Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
20 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Hayata Dair Numune Paylaşımlar :

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Phone 43 Hayata Dair Numune Paylaşımlar :

    Hayata Dair Numune Paylaşımlar :
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bir kız isteme olayında, kızın babası erkek tarafına söyle der :
    -Efendi benim kızı isteyen çok sizin neyiniz var neyiniz yok ?

    Delikanlı girer söze :
    -Rahim ve Rahman olan Allah aç bırakmaz kendisini zikredeni. O Alim dir. Günaha düştüğümüzde ve pişman olduğumuzda Gaffarlığını gösterir.
    Gece çalıştığım yere El Hafiz der öyle girerim.
    Neyiniz var diyeceksiniz. Hiçbir şeyim yok Çünkü O dur Malik-ül Mülk.
    Ya paran biter de karanlıkta kalırsanız diyeceksiniz, En Nur deriz aydınlanır Beytimiz.
    Kızımı asla bırakmayacaksın derseniz, söz veremem Çünkü kullar değil, Haliktir Baki olan.
    Varsın kimse sevmesin bizi Vedud kafidir.
    Kızım senden bir şey gizlerse ne yaparsın demenize gerek yok. Yüreği el veriyorsa istediğini yapsın Rabbim Başirdir es Sehid dir. Her şeyi bilir.
    Yani kısacası bir Rabbim var birde rabbimin en sevgilisi (s.a.v)
    Benimde kızınızdan isteklerim var. Nur süresi 31. Ayeti yaşayacak. Edepli olacak. El Haya-ül Minel imandir çünkü.
    Beni sevecek, ölene kadar ellerimi bırakmayacak.
    Benim uykum ağırdır. Sabah namazına kalktığında beni gerekirse vura vura uyandıracak.
    Baba girer söze :
    -İyisin hoşsun, peki başınızı sokacak bir eviniz var mı?

    Delikanlı cevap verir :
    -Yok dersem kızınızı vermeyecek misiniz ?

    Baba :
    -Hayır evlat, ben ev yaptıracağım yeter ki sen kızımı al..

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    FARE İLE DEVE

    Çok eskiden, kendini beğenmiş şımarık bir fareyle, akıllı ve alçak gönüllü bir deve yaşardı.
    Bir gün karşılaşıp arkadaş oldular. Fare:
    "Sana kılavuzluk etmeliyim." dedi. "Yularından tutup istediğim yere götürmeliyim!"
    Deve, arkadaşının küstahça önerisine razı oldu. Bir süre gittikten sonra, küçük bir derenin kıyısına ulaştılar.
    Devenin diz kapaklarına bile ulaşmayan su, fare için uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi...
    "Ben buradan geçemem!" diye fısıldadı korkuyla.
    Deve:
    "Ne bekliyorsun?" diye çıkıştı. "Kılavuz önden gider; dal bakalım suya!"
    "Ama..." diye kekeledi fare. "Görmüyor musun, su çok derin?"
    Fare utanmış, boyundan büyük işlere giriştiği için kıpkırmızı kesilmişti.
    "Sizin için küçük ama bana göre çok büyük bir su!" diye inledi. "Ben artık kılavuz olmaktan vazgeçiyorum. Keşke daha önceden düşünseydim de boyumdan büyük işlere girişmeseydim."
    "Evet." dedi deve, yumuşak bir sesle. "Herkes haddini bilmeli ve asla aldatıcı gurura kapılmamalı..."

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ÇOBAN VE AĞAÇ
    Yaşlı çoban sürüsünü otlatmaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse onunla konuşarak "bu ihtiyarın elmasını ver artık derdi" ve bir elma düşerdi en güzelinden en olgunundan .Yaşlı adam sedef kakması çakısını çıkararak elmayı dilimlere ayırır ve küçük bir yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra babasından kalan kur'an'ının okumaya koyulurdu.Çoban bu ağacı yirmi yıl önce diktiğinde sık sık sulardı bunun içinde büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geri kalanını ağaç için kullanırdı.Elma ağacının kökleri belki bu sularla kuvvet bulmuş serpilip hemen meyve vermişti.Çoban o zamanlar genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı şıp diye alırdı elmayı en güzelinden .Fakat aradan geçen bunca zamaniçinde beli bükülüp boyu kısalmış,ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti.Ama boyu ne olursa olsun ağaç yinede yavrusu değilmiydi?Onu bir evlat sevgisiyle okşarken:ver yavrum derdi,gönder bakalım bugünkü kısmetimi "Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan,yıllar boyu hiç birgün aksamadan
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Köylüler uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zat olduğunu söylediler.Yaşlı bir adam ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün yine elmasını istedi.Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedende bir şey düşmedi bir daha bir daha tekrarladı isteğini.Beklediği şey birtürlü gelmiyordu.Göz yaşları yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakallarını ıslatırken ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini.Yavrusu meyve verdiğinden beri ilk defa reddediyordu onu İhtiyar çobanın beli her zamankinden daha çok bükülmüş güçsüz bacaklarıda kendini taşıyamaz olmuştu.Hayvanlarını toplayıp köye yöneldiğinde,aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle birden irkildi.Yeniden doşmuştu sanki çoban bir şey hatırlamıştı.Ççocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken "canım "dedi hıçkırarak.Benim güzel evladım ,mis kokulum.Şu ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin bugünün ramazanın ilk günü olduğunu?

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kuran-ı Kerim ile konuşan kadın

    Abdullah b.Mübarek anlatiyor: “Hac farizasını eda edip Hz.Peygamber (s.a.v.)’in Ravza’sını da ziyaret ettikten sonra memleketime dönmek üzere yola çıkmıştım. Tam bu sırada, ileride yolun üstünde bir karartı gördüm. Yanına yaklaşınca yaşlı bir kadın olduğunu fark ettim. Önce ona selam verdim. O da;
    -‘Onlara(cennet ehline) merhametli olan Rablerinden kıymetli bir selam vardır’(Yâsîn S.,58) ayetiyle karşılık verdi. Ona;
    -Allah iyiliğini versin, bu mekanda yalnız başına ne yapıyorsun? diye sorunca, yaşlı kadın;
    -‘Allah, kimi şaşırtırsa artık onun için yol gösteren yoktur’(el-‘A’raf,186) ayetini okudu. Yani; Allah, kimi kötü ameli nedeniyle sapıtırsa, onu doğru yola iletecek birini bulamazsın. Yaşlı kadının bu okuduğu ayet-i kerimeden, yolunu kaybettiği anlaşılıyordu. Ona tekrar sordum:
    -Nereye gitmek istiyorsun? (Yardım edeyim)… Yaşlı kadın;
    -‘Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu, Mescid-i Haram’dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. O, gerçekten işitendir, görendir’(el-İsrâ,1) ayetini okudu. Yaşlı kadın, bu ayet-i kerime ile de; hac farizasını eda ettikten sonra memleketi olan Kudüs’e gitmek istediğini ifade etmiş oluyordu. Tekrar sordum:
    -Ne zamandan beri buradasın? Kadın;
    -‘Üç gün boyunca’(Meryem Sûresi,10) diye cevap verdi. Ben de ona;
    -Üç günden beri aç, susuz ve yapayalnız nasıl dayanabildin? diye sorunca, yaşlı kadın;
    -‘Beni yediren ve içiren O’dur(Allah’tır)’ (Şuarâ S.,79) ayetini okudu. Tekrar sordum:
    -Bakıyorum, yanında suyun da yoktur. Ne ile abdest alıyorsun? Yaşlı kadın;
    -‘…Ve bu hallerde su bulamazsanız, temiz toprakla teyemmüm ediniz’(el-Maide,6) ayetini okudu. Bunun üzerine yaşlı kadına, yanımdaki yiyecekten bir miktar vermek isteyince bunu reddederek;
    -‘…Sonra akşama kadar orucu tamamlayınız’ (el-Bakara,184) ayet-i kerimesiyle oruçlu olduğunu anlatmak isteyince, ona dedim ki;
    -Ramazan ayında olmadığımızı biliyorsun (Onun için oruç tutmana gerek yok). Yaşlı kadın;
    -‘…Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, şüphesiz Allah (yaptığı iyiliği) kabul eder ve (yapılan iyiliği) hakkıyla bilendir’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu. Ben, tekrar kadını ikaz mahiyetinde;
    -Yolculuk esnasında oruç tutmayıp iftar etmek bize mübah kılınmıştır, deyince; yaşlı kadın;
    ‘…Eğer bilirseniz (güçlüğüne, zorluğuna rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır’(el-Bakara,158) ayet-i kerimesini okudu.
    Yaşlı kadının, her sorduğuma Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle cevap vermesi üzerine ona;
    -Neden, seninle konuştuğum gibi sen de benimle konuşmuyorsun? diye sorduğumda, kadın;
    -‘İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmasın ki, yanında gözleyici ve yazmaya hazır melek bulunmasın (hemen konuştuklarını kaydetmek için)’(el-Kâf,18) ayetini okudu.
    Yaşlı kadının Kur’an’a karşı bağlılığı ve hassasiyeti karşısında;
    -Özür dilerim; (ne olur!) hakkını helal et, dedim. Yaşlı kadın;
    -‘(Yusuf) dedi ki; bugün sizi kınamak yok. Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir’(Yusuf S.,92) ayetini okuyunca, ona;
    -Seni, kafilene(arkadaşlarına) yetiştirmek için buyur, deveme bin, dedim…”
    “Hayır adına ne işlerseniz Allah onu bilir” (Bakara: 215) âyetiyle mukabele etti. Devemi yanına getirdim. Binecekken,
    “Mü’min erkeklere söyle, bakışlarını sakınsınlar” (Nûr: 30) âyetini okudu. Gözlerimi çevirdim; binecekken deve ürküp kaçtı,
    bu arada elbisesi az yırtıldı.
    “Başınıza musibet olarak ne gelirse, bu bizzat işleyip, onu hak etmeniz sebebiyledir” (Şûrâ: 30) âyetini mırıldandı.
    “Sabret, deveyi bağlayayım!” dedim.
    “Bu hususta Süleyman’ı anlayışlı ve daha isabetli davranır kıldık” (Enbiyâ: 79) âyetini okuyarak, devemi yönlendirme konusunda benim daha başarılı
    olduğumu kasdetti. Deveye bindi ve
    “Bunu bize baş eğdiren Allah’ı tesbih ederim; yoksa bunu biz başaramazdık. Ve sonunda şüphesiz Rabbimize döneceğiz!” (Zuhruf: 13-14) âyetlerini okudu.
    “Haydi!”diye deveyi hızlandırdım.
    “Yürüyüşünde (ve davranışlarında) vakur ol ve sesini yükseltme. Seslerin en çirkini, (bağıran) eşeğin sesidir!” (Lokman: 19) mukabelesinde bulundu.
    Yürürken şiir okumaya başladım.
    “Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun!” (Müzzemmil: 20) dedi. “Şiir okumak haram değil ki!” dedim.
    “Bu hususu ancak gerçek idrak ve basiret sahipleri düşünüp anlar!” (Bakara: 269) cevabını verdi. Bir süre gittik; sonra evli olup olmadığını sordum.
    “Ey iman edenler! Cevabı verildiğinde sizi üzecek meselelerden sormayın!” (Mâide: 101) âyetini okudu. Derken kafilesine ulaştık ve “Kafile içinde kimsen var mı?” dedim.
    “Mal ve evlât dünya hayatının süsüdür!” (Kehf: 46) dedi. Anladım ki, evlâdı var. İsimlerini sordum. “Allah İbrahim’i dost edindi; Allah Musa ile konuştu; Ey
    Yahya, Kitab’a kuvvetle tutun!” (Nisâ: 125, 164; Meryem: 12)
    âyetlerini okudu. “Ey İbrahim, ey Musa, ey İsa!” diye kafileye seslendim. Nur yüzlü üç genç “Buyur!” diye çıkageldi.
    Onlara para verip, “Bununla içinizden birini şehre yollayın! Yemeklerin helâl ve temiz olanına baksın ve size bir yiyecek getirsin. Dikkatli
    davransın!” (Kehf: 19) dedi. Yiyecek gelince bana, “Geçmiş günlerinizde yaptıklarınızın karşılığında şimdi afiyetle yiyip için!” (Hâqqa: 24) dedi. Çocuklara, “Annenizin bu durumunu bana söylemezseniz bu yemekten yemem!” dedim.
    “Annemiz” dediler, “Ağzından Cenab-ı Allah’ın gazabını çekecek yanlış bir söz çıkar korkusuyla 40 yıldır böyle sadece Kur’an’la konuşur.”

    İbn Mübarek, bu hadiseyi Kur’an’da her şeyin bulunduğuna delil olarak anlatırdı.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Merhaba anne...
    Nasılsın?
    Ben iyiyim, doğmama çok az bir süre kaldı.
    Ama sana söylemem gereken birşey var.
    Kimilerine göre bazı eksikliklerle geleceğim..

    "Özürlü" diyecekler bana..
    Ama ben kimseden "özür" dilemeyeceğim anne..
    Senin dışında...
    Senden şimdiden özür dilerim..
    Beklentilerinin hepsine cevap veremeyeceğim için..
    Komşumuz çocuklarını benimle oynatmak istemediği zaman boynunu eğeceğin için..
    "Bana doğru düzgün bir evlat bile veremedin", sesini duyarsan birgün..Kulağındaki her yankısı için..
    Mağaza mağaza dolaşıp bisiklet seçmenin tatlı heyecanı yerine,
    Tekerlekli sandalye almanın burukluğunu sana yaşatacağım için..
    Çağrılmayacağımız her aile toplantısı,bayram kutlaması, piknik için..
    Yada çağrılacağın ama benim yüzümden gidemeyeceğin her toplaşma, her düzenlenen kadınlar günü için..
    ÖZÜR DİLERİM ANNE..

    Ama senden bir isteğim var;
    Benden sakın vazgeçme anne!
    Bacaklarım güçsüz olabilir..
    Kolayca tırmanamayabilirim merdivenleri..
    Sakın beni taşımaya kalkma anne!
    Tamam engelleri birlikte aşalım yine..
    Ama sen elimden tutma!
    Bana yardım etmek istiyorsan yukarı çık ve bana "gel" de!
    Çıkamadığım için ağlayabilirim belki de..
    Ama sen ağlat beni anne!
    Ağlasamda daha çok merdiven çıkarmalısın bana..
    Yoksa asla güçlenemem..

    Kulaklarım iyi işitmeyebilir..Konuşmaya başlamam biraz zaman alabilir belki..
    Ama sen sakın suskunluğa bürünme anne!
    Daha çok konuşmalısın benle!
    Daha çok şarkı söylemeli, daha çok kitap okumalısın bana!
    Yoksa asla konuşamam...

    Belki bazı takıntılarım, ısrarlarım olabilir geldiğimde..
    'N'olur bana 'hayır' de anne!
    Bana acıdığın ve beni mutlu etmek için, istediğim herşeyi yapma hatasına sakın düşme!
    Lütfen ağlat beni anne!
    Şimdi beni ağlat ki, ilerde birlikte ağlamayalım..
    Yoksa asla ayakta duramam..

    Belki etrafındaki insanlardan biraz farklı bir yüzüm olabilir doğduğumda..
    Çok iyi görünmeyebilirim belki..
    Ama sen yine güzel güzel bak bana anne!
    Öyle bakki, bende aynaya baktığımda karşımda güzel bir yüz görebileyim..
    Yoksa asla kendime gülümseyerek bakamam...

    Bir şeyleri hemen kavramayabilir, çabucak anlamayabilirim belki...
    Ama sen yine anlat bana anne!Defalarca anlat!
    Benden sakın VAZGEÇME!
    Yoksa asla Öğrenemem...

    Son birşey daha;
    Lütfen bu satırları okurken ağlama!
    Çünkü ben yazarken inan hiç ağlamadım ANNE!

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    HAYVANLAR KONUŞURSA
    Meraklı bir adam Hz. Süleyman'dan hayvanların dilini öğrenmek istedi. Büyük Peygamber bunun sakıncalarını anlattıysa da adam ısrar etti.
    Nihayet horozla köpeğin neler konuştuğunu anlayacak duruma geldi.
    Birgün evin hanımı büyükçebir ekmek parçasını köpeğin önüne atmış fakat horoz hızla atılıp ekmeği kapmıştı. Köpek:
    -Niçin benim hakkıma göz dikiyorsun?dedi, Horoz:
    -Merak etme, yarın sahibimizin ineği ölecek, kendine bol bol ziyafet çekersin diye cevap verdi.Horozla köpeğin konuşmalarını duyan adam hemen koştu ve ineğini pazara çıkarıp sattı. Ertesi gün yine köpek ve horozun konuştuğunu duyup kulak kabarttı.
    Köpek:
    -Sen yalan söylüyorsun diyordu horoza... Hani sahibimizin ineği ölecekti ve ben ziyafet çekecektim?
    Horoz:
    -Meraklanma dedi, sahibimiz kurnazlık yapıp ineğini sattı ama yarın da devesi ölecek, sen de bolca ete kavuşursun!..
    Adam yine koşup devesini pazara götürdü. iyi bir para karşılığı onu sattıktan sonra evine dönerken "hayvanların dilini öğrenmek çok faydalı imiş, bir sürü zarardan kurtuldum" diye seviniyordu.
    Sabah olur olmaz yine bahçeye çıkıp horozla köpeğin konuşmalarına kulak kabarttı. Köpek dünkü gibi horoza çıkışıyor:
    -Hani deve? Hani bolca et?.. diye dert yanıyordu.
    Horoz:
    -Canını sıkma dedi, yarın sahibimiz ölecek! Eş dost başına toplanır, bir sürü yemek pişirilir. Sen de kendine ziyafet çekersin...
    Adam horozun bu sözleri karşısında donup kaldı. Yüzü bembeyaz oldu. Elleri titremeye, kalbi küt küt çarpmaya başladı. Yarın öleceğini bilmek onu şaşkına çevirmişti. Daha fazla ayakta duramayıp bir külçe gibi yere yığıldı.


    FİL YAVRUSU YİYENLER
    . Akıllı bir adam yolcu-luğa çıkacak arkadaş-larına:
    "-Geçeceğiniz ormanda bir çok tehlike var dedi. Karnınız acıktığında sakın kuvvetsiz ve semiz olduklarına bakıpda fil yavrularını avlamayın, anneleri pusudadır ve evlatlarına zarar verildiği anda amansız bir düşman haline gelirler!.. Öğüdümü tutarsanız iyiliğe kavuşursunuz.
    Arkadaşları teşekkür edip ayrıldılar. Ormandaki yolculukları pek çetin geçti. Bir süre sonra, karınları acıkmaya, susuzluktan dudakları kurumaya başladı.Tam o sırada yapayalnız dolaşan güzel bir fil yavrusu gördüler. Verilen öğütleri unutup hırsla saldırdılar. Yavru fili yatırıp kestiler ve etinden kebap yaptılar...Kısa zamanda derin bir uykuya daldılar. Aç adam ise sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
    Akşama doğru kızgın bir fil çıkıp geldi. Korkuyla kendine bakan uyanık ve aç yolcunun etrafında üç kere dolanıp, ağzını üç kere kokladı. Onda yavrusunun kokusunu alamayınca uyuyanların ağzını koklamaya başladı. Evladını kebap edip yiyenleri tanıyınca, birer birer havaya kaldırmaya ve hırsla yere çarpıp öldürmeye başladı. Geride sadece yavrusunun etinden yemeyen akıllı ve uyanık adam kalmıştı. Anne fil ona hiç dokunmayıp ormanların derinliğine çekilip gitti...
    İşte böyle... "Kibir, hırs ve şehvet kokusu da fil yavrusunu yiyenlerin ağızları gibi kokar durur. Bu yüzden dualar kabul olmaz ve insan bin türlü bela ile karşılaşır...
    En iyisi bilge insanların öğüdünü tutup, ağızları ve gönülleri kokutmamak, öyle değil mi?.

    MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ
    . Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
    - Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"
    Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş:
    - Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.
    Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:
    - Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın...
    Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
    Kuş:
    - Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
    Avcı utanmış başını yere eğmişti.
    - Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.
    Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
    - Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttunmu ki üçüncüsünü istiyorsun?.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •