REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
34 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Peygamberler Tarihi

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . ZEKERİYYA A.S.

    1. Hz. Zekeriyya hakkında genel bilgiler

    Kur'ân'da adı gelen peygamberlerden biri. Soyu Dâvud (a.s)'a dayanmaktadır. Kur'ân'da anılan duâlarından (Meryem, 16/6) anlaşıldığına göre, soyu daha sonra Yâkub (a.s)'a varmaktadır (el-Kurtubî, Ahkâmu'l-Kur'ân, Kahire 1967, XI, 82; er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Mısır 1937, V, 769).
    Zekeriyya (a.s) İsrâiloğullarının peygamberi olduğu gibi, aynı zamanda onların bilgini, reisi ve müşaviri yani danışmanı idi (es-Sa'l-ebî, el-Arais, 1951, 372).

    Onun hakkında çeşitli âyet ve hadisler vardır. Ebû Hureyre'nin naklettiğine göre, Hz. Muhammed (s.a.s);" "Zekeriyya (a.s) marangoz idi"(Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Mısır, 1954, II, 405) diyerek O'nun elinin emeği ile geçinen bir sanat ehli olduğunu haber vermiştir.

    Zekeriyya (a.s)'ın hanımı İsa (a.s)'ın annesi Meryem'in teyzesi İşâ idi. Zekeriyya (a.s) da, Meryem'e bakmakla meşgul oluyordu. O'na Beyt-i Makdis'te bir yer yapmıştı. O'nun odasına her girdiğinde, yanında kış mevsiminde yaz meyvesini ve yaz mevsiminde de kış meyvesini buluyordu. Zekeriyya (a.s), "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" diye sorunca, Meryem, "Allah tarafındandır." diye cevap veriyordu (el-Kurtubî, Ahkâmu'/-Kur'ân, IV, 69 vd).

    Zekeriyya (a.s) Hz. Meryem'in yanında böyle yaz mevsiminde kış meyvesini ve kış mevsiminde de yaz meyvesini görünce, Meryem'e bu nimetleri veren, buna gücü yeten yüce Allah, eşimin yaşı geldiği halde, bize hayırlı bir evlat verebilir şeklinde düşündü ve hayırlı bir evladın olması için Allah'a gizlice şöyle dua etti:

    "Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, saçlarım ağardı, Rabbim!.Sana yalvarmaktan dolayı herhangi bir şeyden mahrum kalmadım. Doğrusu, benden sonra yerime geçecek yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum. Karım da kısırdır. Katından bana bir oğul bağışla ki, bana ve Yâkub oğullarına mirasçı olsun! Rabbim! O'nun, senin rızanı kazanmasını da sağla!" (Meryem,19/4,5,6)

    "Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet!" (Âlu İmrân, 3/38)

    "Rabbim! Beni tek başıma bırakma! Sen varislerin en hayırlısısın" (el-Enbiyâ, 21/89).

    Gücü her şeye yeten Yüce Allah, Zekeriyya (a.s)'ın duâsını kabul etti ve O'na bir erkek evlad vereceğini müjdeledi:

    "Ey Zekeriyya! Sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bu adı daha önce kimseye vermemiştik" (Meryem, 19/7).

    "Mihrabda namaz kılmaya durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi: "Haberin olsun! Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir kelimeyi (İsâ'yı) tasdik edecek, milletinin efendisi olacak, nefsine hakim bulunacak ve salihlerden bir peygamber olacaktır" (Âlu İmrân, 3/39).

    Zekeriyya (a.s), Allah'ın verdiği bu müjdeye şaştı, hayret etti. Çünkü kendisi de hanımı da hayli yaşlı idiler. "Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?" (Meryem, 19/8) diyerek, bu ilginç müjde karşısında hayretini dile getirdi.

    Yüce Allah ona şöyle cevap verdi:

    "Rabbin böyle buyurdu. Çünkü bu bana kolaydır. Nitekim sen yokken, daha önce seni yaratmıştım" (Meryem, 19/9).

    Kur'ân'ın başka bir yerinde bu durum şöyle haber verilmiştir:

    "Zekeriyya'nın duasını kabul edip kendisine Yahya yı bahşetmiş, eşini de doğum yapacak hale getirmiştik. Doğrusu onlar iyi işlerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı gönülden saygı duyuyorlardı" (el-Enbiya, 21/90).

    Yüce Allah'ın bu güzel müjdesine son derece sevinen Zekeriyya (a.s)

    "Rabbim! Öyle ise bana bir alamet var, dedi" (Meryem, 19/10). Allah ona şu cevabı verdi:

    "Alâmetin; üç gün, işaretten başka şekilde insanlarla konuşmamandır. Rabbını çok an, akşam sabah hamdet!" (Âlu İmrân, 3/41).

    Gün oldu, Zekeriyya (a.s)'ın nutku tutuldu. Mihrabdan çıktı ve milletine: "Sabah-akşam Allah'ı tesbih edin! diye işârette bulundu" (Meryem, 19/11).

    Zamanı gelince, Zekeriyya (a.s)'ın oğlu Yahya (a.s) dünyaya geldi.

    Yukarıda görüldüğü gibi, Zekeriyya (a.s) ile ilgili olarak zikredilen âyetlerin çoğu, dua mahiyetindedir. O, çok dua eden, Allah'ın emir ve yasaklarına riayet ederek tam bir teslimiyet içinde yaşayan Yüce bir peygamberdi. Allah: "Zekeriyyâ, Yahyâ, İsa ve İlyas'a da (yol göstermiştik). Hepsi iyilerden (idi)ler" (el-En'âm, 6/85) diyerek onu şahit peygamberlerle birlikte anmıştır.

    Zekeriyya (a.s) bu şekilde ömrünü ibâdetle geçirdi. Daima insanları Yüce Allah'a inanmaya ve O'nun yolunda yürümeye cağırdı. fakat azmış olan, küfre dalan ve önünü görmeyecek kadar gözü dönenler, onu şehid ettiler (Taberî, et-Tarih, Mısır 1326, II, 16; Ahmet Cevdet Paşa, Kısus-r Enbiyâ, İstanbul 1966, I, 41).


  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . İ D R İ S A.S.


    Hz. İdris, Hz. Şit aleyhisselamın torunlarından bir peygamberdir. Kendisine 30 suhuf kitap verildi. Asıl adı Ahnuh' (Hanuh) dur. Kur'an-ı Kerimde, çok kitap okuduğu için ona İdris lakabı verilmiştir. Ayrıca, kendisine peygamberlik, hikmet ve sultanlık verildiği için « müselles bin ni'me » (kendisine 3 nimet verilen ) de denilmiştir. İdris aleyhisselam'ın Babil veya Mısır'da Münif'de doğup yaşadığı rivayet edilmiştir. Babasının ismi Yerd'dir. Annesinin ismi Berre veya Esvet'tir. Kendisi Adem aleyhisselamın altıncı göbekten torunudur. Adem (a.s) kadar olan nesebi şöyledir: İdris (a.s) - Yerd - Mehlail - Kinan - Enus - Şit (a.s) - Adem (a.s). İdris aleyhisselamın pek çok evladı olmuştur. Bunlardan en meşhuru Metüselah'dir, çünkü Resulullah efendimizin nuru İdris aleyhisselamdan sonra ona geçmiştir. Adem aleyhisselam'in oğlu Kabil'in evladindan olan bir topluma peygamber gönderilmiştir. Cebrail aleyhisselam 4 defa gelip ona Allah'in emir ve yasaklarını bildirmiştir. İdris aleyhisselamın bunları insanlara 105 veya 120 sene bildirdiği rivayet edilmiştir. Kendisine verilen bircok mucizelerden bazıları, ağaçlarda ne kadar yaprak olduğunu bilmesi, havadaki bulutlara çekilmeleri icin emir verebilmesi ve kendisinden sonra gelecek olan peygamberleri haber vermesi idi. İnsanlara peygamberimizin vasıflarını ve kendisinden sonra vukuu bulacak olan Nuh tufanını anlatmıştır. Ama ne yazik ki kendisine çok az kişi itaat etmiştir. İdris aleyhisselam 72 dil konuşurdu ve her kavmi hak dine kendi dili ile davet etmiştir. Kendisi 100 şehir kurmuştur. İnsanlara çok ilimler öğretmiştir. Bunlardan bazıları fen, tıp ve astronomidir. Kendisi kalem ile yazan ve iğne ile diken (bunun icin ona terzilerin piri de denilmiştir) ilk insandır. Bunlar tabiiki Allah'ın ona bir ihsanıdır. Yeryüzünün meskun (yerleşilmiş) yerlerini 4 bölgeye ayırıp her birisine bir vekil tayin etmiştir. ve bir müddet sonra Aşure gününde göge kaldırılmıştır « Kitapta İdris'i de an. Hakikaten o, pek doğru bir insan, bir peygamberdi .Onu üstün bir makama yücelttik » (El-Meryem, 56-57) . Bir rivayete göre eski Yunanlılar ve daha sonra gelen feylozoflar, fizik, kimya, ve tıp ilimlerini İdris aleyhisselamın kitaplarından almıştır. İdris aleyhisselam hakkında 4 ayet (Meryem; 56-57/Enbiya 85-86) inmiştir. Allahü Teala mübarek Kur'an-ı Kerim'de: « İsmail'i, İdris'i ve Zülkif'i de (yadet). Hepsi de sabreden kimselerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdi » (El-Enbiya, 85-86) buyurmuştur. (yadet'mek: anmak, adını anmak, hatıra getirmek, hatırlamak, M.K.). Peygamberimiz Muhammed sallallahu (a.s.) de bir hadis-i şerifinde: « Ben (Mirac gecesinde) dördüncü kat semada (gökte) İdris (peygamber) ile karşılaştım. Cibril bana:" Bu gördüğün İdris'dir. Ona selam ver" dedi. Ben de ona selam verdim. O da benim selamıma cevap verdi. Sonra bana:" Merhaba salih kardeş, salih peygamber" dedi » buyurmuştur. (Buhari, Müslim

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . S A L İ H A.S.

    1.Hz. SALİH hakkında genel bilgiler

    Sâlih Peygamber Semud kavmine gönderilen peygamber olup Nuh aleyhisselam ın oğullarından Sam'ın neslinden olup Hz. Âdem'in 19. kuşaktan torunudur. Âd kavmi helâk olduktan sonra felaketten kurtulanlardan Semud, Sam ile Hicaz arasındaki Hicr denilen yere yerleşti. Semud'un torunları Ad'in helâk olduğu yere gidip yerleştiler. Reisleri de Cenda bin Amr isminde birisi idi. Zamanla bolluğa kavuşup Ad kavmi gibi azdılar. Taşlardan yaptıkları putlara taptılar. İşte bu diyarda Hz. Sâlih doğup büyüdü. Küçük yastan itibaren putlara tapmazdı, ve ileride kendisinin Semûd'e lâzım olabileceği için ona kimse bir şey diyemezdi. Azgınlıklarından dolayı Allahü Teâlâ onlara Sâlih aleyhisselamı peygamber olarak gönderdi : « Biz Semûd kavmine kardeşleri Salih'i (gönderdik) » . Hz. Sâlih onları putlara tapmaktan men'edip azgınlıklarından sakındırdı. Onları imâna davet edip Hz. Nuh'un dinini tebliğ etti. Birçok kavim gibi Semud'un çoğu Sâlih peygambere isyan, azı imân etti : «Dediler ki: Sen, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin! Sen de ancak bizim gibi bir insansın » . Bütün hakaretlere rağmen Hz. Sâlih onları Tatlı dille imâna çağırdı ise de Semud peygamberini büyülenmiş yalancı ve büyüklenen diye itham etmeyi bırakmadı. Yüce Allah taşkınlıklarından dolayı Semud'un kadınlarını kısır bıraktı. Ağaçlar kuruyup meyve vermedi, hayvanlar yavrulamaz oldu. Bu durum karşısında Sâlih âleyhisselama hâkâret edip onu ölümle tehdit ettiler. Peygamberliğinin kanıtı için ondan bir mucize isteyip, mucize gösterdiği takdirce ona inanacaklarına söz verdiler. Kayadan bir deve meydana gelmesini istediler. Deve olmasını istedikleri kaya büyüyüp gebe bir deve sekline döndü. Devenin yavrulaması üzerine bazıları imân etti. Devenin memesinden akan sütten Semudlular kaplarını doldurdular. Sâlih aleyhisselam devenin kayadan çıkması üzerine kavmine: « Ey kâvmim, Allah'a kulluk ediniz! O Allah ki, sizin için O'ndan başka ibâdet edecek hiç bir ilâh yoktur. Onu kendi hâline bırakınız! Sakın ona bir fenalık etmeyiniz! Sonra sizi çok elemli bir azap yakalar. İşte su deve peygamberliğimin doğruluğuna bir delildir. Bu kuyunun suyunu nöbetle muayyen bir gün devenin içme hakkı vardır. Muayyen bir gün de sizin içme hakkınız vardır. Sakin bu deveye fenalık dokundurmayınız! Sonra sizi büyük bir günün azabı yakalar » . Ama Semudlular bunu dinlemeyip devenin ayaklarını kesip öldürdüler: «Buna rağmen onlar deveyi kestiler; ama pişman da oldular» . Bu - iğrenç - işi başlarının Kudar bin Sâlif isimli 9 kişilik bir grup yaptı . Hz. Sâlih ile alay edip:'Eğer hakikaten peygamber isen bize vâd ettiğin azabı getir' dediler : « Büyüklük taslayanlar dediler ki: 'Biz de sizin inandığınızı inkar edenlerdeniz. Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin emrinden dışarı çıktılar da: Ey Sâlih! Eğer sen gerçekten peygamberdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler» . Devenin bastığı yerden kan fışkırdığını, ağaçların yapraklarının kızardığını, kuyulardaki suyun kan kırmızısı, yüzlerinin sapsarı olduğunu gördüler ve birbirlerine haber verdiler. Allahü Teâlâ Sâlih âleyhisselama o beldeyi terk etmelerini ve bir şiddetli azabın geleceğini vahyetmesi üzerine Hz. Sâlih ve kendisine imân eden 4000 kişi ile birlikte orayı terk ettiler. Semudlular ın yüzleri ise kana boyanmış gibi kıpkırmızı, daha sonra da simsiyah oldu. Cebrail aleyhisselam onları bir sabah vakti sayha ile azablandırdı. Semud'un muhkem binaları bile kendilerini kurtarmadı ve onlar sayhanın şiddetinden hepsinin ödleri patlayarak helâk oldu: «(Bu azgınlara) azabım ve uyarılarım nasıl oldu! Biz onların üzerlerine korkunç bir ses gönderdik. Hemen hayvan ağılına konan kuru ot gibi oldular » . Ancak birisi sayha'dan kurtulmuştu. Bunun ismi Ebû Rigâl isminde birisi idi. Ebû Rigâl Semûd'un helâk olduğu sırada Mekke-i Mükerremede Harem-Şerif'de idi. Bu sebepten dolayı ona musibetten bir şey isâbet etmedi. Günlerden bir gün Harem'den çıktığında gökten bir taş düşüp onu öldürdü. Resulallah Hicr'e uğradığı vakit buyurdu ki: « Mucize istemeyiniz. Muhakkak ki Sâlih'in kavmi mucize istedi de, Allahü Teâlâ onlara deve gönderdi. Deve bu yoldan suya gider, su taraftan giderdi. Sonra onlar, Rablerinin emrinden (hak sözden) dönüp haddi aştılar. Allah'ın hareminde olan bir kişi dışında (ve imân edenler müstesna) Semûd kavminden herkesi helâk eden bir sayha onları yakalayıverdi» Bunun kim olduğu sorusuna:« Ebû Rigâl'dir. Harem'den ciktiginda isâbet eden azâb ona da isâbet etti» dedi. Sâlih peygamber bundan sonra imân edenlerle birlikte Mekke veya Sam taraflarına gitti (Elmalıya göre ise Filistin'e gitti) , Remle'de yerleşti. Mekke'de vefat edip Kâbe-i Muazzama yanında defn edildi. Hz. Sâlih'in deve mucizesinden hariç başka mucizeleri şunlardı: -Sâlih peygamberin duası üzerine- meyvesiz ağaçların meyve vermesi, tastan su çıkması ve bir Semûd'lunun Hz. Sâlih'in çadırını yakması üzerine onun yanmaması.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . LUT A.S.


    1.Hz. LUT hakkında genel bilgiler

    Kur'an-ı Kerimde bildirilen peygamberlerden olan Hz. Lut, İbrahim aleyhisselamın kardeşi Haran'ın oğludur. Halilallahla birlikte Nemrut'un memleketinden hicret edip Şam'a geldikten sonra (bkz. Hz. İbrahim), Lut gölü yakınındaki Sedum şehri halkına peygamber olarak gönderildi. İnsanlara İbrahim aleyhisselamın dinini tebliğ etti . 2. Hz. Lut'un Hikayesi


    Hz. Lut ailesini toplayıp İbrahim aleyhisselamla Şam'a hicret ettikten sonra Allah tarafından Lut gölünün güney-batı tarafında bulunan Sedum şehrinin halkına peygamber olarak gönderiliyor. Bu kavim çok azgındı ve erkeklerle münâsebeti âdet haline getirerek livata fiilini isliyordu. Bu is için de bilhassa genç delikanlılar üzerinde kötü emel besliyorlardı. Hz. Lut kavmine tebliğe başladı: « (Allah'a karşı gelmekten) sakınmaz mısınız ? Bilin ki ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'a kârşı çıkmaktan sakının ve bana itaat edin. Rabbinizin sizler için yarattığı eşlerinizi bırakıp da, insanlar içinden erkeklere mi yaklaşıyorsunuz ? Doğrusu siz sınırı aşmış (sapık) bir kavimsiniz » . Fakat onlar dinlemediler ve « Ey Lut ! (bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, sürgün edilmişlerden olacaksın ! » dediler. Lut aleyhisselam onları azaptan korkuttuğu halde onlar inanmadılar ve sapıklıklarına devam ettiler ve böylece Allah'ın azabını hak ettiler. Allah'ın elçileri Cibril, Mikail ve İsrafil İbrahim aleyhisselama müjde (bkz. Hz. İbrahim) ile geldiler ve ona Lut kavmini helak edeceklerini bildirdiler. Onun da Lut aleyhisselamdan korkmasına karşılık " Her halde onu ve ehlini kurtaracağız. Ancak karısı öteki zalimler zümresinden " diye cevap verdiler. Hz İbrahim'den ayrıldıktan sonra genç delikanlı olarak Lut aleyhisselama misafir oldular. Hz. Lut onları evine aldı. Kavmi güzel ve genç delikanlıları görünce pis olan hisleri hortladı ve Lut peygamberin kapısına dayandılar ve ondan kendilerine bu delikanlıları teslim etmelerini istediler: «Lut'un kavmi, koşarak yanına geldiler. Daha önce de kötü işleri yapmaktaydılar. (Lut):" Ey kavmim ! işte şunlar kızlarımdır (onlarla evlenin); sizin için onlar daha temizdir. Allah'tan korkun ve misafirlerimin önünde beni rezil etmeyin ! İçinizde aklı başında bir adam yok mu ! " dedi » . Fakat onlar dinlemediler ve « Dediler ki: Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını biliyorsun. Ve sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin » . Lut aleyhisselamın güçsüzlüğüne yavunması üzerine«(Melekler) dediler ki: Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vâdolunan (helak) zamanı, sabah vaktidir » . Sedum kavminin helaki sabah vakti geldiği zaman gercekleşti. O şehir'in altı üstüne geçirildi ve üzerlerine taşlar yağdırıldı. Lut aleyhisselamla olanlar kurtarıldı, karısı ise belasını buldu. Hz. Lut daha sonra Hicaz havalisine gitmekle emrolundu ve vefatına kadar orada kaldı . Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki: « On şey vardır ki, Lut kavmi onları yapmış ve o yüzden helak edilmiştir. Ümmetim ise onlara bir de kendisi katar. Bunlar livata, findik gibi tasları sapanla atmak, güvercinle (kumar) oynamak, def çalmak, içki içmek, (özürsüz) sakal kesmek, (emr edilenden fazla) bıyık uzatmak, ıslık çalmak, el çırpmak, (erkekler için) ipek gömlek giymek, bir tane de ümmetim ilâve eder ki; o da kadın kadına münâsebette bulunmaktır » ( Râmuz). Başka bir hadis-i şerifinde de iki cihan serveri peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) buyurmuştur ki: « Benden sonra en korktuğum şey ümmetimin Lut kavminin yaptığını yapmalarıdır » (Tirmizi, Ibn-i Mâce). Kitab-i Mukaddes'teki çok ve pis yalanlarla dolu Lut aleyhisselam ın hikayesi Tesniye bölümünün 13. bâbının 1-13 noktalarında ve 19. babında okunabilir...



  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . YAKUP A.S.

    1.Hz. Yakup hakkında genel bilgiler

    Kurân'da adı geçen peygamberlerden biri.

    Ya'kûb (a.s)'in soyu, İshâk (a.s) vasıtasıyle İbrahim (a.s)'a dayanmaktadır. O, İshak (a.s)'in ve İshak (a.s) da İbrahim (a.s)'in oğludur. Annesinin adı Refaka'dir. Kardeşi Ays ile beraber, ikiz olarak doğmuştur. Kardeşinin ardından doğduğu için ona Ya'kûb denmiştir.

    Ya'kûb (a.s)'in diğer bir adı da İsrail'dir. Kardeşi Ays'tan kaçarak dayısının yanına giderken gündüzleri saklanmış ve geceleri yürümüştür. Bundan dolayı kendisine İsrâil denmiştir. Kelime olarak İsrâil geceleyin (Allah'a) yürüyen demektir (et-Taberî, Tarih, Mısır 1326, I,162 vd.).

    Ya'kûb (a.s)'in doğumu ve peygamberliği daha önceden müjdelenmişti. Onun bu durumu Kurân'da söyle haber verilmiştir:

    Biz ona (İbrahim (a.s)'in hanımına) İshâk'i müjdeledik. İshâk'ın ardından da (torunu) Yâkub'u"(Hûd, 11/71).

    Bu âyette aynı zamanda, Yakûb (a.s)'in yukarıda sunulan soyu da dile getirilmiştir.

    Ya'kûb (a.s), önce dayısı Lebân'ın büyük kızı Leyya ile ve ondan sonra da küçük kızı Râhil ile evlenmiştir. Leyya'dan Rabil, Yehuza, sem'ûn ve Lavi adındaki oğulları doğmuştur. Râhil'den de Yûsuf ve Bünyamin dünyaya gelmiştir. Ya'kub (a.s)'in diğer iki hanımından altı oğlu daha vardı. Toplam on iki erkek evlada sahipti (ibn Kuteybe, Kilabu'l-Meârif, Beyrut 1970,19; ibn Haldun, Tarih, Beyrut, 1971, I, 39).

    Kur'ân'ın birçok yerinde Ya'kûb (a.s)'in peygamberliğinden ve çeşitli faziletlerinden bahsedilmektedir. Onun peygamberliğini dile getiren bazı âyetlerin meâli şöyledir:

    Nihayet (İbrahim) onlardan ve Allah'ın dışında taptıkları şeylerden uzaklaşıp bir tarafa çekildiği zaman, biz ona İshâk'ı ve Yakub'u bağışladık ve her birini peygamber yaptık. Onlara rahmetimizden bağışta bulunduk ve kendilerine güzel ve üstün bir şan, şöhret nasip ettik" (Meryem, 19/49, 50).

    "Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, ona da vahyettik. Nitekim İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yâkub'u, torunlarına, İsâ'ya, Eyüb'e, Yûnus'a, Harun'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Davud'a da Zebur'u vermiştik" (en-Nisâ, 4/163).

    Ya'kub (a.s)'in kuvvetli, basiretli ve halis (samimi) bir kişiliğe sahip olduğunu anlatan bazı âyetlerin meâli de şöyledir:



  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . ŞUAYB A.S.



    1.Hz. Şuayb hakkında genel bilgiler


    Kuran'da adı geçen peygamberlerden. Medyen ve Eyke halkına peygamber olarak gönderildi. Bu iki ülkede ayrı ayrı mücadelede bulundu. Bu iki toplumla yaptığı mücadelesi, çeşitli ayetlerde geçmektedir.

    Medyen ve Eyke, dağlık ve ormanlık olan iki ülke idi. Medyen toprakları, Hicaz'ın kuzey batısın da, oradan Kızıldeniz'in doğu sahiline, güney Filistin'e, Akabe Körfezi'ne ve Sina Yarımadası'nın bir bölümüne kadar uzanan bölgelerde yer alır.

    Kur'an'ın Medyen halkı hakkında anlattıklarının önemini kavramak için, bu insanların, Hz. İbrahim'in üçüncü hanımı Katurah'tan olma oğlu Midyan'ın soyundan geldikleri iddialarina dikkat edilmelidir. Doğrudan doğruya onun neslinden gelmemiş oldukları halde, tümü onun soyundan olduklarını iddia etmişlerdir. Çünkü eski bir geleneğe göre, büyük bir zata bağlı olan herkes, daha sonra yavaş yavaş onun torunları arasında sayılmaya başlanırdı. Nitekim Hz. İsmail'in (a.s) soyundan gelmemesine rağmen bütün Araplara "İsmailoğulları" denmiştir. Hz. Yakub (a.s)'in soyu (israiloğulları) için de durum aynıdır. Ayni şekilde, Hz. İbrahim (a.s)'in çocuklarından biri olan Midyan'ın etkisi altına giren tüm bölge halkına Bena Medyen (Medyenogullari) ve onların oturduğu yerlere de, Medyen bölgesi dendi (ez-Zirikl, Kâmûsû'l-A'Iâm, VI, 4244; Yakut el-Hamev, Mu'cemü'l-Büldan, Beyrut 1956, V, 77).

    Şuayb (a.s), Hz. İbrahim'in torunlarından Mikâil'in oğludur. Annesi ise Hz. Lut'un kızıdır (et-Taber, Tarih, Misir 1326,I, 167; es-Sa'leb, el-Arâis, Mısır 1951, s. 164; M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Ankara 1990, I, 327).

    Yüce Allah'tan Şuayb (a.s)'a kitap veya sahife gönderilmedi. O, Âdem, Şit, İdris, Nuh ve İbrahim'e indirilen sahifeleri okudu ve onlarla tebliğde bulundu (Ibn Asakir, Tarih, Beyrut 1979, VI, 322).

    Şuayb (a.s) büyük bir hatipti. insanları güzel söz ve nasihatlarla aydınlatmaya çalıştı. Dolayısıyla ona peygamberler hatibi denilmiştir (ez-Zemahserî, el-Kessâf, Kahire 1977, II, 118).

    Şuayb (a.s) aynı zamanda Musa (a.s)'in kayınpederi idi. Kızı Safura'yı Musa (a.s) ile evlendirmişti (ibnü'l Esir, el-Kâmil, Beyrut 1965, 177).

    Şuayb (a.s)'in Peygamber olarak Medyen'e gönderilmesi ve Medyenlilerle mücadelesi, Kuran'da söyle bildirilir:

    "Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin, düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inanan (insan)lar iseniz böylesi sizin için daha iyidir!... Ve her yolun başına oturup da tehdit ederek insanları Allah yolundan çevirmeğe ve O (Allah yolu)nu eğriltmeye çalışmayın. Düşünün siz az idiniz, O sizi çogalttı ve bakın bozguncuların sonu nasıl oldu!... Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilene inanmış, bir kısmı da inanmamış ise, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabredin. O, hükmedenlerin en iyisidir" (el-A'raf, 7/85,86,87).

    Görülüyor ki Şuayb (a.s) onları Allah'a kulluk etmeye, insan Haklarına saygılı olmaya, her türlü bozgunculuktan uzak durmaya ve bu yolda sabırla hareket etmeye davet ediyordu. Fakat Medyen halkı Şuayb (a.s)'in nasihatlerini dinlemediler ve kötü hareketlerinde daha ileri gittiler. Onların bu isyan ve sapkınlıkları, Kuran'da şöyle haber verilir.

    "Dediler ki: Ey Şuayb, senin söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz, biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen olmasaydı, seni mutlaka taslarla(öldürür)dük! Senin bize karşı hiç bir üstünlüğün yoktur!" (Hd 11/91).

    Şuayb (a.s) onların bu taşkınlıklarına karsı nasihat ediyor ve onları büyük bir azap ile kokutuyordu:

    (Şuayb onlara de ki): Ey kavmim, size göre kabilem Allah'tan daha mı üstün ki, O'nu arkanıza atıp unuttunuz? şüphesiz Rabbim, yaptıklarınızı kuşatıcıdır. (Ondan bir şey gizli kalmaz.)

    Ey kavmim, olduğunuz yerde (yaptığınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kime azabın gelip kendisini rezil edeceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle beraber gözetmekteyim."(Hd, 11/92-93)

    Her türlü mücadelede, tebliğ ve nasihate rağmen, Allah'ın emirlerini dinlemeyen, zulüm, taşkınlık ve kötülükte ısrar eden Medyen halkı, azabı hak etmişti: Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü çöke kaldılar. Şuayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç oturmamış gibi oldular. Şuayb'ı yalanlayanlar... iste ziyana uğrayanlar, onlar oldular" (el-A'raf, 7/91-92).

    Medyen halkı, kafirlerin kaçınılmaz sonu olan azaba maruz kaldıktan sonra Şuayb (a.s) onlara acımıştı. Bu durum, Kuran'da söyle bildirilir:

    (Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir kavme nasıl acırım!.." (el-A'raf, 7/93)

    Buna göre, Allah'ın emirlerini dinlememede ısrar eden ve bunun neticesinde Allah'ın azabı ile cezalandırılanlara acımamak gerekir. Çünkü bu cezayı hak etmiş oluyorlar.

    Şuayb (a.s) Medyenlilerle beraber, Eyke halkına da peygamber olarak gönderilmişti. Onlarla da önemli mücadelelerde bulundu. Onlarla olan mücadelesi ve onların isyankârlığı, Kuran'da şöyle özetlenmektedir.

    Gerçekten Eyke halkı da zalim kimselerdi" (el-Hasr, 15/78).

    Eyke halkı da gönderilen elçileri yalanladı. Şuayb, onlara demişti ki: (Allah'ın azabından) korunmaz misiniz? Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkun ve bana itaat edin. Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnız alemlerin rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın, eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. insanların haklarını kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın, Sizi ve önceki nesilleri yaratan(Allah)tan korkun" (es-suar, 26/176,177,178,179,180,181,182,183,184).

    Eykeliler, Şuayb (a.s)'in telkinlerine karşı ters hareket ettiler. Söz dinlemeyip isyanda bulundular. Hatta, Şuayb (a.s)'a hakaret ettiler. Onların bu isyanı, Kuran'da söyle dile getirilir:

    "Dediler: Sen iyice büyülenmişlerdensin. Sen de bizim gibi bir insansın, biz seni mutlaka yalancılardan sanıyoruz" (es-şuarâ, 26/185, 186) .

    Eykeliler bununla bile yetinmediler. Azab isteyecek kadar, ileri gittiler: "Eger doğrulardansan, o halde üzerimize gökten parçalar düşür" (es-şuarâ, 26/187) diyerek Şuayb (a.s)'a meydan okudular. Şuayb (a.s) onlara söyle cevap verdi: "Rabbim, yaptığınızı daha iyi bilir" (es-şuara, 26/188). Yüce Allah da, onlara verilen azabı, söyle haber veriyor: "O'nu yalanladılar. Nihâyet o gölge gününün azabı, kendilerini yakaladı. Gerçekten o, büyük bir günün azabı idi. Muhakkak ki, bunda bir ibret vardır. Ama yine çokları inanmazlar" (es-şuarâ, 26/189, 190).

    Ayette söz konusu olan "gölge gününün azabı" hakkında, müfessirler söyle bir açıklamada bulunuyorlar: Eykeliler azap isteyince, Güneş yedi gün müthiş bir sıcaklık yaydı. O sırada gökyüzünde bir bulut belirdi ve serin bir rüzgar esti. Eyke'liler bulutun gölgesinde toplandılar. Birden o buluttan bir ateş indi ve Eyke halkı yeryüzünden silindi (el-Beydav, Envaru't-Tenzl, Misir 1955, II, 84).

    Medyen ve Eyke halkı Hz. Şuayb'ı dinlemediler ve bunun neticesinde, yukarıda sunulan âyetlerde ifâde edildiği gibi helâk oldular. Allah'ı dinlememenin, peygambere uymamanın ve yanlış yollara sapmanın cezasını buldular. Şuayb (a.s), kendisine uyanlarla birlikte Mekke'ye gidip yerleşti.

    Orta boylu, buğday benizli biri olan Şuayb (a.s), hayatinin sonuna doğru gözlerini kaybetmişti, amâ olarak yaşıyordu. Mekke'de vefât etti. Türbesinin, Kâbe'nin batısın da, Darünnedve ile Benu Semh kapısının arasında olduğu rivâyet edilir (et-Taberî, Tarih, Misir 1326, I, 167; Ibn Kuteybe, Kitabü'l-Maârif, Beyrut 1970, s. 19: Ibn Asakir, Tarih, Beyrut, 1979, VI, 322).



  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    H Z . HIZIR A.S.

    1.Hz. Hızır hakkında genel bilgiler

    Hz. Mûsâ döneminde yaşamış ve peygamber olması kuvvetle muhtemel, hikmet ve ilim sahibi bir şahsiyet.
    Kur'ânı Kerîm'de, Hızır (a.s.)'in isminden açıkça bahsedilmez. Ancak Kehf Sûresi'nin 60-82. âyetlerinde yer alan Hz. Mûsâ ile ilgili kıssadan "Katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve kendisine ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul..." (18/65) diye sözü edilen şahsın Hızır (a.s.) olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bizzat Peygamber Efendimizden gelen sahîh hadislerde bu şahsın Hızır olduğu açıkça belirtilmiştir (bk. Buhârî, ilm 16, 44, Tefsîru'l-Kur'ân, Tefsîru Sûrati'l-Kehf 2-4; Müslim, Fedâil 170-174).

    Bu rivayetlere göre bir gün Hz. Mûsâ isrâil oğulları arasında vaaz ederken ona kendisinden daha hikmet ve ilim sahibi kimsenin olup olmadığı sorulmuştu. Hz. Musâ: "Hayır, yoktur!" diye cevap verince Cenâb-ı Hak bir vahiyle Hz. Mûsâ'yâ Mecme'u'l-Bahreyn'de (iki denizin kavuşum yerinde) kullarından salih bir kul olan el-Hadir (Hızır)'in kendisinden daha âlim olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Mûsâ hizmetinde bulunan genç bir delikanlı ile Hızır'i bulmak üzere uzun bir yolculuğa çıktı. ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, yolculukta yemek üzere azık olarak yanlarına aldıkları balıklarını unutmuşlardı ve Balık bir delikten kayıp denizi boylamıştı. Hz. Mûsâ oradan bir süre uzaklaştıktan sonra yemek için delikanlıdan balığı çıkarmasını istediği zaman balığın denize dalıp kaybolduğunu fârk ettiler. Hz. Mûsâ'nın Hızır'ı bulmasının alâmeti, bu balığın kaybolması olduğundan derhal oraya geri döndüler ve orada Hızır (a.s.)'i buldular. Bundan sonra Hz. Musa'nın Hızır ile, Kehf Sûresi 66-82. âyetlerinde anlatılan yolculuğu başladı.

    Hz. Musa'nın yolculuğunda azık olarak taşıdığı balığın Mecme'u'l-Bahreyn'de denize dalıp kaybolması, bazı rivayetlerde ve çeşitli İslâm milletlerinin folklorunda, bu arada Türk folklorunda da bu suyun âb-i hayat olduğu, ölüleri bile canlandıran, içenleri ölümsüzleştiren bir hayat iksiri olduğu seklinde izah olunmuş, burada balığın canlanıp denize dalması meselesinde bir peygamberin hayatının ve Cenâb-ı Hakk'ın kudretinin söz konusu olduğu unutulmuştur. Buna bağlı olarak, Mecme'u'l-Bahreyn bölgesinde yaşayan birisi olarak Hızır (a.s.)'a da ölümsüzlük isnâd edilmiş ve kendisine beser üstü güçler ve yetkiler verilmiştir.

    Hızır aleyhisselâma verilen ilmin mahiyetini anlayabilmek için Musa (a.s.) ile olan yolculuğunu Kur'ân-ı Kerîm kısaca şöyle anlatır: Hızır (a.s.), yolculukta karşılaşacakları olaylara Musa peygamberin sabredemeyeceğini kendisine hatırlatmış ve O'ndan sabır için söz almıştır (el-Kehf,18/66-70). Önce deniz sahilinde, yolculuk için bir gemiye binmişlerdi. Hızır (a.s.) bir balta ile gemiyi delince kaptan tamir için geri dönmek zorunda kalmıştır. Musa (a.s.) sabredemeyip söyle demiştir: "Gemiyi, yolcularını boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın" (el-Kehf; 18/71). Yolculuğun sonunda, ilk bakışta görünmeyen ve perde arkası bilgi niteliğindeki sebebi Hızır (a.s.) şöyle belirtir: "O, deldiğim gemi, denizde çalışan birkaç yoksulundu. Onu kusurlu yapmak istedim. Çünkü gemi yolculuğa devam ederse, ileride her sağlam gemiye el koyan bir kral (deniz korsanları) vardır" (el-Kehf, 18/79). Yolculuk sırasında, diğer çocuklarla oynamakta olan bir çocuğu öldürdü. Musa (a.s.): "Kısas olmadan, masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın, dedi" (el-Kehf,18/74). Küçük çocuğun bu erken yaşta vefat ettirilme sebebi Hızır (a.s.) tarafından şöyle açıklandı: "Öldürdüğüm erkek çocuğa gelince; onun anne ve babası mü'min kimselerdi. ileride onları isyan ve inkâra sürüklemesinden korktuk istedik ki, Rableri bu ölen çocuk yerine kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli birini versin" (el-Kehf, 18/80,81). Burada Cenâbı Hak'kın, anne-babanın hayırlı kimseler olması sebebiyle, ileride kendilerini üzecek, büyük sıkıntılara sokacak bir çocuğu erken yasta vefat ettirip, onun yerine daha hayırlı bir evlâdın verilmesinin, gerçekte o aile için " hayır" olduğuna işaret ediliyor.

    Yolculuğun üçüncü merhalesi Kur'an'da söyle anlatılır: "Musa ve salih kul yollarına devam ettiler. Sonunda bir köye varıp, halkından yiyecek istediler. Halk ise onları misafir etmek istemedi. Musa ve salih kul, orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler, Salih kul hemen onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: "isteseydin buna karşılık bir ücret alırdın, dedi. Salih kul şöyle dedi: işte bu seninle benim aramızın ayrılması demektir. Sabredemediğin şeylerin içyüzünü sana anlatacağım" (el-Kehf, 18/77,78). Evi, ücretsiz tamir etmesini salih kul (Hızır) söyle açıklar: "Bu ev, şehirde iki yetim çocuğun idi. Duvarın altında kendilerine ait bir hazine vardı. Bunların babaları salih bir kimseydi. Rabbin, onların rüştlerine erip, hazinelerini bizzat kendilerinin çıkarmalarını istedi. Bu Rabbinden bir rahmettir. Ben bunları kendiliğimden değil, Allâh'ın emriyle yaptım. işte, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" (Kehf 18/82).

    Bu hikmetlerle dolu yolculuktan, insanların günlük hayatta karşılaştıkları bir takım olayların, bazan büyük felaketlerin bir görünen yüzünün bir de asıl perde arkasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bazen şer olarak görülen olayların arkasından büyük hayırların ortaya çıktığı görülmektedir. Âyet-i Kerîmelerde söyle buyurulur: "Hoşumuza gitmediği halde, savaşmak size farz kılındı. Belki de hoşumuza gitmeyen bir şey sizin için daha hayırlıdır. belki hoşunuza giden bir şey de sizin için daha kötüdür. Allah bilir siz ise bilmezsiniz (el Bakara, 2/216). "... Eğer karılarınızdan hoşlanmıyorsanız. olabilir ki, hoşunuza gitmeyen bir şeyde Allah, sizin için çok hayır takdir etmiştir. " (en-Nîsâ, 4/19). Rasûlullah (s.a.s.), Hızır(a.s.)'in ilmiyle ilgili olarak, gemi yolculuğu sırasındaki bir konuşmayı söyle nakleder: "Bir serçe, denizden gagasıyla su alıp, gemiye konmuştu. Hızır (a.s.) bunu Hz. Musa'ya göstererek şöyle dedi: Allah'ın ilmi yanında, benim ve senin ilmin, su serçenin denizden eksilttiği su kadar bir şeydir" (Buhârî, ilm, 44, (el-Enbiyâ, 27, Tefsîru Sûre 18/2; Müslim, Fezâil, 180; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 311, V, 118; bilgi için bk. Ibn Kesîr, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm, İstanbul 1985, V,172-185).



Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •