REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
17 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: fotoğraflar'la ısparta

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart fotoğraflar'la ısparta





    Yazılı Kanyon-Sütçüler




    Melikler Kampı Yenişarbademli









    Melikler Yaylası
    Konu muzo tarafından (05-01-2007 Saat 16:48 ) değiştirilmiştir.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart






    Kovada Gölü

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    aslında gölcük var onuda koysan çok süper olacaktı ama
    harika teşekkürler..
    selametle..
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    gölcük
    Isparta'ya 12 km uzaklıkta, sönmüş yanardağ kraterinde bulunmaktadır. Gölün büyüklüğü yaklaşık 3000 m2 dir. Çevresi ağaçlarla kaplı göl sahili, piknik, trekking, jogging ve benzer etkinlikler için elverişlidir. Göle yakın bir restoran hizmet vermektedir











  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Çayboyu

    Isparta şehir merkezindedir. Cumhuriyet'in ilk yıllarının en gözde caddesidir. Isparta Belediye Başkanı Sn. Yusuf Ziya GÜNAYDIN tarafından yeniden düzenlenmiş ve kullanıma sunulmuştur. Bisiklet yolu, yürüyüş yolu, çay içerisine inerek suda yürüyebileceğiniz alanları, içi boş göğe yükselen anıt çınar ağacı ve oturabileceğiniz kafeleri ile gerginliğinizi atacağınız bir yer.











    Çayboyu Anıt Çınarın İçi




  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gökçay
    Isparta şehir merkezinde Huzur Evinin karşısındadır. Tarihe yön vermiş Türk büyüklerinin, bilim adamları ve halk ozanlarının yer aldığı Türk Tarih Yolu, otağ çadırı, yörük çadırları, köşkleri, yeşil alanları, havuzları, sandal gezisi yapılabilen göleti ile gezip, yeşil alanlarında piknik yapabileceğiniz ve dinlenebileceğiniz bir yer.














  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Ayazma Mesireliği

    Isparta şehir merkezinde Halıkent Mahallesi'nin yanı başında dağın eteklerindedir. Buz gibi akan suyu, yeşil alanları, yüzyıllık kestane ağaçları ve havuzlarıyla piknik için ideal bir alan












  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Milas Piknik ve Mesire Yeri

    Isparta'ya 11 km. uzaklıkta Gölcüğün eteklerinde, yemyeşil ağaçları ve akan suyuyla yeşil alanlarında gerginliğinizi atabileceğiniz ve yüksek oranda oksijen alabileceğiniz dinlenme ve piknik alanı.









  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    GÜL ÜRETİMİ ISPARTA'YA
    NASIL GELMİŞTİ?






    "Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam.
    Allah akıl, fikir versin!"

    "Topraklarımıza bizde gül dikelim.
    Gülcülükte iyi para var!"


    Isparta da gülcülüğün binlerce yıl gerilere giden, eski, köklü bir tarihi yoktur. Isparta gülcülüğü, en çok 150 yılı bile geçmeyen bir tarihe sahiptir. Daha gülcülük Isparta'da bilinmez iken Burdur, Denizli, Çal yörelerinde Gül tarımının yapılmakta olduğu bilinmektedir.

    Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır.

    İsmail Efendi her Isparta'lı gibi bilinçli, uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye, yapmaya susamış, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişi idi. O vakte dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar boşa gidiyordu.

    İsmail Efendi şöyle komşu illere Burdur, Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar, topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti.

    Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonra en iyi ürün vereceğini biliyordu. sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına göre zararlı böcekleri öldürücü ilaçlar attı.

    Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Ceviz" denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı.

    Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gül fidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden başarılı olamadı...

    DELİRDİ KEÇİLERİ KAÇIRDI BU ADAM.
    ALLAH AKIL FİKİR VERSİN!

    Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor; "Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin" deniyordu..

    Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, bir sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı.



    ÇUVAL ÇUVAL GÜL ÇİÇEĞİ; DESTE DESTE PARA !

    Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu...

    Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu böyle? Görülmüş şey değil. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Binbir güçlük, zorluk, çile ve çaba.. ile üretmeyi başardığı katkısız arı "Gülyağı" ve "Gül Suları" nı değerince sattı; eline parasını aldı. İlk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu... insanın yaptığı gibi borçlarını ödedi. Yeni bir ev yaptırdı. Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayadı, döşedi. Daha elinde pek çok parası kalmıştı. Bunu da çarçur etmedi; otuz dönüm gül bahçesini 50, 75, 100... dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek işinde kullandı.

    TOPRAKLARIMIZA BİZDE GÜL DİKELİM. GÜLCÜLÜKTE İYİ PARA VAR!

    Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra "Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı.

    Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu... Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.

    ISPARTA GÜLÜ ORİJİNİ (KÖKENİ)
    VE BOTANİK ÖZELLİKLERİ


    Soner Kazaz
    Süleyman Demirel Üniversitesi
    Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü - Isparta


    İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir şekilde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir. (Widrlechner, 1981)

    Yağ gülü (Rosa damascena Mill.), bitkiler aleminin Spermatophyta (tohunlu bitkiler) bölümünün Angiospermae (kapalı tohumlular) alt bölümünden Rosales takımı, Rosaceae familyası, Rosa cinsi içerisinde yer almaktadır. Dünyada yaklaşık 1350 Rosa (gül) türü tanımlanmıştır. Türkiye florasında 24 gül türü kayıtlı (Davis, 1972) olmasına rağmen gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan tür kültürü yapılan Rosa damascena Mill'dir.

    Yağ için ticari olarak yetiştirilen başlıca gül türleri Rosa damascena Mill., Rosa gallica L., Rosa alba L., Rosa centifolia L. ve Rosa moschata'dır. (Tucker ve Maciarello 1988). Günümüzde gülyağı eldesinde yaygın olarak kullanılan ve kültürü yapılan Rosa damascena Mill türünün Rosa moschata J. Herm ile Rosa gallica L.'nin melezi olduğu tahmin edilmektedir. Fakat bu türün çok eski dönemlerde Rosa gallica L. ile Rosa phoenica Boiss, türlerinden oluşmuş bir melez olduğunun kayıtlarına da rastlanmaktadır. (Baytop, 1990; Garnero, 1982). Sistematikte Rosa gallica var. damascena Voss., Rosa calendarum Borkh gibi bazı sinonimleri de bulunmaktadır. Rosa damascena türünün bir çok çeşidi olmakla birlikte özellikle "Trigintipetale" çeşidi başta Bulgaristan ve Türkiye olmak üzere Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da gülyağı elde etmek amacıyla yetiştirilmektedir (Widrlechner, 1981).

    Rosa damascena; Isparta Gülü, Pembe Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da bilinen pembe renkli, yarım katmerli ve kuvvetli kokulu, çok yıllık, dikenli ve kışa dayanımı yüksek bir bitkidir. Rosa damascena bitkileri, 1,5 - 3 m arasında boylanmaktadır. Gövde silindir biçimli, içi dolu, esmer renkli, çok dallı ve dallar çok sayıdaki irili ufaklı sert dikenlerle çevrilidir. Yapraklar yumuşak yapılı ve ince tüylerle kaplı, alternans dizlişli, saplı ve stipulalı (kulakçık), 5-7 foliolludur.

    Folioller (yaprakçık) 3-4 cm uzunluğunda oval şekilli, basit dişli kenarlı ve alt yüzleri tüylüdür. Çiçekler hafifçe sarkık, az yada çok koyu pembe renklidir. Tek renkli olan çiçeklerde içteki taç yapraklar dıştakilerden daha küçük yapılı olup, çiçeklenme çalı formundaki bir bitkide görülen biçimdedir. Kaliks (çanak yapraklar), korollodan (taç yapraklar) daha uzun, çok parçalı 5 sepalden (çanak yaprak) ibarettir. Korolla çok petalli, petaller (taç yaprak) oval şekilli, soluk pembe renkli, kaideleri beyaz lekelidir.

    Stamen (erkek organ) sayısı çoktur. Dişi organlar çanak şeklinde çukurlaşmış olan reseptakulumun (çiçek tablası) içinde bulunur. Stilus (boyuncuk) uzunca, stigma (tepecik) baş şeklindedir. Reseptakulum zamanla etlenerek kırmızımtırak bir renk alır. İçinde etrafı tüylerle kaplı nukslar vardır. (Baytop, 1963; Krüsmann, 1974; Kürkçüoğlu, 1988, 1995)



    gül bahçelerinden görüntüler












  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ISPARTA'DA HALICILIK

    Isparta'da halıcılık, Türklerin Anadolu'yu fetihlerinden sonra, bölgeye yerleştirilen Türk oymakları ile başlar. Bu oymakların dokuduğu "Türkmen Halıları" yüzyıllar boyunca gelenekselliğini korumuş, ne var ki, son yüzyıllarda batılı halı tüccarlarının kendi isteklerine göre halı sipariş etmeleri yüzünden bu gelenek etkisini sürdürememiştir.

    Fahrettin Kayıpmaz
    Isparta - Sümer Halı Ürün Geliştirme Uzmanı


    İLK DÖNEMLERDE

    1274 yılında ölen Mağribli İbni Said "Kitab Bast-Ul Arz Fil-tul Vel Arz" adlı eserinde, Batı Anadolu'dan söz ettikten sonra aynen şu ibareyi kullanıyor: "Bu bölgenin (Antalya ve havalisi) batısında Türkmen Dağları (Batı Toroslar) ve Türkmen ülkesi bulunur (Isparta ve çevresi). Türkmenler, Türk soyundan büyük bir kavim olup, Selçuklular devrinde Rum ülkesini fethetmişlerdir. Türkmen halılarını dokuyan bu Türkmenlerdir. Bu halılar bütün ülkelere satılır. Antalya'nın kuzeyinde Toğula (Tonguzlu - Denizli) Dağları vardır. Bu dağlarda kendilerine Uç denilen Türkmenler yaşar. Bu Türkmenlerin iki yüz bin çadır olduğu söylenir" demektedir. Anlaşılacağı üzere İbni Said eserinde "Türkmen Halıları" sözü ile bunların tanınmış ve meşhur halılar olduklarını ifade ediyor ve bütün ülkelerce satın alındığını da kaydediyor.

    Bu çalışmaya böyle bir notla başlamamızın nedeni, Isparta halıcılığı üzerinde şu andaki genel kanaatlerin ve bilinen son yüzyıl Isparta halıları imajının daha derinlere çekilmesini istememizdendir.

    Günümüzde dünya halı ticaretinde Avrupalı büyük halı organizasyonlarının malzeme, renk, desen altyapısını bizzat götürerek halı imalat atölyesi olarak gördükleri Tibet ve Nepal gibi, "geleneksel el emeği" ile "Avrupai tarzda" halı imalatı anlayışının bir benzeri, yüz yıl önce bu bölgede yaşanmıştır. Kumpanyalar etkisi ile bölgede gelişen ve büyük bir ticari potansiyele de ulaşan "son dönem Isparta halıları" konusunda, gerek mahalli boyutta ve gerekse Türkiye genelinde çok kıymetli çalışmalar ve yayınlar yapılmıştır. Ancak, 12, yüzyıldan itibaren Türkmen boy ve oymaklarının yoğun iskânına kucak açan nefis yaylara sahip Isparta, daha doğrusu Hamidabad'ın "geleneksel düz ve düğümlü yaygı kültürü" açısından "belgeli" bir çalışma kapsamına alınamamış olması nedeniyle, Isparta halıları denildiğinde ilk akla gelen günümüzdeki halılar olmaktadır. Oysa 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran bu bölgede, belgelere göre meşhur Türkmen halılarını dokuyarak komşu ülkelere de ihraç edebilen eski bir "ticari dokuma geleneği" bulunmaktadır.

    Tarihçiler tarafından yapıldığı yer ve detayları tartışıla duran, Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) Bizans ve Selçuklu mücadelelerinin en hareketli uç noktası Isparta çevresindeki Myriokephalon Savaşı (17 Eylül 1176) ve akabinde Bizans İmparatoru Manuel Kommenos II ile Sultan Kılıç Arslan II arasındaki tarihi antlaşma ile Türklerin batıda bulunan Bizans şehirleri ile ticaret yapma imkânı da kazandıkları, diğer önemli maddeler içinde yer almaktadır.

    Ticari hayatın genellikle mübadele esasına dayandığı o devirlerde, halı ve kilim imalâtı da yapabilen Türkmenlerin, diğer ürünleri ile birlikte el dokuması halı ve kilimlerini de mübadele ederek; gerek batıdaki Bizanslılarla ve gerekse Araplarla bu ticareti geliştirdikleri ile ilgili İbni Said'in yukarıdaki görüşleri doğrulanmaktadır.

    SELÇUKLULAR SONRASI

    İkinci önemli bir nokta, 1224 yılında Sultan Alâaddin Keykubad döneminde Atabey'de "Bu medresenin inşasına Sultan Alâaddin Keykubad zamanında 621 senesi Ramazanında Allah'ın rahmetine muhtaç olan Artakuş bin Abdullah emretti" kitabesiyle yaptırılan medrese; 1237 yılında Sultan II. Gıyaseddin Keyhusrev zamanında Eğirdir'de yaptırılan han ve 1301 yılında Eğirdir'i Felekabâd'a, bu hanı da medreseye çeviren Hamidoğullan Beyi Felekuddin Dündar Bey'in bayındırlık hizmetleri, bu bölgenin sadece göçebe ve çadır kültürü ile değil, yerleşik Türkmen kültürü ile de varlığını sürdürdüğü gerçeğidir.

    Anadolu Selçukluları sonrasında bir kısım yayınlara göre Teke, diğer bir kısmına göre ise Yamud Türkmenlerinin kurduğu söylenen Hamidoğulları, kanaatimizce Hamid Bey'in büyük torunu Felekûddin Dündar Bey'in Hamidoğullan Beyliği sınırlarını Antalya-Korkuteli'ne kadar genişlettikten sonra, kardeşi Yunus Bey'e devrettiği, Antalya ve havalisinde kurulan beyliğin adının Teke Beyliği olması, Hamidoğullarının "Tekeli Türkmen Oymağı"ndan olması ihtimalini daha güçlendirmektedir.1333 yılında bir seyahat yapan İbni Batuta, beyliğin başkenti Felekabad (Eğirdir) da Dündar Bey'den iltifat görmüş ve kayıtlarında bu bölgenin bağlık, bahçelik, mamur bir şehir olduğunu belirtmiştir. 17. yüzyılda bölgeyi gezen Kâtip Çelebi de Baris (Isparta) in mamur, meyvelik, bağlık ve bahçelik, boyahaneleri bulunan zengin bir belde olduğunu kaydetmiştir.1820'lerde Anadolu'da seyahatlerde bulunan İngiliz Rahip Arundel de Eğirdir (Felekabad) de sanatkârane işlenmiş halılara tesadüf edildiği, hatta bu şehirde açık havada halı dokunmakta olduğunu belirtir. Bu notu kitabına düşen yazar, son devir Isparta halıları öncesinde de bu bölgede bir halı geleneği olduğunu şu güzel cümlelerle vurgular: "Büyük haralarda yetişen yünleri sonsuz bir sabırla bükmek, keskin zekalarla boyamak, renkleri imtizaç ettirerek daha çok sabırla dokumak, muhit insanlarının tabii hasletlerinin icabıdır".

    SON YÜZYILLAR

    Bu dönemlere ait el dokuması halı ve kilimlerin nasıl özelliklerde olduğunu elde mevcut örnekler bulunamadığı için şimdilik bilemiyoruz. 19. yüzyıl sonundan itibaren İzmir'den başlayarak Manisa, Kula, Uşak ve Isparta'da en ücra köylere kadar nüfuz eden Şark Halı siparişleri nedeniyle de mahalli ve geleneksel özellikteki biraz önce sözü edilen halıların unutulduğu ve tam yüz yıldır da dokunamadığı bir gerçektir. Vakıf geleneğimiz nedeniyle cami ve mescitlere teberru edilen çok kıymetli örneklerin de gene bu halılarla değiştirilmiş olması, bu konuda çok geç kaldığımızı göstermektedir.

    19. yüzyılın ortalarına kadar Avrupalıların istedikleri halıların üretim ve pazarlaması Osmanlı tüccarlarının elinde bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sonlarında ve 20. yüzyıl başlarında Avrupalı tüccarlar bu işe büyük yatırımlar yaparak piyasayı ele geçirmeye başlamışlardır. İngiliz tüccarlar ip ve modellerini vererek (önce) Uşak ve çevresinde halı dokutmaya başlamış, Batı Anadolu'dan Avrupa'ya ihraç edilen bu halıların çoğu İngiliz tüccarlar tarafından yapılmaya başlamıştır. Bu ticarethaneler, sadece halı dokutmakla da kalmayıp, halıların yününü, ipini, boyasını da bizzat üstlenmişler, Avrupa'dan getirdikleri modeller ve modellere uygun renklerle yeni tipte halılar dokutmuşlardır". Yazımızın başlangıcında değindiğimiz geleneksel dokuma tarzındaki kültür değişmesi sürecini çok iyi ifade eden bu gelişmeler, olumlu ve olumsuz yönleri ile Anadolu'da son yüzyılımız içinde gene bize ait olan bir melez yaygı kültürü olgusunu ortaya çıkarmıştır.

    Prof. Önder Küçükerman'ın Sümer Halı tarafından yayınlanan "Batı Anadolu'daki Türk Halıcılık Geleneği İçinde İzmir Limanı ve Isparta Halı Fabrikası" adlı kitabı, 19. yüzyıl sonlarından itibaren bu bölgede yaşanan İngiliz halı ticarethanelerinin halıcılık faaliyetlerini ve Isparta'da kurulan Halı Fabrikasının çalışmalarını detaylı bir şekilde belgeleriyle açıklayan kaynak niteliğindedir. Ayrıca, Isparta ile ilgili olarak yayınlanmış bütün çalışmalarda da son devir Isparta halıcılığının gelişmesiyle ilgili olarak birbirini teyit eden görüşler bulunmaktadır:

    YENİ ATILIMLAR

    1872-1875 yıllarında Isparta (Hamidabad Sancağı)'da mutasarrıflık yapan Eyüplü Ali Rıza Efendi'nin gayretleri ile başlayan ilk faaliyetler, 1891 yılında gelen mutasarrıf Babanzade Mustafa Zihni Paşa'nm destekleri ile ciddi biçimde başlamış olur. Sonrasında gelişen faaliyetleri, Ispartalı bir araştırmacının gözlemleri ile aktaralım:
    "Isparta'da halıcılık özel bir teşkilat ile 1889 yılında başlamıştır. Bu zamanda küçük bir şirket tesis edilmiş, hisse senetleri çıkarılmıştır. Mutasarrıf Zihni Paşa'nın delalet ve iştiraki ile şirket hayli ilerleme kaydetmiş, iyi halılar dokunmaya, iş umumi bir hal almaya başlamıştır. Bir taraftan okullarda tezgâh başlarında çocuklara halı işlemesi öğretilirken, mutasarrıfın eşi de bu mevzu üzerinde dikkatle çalışmakta idi... Şirket, halıların satışında aracılardan kurtulmak ve dünya ticaret alemi ile doğrudan doğruya temasa geçmek istemişti. Bu arzusu üzerine hükümetin de tavassutu ile Manchester Şehbenderliğine mühim bir parti halı gönderilmişti. Bu şehbenderlikten halıların bedelini tahsil etmek imkanı kalmamış, binnetice şirketin feshi cihetine gidilmiştir. "

    1912-1913 yıllarında Isparta mutasarrıfı Şevket Bey, dokumasını Türklerin yapıp, ticaretini azınlıkların yaptığı halıcılığı tamamen millileştirmeyi düşünerek, Etreli Halı Ticarethanesinin iflastan kurtarılarak yeniden canlandırılması için girişimde bulunmuştur. Bu arada İmamzade Tahir Efendi bir ticarethane açarak halıcılığa başlamıştır. 1916-1917 yılları mutasarrıfı Cemal Bey döneminde, Isparta'da halı ipi yapılması hususunda girişimler yapılmış ve 1924 yılında Isparta'da 'Isparta İplik Fabrikası' kurulmuştur.

    1890'lı yıllardan başlayarak 1930'lara kadar bölgemizde yapılan ve Şark Halı Kumpanyası büyük organizasyonu ile yün ipi, boyaması ve deseni bizzat ve kontrollü olarak verilip, yine satış kanalları kendilerine ait olarak devam eden halıcılık faaliyetinde öylesine bir rekabet söz konusu olmuştur ki; Ispartalı müteşebbislerin büyük bir gayretle bu organizasyon dışına çıkarak direkt İngiltere'ye olan ihracatları, yine bu şirketler tarafından engellenmiş ve Isparta'daki şirketlerin batması sağlanmıştır. Geleneksel Isparta çevresi düz ve düğümlü dokuma yaygı kültürü üzerinde devrim yaratan bu gelişmeler, en ücra köylere kadar öylesine nüfuz etmiştir ki; konar göçer Türkmen oymaklarının geleneksel dokumaları ancak bize, bu dönem öncesine ait bir fikir verebilmektedir. Günümüzde Isparta halıcılığında lokomotif görevini, 1924 yılında Isparta İplik Fabrikası olarak kurulan ve 1943 yılında Sümerbank'a devredilen, 1990'da Sümer Halı Organizasyonu içine alınan Sümer Halı Isparta Halı Fabrikası üstlenmiş durumdadır. Halı için hammadde olarak bütün altyapısını temin eden (yapak tefrik, yapak yıkama, boyahane, ip büküm) bu fabrika, bütün Türkiye'de organize olmuş bölgelerde halılarını dokutup, tekrar fabrikada yıkama ve apre işlemi yapıldıktan sonra Türkiye pazarına nihai mamulü sunabilen bir yapısıyla, Türkiye'nin alanında en büyük kuruluşlarındandır.

    Isparta'da halıcılık konusu içinde, düz dokuma yaygılarımız kilimlerden de bahsetmek yerinde olacaktır. 12. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleşmeye başlayan Türkmenler, bazı oymakların konar göçerlik geleneği ile bugünlere kadar yavaş bir iskân seyri ile gelmişlerdir. Bölgede hâlâ yarı göçer olarak iskân hareketliliği söz konusudur. Yazları Anamas ve Korudağı yaylalarında kalan Saçıkaralı, Sarıkeçili ve Karakoyunlu Yörükleri, kışları Antalya Serik ve Aksu köylerine kışlamaktadırlar. Bu Yörüklere ait düz dokuma kilim, cicim ve zili dokuma geleneği (son zamanlarda eskisi gibi üretilmese de mevcut örneklerin korunduğu bir yapı nedeniyle) hâlâ devam etmektedir.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •