükçe bir pamuk şurupla ıslatılıp hafifçe sıkılır ve doğrudan burkulan eklemin üstüne çepeçevre yatırılır, pamuğun üstü bir naylon parçasıyla örtüldükten sonra, bandajla sıkıca sarılır veya burkulan diz veya dirsek eklemi ise, kompresin üstüne esnek bir dizlik veya dirseklik çekilir. Kompres saat başı tazelenir ve gece boyunca etkilemeye bırakılır. Genelde ertesi sabah şiş iner ve el veya ayak rahatlıkla kullanılabilir. Ancak, şurup kompresi bazı duyarlı derilerde kaşıntılara ve kızarıklıklara yol açabileceği için, burkulan bölge önceden aynısafa merhemi ile veya yağlı bir bitkisel merhemle ovalanmalıdır.

    -Karakafesotu kök veya yapraklarının kaynama suyu ile yapılan sıcak kompresler etkilidir.

    -Aynısafa çayı ile yapılan sıcak kompresler de etkilidir.

    -Mercanköşk yağı veya merhemi ile yapılan friksiyonlar veya kompresler rahatlatıcıdır.

    -Kantaron yağı ile yapılan friksiyonlar ağrıları dindirir ve iyileşmeyi hızlandırır.

    İç Salgı Sistemi (Endokrin Sistem)

    Ruhsal ve bedensel boyutun birbirine en çok yakınlaştığı alan, iç kontrol sistemimizin mükemmel bütünlüğüdür. Biz, bilincin beyinsel bir nitelik olduğunu düşünürken, sinir sistemi ve iç salgı sistemi işbirliği, bilinç ve beden arasında hemen bir köprü oluşturur. Önce düşünüp sonra hareket ederken, kaslarımızın isteğimiz doğrultusunda çalışmasını sinir sistemi yoluyla kontrol ederiz. Örneğin, tehlikeli bir durumda, adrenalin hormonu kalp atışlarımızı hızlandırır.

    Bu süreçlerin pek çoğu, doğrudan beynin kontrolü altında değil, sinir sisteminin ve hormonların içsel dengemizi sağlamasıyla gerçekleşir. Bedenimizin bilgeliği, bedensel dengenin sağlanmasında ve kendi kendine işleyen kontrol mekanizmasında kendini gösterir. Ama beynimizin etkisi genel anlamda belirgindir; iç salgı sisteminin ve sinir sisteminin yardımlarıyla, tüm bedensel işlevleri kontrol eden en önemli organdır o.

    İnsan bedeninin işlevlerini tam olarak yerine getirebilmesi ancak, her organın kendi içinde özel dengesini koruyabilmesine, her dokunun ve her hücrenin bu yolla gözlemlenmesine ve kontrol edilmesine bağlıdır. Hareketlilik, büyüme ve dokuların yenilenmesi gibi, beslenmenin ve atıkların dışkılanmasının da düzenli biçimde sürdürülmesi gerekir. Sinir sistemi, iç salgı bezleri ile işbirliği yapar. Bedenin çeşitli yerlerindeki bu salgı bezleri, salgıladıkları hormonlarını doğrudan kana karıştırırlar. Böylece hormonlar, en kısa sürede bedenin tüm hücrelerine ulaştırılmış olur. Hormonların etkinlikleri, pek çok ilginç araştırmanın ağırlık merkezini oluşturur ve insan bedeninin kusursuzluğu ve güzelliği hakkında şaşırtıcı gözlemler yapılabilmesine yardımcı olur.

    Beyin, sinir sistemi ve hormonlar arasındaki mükemmel ilişkiyi biraz olsun anlayabilmek için, hipofiz hormonlarını ve hipotalamusun işlevlerini kısaca gözden geçirebiliriz.

    Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlar, ön, orta ve arka hipofiz hormonları olarak sınıflandırılır. Ön hipofiz hormonları şunlardır: Tiroit bezinin etkinliğini uyaran, tireotrop hormon (TSH); böbreküstü bezi dış bölümünden glikokortikol hormonların salgılanmasını uyaran, adrenokortikotrop hormon (ACTH); bedensel gelişmeyi etkileyen büyüme hormonu veya somatotrop hormon (STH); kadında yumurtalıklarda yumurta foliküllerinin olgunlaşmasını, erkekte ise sperm yapımını uyaran, folikül uyarıcı hormon (FSH); erkekte erbezi dokusu hücrelerini, kadında ise yumurtlamayı ve sarı cismin oluşumunu uyaran, lutein yapıcı hormon (LH); memedeki süt bezlerini ve sarı cisimden progesteron salgılanmasını uyaran, luteotrop hormonu (LTH), ya da öteki adıyla, prolaktin.

    Orta hipofiz hormonu olan, melanosit uyarıcı hormon (MSH), deriye rengini veren melanin pigmentinin yapımını uyarır.

    Arka hipofiz hormonları şunlardır: Bedenden su kaybını önleyen ve kılcal damarlarda büzülmeyi sağlayan, antidiüretik hormon (ADH); dölyatağının kasılmasını sağlayan oksitasin. ADH ve oksitasin aslında hipotalamustan salgılanmakta ve arka hipofizde depolanmaktadır.

    Hipotalamus, istem dışı sinir sistemi işlevlerinin düzenlenmesinde önemli rol oynar. Beden ısısının, kan basıncının ve sıvı-tuz dengesinin sabit tutulmasını; alınan besin miktarının denetlenmesini; sempatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki dengenin korunmasını sağlar. Ayrıca, bazı içgüdüsel ve davranışla ilgili etkinlikler de hipotalamusun denetimi altındadır; açlığın giderilmesi, cinsel içgüdünün doyurulması ve duyguların dışavurumu gibi.

    Merkez sinir sisteminin, talamus, beyin kabuğu, lentiküler(merceksi) çekirdek, rinensefalon(koku beyni) gibi çeşitli yerlerinden hipotalamusa lifler ulaşır. Bu bağlantılar aynı zamanda göz, kulak ve burun gibi duyu organlarından kaynaklanan uyarıları da hipotalamusa iletirler. Hipotalamusta değerlendirilen sinir uyarıları, hipotalamusu beyin ve omurilik çekirdeklerine bağlayan lifler aracılığı ile ilgili organlara iletilir. Hipotalamus, sinir ileti yoluyla yaptığı bağlantıların dışında, kan yoluyla iç salgı sisteminin etkinliğini de etkiler. Hipofizde üretilen serbestleyici etkenler kan aracılığı ile ön hipofize ulaşarak, burada ilgili oldukları hormonların yapımını ketleyerek ya da uyararak, hipofizdeki hormon üretimini denetler. Hipotalamusun gösterdiği öteki iç salgı etkinliği ise, antidiüretik hormon (vazopressin) ve oksitosin hormonu yapımıdır. Bu maddeler, üretildikleri hipotalamustan arka hipofize sinir lifleri aracılığı ile iletilerek buradan kana verilir. Sonuçta hipotalamus, sinir sistemi ve iç salgı sistemi etkinliklerini bütünleştirerek, iç salgı bezlerinin, organizmanın gereksinimi doğrultusunda çalışmasını sağlar.

  6. #66

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sağlık ve İç Salgı Bezleri

    Sağlıklı olmanın anlamı, uyumlu ve kusursuz işleyen bir iç salgı sistemine sahip olmaktır. Bu sağlıklılığı koruyabilmek için mutlaka, doğru beslenmeye, olumlu bir duygu ve düşünce dünyası oluşturmaya, hareketli ve amaçlı bir yaşam sürmeye çalışılmalıdır. Örneğin, akupunktur veya enerji dengeleyici yöntemler gibi alternatif tedavi yöntemlerinde, hep iç salgı sistemi hedeflenir; çünkü bu sistem sayesinde bedenin tümü tedavi edilebilir. Olası bir iç salgı sistemi dengesizliğinde, bu tür tedavi yöntemleri sayesinde çok olumlu sonuçlar alınabilir.

    İç salgı sistemi (endokrin sistem) rahatsızlıklarına yol açan, stres durumları gibi dışsal nedenler ve genetik bozukluklar gibi içsel nedenlere varana kadar, pek çok neden olabilir. Şifalı bitkiler bu konuda da yardımcı olabilirler. Bedenin eski gücünü ve canlılığını kazanabilmesi için, seçilen uygun bitkilerin gereğince kullanılması gerekir.

    Gerçek bir salgı bezi problemi değil de küçük bir salgı bezi dengesizliği olsa bile, bedenin genel dengesi bozulabilir; çünkü iç salgı sistemi bedenimizin en önemli temel taşlarından biridir.

    İç Salgı Bezleri İçin Şifalı Bitkiler

    Acı ilaçlar, iç salgı bezlerinin tedavisinde önde gelenlerdir. Bu bitkiler sindirimi destekleyici ve güçlendirici olarak tanındıkları için, ilk bakışta şaşkınlık yaratabilirler. Ama salgı sisteminde oynadıkları rol, tüm sistemlerde refleks benzeri bir uyarı başlatmalarıdır. Bu tür bir uyarıcı etki, sistemdeki fazla hareketliliği azaltır, yetersiz işlevleri güçlendirir ve beden dengesinin kusursuz işleyişine böylece katkı sağlar. Bu sonuç, hangi alanda olursa olsun, aksayan işlevleri şifalı bitkilerin her zaman destekleyebileceğinin bir göstergesidir. Bazı ilaçlar güçlü ve belirli etkiler içerirler, ama genelde şifalı bitkiler, bedenin zayıf ve aksayan bölgelerine ulaşır ve orada iyileşmeyi ve işlevlerin uyumunu desteklerler. Acı ilaçların yanı sıra, kan temizleyici bitkiler de bu konuda çok etkilidirler. İç salgı sistemi için en önemli acı ilaçlar: Pelinotu, civanperçemi, eğir kökü, hindiba.

    Etkili kan temizleyici bitkiler ise: Yoğurtotu(yapışkanotu), hindiba, kırmızı yonca, adaçayı, biberiye, ökaliptus yaprağı, ısırganotu, atkuyruğu, huş ağacı yaprağı.

    İç salgı sistemi çok geniş kapsamlı olduğu için, örneğin böbrek ve karaciğer gibi organların tedavisinde öne çıkan bitkiler de içsel dengenin yeniden kurulmasına yardımcı olabilirler. Hiç unutmamamız gereken en önemli gerçek, bedenimizin bütünlüğüne her bitkinin katkı sağlayabileceğidir.

    Salgı Bezi Sisteminde Hastalık Belirtileri

    Pankreas

    Karnın arka bölgesinde, omurganın önünde ve kendini hemen tümüyle örten midenin arkasında yer alır. Hem dış salgı, hem de iç salgı işlevi vardır. Dış salgı dokusu, organın büyük bir bölümünü oluşturur ve onikiparmakbağırsağına dökülen pankreas sıvısını salgılar. İç salgı bölümü ise, çapları yaklaşık 0,2mm olan küçük hücre adacıklarından oluşur. Bunlar yaygın olarak dağılmış olmakla birlikte özellikle organın kuyruk bölümünde yoğundur; farklı hormonlar salgılayan çeşitli hücre tiplerini içerir. Pankreasın iç salgı dokularından salgılanan insülin ve glükogan, şeker metabolizmasında son derecede önem taşır. İnsülin, karaciğer ve kaslardaki glikojen bireşimini ve hücrelerin glikoz kullanımını arttırarak ve proteinlerden glikoz yapımını engelleyerek, kandaki şeker düzeyini düşürür. Ayrıca, yağ metabolizmasında DNA ve RNA bireşimini ve aminoasitlerin kullanımını arttırarak ve proteinlerin kullanımını azaltarak, protein metabolizmasında rol oynar. İnsülin salgısı, doğrudan kandaki glikoz düzeyi ile düzenlenir.

    Pankreas iltihabı (Pankreatit)

    Pankreasta akut ya da kronik gidiş gösteren iltihap halidir. Akut pankreatit, kabakulak iltihabı sırasında ortaya çıkabilir ve mide ağrısı, sindirim bozukluğu, bulantı ve kusmayla kendini gösterir. Yakın ya da uzak enfeksiyon odaklarından gelerek pankreasa yerleşen irin yapıcı mikropların oluşturduğu biçimleri daha ağırdır. Ayrıca, organın kendi kendini sindirmesi olarak da tanımlanacak biçimde, pankreasın salgıladığı sindirim enzimlerinin dönerek pankreasa saldırmaları söz konusudur. Bu saldırının sebepleri henüz tam bir açıklığa kavuşmuş değildir; ama bir varsayıma göre, safrakesesinin ve pankreasın ortaklaşa kullandıkları çıkış kanalını bir safrakesesi taşının tıkaması sonucunda gerçekleşebilir. Bazı olaylar da fazla alkol tüketiminden kaynaklanmaktadır.

    Kitabın safrakesesi bölümünde dile getirilen beslenme biçimi ve şifalı bitki kullanımı ile ilgili açıklamalar gözden geçirilmelidir. Ama hastalığın çok önemli olduğu, ölümle sonuçlanabileceği unutulmamalı ve hasta mutlaka doktor kontrolüne girmelidir.

    Hastalığın tedavisinde kullanılabilecek şifalı bitki tavsiye edebilmek pek kolay değildir. Ama yine de, günde 2 bardak ökseotu çayı, içine 1 tatlı kaşığı İsveç Şurubu eklenerek, sabahları ve akşamları birer bardak olmak üzere, aç karnına içilebilir. Pankreas bölgesine uygulanacak uzun süreli İsveç Şurubu kompresleri de rahatlatıcı olabilir. Eğer mide bulantısı varsa, nane çayı rahatlık sağlayacaktır.

    Şeker hastalığı (Diabetes mellitus)

    Şeker hastalığı, en sık rastlanan iç salgı sistemi aksaklıklarından biridir; batı ülkelerinde yaşayanların yüzde birinden daha fazlası bu hastalığı çeker. Diabet olarak da adlandırılan bu hastalığın temel problemi, kandaki şeker düzeyinin yüksek olmasına karşın hücrelerde bu oranın düşmesidir. Pek çok nedenden kaynaklanabilen bu durum, öncelikle atardamarlarda ve kılcal damarlarda etkili olan değişik komplikasyonlarla ortaya çıkar.

    Genelde şeker hastalığına yol açabilecek belirgin bir neden yoktur. Kalıtımsallıkla, yaşla, şişmanlıkla veya stresle ilgili olabilir. Bedenin strese karşı gösterdiği tepkilerden biri, böbreküstü bezlerinde aktivite artışıdır ve bu durum kandaki şeker düzeyinin yükselmesine yol açar. Fazla stres şeker hastalığına yol açabilen bir neden değildir, ama gizli bir eğilimin harekete geçmesine pekala yol açabilir. Sebep ne olursa olsun ortaya çıkan sonuç, yüksek bir kan şekeri düzeyi, şekere açlık çeken hücreler, kilo kaybı, aşırı susama, aşırı idrar dışkılama, güç kaybı ve komaya girme olasılığıdır.

    Şeker hastalığının tedavisinde ve kontrol altında tutulmasında beslenme biçimi çok önemli rol oynar. Burada amaç, yalnızca bol karbonhidratlı besinlerden kaçınmak değil, aşamalı olarak kana glikoz karışımını önleyebilecek gerçek bir beslenme planı oluşturmaktır. Ama bu beslenme diyeti her hastanın özelliklerine göre oluşturulan, kişiye özgü bir diyet olmalıdır.

    Şeker hastalığına yol açan nedenler çok çapraşıktır ve uygulanacak olan tedavinin de aynı doğrultuda planlanması gerekir. Tedavi biçiminin, hastalığın kişideki belirtilerine uygun olması gerektiği halde, biz burada genel anlamda, kandaki şeker düzeyini düşüren veya içerdikleri insülin benzeri maddeler sayesinde başarılı olabilen ve pek çok ülkede kullanılmakta olan bitkileri tanıyacağız: Yaban mersini yaprağı, ısırganotu, zeytin yaprağı, böğürtlen yaprağı, bezelye, arpa, yulaf, ginseng, ökseotu, ıspanak, pelinotu, enginar yaprağı, havuç, hindiba, fasulye kabuğu, çiğ lahana, çiğ soğan, adaçayı, kara üzüm yaprağı, ökaliptus yaprağı, maydanoz, prasa.

    Bu bitkilerden oluşturulabilecek etkili bir karışım: Yaban mersini yaprağı 2 ölçü, zeytin yaprağı 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, fasulye kabuğu 1 ölçü, böğürtlen yaprağı 1 ölçü, ökseotu 1 ölçü, çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-2 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir.

    Bitki çayı ile kan şekerini düşürme uygulamasına başlandığında, kan şekeri düzeyi mümkün olduğunca sık aralıklarla ölçülür ve tutulan listeye tarihiyle birlikte sonuçlar yazılır. İhmal edilmemesi gereken doktor kontrolü sırasında bu listenin doktora gösterilmesi yararlı olacaktır.

    Bu tür tedavilerin erişkin tipi şeker hastalığında uygulanabileceği ve uygulamadan önce doktor onayı alınmasının doğru olacağı unutulmamalıdır.

    Tiroit Bezi

    Tiroit bezi, metabolizma dengesinde çok önemli bir rol oynar. Salgıladığı hormonlardan en önemlileri olan ikisi, bedenimizdeki tüm biyokimyasal işlemlerin düzenliliğini ve devamlılığını sağlar. Problemler, tiroit bezinin çok (hipertiroidizm) ya da az çalışmasından (hipotiroidizm) kaynaklanır, duygusal ve bedensel rahatsızlıklara yol açar.

    Tiroit bezinin çok çalışması (Hipertiroidizm)

    Gereğinden çok hormon salgılandığında, bu hormonların hücrelerdeki yakılma işlemi de normalde olduğundan daha uzun sürer. Gerçi iştah artar, ama aynı zamanda sürekli hareketlilik, korku ve gerginlik eşliğinde, kilo kaybı görülmeye başlar. Gerginlik ve sinirlilik halinin yatıştırılması için uygulanabilecek etkili bir tedavide, acı ilaçların yanı sıra, kediotu kökü, yulaf, arslankuyruğu ve sarı kantaron gibi yatıştırıcı bitkiler kullanılabilir. Belirtilerin yatıştırılabilmesi için uygulanan bu tedavinin yanı sıra, hormon benzeri maddeler içeren bitkilerin karışımıyla uzun süreli bir tedavi de mutlaka uygulanmalıdır. Aşağıdaki karışım bu tedavide başarıyla kullanılabilir:

    Arslankuyruğu 2 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yapışkanotu 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 3-4 bardak taze demlenmiş çay, uzun bir süre boyunca (6-8 hafta), aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

    Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

    Tiroit bezinin az çalışması (Hipotiroidizm)

    Bu hastalık belirtisinde ise tiroit bezinin çok çalışmasının belirtilerinin aksine, genellikle uyuşukluk ve umursamazlığın eşliğinde kilo artışları ve depresyona yatkınlık halleri görülür. Bu durumda rahatlıklar sağlayabilecek bitkiler acı madde içerenler, sinir sistemini güçlendirenler ve orman sarmaşığı gibi bol miktarda iyot içerenlerdir. Uygun bir karışım aşağıdaki gibi olabilir:

    Orman sarmaşığı 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, yeşil yulaf(veya sarı kantaron) 1 ölçü, pelinotu(veya eğir kökü) 1 ölçü, hindiba(kök ve yaprak) 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Uzunca bir süre boyunca(6-8 hafta), günde 3 bardak taze demlenmiş çay, soğutulmadan, öğün aralarında içilir. Ayrıca dengeli ve besleyici bir beslenme programı uygulanması doğru olur.

    Hastalık mutlaka doktor kontrolü gerektirir.

    Guatr (Struma)

    Bu hastalıkta, tiroit bezinin büyümesi nedeniyle, boğaz bölgesini çevreleyen bir şişkinlik oluşur. Genellikle tiroit bezinin az veya çok çalışmasından kaynaklanır, ama başlıca nedeni, besinlerden ve sudan yeterince iyot alınamamasıdır. İyot maddesi, bedende öncelikle tiroit hormonlarının üretilmesinde kullanılır, bu yüzden bu önemli maddenin her türlü eksikliği tiroit bezini etkiler. Bu konunun beslenmeyle olan ilişkisi anlaşılıncaya kadar bu belirti, genellikle toprağında ve suyunda çok az iyot olan, örneğin dağlık bölgelerde yaşayan kişilere özgü bir hastalık olarak bilinirdi. İyot genellikle sofra tuzuna ve bazı ülkelerde ekmeğe eklenir. İyot içerikli bitkiler, öncelik sırasına göre, orman sarmaşığı ve yulaf olarak bilinir. Ayrıca, ülkemizde bilimsel olarak tanınmayan bir deniz yosunu türü de iyot açısından çok zengindir ve batılı ülkelerde bu doğrultuda yaygınlıkla kullanılmaktadır. Bitkinin, Latince, Almanca, İngilizce ve Fransızca adları şöyledir: Fucus vesiculosus, Blasentang, Sea kelp, Varech vesiculeux.

    Ama guatrın eritilmesinde yoğurtotu(yapışkanotu) bitkisinin çayı ile yapılan sürekli gargaralar ve arada birkaç yudum çay içimi çok olumlu sonuçlar verebilir.

    Ayrıca, biraz tuz eklenerek lapa haline getirilen taze sinirliot lapa kompresleri doğrudan guatrın üstüne yatırılıp tespit edilebilir. Günde 2 kere, 2-3 saatlik lapa kompresleri öncesinde bölgeye yağlı bir bitkisel merhem veya krem sürülmesi, olası deri reaksiyonlarını ve kurumaları önleyebilir.

    Bu tedavilerin uygulanması için doktor onayı alınması doğru olur.

    Böbreküstü Bezleri

    Böbreklerin üst ucunun tepesinde yer alırlar ve çok değişik iki bölümden oluşurlar; kabuk bölümü (korteks) ve iç bölüm (medulla). Hipofiz bezinin salgıladığı hormonlarla uyarılan kabuk bölümü, üç değişik hormon grubu salgılar. Bir hormon grubunun uyarıları sayesinde, sodyumun bedende tutulması ve potasyumun bedenden dışkılanması sağlanır. Yani bu hormon doğrudan, bedenin değişmeyen tuz dengesinin kuruluşuna/sürdürülmesine katılır. İkinci bir hormon grubu, şeker, aminoasitler ve yağ metabolizmalarını düzenler. Bu gruplardaki steroit hormonları, tüm hücrelerde normal bir yenilenme(regenerasyon) ve sağlıklı bir gelişme sürdürülebilmesi için gerekli olan temel maddelerin ve besinlerin kesintisiz biçimde hedeflerine ulaştırılmasını sağlar. Bu hormonlar pek çok bedensel işlevde rol oynar ve iltihaplanmaları bile önlerler. Bu etki, tıpta yapay steroit ilaçlarının kullanımına da açıklık getiriyor. Bu yapay ilaçlar, iltihaplanmalara ve eklem iltihabı gibi hastalıklara karşı çok başarılıdırlar, ama çok önemli yan etkileri vardır. Bu yan etkilerden kaynaklanan hastalıklar, ilaç tedavisinin yan etkilerinden kaynaklanan hastalıkların en kötülerinden sayılabilir. Ancak, hasta özelliklerinin gerektirdiği bazı kaçınılmaz durumlarda, böyle bir ilaçtan kaynaklanabilecek rizikolar göze alınabilir.

    Böbreküstü bezinin kabuk bölümünde üretilen üçüncü hormon grubu (kortikosteroit), erkeklik hormonu (androjen) ve dişilik hormonu (östrojen) ile birleşerek, bir cinsiyet hormonu kimliği oluşturur. Her iki hormon türü erkeklerde de kadınlarda da üretilir ve bunların arasındaki oran farkı, cinslerin arasındaki fiziksel farklılığın oluşmasını sağlar.

    Böbreküstü bezinin iç bölümü, dış bölümden bağımsız çalışarak, adrenalin ve noradrenalin hormonlarını üretir. Bu hormonlar, kavga veya kaçış durumları için gereken ani bedensel tepkileri oluşturur ve desteklerler. Ruhsal şoklar, ağrılar, yüksek dereceli ısılar veya kan şekeri düzeyinin düşmesi gibi stresli durumlarda, böbreküstü bezlerinin iç bölümüne sinirsel uyarılar göndermesi için, ara beyin uyarılır. Bu uyarıya yanıt olarak hemen, adrenalin ve noradrenalin doğrudan kana salgılanır. Bu hormonlar bileşiminin görevi, bedeni olağanüstü davranışlara hazır hale getirmektir; bu görev, solunumun hızlandırılması, kan basıncının yükseltilmesi ve kalp atımının hızlandırılmasıyla başlatılır. Kandaki şeker ve yağ asidi düzeyi de yükseltilerek, hücrelere enerji ulaşımı arttırılır, iç organlara ve deriye daha az kan gönderilerek kasların daha çok kanla beslenip güçlenmesi ve canlılık kazanması sağlanır.

    Bu tepki, stres durumunu yaratan etkenlerden bağımsız olarak oluşur. Ama oluşan tepki sonucunda ortaya çıkan enerjinin mutlaka kullanılarak tüketilmesi gerekir. Bu tepkinin bastırılması durumunda (ki genelde, duygusal nedenlerden kaynaklandıkları için bastırılmaya çalışılır) ortada kalan adrenali beden yadsıyamaz. Dışsal tepki bastırıldığı için, beden zorunlu olarak kendi içine yönelir. Süreklilik gösteren bu durum, güç kaybına yol açar ve büyük olasılıkla bedenin herhangi bir bölgesinde oluşabilecek kronik hastalıklara uygun bir ortam oluşturabilir. Böyle bir oluşum, kan şekeri düzeyindeki artışlar nedeniyle insülin üretimini arttırmak zorunda kalan pankreasta ortaya çıkabilir ve bu durum da diabet hastalığına yatkınlığın bir göstergesi olarak algılanabilir.

    Böbreküstü bezlerinin işlevlerini kusursuz yapabilmelerinin sağlanabilmesi için beslenmeleri ve kendilerini yenileyebilmeleri amacıyla kullanılabilecek şifalı bitkileri tanımak gerekir. Her ne olursa olsun alışılmış ölçülerin üstünde bir stres yaşandığında, böbreküstü bezlerinin desteklenmesi için şifalı bitkilerin yardımına başvurulmalıdır.

    Bitkisel araştırma bulgularına göre pek çok bitki, böbreküstü bezi hormonlarının değişik aşamalarını içermektedir. Bu bitkilerin en önemlileri: Hodan(Borago officinalis), suteresi, karakafesotu yaprağı, ginseng, meyan kökü.

    Stres baskısı altında olan herkes, uzun süreli bir bitki kullanımından yararlanmalıdır. Hodan çayının ve ginseng damlasının uzun süreli kullanımı özellikle önerilir. Yapay (sentetik) steroit hormonu ile tedavi edilen kişilerin, böbreküstü bezlerine yeniden canlılık kazandırılabilmesi için, 3-5 haftalık bir meyan kökü tedavisi uygulamaları yararlı olur. Çok ince kıyılan kökten yarım tatlı kaşığı, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, 5-6 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2 bardak taze demlenmiş çay, öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Yeni bir tedavi kürüne başlamak için 1-2 hafta beklenilmesi gerekir.

    Cinsel Sistem

    Bu bölümde ağırlık noktası dişi cinsel sistem olacak, çünkü bu bedensel bölgede pek çok özel rahatsızlık oluşur. İnsan anatomisinin nitelikleri açısından erkek cinsel sistemi, yapısına ve işlevine göre, dişi cinsel sistem gibi karmaşık değildir. Kendine özgü gizleri olan doğum mucizesi dişi bedene aittir; erkek bedeniyle ilişkisi pek azdır. Erkek cinsel sisteminde genellikle prostat bezi ile ilgili problemler görülür ve bu konuya Üriner Sistem bölümünde değineceğiz. Erkek cinsel sisteminde ortaya çıkan enfeksiyonlarda da, dişi cinsel sistemde uygulanan enfeksiyon tedavileri geçerlidir.

    Cinsel sistemin sağlıklı olması ve dengeli bir bütünsellikle çalışabilmesi için, bedenin ve ruhun bir bütün olarak sağlıklı ve dinç olması gerekir. Beslenme yetersizliğinde, adet görme düzensizlikleri ve vajinal akıntılar görülebilir. Eğer yaşam biçimimize karamsarlık hakimse, yeni yaşamlar oluşturmaya hazır olan sistem bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bebeklerin her bakımdan sağlıklı olarak dünyaya gelebilmeleri için gebelik sürecinde kusursuz bir yaşam sürdürülmelidir! Genel sağlık durumunu kontrol et, ama yaşamla olan ilişkilerini de; sevgi dolu ve güçlendirici duygulardan yardım al! Düşüncelerini şöyle bir gözden geçir; olumlu mu düşünüyorsun? Ne tür kitaplar okuyor, hangi filmleri izlemekten zevk alıyorsun, politik amaçların nelerdir? Bedeninin içindeki güç, yalnızca seni çevreleyen güç tarafından etkilenmez, daha çok senin onu kullanım biçiminden etkilenir ve bu daha da önemlidir.

    Dişi Cinsel Sistem İçin Şifalı Bitkiler

    Pek çok şifalı bitki, dişi cinsel sistemi olumlu etkileyebilecek niteliklere sahiptir. Şifalı bitkilerle tedavinin daha iyi anlaşılabilmesi için, bitkileri, öne çıkan iyileştirici özelliklerine göre sınıflandırmak gerekir.

    Dölyatağını güçlendirici bitkiler

    Dölyatağını güçlendirici bu bitkiler, tüm hücreleriyle birlikte sistemi güçlendirip canlandırır ve organik işlevleri desteklerler. Her bitkinin etki biçimi değişik olduğu halde, bu bitkilerin tümü, dişi cinsel sistemi bütünüyle olumlu etkilerler. Arslanpençesi, civanperçemi, çobançantası, ökseotu, sarı kantaron, kediotu kökü, mayıs papatyası, hayıt meyvesi(tohumu), arslankuyruğu, keçisakalı, genel anlamda kullanılan bitkilerdir. Genellikle akut bir rahatsızlık olmasa da cinsel organların güçsüzlüklerinin tüm bedeni olumsuz etkilemelerini önlemek amacıyla kullanılabilirler.

    Adet kanamalarını güçlendirici ilaçlar (Emmenagoga)

    Bu ilaçlar yetersiz kanamaları uyarıcı ve normalleştirici etkiler içerirler. Dölyatağını güçlendirici ilaçların pek çoğu da kanamaları normal düzeye çıkarır ve tüm sistemin dengelenmesinde etkili olurlar. Ama tüm sistemi etkilemeyip ancak sınırlı alanlarda etkili olan bitkiler de vardır. Hele öyleleri vardır ki, yaptıkları doğrudan etkiyle hatta bitkisel kürtajı gerçekleştirebilirler; ama biz bu konuyla ilgilenmeyeceğiz. Daha sonra, gebelik süresince kullanılmaması gereken bitkilerin bir listesini oluşturmaya çalışacağız.

    Adet kanamalarını güçlendirici ilaçların bir listesi: Yavşanotu, arslankuyruğu, civanperçemi, maydanoz, sedefotu, kekik, anason, eğir kökü, biberiye, pelinotu, sarı kantaron.

    Kendisine iyi gelecek bitkiyi bu liste içinde herkesin kendisinin seçmesi ve hatta bazı bitki karışımları oluşturması doğru olur. Ama bitkileri ve bitki karışımlarını yüksek dozda ve sürekli kullanmamak gerekir. Seçimlerinize örnek olabilecek bir bitki karışımı şöyle olabilir: Civapperçemi 2 ölçü, sarı kantaron 1 ölçü, biberiye 1 ölçü, maydanoz 1 ölçü, kediotu kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 1-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

    Çay içimi, adet görme tarihinden 5-6 gün önce başlar ve kanama sona erince bırakılır ve bir sonraki adet döneminden önce yine başlanır. Bu yöntemle uygulanacak 4-6 aylık bir tedaviden sonra büyük olasılıkla her şey yoluna girmiş olacaktır.

    Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar

    Hormon dengesini normalleştirici ilaçlar çok önemli bir grup oluştururlar. İç salgı sistemini dengeleyici ve normalleştirici etkileri sayesinde, cinsel sistemin önemli işleyiş biçimini de genel anlamda destekleyebilirler. Bu konuda önde gelen, yavşanotu(kara pelin), hayıt meyvesi(tohumu) ve şerbetçiotu bitkileridir. Çok değerli bir bitki olan hayıt meyvesi, ösrojen ve progesteron hormon aktivitelerini normalleştirerek, adet görme konusundaki düzensizliklerin sona ermesini ağlar ve ayrıca, menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı da başarıyla kullanılabilir. Şerbetçiotu östrojen benzeri maddeler içerir ve böylece östrojen hormon düzeyinin düşük olduğu hallerde ve menopoz dönemine özgü sıkıntılara karşı kullanılabilir. Erkeklerde de bazı cinsel bozukluklara, örneğin uykuda boşalmaya, erken boşalmaya karşı veya, eğer şikayet konusu oluyorsa, yoğun cinsel isteği bastırmak amacıyla kullanılabilir. Hayıt tohumu, hipofizi uyarır ve özellikle progesteron işlevini normalleştirir. Cinsel organları güçlendirir. Ama her şeyden önce dişilik hormonlarının dengesini düzenleyici olarak bilinir. Aynı zamanda afrodizyak ve anti afrodizyak olduğu söylenir. Kısaca o, gerekli düzenlemeleri yapabilecek yeteneklere sahiptir.

    Sıkıştırıcı-büzüştürücü-gerdirici ilaçlar (Adstringentia)

    Deri ve mukoza dokularını sıkıştırıcı, sağlamlaştırıcı ve yerel olarak damarları büzüştürücü etkiler içeren ilaçlar, cinsel sistemde yaygınlıkla kullanılır. Aşağıdaki bitkiler özellikle önerilir: Arslanpençesi, çobançantası, atkuyruğu, ceviz yaprağı, meşe kabuğu, cezayir menekşesi(Vinca minor veya major), yeşil yulaf, sarı kantaron, ebegümeci, ratanya kökü(Krameria triandra), atkestanesi, sinirliot, turnagagası(Geranium robertianum), beyaz ballıbaba(Lamium album).

    Mukoza koruyucu ilaçlar (Demulcentia)

    Mukoza koruyucu ilaçlar, sistemin tümünde mukozayı yatıştıran, koruyan ve iyileştiren etkilere sahiptirler. İdrar yolları için geçerli olan bitkiler de cinsel sistem rahatsızlıklarında kullanılabilir. Bu bitkilerden bazı örnekler: Hatmi, mısır püskülü, kocayemiş yaprağı, aynısafa, ceviz yaprağı, mayıs papatyası.

    Antiseptik ilaçlar (Antiseptika)

    Bir hastalık belirtisinde antiseptik(mikrop kırıcı) ilaçlar gerektiğinde, genel anlamda veya idrar yolları için kullanılan antiseptik ilaçlara başvurulabilir. Bu ilaçlardan bazıları: Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, sarmısak, ayrıkotu kökü, ardıç kozalağı, aynısafa, altınbaşak, kestane yaprağı, mayıs papatyası, ısırganotu, lavanta, echinacea kökü veya preparatları.

    Etkili bir bitki karışımı: Kocayemiş yaprağı 2 ölçü, civanperçemi 1 ölçü, altınbaşak(veya ısırganotu) 1 ölçü, mayıs papatyası 1 ölçü, kekik 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılır, ölçülür ve iyice karıştırılır. Yarım veya bir tatlı kaşığı bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, ağzı kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir.

    Kocayemiş yaprağı, civanperçemi, kekik, mayıs papatyası, ısırganotu ve aynısafa oturma banyoları da, çay içiminin yanı sıra günde 1-2 kere yapıldığında, iyileşme süreci kısalacaktır.

    Kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçlar

    Cinsel sistem hastalıkları tüm bedeni etkileyebildiği için kan temizleyici ve lenf sistemini güçlendirici ilaçların da kullanılması yararlı olacaktır. Bu bitkilerden en etkili olanları: Yoğurtotu, aynısafa, ısırganotu, koçboynuzu(Melilotus officinalis), hindiba, civanperçemi, ayrıkotu kökü, böğürtlen yaprağı, ıhlamur, kereviz tohumu, sinirliot, çiğ soğan.

    Bitki çaylarının hazırlanışı ve kullanımı yukarda belirtildiği gibidir. Bitki karışımları geliştirilebilir.

    Başka ilaçlar

    Cinsel sistem hastalıklarında ödemler de görülebildiği için gerektiğinde idrar arttırıcı ve ödem çözücü bitkiler kullanılmalıdır: Huş ağacı yaprağı, ısırganotu, altınbaşak, kereviz tohumu veya yaprağı, maydanoz, atkuyruğu, meyan kökü, hindiba, fasulye kabuğu.

    Bir bitki karışımı önerisi: Huş ağacı yaprağı(veya fasulye kabuğu) 2 ölçü, ısırganotu 1 ölçü, atkuyruğu 1 ölçü, kereviz tohumu(veya yaprağı) 1 ölçü, meyan kökü 1 ölçü. Bitkiler çok ince kıyılarak ölçülür ve iyice karıştırılır. Bir tatlı kaşığı dolusu bitki, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır, üstü kapalı olarak 10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak taze demlenmiş çay, aç karnına veya öğün aralarında, soğutulmadan içilir. Ödem çözüldüğünde, 2-3 gün daha günde 1 bardak çay içilir ve bırakılır.

    Acı madde ilaçları da yardımcı olabilir, çünkü genel sağlığın başlıca kurallarından biri de sindirim sisteminin sağlıklı işlemesidir. Kullanılabilecek bitkiler: Pelinotu, eğir kökü, centiyane kökü, civanperçemi, hindiba, melekotu kökü, mercanköşk, mayıs papatyası, kekik.

    1-2 bardak bitki çayı gün boyuna yayılarak, 3-5 günlük kürler halinde kullanılmalıdır.

  7. #67

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Zehirlenmeler

    Zehirlenmeler dikkatsizlik, kaza veya intihar amacıyla meydana gelen günlük yaşamda sık görülen, ilkyardım ve acil tedavi gerektiren durumlardır. Vücuda giren zehirler çeşitli organ sistemlerinde etki gösterirler. Dolaşıma karışan bazı zehirler beyin ve sinir sistemi üzerinde etkili olarak solunum, kalp atışları, böbrekler, karaciğer gibi yaşamsal önemi olan birçok organda bozukluklara neden olurlar.
    Yapılması gerekenler : Zehirlenmenin genel belirtileri zehirin yapısına ve vücuda giriş biçimine bağlıdır. Kazazedenin veya çevrede bulunanların zehirlenmeyle ilgili bilgisine başvurulmalı, neyin, ne zaman ve ne kadar alındığı belirlenmeye çalışılmalıdır.
    Kazazedenin çevresinde aldığı ilaçların veya zehirli maddelerin kutuları bulunabilir. Bunlar zehirlenen kişi ile birlikte hastaneye götürülmelidir. Aldığı zehir kazazedenin ağız çevresine ve giysilerine bulaşmış olabilir. Zehirlenen kişinin bilinci açıksa hemen zehirlenme hakkında bilgi edinmek gerekir çünkü zehirlenen kişi her an bilincini yitirebilir. Bilinci kapanan kişi güvenli konuma getirilmelidir
    Zehirin ne olduğu bilinmiyorsa zehirlenen kişi kusmaya teşvik edilmemelidir. Gerekiyorsa suni solunun ve kalb masajı yapın ancak zehirlenen kişinin ağız çevresinde bulunan zehir artıklarının size bulaşmamasına dikkat edin varsa solunum maskesi kullanın.

    Alkalilerle Zehirlenme
    Çamaşır sodası, sud kostik (sodyum hidroksit ), potasyum hidroksit gibi alkali maddelerin yanlışlıkla veya intihar amacıyla içilmesi sonucu ortaya çıkar.
    Belirti ve Bulgular :
    • Ağız, yemek borusu ve midede yanma ve ağrı.
    • Bulantı.
    • Deriye sıçramışsa yanık ve yaralar.
    • Bu hastalığın belirtilerinden şüpheleniyorsanız doktora danışınız.
    Yapılması gerekenler :
    • Sirkeli veya limonlu su içirilir.
    • Süt veya zeytinyağı içirilir.
    • Ağrı kesiciler.
    • Erken dönemde kortikosteroidler.
    • Damar yoluyla beslenme. (serum)
    • Geniş spektrumlu antibiyotikler.
    • Mide yıkama ve kusturucu ilaçlar tehlikelidir, perforasyon olabilir.
    • Deri yanıkları sirkeli suyla veya % 3 borik asitle yıkanır.

    Altın Zehirlenmesi

    Altın tuzları romatoid artrit tedavisinde kullanılır. Doz fazlalığı veya aşırı duyarlık zehirlenmeye yol açabilir.
    Belirti ve Bulgular :
    • Ateş.
    • Kaşıntı, cilt bozukluğu.
    • Bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı.
    • Sinir hasarı.
    • İşitme azalması, diş eti, nefrit, hepatit .
    • İdrarda albümin ve kan.
    • Kan tablosunda değişimler.
    • Serum transaminazlarında artış.
    • Bu hastalığın belirtilerinden şüpheleniyorsanız doktora danışınız.
    Yapılması gerekenler :
    • Altın tedavisinin kesilmesi.
    • BAL (Dimerkaprol)
    • Penisilamin (Cuprimine) Dimerkaprol yerine kullanılabilir.
    • Kanamalar ve agranülositoz varsa kan transfüzyonu, kortikosteroidler ve antibiyotikler.

    Antidepresanlarla Zehirlenme

    Monoamino - oksidaz inhibitörleri, trisiklik andidepresanlar gibi ilaçların yanlışlıkla veya intihar amacıyla aşırı dozda alınmaları sonucu ortaya çıkar.
    Belirti ve Bulgular :
    • Ağız kuruması.
    • Kalp atımında hızlanma, Kan basıncında düşme, ileti kusurları, ektopik vurular.
    • Bulanık görme, göz bebeklerinde genişleme.
    • İdrar tutukluğu, barsak felci.
    • Hareketlerde azalma, vücut sıcaklığında düşme.
    • Koma.
    • Reflekslerde artma.
    Yapılması gerekenler :
    • Havayolunun açık tutularak solunumun sağlanması.
    • Antikolinerjik etki nedeniyle mide boşalması geçiktiğinden, ilacın alınmasından 12 saat sonra kadar mide yıkanabilir. Aktive karbon ilacı absorbe eder. (emer)
    • Metabolik asidozun düzeltilmesi/önlenmesi.
    • Hipopotaseminin düzeltilmesi.
    • Konvülsiyonların tedavisi için diazepam.
    • Osmotik diürez ve diyaliz antidepresan ilaçlarla zehirlenmenin tedavisinde etkisizdir.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

    Arsenik Zehirlenmesi



    Kurşun endüstrisinde kurşunun yanması sonucu ortaya çıkan arsenikli hidrojen gazının solunması; bazı boyalarda, fare zehirinde ve insektisitlerde bulunan arsenik tuzlarının ağız yoluyla alınması, solunması veya deriden emilmesi arsenik zehirlenmesine yol açabilir.
    Belirti ve Bulgular :
    • Bulantı, kusma, kusmukta sarımsak kokusu.
    • Şiddetli karın ağrısı, kanlı-müküslü ishal.
    • Morarma, bilinç bulanıklığı, koma.
    • Solunum ve dolaşım yetmezliği ile ölüm.
    • İdrarda kan ve protein çıkması.
    • Arsin inhalasyonunda intravasküler hemoliz bulguları: hemoglobinüri, hemosiderinüri, serumda methemalbuminemi.
    • Böbrek ve karaciğer fonksiyon testlerinde bozukluk.
    • Kronik zehirlenmede saçlarda, tırnaklarda, idrarda, dışkıda ve kusmukta arsenik saptanabilir.
    Yapılması gerekenler :
    • Sodyum tiyosülfat veya tuzlu su ile mide yıkanır.
    • Demir sülfat 10 mg ve magnesie calcinee 15 gm/ 250 ml su içinde erilitilerek mide yıkanır.
    • Kalsiyum Glukonat amp. İV
    • Oksijen.
    • BAL (Dicaptol amp).

    Asitlerle Zehirlenme


    Asetik asit, hidroklorik asit, sülfürik asit, fosforik asit, nitrik asit gibi asitlerin kaza veya intihar amacıyla alınması sonucu ortaya çıkar.
    Belirti ve Bulgular :
    • Ağız, yemek borusu ve midede yanma ve ağrı.
    • Şiddetli susama.
    • Kanlı kusma.
    • İshal.
    • Kusmukta asit reaksiyon.
    • Deri ve mukoza yanıkları.
    • Kan basıncında düşme.
    • Asit buharının solunması ile baş dönmesi, öksürük, köpüklü balgam.
    • Asidin etkisiyle yemek borusunda darlık.
    • Morarma, kanlı balgam, yaş raller ve akut solunum yetmezliği bulguları.
    Yapılması gerekenler :
    • Süt, yumurta akı, vd. albuminli sıvıların içirilmesi, bol su içirerek midedeki asidin seyreltimesi (dilüsyon).
    • Antasitler (Aluminyum hidroksit, magnezyum hidroksit: Mucaine, Simeco, Talcid, vd.).
    • Midenin yıkanması tehlikeli olabilir. Hastanın alkali sıvılar içirildikten sonra kusturulması tercih edilir.
    • Ağrı kesiciler.
    • Gırtlak şişebilir (larinks ödemi). Bu durumda solunum yolunu açmak için trakeostomi yapmak gerekebilir.
    • Şokla mücadele için IV sıvı verilir.
    • Kortikosteroidler.
    • Darlık gelişen vakalarda dilatasyon veya cerrahi girişim gerekir.
    • Deri ve mukoza yanıklarında bol suyla ve bikarbonatlı sıvılarla en az 15 dakika yıkama.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.






    Atropin Zehirlenmesi


    Öldürücü doz 100-150 mg dır. Çocuklarda 10 mg öldürücü olabilir. Belladonna (güzelavrat otu) meyvalarının yanlışlıkla yenmesi, kaza ile veya öldürme amacıyla aşırı dozda atropin kullanılması, nadir olarak tedavi sonucu ortaya çıkabilir.
    Belirti ve Bulgular :
    • Ağız kuruluğu.
    • Görme bozukluğu.
    • Göz bebeklerinde genişleme.
    • Yutma güçlüğü, ses kısıklığı.
    • İdrar tutukluğu.
    • Ateş.
    • Deride ve yüzde kızarma.
    • Kalp atımında hızlanma.
    • Deliryum, felç, konvülsiyonlar, koma.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
    Yapılması gerekenler :
    • Ağızdan alınmışsa hasta kusturulur; mide yıkanır. Midenin boşalması geçiktiği için, ilaç alındıktan saatlerce sonra bile lavaj yapılmaladır.
    • Boşaltıcı lavman.
    • Prostigmine amp.
    • Ajitasyon varsa diazepam.
    • Solunum felci gelişirse yapay solunum.
    • Hipertermi varsa soğuk uygulama.
    • Parenteral sıvı.
    • Mesane sondası.

    Bakır Zehirlenmesi


    İyi kalaylanmamış bakır kaplarda pişirilen yiyeceklerle zehirlenme veya boya endüstrisinde kullanılan bakır asetet ve bakır sülfat tuzlarının ağız yoluyla alınması sonucunda ortaya çıkar.
    Belirti ve Bulgular :
    • Kusma, bulantı.
    • Karın ağrısı.
    • Sulu veya kanlı diyare.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
    Yapılması gerekenler :
    • Yumurta akı, nişastalı su veya süt içirilerek midenin yıkanması veya hastanın kusturulması sağlanır.
    • Ağrı kesiciler (morfin veya meperidin).
    • Penisilamin.
    • B.A.L. (Dimercaprol)
    • Penisilamin veya BAL yerine calcium disodium edetate (etilendiamin tetraasetat=EDTA) antidot olarak kullanılabilir.

    Bakla (Favizm) Zehirlenmesi


    Vicia fava denilen baklanın yenilmesi ile konjenital glikoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği olan bazı kişilerde ortaya çıkan hemolitik anemi tablosu.
    Belirti ve Bulgular :
    • Karın ağrısı, bulantı, kusma.
    • Kas ve eklem ağrıları.
    • Sarılık.
    • Akut böbrek yetmezliği.
    Yapılması gerekenler :
    • Kan nakli
    • Kortikosteroidler.
    • Periton diyalizi gerekebilir.
    • Favizmi olan kişiler, bakla yemekten kaçınmalıdırlar.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

  8. #68

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bal Zehirlenmesi


    Halk arasında "deli bal" olarak bilinen ve genellikle Kuzey Anadolu yöresinde üretilen balın yenmesiyle ortaya çıkan zehirlenme tablosudur. Aşırı duyarlığa bağlı olarak gelişir.
    Belirti ve Bulgular :
    • Kaşıntı, ürtiker.
    • Kalp atımında yavaşlama.
    • Kan basıncında düşme.
    • Bayılma.
    • Larinks ödemi.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
    • Sinüzal bradikardi, bradiaritmi, sinoatriyal blok, çeşitli derecelerde atrio-ventriküler blok (EKG Bulguları).
    Yapılması gerekenler :
    • Antihistaminikler kaşıntı, ürtiker veya larinks ödemi olanlarda kullanılar.
    • Atropin.
    • A-V tam blok gelişenlerde geçici kalp pili.

    Barbitürat Zehirlenmesi



    Epilepsi ve uykusuzluk tedavisinde kullanılan, ayrıca bazı öksürük kesici ilaçların bileşiminde yer alan barbitüratların (fenobartital, pentobarbital vb.) yanlışlıkla veya intihar amacıyla alınması.
    Belirti ve Bulgular :
    • Baş ağrısı.
    • Parestezi.
    • Konuşma ve yürüme güçlüğü.
    • Göz bebeklerinde önce daralma, koma döneminde ışığa cevap vermeyen genişleme.
    • Görme bulanıklığı, çift görme.
    • Solunumda hızlanma, sakin koma döneminde brad****.
    • Kalp atımında hızlanma.
    • Hiporefleksi / arefleksi.
    • Kaslarda gevşeme.
    • Dalgınlık, koma.
    • Solunum felci.
    Yapılması gerekenler :
    • Mide yıkanır (hasta komada değilse).
    • İV sıvı veriir.
    • Periton diyalizi gerekebilir.
    • Solunum güçlüğü varsa, hasta en yakın reanimasyon merkezine nakledilmelidir.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

    Besin Zehirlenmesi


    Virüs, bakteri veya kimyasal madde bulaşmış gıdaların yenmesinden sonra meydana gelen zehirlenmedir. Hafif bir sindirim sistemi rahatsızlığına ve vücudun susuz kalmasına neden olabilir. Hafif zehirlenmeler, birkaç saat veya en kötü durumda 1-2 gün sürer. Fakat bazı besin zehirlenmeleri -botulizm ve kimyasal zehirlenme- çok şiddetlidir ve kişinin hayatını tehdit edebilir.
    Belirti ve Bulgular :
    Genellikle besin zehirlenmelerinde bulantı-kusma ve ishal görülür.
    • Bakteriyel besin zehirlenmesi: Karın ağrısı, bulantı-kusma ve ishal görülür. 1 saat - 4 gün içinde başlar, ve dört güne kadar sürer.
    • Viral besin zehirlenmesi: Karın ağrısı, bulantı-kusma, ishal, başağrısı, ateş ve titreme görülür. 12-48 saat içinde başlar. Genellikle deniz mahsüllerinin yenmesinden sonra olur.
    • Kimyasal besin zehirlenmesi: Bulantı-kusma, ishal, terleme, sersemlik, gözlerde sulanma, aşırı tükürük üretimi, bilinç bulanıklığı ve karın ağrısı görülür. 30 dakika içinde başlar.
    • Botulizm: Kusma, konuşma ve görme bozukluğu, kafadan başlayarak ayaklara doğru ilerleyen kas güçsüzlüğü görülür. Çok ender görülen fakat çok ciddi bir bakteriyal besin zehirlenmesi tipidir.
    Sebepleri :
    • Bakteriyel besin zehirlenmesi: Pek çok bakteri besin zehirlenmesine neden olabilir. Bunlar arasında; Staphylococcus aureus, E. coli, ve Salmonella en sık rastlanan bakterilerdir.
    • Viral besin zehirlenmesi: Özellikle midye gibi kabuklu deniz mahsulleri yenmesi sonucu meydana gelir.
    • Kimyasal besin zehirlenmesi: Özellikle böcek zehirleri veya gıdaların sağlıksız kaplarda tutulması sonucu meydana gelir.
    • Botulizm: Özellikle evde hazırlanmış konservelerin yenmesi sonucu meydana gelir. Botulizme sebep olan bakteri, oksijensiz ortamlarda da üreyebilir ve besinlerin pişirilmesiyle ölmez. Aynı zamanda bal verilen yenidoğanlarda da görülebilir. Söz konusu bakteri, balda doğal olarak bulunur. Ancak, yenidoğanların sindirim sistemi henüz yetişkinler kadar gelişmiş olmadığı için bakteriyi nötralize edemez.
    Teşhis etme :
    • Belirti ve bulguların detaylı şekilde sorgulanması.
    • Kan ve dışkı analizleri .
    • Şüpheli besin maddelerinde bakteri taraması.
    Yapılması gerekenler :
    Eğer şikayetleriniz hafifse muhtemelen bir doktora görünmenize gerek yoktur.

    Evde kendi kendinize tedavi olmaya çalışıyorsanız :
    • Kusma ve ishal vücudunuzun zehiri atma yöntemidir. Dolayısıyla; şikayetlerinizin başlamasını takip eden 24 saat zarfında kesinlikle bulantıyı veya ishali önleyici ilaçlar kullanmayın.
    • Ağızdan sıvı alabilecek hale geldiğinizde, yaklaşık 12 saat boyunca temiz su ve sulu gıdalar alın. Daha sonra çorba, haşlanmış patates ve pirinç gibi gıdalar almaya çalışın.
    • Kuralınız, ishal ve kusmayla kaybettiğiniz sıvıya eşdeğer miktardaki sıvıyı geri almaya çalışmak olmalıdır. Çünkü ishal ve kusma, vücudunuzun yüksek miktarda su ve mineral kaybetmesine neden olur. Vücudun susuz kalması ise özellikle çocuk ve yaşlılarda ciddi sorunlara sebep olabilir.

    Doktor kontrolünde uygulanabilecek tedavi yöntemleri :
    • Özellikle kimyasal besin zehirlenmesi durumunda mide ve barsakların yıkanması gerekir.
    • Müshil ilaçları kullanılabilir.
    • Eğer çok şiddetli bulantı ve kusma varsa, durum kontrol altına alınana kadar bulantıyı ve ishali engelleyici ilaçlar kullanılabilir.
    • Kusma duruncaya kadar ağızdan beslenme kesilmelidir. Daha sonra 24 saat süreyle sulu besinler verilmelidir.
    • Ateşi yüksek olmayan hastalarda antibiyotik tedavisinin yeri yoktur.
    • Eğer hastada sıvı kaybına bağlı şok durumu gelişirse, damardan sıvı verilmesi ve şokla mücadele gerekebilir.
    • Botulizm durumunda yapay solunum gerekebilir.
    Hekime Başvurulması Gereken Durumlar :
    • Botulizm belirtileri gözlerseniz.
    • Kimyasal besin zehirlenmesi belirtileri gözlerseniz. Çünkü alınan kimyasal madde, hayati organlara zarar verebilir.
    • Kusma ve ishal çok şiddetli ve iki günden uzun sürmüşse. Bu durumda, vücudunuz susuz kalabilir ve hayatınızı tehdit edici sorunlar ortaya çıkabilir.

    Botulizm


    Clostridium botulinum toksininin konserve yiyeceklerle alınması sonucu ortaya çıkan öldürücü bir besin zehirlenmesi.
    Belirti ve Bulgular :
    • Konservenin yenmesinden 12-36 saat sonra zehirlenme belirtileri ortaya çıkar.
    • Yutma güçlüğü, konuşma güçlüğü.
    • Bulantı, baş dönmesi, halsizlik.
    • Çift görme, gözbebeği reflekslerinin kaybı, gözlerde uyum bozukluğu.
    • Kas felci.
    • Kabızlık.
    • Solunum felci.
    Yapılması gerekenler :
    • Erken başvuran vakalarda mide yıkama ve lavman.
    • Antibotulinik serum.
    • Semptomatik tedavi, şokla mücadele parenteral sıvı verilmesi.
    • İntübasyon veya trakeostomi ile yapay solunum gerekebilir.
    • Hasta yoğun bakım altında tutulmalıdır.
    • Aynı yiyecekten yemiş olan diğer kişiler de belirti olmasa bile gözlem altına alınmalı, ve antibotulinik serum verilmelidir.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.

    Cıva Zehirlenmesi


    Cıva tuzlarının sindirim ve deri yolundan, cıva buharının solunum yolundan girmesi ile zehirlenme belirtileri ortaya çıkabilir. Metalik cıva sindirim yolundan emilmez, örneğin cıvalı termometrenin ağızda kırılması ile zehirlenme olmaz. Cıva buharlarını solunmasına bağlı cıva zehirlenmesi, meslek hastalığı olarak ortaya çıkabilir.
    Belirti ve Bulgular :
    • Salya artışı, diş eti iltihabı, ağızda metalik tad.
    • Karın ağrısı, bulantı, kusma, kanlı ishal.
    • İdrarda azlama, akut böbrek yetmezliği ve buna bağlı ölüm.
    • Cıva buharının solunması ile solunum güçlüğü, öksürük, akciğer ödemi.
    • Bradikardi.
    • Kan basıncında düşme.
    • Ruhsal bozukluklar.
    • Kronik zehirlenmede deri belirtileri.
    • Bu hastalığın belirtilerinden kuşkulanıyorsanız doktora danışınız.
    Yapılması gerekenler :
    • Sindirim yolundan alınmışsa sodyum bikarbonat veya yumurta akı ile mide yıkanır.
    • B.A.L.
    • Penisilamin.
    • Boşaltıcı lavman.
    • Damar içine sıvı tedavisi.
    • Akut böbrek yetmezliği için periton diyalizi.

    Gaz Zehirlenmeleri


    Kapalı yerlerde yanan maddeler havadaki oksijeni tükettiğinden ve zehirli gazlar çıkardığından buralarda bulunanlar boğulma tehlikesiyle karşılaşırlar. Sönmemiş mangaldan ve motorlu taşıtların egzoslarından çıkan gazlar, yangınlarda yanan maddelerden çıkan gazlar tehlike kaynağıdır. Yanma sonucu oluşan karbonmonoksit renksiz, kokusuz bir gazdır. Karbonmonoksit kandaki oksijenin yerini aldığından karbonmonoksit içeren dumanlar çok tehlikelidir. Karbonmonoksit zehirlenmesinde ilk belirtileri baş ağrısı ve baş dönmesi, kulak çınlaması, yüz kızarması, dudakların kiraz kırmızı rengini alması ve yorgunluktur. Bunları bilinç kaybı ve ölüm takib eder. Tehlikenin farkına varlıdığında kazazede bulunduğu yerden açık havaya çıkarılmalıdır. Kazazedenin solunumu durmuşsa suni solunum uygulanmalı ve bir an önce hastaneye ulaştırılmalıdır.

    Sayfa Başı

    İlaç Zehirlenmeleri


    İlaç zehirlenmelerinde zehirlenmeye neden olanı ilacın etkilediği sistemlere ait belirtiler ortaya çıkar. İntihar amacıyla çok sayıda farklı ilacın alındığı durdumlarda karmaşık tablolar görülür. İlaç zehirlenmeleri çoğunlukla uyku ilaçları ve yatıştırcı ilaçlarla meydana gelir.
    Hastanın bilinci bulanık veya kapalı olabilir. Solunum düzensizliği veya durması ile karşılaşılabilir. Morarma, göz bebeklerinde küçülme, kramplar, kusma, cilt belirtileri görülebilir. Nabız hızlı, düzensiz olup bazen alınamaz. Soğuk terleme, tansiyon düşmesi, vücutta soğuma olabilir.
    Hasta güvenli konumda yatırılmalı, solunum yolları açık tutulmalı, oda havalandırılmalıdır. Hastanın bilinci yerindeyse ağıza parmak sokularak kusturulmaya çalışmalıdır. Henüz mideden emilmemiş zehiri bağlamak amacıyla hastaya aktif kömür verilir. Zehirlenen kişinin aldığı ilaçların kutuları toplanır, kusuk materyeli dökülmeden saklanır. Bunlar zehirlenme konusunda doktorlara bilgi verecektir. Hasta sıcak tutularak solunum, nabız ve tansiyonu düzenli olarak izlenir. Zehir merkezine danışılır ve hasta vakit geçirmeden sedye ile güvenli konumda hastaneye götürülür.

  9. #69

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Mantar Zehirlenmesi


    Amanita cinsi mantarların yanlışlıkla yenmesi zehirlenmeye yol açabilir. Amanita muscaria mantarı, sindirim ve sinir sistemleri üzerinde etki gösterir. Amanita phalloides mantarının ise başta karaciğer, böbrek ve kalp olmak üzere bütün doku hücrelerinde zehirli etkisi vardır. Amanita phalloides toksini ısıya duyarlıdır. Bu yüzden ancak mantarı çiğ olarak yemekle zehirlenme belirtileri ortaya çıkar.
    Belirti ve Bulgular :
    Amanita muscaria zehirlenmesi :
    • Mantarı yedikten yaklaşık 20 dakika sonra klinik belirtiler ortaya çıkar.
    • Huzursuzluk, bilinç bulanıklığı.
    • Susama hissi.
    • Salya artışı.
    • Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal.
    • Göz bebeklerinde daralma.
    • Kalp atımlarının yavaşlaması.
    • Titreme, havale, şiddetli kas kasılmaları.
    • Şok-koma.
    Amanita phalloides zehirlenmesi :
    • Klinik belirtilerin ortaya çıkışı 12-24 saat gecikebilir.
    • Başağrısı.
    • Bilinç bulanıklığı, depresyon.
    • Şiddetli kas kasılmaları, havale.
    • Karın ağrısı, bulantı.
    • Kanlı kusma ve kanlı ishal.
    • Ağrılı karaciğer büyümesi.
    • Sarılık.
    • Çok az idrar çıkarma veya hiç idrar çıkaramama.
    • Akciğer ödemi.
    Yapılması gerekenler :
    Amanita muscaria zehirlenmesi :
    • Hastanın kusturulması, midenin yıkanması gerekir.
    • Antidot olarak atropin sülfat 15-30 dakika arayla tekrarlanarak verilir. Ağız kuruması veya hızlı kalp atımı ortaya çıkıncaya ve göz bebekleri genişleyinceye kadar devam edilir.
    • Şiddetli kasılmalara karşı diazepam verilir.
    • Damardan glikozlu serum verilir.
    Amanita phalloides zehirlenmesi :
    • Erken fark edilirse hastanın kusturulması ve midenin yıkanması gerekir.
    • Atropin etkisizdir.
    • Hastaya deksametazon damar yoluyla verilir.
    • Akut karaciğer ve böbrek yetmezliği durumlarında karından yapılan diyaliz yarar sağlayabilir.

  10. #70

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    A vitamini (Retinol)

    1830 yılında havuçların sarı rengini karoten adı verilen bir maddenin verdiği belirlendi. Bundan 89 yıl sonra bilim adamları, Karoten ile A Vitamini arasındaki bağlantıyı keşfetti. Vitamin A aktivitesi taşıyan molekülleri iki grupta toplayabiliriz; Birincisi ; Hayvansal dokularda A vitamini aktivitesi taşıyanlar: Retinol, Hidroretinol, Retinal ve Retinoik Asit. Diğeri ; Bir çok bitki ve meyvelerde bulunan Karotenler vücutta retinole dönüşerek A vitamini aktivitesi gösterirler. A vitamini aktivitesini taşıyan moleküller suda erimezler. Eter, Benzin ve Kloroform gibi yağ çözücülerinde erirler. Isıya ve alkaliye dayanıklıdırlar. Aside, ultraviyole ışınlarına ve oksidasyona duyarlıdırlar. A vitamini donuk sarı renkte ve başlıca alkol yapıda karoten türevi bir maddedir. A-vitamini , C20H300 brüto formülünü verir. Her biri beş karbondan oluşan dört izopren kalıntısıdır. İki izopren, kalıntısından, bir beta iyonon halkası ve geri kalan iki izopren kalıntısından da bir yan kol olur, ve bu yan kol , bir primer alkol grubu ile sonlanmıştır .

    A VİTAMİNİ NELERDE BULUNUR ?
    Besinlerle alınan A vitamini ; Retinol ve Karoten halinde bulunur. Ancak alınan besinlerin cinsine göre bunların oranı değişik olabilir. Hayvansal besinleri fazla tüketen bir kişide A vitamininin çoğu Retinolden gelirken, bitkisel gıdaları fazla tüketen bir kişinin diyetindeki A vitamininin çoğu Karotenden sağlanır. Karoten; Havuç , Karnabahar , Kabak , Ispanak , Domates, Lahana , Tatlı Patates , Hindiba ,Tere gibi sarı ve yeşil sebzelerde, Kiraz (Mango) ,Şeftali , Kayısı , Papaya gibi meyvelerde bol bulunur .Retinol ; ot yiyen organizmalarda ; Süt , Tereyağı , Peynir , Yumurta , Karaciğer , Böbrek , Balık, Et yağı gibi hayvani gıdalarda bol bulunur. Önerilen Tüketim Standardı ; diyetteki Beta Karoten oranına göre verilmiştir. A vitamini gereksinmesi diyetin ortalama % Beta Karoten miktarına göre hesaplanmalıdır. A vitamini ( Retinol , Beta Karoten ); Erkeklerde 5000 İÜ ( = 3 mg Beta Karoten ), Kadınlarda 4000 İÜ ( = 2-4 mg Beta Karoten) günlük doz önerilir. ( önerilir = eksiklik gelişimini önleyecek günlük asgari doz ) Gebeler için " Retinol "önerilmez. Retinol alımının 15.000 İÜ’yi geçmemesi gereklidir. Besinlerdeki Retinol’ü İÜ yerine, "Retinol Eşdeğer" ağırlığı ile tanımlamak önerilir. Buna göre 1 RE (Retinol Eşdeğeri) = 1 mcg Retinol= 6 mcg Beta Karoten = 3,33 İÜ A Vitamini aktivitesi Retinol= 10 İÜ A Vitamini aktivitesi Beta Karoten =12 mcg. Diğer Karotenler Diyetin , A vitamini değeri ve günlük gereksinim buna göre hesaplanır. Ön madde ; Karotendir. Türlü Karoten formülleriyle karşılaştırıldığında Beta Karoten’den iki mol, alfa ve gamma Karotenden birer mol A vitamini oluşumu olanaklı görülür. Beta Karotenin izopren zincirinin ortasındaki çift bağ, dioksijenaz etkisiyle oksidasyona uğrayarak, iki aldehid (= retinal) oluşturur. Retinaller de NADH’ya bağlı bir redüksiyonla primer alkol haline geçer. Bu, A vitamini ' dir. Bu değişme, insan da yalnız karaciğerde ve hayvanlarda bağırsak hücrelerinde olur ve oluşan A vitamini, karaciğere, böbrek, akciğer ve yağ dokusuna, yüksek yağ asidleriyle esterleşmiş olarak, depolanır. Kanda taşınması, özel bir protein olan Retinol Bağlayan Protein ile olur. Fakat, Karotenin taşınması, lipoproteinlerle olur. Mide ve barsağa gelen bitkisel besinlerdeki Karotenlerin ufak bir kısmı (% 30-35 kadarı) besinle emilebilir. Ama, A vitamini ince barsaktan tam emilir. Yağ asidi esteri halinde şilomikron tarafından lenf yoluyla karaciğere taşınır. Karaciğerden, 1 mol A vitamini , 1 mol A vitamin yani retinol bağlayan protein ile bağlanır, bu kompleks de prealbümine bağlanır, böylece plazmada istenilen yere taşınır.

    A VİTAMİNİ NE İŞE YARAR ?
    A vitamini ; D vitamini , B vitamini , E vitamini , Çinko , Kalsiyum ve Fosfor ile beraber görev yapar. A vitamini vücudun sağlıklı olabilmek için ihtiyacı olan önemli vitaminlerdendir. Bağışıklık uyarıcıdır ; Beta Karotenden zengin yiyecekler Akciğer Kanseri ve Ağız Boşluğu Kanserleri riskini azaltır , soğuk ve gribe karşı vücudu korur . A vitamini , büyüme ve vücut dokularının yenilenmesi için gereklidir. Akne gibi bazı cilt problemlerinde , cildin yumuşak ve hastalıksız olmasını sağlar. Ağız, burun , boğaz ve akciğerlerde muköz membranların enfeksiyonlara ve hava kirliliğine karşı korunmasını sağlar. Kemik ve dişlerin sağlıklı yapısını oluşturur. Aynı zamanda görme gücünü sağlar ve gece körlüğünü önler; gece ve karanlıkta görmeyi sağlayan retinanın görme işinde anahtar rol oynayan Rodopsin adlı maddeye yardımcıdır. Antioksidandır; A vitamini , normal hücre faaliyetleri ile oluşan serbest radikaller olarak adlandırılan gerekli enzimleri bozan ve hücrelere zarar veren değişmeler ve hücre zararına sebep olan maddelerin temizlenmesinde kanser ve yaşlanmanın getirebileceği hastalıkların önlenmesinde yardımcıdır . Hipertiroidi , müzmin başağrıları, böbrek , kuru , kolay kırılır saçlar için iyileştirici özelliktedir.Hayvansal besinlerle alınan Retinol esterleri sindirim sisteminde safra ve pankreastan salgılanan lipazın etkisi ile hidrolize edilir ve emilime uğrar. Bitki kaynaklı Beta Karotenin ikiye parçalanması sonucu, 2 retinaldehit molekülü ortaya çıkar. Retinaldehit indirgenerek, Retinole dönüşür. Emilen Retinol yağ asitleriyle esterleşerek kana karışır. Dolaşımla karaciğere taşınan Retinol , Retinil esterleri olarak depolanır. Gerektiğinde hidrolizlenerek ‘Retinol Bağlayan Protein” (RBP) 'e bağlanır ve dolaşıma verilerek dokulara ulaşır. Dolaşımda Retinol, retinal ve retinoik asit şeklinde bulunur. İnsan vücudundaki A Vitamin ’in %90’ı karaciğerde depolanmış olarak bulunur. Kandaki Retinol düzeyi; 20-60 mcg/dl, Beta Karoten düzeyi; 80-220 mcg/dl ‘ dir. Karotenler içerisinde en yüksek A vitamini aktivitesine sahip olanı Beta Karotendir. Diğerlerinin aktivitesi daha düşüktür. Retinol, rodopsin yapısına katılarak görmemize yardımcı olur. Gözün retina tabakasında karanlıkta görmeyi sağlayan Rodopsin pigmenti vardır. Retina üzerine gelen ışığın etkisi ile Rodopsin, Opsin ve Trans- retinale dönüşür. Bu sırada hücrede kalsiyum kanalları aktive olarak, uyarı oluşmasını sağlar. A vitamini yetersizliğinde rodopsin rejenerasyonu gecikeceğinden gece körlüğü olur. Retinoik asit ve metabolitleri epitel diferansiyasyonunu sağlar ve glikoprotein sentezinde oligosakkarit taşıyıcısı olarak rol alırlar. Retinol , hücrede steroid hormon benzeri etki gösterir ve cinsel organların gelişmesinde rol oynar. A Vitamini'nin kemiklerin büyüme ve gelişmesinde rolü vardır. Vitamin A yetersizliğinde önemli bozukluklar olmaktadır. A vitamininin çocuk ölümlerini azalttığı gözlenmiştir. Kızamık olan çocuklarda A vitamininin hastalığın şiddetinde azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. A vitamini desteği ile ishallerin ciddiyetinde belirgin azalma olduğu bulunmuştur. A vitamini , mesane tümörlerinin önlenmesinde ve çeşitli bronşiyal displazilerin de tedavisinde önemli rol oynar.

    A VİTAMİNİ EKSİKLİĞİNDE NE OLUR ?
    Kandaki Retinol miktarı 20 mcg/dl altına düştüğünde depoların yetersiz olduğu, 10 mcg/dl altına düştüğünde depoların boşaldığı kabul edilir. Belirtiler, genellikle kornea ve konjonktivada; gözde, kuruma ve ülserasyon, solunum sistemi enfeksiyonlarında artış, deride keratinizasyon, kuruma şeklinde ortaya çıkmaktadır. En erken eksiklik belirtisi , gece körlüğüdür ( karanlığa adapte olmakda güçlük ), kseroftalmi (korneanın lipid dejenerasyonu; kornea, mukoza ve gözyaşı bezleri epitel bozukluğu ;eksik bir beslenme ile 3-3,5 ay sonra ortaya çıkar) başlıca körlük nedenidir. Gece körlüğü eksik diyetle 7 ay sonra görülür. Deride ter bezlerinin bozulmasına bağlı kuruluk ve kabalaşma ve kıl foliküllerinde keratoz ; solunum yolları enfeksiyonlarının artması , böbrek epiteli bozukluğu sonucu böbrek taşı oluşumunun artması, bütün salgı bezleri ve yollarında atrofiler ve üretim yolları atrofisi sonucu kısırlık, vajina mukozası keratinleşmesi gelişir. Diş ve kemik üzerine de, A vitamininin etkisi vardır. Eksikliğinde, dişte ameloblast ve odontoblastların güçsüz gelişmelerinin sonucu olarak dentinin yoksulluğu ya da anormal oluşumu meydana gelir. Yine A vitamini eksikliğinde, kemik büyümesinin duraklaması ya da anormal oluşumları sık görülür. Safra yolları, Pankreas Hastalıkları, “sprue” ve Ülseratif Kolit, A vitamini eksikliğinin birinci ve en çok görülen nedeni olmaktadır. Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde A vitamini yetersizliği hastalıkları önemli bir sağlık sorunudur. A Vitamininin genel metabolizmadaki başlıca fonksiyonlarından biri hücreler arası maddelerin ve kollajenin sentezini ve zarlarının (hücre zarlarının, mitokondri, lizozom gibi hücre parçacıklarının zarlarının) dokusal bütünlüğünü ve normal geçirgenliğini korumaktır. Epitel dokunun çalışmasındaki işlevinden dolayı; A vitamini yetersizliklerinde bir çok organda fonksiyon yetersizlikleri ortaya çıkmaktadır. A vitamininin suda eriyen formu ; tedavide daha önem taşır. 13 .cis retinoik asit (İsotretinoin) kistik akne tedavisinde uygulanmaktadır. Bir çok vitamin ve vitamin olmayan maddenin noksanlığında görülen büyüme bozukluğu (iskelet büyümesi durması) da A vitamini için bir belirtidir. Önce kemik büyümesi durur. Bu durma, eğer uzun ve büyükse, kafa ve omurgayı da ilgilendirir. İçindeki beyini ve bulbusu da zararlandırabilir. Daha sonra yumuşak doku katılır, ön sırada bağ dokusu (kollajen yapısı ve mukopolisakkarid oluşumu) bozulur.

    A VİTAMİNİ AŞIRI DOZUNDA NELER OLUR ?
    A vitamini ( Retinol ) güvenlidir, çünkü yağda çözünen vitaminlerdendir ve karaciğerde depo edilir. Dikkatli kullanılmaz ve uzun süre çok yüksek doz alınırsa toksik olabilir. Çok uzun süreli, çok yüksek dozlarda A vitamininin alınması toksik olabilir.Günlük dozun; 8000-10000 İÜ yi geçmemesi tavsiye edilir . Karaciğer hastasıysanız günde 10.000 İÜ üzerinde A vitamini almamanız gereklidir . Çocuklar , bir aydan uzun süre ile günlük 18.000 İÜ’den fazla A vitamini almamalıdır. Besinlerle alınan Beta Karotenin toksik etkisi yoktur. Kısa sürede alınan (bir kaç gün) 100.000 İÜ/gün veya daha yüksek dozdaki A vitamininin toksik etkisi vardır. Uzun zamanda (birkaç ay) 25.000 - 50.000 İÜ/gün alındığında toksik etkisi vardır. Günde 50.000 İÜ veya daha fazla A vitamini alınmasıyla ortaya çıkan ve 6 ay veya daha uzun sürede gelişen belirtiler; sinirlilik, iştah kaybı ve cilt döküntüleri , deri kaşıntıları, kas ve kemik ağrıları, vücut kıllarında değişiklik, saç kaybı,karaciğer ve dalak büyümesi, bulanık görme, bulantı ,kusma, başağrısı , diyare, anemi , gut artriti , sarılık, kadınlarda menstrüasyon bozuklukları gibi belirtiler vitaminin kesilmesiyle düzelir. Hamile kadınlarda günlük 25.000 - 50.000 İÜ gibi yüksek dozlarla bebekte konjenital malformasyonlar oluşur. A vitamini ile zehirlenme olabilirken , Beta Karoten ile bu çok nadirdir. Çünkü ; Beta Karoteni vücudun A vitaminine çevirmesi gereklidir. Pek çok uzman ; A Vitamini yerine, Beta Karoten alımını daha güvenli ve etkili olarak görmektedir. Beta Karotenden zehirlenme olmaz. Fenitoin ( etkinin azalması ) , Oral Antikoagülanlar, Nitratlar ( A vitamininin yüksek dozlarında etki artar.)

    A1 VİTAMİNİ

    Gözün değişik ışık durumlarında, özellikle karanlıkta, görmesine yardımcı olur.

    Cildin, saçların, tırnakların, diş etlerinin, dişlerin ve kemiklerin sağlıklı kalmalarını sağlar.

    İdrar yolları,solunum yolları enfeksiyonlarda vücudun direncini arttırır.

    Bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkisi olabilir.

    Gece körlüğü oluşur.

    Gözde kuruma, deri kuruluğu, hastalıklara karşı dayanıksızlık

    Çocuklarda dişlerin biçimsiz ve sağlıksız gelişmesine; gelişimin yavaşlamasına neden olabilir.

    Kötü sindirime, sinüzite ve kulak iltihabına neden olur.

    Akne oluşmasında artış ve yorgunluk gözlenir.

    Karaciğer, balıkyağı, süt (Yazın taze ot yiyen ineğin sütünde daha fazladır), tereyağı,yumurta sarısı, peynir,patates, havuç, ıspanak,kuru kaysı,brokoli,portakal, domates.

    Şeftali, kıvırcık salata, kuşkonmaz, maydanoz, kereviz, yabani hindiba, marul erik, şalgam yaprağı

    A VİTAMİNİ

    Kırmızı kan hücrelerinin oluşmasına yardımcı olur.

    Kırmızı ve beyaz kan hücrelerinin yapısı bozulur, sayısı azalır.

    Sinir sistemi bozuklukları artar.

    İlaçlar, barsak parazitleri emilimi engeller.

    Eksikliğinde pernisiyöz anemi görülür.

    Hayvansal kaynaklı yiyeceklerde bulunur.

    Ciğer, kırmızı et, ton balığı, balık yumurtası, yoğurt, yağsız süt, peynir, yumurta tavuk.(Bir bardak süt günlük ihtiyacı karşılar





    A Vitamini İçin Miktarlar

    Yiyecek
    Miktar
    Retinol *****alant

    Karaciğer (Dana)
    6 gr
    9124

    Balıkyağı
    1 kaşık
    4080

    Yumurta sarısı
    1 büyük
    97

    Peynir
    2 gr
    86

    Süt
    1 Fincan
    76

    Kaymak (Krema)
    1 Kaşık
    63

    Beta Karoten İçin Miktarlar

    Yiyecek
    Miktar
    Retinol *****alant

    Patates
    1 orta boy
    2487

    Havuç
    1 orta boy
    2025

    Brokoli
    1 fincan
    136

    Kayısı
    1 tane
    92

    Yetişkin Erkeklerde Vitamin A ihtiyacı 1000 Retinol *****alant

    Yetişkin Kadınlarda Vitamin A ihtiyacı 800 Retinol *****alant

Sayfa 7/28 İlkİlk 1234567891011121314151617 ... SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •