REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/2 İlkİlk 12
20 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Hayata Dair Numune Paylaşımlar :

  1. #11

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    DOST
    Genç adamın biri,dermiş babasına her gün;"Benim de dostlarım var sende ki dostlar gibi..."Baba itiraz eder,olmaz öyle çok dost.Hakikisi belki bir bek ki iki fazlasını bulamazsın,gerçek hakiki dostun.
    Devam eder durur konuşma...aralarında başlar bir tartışma,karar verirler bir sınava,dostun hakikisini anlamaya...
    Bir akşam bir koyun keserler,ve koyarlar çuvala..Baba der ki oğluna:
    -"Hadi al çuvalı,şimdi götür dost bildiklerine"çuvaldan kanlar damlamakta...
    Delikanlı sırtlar çuvalı,gider en iyi bildiği dostuna,çalar kapıyı...
    O dost bakar ki çuvala hemde kanlı çuvala,kapar kapıyı delikanlının suratına.Almaz içeriye arkadaşını..
    Böylece tek tek dolaşır delikanlı,kendince tanıdığı,sevdiği dostlarına.Ne çare hepsinde de sonuç aynıdır.Evlat geriye döner, ama içten yıkılır...Babasına dönerek:
    -"Haklıymışsın baba" der.Dost yokmuş bu dünya da ne sana ne bana...Baba:
    -"Hayır evlat" der.Benim bir dostum var bildiğim.Hadi çuvalı sırtla bir de ona git,selamımı söyle.Genç adam çuvalı sırtlar tekrar,alnından terler, çuvaldan kanlar damlar...Gider baba dostuna selam verir.Kabul görür sevinir.O dost alır hemen delikanlıyı içeriye,geçerler arka bahçeye,bir çukur kazarlar birlikte,koyunu gömerler adam diye,üzerine de toprak serpiştirirler belli olmasın diye dikerler üzerine sarımsak...
    Genç adam gelir babasına :
    -"Baba dost buymuş"diye konuşunca babası:
    -"Daha erken belli olmaz o,sen yarın git, çıkart bir kavga,atacaksın iki tokat,hiç çekinmeden..
    işte o zaman anlaşılacak dostun hakikisini..
    Genç adam aynısını yapar babasının dediğini,maksadı anlamaktır dostun hakikisinin,babasının dostuna istemeden basar iki tokat!...
    Der ki tokatı yiyen dost"GİT DE SÖYLE BABANA,BİZ SATMAYIZ SARIMSAK TARLASINA BÖYLE İKİ TOKADA ...

    Dost dediğin;sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile sana sarılmalı...Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile sana katlanmalı...
    DOST DEDİĞİN;Fanatik olmalı..bütün dünya seni üzdüğünde sana moral vermeli...Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli...ve ağladığın da seninle ağlamalı...Ama hepsinden önemli...Matematiksel olmalı;sevinci çarpmalı...üzüntüyü bölmeli...geçmişi çıkarmalı ve yarını toplamalı...Kalbinin derinliklerindekini hesaplamalı...Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı...İŞİ BİTİNCE SENİ BİR KÖŞEYE ATMAMALI...
    ALLAH HERKESE HAYIRLI DOSTLAR NASİP ETSİN...AMİN

  2. #12

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Papatya Falının Hikayesi

    Kelebek, Merhaba" demiş papatyaya, "Sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim." Papatya nazlı nazlı bakmış konuğuna ve "Size de merhaba" demiş, "Ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten." Birbirlerinin yalnızlıklarını paylaşıp sohbete başlamışlar...
    Kelebek ona hayat hikayesini, nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış. Papatya da ona kendinden bahsetmiş.
    Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş. Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış. İçten içe papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş... Ama cesaret edip de bunu papatyaya soramıyormuş. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini. Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
    Günler geçip de kelebek artık zamanının kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca; papatyaya dönmüş ve "Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek." demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden?" demiş, "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
    Papatya bu duruma çok üzülmüş ama elden ne gelir. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde son bir gayretle papatyaya; "Sevi seviyorum." diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış.Sadece "Bende!" diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
    İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, "Seviyormuş." diye geçirmiş içinden.
    İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş: "Seviyor mu, sevmiyor mu?"

  3. #13

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ETME
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
    Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

    Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
    Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

    Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
    Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

    Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
    Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

    Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
    Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

    Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
    Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

    Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
    Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

    Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
    Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

    Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
    Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

    Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
    O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

    Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
    Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

    Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
    Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

    İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
    Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme

    Mevlana Celaleddin Rumi

  4. #14

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Serçe ve Göçmen Kuş

    İhanetin adı göçmen bir kuşa verilmiş, sadakatin adı ise; bir serçeye... Göçmen kuş, bütün bahar ve yaz boyunca küçük köyün üstünde uçmuş serçeyle beraber. Küçük sinekleri, kurtları yemişler. Kış yağmurlarıyla şaha kalkmış, derelerden su içmişler. Masmavi gökyüzünde dans etmişler, çiçek açan ağaçlara konup, papatya tarlalarında gezmişler...
    Birbirlerine söz vermiş kuşlar; ayrılmayacağız diye. Ama kış gelmiş... Göçmen kuş adına yakışanı yapmaya kararlıymış... Serçe ise her zamanki gibi sadık ama sevgi de yabana atılmaz bir gerçek. Ayrılık acı, ihanet kötüymüş serçe için yaşamaksa önemli imiş göçmen için. O, baharların tatlı eğlencesiymiş sadece gel demiş serçeye benle beraber... Başka bir bahara uçalım... Serçe ise burda bekleyelim demiş yeni baharı. "Ama kış acımasızdır." demiş göçmen kuş, "Yaşayamayız burda, aç kalır üşürüz." Serçe "Hayır!" demiş, "Korunuruz kötülüklerinden kışın beraber..." Göçmen kuş inanmamış serçeye; "Hayır!" demiş, "Gidelim!".
    Serçe için gitmek nasıl bir ihanetse yaşadığı yere kalmakta aynı şekilde ihanetmiş sevgiliye... Ve karar vermiş sevgiyi seçmiş uçacakmış yeni bir bahara... Göçmen kuş ve serçe çıkmışlar yola... Ama serçe zayıfmış, onun kanatları uzun uçuşlar için değil. Dayanamayacakmış bu yola. Oysa göçmen kuşun kanatları güçlüymüş, çünkü; o hep kaçarmış kışlardan hep gidermiş zorluklarından kışın yeni baharlara...
    Bir fırtına yaklaşıyormuş... Göçmen kuş hızlı gidiyormuş fırtınadan, yakalanmayacakmış... Ama serçe iyice zayıf kalmış, yavaşlamaya başlamış. Göçmen kuşa "Duralım!" demiş, "Artık Biraz dinlenelim!" Göçmen kuş itiraz etmiş, "Fırtınaya tutuluruz!" demiş, "Ölürüz."
    Serçe çok fırtına görmüş, kurtuluruz demiş. Ama göçmen kuş "Devam edelim!" demiş serçeye, "Birazdan okyanuslara varacağız!" Serçe sevgisine uymuş ve peşinden son bir gayretle gitmiş göçmen kuşun.
    Birazdan varmışlar okyanusa... Kurtuluşmuş bu büyük deniz göçmen kuş için... Çok iyi bilirmiş buraları... Ama serçe ilk kez görüyormuş ve sanki; gökyüzünden daha büyükmüş bu yeni mavi... Serçe artık dayanamıyormuş, son bir sevgi sesiyle seslenmiş göçmene; "Artık gidemiyorum!" Göçmen kuş serçeye bakmış... Bakmış ve devam etmiş yoluna...
    Okyanus çok büyükmüş; serçe ise çok küçük. Serçenin sevgisi de çok büyükmüş ama göçmen kuş çok küçük...
    İroniye bakın ki:
    Okyanusun mavi sularında bir minik sadakat...
    Yeni bir baharın koynunda koca bir ihanet...

  5. #15

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    AFFETMEK VE DOSTLUK
    Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:
    -"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"öğrenciler sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler.
    -"O zaman" der.öğretmen."Bundan sonra ne dersem yapacağınıza söz verin".Öğrenciler bunu da yaparlar.
    -"Şimdi yarın ki ödeviniz hazır olun.Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz."
    Öğrenciler bu işten bir şey anlayamamışlardır.Ama ertesi sabah hepsini masasının üstünde patatesler ve torbalar hazırdı.Kendisini merakla bekleyen öğrencilerine şöyle der:
    -"Şimdi,bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz kişi için bir patates alını,o kişinin ismini o patatesin üstüne yazıp torbanın içine koyun."
    Bazı öğrenciler üçer-beşer tane patates koyarken,bazıların torbaları neredeyse ağzına kadar dolmuştur,öğretmen, kendisine "peki şimdi ne olacak"?der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
    -"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin,bu torbaları yanınız da taşıyacaksınız yattığınız yatakta,bindiğiniz otobüste,okuldayken sıranızın üstünde hep yanınız da olacak."
    Aradan bir hafta geçmiştir.Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmiş olan öğrenciler şikayete başlarlar:
    -"Hocam bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
    "Hocam patatesler kokmaya başladı.Vallahi insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık,hem sıkıldık hem yorulduk."
    Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verdi:
    -"Görüyorsunuz ki affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz.Kendi ruhumuzada ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz.Affetmeyi karşımızda ki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz,halbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir."

  6. #16

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BIR ANENIN GÖZÜNDE ÇOCUĞU
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    KÜÇÜK KIZ, kendini bildiği günden beri annesinden büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle, pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı. Ona göre, nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler değişti. Arkadaşları, onun hiç de güzel olmadığını, hatta çirkin bile sayıldığını söylemekteydi.

    Küçük kız, ilk önceleri onlara inanmadı. Çünkü herkes birbirini kıskanıyordu. Ama bir kaç yıl içinde gerçeklerle yüzleşti. Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu bir cilde sahipti. Badem deiği gözleri ise şaşıydı. Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki annesi onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

    Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen düzelmiyordu.

    Genç kız, doktorların gizlice yaptığı konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu söyleyerek ondan önce davrandı. Ve kazandığı paraları bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.

    Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu. Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.

    Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını söyleyerek kızı ameliyat ettiler. Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye yük olmazdı.

    Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında, müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı. Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan burnu düzelmiş, kepçe kulakları normale dönmüş ve yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.

    Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:

    Sanki yeniden dünyaya geldim!. dedi. Yüzümde hiçbir çirkinlik kalmamış. Estetik ameliyatı siz mi yaptınız?.

    Yaşlı doktor:

    Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!. diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri taktık.

    SEN, ONUN GÖZÜNDEN GÖRDÜN KENDİNİ!..
    ANNA BAŞA TAÇ IMIS HERDERDE İLAÇ IMIS, BİR EVLAT PİR OLSADA ANAYA MUHTAC IMIS.

  7. #17

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bir coşku var içimde bugün kıpır kıpır
    Uzak çok uzak bir yerleri özlüyorum
    Gözlerim parke parke taş duvarlarda
    Açılıyor hayal pencerelerim
    Hafif bir rüzgar gibi, süzülüyorum
    Kekik kokulu koyaklardan aşarak
    Güvercinler ülkesinde dolaşıyor
    Bir çeşme başı arıyorum
    Yarpuzlar arasında kendimi bırakıp
    Mis gibi nane kokuları arasında
    Ruhumu dinlemek istiyorum
    Zikre dalmış her şey
    Güne gülümserken papatyalar
    Dualar gibi yükselir ümitlerim
    Güneşle kol kola kırlarda koşarak
    Siz peygamber çiçekleri toplarken
    Ben çeşme başında uzanmak istiyorum
    Huzur dolu içimde
    Ben sonsuzluğu düşünüyorum
    Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum
    Durun kapanmayın pencerelerim
    Güneşimi kapatmayın
    Beton çok soğuk, üşüyorum..

    Muhsin Yazıcıoğlu

  8. #18

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Çiçek ile Su

    Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. Güzel bir arkadaşlık olarak başlar birliktelikleri. Elbette zaman lazımdır birbirlerini tanımaları için. Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki; mutluluktan içi içine sığmaz artık. Anlar ki, suya aşık olmuştur. İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar; "Sırf senin hatırın için ey su" diyerek...
    Öyle zaman gelir ki, artık su da çiçeğe karşı birtakım hisleri olduğunu fark eder. İhtimal ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur, aşk nedir bilmez.
    Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek; "Acaba su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Hâlbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz:
    - Seni seviyorum su! deyiverir.
    Su:
    - Ben de seni seviyorum! der.
    Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der. Su, yine "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya; "Seni seviyorum" der. Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum" der.
    Ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Su da bekler çiçeğin başucunda, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum."
    Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır : Nedir sorun? diye... Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor:
    - Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez!
    Su merak eder; 'Sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye?' ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki:
    - Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için.
    Su o anda yaptığı büyük yanlışı fark eder. Sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir...

  9. #19

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sol Yanım

    Merhaba anne, yine ben geldim
    Merak etme okuldan çiktim da geldim.
    Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama,
    Ali okula gitmezsem annem çok kizar merak eder, demiştide onun için söylüyorum.
    Geçen hafta ögretmen sag elimde sarimsak,
    sol elimde sogan dedirte dedirte
    Ögretti sagimi solumu.
    Ben biliyorum artik anne, sagim neresi solum neresi,
    Agriyan yanimin neresi oldugunu simdi iyi biliyorum anne
    Hani geçen geldigimde, suram aciyor, suram iste demistim de,
    Bir türlü söyleyememistim ya aciyan yanimi anne,
    Bak simdi söylüyorum.
    Suram iste sol yanim çok aciyor anne,
    Hem de her gün aciyor anne, her gün
    Dün sabah annesi Ayse;nin saçlarini örmüstü.
    Elinden tutup okula getirdi.
    Yakasi da danteldi. Zil çalinca öptü, hadi yavrum sinifa dedi
    Bende agladim Agladim iste utanmadim.
    Ögretmen ne oldu dedi. Düstüm dizim çok aciyor dedim.
    Yalan söyledim anne,
    Dizim acimiyordu ama, sol yanim çok aciyordu anne!
    Bu gün bende saçim örülsün istedim.
    Babam ördü ama onunki gibi olmadi.
    Dantel yaka istedim, babam ben bilmem ki kizim dedi
    Bari okula sen götür dedim.
    Kizim is dedi. Bende bana ne dedim agladim.
    Kizim ekmek dedi babam.
    Sustum ama , okula giderken yine agladim anne.
    Ha bide sol yanim yine çok acidi anne
    Herkesin çoraplari bembeyaz, benimkiler gri gibi.
    Zeynep annem beyazlara renkli çamasir katmadan yikiyormus dedi.
    Babam hepsini birlikte yikiyor,
    babam çamasir yikamasini bilmiyor mu anne?
    Of babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme.
    Üzülmesin diye söylemiyorum ama,
    Arkadaslarim her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor.
    E biliyorum babam pasta yapmasini bilmez anne.
    Hava karariyor, ben gideyim anne,
    Babam bilmiyor kaçip kaçip sana geldigimi?
    Duyarsa kizmaz ama, çok üzülür biliyorum.
    Kim bozuyor topragini, çiçeklerini kim kopariyor!
    izin verme anne, ne olur topragina el sürdürme!
    Eve gidince aklima geliyor, bide bunun için agliyorum anne.
    Bak kavanoz yanimda, topragindan bir avuç daha alayim.
    Biliyor musun anne, her gelisimde aldigim topraklarini,
    Su kavanozda biriktirdim,
    üzerine de resmini yapistirip bas ucuma koydum.
    Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.
    Kimseye söyleme ama anne, bazen de konusuyorum onunla.
    Ne yapayim seni çok özlüyorum anne.
    Ha unutmadan! Ögretmen yarin
    anneyi anlatan bir yazi yazacaksiniz dedi.
    Ben babama yazdiracagim,
    ögretmen anlarsa çok kizar ama, bana ne,
    Kizarsa kizsin. Ben seni hiç görmedim ki, neyi nasil anlatacagim anne,
    Senin adin geçince, sol yanim aciyor anne, Hiçbir sey yutamiyorum.
    Bazen de dayanamayip agliyorum. Kagida da böyle yazamam ya anne.
    Ben gidiyorum anne, Topragini öpeyim, sende rüyama gel beni öp,
    Mutlaka gel anne. Sen rüyama gelmeyince,
    sol yanimin acisiyla uyaniyorum anne
    Sol yanim açiyor anne. Iste tam surasi,
    Sol yanimÇok aciyor anne.
    Seni çok özledim, çok...anne...

  10. #20

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    EVLATTAN ŞEHİT BABAYA MEKTUP
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Mücahide:
    Yine seni özledim.Yine aklım karıştı baba..Özlem aklı karıştırır mı? Bunu öğretmemiştin bana.

    Bugün benim doğum günüm. Şimdi sekiz yaşımdayım. Büyüdüm erkek oldum ama hala anlamıyorum sen neden yoksun baba. Önlük bana çok yakıştı. Senin hep görmek istediğin gibi pırıl pırıl bir öğrenci oldum ama sen göremedin üzgünüm çok üzgünüm baba Karlı bir kış günüydü. Seni bir tabutun içine koymuşlardı. Yine çok yakışıklıydın. Derin bir uykuya dalmıştın. Çağırdım defalarca seslendim sana, cevap vermedin küstüm sonra. Hani söz vermiştin. Kartopu oynayacaktık ilk kar yağdığında. Hava çok soğuktu ama babannem ağlarken oooyyy ciğerim yanıyor diyordu.

    İnsanın ciğeri nasıl yanar baba?

    Çok büyük bir kalabalık vardı. Herkes ama herkes ağlıyordu. Hep bir ağızdan ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ diyorlardı. Sen şehitsen ölmüş olamazsın.

    Ölmediysen nerdesin baba?

    Kocaman bir Türk bayrağına sarmışlardı tabutunu. Sen onu hep göklerde görmek isterdin. Kutsal sevdam bayrağım derdin ya hani. Nedense biraz da kıskandım o zaman seni. Affet baba. Peki neden anlamıyorum hala.

    Şimdi sen öldün mü? O zaman vatan bölündü mü?

    Çok karıştı aklım baba.Vatanı kim bölmek ister ki. Bu büyük günah değil mi? Dedem anlatırdı ya hep benim dedem Çanakkale de şehit oldu vatanı kurtarmak için derdi ya O zaman büyük büyük dedem yok yere mi öldü? neden tekrar vatanı bölmek istiyorlar baba? Hani okula gidince her şeyi öğrenecektim. Bunları neden öğretmiyorlar baba? Bildiğim tek şey var.

    O da sen yoksun yanımda.

    Annem çok özlüyor seni biliyorum. Babanla gurur duyuyorum diyor. İnsan gurur duyunca ağlar mı? Özleme alışır mı baba?

    Peki gurur senin yerine kardeşimi koklar mı? Beni maça götürür mü acaba?

    Biliyor musun baba, benim ciğerim yanmıyor elledim sıcak değildi fazla. Hem duman da çıkmıyor. Ama içimde bir yer var. Seni her düşündüğümde orası çok acıyor, sızlıyor, sanki kopacakmış gibi oluyor. Sanki birileri devamlı kalbimi sıkıyor. Galiba sen yokken hep hasta oluyorum baba.

    Bu acı nasıl diner? Ellerin ellerimi nerde bekler? Koşabilmek için seninle yollar bizi nasıl özler? Vatanı hangi canavar böler? Onlara senden başka kim dur der?

    Gel de anlat bana. Anlat, öğret ki bende şehit olayım baba..

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •