ATATÜRK'ÜN ÝLKOKUL ANILARI: MUSTAFA OKULA BAÞLIYOR
Mustafa okula baþlayacaktý. Babasý Ali Rýza Bey oðlunun laik eðitim veren Þemsi Efendi Ýlkokulu’na gitmesini istiyordu. Annesi Zübeyde Haným ise, mahalle mektebine gitmesini arzu ediyordu. Bu konu etrafýnda fikir çatýþmalarý sürüp gidiyordu:
Zübeyde Haným: “ Ne var yani Þemsi Efendi Ýlkokulu’nda? Ne öðrenecek orada? Hem orasý uzak. Mahalle mektebi þuracýkta. Oraya gitsin istiyorum. “
Ali Rýza Bey: “ Haným, okulun yakýnlýðý, uzaklýðý önemli deðil. Önemli olan, eðitimin iyi olmasý. Öðretmenlerin iyi eðitim vermesi. “
Zübeyde Haným: “ Tamam iþte. Mahalle mektebindeki hoca çok iyi eðitimciymiþ. Mahalle mektebinde okuyanlar hep iyi eðitim almýþlardýr. Ben de mahalle mektebinden mezun oldum, orada okudum. Bilgide kimden aþaðý kaldým, söyler misin bey? “
Ali Rýza Bey: “ Kimseden aþaðý kalmadýn, Zübeyde. Ben her zaman senin bilgili olmanla övünmüþümdür ama Mustafa, Þemsi Efendi Ýlkokulu’na gidecek. “
Ali Rýza Bey yine de, Zübeyde Haným’ýn hatýrýný kýrmamak için, oðlu Mustafa’yý birkaç günlüðüne mahalle mektebine gönderdi.
Daha sonra bir bahaneyle Mustafa’yý mahalle mektebinden alarak Þemsi Efendi Ýlkokulu’na yazdýrdý. Bu durum Mustafa’nýn da hoþuna gitmiþti, çünkü mahalle mektebinin dersleri O’na aðýr gelmiþti. Aðýr gelmesi derslerin zorluðundan deðil, konularýn aðýr yani yavaþ iþlemesindendi. Mustafa, hocanýn birinci derste anlattýðý konuyu kavrýyor, ikinci derste yeni bir konuya geçmesini bekliyordu ama hoca sadece birinci derste deðil, bütün bir gün ayný konuyu anlatýyordu. Bu durum Mustafa gibi yaþý küçük aklý büyük, yaþýna göre, dünyada eþine ender rastlanacak üstün zekâlý bir çocuk için, sýkýcý bir durumdu. Kimse benden koþmam gereken bir durumda yürümemi beklemesin, diyordu.
Mustafa, Þemsi Efendi Ýlkokulu’nda kýsa zamanda tanýndý ve sevildi. Sýnýf öðretmeni Mustafa diyordu da baþka bir þey demiyordu. Öðretmenler odasýnda devamlý olarak bu baþarýlý öðrencisini anlatýyor, O’nu övüyordu: “ Arkadaþlar, az önceki matematik dersinde sýnýfa çok zor bir problem sordum. Kimse duymasýn, soruyu üçüncü sýnýflarýn ders kitabýndan almýþtým. Sýnýfta kimsenin problemi çözemeyeceðinden emindim. Problemi önce yüksek sesle okudum, daha sonra tahtaya yazdým. Öðrencilerin çoðu soruyu okumakla meþguldü. Oysa çalýþkan öðrenciler defterlerine çözüm iþine giriþmiþlerdi. Problemi doðru çözdüðünü söyleyen altý öðrenciden beþinin bulduðu sonuç yanlýþtý. Sadece Mustafa doðru sonuca ulaþmýþtý. Siz olsanýz böyle bir öðrencinizi alnýndan öpmez misiniz? Gelecekte Türk Milleti bu çocuktan çok þey bekleyecektir. “

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994

---------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÝLKOKUL ANISI: ALTIN SAÇLI, DENÝZ GÖZLÜ ÇOCUK
Mustafa, Þemsi Efendi Okulu son sýnýfa giderken, bir gün sýnýf öðretmeni, bugün okula bir müfettiþin geleceðini, ona karþý saygýlý olmalarýný, soracaðý sorulara doðru cevap vermelerini söyledi. Eðer bilmiyorlarsa kesinlikle parmak kaldýrmamalarýný ihtar etti. Ýlk dersten sonraki teneffüste öðrenciler arasýnda konuþulan tek konu müfettiþin sýnýfta ne gibi bir soru sorabileceðiydi. Müfettiþin sorduðu bir sorunun bile bilinememesi, kötü bir intiba býrakýrdý. Bu durumda Mustafa, çalýþkan öðrenciler arasýnda ön plana çýkýyor ve arkadaþlarýna müfettiþin sorduðu en zor soruyu bile doðru cevaplandýracaðý sözünü veriyordu.

Ýkinci ders, ikinci teneffüs derken, üçüncü dersin ortalarýna doðru kapý çalýndý ve müfettiþ sýnýfa girdi. Müfettiþ, öðretmenle bir süre konuþtuktan sonra sýnýfa dönerek ilk soruyu sordu: Osmanlý Devleti, Avrupa'yý fethetmek istedi ama neden baþarýlý olamadý? Belki bu soru öðrenciler için, biraz aðýr bir soruydu ama aðýrlýklarýn kaldýrýlýp kaldýrýlamayacaðý yani sorunun cevaplandýrýlýp cevaplandýrýlamayacaðý da böyle bir soru sorulmadan bilinemezdi. Bu soru için, sýnýfýn en çalýþkan dört öðrencisi parmak kaldýrdý. Bunlarýn arasýnda Mustafa da vardý. Aslýnda müfettiþ sýnýfa girip öðretmenle konuþurken, orta sýralarda oturan sarý saçlý, mavi gözlü ve o mavi gözlerinden zeka fýþkýran öðrenciyi hemen fark etmiþti. Müfettiþ, nedense bu sarýþýn öðrenciye parmak kaldýrmasýna raðmen, söz hakký vermemiþ, parmak kaldýran baþka bir öðrenciden sorduðu sorunun cevabýný istemiþti. O öðrenci de, müfettiþin beklediði bir þablon içinde soruyu cevaplamýþtý.

Ýkinci soru, ilk sorudan çok daha zor olmalýydý. Bir devlet çýksa, diyelim ki, bu Osmanlý Devleti olsun, dünyaya hakim olsa, bu durum ebediyete kadar devam eder mi? Mustafa olaya bu paralelde dik bir çizgi çekmek ihtiyacýný hissetmiþti. Birbirine paralel giden iki doðru bu dik çizgiyle kesiþmeliydi. Mustafa'nýn parmak kaldýrýp söz isteyerek soruya verdiði cevap þu oldu: " Hayýr, etmez. Býrak ebediyeti elli yýl bile devam etmez. Her ne için olursa olsun, baþka milletleri boyunduruk altýna almak, onlarý köle durumuna düþürmenin adý emperyalizmdir. Her millet kendi sýnýrlarý içinde özgür ve baðýmsýz yaþamalýdýr. Yaþasýn özgürlük, yaþasýn baðýmsýzlýk!.."
Mustafa'nýn büyük bir coþku içinde söylediði bu sözler üzerine müfettiþ, bir süre öðretmenle konuþtuktan sonra, Mustafa'nýn yanýna giderek, O'nu alnýndan öptü: " Yaþa Mustafa! Türk Milleti, senin gibi son derece bilgili, kültürlü ve düþüncesini korkmadan söyleyebilen, çaðdaþ yeni nesil gençlere emanet edilecektir. Sen Türk Milli Eðitimi'nin gururusun. "

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994
--------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÝLKOKUL ANISI: PÝYADECÝLÝK OYUNU
Günlerden bir gün komþumuz Binbaþý Kadri Bey’in oðlu Ahmet izinli gelmiþti. Temiz üniformasý, anlamlý bakýþlarýyla hayranlýk duyulacak bir askeri ortaokul öðrencisiydi. Bir an kendimi o üniformanýn içinde hissettim. O birkaç gün içinde komþular Ahmet’i görmeye gitti. Biz de annem Zübeyde Haným ve kýz kardeþlerim Makbule ve Naciye ile birlikte Ahmetlerin evine gittik. Ahmet askeri üniformasýyla evin salonunda, misafirlerin yanýnda sol eli cebinde biçimlice yürüyordu. Asalet ve saadetin ulaþtýðý en yüksek nokta buydu.
Daha sonra bir gün Ahmet, beni ve komþu çocuklarýný bir araya topladý ve þöyle dedi:“ Gelin bakalým arkadaþlar, þimdi sizlerle piyadecilik oyunu oynayacaðýz. Þu gördüðünüz tepeyi, Türk çocuklarý savunacak. Rum çocuklarý ise, ben baþla dediðimde tepeye çýkarak onlarý aþaðý çekmeye çalýþacak. Oyunun sonunda, hangi grup tepeyi ele geçirirse o grup kazanmýþ sayýlacak. “
Komþumuzun oðlu Ahmet’in baþla demesiyle Rum çocuklarý ileri atýldýlar ve tepeye týrmanmaya baþladýlar. Takýmlar beþer kiþiydiler ve ilk tepeye týrmanan Rum çocuðu bir arkadaþýmý kolundan tutup aþaðý çekti. Rum çocuklarý çok hýrslýydý ve paçasýndan yakalanan bir arkadaþým daha aþaðý çekildi. Aþaðý çekilen iki arkadaþýmýn yukarý çýkma þansý yüzde bir bile deðildi. Þimdi tepeyi savunan üç Türk çocuðu kalmýþtýk. Beþ Rum çocuðu tepenin üstüne çýktý ve etrafýmýzý sardý. Yeniliyorduk.
Bir Türk çocuðu, beþ Rum çocuðuna bedeldir, dedim. Onlar bana deðil, ben onlara saldýrdým. Tepeyi Rum çocuklarýna býrakmamaya kararlýydým. Benim kazanma isteðimi gören arkadaþlar da ileri atýldýlar. Sonunda tepenin üstünde iki Türk çocuðuyla yalnýz kalmýþtým. Rum çocuklar, yenilgiyi kabul etmiþler ve üstleri toz toprak içinde aþaðýdan bakýyorlardý. Biz kazanmýþtýk.
Mustafa daha sonra gizlice sýnava girdi ve Selanik Askeri Rüþdiye’sine kaydýný yaptýrdý. Mustafa özellikle sýnavýn yetenek bölümündeki piyadecilik oyununda demir gibi bileði, çelik gibi yüreðiyle komutanlarýn dikkatini çekti.
Kuvvet, kudret, hareket, kabiliyet hepsi Mustafa’da vardý. Gelmedi, dedi komutanlar, bu askeri rüþdiyeye böyle bir öðrenci daha gelmedi. Gelemez, dedi bir baþka komutan, dünya durdukça hiçbir askeri rüþdiyeye böylesine bir öðrenci gelemez.

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994
-----------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAÞIM HALÝT
Babam Ali Rýza Efendi kereste tüccarlýðý yaptýðý için, Selanik dýþýnda çalýþýyormuþ. O zamanlar anneme Üftade adýnda siyahi bir kadýný yardýmcý olarak tutmuþ. Daha sonra ben dünyaya gelmiþim. Ýki ay sonra Üftade'nin bir yeðeni doðmuþ. Adýný Halit koymuþlar. Yaþýmýz gelince bizi Mahalle Mektebi'ne yazdýrdýlar ama ben bir süre sonra oradan ayrýlýp Þemsi Efendi Okulu'na geçiþ yaptým. ( O zamanýn ilkokulu ) Halit ise, Mahalle Mektebi'ne devam etti.
Böylece aradan birkaç yýl geçti. Bir gün Halit yanýma gelerek, efendi ve köle kelimelerinin anlamýný sordu. Ben, insanlarýn köle olarak kullanýlamayacaðýný ve her insanýn bir baþkasýnýn deðil, sadece kendisinin efendisi olabileceðini söyledim.
Bunun üzerine Halit, sen gel bunlarý arkadaþlara anlat. Tenim siyah olduðu için, kendilerinin efendi, benim ise, köle olduðumu söylüyorlar, dedi.
Hangi arkadaþlarýn Halit, sýnýf arkadaþlarýn mý? diye sordum.
Evet, sýnýf arkadaþlarým, dedi.
Bak Halit, dedim, yarýn bizim öðretmen izinli, okula gitmeyeceðim. Sýnýfýnýza gelir arkadaþlarýnla konuþurum. Olur mu?
Halit, olur, dedi.
Ertesi gün Mahalle Mektebi'ne gittiðimde Halit'in ikinci dersten sonra ortadan kaybolduðunu öðrendim. Çok aradýk Halit'i bulamadýk. Ancak akþamüstü eve geldi. Anlattýðýna göre, köle olmasýný ve her dediklerini yapmasýný isteyen arkadaþlarýndan kurtulmak için, mektepten kaçmýþ ve Selanik dýþýna çýkmýþ. Daha sonra benim dediklerimi hatýrlamýþ ve kendisinin efendisi olduðu için, geri gelmiþ.
Halit'e arkadaþlarýyla konuþtuðumu ve efendi, köle gibisinden iki kelimeyi bir daha kullanmayacaklarý sözünü aldýðýmý söyledim. Halit bir daha Mahalle Mektebi'ne gitmedi. Annesi onu Þemsi Efendi'nin laik okuluna yazdýrdý. Halit bizim sýnýfa geldi. Fikirler ve düþünceler hür, kelepçe yok. Herkes kendi fikrinin efendisi, köle yok.
Aradan günler geçtikçe Halit bir açýldý. Durgun, düþünceli Halit gitti, neþeli, hareketli Halit geldi. Derslerine çok çalýþtý. Mahalle Mektebi'ne giderken sýnýfýn en tembeli Halit, Þemsi Efendi Okulu'nda sýnýfýn çalýþkanlarý arasýna girmeyi baþardý.

Benim Adým Atatürk - Puslu Yayýncýlýk - Sayfa 17-18

----------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ELBÝSE KAVGASI
Çocukluðumda yaþadýðým anýlardan biri de Makbule ile Naciye arasýndaki elbise kavgasýdýr. Komþu kýzýn üstünde yeni elbiseyi gören Makbule ile Naciye, anneme, biz de yeni elbise isteriz, dediler.
Annem: " Tabi olur, benim güzel çocuklarým. Ölçünüzü alýr, size yeni birer elbise dikerim. Þunun þurasýnda bayrama ne kaldý? Bayram günü de yeni elbiselerinizle gezersiniz. "
Birkaç günde elbiseler hazýrdý. Makbule ile Naciye yeni elbiseleriyle kývanarak gezdiler. Bir hafta sonra kýz kardeþlerim eski elbiselerine dönüþ yaptýlar. Annem de yeni elbiseleri yýkayýp, ütüledi ve elbise dolabýna astý.
Aradan zaman geçti ve arefe gününden bir gün önce evde bir gürültüdür koptu. Naciye bayramlýk elbisesini giymek istemiþ, üstüne olmamýþ, dar gelmiþ ve bir yaþ büyük ablasý Makbule'nin elbisesini giymiþ. Bunun gören Makbule Naciye'den elbisesini çýkarmasýný isteyip sesini yükseltmiþ.
Araya giren annem Naciye'ye neden ablasýnýn elbisesini giydiðini sordu. Bunun üzerine Naciye: " Ama anne, benim elbisem üstüme olmadý, çok dar geldi. Bir de ablamýn elbisesini deneyeyim dedim. Tam geldi. Bayramda ben bunu giyeyim ha, ne dersin? " Annem daha sonra elbiseyi Makbule'ye giydirmeye çalýþtý ama dar geldi.
Annem: " Tabi dar gelir. Siz büyüme çaðýndasýnýz. Ýki ay önce diktiðim elbisenin þimdi dar geleceðini düþünemedim. O zaman bayramda Naciye bu elbiseyi giyer, ben Makbule'ye iki gün içinde yeni elbise dikerim. "
Annem aynen öyle yaptý. Ýki günde elbiseyi dikti ve Makbule bayramda bu elbiseyi giydi. Beni sorarsanýz annemden rica etmiþtim ve beni kýrmadý. Bana bayramlýk alýnmadý. Babamýn yokluðunda zaten kýt kanaat geçiniyorduk. Annemi zor durumda býrakmak istemedim.

Öðretmenim Atatürk - Bilgi Yayýnevi - Sayfa: 21-22
Bir Öðretmenin Kaleminden ATATÜRK-Doðan Egmont - Sayfa: 16-17

------------------------------------------------------------

BALIKLARI SUYA ATTIM
Bir gün Makbule ile Naciye'yi yanýma alarak çiftliðin yakýnýndaki gölette balýk tutmaya gittim. Ben oltayla balýk yakaladýkça Naciye aðladý, yalvardý, balýklarý suya atmamý istedi. Naciye aðlamasýn diye, balýklarý suya attým ve erkenden çiftliðe döndük. Zaten hastaydý, hastalýðýnýn ilerlemesinden korkuyordum. Çiftlikte elimdeki kovanýn boþ olduðunu gören dayým bana þöyle dedi:
" Vay Mustafa , bakýyorum göletteki bütün balýklarý yakalamýþsýn. Bu kadar balýk bize çok, yarýsýný köye verelim. Hani balýklar, oltana yakalanmak için, atýlýrlardý. Hani avladýðýn balýklarý þanslý sayardýn. Giderken bir kova daha istiyordun. Sen önce bu kovayý doldur da sonra ikinci kovayý iste. "
Dayým konuþmasýna devam edecekti fakat Makbule araya girdi:
" Mustafa abim, yakaladýðý balýklarý suya atmasaydý iki kova dolardý. "
Bunun üzerine dayým: " Nee, abin yakaladýðý balýklarý suya mý attý? Ama neden? " diye sordu.
Makbule bu soruya þöyle cevap verdi: " Çünkü Naciye balýklara acýdý ve her balýk yakalandýktan sonra aðladý. "
Naciye: " Ben aðladým diye abim bir dolu balýðý suya attý. " dedi.
Dayým: " Affet beni Mustafa.. Durup dururken haksýz yere sana laf söyledim. Senin boþa konuþmayacaðýný anlamalýydým. Yarýn ikimiz gideriz balýk tutmaya. Yanýmýza dört kova alýrýz. " dedi.
Dayým konuþmasýný bitirince bir an Naciye ile göz göze geldik. Kardeþim yalvaran bakýþlarla bana bakýyordu.
Ertesi gün sabah kahvaltýsýndan sonra dayým çiftlikte beni çok aradý. Bulamazdý tabi ki çünkü samanlýða saklanmýþtým. Dayým, Mustafa, Mustafa, neredesin? diye baðýrdýkça yanýmdaki Makbule ile Naciye kýkýr kýkýr güldüler.

Benim Adým Atatürk - Puslu Yayýncýlýk - Sayfa: 21-23
Bir Öðretmenin Kaleminden ATATÜRK-Doðan Egmont - Sayfa: 21-22

-------------------------------------------------------------

KARANLIKTAN KORKMAM
On beþ yaþlarýndaydým. Manastýr Askeri Ýdadisi'ne gidiyordum. (O zamanýn lisesi) Yaz tatilinde dayýmýn çiftliðine gitmiþtik. Komþunun oðlu Enver'le çok iyi arkadaþtýk. Ara sýra birlikte gezerdik. Bir gün Enver, bizim baða gidip üzüm yiyelim, dedi. Ben de olur dedim. Annelerimizden izin alýp yola çýktýk. Saðda solda fazla eðlendiðimiz için, karanlýða kaldýk.
Enver: "Ýstersen dönelim. Sen þehir çocuðu olduðun için, karanlýktan korkarsýn. Böyle durumlara alýþýk deðilsin" dedi.
Ben karanlýktan korkmadýðýmý söyledim. Yola devam edelim dedim. Tarla kenarý, patika yol, aðaçlýk alan derken, karanlýk iyice çöktü. Yanýmdaki Enver'i zor seçer oldum. Bir saat önce daðlarýn kartalýyým diyen Enver, gel Mustafa dönelim, az kalmýþtý ya, yarýn gündüz geliriz, demeye baþladý. Neyse ki sonunda baða vardýk ve birer salkým üzüm kopardýk. Üzüm yiyerek çiftliðe döndük.

Öðretmenim Atatürk - Bilgi Yayýnevi - Sayfa: 47
Dahilerin Efendisi - Kitapita Yayýncýlýk - Sayfa: 16 - Mayýs 2021


ÝLK ANDA CANIM SIKILMIÞTI
Bakla tarlasýnda yalnýz baþýma bekçilik yaptýðým günlerden birinde öðle vakti kulübenin önündeki çardak altýnda uyuya kalmýþým. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, annemin sesine uyandým.
Annem: ” Dayýsý þuna bak, Mustafa uyuya kalmýþ. Makbule dün pýnardan soðuk su içince hastalandý ya, Mustafa bütün gece baþýnda bekledi. Ondan uykusunu alamadý. Neyse ki Makbule’ye ballý ýhlamur içirdim de iyileþti ” dedi.
Dayým: ” Býrak caným uyusun. Benim en sevdiðim þeydir burada uyumak. Bu öðle sýcaðýnda karga falan uðramaz. Bir yatsam iki saatten önce top atsan uyanmam ” dedi.
Bu konuþmalarý duyunca ayaða fýrladým. Uykuda yakalandým diye ilk anda caným sýkýlmýþtý ama Makbule’nin iyileþtiðini duyunca rahatladým.

Bir Öðretmenin Kaleminden ATATÜRK - Doðan Egmont - Sayfa: 18


NACÝYE KAYBOLDU
Dayýmýn bakla tarlasýna Makbule ile giderdik. Bir gün Naciye de bizimle gelmek istedi. Ýlk defa benden bir þey istediði için olmaz diyemedim. Annemden izin çýkýnca o gün üç kardeþ tarlaya gittik. Naciye eline bir sopa aldý ve kargalarýn ardýndan koþturdu durdu. Bir ara Makbule ile uzun süren bir konuþmamýz oldu.
Tarlanýn ortasýndaki kulübenin önüne oturduk ve yemeðe baþlayacaktýk ki, Naciye’nin yanýmýzda olmadýðýný fark ettik. Saða baktýk, sola baktýk, Naciye neredesin diye baðýrdýk, Naciye yok. Neden sonra Naciye çýkageldi. Meðer karga peþinde koþarken çok yorulan Naciye kulübeye girmiþ ve döþeðe yatýp uyumuþ. Naciye’nin ortaya çýkmasýyla birlikte rahatladýk ve yemeklerimizi yedik.


BAHÇEDEKÝ KUYU
Ben yedi yaþýndayken, babamý kýsa süren bir hastalýðýn ardýndan kaybettik. O tarihlerde kadýnlar bir iþte çalýþamadýklarý için maddi sýkýntý içine düþmüþtük. Onun için evimizin yanýnda bulunan küçük bir eve taþýndýk. Ertesi gün yeni evin bahçesine teftiþe çýktým. Otlarýn arasýndan yürüdüm. Saðda solda dut, erik, armut aðaçlarý vardý. Armut aðacýnýn ilerisinde bir kuyu olduðunu gördüm. Kuyunun yanýna sokulduðumda hayretler içerisinde kaldým. Yer seviyesinde olan kuyunun üstü açýktý. Annemi durumdan haberdar ettim. Annem komþumuz Ali Usta'yý çaðýrdý. Ali Usta kuyunun üstüne tahtadan bir kapak yaptý. Kilidi taktý. Anahtarý anneme verdi. Böylece kötü bir olay yaþanmadan kuyunun üstü kapatýlmýþ oldu.

BENÝ KOMUTAN SEÇERLERDÝ
Yeni evimiz küçüktü ama bahçesi büyüktü. Bu bahçede komþu çocuklarýyla askercilik oynardýk. Askercilik oynarken, beni komutan seçerlerdi. Ben de karþýmda hazýr ola geçmiþ arkadaþlara çeþitli görevler verirdim. Onlar da, emredersin komutaným deyip koþarak uzaklaþýrlardý. Üç beþ dakika sonra geri gelerek görevi tamamladýklarýný söylerlerdi. Daha sonra onlarý sýraya sokar, uygun adým yürütürdüm.
Bir gün bize tahtadan tüfekler hazýrlayan marangoz Celal Amca oyunumuzu seyretmiþ ve anneme: " Zübeyde Haným, Mustafa'yý askeri okula göndermelisiniz. Kendisi iyi bir komutan adayýdýr. " demiþ.

-----------------------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANISI: ARKADAÞIM YUSUF KEMAL
Langaza'daki dayýmýn çiftliðinde her gün bir baþka olayla karþýlaþýr ve deðiþik arkadaþlarla tanýþýrdým. Yarýcýlarýn çocuklarý çiftliðe gelirdi. Onlara karpuz dilimleyip, ikram ederdim. Aralarýnda orta yere çýkýp güreþenler olurdu. Bu güreþlerde ben pek çok defa hakemlik yaptým. Bir defasýnda güreþen bir çocuðun babasý yanýma sokuldu ve þu benim oðlaný galip getir, al bu parayý harca, dedi. Ben, kusura bakma dayý, senin paran bende geçmez, deyince adam yanýmdan uzaklaþtý.
Sonraki günlerde çiftliðe Yusuf Kemal adýnda bir çocuk geldi. Ben yaþta, ben boyda ve sarýþýndý. Yusuf Kemal'le arkadaþlýðý bir ilerlettik. Bir defasýnda hiç unutmam bir güreþi idare ederken, düdüðü ona vermiþ ve hakemlik yapmasýný istemiþtim. Pek güzel hakemlik yapmýþ ve güreþi iyi sonlandýrmýþtý.
Bir konuþmamýzda, senin adýn Yusuf ama Kemal'i var. Benim adým Mustafa, Kemal'i niye yok, demiþtim. Bunun üzerine Yusuf Kemal, üzüldüðün þeye bak. Sana Mustafa Kemal diyelim, olsun bitsin, demiþti. Sonra aradan aylar geçti. Selanik Askeri Rüþdiyesi'nde ( Ortaokul ) okurken, bir arkadaþa Yusuf Kemal'den bahsetmiþ ve Yusuf'un üç veya dört defa bana Mustafa Kemal diye hitap ettiðini nakletmiþtim. Bu durum matematik öðretmenimiz Yüzbaþý Mustafa Efendi'nin kulaðýna gitmiþ. Matematiðe büyük ilgim nedeniyle, matematik öðretmenimiz, “Oðlum, senin de adýn Mustafa benim de. Bu böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalý, bundan sonra senin adýn Mustafa Kemal olsun” diyerek bana Kemal adýný verdi.  

-----------------------------------------------------------------

SELANÝK ÞAMPÝYONU
Mustafa, Þemsi Efendi Okulu 4. sýnýfa giderken beden eðitimi dersinde öðretmeni sýnýfa koþu yarýþmasý yaptýrdý. Okul etrafýnda iki tur atýlacak ve birinci olan okul çapýnda yapýlacak koþuda sýnýfýný temsil edecekti. Ýlk turu önde geçen Mustafa ikinci turun ortalarýnda bitiþ çizgisine doðru güçlü adýmlarla koþarken, biraz ileride uçamayan bir yavru kuþun peþinden koþan siyah, kocaman bir kediyi fark etti. Mustafa yön deðiþtirip hýzla koþarak yavru kuþu kedinin pençesinden kurtardý. Yavru kuþu severek ve yürüyerek yarýþý en sonda tamamlamasýna karþýn, olayý öðrenen öðretmeninden yavru kuþu kurtardýðý için aferin alan Mustafa, yarýþý birinci bitiren arkadaþýnýn: “ Hayýr, ben birinci deðilim. Yarýþýn birincisi Mustafa’dýr. O benden daha hýzlý, sýnýfýmýzý benden daha iyi temsil eder “ demesi üzerine öðretmeni tarafýndan birinci gelmiþ sayýldý. On beþ gün sonra yapýlan koþuda okul þampiyonu olan Mustafa, derslerindeki baþarýyý koþuda da gösterecek ve Selanik Þampiyonu olarak bir kupa alacaktý.

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994
Akýllý Türkçe Atölyesi - 1. Sýnýf - Sayfa: 46

--------------------------------------------------------------

DÜNYA ASKERÝ LÝSELER ÞAMPÝYONU
Mustafa Kemal, Þemsi Efendi Okulu 4. sýnýfa giderken koþuda Selanik Þampiyonu olmuþtu. Selanik Askeri Rüþtiyesi ve Manastýr Askeri Ýdadisi'ne giderken koþuyu býrakmadý. Arkadaþlarýyla her gün antrenman yapardý. Özellikle Manastýr Askeri Ýdadisi'nde ( þimdiki askeri lise) 1 mil ( 1.609 metre ) koþusunda okulun yýldýzýydý. Yarýþ baþlar baþlamaz öne geçer ve yarýþý önde götürürdü. 1 mil koþusunda geçildiði görülmemiþti. Askeri liseler arasýndaki koþu yarýþýnda Mustafa Kemal ülke þampiyonu olmuþtu. Ayný yýl Manastýr'da düzenlenen dünya askeri liseler þampiyonasýnda 1 milde birinci olarak dünya þampiyonu olmuþ ve altýn madalya kazanmýþtý.

----------------------------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN ÇOCUKLUK ANILARI - KUYU
Langaza'da dayýmýn çiftliðinde kalýrken komþu çiftliðin yakýnýndan geçerdim. Bir gün çiftlikten sesler geldi. Koþtum. Kuyunun baþýnda üç çocuk kýz kardeþlerinin kuyuya düþtüðünü söylüyor ve yardým istiyorlardý. Oralarda kalýn bir ip buldum. Ýpi aðaca baðlayýp kuyuya indim. Tahminen altý yaþlarýnda bir kýz beline kadar su içinde duruyordu. Ýpi kýzýn beline baðladým ve aðabeylerine yukarý çekmesi için, seslendim. Aðabeyleri kýzý yukarý çektiler. Daha sonra ipi aþaðý sarkýttýlar. Ýpi belime baðladým, ellerimle tuttum ve beni çekiniz, diye baðýrdým. Çeken olmayýnca ipten týrmanarak kendi çabamla yukarý çýktým. Kimseler yoktu. Demek ki kardeþlerini kurtarýnca aðabeyleri beni kurtarmaya lüzum görmemiþti.


ALMAN KOMÞUMUZ
Arabanýn icat edildiði yýllardý. Selanik'te zengin bir Alman komþumuz vardý. O komþumuz bir araba almýþtý. Yollarda arabayla giderken, görenler þaþýrmýþtý. Bu araba atsýz, öküzsüz nasýl gidiyor diye. Komþumuz bir akþam evine dönerken, farlarý yakmýþ. Araba gürültülü çalýþtýðý için, canavar geliyor diyerek insanlar kaçýþmýþ. Hatýrladýðým kadarýyla bir gün aþýrý hýz yaptýðý için, polis ceza kesmiþ. Komþumuz o sýra 20 km. hýzla gidiyormuþ.


AKREP OLAYI
Makbule dört- beþ yaþlarýndaydý. Bir gün çiftliðin duvarýnda akrep görmüþ ve çok korkmuþ. Mustafa abi, koþ, duvarda aprek var, diye baðýrýyordu. Ben koþarak Makbule'nin yanýna vardým. Parmaðýyla iþaret ettiði yerde bir akrep duruyordu. Yerden taþ alarak akrebi ezdim. Makbule'nin elinden tutarak annemin yanýna götürdüm. Annem, ne olduðunu sordu. Ben de olanlarý anlattým. Annem çok korktuðu için, Makbule'ye su içirdi. Daha sonra yataðýna yatan Makbule derin bir uykuya daldý.


KOYUN SÜRÜSÜ
Kýz kardeþim Naciye çok konuþkandý ve hatýrý sayýlýr derecede önemli olaylardan bahsederdi. Bir gün öyle bir hikaye anlatmýþtý ve ben hayretler içinde kalmýþtým. Çobanýn biri, daðda koyun otlatýyormuþ. Koyunlar çokmuþ, sürüde en azýndan beþ yüz koyun varmýþ ve bir ucu ilerideki uçurumun kenarýna kadar varýyormuþ. Derken, bir koyun uçurumdan aþaðý atlamýþ. Bunu gören diðer koyunlar uçurumdan aþaðý atlamaya baþlamýþ. Bereket çoban durumu fark etmiþ ve sürünün yarýsýný kurtarmýþ. Býraksa koyunlarýn hepsi uçurumdan atlayacakmýþ.


YARALI GÜVERCÝN
Bir gün evimizin bahçesinde kanadý kýrýk, yaralý bir güvercin buldum. Eve götürdüm. Anneme ve kardeþlerime gösterdim. Güvercini veterinere götürdük. Kanadýný sardý, iyileþir, dedi. Üç gün güzelce besledim. Dördüncü günün sabahýnda kafeste cansýz yatarken buldum. Çok üzüldüm. Gözyaþlarý içinde güvercini bahçenin bir köþesine gömdüm. Seni hiç unutmayacaðým, güvercin, dedim. Aradan yýllar geçti ama ben o güvercini unutmadým.

-----------------------------------------------

ATATÜRK'ÜN DEPREM ANISI
Yýl 1896. 15 yaþýndaydým. Manastýr Askeri Ýdadisi 1. sýnýfa gidiyordum. Okulumuz iki katlýydý ve bizim sýnýf üst kattaydý. Fizik dersindeydik. Birden sarsýntý oldu. Arkadaþlardan bazýlarý, hocam, deprem oluyor, dedi. Fizik öðretmenimiz tavanda sallanan lambaya baktý ve sakin olun çocuklar, dedi. Geri geri gitmeye baþladý. Kapýnýn yanýna gelince hýzla kapýyý açýp dýþarý kaçtý. Birkaç saniye içinde sýnýfta yalnýz kaldým. Saðýma, soluma bakýndým, kimse yoktu. Bir süre bekledim. Sonra ayaða kalktým ve pencereye doðru yöneldim. Dýþarý baktýðýmda hayretler içinde kaldým: Okulumuzun mevcudu iki bin kiþiydi ve bahçe öðretmen ve öðrenci doluydu. Yere çömelmiþler ve öylece bekliyorlardý. Neden korktular hala anlayabilmiþ deðilim.
Sýnýfýmdan çýktým, bazý sýnýflara baktým, kimse yoktu. Alt kata indim, sýnýflar boþtu. Ön kapýdan bahçeye çýkarsam öðretmenler bu davranýþýmdan hoþlanmazlar diye düþünerek, arka kapýdan bahçeye çýktým. Beni ayakta gören bir öðretmen, otur Mustafa, otur, dedi. Ben de yere çömeldim. Daha sonra aradan zaman geçti ve öðrenciler, öðretmenler nezaretinde sýnýflarýna gitti.

Atatürk'ün Çocukluðu - Ezgi Yayýnlarý - Yayýn Yýlý: Aralýk 1994

------------------------------------------------------------------------

Býrak depremi, Anafartalarda, Conk Bayýrý'nda ingiliz gemilerinden atýlan insan büyüklüðündeki gülleler yakýnýnda patladýðýnda Mustafa Kemal kaçýp gitmediyse bunu 15 yaþýndaki cesaretine borçludur. Sadece cesur insanlar kahraman olur. Mustafa Kemal Çanakkale'de 34 yaþýndaydý ve 15 yaþýndan iki kat daha fazla cesurdu. Bu cesur yüreði toprak altýna almak için, bilek gerekti, yürek gerekti. Korkaklar, kolay teslim olur ve boyun eðerdi. Mustafa Kemal boyun eðmedi ve galip geldi. Daha pek çok savaþ kazandý ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tarihe ismini altýn harflerle yazdýrdý.

Serdar Yýldýrým