Neden gerçeklerimizden kaçıyoruz…

Neden gerçeklerimizle yüzleşmiyoruz…

Neden “hastalığımızı” kabul etmeyip, “sağlıklı” numarası yapıyoruz…

Neden halkımıza “dürüst” davranmıyoruz…

Anlayabilmiş değilim.

Hâlâ rahip de, rahip!

Hâlâ ABD de, ABD!

Hâlâ sürekli lanetlediğimiz dış güçler!

Yahu suçu başkalarının üstüne atmaktan vazgeçelim.

Sürekli “şeytan taşlama” huyunu bırakalım.

Artık kabullenelim.

Ekonomimiz hastaydı…

Bu hastalığı biz hep görmemezlikten geliyorduk…

Görüyorduk, millete göstermiyorduk…

Sonunda bardak doldu doldu, haa belki rahip bardağı taşıran son damla oldu…

Ve sonunda Türk Lirası tepetaklak gitti.



Biz güçlü olsaydık…

********

Lütfen şu soruların cevabını hep birlikte düşünelim!

*Biz, “borç ekonomisi” değil de “üretim ekonomisi”ni tercih etseydik…





*Biz, dünyada paranın bol olduğu dönemlerde aldığımız kredileri “inşaata” değil de, “gelir getirici yatırımlara” yönlendirseydik…

*Biz, yıllarca kazandığımızdan daha fazla harcamasaydık…

*Yani biz, ayağımızı yorganımıza göre uzatsaydık…

*Biz, hava atmak için lüks içinde yaşamasaydık, sağa sola para harcamasaydık…

*Biz, “çalışarak yaşamayı” aptallık, “çalışmadan yaşamayı” uyanıklık olarak topluma aşılamasaydık…

*Biz, devleti 543 milyar dolar, özel sektörü 245 milyar dolar borçlandırmasaydık…

*Biz, aldığımız borçlarla “gereksiz yatırımlara” yönelmeseydik…

*Biz, köylümüzü topraktan koparmasaydık, “tarım ülkesi” özelliğimizi koruyabilseydik…

*Biz, enerjiden sonra “gıda”da da dışa bağımlı hale gelmeseydik…

*Özetle biz; “çalışan, üreten, artı değer yaratan, ihracat yapan, tüketimi ölçülü, bilime ve teknolojiye önem veren” bir ülke olabilseydik…

Böyle bir ekonomik kriz yaşar mıydık?

Paramız “pul” olur muydu?

Yani biz şimdi, yukarıda saydığım bütün gerekleri yerine getirdik de, o hain dış güçler mi bizim paramızı tepetaklak etti?

Yapmayın, etmeyin, ne olur!

Bugün bu haldeysek, suçlu biziz!

Şu halimize bakın, “hastalığını kabul etmeyen hastadan” hiç farkımız yok!

Hastayız, iyileşmek de bizim elimizde.



Gerçekleri kabul etmekten başka çaremiz yok

******

Gerçekler, acıdır.

Gerçekler, istesek de istemesek de acıtır.

İtiraz etmeyelim, suçu başkasının üstüne atmayalım, oturalım gerçekleri kabul edelim.

Kabul edelim ve kendimize yeni bir sayfa açalım.

“Laylaylom yaşamak” devrinin bittiğini…

Çok çalışıp borçlarımızı ödemek zorunda olduğumuzu…

Çok tüketmek alışkanlığımızı bırakmamız gerektiğini…

Rant peşinde koşma devrinin sona erdiğini…

Millete anlatalım.

Kendimize inandırıcı programlar yapıp, yola çıkalım.

Ah vah çekmenin anlamı yok!

Ah vah çekmek, bizi sorunlarımız ve sorumluluklarımızdan kurtarmaz.

Tabii çok acı çekeceğiz…

Aileler, şirketler, kurumlar, hepimiz ama hepimiz “bedel” ödeyeceğiz…

Ancak çare yok!

Bu ülke hepimizin.

Bu ülke ekonomik krize girdiyse, bunda senin, benim, hepimizin kusuru var.

Türkiye, “bolluk içinde yüzen bir dönem” geçirdi…

Maalesef çoğumuz bu bolluğu “iktidarın becerisi” olarak değerlendirdi.

Oysa o bolluk, “yurt dışından devletin aldığı 453 milyar dolar ve özel sektörün aldığı 245 milyar dolar borcun” bolluğu idi.

Yani bizim olmayan paralarla biz sefa sürdük.

Lüks otomobiller aldık, lüks konutlar yaptık, AVM’ler, rezidanslar…

Özetle, yıllarca “hak etmediğimiz” bir hayat yaşadık.

Aldığımız borç paraları yedik içtik, kendimizi “zenginleşmiş” kabul ettik.

Yaşadığımız hayatın “sürdürülebilir” bir tarafı yoktu.

Eninde sonunda foyamız ortaya çıkacaktı.

Erteledik erteledik, nihayet bu yıl “krize” yakalandık.



Neden bu yıl?

**********

Siz, genel seçimlerin neden bir yıl öne alındığını sanıyorsunuz?

Kriz bağıra bağıra geliyordu, tam seçim sürecinde yakalanmamak için, seçimler 1.5 yıl öne çekildi.

Seçimlerde yine “yalancı cennet” yaratıldı, her kesime olmayan paralar bol keseden dağıtıldı, seçim kazanıldı, artık kriz gelebilirdi.

Geldi de…

Yılın sonuna kadar ödememiz gereken 240 milyar dolar borcumuz var.

Aşağı yukarı 55-60 milyar dolar da “cari açık” finansmanı için para lazım.

Bu kadar paramız var mı?

Yok!

Yine dışarıdan bulmamız gerekiyor.

Bu arada değişik nedenlerle risk primimiz yüksek, kolay para bulamıyoruz, bulsak bile “tefeci faizi”yle…

Bizim dövize talebimiz fazla, yeteri kadar “arz” da olmayınca, dövizin değeri arttı.

Olup biten bu!

Birlikte başaracağız

*********

Tekrar söylüyorum…

Ah vah ederek zaman kaybetmenin anlamı yok!

Ortada bir cenaze varsa, bu cenaze hepimizin.

Birlikte sırtlayacağız, bu cenazeyi birlikte kaldıracağız.

Bu saatten sonra sürekli birilerini suçlayarak “olumsuz hava” yaratmanın anlamı da yok.

Bir olacağız, beraber olacağız…

Hatalarımızla yüzleşeceğiz…

Ülkemiz için yeniden yola çıkacağız.

Başka yapılacak bir şey yok!

Tabii, yeter ki iktidar, ülkemizin gerçeklerini halkla samimiyetle paylaşsın.

Bundan sonra doğru yol çizsin, toplumu doğru yönlendirsin.

Yola çıkmak için birinci şart bu!
ALINTIDIR
Kocaeli gazetesi

M.Tanzer Ünal