REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/4 İlkİlk 1234 SonSon
33 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: Kimler geldi ,Kimler geçti ...

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hz. Yusuf peygamberin kısaca hayatı
    Hz. Yusuf peygamberin hayatı, Hz. Yusuf özellikleri, mucizeleri, Hz. Yusuf"un hikayesi, Hz. Yusuf hayatının özeti, Hz. Yusuf hakkında kısaca bilgi.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Hz. Yûsuf Kurân"da adı geçen peygamberlerden bırısı olup, Yakub Peygamber"ın ogludur. Nesebı Hz. ıbrahım"e kadar varır (Kamıl Mıras, Tecrıd Tercemesı, IX, 139).

    Kur"ân-ı Kerîm"de kendı adını tasıyan bır sûre vardır. Tamamı 111 âyet olan bu sûrenın 98 âyetı (4-101) Hz. Yûsuf"tan bahseder. Bu âyetlerde anlatıldıgına göre Hz. Yûsuf"un hayat hıkâyesı özetle söyledır:

    Hz. Yûsuf"un on bır tane erkek kardesı vardı. Yûsuf fevkalâde güzel ve son derece zekî ıdı. Babaları Hz. Yakub en çok Yûsuf"u sevıyordu. Bu sevgıyı agabeylerı kıskanıyorlardı.


    Yûsuf (a.s) bır gece rüyasında on bır yıldızın, günes ve ayın kendısıne secde ettıklerını gördü. Bu rüyayı babasına anlattı. Babası rüyanın, Hz. Yûsuf"un büyük bır adam olacagına ısaret oldugunu anladı ve Yûsuf"a rüyasını agabeylerıne anlatmamasını tembıhledı. Ancak, agabeylerı bundan haberdar oldular ve Yûsuf"u öldürüp bır yere atmayı planladılar. Babalarından ızın alarak, gezıp eglenmek bahanesıyle Yûsuf"u alıp kırlara,götürdüler. Onu bır kuyuya attılar, gömlegını da kana bulayarak, Yûsuf"u kurt kaptı dıye babalarına yalan söyledıler.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Kuyunun yanından geçmekten olan bır kafıle Yûsuf"u buldu ve köle olarak satmak üzere alıp, Mısır"a götürdüler. Orada az bır fıyatla onu Azîz (malıye bakanı)"e sattılar.

    Azz"ın hanımı Yûsuf"a göz koydu. Onu kendısıyle beraber olmaya çagırdı. Yûsuf (a.s) bunu kabul etmeyınce, ona ıftıra edıp kocasına sıkayet ettı ve hapse attırdı.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Hz. Yûsuf senelerce hapıste kaldı. Orada hükümdarın serbetçısı ve asçısı ıle tanıstı. Onların gördüklerı dünyaların yorumunu yaptı. Bırısının, kurtulup efendısının hızmetıne devam edecegını, dıgerının ıse öldürecegını söyledı. Sonunda dedıgı çıktı. Hz. Yûsuf, kurtulana, kendısını efendısının yanında anmasını ıstedı.

    Hükümdar bır gece rüyasında yedı zayıf ınegın yedı semız ınegı yedıgını ve yedı yesıl basakla yedı kuru basak gördü. Bu rüyanın yorumunu yaptırmak ıstedı. Hz. Yûsuf"un rüya yorumu yaptıgını ögrendı ve onu hapısten çıkarıp, rüyasını anlattı. Hz. Yûsuf, yedı sene bolluk olacagını, pesınden gelen yedı senenın ıse kıtlıkla geçecegını söyledı. Bunun üzerıne hükümdar, Hz. Yûsuf"u malıye bakanlıgına getırdı. Yûsuf (a.s) bolluk yıllarında bütün ambarları zahıre ıle doldurttu; kıtlık yılları gelınce bu zahıreyı halka dagıtmaya basladı. Aynı kıtlık, Hz. Yûsuf un babasının memleketı olan Ken"an dıyarında da yasandı.

    Yûsuf (a.s)"un kardeslerı de zahıre almak ıçın ıkı kez Ken"an ılınden Mısır"a geldı. Sonunda Yûsuf (a.s) kardeslerıne kendını tanıttı ve onları affettıgını belırterek, Bugün azarlanacak degılsınız, Allah sızı bagıslar, o merhametlılerın merhametlısıdır.(Yûsuf, 92) dedı. Yûsuf (a.s), babası, annesı ve kardeslerının tamamını Mısır"a davet ettı.

    Aılesı Mısır"a vardıgında Yûsuf (a.s) anne ve babasını tahta oturttu; dıger onbır kardesı ıse Hz. Yûsuf"un önünde egıldıler. O zaman Yûsuf (a.s); Babacıgım, ıste bu vaktıyle gördügüm rüyanın çıkısıdır; Rabbım onu gerçeklestırdı. seytan benımle kardeslerımın arasını bozduktan sonra, benı hapısten çıkaran, sızı çölden getıren Rabbım, bana pek çok ıyılıklerde bulundu. Dogrusu Rabbım, dılegıne lütufkardır. O süphesız, bılendır, hâkımdır(Yûsuf,100) dedı. Bu sekılde ısraıl ogulları, Fılıstın"den Mısır"a gelıp yerlesmıs oldu. Bır süre sonra Yakub (a.s) vefat ettı. Yûsuf (a.s), Allah Teâlâ"ya söyle münacatta bulundu: Rabbım, bana hükümdarlık verdın, rüyaların yorumunu ögrettın. Ey göklerın ve yerın yaratanı! Dünya ve âhırette koruyanım sensın! Benım canımı, Müslüman olarak al! Ve benı ıyılere kat (Yûsuf, 101). Yûsuf (a.s)"un hayat hıkayesı Kur"ân-ı Kerîm"de Ahsenü"l-Kasas, Kıssaların en güzelı ünvanını aldı. Pek çok olayları ıçeren bu hayat hıkâyesı ıçın Allah Teâlâ söyle buyurdu: Ândolsun kı, Yûsuf ve kardeslerının olayında, soranlara nıce ıbretler vardır.(Yûsuf, 7).

    Yûsuf (a.s)"un defnedıldıgı yer, rıvâyetlere göre, Ibrahım (a.s)"ın medfun bulundugu Kudüs yakınlarında Halılü"r-Rahman kasabasındadır.
    Konu beaverss tarafından (12-01-2016 Saat 15:24 ) değiştirilmiştir.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    SABRIN SEMBOLÜ:HZ.EYYÜB(A.S)'IN HAYATI
    Hz. İbrahimin soyundan,İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir.Hazret-i İshak'ın oğlu lys'ın neslindendir.Kendisine yedi kişi iman etti.Yüz kırk sene yaşadı.
    Geçmiş zamanların birinde bağlarıyla ünlü Suriye toprakların da Eyüp adında,zengin ve iyi ahlaklı biri yaşardı.Para insanı saptırır derler ya onunkisi öyle değildi;malı gün geçtikçe çoğalıyor,o da gün geçtikçe daha çok hayırsever oluyordu.Malın mülkün Allah vergisi olduğunu onların bir gün hesabını vereceğini aklından çıkarmaz dilinden şükrünün,malından sadakasını eksik etmezdi.

    Bir insan hem varlıklı hem ahlaklı olunca onu çekemeyenler elbette olacak..Bazıları şöyle diyordu: İnsan bu kadar varlıklı olduktan sonra,elbette herkese dağıtır..malı nasıl olsa çok..dağıt dağıt bitmez ki'..Bu kadar refah için de olan biri tabi ki iyi ahlaklı olur;ona sataşan yok çataşan yok herkes ona nasıl olsa saygılı davranıyor.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Hz Eyüp'ün tıkır tıkır giden işleri ilk kez hayvanlarının peş peşe hastalanmaya başlamasıyla bozuldu.Kısa süre içinde koca sürüden bir tek sıska inek bir kara keçi kalmadı.Hepsi telef oldu insanlar Eyüb'ün bu duruma ne diyeceğini merak ediyor ağzını yoklayarak;"nedir bu başına gelenler..diyor ah vah ediyorlardı.Eyüp peygamber yüksek ahlakından ödün vermeksizin Allah verdi ;Allah aldı;her şey onun değil mi?diyordu bu sözleri ve hareketi karşısında şeytan perişan olup geri gitti.Eyüp peygamber hayvanlarını kaybetti ama inayetini kaybetmedi.Belalar geldiğinde aile ve akrabalarıyla gelirmiş..!Eyüp peygamber bir gündışarıda işleriyle uğraşırken acı bir haber aldı.Ani bir sarsıntıyla evleri yıkılmış tüm çocuklarıgöçük altında kalmıştı.Yıkıntıdan sağ kurtulan yalnızca karısıydı.Hz.Eyüp'ün gözleri evlat acısından kanlı yaşlarla doldu ama sabır dedi...Hoca şekline giren şeytan feryat figan ederek Eyüp aleyhi selamın yanına geldi;Ey Eyüp! Allah'u teala evini zelzele ile yıktı çocukların öldü her biri parça parça oldular dedi.Çocuklarına olan şekatinden dolayı gözlerinden yaşlar gelen Eyüp a.s sabır ve tevekkül ederek Allah'u tealaya teslimiyetini bildirdi.Şeytana da EY! mel'un sen iblissin.Beni Rabbime isyana teşvik etmek istiyorsun şunu bil ki,evladım bir emanet idi.Rabbime niçin inciniyim.Rabbime hamd ederim buyurdu.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Belalar henüz bitmemişti.Hz. Eyüp'ün vücudun da yaralar çıkmaya başladı.Hz.Eyüp'ün hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi akraba ve komşuları yanına uğramaz oldu.Yalnız hanımı Rahime hatun onu terk etmedi.Hz.Eyüp bu halinde de şikayet etmeyip hamd etti sabır gösterdi.Bu defa şeytan Eyüp a.s bulunduğu şehir halkına vesvese vererek onun hastalığı size geçer onu şehirden çıkarın dedi.Ve çıkardılar Hz.Eyüp yedi yıl dert ve bele için de kaldı.Şeytan bu defa insan suretin de Rahime hatunun karşısına çıkıp onu Eyüp a.s hizmetinden alıkoymaya çalıştı.Ona kendine yazık ediyorsun Eyüp a.s hastalığı sana geçer dedi.Rahime hatun ise şeytana:onun üzerimdeki hakkı çoktur bu halinde onu bırakamam diyor.Dönüşte olanları Hz. Eyüp'e anlattı Eyüp a.s. da onun şeytan olduğunu ve onun vesvesesin den sakınmasını söyledi.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Hz Eyüp'un hastalığı gittikçe şiddetlendi onun bu hali beden kalp ve lisanıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırdı.Allah'a dua etti "Bana gerçekten hastalık isabet etti sen merhamet edenlerin en merhametlisisin" dedi.Allah onun duasını kabul etti.(*)(*)(*)(*)(*)il a.s. gelerek Ey!Eyüp bela verdim sabrettin şimdi ben sıhhat ve nimet vereceğim haberini getirdi.Allh'u teala Ey!Eyüp ayağını yere vur çıkan sudan gusleyle ve soğuğundan iç Sad Suresi-42 buyurdu.Eyüp a.s. ayağını yere vurdu biri soğuk biri sıcak iki pınar fışkırdı.Sıcak sudan gusledince bedenindeki,soğuk sudan içince içindeki hastalıklardan kurtuldu ve sıhhatine kavuştu.Elinden alınmış olan mallarını Allah'u teala geri iade etti çok sayıda evlat ihsan etti.Yüz çeviren dostları muhabbetle yöneldiler.Yüz kırk sene ömür sürdükten sonra vefat etti.Hz. Eyüp'ün kabri Şam da beseniyye denilen yerdedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    PİSİLİ SULTAN ö.662-1263
    Pir Esad Sultan Hz. Mevlana ile muasır velilerden birisi de halkın pisili Sultan olarak bildiği Pir Esad Sultandır.Türbesi ve Zaviyesi Pir Esad Mahallesindedir.türbenin doğusuna büyük bir cami inşa edilmiş olup,15-20 yıl önce ibadete açılmıştır.

    Sultan hakkında halk arasında şöyle bir menkıbe anlatılır.Pir Esad Sultanın çok sevdiği bir kedisi varmış onu daima süt ile beslermiş.Bir gün hazret kaba hem kendisinin hem de kedisinin içeceği süt koyup üzerini kapatmış.Ve bir yere gitmiş.Pir Esad evde yokken sultanın üzerini kapattığı sütün olduğu yere zehirli bir yılan girmiş.Yılan kap içerisin de bulunan sütten biraz içmiş ve kalan sütün içerisine zehrini akıtmış.Hazretin haberi olmayan bu durumu kedi görmüş.Pir Esad Sultan evine geldikten bir süre sonra kap içerisine koyduğu sütü içmek istemiş.Ama kedisi Hazretin suratına acı acı bakarak miyavlamış.Sultan sütü içmek istedikçe o sesini yükseltmiş,Sultan bir daha sütü içmek isteyince,kedi sultanın elindeki tastan kendisi sütü içmiş.Süt zehirli olduğu için o anda yerde kıvrılarak ölmüş.Sultan sütün zehirli olduğunu ve kedisinin sayesinde kurtulduğu için sevinmiş ama kedisinin ölmesinden dolayı da çok üzülmüş.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Zehirlenmekten kurtulan Allah dostu.Allah'a şükrederek kendisini bu yolda feda eden kedisine bir mezar kazıp defnetmiş.Aradan bir süre geçince vefatına yakın bir zaman da vasiyetinde kendisini ve kedisini aynı yere defnetmelerini istemiş.İşte bundan dolayı kendisine Pisili Sultan denmiştir.Selçuklu döneminin meşhur şeyhlerinden biri olduğu anlaşılan halkın pisili sultan diye andığı bu veli.Mevlanadan 10 yıl kadar önce vefat etmiştir.Adındanda anlaşılacağı üzere kedileri çok seven Pir'in vasiyeti üzerine kediside sandukasının sol tarafına ve ayak ucuna gömülmüştür.

    Pir Esad Sultanın kabir taşı kitabesinin türkçesi şudur:"Rahim ve Rahman Yüce Allah'ın adıyl"Her canlı fanidir,ancak Allah bakidir....
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Cahit Sıtkı Tarancı1910 - 1956
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Cahit Sıtkı Tarancı1910 - 1956

    Diyarbakır'da doğdu, İlk öğrenimini aynı şehirde yaptı. Orta öğrenimi için İstanbul'a gönderilerek, Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne yazıldı. Burada dört yıl okuduktan sonra Galatasaray Lisesi'ne geçti. Mülkiye Mektebi'ne girdi. Buradaki öğrenimini tamamlamadan Paris'e gitti.

    İkinci Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine yurda döndü. Anadolu Ajansı ve Çalışma Bakanlığı'nda çevirmen olarak çalıştı. 1954'te ağır bir hastalığa yakalandı. Türkiye'de tedavisi sonuç vermeyince Viyana'ya götürüldü. 13 Ekim 1956'da orada bir hastanede öldü. Ankara'da toprağa verildi.

    'Sanat için sanat' ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur.

    Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur..
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Otuz Beş Yaş Şiiri

    Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
    Dante gibi ortasındayız ömrün.
    Delikanlı çağımızdaki cevher,
    Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
    Gözünün yaşına bakmadan gider.


    Şakaklarıma kar mı yağdı ne?
    Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
    Ya gözler altındaki mor halkalar?
    Neden böyle düşman görünüyorsunuz;
    Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?


    Zamanla nasıl değişiyor insan!
    Hangi resmime baksam ben değilim:
    Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
    Bu güler yüzlü adam ben değilim
    Yalandır kaygısız olduğum yalan.


    Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
    Hatırası bile yabancı gelir.
    Hayata beraber başladığımız
    Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
    Gittikçe artıyor yalnızlığımız


    Gökyüzünün başka rengi de varmış!
    Geç farkettim taşın sert olduğunu.
    Su insanı boğar, ateş yakarmış!
    Her doğan günün bir dert olduğunu,
    İnsan bu yaşa gelince anlarmış.


    Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
    Her yıl biraz daha benimsediğim.
    Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
    Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
    Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.


    N'eylesin ölüm herkesin başında.
    Uyudun uyanamadın olacak
    Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
    Bir namazlık saltanatın olacak.
    Taht misali o musalla taşında.

    Cahit Sıtkı Tarancı

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KARAMANOĞLU MEHMET BEY
    Karamanogullarinin Ikinci Beyi Kerimuddin Karamanin Ogludur.
    Dogum Tarihi Belli Olmayip Ölumü 1280'dir.
    Mehmet Bey Askeri Ve İdari Yönden Bilgili Bir Devlet Adami idi, Bilim Adamlarını Etrafina Toplayip Onlara Buyuk Onem Vermistir.

    13.yuzyil Ortalarinda Selcuklular edebi Dil Olarak Farscayi, Devlet Dili Olarak Arapcayi Kullanirlardi.

    Halk Ise Öz Dilleri Olan TurkÇeyi Kullaniyorlardi.
    Mehmet Bey Halk Olarak Birlikte Yaşamanin ilk şarti Olan Dil Birliğinin Gerekliligine inaniyordu
    bu Birliği Gerçekleştirmek için Toroslar üzerinde Yasayan Bütün Türkmen Boylarini çevresinde Toplayarak Bir Ordu Olusturdu.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Uzerine Gonderilen Selcuklu Ve Mogol Kuvvetlerini Buyuk Bir Yenilgiye Ugratarak Konya'ya Girdi.burada Yasayan Selcuklu Turkleri Karamanogullari Ile Birlik Oldular.kisa Zamanda Konya Vilayeti Ve Bazi Cevre Iller Karamanogullarinin Hakimiyeti Altina Girdi.daha Sonra Selcuklu Sultani Izettin Keykavus'un Oglu Giyaseddin Siyavus'u Basa Geciren Mehmet Bey'in Kendisi De Vezir Oldu.ilk Onceleri Mogol Baskisina Basari Ile Karsi Koymasina Bir Cok Kere Galip Gelmesine Ragmen, Daha Sonraki Carpismalarin Birinde Iki Kardesi Ile Beraber Sehit Dusmustur.

    Idareciligi Sirasinda Turkceyi Resmi Dil Olarak Ilan Eden Fermanini Vermistir.bu Fermanda"bu Gunden Sonra Divanda,dergahda Ve Bargahta,mecliste Ve Meydanda Turkce'den Baska Bir Dil Kullanilmayacaktir"diyerek Siyasi Ve Askeri Bir Zafer Degil Ayni Zamanda Kulturel Bir Zafer Kazanmistir.
    Ruhu Sad Olsun.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hakk'a İtaat Zulme İsyanın Adı: Asiye
    Hakk'a İtaat Zulme İsyanın Adı: Asiye

    Asiye (as)nin hikâyesi bir rüyayla başlar bir duayla biter Kur'a na göre. Hikâyelerin birçoğunun ama özellikle, Musa (as)ânın, Asiye (as)nin, firavunun hikâyelerinin kesiştiği bir kavşakta, Mısırda yaşanır her şey.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Her insan yaşadığı hayatla bir hikâye yazar, aslında kendi hikâyesini. Yaşadıklarıyla bir yandan da kendini sürekli ve yeniden inşa eder insan. Hayatın sadece birkaç yıla (geçmişimize) mahkûm kalmadan yepyeni açılımlarla nasıl örülebileceğini keşfeder böylece.

    Hikâyelerimizin seyrini kim olduğumuz ve neleri, hangi kriterlere göre seçtiğimiz belirler. Bu demektir ki neyi seçiyorsak oyuzdur.

    İsimlerimiz ne kadar önemli olabilir ki? Nasıl yaşadığımız değil midir bizi unutulmaktan kurtaran? Siz yeter ki merak edilesi bir hayat yaşayın, isminiz asla kaybolmaz, unutulmaz. Tıpkı Asiye validemiz gibi. Kur' anda adı geçmez, ama tüm müminlere örnek gösterilir bu cennet kadını. (66/11)

    Kur anın yaklaşık üçte birini oluşturan kıssalarda sunulan mesajlar bu isimsiz(!) kahramanların somut örneklerini bolca sunar bize. Tüm yönlerimizle kendimizi bulduğumuz bu ayna hayatlarla öğreniriz kalıcı olmak, iz bırakmak için nasıl bir hayat sürmek gerektiğini. Bir kadın olarak mesela Havva olur Âdem (as)i tamamlarız. İnsanlığın doğuşuna ortak oluruz. Şeytanın tuzağına birlikte dalar, yine büyük kurtuluş adımını birlikte atarız. Havva olmasaydı adem (yokluk) olacak bir Âdem (as) görürüz sanki. Birbirine dayanarak hayatı yaşamanın sorumluluğunu buluruz karşımızda. Bir isme can yoldaşı oluruz.

    Bazen bizzat isim olur, Meryem (as) oluruz; adanmışlığın bedelinin ne kadar ağır olduğunu yüreğimizde hisseder, iffet ve metanetin bir kadına ne kadar yakıştığını öğreniriz.

    Asiye (as) oluruz mesela Bir kadını sevgi- merhamet- cesaret- feragat ve sabrın nasıl kuşatabildiğine şahit oluruz. İsmimiz firavunun karısı olarak şerrin doruğuna izafe edilse de “cennet hatunu, nasıl olunabilir sorusunun cevabı oluruz. (“Cennet kadınlarının en üstünleri Hatice b. Hüveylid, Muhammedin kızı Fatıma, Meryem b. İmran ve firavunun zevcesi Asiye b. Müzahimdir İ.Hanbel, Müsned, 1/36)

    Tertemiz eşlerezvac-ı tahirat oluruz, ümmete ümm, yani anne yani imam yani önder olabilmenin sorumluluğunu taşırız omuzlarımızda. Artık biz başka kadınlar gibi olmadığımızın bilincindeyizdir. (Ahzab 33/32)

    Asiye (as)nin hikâyesi bir rüyayla başlar bir duayla biter Kur'â na göre. Hikâyelerin birçoğunun ama özellikle, Musa (as)nın, Asiye (as)nin, firavunun hikâyelerinin kesiştiği bir kavşakta, Mısırda yaşanır her şey. Bir rüya görür firavun, kendisi için kâbus, İsrailoğulları için muştu sayılabilecek bir rüya Varlığı ve saltanatını tehdit eden o rüyada, İsrailoğulları arasından gelecek bir çocukla uyarılmıştı firavun. Tarih boyunca iktidarı korumak, en güçlü olmak sevdasıyla işlenmemiş miydi bütün zulümler; bu defa da öyle oldu; katliama başladı firavun. Gölgesinden korkan bütün cüceler gibi Acımasızca ve vahşice Hayata merhaba deme fırsatını dahi bulamadan kıyılıyordu körpe fidanlara.

    Hz. Musa (as)nın sandığa konulup Nil Nehrine bırakılması işte böyle bir demde oldu. Bir sandığın içinde bir bilinmeze doğru yolculuğa çıktı suyun çocuğu. Arkasında gözyaşlarını ve bastırılmış çığlıkları bırakarak. Evlat endişesinin pârelediği bir kadının eliyle bırakıldığı sudan yine evlat hasretinin kor düşürdüğü bir başka yüreği serinletmek üzere çıkarıldı kıyıya.

    Hz. Musa (as)nın sandığa konulup Nil Nehrine bırakılması işte böyle bir demde oldu. Bir sandığın içinde bir bilinmeze doğru yolculuğa çıktı suyun çocuğu. Arkasında gözyaşlarını ve bastırılmış çığlıkları bırakarak. Evlat endişesinin pârelediği bir kadının eliyle bırakıldığı sudan yine evlat hasretinin kor düşürdüğü bir başka yüreği serinletmek üzere çıkarıldı kıyıya.

    Asiye (as)nin sahnede görülmesiyle tevekkül ile başlayan yolculuğu taaccüb ve merhametle bitmiş oldu bebek Musa (as)nın. Asiye (as) sevgiydi, şefkatti, merhametti; Allahın korumayı murat ettiği Musa (as) için bir limandı. Kadınların tasallutundan zindana göndererek Yusuf (as)u koruyan Allah (Yusuf 12/34“35),Asiye (as) vasıtasıyla firavunun hışmından kurtarıyordu bebek Musa (as)yı:Ve elkaytü aleyke mehabbeten minni: Sana, sevilesin diye tarafımdan bir sevgi bıraktım. (Ta-Ha 20/39)
    Hakk'a İtaat Zulme İsyanın Adı: Asiye


    Asiye (as)’nin sahnede görülmesiyle tevekkül ile başlayan yolculuğu taaccüb ve merhametle bitmiş oldu bebek Musa (as)’nın. Asiye (as) sevgiydi, şefkatti, merhametti; Allah’ın korumayı murat ettiği Musa (as) için bir limandı.

    (Yüce Allah’ın himayesi nice göründü sana ey kâri’ ?)

    Kimsesiz, ilgi ve şefkate muhtaç olan bebeğe sahip çıkmanın, kol kanat gerip firavuna karşı kalkan olarak Musa (as)’yı kucaklamanın adı Asiye (as) oluyordu. Şimdi düşünme vakti: Onun sevgisi ve merhameti sadece bir bebeği mi kurtarmıştı? Bir kadının merhametiyle dünya dönüşebilir miydi? Hz. Asiye (as) olmasaydı bu sorunun cevabını bulmak biraz daha zor olmayacak mıydı?

    Daha sonra bebek katili firavunu Musa (as)’yı öldürmemeye ikna edişiyle sarsar bizi Asiye (as). Bu ikinci sahnede yılanı deliğinden çıkaran sihri kullanarak despotlarla konuşma siyasetini öğretir. Muhatabında henüz tamamen yok olmamış olduğu anlaşılan o hassas noktaya dokunur: “Bana da sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz.” (Kasas 28/9) İşe yarar nitekim. Kaderin kendisine hazırladığı sürprizlerden habersiz, firavun razı olur, Musa (as) sarayda kalır, ama Asiye (as)’nin hatırına. Başka çocuklar için kara mahkeme olan saray, Musa (as)’ya ev olur.

    “Anne” olabilmenin bir başka boyutunu görürüz ilerleyen süreçte. Biyolojik anneliğin gerçek “anne” olabilmek için tek ve yeter neden olmadığını fark ederiz. Bir kadın olarak “zorba” bir kocaya rağmen merhamet kuşağını çıkarmamanın nice Musalar yetiştirmeye vesile olabileceğini anlar, ümit bağının güllerini devşirmeye devam ederiz. Her durum ve şartta merhamet…

    **

    Yıllar geçer… Zamanın koynunda Musa (as), Kelimullah olmuştur. Ya Asiye (as)? O yine Musa (as)’nın yanında. Bir farkla ki bedenen değil de ruhen bu defa. İman ettiği Musa peygambere dualarıyla destek olarak sadece. Küfrün ve zulmün en ağır kokusuyla boğulduğu sarayda bir başka âlemden en latif rayihaları alabiliyordu gizli mü’min Asiye (as). Hz. Asiye (as)’nin hayatının bu üçüncü sahnesi her şeye rağmen imanı beslemeyi öğretir bize. Gizli de olsa ibadetle duayla desteklenmeli iman. Bahanelerin ardına sığınma kolaylığından kaçmalı. Yine, yeniden öğreniyoruz ki dini yaşayamamanın bahanesi olur, sebebi değil.

    **

    Dedik ya seçimlerimiz kim olduğumuzu belirler diye… Ortada bir zulüm varsa ne yapmak gerekir peki? İnsan ya zulme sebep olur, ya ortak… Ya seyirci kalır ya da karşı çıkar. Mazlum da değilseniz nerede olmayı seçersiniz? İşte, Hz. Asiye (ra) de firavunun İslam’a ve Müslümanlara zulmüne seyirci kalmanın zamanla insanı dönüştürüp duyarsızlaştırabileceğini fark ederek safını belirlemişti. Bardak doluyordu, taşmak için son damlayı bekliyordu.

    **

    Firavunun kızlarının dadısı, mü’min olduğu aşikâr olduktan sonra işkenceyle öldürülmüş, kadın şehitler kervanına birisi daha eklenmişti. Sarayın penceresi, olan bitene şahit bir çift gözle yan yana bu zulme tanık olmuştu. Ama Asiye’nin gözleri bir şey daha gördü; muhtemeldir ki ondan başka kimsenin göremediği bir şey: meleklerin gökten inerek türlü ikramlarla bu şehit kadıncağızın ruhunu göklere çıkarmıştı. İnancı daha da perçinlendi Hz. Asiye (as)’nin. Zulme şahit olana yakışanı yapmaya karar verdi; zulme karşı çıkacaktı. Firavunsa bu defa yumuşamadı. İmanını yüzüne haykıran bu kadın, kendi hanımı da olsa, uzun yılları beraber de devirmiş olsalar, rububiyyet iddiasını en yakınına dahi kabul ettirememiş olmanın ezikliğini kendine yediremezdi.

    Asiye (as)’nin imanını firavunun yüzüne haykırışı, izlediği idam sahnesinden kaynaklanan bir duygu patlaması değildi kuşkusuz. Olan bitenler sadece süreci kolaylaştırmıştı diyelim. Hafiflemiş miydi Asiye (as)’nin yüreği bu itirafla? Belki. Ama dönüşü olmayan bir yola girdiğinin farkında, dimdik karşısındaydı firavunun. Firavunsa olan biteni bir cinnetten ibaret gibi görmeye meyyal, Asiye (as)’yi annesinin ikna etmesini bekledi. O da başaramazsa yapılacak bir şey yoktu, kaçınılmaz son malumdu.

    Âh merhamet! Marazi olduğunda hedefi ıskalayan ok gibi değil midir? Anne merhametinin marazi boyutuyla karşılaşırız bu sahnede. Kızının başına gelebileceklerden korktuğu için “vazgeç” der kızına Asiye (as)’nin annesi, “vazgeç ki hayat bulasın.” Oysa kızı asıl hayat damarından beslenmektedir nice zamandan beri. Bilemez kadın, nereden bilsin imanın tadını?

    Bazen en yakınlarımızın, desteğine en çok ihtiyaç duyduklarımızın, yanımızda değil de karşımızda olduğunu fark ediveririz hüzünle. Bizi en çok onların anlamalarını, kabul etmelerini isteriz oysa. Biraz ağır imtihandır, Allah’tan başkasına iltica ve itibar etmemek gerektiğini öğrenirken çok duvarlara toslar insan. Sonunda Allah’a itaatle mahlûka itaatin rakip olduğu yerde mü’min için seçenek olmadığını anlar.

    “Anne” olabilmenin bir başka boyutunu görürüz ilerleyen süreçte. Biyolojik anneliğin gerçek “anne” olabilmek için tek ve yeter neden olmadığını fark ederiz. Bir kadın olarak “zorba” bir kocaya rağmen merhamet kuşağını çıkarmamanın nice Musalar yetiştirmeye vesile olabileceğini anlar, ümit bağının güllerini devşirmeye devam ederiz.

    Asiye (as) kararlı, “kazık sahibi” firavun (Fecr 89/10) kararlı; Asiye (as) cesur, firavun acımasız… Asiye (as) adanmış, firavun aldanmış. Asiye (as) inandığına sadık, vefalı; firavun bir kadından ve imanından korkulu. Asiye (as) direnişte, firavun işkencede. Asiye (as) duada, firavun korkuda.

    Allah, inananlara Firavun'un karısını misal gösterir: O vakit o demişti ki: “Ya Rab! Katında benim için Cennet’te bir ev yap! (Bu suretle) beni Firavun'dan ve onun işlediklerinden kurtar.”(Tahrim, 66/11)


    Kazıklara bağlanarak işkence edilen Asiye (as), bedenlere hâkim olunabileceğini ama ruhlara asla erişilemeyeceğini öğretir son olarak. Firavunun (ve onun gibi düşünenlerin) kafası karışık: bir kadını mutlu edebilecek en cazip imkânlara sahipken –prestijli bir hayat, toplumsal statü, imajı yüksek bir koca, zenginlik, iktidar…- derdi neydi bu kadının?
    Konu beaverss tarafından (12-01-2016 Saat 18:32 ) değiştirilmiştir.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Telsiz telgrafın Mucidi
    25 Nisan 1874 yılında İtalya'da doğan Guglielmo Marconi,



    Telsiz Telgraf ve Telefonu icat ederek tanınmıştır.

    Gençlik döneminde maddi durumu iyi olan bir aileye sahip olmanın avantajlarından faydalanan Marconi, Elektrikle ilgilenmeye başlamış ve kurduğu laboratuarda deneyler yapmıştır.

    Bu dönemde Fiziğe olan ilgisini de fark eden Marconi, Bologna Üniversitesini tamamladıktan sonra eğitimine İngiltere'de devam etmiştir.

    İngiltere'de Hertz Dalgaları ile ilgilenmeye başlamış ve dalgalar yardımıyla uzak mesafelerle haberleşmenin bir yolunu bulmuştur.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Çalışmaları ve Yükseliş Dönemi

    Keşfi hakkında İtalyan hükümetinden destek istese de aradığını bulamamış ve çalışmalarına İngiltere'de devam etmiştir.
    Beş yıllık bir çalışmanın ardından uzak mesafelerde telsiz ile haberleşme konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiş ve telsiz telgrafın tüm dünyada kullanılmasını sağlamıştır.

    1909 yılında Telsiz Telgraf'ın geliştirilmesiyle ilişkili Nobel ödülünü almaya hak kazanmıştır.
    Tesla öldükten sonra Amerikan Yüksek Mahkemesi ve Amerikan Patent Ofisi, kablosuz iletişim ağının Marconi'ye değil Tesla'ya ait olduğunu belirtmiş ve tescili Teslanın adına yapmıştır.

    Bilinen Önemli Başarıları

    Manş denizi ve Atlantik okyanusu üzerinden telsiz sinyalleri göndermiştir.


    20 Temmuz 1937 yılında İtalya'nın Roma kentinde ölmüştür.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Nene Hatun
    Nene Hatun 1857 Yılında doğdu.

    22 Mayıs 1955 Yılında Vefat etti ( Bugün ölüm yıldönümü )



    93 Harbi olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Nene Hatun Erzurum´daki Aziziye Tabyası´nın savunulmasında kahramanca çalışarak adını tarihe yazdıran Türk kadınıdır.
    Aziziye savunmasına 20 yaşlarında genç bir gelinken, küçük yaştaki oğlunu ve 3 aylık kızını evde bırakarak katılmıştır.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Nene Hatun 1857 yılında Erzurum´da doğdu. 1877 yılında 8 Kasım´ı 9 Kasım´a bağlayan gece, Osmanlı vatandaşı olan Ermeni çeteleri Erzurum´un Aziziye Tabyası´na girmeyi başarmışlardı. Tabyayı koruyan Türk askerlerini uykuda yakalayıp kılıçtan geçirdiler. Bu sırada arkadan gelen Rus askerleri ise hiçbir zorlukla karşılaşmadan tabyayı ele geçirdiler.


    Baskından yaralı olarak kurtulan bir er haberi Erzurumlulara ulaştırdı. Sabah ezanından hemen sonra "Moskof askeri Aziziye Tabyası´nı ele geçirdi" şeklinde minârelerden Erzurum halkına haber verildi. Bu haberin ardından Erzurum halkından silahı olan silahını, olmayanlar ise balta, tırpan, kazma, kürek, sopa ve taşları ellerine alarak Tabya´ya doğru koşmaya başladılar.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Koşanlar arasında, erkeği cephede çarpışan Nene Hatun da vardı. Ağabeyi Hasan bir gün önce cepheden yaralı olarak gelmiş ve kollarında can vermişti . Nene Hatun üç aylık bebeğini emzirdikten sonra, "Seni bana Allah verdi. Ben de Ona emânet ediyorum." diyerek vedâlaştıktan sonra bir kaç saat önce ölen ağabeyinin tüfeğini alarak sokağa fırlamıştı.

    Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyası´na doğru koşuyordu. Tabyaya yerleşmiş olan Rus askerleri, gelenlere yaylım ateşi açtı. Ön sıradakiler o anda şehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararlı ve hızlı olarak ileri atıldılar. Demir kapılar kırılıp içeri girildi. Göğüs göğüse bir savaş başladı. Mükemmel silâhlarla donanmış Rus ordusu, baltalı-tırpanlı, taşlı-sopalı halk karşısında yarım saat tutunabildi. 2300´e yakın Rus askeri öldürülüp, Tabya geri alınmıştır. Türk tarafında ise 1000 kadar şehit verilmiştir.
    Nene Hatun o günleri özetle şöyle anlatmıştır:
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden ´Moskof Aziziye´ye girdi´ diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, ´Seni öldüreni öldüreceğim´ diye and içtim. Yavrumu Allah´a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfeğini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye´ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.

    Tabya´nın geri alınmasının ardından, aralarında Nene Hâtun´un da bulunduğu yaralıların tedâvisine başlandı. Fakat bu sırada Nene Hâtun yaralı olmasına rağmen diğer yaralıların tedavisini yapmak için çalışmıştır. Nene Hâtun bu özverisiyle tanınıp, saygı ile sevilmiştir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Nene Hatun´un vatan için gece başlayan mücâdelesi, tüm düşman Erzurum´dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum´un her karış toprağında cephâne taşıyarak, yaralılara hemşirelik yaparak, yemek pişirerek, su dağıtarak, hizmetten hizmete koşarak destanlaştı. Gazi Ahmed Muhtar Paşa´nın zaferinde Nene Hâtun´un ve onun vatan aşkını paylaşan bütün insanların da payı vardı.

    Ölümünden bir yıl önce kendisini ziyaret eden NATO´da görevli Amerikalı subayın bir sorusuna: "Ben o zaman gereken şeyi yapmıştım. Bugün de gerekirse aynı şeyi yaparım" cevabını vermişti. 1955 yılında yılın annesi seçilmiştir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    98 yıl yaşadığı Erzurum´da 22 Mayıs 1955´da zatürre hastalığından dolayı vefat etmiştir. Nene Hatun, kurtuluş mücadelesini verdiği Aziziye Tabyası´na defnedilmiştir...

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kemalettin Tuğcu

    1902 yılında İstanbul'da doğdu.

    Usta ve kıvrak kalemiyle Türk çocuklarına ömrünü ve gönlünü veren Çengelköyü'nde, büyük bir bahçe içindeki köşklerinde, çocukluk çağlarından başlayıp şiir, roman yazdı.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Hiçbir okula gitmedi, hiçbir öğretmenden ders almadı. Kendi kendisini yetiştirmiş ve tercümeler yapacak kadar Fransızca öğrenmiştir.

    Yazı hayatına sadece kendisi için başlamış, yazarak yaşamış ve eğlenmiştir. Bu yazı yazma bir avuntu ve bir tutkudur.
    Kendisi bunu şöyle anlatır:
    Ben yazdığım kadar yaşarım. Bana tesir eden bir küçük olayla içimden geldiği gibi yazmaya başlarım. Heyecanım süresince yazarım. Edebi, ilmî, politik bir iddiam yoktur.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Tuğcu, ilk yazılarını Yavrutürk Çocuk Dergisi'nde yayımlatmıştır.
    1936 yılından sonra hemen hemen İstanbul'da çıkan bütün çocuk dergilerinde şiir, hikâye ve çocuk romanları yazmış, bu arada bazı romanları filme alınmıştır.


    Romanlarında duygu ve sevgi ağırlıklı temalar işleyen Kemalettin Tuğcu'nun, tercüme romanları, on iki adet aile romanı, üç yüz kadar çocuk romanı ve gazete ve dergilerde çıkmış iki yüzden fazla seçme hikâyeleri vardır.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    19 Ekim 1996 tarihinde bir cumartesi günü vefat etti.

    Eserleri:



    Veysi Baba
    Üvey Baba
    Saadet Borcu
    Sokak Köpeği
    Küçük Serseri
    Doğduğum Ev
    Kardeşim Tomris
    Komşularımız
    Korkunç Yıllar
    Küçük Adamlar
    Eskici Baba
    Taşyürek
    Uçurum
    Yetim Malı
    Altın Bilezik
    Ana Hakkı
    Benden Sonrakiler
    Benim Babam
    Ceylanlı Bahçe
    Çifte Kumrular
    Çingene Kızı
    Çocuk Hırsızları
    Çocuklar Adası
    Annelerin Çilesi
    Deniz Kızı
    Eski Bir Masal
    Gece Kuşları
    Gülçin Abla
    Güzel Bir Gün
    Hırdavatçı Dede
    İçler Acısı
    Kız arkadaşım
    Kimsesiz Adam
    Kolsuz Bebek
    Küçük Gazeteci
    Mercan Kolye
    Mine'nin Arkadaşı
    Ninelerin Ninesi
    Sakat Çocuk
    Son Çocuk
    Şehir Çocuğu
    Uğurlu Çocuk
    Yer Altında Bir Şehir
    Yuvadan Uzak
    Koruköy'ün Yetimi

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Goethe
    28 ağustos 1749'da Frankfurt'da doğdu.
    Varlıklı bir aileden gelen babası tarafından Aydınlanma düşüncesinin ideallerine göre yetiştirildi. Küçük yaşta Fransızca, Latince ve Eski Yunanca öğrendi, güzel sanatlar ve tiyatroyu tanıdı. 1765'de hukuk eğitimine başladı ancak hastalanıp evine döndü. Din ve mistisizmle tanışması bu dönemdedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    İyileşince, hukuk eğitimini Strasbourg'da tamamladı.

    Dil üzerine araştırmalar yapan Herder'le dostluk kurdu.

    Parlak bir gençti Goethe. 1775'de Weimar Dükü tarafından elçilik danışmanlığına atandı ve 1782'de vonunvanını aldı.




    1786'da Roma'ya giderek güzel sanatlar alanında incelemeler yaptı. Sicilya'da ise -ilginçtir- botanikle ilgilendi. Almanya'ya dönüşünden sonra evlendi Goethe. Doğan beş çocuğundan sadece birisini yaşatabildiler. Bu sıralarda Jena kentinde ikamet ediyordu ve Schiller'le de burada tanıştı.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Yaklaşık on yıl süren dostlukları sırasında, iki yazar olumlu anlamda birbirini her yönden etkilediler. Siyasi karışıklar ve toplumsal patlamalara,
    1805'de Schiller'in ölümü de eklenince çok sarsılan Goethe, Jena'dan ayrıldı. Yaşı da hayli ilerlemişti, köşesine çekildi; yazdı, durmadan yazdı ve hayatının en üretken dönemini geçirdi.
    22 Mart 1832'de Weimar'da öldü.



    Batı dünyasının gelmiş geçmiş en büyük edibi olarak kabul edilen ve Müslüman olup olmadığı hakkında çeşitli spekülasyonlar bulunan Alman şair ve yazar Wolfgang von Goethe

    Ömrünün son yıllarında Doğu medeniyetini ve İslam'ı tanımak amacıyla çeşitli çalışmalar yapmıştı.

    Hz. MUHAMMED'E YOĞUN BİR SEMPATİ BESLEMİŞTİ

    Goethe, öncelikle devrinde yazılmış olan Doğu seyahatnameleri vasıtasıyla bu dünyayla ilişki kurmaya çalışmış, ardından da Doğulu şairlerin şiirlerini,

    Kur'ân'ı ve Hz. Peygamber'in hayatını anlatan eserleri okumuştu. Ayrıca Hz. Peygamber hakkında da derin incelemeler yapmış ve bunun neticesinde Hz. Peygamber'e yoğun bir sempati beslemişti.

    Bu sempati, Goethe'nin İslam'ı kabul edip etmediği tartışmalarını da beraberinde getirmişti.

    GOETHE'NİN Hz. MUHAMMED'E YAZDIĞI ŞİİR

    Sevinç sevinç berrak
    Ve yıldız yıldız parlak
    Bir dağ pınarı
    Üstünde beyaz bulutların
    Ve kuytusunda bir yeşil yamacın

    Aziz ruhlar sallamış beşiğini
    Veda edip çocuk tazeliğiyle bulutlara
    Raks eder gibi iner mermer kayalara
    Haykırır sevincini semalara
    Dağ geçitlerinde

    Önüne katar renk renk çakılları
    Ve bağrına basar kardeş pınarları
    Çiçeklenir ayak bastığı yerler
    Ve nefesiyle yeşerir çimenler
    Yoldaşı olur şimdi ırmaklar
    Ovaları doldurur gümüş ışıklar

    Bir ses yükselir pınarlardan
    "Kardeş ayırma bizi koynundan,
    Bekliyor Yaratan.
    Yoksa bizi çölün kumları yutacak
    Güneş kanımızı kurutacak
    Kardeş,
    Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını
    Hepimizi alıp koynuna
    Eriştir bizi yüce Rabbına

    Ezelî Deryâ'nın yanına."
    Peki, der, dağ pınarı
    Kendinde toplar bütün pınarları
    Ve haşmetle kabarır göğsü, kolları
    Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
    Yeni şehirler doğar ayaklarının altında...

    Kulelerin alev zirvelerini
    Ve haşmetli mermer saraylarını
    Bırakıp arkasında
    Yürür mukadder yolunda
    Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
    İhtişamının şahitleri
    Evlâtlarını Rabbine ulaştırarak
    Karışır İlâhî ummana coşarak!

Sayfa 2/4 İlkİlk 1234 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •