Güle bülbül olmak kolaydır amma
Onun dikenini sevmektir asıl
Seviyorum demek olaydır amma
Kurak yüreğine yağmaktır asıl
Aşkın ateşinde bin kere yanıp
O akkor içinde cananı anıp
Aşkı susuzlukta deryaya kanıp
Fikirde hasreti boğmaktır asıl
Karşı koyup gelen her türlü şerre
Sitem eylemeden döktüğün tere
Aşkının düştüğü karanlık yere
Bir güneş misali doğmaktır asıl
Anlayıp hasetten gelen oyunu
Ayırıp ak ile kara koyunu
Sevdaya ket vuran gurur boynunu
Us ile yenerek eğmektir asıl
Sadece o olup kalben gördüğün
Günü dün etmeden dünü ise gün
Onunla bir ömrü eyleyip düğün
Her ana birlikte sığmaktır asıl
Neşe havanında hüzünü ezip
Her yerde gururla el ele gezip
Aşkın tarihine bitimsiz yazıp
Üst üste mutluluk yığmaktır asıl
Kısaca göz ile dil ile değil
Görsellik denilen yol ile değil
Nefsinden uzanan el ile değil
Yürekle yüreğe değmektir asıl
İhsan Turhan
Kayıt Tarihi : 6.7.2010 12:34:00
Gel biraz dertleşelim sevgili dostum Beşir
Anlatayım bak sana gelmişiz biz ne hale
Ne seni ne de beni paklamaz bu teneşir
Tencere çok ısınmış kurtarmıyor nihale
Örf âdeti unutmuş habersiziz saygıdan
Bacak bacak üstüne torun dede yanında
Sende de saç kalmamış yaşadığın kaygıdan
Kendine mukayyet ol gidersin bak anında
Benim yaşım kırk altı seninkini unuttum
Galiba kocadık biz artık olduk maskara
Zaman zaman kendimi telkin edip avuttum
Lakin çoktan boşalmış yaşam denen makara
Dün akşam balkondaydım tam çayımı içerken
Aşağıda bağırdı mahallenin delisi
Rüyamda gördüm seni gökyüzünde uçarken
Ayağının altında kayıp cami halısı
Ulan deli diyordu komşunun oğlu hasan
Ben sana demedim mi buralarda görmeyim
Bütün veliler suskun deli gerçeği kusan
Bu iş bana dokunur ben olaya girmeyim
Beş dakika geçmedi bir şangırtı bir feryat
Sanırsın mahalleye nükleer füze düştü
Bir nara arkasından hanımı döver Ferhat
Diyordu “konkeninden nihayet sabrım taştı”
Gülsem mi ağlasam mı çayı da içemedim
Dedim ki seyredeyim birazcık gökyüzünü
Ne kadar uğraştımsa bir türlü seçemedim
Duyarsızlık kaplamış kardeşinin gözünü
Haberler haber değil sanki hüzün kuyusu
Filmler ve diziler de vurun kırın diyorlar
Vicdan meze yapılmış peşkeşte sağduyusu
Şeytanın sofrasında hep beraber yiyorlar
Paran varsa mubahtır yaptığın ne var ise
Din bile değişiyor o kâğıdın uğruna
Misyonerlik diz boyu evler olmuş kilise
Sitem ederler ama senin ezan çağrına
Siyaseti hiç sorma hepsi aynı terane
Geçim halkımın derdi, onlar derki bana ne
Ah Beşir’im bu dertten yollar olmuş kerhane
Alan veren razıymış laf etsen der sana ne
İnan artık yoruldum düşün düşün çare yok
Ara sıra sıkılıp bir şeyler yazıyorum
Ev ki olmuş tamtakır iyi hali fare yok
Hüsnü kuruntu edip seni de üzüyorum
Neyse kısa keseyim fazla söze gerek yok
Anlat anlat bitmiyor başın ağrıdı Beşir
Yılların tortusunu kaldırmaya kürek yok
Önümde siyah tahta elde siyah tebeşir
İhsan Turhan
Kayıt Tarihi : 7.7.2010 10:01:00
Geldim gene yoksun
Sensizlik ve hatıraların var odada
Giderken boşaltmayı unuttuğun küllük
İçinde izmaritler, dudaklarından izler
Dökmedim, dökemedim!
Kapatmayı unuttuğun radyo
Çalan hüzünlü melodiler.
İki sene oldu,
Kapatmadım, kapatamadım!
Ceketimi astım
Solmaya yüz tutmuş ceketinin yanına
Lakin sensizlik hala omuzlarımda
Yorgunum, çok yorgun
Öylece çöktüm, resminin karşısındaki koltuğa
Yaktım bir sigara, sensizliği çektim ciğerlerime
Ve küllüğe uzandığım da,
Gene sen çıktın karşıma,
Gene yokluğun çıktı karşıma
Anlaşıldı
Gece gene, taksim yapacaktı
Yokluğunun eşliğinde, hüzün makamında
Fırtına öncesi sessizliğin belirdiği anda
Açık olan penceremden
Bir şey düştü odama, irkildim!
Önce, yerde beliren
Kan damlasına düştü gözlerim
Sonra da yerde yatan yaralı kuşa
Titriyordu garibim, tıpkı benim gibi
Korkuyordu zavallım, tıpkı benim gibi
Yaralanmıştı bir yerinden, tıpkı benim gibi
Kıpırdamadan öylece yatıyordu yerde
Elime almak için uzandım
Titredi yüreğim, geç kalmıştım
Garibimin gözlerine, inmişti perde
İki damla yaş düştü gözlerimden
Karıştı biçarenin yerdeki kanına
Baktığımda, ürperdim ne kadar benziyordu bana
Fısıldadım kendi kendime ve dedim ki
“Sakın sen geç kalma”
İhsan Turhan
Kayıt Tarihi : 6.5.2005 15:42:00
Bu şiirde ne varsa bir kurgudan ibaret.
Ne duruş var yazanda ne zahirdir şiiri.
Nihayet anladım ki bende yokmuş maharet,
Bir tutmak gerekirmiş kömür ile safiri.
Yapmazsan, iflas ile halin olurmuş ibret.
Üstadım da demişti, “Bak kendini yıkarsın,
Karanlığın içine boşa kurşun sıkarsın,
İnançtan kalelerin birer birer yıkılır,
Yerle yeksan edilir içinde ne var ise.
Doğru olan diline binlerce mıh çakılır,
Giydirilir üstüne kolsuz beyaz elbise,
Kendi ruhun içinde bir hücreye tıkılır,
Tıkılmakla kalmazsın hep taşlanır kafesin,
Soytarılar içinde lal olur gönül sesin.
Ruhunla Kerem gibi mısraların içinde,
Yanarken, yanılana dönmeyi öğrenirsin.
Cevahirdir bildiğin kalemlerin ucunda,
Yalan yanlış gördükçe bakmaktan iğrenirsin.
Birde fail olursun nam-ı inkâr suçunda.
Nihayet meydanlara giyotinler kurulur.
Hem de senin dik başın dost eliyle vurulur.
Sonra ölürsün çırak, cemaat gözyaşları.
Saffın arka kısmında doğrunun boynu bükük,
O der ki fısıldayıp, “Yanar mezar taşları,
Makberini çökertir içindeki büyük yük,
Çünkü onun kalbinde sustu şiir kuşları,”
Lakin duymaz kimseler ve görülmez gözleri
Sen hep suçlu kalırsın” olmuştu son sözleri
İhsan Turhan
Kayıt Tarihi : 8.7.2010 12:04:00
Senin hiç yüreğin kırıldı mı?
Benim kırıldı!
Sesini bile duydum.
Üstelik, kırılışından daha çok korkuttu.
Sanki yer yarıldı gök çöktü
Ve ilk defa gördüm
Aşk sonbahar misali yaprak döktü
Sonra bir çocuk gördüm
Gözleri kayıp, ya da kapamış görmeyi yok sayıp
Ağlıyor, başını hayatın omzuna dayayıp
O ağlıyor, hayat gülüyor
Dedim ki "Ne kadar ayıp"
Hayat umursamadı, devam etti gülmeye
Beni yok sayıp!
Ve şimdi
Sırf senin için
Ellerinden tuttum bir hiçin
Yürüyoruz ama biliyoruz
Sen gene umursamazsın hayat
Nasılsa gene yanmaz için
İhsan Turhan
Ellerinize sağlık bu güzel paylaşımınız için çok teşekkürler.
Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)
Yer imleri