REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: Mezar sohbeti

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Mezar sohbeti

    Mezar Sohbeti
    Cüneyd Suavi
    YAŞLI ADAM, eşinin kabrini ziyaret etmek için gittiği kabristanda, bir inilti duyarak yavaşladı. Sağa sola bakınarak kulak kesildi. Ortalıkta kimseler yoktu
    ama, o sesi işittiğinden emindi. Önce hızlı adımlarla kaçmak istedi. Fakat sanki büyülenmiş gibiydi. Korkudan olsa gerek ki, gücü zaten çok azalan ayakları
    tutulmuş, vücudu uyuşmuştu. Diz boyu otla çevrili mezarlar arasında, güçlükle ilerleyip o tarafa yöneldi. İnlemeyi bir kez daha duyunca, daha fazla yanaşmayıp
    yere oturdu. Tüylerini diken diken eden ses, birkaç metre ilerden geliyordu.
    Yaşlı adam, bazı velî zatların, kabirdeki insanlarla konuştuğunu duymuş, bunları da herkese anlatmıştı. Belki laf olsun diye:
    — Neden böyle inleyip duruyorsun? dedi. Bir derdin mi var?
    Derinlerden gelen bir erkek sesi:
    — Büyük bir azap çekiyorum!. dedi. Her kemiğim tek tek kırılmış sanki.
    Yaşlı adam, tâ iliklerine kadar ürperdi. Acaba kendisi de, evliya mıydı? Her ne olursa olsun, bu cevabı kesinlikle beklemiyordu. Güç bela toparlanıp:
    — Ne zamandır bu haldesiniz? diye sordu. Yani ne zaman öldünüz?
    — Vallahi bilmiyorum!. dedi mezarda yatan. Sanki dün yaşıyordum, hatta eğleniyordum. Arkadaşlarla birlikte biraz içki içmiştik, daha sonra ayrıldık. Bu
    arada, sanki yüksek bir yerden düştüm. Her halde ölmüşüm ki, şimdi bu mezardayım. Üstelik de büyük bir azap çekiyorum.
    — İçkinin haram olduğunu ve kabir azabına yol açtığını bilmiyor muydun? diye sordu dışardaki. Allah bilir, başka büyük günahlar da işledin.
    — Keşke ellerim kırılsaydı!. dedi, adam. Keşke kırılsaydı da, o büyük günahları işlemeseydim. Keşke dudaklarım yapışsaydı da, içki denilen zehri içmeseydim.
    Ne yazık ki her türlü işi yaptım, kumardan tut tâ hırsızlığa kadar. Şimdi öyle pişmanım ki hiç bilemezsin. Burada bu şekilde, bir saniyecik bile kalmaktansa,
    ömür boyu aç kalmaya razıydım. Ağzıma içki değil, gerekirse bir yudum su bile koymazdım. Başımı da babam gibi secdeden kaldırmazdım.
    — Demek baban dindar biriydi, dedi dışardaki. Neden onun yolundan gitmedin ki?
    — Namaz kılmak biraz güç geldi, dedi adam. Oruç tutmak da öyle. Günde beş kez seccadeye yatmayı, uzun yaz günlerinde, aç ve susuz kalmayı istemedim. Açıkçası,
    havam bozulur diye korktum. Oysa şimdi bu karanlık çukurda yatıyorum. Tertemiz bir havaya, yemeğe ve suya hasret şekilde. Üstelik de dayanılmaz acılar
    içindeyim.
    Yaşlı adam, biraz düşünceliydi. Acaba bu ölü için bir fatiha okusa, ya da dualar etse, faydası olur muydu? Bu konuda açıkçası çok ümitsizdi. Bir insan,
    kullarına verdiği sayısız nimetlerle merhametini ispatlayan ve kendisini en çok "Rahim" ve "Rahman" isimleriyle tanıtan Allah'ın azabına uğramışsa, âciz
    bir kul, o kişiye nasıl yardım ederdi?
    Sessizce yerinden kalkıp ilerleyince, henüz yeni açılmış bir mezar gördü. Sahibini bekleyen bu çukurun yanında, birkaç tane içki şişesi vardı. Bir tek de
    ayakkabı.
    Hemen o yana koştu. Boş mezarın içinde, üstü başı içki kokan bir adam yatıyordu. Ceketi de yüzüne dolanmıştı.
    Yaşlı adam, önce mezara inmeyi düşündü. Fakat ağrıyan beliyle bu işi yapamazdı. Uzunca bir dal koparıp tekrar yanaştı ve bunu cekete taktırıp, sırt üstü
    yatan sarhoşun yüzünü açtı. Mezardaki adam, ondan fazla korkmuştu.
    Yaşlı olan, bir anda rahatlayıp:
    — Demek konuşan sendin? diye tebessüm etti. Seni ölü sanmıştım.
    Mezardaki, derin derin nefes aldıktan sonra:
    — Ben de öyle zannetmiştim!. diye sevindi. Geçen akşam buralarda içmiştik. Kafayı bulduğumda, bu çukura düşüp kaldım her halde.
    Sarhoşun vücudu perişan bir haldeydi. Sırt üstü düştüğünde, üç beş tane kaburgası kırılmış, bir kez bile çalışmayan beyni sarsılmış, bütün gece o mezarda
    yatıp kalmıştı.
    Yaşlı adam, hemen bir ambulans çağırdı. Sarhoş, mezardan kurtulup sedyeye alınırken, başını ona doğru güçlükle çevirerek:
    — Sağ olasın amca!. diye teşekkür etti. İyileşir iyileşmez sana haber veririm. Bol mezeli bir çilingir sofrası düzenleyip, yeniden doğduğum günü kutlarız.
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ne kadar arsiz bi insan denen mahluk

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BİR MUALLİM HİKAYESİ
    Bir okulun talebeleri öğretmenlerinden bıkmışlar, her gün çalışıp çabalamaktan usanmışlardı.

    Hiç değilse birkaç günlüğüne okuldan ve öğretmenden kurtulmak için çareler arayıp duruyorlar, toplanıp konuşuyorlardı. Günlerden bir gün yine böyle konuşurlarken içlerinden biri:

    "Hocamız hiç hastalanmıyor ki hiç değilse birkaç gün okula gelemesin, biz de böylece kurtulalım," dedi.

    Bunun üzerine içlerinden en zekileri bir tedbir düşündü:

    "Yarın sabah öğretmenimiz okula gelince ben yanına gidip, Hocam nasılsınız, iyi misiniz renginiz neden böyle sararmış, havalar çarpmasın, yahut da sıtmadan olmasın," derim. Hocamız bunun üzerine elbette biraz şüpheye düşer. Sizler de buna benzer sözlerle bana yardım edersiniz.

    Her gören:

    "A,a,a! Hocam bu ne hâl, hiç iyi görünmüyorsunuz, mutlaka hastasınız," desin.

    Bir, iki, üç, beş derken hepimiz aynı şeyleri söylersek elbette hocayı şüpheye düşürürüz," Bunun üzerine bütün çocuklar bulduğu bu çareden dolayı bu zeki arkadaşlarına teşekkür ettiler ve bu işten vazgeçmeyeceklerine dair birbirlerine sözler verip yeminler ettiler. Hiç kimse bu konuda ağzını açıp bir şey söylemeyecekti.

    Ertesi gün olunca çocuklar bu düşüncelerini gerçekleştirmek üzere mektebe koştular ve okulun dışında durup bu fikri ortaya atan zeki arkadaşlarını beklemeye başladılar.

    Biraz sonra o çocuk geldi hocayla karşılaşınca, hemen plânını uygulamaya geçti.

    "Hocam hayrola benziniz sararmış sanki," dedi. Hoca âdeta kızdı:

    "Hasta falan değilim saçmalama geç yerine!" dedi. Dedi demesine lâkin az da olsa şüphe etmeye başladı.

    Derken diğer çocuk içeriye girdi o da aynı şeyleri söyleyince, hocanın şüphesi iyice arttı. Diğer çocukların da aynı şeyleri tekrarlamaları üzerine hoca hasta olduğuna iyice inandı. Kalkıp gitti. Evine giderken; hanımı hakkında kötü şeyler düşündü:

    "Zaten bana karşı sevgisi az, ben böylesine hasta olduğum halde hâlimi sormadı, rengimin solduğunu, benzimin uçtuğunu, bana söylemedi, galiba benden kurtulmaya çalışıyor. Kendi güzelliğinin süsünün derdinde."

    Evine gelip kapıyı kızgınca açtı. Çocuklar da peşinden geliyordu.

    Karısı bu vakitsiz zamanda hocayı karşısında görünce şaşırdı:

    "Bugün çok erken geldin, hayrola bir şey mi oldu?" deyince; hoca daha da sinirlendi:

    "Hâlime baksana, benzim nasıl solmuş, başkaları fark ediyor da sen hâlâ soruyorsun. Hiç farkında bile değilsin," diye çıkıştı.

    Hanımı bu sözleri duyunca daha dikkatlice hocanın yüzüne baktı, hoca dediğinin aksine gayet sıhhatli görünüyordu. Karısı:

    "A hocam, senin hiçbir şeyin yok, gayet sıhhatli görünüyorsun, bu şüphelerin boşuna," dediyse de hoca bunlara inanmak yerine iyice sinirlendi:

    "Bre hayırsız kadın, bir de inat ediyorsun hâlimin perişanlığını tir tir titrediğimi görmüyor musun?" diye karısını azarladı. Kadın:

    "istersen aynayı getireyim de bak, o zaman anlarsın benim doğru söylediğimi," dedi. Hoca buna daha beter sinirlendi:

    "Aynan da sen de yerin dibine batın, zaten her zaman bana kin besliyorsun, karşımda inat edip duruyorsun, daha fazla konuşmadan yatağımı yap, yorganımı getir, başım iyice ağırlaştı," dedi. Karısı biraz duraklayınca hoca sinirinden bas bas bağırmaya başladı. Karısı yatağını serip yorganını getirdi. Getirirken de: "Hocanın bir şeyciği yok bütün bunlar kuruntu. Söylesem daha da kızacak söyle-mesem, bu vehim sahiden hastalık hâline dönüşecek," diye düşündü.

    Bu arada Hoca da: "Hasta değilim desem, kalkıp gitsem, bu kadın yalnız kalmak istiyor, galiba yapmak istediği gizli bir şey var, beni evden gönderecek sonra da yapmayı düşündüğü kötülüğü yapacak," diye düşündü.

    Bu arada çocuklar da hocanın evine doluşarak başladılar ders okumaya:

    O zeki çocuk gizlice arkadaşlarına:

    "Arkadaşlar derslerimizi bağıra çağıra okuyun," diye tembihledi. Çocuklar başladılar derslerini bağırarak okumaya.

    Bunun üzerine o çocuk yüksek sesle:

    "Arkadaşlar bizim burada ders çalışmamız hocamızın baş ağrılarını arttırır," dedi.

    Bunun üzerine Hoca:

    "Arkadaşınız doğru söylüyor başımın ağrısı arttı. Kalkıp evinize gidin," dedi.

    Çocuklar sevinçle okuldan çıkıp evlerine gittiler. Anneleri çocukların erkenden eve geldiklerini görünce onların neden böyle erkenden geldiklerini sordular, çocuklar hocalarının hastalandığını söyledi. Buna inanmayan anneler ertesi gün hocayı görmeye gitti. Hoca yorgan döşek yatıyordu. Ağır hastaydı, inleyip duruyordu.
    MESNEVİDEN

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Alıntı cumhur31 Nickli Üyeden Alıntı Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    BİR MUALLİM HİKAYESİ
    Bir okulun talebeleri öğretmenlerinden bıkmışlar, her gün çalışıp çabalamaktan usanmışlardı.

    Hiç değilse birkaç günlüğüne okuldan ve öğretmenden kurtulmak için çareler arayıp duruyorlar, toplanıp konuşuyorlardı. Günlerden bir gün yine böyle konuşurlarken içlerinden biri:

    "Hocamız hiç hastalanmıyor ki hiç değilse birkaç gün okula gelemesin, biz de böylece kurtulalım," dedi.

    Bunun üzerine içlerinden en zekileri bir tedbir düşündü:

    "Yarın sabah öğretmenimiz okula gelince ben yanına gidip, Hocam nasılsınız, iyi misiniz renginiz neden böyle sararmış, havalar çarpmasın, yahut da sıtmadan olmasın," derim. Hocamız bunun üzerine elbette biraz şüpheye düşer. Sizler de buna benzer sözlerle bana yardım edersiniz.

    Her gören:

    "A,a,a! Hocam bu ne hâl, hiç iyi görünmüyorsunuz, mutlaka hastasınız," desin.

    Bir, iki, üç, beş derken hepimiz aynı şeyleri söylersek elbette hocayı şüpheye düşürürüz," Bunun üzerine bütün çocuklar bulduğu bu çareden dolayı bu zeki arkadaşlarına teşekkür ettiler ve bu işten vazgeçmeyeceklerine dair birbirlerine sözler verip yeminler ettiler. Hiç kimse bu konuda ağzını açıp bir şey söylemeyecekti.

    Ertesi gün olunca çocuklar bu düşüncelerini gerçekleştirmek üzere mektebe koştular ve okulun dışında durup bu fikri ortaya atan zeki arkadaşlarını beklemeye başladılar.

    Biraz sonra o çocuk geldi hocayla karşılaşınca, hemen plânını uygulamaya geçti.

    "Hocam hayrola benziniz sararmış sanki," dedi. Hoca âdeta kızdı:

    "Hasta falan değilim saçmalama geç yerine!" dedi. Dedi demesine lâkin az da olsa şüphe etmeye başladı.

    Derken diğer çocuk içeriye girdi o da aynı şeyleri söyleyince, hocanın şüphesi iyice arttı. Diğer çocukların da aynı şeyleri tekrarlamaları üzerine hoca hasta olduğuna iyice inandı. Kalkıp gitti. Evine giderken; hanımı hakkında kötü şeyler düşündü:

    "Zaten bana karşı sevgisi az, ben böylesine hasta olduğum halde hâlimi sormadı, rengimin solduğunu, benzimin uçtuğunu, bana söylemedi, galiba benden kurtulmaya çalışıyor. Kendi güzelliğinin süsünün derdinde."

    Evine gelip kapıyı kızgınca açtı. Çocuklar da peşinden geliyordu.

    Karısı bu vakitsiz zamanda hocayı karşısında görünce şaşırdı:

    "Bugün çok erken geldin, hayrola bir şey mi oldu?" deyince; hoca daha da sinirlendi:

    "Hâlime baksana, benzim nasıl solmuş, başkaları fark ediyor da sen hâlâ soruyorsun. Hiç farkında bile değilsin," diye çıkıştı.

    Hanımı bu sözleri duyunca daha dikkatlice hocanın yüzüne baktı, hoca dediğinin aksine gayet sıhhatli görünüyordu. Karısı:

    "A hocam, senin hiçbir şeyin yok, gayet sıhhatli görünüyorsun, bu şüphelerin boşuna," dediyse de hoca bunlara inanmak yerine iyice sinirlendi:

    "Bre hayırsız kadın, bir de inat ediyorsun hâlimin perişanlığını tir tir titrediğimi görmüyor musun?" diye karısını azarladı. Kadın:

    "istersen aynayı getireyim de bak, o zaman anlarsın benim doğru söylediğimi," dedi. Hoca buna daha beter sinirlendi:

    "Aynan da sen de yerin dibine batın, zaten her zaman bana kin besliyorsun, karşımda inat edip duruyorsun, daha fazla konuşmadan yatağımı yap, yorganımı getir, başım iyice ağırlaştı," dedi. Karısı biraz duraklayınca hoca sinirinden bas bas bağırmaya başladı. Karısı yatağını serip yorganını getirdi. Getirirken de: "Hocanın bir şeyciği yok bütün bunlar kuruntu. Söylesem daha da kızacak söyle-mesem, bu vehim sahiden hastalık hâline dönüşecek," diye düşündü.

    Bu arada Hoca da: "Hasta değilim desem, kalkıp gitsem, bu kadın yalnız kalmak istiyor, galiba yapmak istediği gizli bir şey var, beni evden gönderecek sonra da yapmayı düşündüğü kötülüğü yapacak," diye düşündü.

    Bu arada çocuklar da hocanın evine doluşarak başladılar ders okumaya:

    O zeki çocuk gizlice arkadaşlarına:

    "Arkadaşlar derslerimizi bağıra çağıra okuyun," diye tembihledi. Çocuklar başladılar derslerini bağırarak okumaya.

    Bunun üzerine o çocuk yüksek sesle:

    "Arkadaşlar bizim burada ders çalışmamız hocamızın baş ağrılarını arttırır," dedi.

    Bunun üzerine Hoca:

    "Arkadaşınız doğru söylüyor başımın ağrısı arttı. Kalkıp evinize gidin," dedi.

    Çocuklar sevinçle okuldan çıkıp evlerine gittiler. Anneleri çocukların erkenden eve geldiklerini görünce onların neden böyle erkenden geldiklerini sordular, çocuklar hocalarının hastalandığını söyledi. Buna inanmayan anneler ertesi gün hocayı görmeye gitti. Hoca yorgan döşek yatıyordu. Ağır hastaydı, inleyip duruyordu.
    MESNEVİDEN
    teşekkürler gerçekten düşündürücü bir hikaye
    selametle
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •