Bugün buraya...
Bugün buraya...
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye aleyhine açılan toplam 13 davayı karara bağladı.
STRASBOURG - Türkan Yavuz isimli vatandaşın yaptığı şikayeti değerlendiren AİHM, “Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) kötü muamele ve işkencenin yasaklanmasıyla ilgili 3. ve etkili başvuru hakkıyla ilgili 13. maddesini ihlal ettiği” görüşüne vardı. Mahkeme, Türkiye’nin, başvuruda bulunan kişiye 12 bin 500 avro maddi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.
Türkiye’de yasa dışı sol bir örgüte üye olmak suçundan yargılanan Yavuz, polis tarafından gözaltına alındıktan sonra işkence gördüğünü iddia etmişti.
Leyla Bişkin isimli vatandaşın, oğlu İbrahim Bişkin’in “güvenlik güçleri tarafından alıkonularak yargısız infaza uğradığı” yolundaki şikayetini değerlendiren AİHM, “Türkiye’nin söz konusu davayla ilgili etkili soruşturma yapmayarak insan hakları ihlalinde bulunduğuna” hükmetti.
AİHM, şikayet başvurusunda bulunan kişinin belirli zamanda maddi tazminat talebinde bulunmadığı gerekçesiyle Türkiye’nin para cezası ödemesine gerek görmedi.
HADEP DAVASI
HADEP Partisi’nin Diyarbakır’daki üyeleri Hüseyin Bora, Mehmet Can Tekin, Nurhan Ekdi ve Mehmet Başkurt’un yaptığı ortak başvuruyu değerlendiren AİHM, Türkiye’nin gözaltı süresinin uzunluğuyla ilgili
AİHS’nin 5. maddesinin 3. ve 4. fıkralarını ihlal ettiğini bildirdi.
Türkiye, başvuruda bulunanlara, kişi başına 3 bin 500 avro manevi tazminat ve mahkeme masrafı olarak toplam 1.370 avro ödeyecek.
Dürdane Aslan ve Selvihan Aslan isimli vatandaşların açtığı davada, Türkiye’nin “Dostane çözüme” gittiği açıklandı.
Türkiye, başvuruda bulunan kişilere toplam 13 bin 500 avro tazminat ödeyecek.
İrfan Güler’in yaptığı şikayet başvurusunu değerlendiren AİHM, Türkiye’nin, AİHS’nin kötü muamelenin yasaklanmasıyla ilgili 3. ve etkili başvuru hakkıyla ilgili 13. maddesini ihlal ettiği görüşüne vardı.
Türkiye, Güler’e toplam 12 bin 500 avro maddi tazminat ödeyecek.
Halis Doğan’ın, 7 arkadaşıyla yaptığı şikayet başvurusundaysa “Türkiye’nin, AİHS’nin ifade özgürlüğüyle ilgili 10 ve etkili başvuru hakkıyla ilgili 13. maddesini ihlal ettiğine” hükmedildi.
Türkiye, başvuruda bulanan 8 kişiye 2’er bin avro manevi tazminat ve toplam yine 2 bin avro mahkeme masrafı ödeyecek.
Abdullah İmret’in başvurusunu değerlendiren AİHM, AİHS’nin 5. maddesinin 3. fıkrasıyla 6. maddenin 1. fıkrasının ihlal edildiği görüşüne vardı ve Türkiye’nin toplam 4 bin 250 avro ödemesini kararlaştırdı.
AİHM, Mehmet Emin Mordeniz’in başvurusuyla ilgiliyse Türkiye’nin etkili soruşturma yapmadığı gerekçesiyle insan hakları ihlalinde bulunduğunu bildirdi.
Strasbourg Mahkemesi, başvuruda bulunan kişi zamanında maddi tazminat talebini bildirmediği için, Türkiye’nin para cezası ödemesine gerek görmedi.
Refik Karakoç isimli vatandaşın yaptığı başvuruda, Türkiye’nin ifade özgürlüğüyle ilgili AİHS’nin 10. maddesini ihlal ettiği görüşüne varan AİHM, Türkiye’nin toplam 2 bin 500 avro ödemesini kararlaştırdı.
AİHM, Vehbi Selçuk isimli vatandaşın yaptığı başvuruda, AİHS’nin 5. maddesini 3. fıkrasını ihlal edildiğini belirtti ve Türkiye’nin toplam 2 bin 250 avro tazminat ödemesi kararına vardı.
Soyadları Acar, Kaba, Güven, Kuzu isimli vatandaşların kendileri ve arkadaşları adına istimlak edilen arsaları için ödenen bedelin gecikmesi yüzünden yaptıkları başvurudaysa Türkiye’nin AİHS’nin 1.
protokolünün. 1 maddesinin ihlal ettiği görüşüne varıldı.
Türkiye, başvuruda bulunan kişilere yaklaşık 224 bin avro maddi tazminat ödeyecek.
Vahdettin Budak isimli vatandaşın üç arkadaşıyla ilgili yaptığı ortak başvurudaysa Türkiye’nin adil yargılanma hakkıyla ilgili AİHS’nin 6. maddesinin 1. fıkrasını ihlal ettiği bildirildi.
Kararı yeterli gören AİHM, Türkiye’ye para cezası vermedi. Strasbourg Mahkemesi, Ezel Tosun’un yaptığı başvuruda da Türkiye’nin AİHS’nin 6. maddesini 1 fıkrasını ihlal ettiği belirtti, ancak para cezasına gerek görmedi.
Alıntı ntvmsnbc.com
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Pakistan'da, Richter ölçeğine göre 5.1 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiği bildirildi.
Pakistanlı yetkililer, depremin başkent İslamabad ile Keşmir ve ülkenin kuzey bölgelerinde hissedildiğini açıkladılar. Depremde, ilk bilgilere göre can ve mal kaybı meydana gelmedi. Meteoroloji Dairesi, yerel saatle 10:49'da (TSİ 07:49) meydana gelen depremin merkez üssünün, Peşaver'in 200 kilometre kuzeydoğusu olduğunu duyurdu.
Alıntı hurriyet.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Yargıç: ''Bu dehşeti, tiksinme duygusunu anlatacak söz yok''
İngiltere'de 12 haftalık bebeğe tecavüz eden 40 yaşındaki Alan Webster, ömür boyu hapse mahkum edildi.
Davaya bakan Yargıç Findlay Baker, cezasını açıkladığı Webster'a, ''siz bu suçu dünyadaki en masum varlığa, bir bebeğe karşı işlediniz. Yarattığınız dehşeti, tiksinme duygusunu anlatacak söz yok'' dedi.
Webster ile birlikte olan ve suça yardım eden kız arkadaşı 19 yaşındaki Tanya French ise beş yıl hapis cezasına çarptırıldı ve yargıç French'in cezasının sona ermesinden sonra beş yıl boyunca gözetim altında tutulması şartını koydu.
Bebeğin annesinin, evini taşıdığı sırada çifti bebeğin bakımı için çağırdığı ve tecavüzün bu sırada gerçekleştiği açıklandı.
Olayın ortaya çıkması da uluslararası düzeyde çocuk *****grafisini takip eden emniyet güçlerinin İngiliz polisini, Alan Webster'in internet aracılığıyla çocuklara ait *****grafik görüntüler topladığı yolunda uyarmasıyla mümkün olabildi.
Webster'in Hatfield'deki evine baskın yapan polis, evde 12 haftalık bebeğe tecavüz görüntülerini buldu. Yapılan araştırma, Webster ve sevgilisi French'in birkaç gün süreyle bebeğin bakımını üstlendiklerini ortaya koydu.
Alıntı cnnturk.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Yuşçenko parlamentoyu topa tuttu
Kazakistan'ın Başkenti Astana'da bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yuşçenko, parlamentonun hükümeti fesih kararının yanlış olduğunu söyledi.
Kazakistan'ın başkenti Astana'da bulunan Yuşçenko, "Parlamentonun dünkü anlaşılmaz, mantıksız ve yanlış kararının ülkeyi istikrarsızlığa sürükleyeceğini" söyledi.
Yuşçenko, parlamentonun Ukrayna'da kaos yaratmak için her şeyi yaptığını da ifade etti.
Ukrayna parlamentosu, Rusya ile varılan doğalgaz anlaşması nedeniyle hükümetin feshedilmesini öngören bir güvensizlik önergesini kabul etmişti.
'Dünyayı kirletenler' toplanıyor
Önce kirlettiler, şimdi çare bulmaya çalışıyorlar. Dünyayı en çok kirleten ABD, Avustralya, Japonya, Çin, Güney Kore ve Hindistan'dan yetkililer Sidney'de toplanıyor.
''Dünyayı en fazla kirleten'' ülkelerden ABD, Avustralya, Japonya, Çin, Güney Kore ve Hindistan'dan yetkililer temiz enerji projelerine para ayırmak için Avustralya'nın Sidney kentinde bir araya geliyor.
''Asya-Pasifik Temiz Kalkınma ve İklim Ortaklığı'' adlı grubun kurucu ortakları olan 6 ülke, iklim değişikliğiyle mücadele için madencilik ve enerji sektörünün gelişmesi, temiz enerji kaynaklarının yaratılması konularında kullanılmak üzere fon kurmayı planlıyor. Sidney iklim paktı olarak da adlandırılan grup üyesi ülkeler, 8 çalışma grubu oluşturacak. Çalışma gruplarının ilgileneceği alanlar ise madencilik, yenilenebilir enerji, aliminyum, çimento, enerji dağıtımı, enerji üretimi, enerji verimliliği uygulama ve oluşturma ile enerji nakli olarak belirlendi.
Dünyada sera etkisi yaratan gazların ortaya çıkmasının nedeni olan petrol ve kömür gibi fosil yakıtların yarısını tüketen 6 ülkenin yetkilileri, temiz enerji ortaklığı için ilk defa bir araya geliyor. Avustralya Dışişleri Bakanı Alexander Downer, Reuters'e yaptığı açıklamada, ülkesi ve ABD'nin, kurulması öngörülen fona yapacakları mali katkıyı bugün açıklayacağını, Güney Kore, Japonya, Çin ve Hindistan'ın da destek sözü vereceğini söyledi. Yeşil gruplar ise Sidney'de iki gün sürecek görüşmelerin ''kandırmaca'' olduğunu, amacın Kyoto Protokolü'nü yok etmek olduğunu belirtiyor.
ABD ve Avustralya, ekonomilerini tehdit edeceği gerekçesiyle sera etkisi yaratan gazların salınımının azaltılmasını öngören Kyoto sözleşmesini imzalamayı reddediyor. Sidney'deki görüşmelere, BHP Billiton, Exxon Mobil ve Rio Tinto gibi küresel madencilik ve enerji şirketlerinden 80 kadar yönetici de katılıyor. Katılımcı ülkelerin yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi için oluşturulacak fona yapacakları yardımı açıklamamalarına rağmen, sadece Avustralya'nın 75 milyon Amerikan Doları katkıda bulunması bekleniyor.
ABD, halihazırda hidrojen yakıtı, yenilenebilir yakıtlar gibi yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi için yılda 3 milyar dolarlık yatırım yapıyor. Washington yönetimi, enerji tesislerinin yarattığı hava kirliliğini yüzde 70'e varan oranlarda azaltmak için taahhütte bulunmuş, ancak bunu başarmanın maliyetinin 50 milyar doları bulacağını bildirmişti. Uluslararası Enerji Ajansı, hükümetlerin mevcut enerji politikalarında ısrarlı olmaları durumunda, küresel enerji ihtiyacı ve karbon emisyonunun 2030 yılında 2005 yılına göre yüzde 50 artacağını bildiriyor.
BM Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi olan ABD, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin'in, İran'a nükleer yakıt araştırmalarına başlamaması ve nükleer programına ilişkin AB ile görüşme masasına oturması için sert ifadelerle dolu birer nota gönderdiği bildirildi.
ABD medyasındaki haberlere göre, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın üst
düzeyde yetkilileri, hepsi birer nükleer güç olan BM Güvenlik
Konseyi'nin daimi üyelerinin, söz konusu mesajları İran'a ayrı ayrı
gönderdiğini belirtti.
Mesajlarda İran'ın, nükleer silah elde etmeye yönelik bir adım
olarak görülen nükleer yakıta ilişkin araştırmalara başlama
planlarından vazgeçmesi ve İngiltere, Fransa ve Almanya'dan oluşan AB
üçlüsü ile görüşmelere yeniden başlamasının istendiği kaydedildi.
ABD'nin, söz konusu notanın beş daimi üye tarafından ortak olarak
gönderilmesini tercih ettiği, ancak Çin'in buna yanaşmaması üzerine
mesajların beş ülke tarafından ayrı ayrı İran'a ulaştırıldığı
belirtildi.
Bu girişime paralel olarak, Amerikan diplomatik kaynaklarına göre,
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) 35 ülkeden oluşan idare
kurulu, İran konusunda gelecek günlerde acil bir toplantı yapmaya
hazırlanıyor.
IAEA'nin, bu toplantıda, olası yaptırımlar için İran'ı BM Güvenlik
Konseyi'ne sevketmesi ihtimali bulunuyor.
İran, en son olarak nükleer yakıt konusunda araştırmalara
başlayacağını resmen duyurarak tepkileri üzerinde toplamıştı.
ABD, İran'ın nükleer çabalarının, silah elde etmeyi hedeflediğini
savunuyor. İran ise nükleer programının barışçı olduğunu ifade ediyor.
Konu ®adakoglu tarafından (11-01-2006 Saat 13:27 ) değiştirilmiştir.
İNGİLİZ BİLİMADAMLARI TÜRKİYE'DEKİ KUŞ GİRBİNİN KODU İÇİN ÇALIŞIYOR
Türkiye’deki virüsün kodu çözülecek
İngiliz bilimadamları Türkiye’deki kuş gribi virüsünün genetik dizilimini birkaç gün içersinde çözecekler.
Virüsün genetik diziliminin deşifre edilmesi sayesinde virüsün kaynağı, tedaviye karşı dirençli olup olmadığı ve bir salgın başlatma şansı konularında ipuçları elde edilmiş olacak.
Çalışma, Londra’da bulunan Dünya Grip Merkezi Başkanı Dr. Alan Hal başkanlığında bir ekip tarafından yürütülüyor.
Bugüne dek ekibe Türkiye’den altı numune geldi. Bunlardan ikisi kuş gribinden hayatını kaybeden Koçyiğit kardeşlere ait.
Ekip aynı zamanda örnek virüsü ilk kez yumurtalarda oluşturmayı başardı ve tam genetik kodu çözmeye çok yaklaştı.
Sonuçlar birkaç gün içinde belirlenecek
İngiltere Tıp Araştırma Konseyi Başkanı Prof. Colin Blakemore, “ekip genetik kodu iki üç gün içerisinde çözecek” dedi. Blakemore, on yıl önce bu kadar kısa zaman içersinde genetik kodu çözmenin imkansız olduğunu söyledi.
Prof. Blakemore, “bu inanılmaz bir şey. Bu sayede virüsün nereden geldiğini öğreneceğiz. Mutasyona uğrayıp uğramadığını da anlamış olacağız” şeklinde konuştu.
Genetik kodun çözülmesi ile virüsün mutasyona uğrayıp bir salgın başlatma olasığı bulunup bulunmadığı da ortaya çıkmış olacak.
İngiliz Ulusal Tıp Araştırma Enstitüsü’nden bir ekip de virüsün salgın olasılığına karşı stok edilen ilaç Tamiflu’ya karşı direnç gösterip göstermediğini araştıracak.
Prof. Blakemore, direnç göstermesi halinde durumun ‘vahim’ olacağını çünkü virüse karşı mücadelede ‘tek silahın’ bu ilaç olduğunu söyledi.
Soğuk hava önlemleri engelliyor
Merkezi Paris'te bulunan Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü de Türkiye'deki kar ve soğuk havanın, kuş gribini önleme çalışmalarını olumsuz etkilediğini belirtti.
Örgüt yazılı açıklamasında, “özellikle Doğu’daki kötü hava koşullarının, teknik müdahaleyi zorlaştırması ve ölümcül virüsün doğada daha fazla hayatta kalmasına imkan sağlamasından endişe duyulduğu'' ifade edildi.
‘Türkiye'deki kümes hayvanlarının aşılanması gerektiği’ belirtilen açıklamada, uluslararası topluluğun da salgını önleme çalışmalarına destek vermesi çağrısı yapıldı.
Açıklamada, Türkiye'nin komşularına da, salgına karşı korunma tedbirlerini artırmaları tavsiye edildi.
Belçika Dışişleri Bakanı De Gucht Rumları kızdırdı
Belçika Dışişleri Bakanlığı, Kıbrıs Rum kesimi ve Atina'ya resmi ziyaretlerde bulunan Belçika Dışişleri Bakanı Karel De Gucht'un, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile görüşmek istediğini, ancak bu görüşmenin gerçekleşmesi için gerekli koşullarda uzlaşma sağlanamadığını bildirdi.
Belçikalı Bakan'ın Rum kesiminden KKTC'ye girerek gezmesi Rumları kızdırdı.
Dışişleri Bakanlığı kaynaklarından elde edilen bilgilere göre, De Gucht'un adaya ziyaretinden önce KKTC yetkilileriyle temaslar kuruldu ve Talat ile görüşme olanakları araştırıldı.
KKTC Cumhurbaşkanlığı, görüşmenin Cumhurbaşkanlığı'nda gerçekleşmesini istedi. Rum kesimi, buna karşı tavır alarak, böyle bir durumun, Belçika'nın KKTC'yi "de facto" tanıması anlamına geleceğini ileri sürdü.
Kaynaklar, Kıbrıslı Rumların Belçika'ya baskı yaparak Talat-De Gucht görüşmesini engellediklerini bildiriyor.
Konunun, Belçikalılar ile Rumlar ve Yunanlar arasında bir "küçük diplomatik kriz" nedeni olduğu ileri sürülüyor.
Adaya 25 Ocak tarihinde resmi ziyarette bulunacak olan İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw'un, KKTC'ye geçerek Cumhurbaşkanı Talat ile görüşeceği ifade ediliyor.
Belçika Dışişleri Bakanı De Gucht'un, dün Belçika Büyükelçiliği'ne ait "diplomatik bir taşıt ile" Yeşil Hat'tı geçerek KKTC'ye girdiği ve yarım saat kadar gezdiği bildirildi.
Bu "gezintinin", "Rumların engelleme girişimlerine rağmen" gerçekleştiği ifade ediliyor.
Belçika'nın Kıbrıs Rum kesimi Büyükelçisi Colette Taquet, konuya ilişkin açıklamasında, "De Gucht'un, adadaki taraflara, bir Belçika Dışişleri Bakanı'nın Kıbrıs'ta, kuzeyde ve güneyde, istediği yere gidebileceğini göstermek istediğini" söyledi.
Belçikalı Bakan'ın bu tavrının, kendisini engellemek isteyen ve Talat görüşmesine karşı çıkan Rumlara tepki olduğu belirtiliyor.
İtalyanlar Ağca'ya garanti verdi
İtalya'daki parlamento bünyesindeki soruştarma komisyonlarından biri Mehmet Ali Ağca'ya belli şartlarda koruma garantisi verdi.
İtalya’da parlamento bünyesindeki soruşturma komisyonlarından biri olan Mitrokhin Komisyonu’nun Başkanı Paolo Guzzanti, Mehmet Ali Ağca’nın, 13 Mayıs 1981’de Papa İkinci Jean Paul’e yönelik suikast girişimiyle ilgili tüm gerçekleri anlatması karşılığında İtalyan hükümetinin koruması altına alınabileceğini söyledi.
Guzzanti, yaptığı açıklamada, Ağca’nın İtalya’dayken kendisine yazdığı bir mektuba atıfta bulunarak, "Ağca gerçekleri anlatsın, İtalya devletinden koruma garantisi vereyim" dedi.
Eski Doğu bloku ülkelerinin gizli servislerinin İtalya’daki faaliyetlerini ve işbirlikçilerini araştırma ve soruşturma amacıyla 7 Mayıs 2002’de oluşturulan Mitrokhin Komisyonu’nun Başkanı Guzzanti, Ağca’yı serbest kaldıktan sonra kendilerine her şeyi anlatmaya çağırarak şöyle konuştu:
"Ağca’yı Mitrokhin Komisyonu’na ifade vermeye ve bana cezaevindeyken gönderdiği mektupta verdiği sözü tutarak gerçeğe vefa borcunu ödemeye çağırıyorum. Mektupta, Emanuela Orlandi’nin hayatta olduğunu ve onun bulunduğu yeri bildiğini söylüyordu. Bana verdiği sözü tutsun, ben de ona İtalyan devletinden koruma garantisi veriyorum. Bu resmi bir çağrıdır." .
Guzzanti, tahliye sonrasında Ağca’nın hayatının tehlikede olacağını ileri sürerek, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
"Ağca serbest kalmak üzere ama onun hayatı bıçak sırtında. Zira (Papa’ya) suikast girişimi olayındaki azmettiriciler ve işbirlikçiler, aradan geçen çeyrek yüzyıllık zamana karşın, dün olduğu gibi bugün de gerçeğin öğrenilmesini engellemekte kararlılar. Tüm bu nedenlerle Ağca’yı İtalyan devletinin koruması altına girmeye davet ediyorum. Bugüne kadar susmayı yeğlediği ya da ihtiyaten geri çektiği beyanlarını Mitrokhin Komisyonu’na gelerek anlatsın. Orlandi ailesinin ıstırabına da son versin. Ağca bu sayede, suçların failleri ve ardılları tarafından tarihimizin karartılmış sayfalarını aydınlatsın." .
Ağca’nın tehditler nedeniyle gerçekleri dile getirememiş olduğunu belirten Guzzanti, "Ali Ağca, profesyonel ve kiralık bir katil olarak kendisini kimin kullandığını öteden beri biliyor. Ağca, akli melekeleri mükemmel, soğuk kanlı ve akıllı bir insan. Ancak Roma’da cezaevindeyken hakim kılığında kendisini sorgulayan Bulgar ajanlarından tehdit almasının ardından, kasten deliymiş gibi rol yapmak zorunda kaldı. O ajanlar Ağca’yı ifadelerini değiştirmemesi durumunda ortadan kaldırmakla tehdit etmişlerdi. Emanuela Orlandi bu amaçla kaçırılmıştı. Orlandi ile takas edecekleri Ağca’yı ortadan kaldırmayı planlıyorlardı" dedi.
"SUİKAST GİRİŞİMİ SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN İŞİYDİ"
Guzzanti, komisyon olarak yaptıkları araştırmalar neticesinde, 1981’de Papa’yı hedef alan suikastin ardında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin bulunduğunu ortaya koyabilecek konuma geldiklerini ileri sürerek, "Suikast girişimi Sovyetler Birliği’nin işiydi" diye konuştu.
Senatör Guzzanti, müteveffa Papa İkinci Jean Paul’ün Şubat 2005’te yayımlanan "Memoria e Identita" (Bellek ve Kimlik) adlı yapıtını okumasının ardından, 1981’deki suikast girişimini mercek aldıklarını kaydetti. Guzzanti, komisyonun ulaştığı sonucu ise şu sözlerle özetledi:
"Papa İkinci Jean Paul ile yapılmış söyleşiden oluşan kitabı okur okumaz, komisyon başkanı olarak, suikastin azmettiricilerinin kimler olduklarını ortaya koymak için bir soruşturma başlatmıştım.
Zira Papa o kitapta ilk kez, kendisine yönelik suikast girişiminin arkasında Sovyetlerin bulunduğunu gayet iyi bildiğini dile getiriyordu. Komisyonumuz o tarihten itibaren topladığı bilgiler neticesinde, suikaste ilişkin pek çok eksik kareyi tamamlamış durumdadır. Bilgilerimiz ışığında, suikastin arkasında SSCB’nin olduğunu kuşkuya mahal bırakmayacak biçimde söyleyebilecek konumdayız.
Bunu Beyaz Saray da biliyordu. Ama o dönemde, sonuçları öngörülmesi bile mümkün olmayan uluslararası bir kriz yaşanmaması için ateşin üzerine su serpmeyi yeğlemişlerdi".
Guzzanti, Papa’ya yönelik suikast girişiminde hangi ülke ve teşkilatların rol oynadığına ilişkin tezini ise şu ifadelerle dile getirdi:
"Pek çok ipucu ve tanıklıktan hareketle bugün, o dönemde Papa’ya yönelik suikastin mimarının KGB olmadığını söyleyebiliriz. KGB sadece belirli bir rol oynamıştır. Eylemin asıl planlayıcılığını ise Leonid Brejnev’in talebine istinaden bizzat Savunma Bakanı Mareşal Zhivkov’un bizzat emir vermesi üzerine Sovyet Askeri Haberalma Teşkilatı GRU yapmıştır. KGB bilahare eyleme lojistik destek sağlarken, Doğu Almanya’nın gizli servisi STASİ ise suikast girişimi sonrasında delillerin karartılması ve Batı basınında dezenformasyon faaliyetini üstlenmiştir"
Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)
Yer imleri