“YÝRMÝ BEÞ KURUÞ’UN HÝKAYESÝ
😥😥😥😥😥
Aðlaya aðlaya okuyacaðýnýz, tarihimizden gerçekleri anlatan bir hikaye. Okurken o aný yaþatan bir hikaye. Bu güzel hikayeyi okumadan geçmeyiniz lütfen….

Seferberliðin ilânýyla beraber, Ayvalýk’taki 9. Tümen’e baðlý 23. Alay aðýrlýklarýyla birlikte Soma’ya gelerek, trenle Bandýrma üzerinden Tekirdað’a sevk edildi. 23. Alay’ýn Burhaniye’de bulunan bir piyade taburu, mesafenin daha kýsa olacaðý hesabýyla, Burhaniye–Edremit– Çanakkale yoluyla cepheye sevk edildi. Bu tabur yürüyüþe geçmeden önce, geçecekleri yollara yakýn köylere, gönderdikleri çavuþlar vasýtasýyla, geçecekleri gün ve saat belirtilerek, köylülerden asker için yemek hazýrlamalarýný, misafir olarak geceleyecekleri yerleri hazýrlamalarýný istedi. Böylece yürüyüþ sýrasýnda, asker için iaþe ve ibate (yeme ve barýnma) telaþýndan bir ölçüde kurtulmuþ olunuyordu. Ayný þekilde, o yýllarda henüz bir köy olan Havran’a gelen çavuþlar, muhtardan kendilerine kaç kiþilik, yemek ve yatak hazýrlayabileceklerini sorunca. Muhtar;

“Burasýnýn köy olduðuna bakmayýn. Burasý büyük bir köydür. Sizin
taburun hepsini aðýrlayabiliriz, yedirir içiririz.. Merak etmeyin deyince askerler, köyden ayrýldý. Gerçekten de belirtilen günde Havranlýlar, bir tabur askeri doyuracak kadar yemek hazýrlamýþlar, yatacak yerlerini hazýrlamýþlardý. Tabur Havran yakýnlarýna geldiðinde, Tabur Kumandaný, Edremit’in çok yakýn olduðu ve çok daha büyük olduðunu düþünerek, Havran’a sadece bir bölük asker yollamýþtý. Bir taburluk hazýrlanan yemek, bir bölüðe göre çok çok fazla gelmiþ, artmýþ, hattâ ertesi güne bile kalmýþtý. Bir taburluk yatacak yer hazýrlayan Havran Muhtarý, gelen askerleri sadece büyük evlere taksim ederek, küçük ve fakir evlere yük olmasýn diye kimseyi göndermemiþti. Bölük kumandaný þöyle anlatýyor:

“Ben her zaman, seferi durumlarda en geç yatar ve en erken kalkarým. Askerleri evlere daðýttýktan sonra, sokaklarda dolaþmaya baþladým. Yavaþ yavaþ evlerin ýþýklarý sönüyordu. Asker yatmaya, uyumaya baþlamýþtý. Aydýnlatma olmadýðý için sokaklar zifiri karanlýktý. En son birkaç evde ýþýk kalmýþtý. Onlar da sönünce ben de gidip yatacaktým. Sokakta, birden, iki büklüm, bastonuna dayanarak yürüyen, ihtiyar bir kadýna rastladým. Neredeyse çarpýþacaktýk. Aklýma çeþit çeþit þeyler geldi. Kadýna:

“Nene, sen bu saatte sokakta ne arýyorsun?” diye sordum.

“Evlatlarýmý arýyorum… Oðullarýmý arýyorum…”

“Kim senin evlâtlarýn?”

“Dün bana muhtar, askerler gelecek, sana da misafir etmen için dokuz evlât vereceðim, dediydi… Onlara yataklar hazýrladým… Yemekler hazýrladým… Gelmediler… Onlarý arýyorum..”


Bir tabura göre hazýrlýk yapan muhtar, bir bölük asker gelince, aðýrlýk olmasýn diye, bu ihtiyar nineye, misafir etmesi için asker yollamamýþ. O yýllarda, kadýnlarýn hiçbir sosyal güvenceleri yoktu. Kimsesiz kadýnlar, çok zor durumda kalýyorlar, çok zor geçiniyorlardý. Hiçbir gelirleri olmayan, bu yaþlý ve yoksul insanlar, bazen zeytinler silkildikten sonra gidip yerlerde kalan zeytinleri toplayarak, biraz gelir elde etmeye çalýþýyorlar, buna da “baþakçýlýk” deniyordu. Bu nene de böyle birisi olduðu için, muhtar acýmýþ, ona kimse göndermemiþti. Ama nene büyük sevinç içinde dokuz kiþilik yer hazýrlamýþ, yiyecek hazýrlamýþtý. “Nenenin çok üzüleceðini anladýðýmdan, ýþýklarý henüz sönmemiþ bir eve gidip, daha yatmamýþ olan dokuz askeri neneyle birlikte yolladým… Kadýncaðýz nasýl sevindi bir görseniz… Ertesi gün sabah erkenden bölüðü yol üzerinde topladým, yoklamayý yaptýktan sonra, tam yürüyüþ emri verecekken, iki büklüm, yaþlý bir kadýn, bastonuna dayanarak elinde bir torba yanýma geldi. Galiba akþam karþýlaþtýðým nene idi.

“Kumandan oðlum, bu torbada, evdeki bütün zeytinleri ne varsa koydum. Üstüne de biraz çökeleðim vardý onu koydum… Bunlarý benim asker oðullarýma yedir emi…”

Almasam, nenenin çok üzüleceðini anladýðýmdan, çavuþlardan birine iþaret edip, elindeki torbayý aldýrdým. Nene bu sefer, sevinç içinde, avucunda sýmsýký tuttuðu bir mendili açtý. Ýçinden tek bir #yirmi #beþ #kuruþ çýktý. Bana uzattý.

“Kumandan oðlum… biliyorum, çok az. Ama bütün param bu kadar… Bunu al, benim asker oðullarýma, hiç olmazsa bir çay içir, olur mu?..”

Þaþýrdým..

Biliyordum ki, nenenin baþka parasý yoktu… Bütün servetini getirmiþti. Yirmi beþ kuruþu aldým. Kaldýrarak bölüðe gösterdim..

“Bölük… Bakýn neneniz, size bütün servetini baðýþladý.. Bunu ona helâl ettirin..!” “Yürüyüþ emrini verdim.. Nene arkamýzdan el sallýyordu.. Bölüðüm.. O yirmi beþ kuruþu helâl ettirdi… Yarýsýndan çok fazlasý Çanakkale’de, þehit oldu… Bu millet böyle bir millettir…