Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon
34 sonuçtan 21 ile 30 arası

Konu: Temel Dini Bilgiler Arşiv....

  1. #21

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ADAK

    Soru: Adak nedir ve çeşitleri nelerdir?

    Cevap: Nezr, ya'nî adak ibâdettir. Adak ancak Allah için yapılır. Kul için yapılmaz. Adak, bir ibâdettir. Çünkü, namaz, oruç, hacca gitmek ve başka ibâdetler nezr olunur. Nezrin yerine getirilmesini dînimiz emretmektedir. Getirilmezse, günâh olur. Hac sûresi, 29.âyet-i kerîmesinde meâlen, (Adaklarını yerine getirsinler) buyurulmuştur. Bunun için, nezri yerine getirmek vâcibdir.

    Bir şeyi adamak iki türlü olur: Mutlak adak, şarta bağlı adak.

    1- Mutlak adak: Allahü teâlâ için, bir sene oruç tutacağım, demek gibidir. Bir şarta bağlı değildir. Bunu söylerken, kastetmese de, söz arasında dilinden çıkmış ise de, yapması vâcib olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddî, istiyerek söylemek gibidir. Hattâ, Allahü teâlâ için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun, diyeceği yerde, bir ay oruç tutmak diye ağzından çıksa, bir ay tutması lâzım olur.

    Şarta bağlı olmıyan adağı, fakîr olsa da, hemen yapması lâzım olur. Yapmadan ölüm hâli gelirse, keffâret için vasıyet lâzım olur.

    2- Şarta bağlı olan adak: Murâd edilen, istenilen şart hâsıl olunca, yerine gelince adağı yerine getirmesi lâzım olur. Yerine getirmeyip, yemîn keffâreti yapması da câizdir. şarta bağlı olan adak, şart edilen şeye karşılık olarak yapılmamalı, Allahü teâlâya şükür olarak yapılmalıdır.

    Şarta bağlı olan adağı, şart hâsıl olmadan önce yapmak câiz değildir. Meselâ, (Hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevâbını seyyid Ahmed Bedevî hazretlerine bağışlamak adağım olsun) deyip, hasta iyi olmadan önce adağını yapması câiz olmaz. Hasta iyi olduktan sonra yapması lâzım olur.

    Adak eti

    Soru: Adak etinden kimler yiyemez?

    Cevap: Fakîr veya zengin, adakta bulunursa, adak hayvanın etinden yiyemez ve zekât verilmesi câiz olmayan anasına, babasına, evlâtlarına, kocasına veya karısına, fakîr olsalar da, yediremez. Yerse veya bunlara yedirirse yenilen etin kıymetini, fakîrlere sadaka verir. Akrabâsından ve evinde bulunanlardan, zekâtını vermesi câiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Bunların içinde zengin olanlar yiyemez. Yerlerse, adak sahibi, bunların yediklerinin kıymetini fakîrlere verir.

    Fakîre verirken bunun adak bedeli olduğunu söylemek gerekmez. "Hediyedir" dense de câizdir.

    Adağın şartları

    Soru: Adağın şartları nelerdir?

    Cevap: Adanan şeyin yapılmasının lâzım olması için, şunlara uygun olması gerekir:

    1- Bir farz-ı ayn veya vâcib cinsinden olması lâzımdır. Meselâ oruç, namaz, sadaka gibi. (Şu işim olursa, yüz metre koşacağım) şeklinde bir adak sahîh olmaz.

    2- Başlı başına bir ibâdet olması lâzımdır. Meselâ abdest almak başlı başına bir ibâdet olmadığı için adak olmaz.

    3- Kendisi günâh olmamalıdır. Harâm bir şeyi adamak yemîn olur. Bunu yapması günâh olur. Meselâ birini öldürmeyi adayan, onu öldürmez, yemîn keffâreti verir.

    Bayram günü oruç tutmak harâmdır. Fakat orucun kendisi harâm olmadığı için kurban bayramı günü oruç adamak câiz olur. Başka gün tutması lâzım olur.

    Bunun gibi nâfile namazı cemâ'atle kılmayı adayan kimse, mekrûh işlememek için, bu namazı yalnız başına kılar.

    4- Yapması kendine zâten farz olan bir şeyi adamak sahîh olmaz. Meselâ bu seneki Ramazan orucumu tutacağım demek adak olmaz.

    5- Adanan şeyin mal olması, mülkündekinden çok olmaması ve başkasının malı olmaması lâzımdır. Meselâ bir kimsenin, gözünü falanca kimseye vermek için adaması sahîh olmaz.

    Bir milyon lirası olan, bir milyar lira sadaka vermek için adakta bulunsa, bir milyonu verir. (Oğlumun hastalığı iyi olursa, onun maaşından bir hayvan keseceğim) diye adakta bulunmak sahîh olmaz. Kendi malından adaması lâzımdır.

    Evliyâya adak

    Soru: Hastanın iyi olması için evliyâya nasıl adak yapılır?

    Cevap: Şarta bağlı olarak evliyâya adak yapmak, kendini, günâhı çok, duâ etmeye yüzü yok bilerek, mübârek birini vesîle edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir.

    Meselâ, (Hastam iyi olursa veya şu işim hâsıl olursa, sevâbı Seyyidet Nefîse hazretlerine olmak üzere, Allah için, üç Yasîn okumak veya bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabûl olduğu çok tecrübe edilmiştir. Burada, Allahü teâlâ için Kur'ân-ı kerîm okunup veya koyun kesip, sevâbı Seyyidet Nefîse hazretlerine bağışlamakta, onun şefâ'ati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifâ vermekte, kazâyı, belâyı gidermektedir.

    Bir dilek için adak edilen bir ibâdet, o dileği hâsıl etmez. Bu ibâdet, o dileğin hâsıl olması için yapılmaz. Allahü teâlâ, o ibâdetten dolayı veya sevdiği bir kuluna yapılan bir iyilikten dolayı, merhamet ederek, o dileği kabûl ve ihsân etmektedir.

    Horoz ve adak

    Soru: Hastam için bir adak kesmek istiyorum. Horoz kurban olur mu?

    Cevap: Adak ile adak kurbanı ayrıdır. (Hastam iyi olursa, Allah rızâsı için bir horoz kesip etini fakîre tasadduk edeceğim) diyen, horozu keser ve etini bir fakîre verir. Fakîre tasadduk edeceğim demese de, adak edilen şey, fakîrlere verileceği için sahîh olur. (Horoz kesmek nezrim olsun) demekle adak sahîh olur.

    Kurbanlık hayvanlar deve, sığır ve davardır. Bu hayvanlardan başkası kurban olarak adanmaz. Bunun için horozdan kurban adamak câiz değildir....

  2. #22

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    YEMİN VE KEFFÂRETİ

    Soru: Yemîn nasıl olur?

    Cevap: Yemîn, kuvvet demektir. Sözün, niyetin, işi yapmak veya yapmamak arzûsunun kuvvetli olduğunu gösterir.

    Yemîn, yalnız Allahü teâlânın isimlerini söylemekle olur. Vallahi, billahi, tallahi gibi. Kur'ân, Peygamber, Kâ'be için demekle yemîn olmaz. Fakat âdet olduğu için, Mushaf hakkı için demek veya elini Mushafa koyarak bunun hakkı için demek yemîn olur. Yemîn ediyorum demek de yemîn olur. Eğer şunu yaparsam kâfir olayım, gibi küfre sebep olan bir şeyi yemîn kastı ile söylemek de yemîn olur. Yemîn kastı ile söylemedi ise kendisi kâfir olur. Onun için kâfir olayım sözünü hiç kullanmamalıdır! Harâm işlemek veya ibâdet yapmamak için yemîn eden, yemînini bozar, sonra yemîn keffâreti verir. Meselâ, şu işim olursa vallahi şarap içeceğim, diyen kimse, şarap içmez, yemîn ettiği için yemîn keffâreti verir.

    Birisinin yüzüne bakmıyacağım diye yemîn eden aynadaki [veya TV'deki] görüntüsüne baksa yemîni bozulmuş olmaz.

    Değişik husûslarda birkaç defa yemîn edip yemînini bozarsa, hepsi için ayrı ayrı yemîn keffâreti verir...

  3. #23

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    SELÂMLAŞMAK

    Soru: Selâm nedir ve hükümleri nelerdir?

    Cevap: İki müslümanın karşılaştığı zaman, birbirine Selâmün aleyküm demesi ve sonra el ile müsâfeha etmesi sünnettir.

    Selâm, emniyet, huzûr, selâmet, sağlık, barış, rahatlık, iyi netice, kurtuluş gibi ma'nâlara gelir. Selâm vermek, bir kimseye yapılacak en güzel duâdır. Selâmın, (Ben müslümanım, benden sana zarar gelmez, selâmettesin) ma'nâsına da geldiği bildirilmiştir.

    Selâm, selâmet üzere ol, müslüman olarak öl ma'nâlarına da gelir. Güzel bir duâdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

    (Birbirinize selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın haklarını gözetiniz! Gece, herkes uyurken namaz kılınız! Bunları yaparak, selâmetle Cennete giriniz!)

    (Allahü teâlâya yemîn ederim ki, mü'min olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de mü'min olamazsınız. Size bir amel bildireyim, onunla birbirinizi seversiniz: Aranızda selâmı yayınız!)

    (Müslümanın müslüman üzerinde beş hakkı vardır: Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, da'vetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah diyerek cevap vermek.)

    Selâmün aleyküm veya Esselâmü aleyküm diyerek selâm verilir. Selâm aleyküm diyenlere ve başka sözlerle selâm verene cevap vermek farz olmaz.

    Selâmda sünnet şöyledir ki, önce büyük küçüğe, hayvana veya vâsıtaya binmiş olan binmemiş olana, ayakta olan oturana, az olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba oğluna, ana kızına verir.

    Rütbe ve ni'meti çok olan önce verir. Nitekim, mi'râc gecesi, önce Allahü teâlâ selâm verdi. İki müslüman, birbirine aynı anda selâm verirse, her ikisinin de, birbirine cevap vermesi farz olur.

    Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincinin verdiği selâm cevap yerine geçer. Çok kimseye selâm verildiği zaman, bir kişi, hattâ bir çocuk cevap verince, ötekiler vermese de olur.

    Selâm verene hemen cevap vermek farz-ı kifâyedir. İşitenlerin cevâbı geciktirmesi harâmdır. Tevbe etmeleri lâzım olur. Kur'ân-ı kerîmde de verilen selâmı ondan daha güzel bir selâm ile veya aynısı ile alınması bildiriliyor. (Nisâ 86)

    (Selâmün aleyküm) diyene ya aynı ile karşılık vermeli ya'nî (ve aleyküm selâm) demeli, yâhut (ve aleyküm selâm ve rahmetüllahi) demeli, veya (ve berekâtühü)yü de ilâve ederek daha güzeli ile almalıdır!

    Mektupla gelen selâmı okuyunca hemen Ve aleyküm selâm demek farzdır. Birine selâm götürmeyi kabûl edenin, bu selâmı götürmesi farzdır. Çünkü üzerine emânettir. Nikâhla alması ebedî harâm olan 18 kadına selâm vermek câizdir. Selâmlarına cevap vermek farz-ı kifâyedir.

    Mahrem olmıyan ihtiyâr kadınlara selâm verilir. Zarûret olduğu zamanlarda, şehvetten emîn ise, müsâfeha da edilir ya'nî eli sıkılır. Günâh işliyenler, tevbe ederse, selâm verilir. Günâh işlerken mâni' olmak niyeti ile selâm verilebilir.

    Kâfirlere selâm verilmez. Onlar selâm verince, yalnız (Ve aleyküm) denir. Kâfirlere, ancak iş düştüğü, ihtiyâç olduğu vakit, selâm vermek ve müsâfeha etmek câiz olur. Hürmet için ise, câiz olmaz. Kâfire hürmet küfürdür. Kâfire saygı göstermek için selâm veren kâfir olur. Kâfiri ta'zîm eden, saygı gösteren, kâfir olur.

    Evine girince, evdekilere selâm vermeli, evde kimse yoksa, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn demelidir! Çünkü müslümanın evinde melekler bulunur. Onlara selâm verilmiş olur. Câmiye, mescide girince de, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhissâlihîn demelidir!

    Zengine, zengin olduğu için selâm vermek câiz değildir. Zengin önce selâm verirse, cevap verilmesi farz olur.

    Selâm verirken ve selâm alırken eğilmek günâhtır. Hadîs-i Şerîfte, (Karşılaştığınız zaman, birbirinize eğilmeyiniz, kucaklaşmayınız!) buyuruldu. El ile selâm vermek günâhtır.

    Parmak ile işâret ederek selâm vermek yahûdî âdetidir. El ile selâm vermek de hıristiyan âdetidir. Müslüman böyle selâm vermemelidir. Hadîs-i Şerifte, (Başkalarına benzeyenler bizden değildir. Yahûdîlere ve hıristiyanlara benzemeyiniz! Yahûdîler parmakları ile işâret ederek, hıristiyanlar elleri ile işâret ederek, mecûsîler de eğilerek selâm verir) buyuruldu.

    Birini görünce kendi elini veya onun elini öpmek ve eli göğüse koymak ve eğilmek ve yere kapanmak da mecûsî âdetidir.

    Müslümanların, birbiri ile karşılaştığı zaman, müsâfeha etmeleri sünnettir. Müsâfeha ederken günâhları dökülür. Müsâfeha, iki kişinin, sağ elin avuç içlerini birbirine yapıştırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirine değdirmesidir. Şimdi moda olan, parmakları tutarak avucuna koyarak yapılan tokalaşma, sünnete uygun değildir.

    Sünnet olan ise, karşılaşınca, selâm söyleşirken, sağ el dört parmak içlerini, çıplak olarak, karşısındakinin sağ eli dışına baş parmağı tarafına yapıştırmaktır. Baş parmakta bulunan damardan muhabbet yayılır. Müsâfeha ederken, birbirine muhabbet geçer...

  4. #24

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    DİNİMİZDE KÂR HADDİ

    Suâl: Dinimizde kâr haddi var mıdır?

    Cevap: Dinimizde kâr haddi yoktur. Fakat ihtikâr ve fâhiş fiyat yasaklanmıştır. Enes bin Mâlik hazretleri anlatır: Medîne'de pahalılık oldu. Fiyatlar yükseldiği için kâr haddi koyması istenildiğinde, Peygamber efendimiz, (Fiyatları koyan Allahü teâlâdır. Rızkı genişleten, daraltan, gönderen yalnız O'dur. Ben Allahü teâlâdan bereket isterim) buyurdu. Esnâfın hepsinin fiyatları fâhiş olarak, ya'nî maloluş fiyatının iki misline artırdığı, millete zarar ve zulüm hâline geldiği zaman, Belediyenin ilgililerle istişâre ederek uygun bir narh, kâr haddi koyması câiz olur. (R. Muhtâr)

    Satılan şeyin ayıbını, kusûrunu gizliyerek aldatmak harâm olduğu gibi, alınan malın kıymetini gizliyerek aldatmak da fâiz olur. Meselâ, bir kimse, sattığı malın kıymetini bilmiyor. On milyonluk malı, beş milyona satıyor. Ona (Bu mal, her yerde 4 milyon eder) diyerek kandırmak harâmdır. İnsanlar, İslâm ahlâkına uyarsa, ne kandıran, ne kandırılan olur. Mallara narh koymaya lüzûm kalmaz. Arz ve talebe göre, mallar kıymetlenir veya ucuzlar.

    Piyasayı bilmemek

    Peygamber efendimiz, (Müslümanların, Şehre mal getiren köylüleri karşılayıp piyasa fiyatını gizliyerek, ucuz satın almalarını) yasakladı. Köylü böyle bir satıştan vazgeçebilir. Piyasayı bilmiyenlere yüksek fiyatla mal satmak da harâmdır. Hattâ, acemî olup, ucuz satan veya pahalı alan ile alış veriş etmemelidir. Bunlarla alış veriş yaparken piyasadaki fiyatı gizlemek günâhtır.

    Basra'da büyük bir tüccâr vardı. İran'da bulunan adamlarından biri, buna mektûp yazarak, bu sene şeker kamışının verimli olmadığını, kimse duymadan, çok şeker almasını bildirdi. Tüccâr da, çok şeker satın alıp, şeker piyasadan çekilince, pahalı satarak, otuz bin dirhem kâr etti. Sonra, düşünüp (Şeker kamışlarına âfet geldiğini müslümanlardan saklamakla, onlara hıyânet ettim, bu nasıl müslümanlıktır?) diye, otuz bin dirhemi, şekerlerini almış olduğu kimselere götürdü. Yaptığı yanlış işi anlattı. Hatâsına pişmân olup dürüstlük göstermesinden dolayı, hiçbiri verdiği parayı almayıp, (Sana helâl olsun) dediler. Akşam evinde düşündü ki, belki utanarak almamışlardır. (Din kardeşlerime hıyânet ettim) diyerek, ertesi gün tekrar götürdü. Her birine yalvararak otuz bin dirhem gümüşü taksîm etti.

    Müşterîye doğru söylemeli, hîle etmemelidir. Malda bir ârıza oldu ise, haber vermelidir. Ucuz aldığı bir malın fiyatı yükselip pahalı satıyor ise, aldığı fiyatı söylemelidir. Aldatarak satmak, hıyânet ve dolandırıcılık olur. Böyle hıyâneti bilmiyerek yapan çoktur. Hıyânet yapmaktan kurtulmak için, herkes, kendine yapılmasını istemediği şeyleri, başkalarına yapmamalıdır.

    Gaben-i fâhiş

    Sarraflıkta piyasadaki fiyatların en yükseğinden % 2,5 ve daha fazlası kadar yüksek fiyatla [altın ve gümüş] satın alarak aldanmaya Gaben-i fâhiş [çok aldanmak] denir. Bu miktar, hayvandan başka menkûl mallar için % 5, hayvan için %10, binâ için % 20'dir. Bu miktarlardan az olan aldanmaya Gaben-i yesîr [az aldanmak] denir. Meselâ satıcı, (Bu mala şu kadar lira veren oldu) diye satsa, piyasadaki en yüksek değerinden fâhiş aldanma kadar fazla olduğu ve başkasının o kadar vermediği anlaşılsa, müşteri alış-verişi feshedebilir. (Mecelle Şerhi)

    Sıkışık durumda olanlara, yiyecek içecek, giyecek ve barınacak şeyler için fâhiş fiyatla mal satmak harâmdır. Nafakasını temîn etmek için herhangi bir şeyini satmak zorunda kalan fakirin sattığını, gâben-i fâhişle ucuz almak da harâmdır. (Bey ve Şir'a risâlesi)

    Bir malı peşin ucuz, veresiye pahalı satmak câizdir. Vâde farkı istemek ise câiz değildir. Vâdeli satışla, vâde farkı ayrı şeylerdir. Meselâ 3 milyon liralık malı, ihsân ederek, 2 milyon liraya satmak câiz olduğu gibi, vâdeli veya vâdesiz olarak 5 milyon liraya satmak da câizdir. Fakat vâdesi dolduktan sonra, ödenemiyen aylar için vâde farkı almak câiz olmaz. Ancak müşteri borcunu verinceye kadar, paranın değeri düşse, malın satıcı tarafından satıldığı gündeki değeri istenebilir. Diyelim ki, satılan mal karşılığı olan 2 milyon lira ile o zaman bir altın lira alınabildiği hâlde, şimdi paranın değeri düştüğü için aynı kıymette altın alınamıyorsa, meselâ bir altın 4 milyon lira olmuşsa, müşteriden bir altın veya o değerde para istemek câiz olur. Böyle yapmakla vâde farkı alınmamış, satılan malın değeri istenmiş olur. Satıcı zarara uğramadığı gibi, müşteri de fazla para ödememiş olur. Bu, İmâm-ı Ebû Yûsüf'ün kavlidir. Fetvâ da böyledir. (R. Muhtâr)

    Ticarette ihsan

    Soru: Ticarette ihsân ne demektir?

    Cevap: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde buyuruyor ki: (Allahü teâlânın rahmeti, ihsân edenlere elbette çok yakındır.)

    Ticarette adaletle hareket edenler, kendi sermayelerini kurtarmış olur. Fakat kâr, ihsân edenleredir. Aklı olan, âhıret kârını hiç kaçırır mı? İhsân, emredilmiyen iyiliği yapmaktır. Îsâr, muhtaç olduğu bir şeyi almayıp, muhtaç olan din kardeşine bırakmaktır. Îsâr, makbûl bir iyiliktir.

    Ticarette ihsân altı türlü elde edilir:

    1- Müşteri, piyasayı bilmediği için veya malı beğendiği için yahut bu mala fazla ihtiyâcı olduğu için, çok kâr vermeğe razı olsa bile çok kâr istememelidir. Yüksek fiyatla satıp, bir kimseyi aldatmamalıdır. Piyasada on liraya satılmakta olan bir malı, on bir liradan yukarıya satın almak gaben-i fahiş ile aldanmaktır. Yalan söylemekle çok aldatılan bir müşteri satıştan vazgeçebilir.

    Alış verişte malın kusurunu gizlemek ve hile yapmak gibi hususlar, zulüm sayılır. Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:

    (Teslim olan, ya'nî satıcıya itimat eden kimseden fazla para almak harâmdır.)

    2- Fakirin malını fazla para ile almalıdır. Meselâ dul kadınların iğirdiği ipliğine, çocukların sattığı meyvelere çok para vermelidir. Bu sûretle çalışanlara yardım etmek, sadaka vermekten daha sevâptır. Böyle yapanlar Peygamber aleyhisselâmın duâsını mazhar olurlar. Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki:

    (Alış-verişte kolaylık gösterenlere Allahü teâlâ merhamet eylesin!)

    Fakat zenginden mal alırken aldanmak sevâp değildir. Malı zayi etmektir. Pazarlık edip ucuza almalıdır.

    3- Fiyatta ikram etmeli. Peşin verdiği fiyatla veresiye vermelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

    (Alış-verişte kolaylık gösterenlere, Allahü teâlâ her şinde kolaylık gösterir.)

    İhsânın en büyüğü, en kıymetlisi fakirlere veresiye vermektir. Malı olup da zarar ile satmadıkça, ödeyemiyecek bir halde olanların ödemesine zaman vermek ihsândır ve büyük sadakadır. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: (Kıyâmette bir kimseyi hesaba çekerler ki, çok günâh işlemiş, hiç iyilik yapmamış. Derler ki:

    - Sen dünyada hiç iyilik yapmadın mı?

    - Hayır, yalnız çırağıma dedim ki, (Fakir olan borçluları sıkıştırma! Ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle! İstediklerini yine ver, boş çevirme!)

    Allahü teâlâ buyurur ki:

    - Ey kulum, bugün sen fakîr, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.

    Ve o kulu affeder.)

    4- Borç ödemekte ihsân, istemeğe vakit bırakmadan önce vermektir. Hadîs-i Şerîfte buyurulduki:

    (En iyiniz, borcunu iyi ödeyendir.)

    (Ödünç alan kimse, iyice ödemeği niyyet ederse, borcunu ödemesi için, melekler ona duâ eder.)

    Bir kimse, malı olduğu halde, borcunu ödemeği bir saat geciktirirse zalim ve âsî olur. Her an la'net altında bulunur.

    5- Alış-veriş ettiği kimse pişman olursa, yapılan satışı geri çevirmelidir. Yapılan satışı geri çevirmek vâcib değildir. Fakat çok sevâptır ve ihsân etmektir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

    (Bir kimse, [karşısındaki pişman olunca] alış verişi fesheder, geri alırsa, Allahü teâlâ onun günâhlarını affeder.)

  5. #25

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BİR KİMSE ŞUNLARI YAPMADAN UYUMAMALIDIR

    1- Kalbini kırdığı kimselerle helâllaşmadan yatmamalıdır! Ölüm meleği çok defa ansızın gelir. Kul hakkı ile ölmemek lâzımdır. Onun için kimseyi üzmemelidir.

    2- Üzerinde farz borcu var iken uyumak doğru olmaz. Onun için farzları bir an önce ödemeye çalışmalıdır.

    3- Geçmiş günâhlarına tevbe etmeden uyumamalıdır. Tevbe etmeden ölebilir. Onun için günâhtan kaçınmaya gayret etmelidir.

    4- Vasiyyetini yazmadan uyumamalıdır. Vasiyyetine bilhassa borçlarını yazmalıdır. Borçlu ölenin kabirde eli bağlı kalır. Borçsuz yaşamak en iyisidir.

    Gece herhangi bir sebeple uyanan kimse, bir duâ okursa, duâsı kabul olur. Hiç değilse (Allahümmagfir lî ) ya'nî (Yâ Rabbî beni mağfiret et!) demelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

    (Bir kimse uykudan bir sesle veya konuşma ile veyahut bir başkasının seslenmesi ile uyanırsa, "Allahümmagfir lî" desin! duâsı kabûl olur.)




    --------------------------------------------------------------------------------

    ÖDÜNÇ ALMAK

    Soru: Hangi durumda ödünç alınır? Alınan borcu geciktirmek uygun mudur?

    Cevap: Şu üç durumda ödünç almak câiz olur:

    1- Nafakası olmıyanın, nafakasını, vücûdunu örtecek kadar elbise almak için veyâ kazanc şüpheli olanın, helâl nafaka almak için ödünç istemesi câizdir.

    2- Evi olmıyan kimsenin, ev satın alması veya evinin kirâsını ödemesi için ödünç istemesi câizdir. Soğuktan korunmak [odun, kömür, soba, kışlık palto gibi şeyler almak] için de ödünç alabilir.

    3- Evlenmek, mevkii ve vazifesi icâbı, âdete uygun giyinmek ve bunun gibi işler için ödünç istenebilir. [Zarûret olunca da ödünç almak câiz olur.]

    Bu üç maddede bildirilen husûslar dışında ödünç istemek câiz olmaz. Meselâ, parası olmıyan kimsenin baklava yemek, meşrubat içmek ve pahalı kumaşlardan elbise almak, komşunun var diye ihtiyâç olmıyan bir şeyi almak için ödünç istemesi doğru değildir. Kısacası makam ve vazifesi gereği değilse, lüks sayılan yiyecek, içecek ve giyecek için ödünç alınmaz. Ödemek niyetiyle ödünç alana Allahü teâlâ yardım eder, ödünç verene de çok sevâb verir.

    Bire onsekiz sevâb

    Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:

    (Sadaka için on sevâb, ödünç için ise on sekiz sevâb vardır.) [Taberânî]

    (Allah rızâsı için ödünç verene, her gün için sadaka sevâbı verilir. Fakirden alacağını çabuk istemiyene, her gün için malın hepsini sadaka vermiş gibi sevâb verilir.) [Hâkim]

    Borçlanmamaya çok dikkat etmelidir! Hz. Lokman Hakîm, (Borç yükü altında ezilmektense, taş taşımayı tercîh ederim) buyuruyor. Çünkü borçlanmak, insanı küfre kadar sürükler. Peygamber efendimiz buyuruyor ki:

    (Yâ Rabbî, küfre düşmekten ve borca girmekten sana sığınırım.) [Nisâî]

    (Borçsuz olan hür yaşar.) [Beyhekî]

    (Huzûr içinde iken, borçlanarak korku içinde yaşamayın!) [Hâkim]

    (Borçtan sakının! Borç, gece gama, gündüz zillete sebep olur.) [Beyhekî]

    Ödünç alınan borçları ilk fırsatta ödemeye çalışmalıdır! Alış veriş neticesinde meydana gelen taksitli, borçları da zamanında ödemelidir! Ödemeyi geciktirmek günâhtır. İbrâhim Edhem hazretleri, (Borcu olan kimse, yağlı ve sirkeli yemek yememeli) buyuruyor. Borcu olan, borcunu ödemeden sadaka bile vermemelidir! Hadîs-i Şerîfte buyuruldu ki: (Kendi veya çoluk çocuğu muhtâç veya borçlu olanın verdiği sadaka kabûl olmaz.) [Buhârî]

    İhtiyâcı olmıyana, malını lüzûmsuz yerlere, harâma harcıyana ödünç para vermemelidir! Borcunu vaktinde ödemeyen kimsenin, gelip mühlet istemesi lâzımdır. Ödeme imkânı olduğu hâlde, borcunu geciktirmek zulümdür, günâhtır. Bir kimse, malı olduğu hâlde, borcunu ödemeyi bir saat geciktirirse, zâlim ve âsî olur. Namaz kılarken de, oruç tutarken de, uykuda da, ya'nî her ân, la'net altında bulunur. Malı olmak, parası çok olmak demek değildir. Satılık birşeyi olup da, satmazsa, günâh işlemiş olur.

    Zulmeden borçlu

    Soru: Boç ödememek veya borç vermemek günâh mıdır?

    Cevap: Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu ki:

    (Ödememek niyyetiyle borçlanan, Kıyâmete hırsız olarak gelir.) [İ Mâce]

    (İmkânı varken, borcunu ödemiyene her gün zulmetme günâhı yazılır.) [Taberânî]

    (Aldığı borcu ödemiyene Allahü teâlâ, Kıyâmette "Bu kimsenin hakkını sizde bırakacağımı mı zannettiniz?" buyurarak onun iyi amellerini alıp diğerine verir. Eğer borçlunun, iyi ameli yoksa, alacaklının günâhları borçluya yüklenir.) [Taberânî]

    Borcunu ödeyemiyene mühlet vermek sevâbdır. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:

    (Kıyâmetin dehşetinden kurtulmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin!) [Taberânî]

    (Darda olanı ferâha kavuşturanı veya onun borcunu ödeyeni, Allahü teâlâ Kıyâmetin dehşet, korku ve sıkıntılarından kurtarır.) [Müslim]

    (Beladan kurtulmak, istediğine kavuşmak ve Arşa sığınmak istiyen, darda kalan borçluya mühlet versin veya ona alacağını bağışlasın!....

  6. #26

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MEST ÜZERİNE MESH

    Soru: Mest nedir ve özellikleri nelerdir?

    Cevap: Mest, ayağın yıkanması farz olan yerini örten, su geçirmez bir giyecektir.

    Mestin, bir saat yol yürüyünce, ayaktan çıkmıyacak şekilde sağlam ve ayağa uygun olması lâzımdır.

    Tabanı ile ayak üstü veya yalnız tabanı deri kaplanmış çorap üstüne veya sert olup, yürürken ayağı düşmiyen çorap üzerine mesh câizdir.

    Abdest alırken ayakları yıkamak yerine, hiç özür ve zarûret olmasa bile, yaş el ile, bir defa, mest üzerine mesh edilmesi, erkek için de, kadın için de câizdir. Guslederken veya teyemmüm ederken, mest üzerine mesh edilmez.

    Mestli kimsenin, abdesti bozulunca, bu abdestsizlik, abdest uzuvlarına yayılırken, ayaklara değil, mestlere yayılır.

    Mestlerin hadesten ya'nî abdestsizlikten temizlenmesi de, mesh etmekle olur. Bu sebeple ayaklarını yıkamaz. Mest üzerine mesh eder.

    Meshin müddeti

    Soru: Mest üzerine meshin müddeti ne kadardır?

    Cevap: Mest üzerine mesh müddeti, mukîm olan için, 24 saattir. Misâfir için, 3 gün, ya'nî 72 saattir.

    Bu müddet, mesti giydiği zaman değil, mest giydikten sonra, abdesti bozulduğu zaman başlar.

    Mestli kimse, abdesti bozulduktan 24 saat geçmeden, sefere çıksa, bu mestlere 3 gün ya'nî 72 saat mesh edebilir. Misâfir iken mukîm olsa, 24 saat geçmiş ise, mestleri çıkarıp, ayaklarını yıkayarak abdest alır.

    Özür sâhibi olan kimse, tam abdest alıp, özür akmadan önce, mestlerini giyerse, sonra abdesti özürle bozulsa da, 24 saat mesh edebilir.

    Özrü aktıktan sonra giyerse, yalnız o namaz vakti içinde mesh edebilir.

    Mest abdestli giyilir

    Soru: Mest üzerine mesh yapmak için abdestli mi giyilmiş olmalı?

    Cevap: Mestin abdestli giyilmesi şarttır. Yalnız ayaklarını yıkayıp, mest giyen bir kimse, sonra diğer uzuvlarını yıkayıp abdestini tamamlasa, sonra, abdesti bozulsa, sonra abdest alırken, bunlar üzerine mesh edebilir.

    Mestin şartları

    Soru: Yırtık meste mesh yapılır mı?

    Cevap: Ayağın üç parmağı sığacak kadar yırtığı bulunan bir mest üzerine mesh etmek câiz değildir. Yırtık, bundan az ise, mesh câiz olur.

    Bir mestin birkaç yerinde, küçük yırtıklar varsa, bunlar toplanınca, üç parmak olursa, buna mesh câiz olmaz. Bir mestte, iki parmak, diğer mestte de iki veya bir parmak görünecek kadar yırtık olsa, bunlara mesh edilebilir. Çünkü, üç parmak, iki mest için değil, bir mest içindir.

    Mesh câiz olmıyan yırtık, üç parmağın ucu değil, üç parmağın bütünü görünecek kadardır. Mestin dikiş yeri sökülse, fakat açılmayıp ayak görünmese, mesh câiz olur. Topuk kemikleri yukarısındaki yırtık, ne kadar olursa olsun, meshe engel olmaz. Çünkü mestlerin, burasını örtmesi lâzım değildir. Üstten veya yandan ilikli, bağlı veya fermuarla kapalı mestler, ayakkabılar üzerine mesh câizdir.

    Sünnet üzere mesh

    Soru: Sünnet üzere mesh nasıl yapılır?

    Cevap: Sünnet üzere mesh etmek için, sağ elin yaş beş parmağı, sağ mest üzerine, sol elin parmakları da, sol mest üzerine, boylu boyunca yapıştırılıp, ayak parmakları üzerine gelen ucundan, bacağa doğru çekilir.

    Soru: Mest üzerine ikinci bir mest giyilebilir mi?

    Cevap: Mest üzerine, birinci abdest bozulmadan önce, ikinci bir mest, çizme, plâstik, naylon, lâstik ayakkabı giyse, dıştaki, su geçirmezse, bunun üzerine mesh edebilir. Suyu çok geçirirse yine edebilir. Çünkü, içteki ıslanarak, içtekine mesh etmiş olur.

    Mestin bozulması

    Soru: Mesh hangi hallerde bozulur?

    Cevap: Mesh, mestin ayaktan çıkması ile bozulur. Bir veya iki ayağı mestten çıkınca, abdesti, o ânda bozulmaz. Abdestin bozulması şimdi ayaklara sirâyet eder. Yalnız ayaklarını yıkasa, mesh ederek almış olduğu abdesti tamamlamış olur.

    Mesh müddeti bitince de, yalnız ayaklarını yıkar. Fakat, her iki şekilde de, yeniden abdest almak daha iyi olur denildi. Çünkü, muvâlât ya'nî uzuvları sırayla yıkamak, Hanefîde sünnet, Mâlikî mezhebinde ise farzdır.

    Sargıya mesh

    Soru: Sargıya mesh nasıl yapılır?

    Cevap: Cebîre ya'nî kırık kemiğin iki yanına bağlanan tahtalar üzerine mesh câizdir.

    Yaranın, çıbanın, derideki çatlak veya yarıkların üzerine veya içine konan merhem, pamuk, fitil, gaz bezi, flaster, sargı başı gibi şeylerin çözülmesi, çıkarılması yaraya zarar verirse veya bunlar çıkınca, yıkamak veya mesh etmek zarar verirse, bunlardan merhem, lâstik gibi, su geçirmiyenler üzerine su akıtıIır. Su geçirenler üzerine mesh edilir.

    Yaraya soğuk su zarar verirse, sıcak su ile yıkanır. Sıcak su da zarar verirse, mesh etmek lâzım olur. Mesh de zarar verirse, üzerinde bulunan şey üzerine mesh edilir.

    Sargı bezinin, sağlam deri üstüne rastlayan kısmı üzerine de ve sargılar arasındaki deriye de, mesh edilir.

    Bunların yarıdan fazlasına mesh yeterlidir. Bunlara mesh etmek de, yaraya zarar verirse, mesh edilmez. Bunları mesh, yaraya zarar vermezse, bunları mesh lâzım olur.

    Bunları kaldırıp altlarındaki sağlam deriyi yıkamak, yaraya zarar vermezse, yıkamak lâzım olur.

    Yaraya zarar vermek

    Yara üstündeki sargıya veya merheme meshin câiz olması için, yarayı yıkamanın veya mesh etmenin, yaraya zarar vermesi şarttır. Zarar, şifânın gecikmesi yâhud ağrının artması demektir.

    Mesh ettikten sonra, bunlar, yara iyi olmadan alınır veya düşerlerse, mesh bozulmaz. Yara iyi olup da düşerlerse, altlarını yıkamak lâzım olur. Bunlar üzerine mesh, altlarını yıkamak yerine geçer.

    Bunlara mesh edenler özür sâhibi olmaz. Bunlar, sağlam kimselere imâm olabilir. Müslüman ve uzman doktorun, ıslatılmaması lâzımdır dediği bir yer, yara gibi olur. Bunlara mesh etmekte abdestsiz ve cünüb hep birdir.

    Özür sahibi

    Soru: Özür sâhibi kime denir?

    Cevap: Herhangi bir namaz vakti içinde, namaz vaktinin başından sonuna kadar, abdest alıp, yalnız farzı kılacak kadar bir zaman, abdestli kalamıyan kimseye özür sâhibi denir.

    Özür sâhibi olmak için, abdesti bozan bir şeyin, devâm üzere mevcût olması lâzımdır. Böyle olan kimse özrü gördüğü andan itibâren, özür sâhibi olur.

    Özürlü olmak

    Soru: Ne zaman özür sahibi olunur?

    Cevap: İdrâr, yaradan kan ve herhangi bir sıvı, irin akması gibi, abdesti bozan şeylerden biri, hep mevcût olur, ya'nî bir namaz vaktinin başından sonuna kadar, bir abdest alıp, farzı kılacak kadar, durdurulamazsa, o kimse, özür sâhibi olur.

    Bir namaz vakti girdikten sonra, farzı kılacak kadar zaman sonra özür başlasa, vaktin sonu yaklaşıncaya kadar bekler, hiç durmadı ise, vaktin sonunda abdest alıp, o vaktin namazını kılar.

    Namaz vakti çktıktan sonra, sonraki namaz vakti içinde durursa, önceki namazını i'âde eder. İkinci namaz vaktinin başından sonuna kadar hiç kesilmezse, özür sâhibi olduğu anlaşılır ve kılmış olduğu önceki vaktin namazını i'âde etmez.

    Özürlünün abdesti
    Soru: Özür sâhibinin abdesti ne zaman bozulur?

    Cevap: Özür sâhibi olan, namaz vakti girince abdest alır. Bu abdest ile, istediği kadar farz ve nâfile kılar ve Kur'ân-ı kerîm okur. Namaz vakti çıkınca abdesti bozulmuş olur.

    Her namaz vakti girdikten sonra, yeni abdest alıp, bu vakit çıkıncaya kadar her ibâdeti yapar.

    Öğleden başka dört namazdan birinin vakti girmeden önce aldığı abdest ile, bu namaz kılamaz. Çünkü, öğle namazının vakti başlarken, bir namazın vakti çıkmıyor.

    Özür sâhiblerinin, devâm eden özürleri, abdestini bozmaz. Fakat, başka bir abdest bozan sebep ile bozulur. Vakit çıkınca, özür sebebi ile de bozulmuş olur. Özürsüz, sağlam iken kılmadığı namazlar, hasta ve özürlü iken de kazâ edilir.

    Mâliki taklid

    Soru: Özrü bir namaz vaktinin tamamında gelmiyen kimse Mâlikîyi taklid edebilir mi?

    Cevap: Mâlikî mezhebine göre, özür sâhibi olmak için, hastalık sebebi ile çıkan, abdesti bozan birşeyin bir defa çıkması yeterlidir. Bir namaz vakti içinde devâmlı çıkması lâzım değildir.

    Namazdan önce veya namaz içinde idrâr, yel kaçıran hastaların ve ihtiyârların abdestlerinin ve namazlarının bozulmaması için, meşakkat, güçlük hâlinde Mâlikîyi taklîd etmeleri ve imâm olmaları sahîh olur.

    Özürün bitmesi

    Soru: Özrün devam edip etmemesi nasıl anlaşılır?

    Cevap: Özür sâhibinin özrü, sonraki her namaz vaktinde, bir defa, biraz akınca, özrü devam ediyor sayılır.

    Bir farz namazın vaktinde hiç gelmezse, ya'nî namaz vakti başından sonuna kadar özürsüz geçerse, o kimse özür sâhibi olmaktan çıkar.

    Özürlünün imâmlığı

    Soru: Özürlü kimse özürsüze imâm olabilir mi?

    Cevap: Özürlü kimse, sağlam kimselere imâm olamaz. Ayrıca, devamlı abdestsiz olmaktan başka, üzerinde dirhemden çok necâset bulunan, Kur'ân-ı kerîmi doğru okuyamayan da, böyle olmayanlara imâm olamazlar...

  7. #27

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    GUSÜL ABDESTİ

    Soru: Guslü gerektiren hâller nelerdir?

    Cevap: Hayz veya lohusalık hâli bitince, yahut cünüp olunca gusletmek farzdır.

    Hayz bitince, cünüp de olursa, ikisi için bir gusletmek yetişir. Kadın cünüp iken hayz görürse, isterse hemen gusleder, isterse hayz bitene kadar bekler, sonra ikisi için bir defa gusleder.

    Bir kimse, şu hâllerde cünüp olur:

    1- Zevciyet muâmelesi. [Bu durumda meni akmasa da, her ikisine de gusletmek farz olur.]

    2- Rü'yâda ihtilâm olmak.

    3- İstimnâ [mastürbasyon] guslü gerektirir.

    4- Cünüp olup, idrar yapmadan guslettikten sonra menînin geri kalan kısmı, şehvetsiz aksa, tekrar gusletmek gerekir.

    Bunun için, gusülden önce idrara çıkıp, idrar yolunda kalmış olan menî parçasını çıkardıktan sonra gusletmek lâzımdır.

    5- Uyanıp, çamaşırında menî gören, ihtilâm olduğunu hâtırlamasa da gusleder.

    Cünüb neleri yapamaz

    Soru: Cünüb olan neleri yapamaz?

    Cevap: Cünüb olan kimse şunları yapamaz:

    1- Namaz kılamaz.

    2- Mushafa el süremez.

    3- Kur'ân-ı kerîm okuyamaz.

    4- Câmiye giremez.

    5- Ka'be'yi tavâf edemez.

    Guslü gerektirmeyen hâller

    Soru: Guslü gerektirmeyen hâller nelerdir?

    Cevap: Halk arasında guslü gerektirdiği sanılan ba'zı hâller, guslü gerektirmez. Bunlardan ba'zıları şunlardır:

    1- Bir erkek, kendi hanımını veya başka bir kadını yâhut bir erkeği çıplak görmekle, gusül gerekmez. Bir kadın, kendi kocasını veya başka bir erkeği veya bir kadını çıplak görmekle gusül gerekmez.

    2- Kadına dokunmakla, çıplak resme bakmakla veya düşünmekle mezi gelse, fakat menî gelmese gusül gerekmez.

    3- İdrar yaptıktan sonra gelen yapışkan prostat sıvısı ve vedi guslü gerektirmez. Ağır birşey kaldırmak veya bir yerden düşmek gibi sebeplerle menî çıkarsa, yine gusül gerekmez.

    4- İhtilâm olduğunu hatırlayanın, menî görmezse gusletmesi gerekmez.

    5- Spiral guslü gerektirmez.

    6- Kıl koparmak, etek tıraşı olmak, makattan muayene olmak veya fitil kullanmak, guslü gerektirmez.

    7- Kadınların ön ve arkadan muayene olması ve fitil kullanması guslü gerektirmez. Doktora muayene olurken lezzet duyarsa gusleder.

    Guslün farzları

    Suâl: Guslün farzı kaçtır?

    Cevap: Hanefîde guslün farzı üçtür:

    1- Ağzı yıkamak. Buna Mazmaza denir. Ağzın içinde iğne ucu kadar ıslanmadık yer kalırsa, dişlerin üzeri ve diş çukuru ıslanmazsa gusül olmaz.

    2- Burnu yıkamak. Buna istinşâk denir. Burundaki kuru kirin altı yıkanmazsa gusül sahîh olmaz. Hanbelîde, mazmaza ve istinşâk, abdest alırken de, gusülde de farzdır.

    3- Bedenin her yerini yıkamak. Göbek içini, bıyık, kaş ve sakalı ve altlarındaki derileri ve saçları yıkamak farzdır. Tırnaklarda, dudak, göz kapağı veya vücûdun herhangi bir yerinde su geçirmeyen maddeler, meselâ tırnakta oje bulunursa, gusül abdesti alınmış olmaz. Kadınlar, örülü saçın diplerini ıslatınca, örgüyü çözmesi gerekmez. Saç dipleri ıslanmazsa, örgüyü açmak gerekir. Örülmemiş saçların her tarafını yıkamak farzdır. Kına, mürekkep gibi altına su geçiren boyalar gusle mâni olmaz.

    Guslederken ıslandığını çok zannetmek yetişir. Herhangi bir yerini yıkamayı unutup, namaz kılsa, sonra hâtırlasa, orasını yıkayıp farzı tekrar kılar.

    Sünnet üzere gusül

    Soru: Guslün sünnetleri nelerdir?

    Cevap: Abdestin ve guslün vâcibi yoktur. Guslün sünnetlerinden bazıları şöyledir:

    1- Elleri yıkamak.

    2- Edep yerlerini yıkamak.

    3- Bütün bedeni pislikten temizlemek.

    4- Önce abdest almak.

    5- Bütün bedeni, üç defa yıkamak.

    6- Niyet etmek.

    7- Önce başa, sonra sağ, sonra sol omuzdan üçer defa su dökmek.

    Gusül abdesti nasıl alınır?

    Soru: Sünnet üzere nasıl gusledilir?

    Cevap: Sünnet üzere gusül abdesti almak için, önce, temiz olsa da, ellerini, avret yerini ve varsa bedenindeki necâseti yıkamalı, sonra, tam bir abdest almalı, sonra bütün bedene üç defa su dökmelidir.

    Önce üç defa başa, sonra sağ omuza, sonra sol omuza dökmeli, her döküşte, o taraf tamamen ıslanmalıdır. Birinci dökmede ovmalıdır.

    Gusülde suyu isrâf etmemelidir. Resûlullah efendimiz yaklaşık 5 litre su ile guslederdi. Kir için yıkanınca fazla su kullanmak israf olmaz. Önce gusledip sonra kir için yıkanılabilir.

    Soru: Cünüb iken tırnak kesilir mi?

    Cevap: Cünüb iken, kıl koparmak, saç ve tırnak kesmek mekrûhtur. Hayzlınınki mekrûh olmaz.

    Her Cum'a günü yıkanmak ve fazla kılları temizlemek müstehabdır. Kılları ilâç (Rosma pudrası) veya jilet ile veya yolarak almak câizdir. 15 günde bir tıraş edilebilir. 40 günden fazla, tıraş etmemek tahrîmen mekrûhtur.

    Kadınlara âit bilgiler

    Soru: Hayz ve nifâs hakkında kâfi bilgi verir misiniz?

    Cevap: Beyazdan başka her renge Hayz kanı denir. Hayz görmeye başlayan kız Bâliga olmuş olur. Kan görüldüğü andan, kesilene kadar olan günlerin sayısına âdet zamanı denir.

    Âdet zamanı en çok 10, en az 3 gündür. 10 günden sonra gelen kana istihâza kanı denir. Bu, hastalık kanıdır. Diğer üç mezhebde hayzın en çoğu 15 gündür. Hayz kanı devamlı akmayabilir.

    Hergün az miktar kan görülmesi, hayz hâlinin devam ettiğini gösterir.

    Temizlik müddeti

    Soru: İki hayz arasındaki temizlik müddeti ne kadardır?

    Cevap: iki âdet arasında en az 15 gün temizlik hâli olur. Kan, en az 15 günlük temizlikten sonra gelip 3 günden önce kesildiğinde, namaz vaktinin sonu yaklaşıncaya kadar bekler. Sonra gusletmeden yalnızca abdest alıp, o namazı kılar ve önce kılmadıklarını kazâ eder. O namazı kıldıktan sonra kan yine gelirse, namaz kılmaz. Yine kesilirse vaktin sonuna doğru abdest alıp, o namazı kılar ve kılmadıklarını kazâ eder. 3 gün tamam oluncaya kadar böyle yapar.

    Âdetin değişmesi

    Soru: Âdetin değişmesi nasıl olur?

    Cevap: Üç gün kan gelip, normal âdet süresinden önce kesildiğinde, namaz vakti sonuna kadar bekler, kan görmezse gusledip, o namazı kılar. Kılmadıklarını kazâ etmez. Normal âdet zamanı geçinceye kadar bekler.

    Âdet zamanı belli olan kadın, bir defa başka sayıda hayz kanı görse, âdeti değişmiş olur. Temiz gün sayısı da böyledir. Meselâ, âdeti 5 gün, temizlik hâli 20 gün olan bir kadın, hayz hâlini 7 gün görse âdeti değişmiş 7 gün olmuş olur.

    Âdeti 7 gün olan kadının kanı, 8 gün devam eder sonra kesilirse, âdeti 8 güne çıkmış olur. Fakat 11. gün tekrar gelirse, 7 günden sonrası istihâza kanı olur. 7 günden sonraki namazlarını kazâ eder. Normal âdeti 7 gün iken 5 günde kan kesilirse, gusledip namazını kılar.

    Âdetin başlayış ve bitiş vaktini bilmek çok önemlidir. Meselâ, âdeti 5 gün olan kadının özrü, 10 günü 3 dakika aşmış olsa, âdet zamanı olan 5 günden sonra gelenler, istihâza kanı olur. 10 gün geçmeden ya'nî 10 günden birkaç dakika önce kesilmiş olursa, hepsi hayz olur. Bunun için her kadının, kendi hayz ve temizlik gün sayısını ezberlemesi gerekir.

    Özürlü olmak

    Soru: Ramazanda hayzı kesilen kadın ne yapar?

    Cevap: Ramazanda, sahurdan sonra, hayzdan veya nifâstan kesilen, o gün yiyip içmez. Fakat, o günü kazâ eder. Hayz veya nifâs gündüz başlarsa, o gün yiyip içer.

    Hayz olmayıp istihâza kanı gelen kadın, idrarını tutamıyan veya bir yerinden devamlı kan akan kimse gibi özürlü olur. Kan aksa da, namazını kılar, orucunu tutar. Özürlü olduğu için, her namaz için, o namazın vakti girince abdest alması lâzımdır. Fakat Mâlikî'yi taklîd ederse, abdesti bozulmuş olmaz.

    Hayz ve nifâsta yasaklar

    Soru: Nifâs nedir?

    Cevap: Lohusalık kanına nifâs kanı denir. Nifâsın en çoğu 40 gündür. Daha sonra gelen kan istihâza kanıdır. Nifâsta da âdet günü vardır.

    Meselâ, nifâs âdeti ilk çocuğunda 25 gün ise, bundan sonraki çocuğunda 25 gün olur. Âdeti değişmemişse âdeti 25 gün olur demektir.

    Soru: Hayz veya nifâs hâlinde olan kadınlar neler yapamaz?

    Cevap: Hayzlı veya nifâslı şunları yapamaz:

    1- Namaz kılamaz.

    2- Oruç tutamaz.

    3- Kur'ân-ı kerîm okuyamaz. Hadîs-i Şerîfte, (Hayzlı, cünüp olan, Kur'ândan birşey okuyamaz) buyuruldu.

    4- Mushafa el süremez. Çünkü Kur'ân-ı kerîmde, (Ona [Kur'ân-ı kerîme] temiz olanlardan başkası dokunamaz) buyuruluyor. (Vâkıa 79) Peygamber efendimiz de, (Kur'âna ancak temiz olan dokunabilir) buyurdu.

    5- Câmiye giremez. Hadîs-i Şerîfte, (Cünüp ile hayzlıya mescide girmek helâl olmaz) buyuruldu.

    6- Kâ'beyi tavâf edemez. Çünkü tavâfta abdestli olmak lâzımdır.

    7- Zevciyet muâmelesinde bulunamaz. (Bekâra 222)

    Mâliki'yî taklîd

    Soru: İdrar kaçıran, abdest tutmakta zorluk çekenler Mâlikîyi taklîd etmeli midir?

    Cevap: İdrâr kaçıranların, kanamalı yarası, akıntısı olanların ve necâset temizlemekte zahmet çekenlerin, abdest tutmaları zor olan yağlıların Mâlikî mezhebini taklîd etmeleri, iyi olur.

    Mâlikî mezhebinde, makattan ve bedenden, cerâhat, sarı su, kan çıkınca abdest bozulmaz. Abdesti bozanlar, meselâ; idrar hastalık ile çıkarsa ve çıkmasına mâni, engel olunamazsa, hastanın abdestini bozmaz. İstibrâ zamanı uzun süren veya sonraları damlayan, idrarını tutamyyan ve bir namaz vakti devamlı akmadığı için Hanefîde özürlü olamıyanların da Mâlikî mezhebini taklîd etmeleri iyi olur.

    Soru: Mâlikî mezhebini taklîd eden, nelere dikkat etmelidir?

    Cevap: Mâlikî mezhebini taklîd eden Hanefî, kendi mezhebine ilâveten Mâlikî mezhebinin farzlarına uyup müfsidlerinden kaçar. Bunlar:

    1- Gusülde niyet, müvâlât ve delk farzdır. Gusülde, abdestte ve namaza başlarken niyette Mâlikî mezhebine uymaya niyet etmelidir. [Müvâlât, uzuvları aralıksız yıkamaktır. Delk avuç ile veya başka bir şey ile yıkanan yerleri hafif sıvazlamaktır.]

    Gusülde saçları hilâllemek, ya'nî saçların arasına iki el parmaklarını sokup tahlîl etmek farzdır. [Bu farz, saçı tarakla taramakla da yerine gelir.]

    2- Abdestte, niyet, müvâlât, delk, başın tamamını meshetmek ve sık sakalı yıkamak farzdır.

    a) Başı meshederken, başın kulak arkasındaki kulağa kadar uzanan saçsız deri baştan sayıldığı için burası da meshedilir.

    b) Kadın, saçları çok uzun olsa da, hepsini mesheder.

    c) El parmaklarının arasını hilâllemek farzdır. Ayaklarınki müstehabdır.

    3- Hanımına veya yabancı kadınlara [Cildine veya saçlarına] şehvetle dokunan erkeğin, erkeklere şehvetle dokunan kadının abdesti bozulur. Şehvetsiz dokunursa abdest bozulmaz. [Kendi ön edep yerine elinin içi ile dokunan erkeğin abdesti bozulur, kadının abdesti bozulmaz.]

    4- Teyemmüm, namaz vakti girdikten sonra yapılır.

    5- Mestin üst ve altı tamamen meshedilir. Mesti, ayağı yıkamak meşakkatinden dolayı giymek sahîh olmaz. Sünnete uymak veya soğuktan korunmak gibi bir niyetle giymek lâzımdır.

    6- Namazda her rek'atte Fâtiha okumak, iki secde arasında oturmak, rükü'da, secdelerde tuma'ninet, ya'nî sakin durmak ve namaz sonunda selâm vermek farzdır. [Cemâ'at imâm arkasında Fâtiha okumaz.]

    7- Abdest aldıktan veya guslettikten sonra Mâlikîyi taklîd için niyet etmediğini hatırlayan kimse, abdest veya gusülden sonra, (Bu abdesti, bu guslü Mâlikîye göre aldım) demesi kâfidir. Abdesti ve guslü sahîh olur.

    Taklîd mezheb değiştirmek değildir

    Soru: Başka bir mezhebi taklîd mezheb değiştirmek mi olur?

    Cevap: Bir mezhebi taklîd demek, kendi mezhebinden çıkıp, o mezhebe girmek demek değildir. O mezhebdeki taklîd ettiği mes'elenin yalnız farzlarına ve müfsidlerine uyar. Sünnetlerine, mehrûhlarına uymaz.

    Hanefîde sünnet olan bir şey, Mâlikî'de mekrûh olsa da yapılır. Meselâ:

    a) Hanefî mezhebinde, namaz kılarken, Fâtiha'dan önce, E'ûzü Besmele çekmek sünnet, Mâlikî'de mekrûhtur. Mâlikî'yi taklîd eden, E'ûzü Besmele okur.

    b) 104 km veya daha fazla mesâfedeki seferde giriş-çıkış günleri hâriç, 4 gün veya daha fazla kalmaya niyet eden mukîm olur. Namazlarını tam kılar.

    Mâlikî'yi taklîd eden kadının muayyen hâli on günü geçerse, meselâ 13 gün devam ederse, bu kadının temizlendikten sonra on günden sonraki üç günü kazâ etmesi lâzımdır...

  8. #28

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    TEYEMMÜM

    Soru: Teyemmüm Nedir?

    Cevap: Su bulunmadığı veya bulunup da özür sebebiyle kullanmak mümkün olmadığı hâllerde, temiz bir toprak veya taş, kum, kerpiç gibi toprak cinsinden bir şey ile abdestsizliği veya cünüplüğü gidermek için, elleri toprağa sürüp yüzü ve kolları mesh etmektir.

    Teyemmümün fazları

    Soru: Teyemmümün farzı nelerdir?

    Cevap: Teyemmümün farzı üçtür:

    1- Cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyet etmek.

    2- İki elin içini temiz toprağa sürüp, yüzün tamamını meshetmek.

    3- Elleri temiz toprağa vurup, önce sağ ve sonra sol kolu meshetmek.

    Teyemmümün farzı iki diyenlere göre de, ikinci ve üçüncü farz bir farz olarak söylenmiştir. İki şekli de doğrudur.

    Teyemmüm hangi hâllerde yapılır?

    Soru: Teyemmüm hangi hâllerde yapılır?

    Cevap: Teyemmümü gerektiren başlıca hâller şunlardır:

    1- Şehir dışında, sudan yaklaşık 2 km. uzakta bulunmak. Şehirde her zaman su aramak farzdır.

    2- Su kullanmaya engel olan hastalık veya su kullanınca soğuktan ölmek veya hasta olmak tehlikesi varsa. Şehirde de olsa, hamam parası yoksa teyemmüm eder.

    3- Kendi başına abdest veya gusül alamıyacak şekilde hasta olmak, para ile de yardımcı bulamamak. Yardımcı ile de teyemmüm edemiyen kılmaz. İyi olunca kazâ eder.

    4- Yolcu olup, yanında içme suyundan fazla su yoksa.

    5- Kuyudan su çıkarmak imkânı yoksa.

    6- Su yakın ise de, su yanında düşman, yırtıcı hayvan vs. varsa veya kendisi hapiste ise veya abdest alırsan seni öldürürüz, malını alırız diye korkuturlarsa, teyemmüm ederek kılar ise de, bu sebepler kul tarafından oldukları için, gusledince, bu namazları tekrar kılması lâzımdır.

    Teyemmümde niyet

    Soru: Teyemmüme niyet nasıl olur?

    Cevap: Teyemmüm ile namaz kılabilmek için, yalnız teyemmüme niyet etmek yetişmez. Ayrıca ibâdet olan başka bir şeyi, meselâ abdest için veya gusül için teyemmüm etmeye niyet etmek lâzımdır.

    Teyemmüme niyet ederken, abdest ile guslü ayırmak gerekmez. Abdest için niyet etmekle, cünüplükten de temizlenilir. Cünüplükten temizlenmeye niyet edilen teyemmüm ile namaz kılınabilir, Kur'ân-ı Kerîm okunabilir. Abdest için ikinci teyemmüme lüzûm yoktur.

    Teyemmümün sünnetleri

    Soru: Teyemmümün sünnetleri nelerdir?

    Cevap: Teyemmümün sünnetlerinden ba'zıları:

    1- Besmele ile başlamak.

    2- Avuçları, toprak üzerinde ileri ve geri çekmek.

    3- Avuçta toprak varsa, iki eli silkmek.

    4- Elleri toprağa koyarken parmakları açmak.

    5- Önce yüzü, sonra kolları mesh etmek.

    6- Abdest alır gibi, çabuk yapmak.

    7- Önce sağ, sonra sol kolu mesh etmek.

    8- Parmaklar arasını mesh etmek.

    Namazı kaçırmamak için

    Soru: Namazı kaçırmamak için teyemmüm edilir mi?

    Cevap: Abdestsiz veya gusülsüz kimse, cenâze ve bayram namazlarını kaçırmamak için, su var iken bile, teyemmüm edebilir. Cum'a namazını ve beş vakit namazdan herhangi birinin vaktini kaçırmak korkusu olsa, su varken, teyemmüm edemez. Namaz vakti kaçarsa, kazâ eder. Meselâ, sabah güneş doğması yakın iken uyanan kimse, acele gusleder. Güneş doğarsa, sabah namazını, kerâhet vakti çıkınca ya'nî güneşin doğmasından yaklaşık 50 dakika sonra sünneti ile birlikte kazâ eder.

    Sünnet üzere teyemmüm

    Soru: Sünnet üzere teyemmüm nasıl olur?

    Cevap: Sünnet üzere teyemmüm şöyle yapılır:

    Önce cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyet edilir.

    Sonra iki kolu dirseklerden yukarı sıvalı olarak, iki elin içini temiz toprağa, taşa, toprak veya kireç sıvalı duvara sürüp, en az üç parmağı değmek üzere, iki avuç ile yüz bir kere mesh edilir ya'nî sıvanır. Meshederken iğne ucu kadar el değmemiş yer kalmamalıdır!

    Yüzü tam mesh edebilmek için, avuçlar açık ve dört parmak birbirlerine yapışık ve iki elin ikişer uzun parmaklarının uçları birbirlerine değmiş olarak, avuç içleri saç kesimine koyup, çeneye doğru yavaşça indirilir. Parmaklar yatay durumda alnı, göz kapaklarını, burnun iki yanını ve dudakların üzerlerini ve çenenin yüz kısmını iyice sıvamalıdır. Bu esnada avuç içleri de yanakları sığar.

    Yüzü mesh ettikten sonra, iki avucu tekrar toprağa sürüp, birbirine çarparak, tozu toprağı silktikten sonra, önce sol elin dört parmağı içi ile, sağ kolun alt yüzünü, parmak ucundan dirseğe doğru sığayıp sonra, kolun iç yüzünü, sol avuç içi ile, dirsekten avuca kadar sığanır ve sonra sol baş parmak içi ile, sağ baş parmak dışı sığanır. Sonra, yine böyle sağ el ile, sol kol sığanır. El ayasını toprağa sürmek lâzımdır. Toprağın, tozun elde kalması lâzım değildir.

    Teyemmümün vakti

    Soru: Namaz vaktinden önce teyemmüm edilir mi?

    Cevap: Teyemmümü, namaz vaktinden önce de yapmak ve bir teyemmüm ile çeşitli namaz kılmak Hanefîde câizdir. Diğer üç mezhebde, namaz vakti çıkınca teyemmüm bozulur.

    Teyemmümü gerektiren özür hâli ortadan kalkınca, su bulununca, abdesti ve guslü bozan hâllerde, teyemmüm de bozulur. Namaz içinde iken bulursa, namazı da bozulur.

    Toprakla teyemmüm

    Soru: Toprak cinsinden olmıyan şeyler ile teyemmüm olur mu?

    Cevap: Toprak cinsinden olan her temiz şey ile, üzerinde bunların tozu olmasa bile, teyemmüm edilir.

    Yanıp kül olan veya sıcakta eriyebilen şeyler, toprak cinsinden değildir.

    Bunlar ile teyemmüm edilemez. O hâlde, ağaç, ot, tahta, demir, pirinç, yağlı boya sıvalı duvar, bakır, cam ile teyemmüm edilmez. Kum ile olur. Kireç ve alçı ile, tuğla, yıkanmış mermer, çimento, sırsız fayans, sırsız porselen çanak çömlekle olur. Kireçle badana edilmiş duvardan teyemmüm edilir.

    Bir topraktan birkaç kimse teyemmüm edebilir. Çünkü, teyemmüm edilen toprak ve benzerleri, müsta'mel, ya'nî kullanılmış olmaz.

    Hastanın teyemmümü

    Soru: Hasta, hangi hâllerde teyemmüm eder?

    Cevap: Cünüb kimsenin vücûd yüzeyinin yarıdan fazlası yara ise, teyemmüm eder. Derisinin çoğu sağlam ise ve yaralı kısımları ıslatmadan yıkanması mümkün ise, su ile gusül edip, yaraların üzerini mesh eder. Mesh zarar verirse, üzerine bez koyup, bunu mesh eder.

    Abdest aldıracak bir yardımcısı bulunan hasta, teyemmüm etmez. Yaralı kısımları ıslatmadan yıkanamazsa, yine teyemmüm eder.

    Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp, yaralı kısımları veya uzuvları mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder. Abdest uzuvlarından hepsinin yarıdan çoğu veya abdest uzuvlarının üçü veya dördü de yaralı ise, teyemmüm eder. Teyemmüm zarar verirse, namazı kazâya bırakır.

    Yardımcı ile abdest

    Soru: Para ile abdest aldırılır mı?

    Cevap: Bir veya iki elinde çatlak veya başka yara olup, bunları ıslatmak zarar veren kimse abdest alamaz. Bu sebepten abdest alamıyan kimseye, hatır ile veya para ile başkasının abdest aldırması, müstehabdır. Başkasından yardım istemeden teyemmüm edip kılarsa, namazı kabûl olur.

    Yardımcı veya para bulamazsa, teyemmüm etmesi de, câiz olur. Yaralı eline eldiven takıp, eldiven ile abdest alabilenin böyle abdest alması lâzım olur...

  9. #29

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    NECÂSETTEN TEMİZLİK

    Soru: Necâsetten tahâret, temizlik nedir?

    Cevap: Necâsetten temizlenmek namazın şartlarındandır. Ya'nî namaz kılanın bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde dirhem miktarından fazla necâseti, pisliği temizlemesi gerekir. Dirhem, katı necâsetlerde yaklaşık 5 gr.dır. Akıcı, sıvı necâsetlerde, açık el ayasındaki suyun yüzü genişliği kadar yüzeydir. Necâset, dirhem miktaından az ise namaz sahîh, geçerli olur ise de, yıkamak sünnettir. Dirhem miktarı bulunursa, tahrîmen mekrûh olur ve yıkamak vâcib olur. Dirhemden çok ise, yıkamak farzdır. Necâset miktarı, bulaştığı zaman değil, namaza dururken olan miktarıdır.

    Temizleme şekilleri

    Sıvı ve katı necâsetler, pislikler ancak yıkamakla temizlenir. Meselâ, insan derisinde, elbisesinde, seccadede bulunan necâset, ancak yıkamakla temizlenir.

    Emici olmıyan, düz, parlak şeyler, meselâ cam, ayna, bıçak, yağlı boyalı eşya, vernikli eşya üzerindeki katı veya akıcı her necâset, el ile veya herhangi temiz şey ile silip, üç sıfatı, ya'nî renk, koku ve tadı gidince temiz olur.

    Soru: Necâsetin çeşitleri nelerdir?

    Cevap: Necâset iki çeşittir:

    1- Kaba necâset: İnsandan çıkınca abdeste veya gusle sebep olan herşey, eti yenmiyen hayvanların eti, pisliği ve idrarı, insanın ve bütün hayvanların kanı ve kümes ve yük hayvanlarının, davarın necâsetleri kaba necâsettir.

    2 - Hafîf necâset: Eti yenen dört ayaklı hayvanların idrarı ve eti yenmiyen kuşların pisliği hafîf necâsettir. Hafîf olan necâsetlerden, bir uzva ve elbisenin bir kısmına bulaşınca, bu kısmın veya uzvun dörtte biri kadarı namaza zarar vermez. Güvercin, serçe ve benzerleri gibi eti yenen kuşların pisliği temiz kabûl edilir.

    Affedilen miktar

    Sıvıya damlayınca necis yapmaları bakımından kaba necâsetle hafîf necâset arasında fark yoktur.

    İğne ucu kadar elbiseye sıçrayan idrar ve kan damlaları ve sokakta sıçrayan çamurlar affedilmiştir. Çünkü bunlardan korunmak güç olduğu için, zarûret kabûl edilmiştir. Necâsetin imbiklenmesi ile elde edilen sıvı necistir. Çünkü, bunu kullanmakta zarûret yoktur.

    Bunun için imbiklenerek elde edilen rakı ve ispirto kaba necis olup içilmeleri de şarap gibi harâmdır. Zarûretsiz kullanılan kolonya, ispirto ve tentürdiyod gibi alkollü ilâçlar, namaz kılarken, elbiseden ve deriden yıkanıp temizlenmesi lâzımdır.

    Elbisede necâset

    Soru: Elbisede necâset bulaşan yer unutulsa ne yapılır?

    Cevap: Elbisesinin veya vücûdun bir yerine necâset, pislik bulaşan kimse, bulaştığı yeri unutsa veya bulamasa, kuvvetle zannettiği yerini yıkasa, temizlendi kabûl edilir. Namazdan sonra meydana çıksa, namazı iâde etmez.

    Yolda rastlanan bir suyun temiz olduğu iyi bilinir veya temiz olduğu çok zan edilirse, bununla abdest alınır. Hattâ, su az ise, buna necâset karıştığı iyi bilinmedikçe, bununla abdest alınır ve gusledilir. Böyle su varken teyemmüm edilmez.

    Çünkü, her suyun aslı temizdir, zan ile pis olmaz. İbâdetler, fazla zan edilmekle, temiz ve doğru olur. Îmân, i'tikâd ise, çok zan ile doğru olamaz, iyi bilinmekle doğru olur. Gayrı müslimlerden alınan elbise, halı ve sâire temiz kabûl edilir. Ehl-i kitâbın kesmiş oldukları, aksi sâbit olmadıkça, temiz kabûl edilir.

    Yaş ayak ile necis yerde meselâ necis halı üzerinde yürünse, yer kuru ise, ayaklar necis olmaz. Yer yaş olup ayaklar kuru ise, ayaklar ıslanırsa, necis olur.

    İstincâ

    Soru: İstincâ nedir?

    Cevap: Büyük ve küçük abdest bozduktan sonra kalan pisliği temizlemeye istincâ denir. Gaz çıkınca temizlemek, ya'nî tahâretlenmek lâzım değildir.

    Muhterem, kıymetli şeylerle, meselâ ipek ile, zemzem suyu ile, başka yerde kullanılabilecek kâğıt ile istincâ caiz değildir. Boş kâğıda da saygı lâzımdır. Sadece bu iş için yapılmış tuvalet kâğıdı ile istincâ câizdir. İslâm harfleri ile yazılmış hiçbir kâğıtla istincâ edilmez.

    Kocası veya hanımı olmıyan ağır hastanın istincâ yapması lâzım değildir. Fakat, kendine abdest aldırması lâzımdır. Önü ve arkayı kıbleye dönerek ve ayakta abdest bozmak caiz değildir. Gusül edilen yere idrâr yapmak uygun değildir.

    İstibrânın önemi

    Soru: İstibrâ nedir?

    Erkeklerin küçük abdest bozduktan sonra, yürüyerek, öksürerek idrâr yolunda damlalar bırakmamasına istibrâ denir. İstibrâ yapmak vâcibdir. Kadınlar istibrâ yapmaz.

    İstibrâdan sonra istincâ yapılır. Su ile tahâretten sonra bez ile kurulanır. Her kadın, her zaman, (Kürsüf) denilen bez veya pamuk kullanmalıdır.

    İdrârdan sonra herkesten az veya çok idrâr sızıntısı gelir. Bunun için idrâr damlası kalmadığına kanâat gelmeden abdest almamalıdır. Çünkü bir damla sızarsa, hem abdest bozulur, hem de elbise kirlenir. Çamaşıra avuç içinden az sızmışsa, sonradan aldığı abdestle kıldığı namaz mekrûh olur. Çok sızmışsa, namaz sahîh olmaz.

    Pamuk fitilin rahatlığı
    İstibrâda güçlük çekenler, arpa kadar pamuğu idrâr deliğine koymalıdır. Sızan idrârı pamuk emer. Hem abdest bozulmaz, hem de iç çamaşır kirlenmez. Yalnız pamuk uzun olup ucunun dışarda kalmaması lâzımdır. Ucu dışarda kalır ve idrâr ile ıslanırsa, abdest bozulur. Herhangi bir hastalık sebebiyle abdest tutmakta güçlük çekenlerin, idrâr kaçıran yaşlıların Mâlikî mezhebini taklîd etmeleri iyi olur. Çünkü Mâlikîde hastalık sebebiyle gelen idrar abdesti bozmaz.

    Soru: Tavuğu, kursağı çıkarılmadan kaynar suda haşlamak câiz olur mu?

    Cevap: Bir tavuk kesilip içi ve kursağı çıkarılmadan, kaynar suda haşlansa, yemesi helâl olmaz. Kesip içi ve kursağı çıkarılıp, içi yıkandıktan sonra haşlanırsa, tüylerine necâset bulaşmamış ise, yemesi helâl olur.

    Kaynamıyan sıcak suda bırakılan, içi boşaltılmamış tavuğun yalnız derisi necis olur, yolunup, içi boşaltıldıktan sonra, üç defa, soğuk su ile yıkanınca, her yeri temiz olur. İşkembe de, böyle üç kere yıkamakla temiz olur. Yemesi câiz olur.

    Yıkamada sayı

    Soru: Necâseti yıkamakta bir sayı var mıdır?

    Cevap: Kuruduktan sonra da görülen pislikler, kan yıkanırsa kendisi ve eseri giderilince, o yer temiz olur. Yıkamakta belli bir sayı yoktur. Bir defa yıkamakla da çıkarsa yeterlidir. Necâset giderilip de, eseri, ya'nî renk ve koku kalırsa, zararı olmaz. Sıcak veya sabunlu su lâzım gelmez.

    Görülmiyen necâset, meselâ kan ve idrâr bulağan eşya, leğende, çamaşır makinesinde, ayrı sular ile, temizlendiği zan edilinceye kadar yıkanır. Bir defa yıkamakla temizlenirse yeterlidir. Yıkarken, makinedeki su ve diğer eşya, necis olmaz. Vesvese, şüphe edenlerin üç defa yıkaması ve hepsinde sıkması lâzımdır. Herkesin, kendi kuvveti kadar sıkması kâfîdir.

    Halının temizlenmesiÇürük, ince veya büyük olduğu için sıkılmıyan eşya, meselâ halı, deri gibi necâseti emen şeyler, her üç yıkayışta, kurutulur. Ya'nî, su damlaması kesilinceye kadar beklenir. Necis yeri ıslak bezle silmekle temiz olmaz. Meselâ, halının bir yeri necis olmuş ise, burası silinmekle temiz olmaz. Bunun için halının tamamını da yıkamak gerekmez. Necis yerin altına leğen konulur. Üsten su dökülerek leğene akıtIır. Su damlası kesilinceye kadar beklenir. Bu hâl üç defa tekrarlanınca o yer temiz olur. Necâset bulaşmış testi, çanak ve bakır gibi necâseti emmiyen kaplar yıkamakla temiz olur. (Ba'zı yerlerde kırklama ta'bîr edilen kırk defa doldurulup boşaltmak gerekmez...

  10. #30

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    SULAR ve ÇEŞİTLERİ

    Soru: Abdest ve gusülde hangi sular kullanılır?

    Cevap: Abdest ve gusül abdesti almak için mutlak su kullanılır. Mutlak su hem temizdir, hem de temizleyicidir. İsmi yanında, başka kelime söylenmiyen, yalnız su denilen sulara Mutlak su denir. Yağmur, dere, nehir, kaynak, kuyu, deniz ve kar suları, mutlak sudur.

    Abdest ve gusülde kullanılmış su ve pis su ve cinsi, sıfatı da söylenen sular mutlak su değildir. Bunlar ile abdest ve gusül alınmaz. Temizlik yapılmaz. Bunlara Mukayyed su denir

    Zemzem suyu ile abdest ve gusül alınır. Mekrûh dahî değildir.

    Soru: Büyük havuz nedir?

    Cevap: Alanı 23 metrekare olan kare şeklindeki havuza Büyük havuz denir. Derinliğin az olması zarar vermez. Böyle suya düşen necâset, suyun üç vasfından ya'nî tad, renk ve kokusundan birini değiştirmedikçe, buradan abdest almak ve gusletmek câizdir.

    Nehire, dereye, akar suya pislik bulaşsa, pisliğin üç eserinden biri, ya'nî rengi, kokusu veya tadı belli değilse abdest ve gusül câiz olur.

    Pislik bulaşıp bulaşmadığı bilinmiyen akarsu temiz kabûl edilir. Yağmur suyu ile bulanık akan su ile abdest alınır.

    Temiz suyun özellikleri

    Soru: Küçük havuz nedir?

    Cevap: Alanı 23 metrekareden küçük olan havuza küçük havuz denir. Akıcı olmıyan suya ve küçük havuza, az necâset düşerse, üç sıfatı değişmese de, necis olur. İnsan içmez ve temizlikte kullanılmaz. Üç sıfatı değişirse idrar gibi olup hiçbir şeyde kullanılmaz.

    Uzun zaman durmakla üç sıfatı değişen su, pis olmaz. Kokan suyun sebebi bilinmezse, temiz kabûl edilir. Başkasına sorup, araştırmak lâzım değildir.

    İçine devamlı su akan ve devamlı taşan veya içinden devamlı su alıp, iki alış arası, su hareketsiz kalacak kadar uzamıyan küçük havuz ve hamam kurnası, akar su demektir. Bunların her tarafından abdest alınır.

    Necis suya, temiz su gelip, karşı taraftan taşarsa, eseri kalmıyan tarafları temiz olur. İçindeki kadar su taşınca, hepsi temiz olur. Taşan su, necâset eseri görülmedikçe temizdir. Leğen, kova gibi kaplar da böyledir. Meselâ necis kova, doldurulur ve taşarsa necâsetin üç eserinden biri görülmeyince su da, kova da temiz olur.

    Artıklar

    Soru: Artık nedir?

    Cevap: Bir kaptan veya küçük havuzdan, bir canlı içerse, kalan suya artık denir. Sıvı ve yemek artıklarının temiz olup olmaması, artığı bırakanın durumuna göre değişir. Her insanın artışı temizdir. Kâfirin artışı da temizdir.

    Cünübün, yıkanırken kovaya elini sokup tası alması câiz olup, kovadaki su, müsta'mel olmadığı gibi, cünübün artışı da, müsta'mel sayılmamıştır.

    Eti Yenen Hayvanların Artışı

    Kadının artışını, yabancı erkeğin içmesi ve erkeğin artışını yabancı kadının içmesi, lezzet alacağı için mekrûhtur.

    Eti yenen hayvanların ağzına necis sürülmedikçe, artıkları temizdir. At da böyledir.

    Domuzun, köpeğin ve yırtıcı hayvanların artıkları, etleri ve sütleri kaba necâsettir. Bunları yimek, içmek harâmdır. Bunların artık sularını abdestte, gusülde ve temizlikte kullanmak câiz değildir. İlâç olarak da kullanılmaz. Henüz alkollü içki içmiş olan insanın artığı da böyledir.

    Küçük çocuğun elini suya sokması hâlinde eli temiz olduğu bilinmiyorsa, bu su ile abdest almak veya içmek, tenzîhen mekrûh olur. Bir hayvanın teri, artığı gibidir. Artığı temiz ise teri necis olmaz...

Sayfa 3/4 İlkİlk 1234 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •