24
Belmâ Hanımefendinin yalısında bir parti... Ressam Abid ve Mine de davetlilerden.., Büyük sair,
meshur romancı, ünlü profesör, kurt politikacı vesaire... Divanhaneye benzer büyük salonda
kadınlı, erkekli gruplar... Naci, yapısık bir tavırla Belmâ'nın yanında... Etraflarında, Mine, Abid ve
çeneleri düsmüs, Naci'yi dinleyen bir kaç toy delikanlı ve kız...
— Ne uydurma bir dünyada yasıyoruz! Su ileride gördüğünüz ünlü profesör benim kürsü sefimdir
ve tek formalık orijinal eseri yoktur. Suradan buradan, hem de yanlıslariyle beraber aktarır,
aktardığı kitapların «düzeltme» sahifelerine bakmak zahmetine bile katlanmaz. Böyleyken
mevcutların en iyisi olmak sıfatını kaybetmez.
Profesöre dönen baslar ve gülümsemeler...
— Ya elindeki viski bardağını hususi bir zerafet edasıyla tutmaya çalısan meshur romancı?..
Romanın nereden baslayıp nereye gittiğine dair bir fikri, içinde mesele, beyin sancısı, ruh hafakanı
çöreklenen tek satırı var mıdır? Genç kızları ve kenar mahalleli Pembe hanımları ağlatsın, yeter!..
Büyük sairi görüyor musunuz?.. Bakın, pastasını nasıl sapırdata sapırdata yutuyor! O gerçekten
usta bir kartpostalcıdır. Yediği pastadaki gibi, krema, has buğdaylı gıda yerine krema imal eder.
Bağlı olduğu maziyi de yalnız bu tarafiyle anlar. Devam edeyim mi?
Belmâ mırıldandı:
— Siz benim dekorumu kötülüyorsunuz, Naci Bey; siz de bu dekordansınız! Baskalarını
düsürmekle yükselemezsiniz!
Mine, tam yerini bulmus, fırsatı kaçırır mı hiç:
— Devam etsin Hanımefendi; bakın, daha ne renkli karakterler var salonda...
Naci duramaz; o, yasadığı dünyada her seyin tahripçisidir:
— Evet, kurt politikacı!.. Fransız sefiriyle konusurken
25
yüzünün cephesiyle değil de, profiliyle konusuyor. Cepheden yüzü görünmeyen, yalnız iki profil
tasıyan bu tip, profilinin biri gülerken öbürüyle ağlar. Demin bir sırdasına söyle fısıldadığını
isittim: «Eğer listenin basında gösterilmeyecek olursam yeni bir parti kuracağım!» O, pansiyon
odaları seklinde vicdan kiralayıcısıdır.
Mine mesut:
— Burjuvaların dünyasını ne güzel çiziyorsun!..
— Ama, dedi Naci; onların dünyası çıkartma kâğıdıysa sizinki de sinek kâğıdı...
Belmâ'nın sesi acı:
— Bu dünyanın içinde bir de beni tarif etseniz, Naci Bey!..
Beîmâ'ya döndü; hissiliğini alaycı bir hürmetle peçelemek gayretinde bir tavır takındı:
—- Siz mi' siz belâ kadar güzelliğinizle bütün belâları unutturabilirsiniz!..
- Beğenmedim, Naci Bey, espriniz bazen pek yavan kaçıyor, zoraki oluyor âdeta... Allaha
ısmarladık!
Ve Mine kahkahayı basarken, Belmâ, kus gibi uçarak" ilerideki bir gruba katıldı.
Mine durur mu:
— (Dülsine)yi apıstırmak için harcadığın bütün emek-ter ters netice verdi, yeniksin Naci Bey!..
~ Ben her zaman yeniğim!.
Mine'yi kahreden ve nefretle karısık Naci'ye bağlayan da onun bu tarafı, okunu baskalarına atarken
ona bir kavis vermeyi, kendi ciğerine çevirmeyi bilen (mistik) mizacı... Ve bu arada, hiçbir kadının
affetmeyeceği sekilde Mine'yi görmeyisi, ona seffaf bir cisim gibi bakısı... Mine onun nazarında
yalnız arkasındaki manzarayı gösteren bir cam...
Belmâ, ileride, tek gözlüklü, genç Fransız diplomatlyle konusmakta ve diplomat lâf ettikçe gevrek
kahkahalar atmaktadır.
Diplomatın koluna girdi; sahane merdivenlerden yukarı kata çıkmaya basladılar. Bu hareketi
yaparken gözlerini kendisine mıhlayan Naci'ye bir nazar atmayacak kadar usta Belmâ Hanımefendi,
arkasındaki mahkûm âsıktan ve kuvvetinden emin...