Bugünde buraya...
Bugünde buraya...
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Klasik diş filmi tarihe karışıyor. Bazı büyük hastanelerde artık hastanın diş görüntüsü anında bilgisayar ekranına aktarılıyor. Böylece diş hekimleri, anında dişin yapısını görerek daha kolay müdahalede bulunabiliyor.
Artık hasta, diş filmini çektirmek için koltuktan kalkmıyor. Diş tedavisi sürerken, eğer gerekirse diş filmi de çekiliyor. Görüntü birkaç saniyede bilgisayar ekranına yansıyor. İstanbul'da Sağlık Bakanlığı'na bağlı "Ağız ve Diş Hastalıkları Hastanesi"ndeki bu cihaz, hem hastaya hem de doktora büyük kolaylık sağlıyor. RVG denilen sistem, özellikle cerrahî operasyonlarda doktorun en büyük yardımcısı. Vidalı dişlerin yerleştirilmesinde, kemik içindeki görüntüye ihtiyaç duyulduğunda, ameliyat anında ya da en küçük bir müdahalede RVG sistemi imdada yetişiyor. Biraz pahalı olan sistem henüz Türkiye'de çok yaygın değil.
Alıntı tgrthaber.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Akdeniz mutfağının değişmez tatlarından kereviz, içerdiği minerallerle tam bir şifa kaynağı...
Sinir sistemini düzenleyip, kolestrolü düşüren kereviz, stresle mücadelede de en etkili silah...
Akdeniz mutfağının önemli lezzetlerinden kerevizin, içerdiği maddeler sayesinde, her derde deva olan tam anlamıyla bir şifa deposu olduğu ortaya çıktı. Uzmanlar, B vitamini, demir ve kalsiyum yönünden zengin olan kerevizin pek çok hastalığa iyi geldiğini belirtiyor. Uzmanlar yemeği yapılırken kerevizin vitamin ve minerallerini kaybetmemesi için çok dikkat edilmesi konusunda vatandaşı uyarıyor.
Alıntı tgrthaber.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Gereksiz antibiyotik kullanımı, vücutta hücre ölümüne ve direncin düşmesine neden oluyor.
İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kulak Burun Boğaz Servisi Şefi Prof. Dr. Semih Öncel, gereksiz antibiyotik kullanımının, vücutta hücre ölümüne ve direncin düşmesine neden olduğunu ve hastalığı tetiklediğini söyledi.
'Grip için C vitamini kullanın'
Prof. Dr. Öncel, son zamanlarda havaların değişken bir yapı izlemesiyle birlikte gribal enfeksiyon yolları şikayetiyle hastanelere başvuran vatandaşların sayısında artış olduğunu söyledi. Gribin, önceden alınacak tedbirlerle önüne geçilmesinin önemli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Öncel, bunun için de bol C vitamini tüketilmesi gerektiğini bildirdi.
Prof. Dr. Öncel, gribin en önemli belirtilerinin üşüme, titreme, vücutta kırgınlık, halsizlik ve yüksek ateş olduğunu belirterek, bu tür şikayeti olan kişilerin bir uzmana başvurması gerektiğini anlattı.
'Rastgele antibiyotik kullanmayın'
İnsanların gribe yakalanmaması için kalabalık ortamlardan uzak durması, tokalaşırken dahi dikkatli olması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Öncel, şunları kaydetti: 'Grip, evde alınacak önlemlerle atlatılabilir. Ancak belirtilerinuzun sürmesi halinde uzmana başvurulması gerek. Grip virüs kökenli birhastalık. Bu tip hastalıklar ilerlediğinde daha ciddi ve kalıcı bozukluklara neden olabilir. Bu hastalığı atlatmanın en önemli yolu, dinlenmektir. Antibiyotik kullanımı önerilecek ilk tedavi şekli değildir. Hastalık, mikrobik olaylarla birleşip ilerlediğinde, hekim kontrolünde antibiyotik kullanılmalıdır. Gereksiz yere antibiyotik kullanımı, vücutta hücre ölümüne ve direncin düşmesine neden oluyor. Rasgele antibiyotik kesinlikle kullanılmamalıdır.'
Kaynak: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
bilgilendirme için teşekkürler..
selametle..
Sofranın başına geçtiğinizde acaba ne kadar sağlıklı besleniyorsunuz? Testi yapın ve sonuçta beslenme düzeninizi değiştirmeniz gerekiyorsa hemen harekete geçin.
C vitamini
Günde en az iki kere taze meyve yer misiniz? (Hayır)
Her gün taze sebze yer misiniz? (Hayır)
Sebze ve meyveleri, pişmiş ya da konserve mi yersiniz? (Evet)
Sigara içer misiniz? (Evet)
SONUÇ:
3 sorudan fazlasına parantez içinde yer alan cevabı verdiyseniz, yeterince C vitamini almıyorsunuz. C vitamini bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir rol oynar. Narenciye, kivi, çiğ brokoli ve sivri biber C vitamini deposudur.
İyod
Düzenli olarak iyodlu tuz kullanır mısınız? (Hayır)
İyodlu tuz içeren ürünler alır mısınız? (Hayır)
Haftada en az bir kere deniz ürünleri yer misiniz? (Hayır)
SONUÇ
İki sorudan fazla hayır yanıtı verdiyseniz yeterli iyod almıyorsunuz. İyod yetersizliği, guatra neden olur. Yeterince iyod almayanlar, iyodlu tuz kullanmalı ya da bol balık yemelidir.
Demir
Yetişkin bir kadın mısınız? (Evet)
Sporla uğraşır mısınız? (Evet)
Yalnız meyve mi yersiniz? (Evet)
Sebzeyi az mı yersiniz? (Evet)
Haftada bir balık yersiniz? (Evet)
Yalnız et mi yersiniz? (Evet)
Favoriniz ıspanak mı? (Evet)
Günde dört bardaktan çok çay-kahve içer misiniz? (Evet)
SONUÇ
6'dan çok soruya evet dediyseniz demir açısından yetersizsiniz. Demir eksikliği anemiye neden olur. Belirtileri, solgunluk, yorgunluk ve iştahsızlıktır. Çok çay ve kahve içmek, fazla miktarda ıspanak da demir eksikliğine neden olur.
Kalsiyum
Her gün çeyrek litre süt içer, peynir yer misiniz? (Hayır)
Haftada iki gün yoğurt yer misiniz? (Hayır)
Peyniri eritip yemeklerde kullanır mısınız? (Hayır)
Kolalı içeceklerden sakınır mısınız? (Hayır)
Günde altı fincan kahve, dört bardak çay içer misiniz? (Hayır)
Her gün taze sebze yer misiniz? (Hayır)
Kalsiyum bakımından zengin su içer misiniz? (Hayır)
SONUÇ
4'ün üzerinde hayır yanıtı verdiyseniz kalsiyum açısından sorunlarınız var. Kalsiyum kemikler için en temel mineraldir. Dengede tutulması kadınlarda menopoz sonrası gözlenen osteoporozu önler. Süt, yoğurt ve peynir kalsiyum bakımından zengindir.
Lifler
Haftada üç kez pilav ya da makarna yer misiniz? (Hayır)
Haftada en az iki kere bakliyat yer misiniz? (Hayır)
Günde iki porsiyon taze meyve yer misiniz? (Hayır)
Günde üç porsiyon taze sebze yer misiniz? (Hayır)
Sıkça kuruyemiş yer misiniz? (Hayır)
Sıkça sebze yer misiniz? (Hayır)
SONUÇ
4'ün üzerinde hayır dediyseniz lifli besinleri daha çok yiyin. Çünkü bunlar bağırsağın düzenli çalışmasında etkilidir. Kabızlığı da çözer.
Kolesterol
Her gün et yer misiniz? (Evet)
Tercihiniz kızartma mı? (Evet)
Her gün salam ve benzeri etler yer misiniz? (Evet)
Haşlanmış patates ve sebze yemeklerini az mı yersiniz? (Evet)
Haftada üç gün tatlı, patates kızartması yer misiniz? (Evet)
Her gün peynir yer misiniz? (Evet)
Haftada bir gün fast food tarzı yer misiniz? (Evet)
Sakatat yer misiniz? (Evet)
Haftada üç gün salata yer misiniz? (Evet)
Her 15 günde bir balık yer misiniz? (Evet)
Haftada 5 yumurtayı aşar mısınız? (Evet)
SONUÇ
Eğer 7'den çok evet yanıtı verdiyseniz, vücudunuz fazla miktarda kolesterol depoluyor. Kolesterol, hem yağ metabolizmasını yükseltir, hem de damarlar için tehlikelidir.
Milliyet/Evinizde check-up)
istesekde beslenemeyiz çünkü herşey hormonlu
Kalıtsal bir özellik taşıyan ve tedavi edilmediğinde kalıcı zeka geriliğine yol açan fenilketonüri hastalığında Türkiye'nin dünyada ilk sırada bulunduğu ifade edildi.
Hacettepe Üniversitesi Çocuk Hastalıkları Metabolizma Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serap Sivri, fenilketonürinin Japonya'da 60 binde bir, ABD'de 15 binde bir ve Avrupa ülkelerinin bir çoğunda 10-12 binde bir görüldüğünü söyledi. Türkiye'de ise bu oranın yaklaşık 4 binde bir olduğunu ve dünyada birinci sırada yer aldığını belirten Sivri, yaygın akraba evliliğinin ve bilgi eksikliğinin hastalığın gelişiminde en önemli etkenler olduğunu kaydetti.
Türkiye'de her yıl yaklaşık 450 bebeğin fenilketonüri hastası doğduğunu ve her 100 kişiden 4'ünün bu hastalığı taşıdığını belirten Sivri, fenilketonürinin tanımlanabilmesi için bebeğin doğumundan sonraki ilk 3 gün içerisinde topuktan kan alınarak gerekli testin yapılması gerektiğini kaydetti. Sivri, “Bebeğin doğumundan sonra en az 24 saat beslenmesini bekliyor ve sonrasında topuktan 2 damla kan alıyoruz. Bu işlemi yaparken özel bir filtre kağıdı kullanılıyor ve inceleme yapılıyor. Tarama, tüm sağlık ocaklarında ve hastanelerde ücretsiz olarak yapılıyor” dedi.
Fenilketonüri ile doğan çocukların proteinli gıdalarda bulunan fenilalanin isimli amino asidi metabolize edemediklerini ifade eden Sivri, kanda ve vücut sıvılarında, artmış olan fenilalanin çocuğun gelişmekte olan beynini harap ettiğini ve ileri derecede zeka özürlü olmasına neden olduğunu söyledi.
AKRABA EVLİLİĞİNE DİKKAT
Kalıtsal özellik taşıyan hastalığın görülmesinde akraba evliliğinin çok önemli bir neden olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Sivri, “Bizim şu anda 3 bini aşkın hastamız var. Bunların ortalama yüzde 50'si akraba evliliği sonucu doğmuş bireyler” diye konuştu.
Sivri, hastalığın ortaya çıkması için anne veya babanın taşıyıcı olması gerektiğini vurguladı ve ebeveynleri taşıyıcı olan her çocuğun fenilketonüri olma olasılığının yüzde 25 olduğunu belirtti. Bu konuda genetik çalışmalar yapıldığını ifade eden Sivri, “Fenilketonürili çocuğu olan ailenin gerekli genetik çalışmaları yapılmış ve genetik saptanmış ise ikinci çocuğun hasta olup olmadığı anne karnında tanı yöntemi ile saptanabilir. Duruma göre gebeliğin sonlandırılması önerilebilir” dedi.
Doğumdan sonra 'topuktan kan alma' testinin yapılmamasının ve ailelerin bilgi eksikliğinin de diğer önemli etkenler olduğunu belirten Sivri, akraba olmayan bireylerin çocuklarının da hastalıklı doğabileceğini, Türkiye'de her 100 kişiden dördünün bu hastalık açısından taşıyıcı olduğunu kaydetti.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
Doğumdan sonraki ilk bir kaç ay içerisinde fenilketonürili bebeklerin fark edilemeyeceğine dikkati çeken Doç. Dr. Sivri'nin verdiği bilgiye göre, 5'inci aydan itibaren tedavi edilmeyen bebeklerin zekalarındaki gerileme belirgin hale geliyor.
Hastalığın, başı tutamama, anneyi tanımama, yürüyememe, gülümsememe, oturamama, yaşıtlarına göre gelişimini tamamlayamama ve daha büyük çocuklarda ağır zeka geriliği gibi bulgularla kendini gösterdiğine işaret eden Sivri, şunları kaydetti:
“Bu çocukların beyin gelişimleri normal olmadığı için başları da küçük kalır. Bazılarının saç ve gözleri anne babalarına göre daha açık ve tenleri de daha beyaz olabilir, vücudun değişik bölgelerinde ekzamatöz cilt lezyonları görülebilir. Bebeğin idrarında, idrar ve terle ıslanmış çamaşırlarında küfümsü bir koku fark edilir. Otistik veya agresif davranışlar, şizofreni, mental ve motor gerilikler sıklıkla izlenir.”
“ERKEN TEŞHİSLE TEDAVİ MÜMKÜN”
Doç. Dr. Sivri, erken teşhis ile hastalığın tedavisinin mümkün olduğunu vurgulayarak, “Hastalığa ait bulgular ortaya çıkmadan tedavisine başlanılan bireyler tamamen yaşıtlarına uygun sağlıklı bireyler olarak gelişimlerini tamamlıyorlar. Hiç tedavi uygulanmamış kişide, hastalığın şiddetine bağlı çok ağır zihinsel özür gelişiyor” dedi.
Tedavide protein içeren gıdaların tüketilmediği özel bir diyet ve ilaç niteliğinde mamaların kullanılması gerektiğini belirten Sivri, tedavinin kişinin hayatı boyunca sürdüğünü, özellikle beyin dokusunun hızlı geliştiği ilk 8-10 yıl boyunca çok iyi şekilde uygulanması gerektiğini kaydetti.
Sivri, protein içeren gıdaların kırmızı ve beyaz ette, süt ve süt ürünlerinde, çikolatada, yumurtada, buğday, pirinç, makarna gibi gıdalarda yoğun olarak bulunduğunu belirterek, hastaların daha çok sebze ve meyve ağırlıklı beslendiklerini, ilaç niteliğindeki özel mamaları yediklerini söyledi. Mamaların çok pahalı olduğunu ve bireyin ortalama ayda en az 1 kutu mama tüketmesi gerektiğini ifade eden Sivri, “Sosyal güvencesi olan hastalar bu mamaları ömürleri boyunca ücretsiz alabiliyorlar. Güvencesi olmayanların bir kısmının tedavi masraflarını Fenilketonürili Çocukları Tarama ve Koruma Derneği, Fenilketonüri ve Diğer Kalıtsal Metabolik Hastalıklı Çocuklar Vakfı adlı sivil toplum örgütleri karşılamaya çalışıyor” dedi.
Sivri, taramaların, Hacettepe, İstanbul, Dokuz Eylül ve Cumhuriyet üniversitelerine bağlı tıp fakültelerinde yapıldığını sözlerine ekledi.
“TEST YAPTIRMADIK, ÇOCUĞUM ÖZÜRLÜ”
Bu arada Hacettepe Hastanesi Çocuk Hastalıkları Metabolizma Bölümü'nde tedavi olan 11 yaşındaki M.Y'nin annesi Ayşe Yıldız, çocuğuna 4.5 yaşında fenilketonüri tanısı konulduğunu ve hemen tedaviye başlandığını söyledi.
M.Y'nin çevresiyle ilgili olmadığını ve 5-6 aylıkken etrafına boş baktığını ifade eden Yıldız, “Bu hastalık hakkında bilgimiz yoktu. Doğumu hastanede yaptım ama orada da bir şey söylemediler, kan alınıp test yapılmadı. Bu nedenle şimdi çocuğum özürlü, konuşamıyor, tuvalet ihtiyacını kendi yapamıyor, sürekli altını bağlıyoruz” dedi.
Henüz 22 günlükken hastalık tanısı konan G.A'nın babası Uğur Arık ise 3. dereceden akraba evliliği hikayesi olduğunu belirterek, hastalığın bulgu vermeden erken teşhis edildiğini kaydetti. Arık, ”Eşim hastanede doğum yaptı ve hemen test yapıldı. Testin pozitif çıkmasının ardından tedaviye başlandı. Kızım, yaşıtları gibi davranıyor, sağlığı gayet iyi” diye konuştu.
Alıntı hurriyet.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
Sağlık Bakanlığı, halen özel sağlık kurumları ve muayenehanelerde, isteyen ailelerin çocuklarına ücret karşılığında yapılan kızamık-kızamıkçık-kabakulak (KKK) ve menenjit (Hemophilus influenza tip b-Hib) aşılarını “Çocukluk Çağı Aşı Takvimi”ne ekledi.
Aşı takvimine eklenen aşıların ithal edildiği, patent testleriyle ilgili çalışmaları devam eden aşıların 1-2 ay içinde bakanlığa bağlı kurumlarda ücretsiz yapılmaya başlanacağı bildirildi.
Bakanlığın yeni uygulamasıyla, daha önce 8 ay olan kızamık aşısının ilk dozunu uygulamanın da 1 yaşa çıkarıldığı, bu aşının, KKK aşısı uygulaması başlayınca aşı takviminden çıkarılacağı belirtildi.
Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nce valiliklere gönderilen “Aşı Takvimi Değişikliği” başlıklı yazıda, 2 Eylül 2005 tarihinde gerçekleştirilen ”Bağışıklama Danışma Kurulu”nda (BDK) alınan kararlar doğrultusunda, çocukluk çağı aşı takvimi ve aşı uygulamaları konusunda bu yıldan itibaren yeni düzenlemelere gidildiği duyuruldu.
Yazıda, BDK'nin toplantısında, 2006 yılında Hib ve KKK aşılarının rutin aşı takvimine eklenmesinin kararlaştırıldığı, 26 Aralık'ta yapılan toplantıda ise uygulanacak aşı takviminin belirlendiği, lojistik hazırlıklar tamamlandıktan sonra bu aşıların illere sevkıyatının yapılacağı ve kullanımın başlatılacağı bildirildi.
Bursa İl Sağlık Müdür Vekili Serhat Yamalı da konuyla ilgili olarak, bakanlığın yazısı doğrultusunda KKK ve Hib aşılarının ”Çocukluk Çağı Aşı Takvimi”ne alındığını belirtti.
Bakanlık tarafından alınan ilaçların halen Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'nde patent testlerinin yapıldığını, bu işlem bitince illere sevkıyatın başlayacağını anlatan Yamalı, 1-2 ay içinde bu aşıların çocuklara yapılmaya başlanacağını kaydetti.
Yamalı, Hib aşısının difteri-boğmaca-tetanos (DBT) karma aşısında olduğu gibi çocuklara, doğumdan itibaren 2, 3 ve 4. ayın sonlarında 3 doz halinde yapılacağını, 16-24'ncü aylar arasında ise “rapel” uygulanacağını söyledi.
KIZAMIK AŞISINDA YENİ UYGULAMA
Bakanlığın, 2002 yılından bu yana yürüttüğü “Kızamık Eliminasyon Programı”nın destek aşılama çalışmalarının başarıyla tamamlanması ve aşılama sonrası bulaşma riskinin azalması nedeniyle BDK'de, 8 ay olan kızamık ilk doz aşılama yaşının 12. aya çıkarılmasının da gündeme geldiğini belirten Yamalı, kurulun tavsiyesiyle 1 Ocak'tan itibaren kızamık aşısının ilk dozunu 1 yaşını tamamlayan çocuklara yapmaya başladıklarına işaret etti.
Yamalı, KKK aşısının uygulanmaya başlanmasıyla kızamık aşısının tekli uygulamasının sona ereceğini, kızamık aşısının yerine aşı takvimine giren “KKK” aşısının da kızamıkta olduğu gibi ilk dozunun 1 yaşında, ikinci dozunun ise ilköğretim 1. sınıfındaki çocuklara uygulanacağını kaydetti.
Alıntı hurriyet.com.tr
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN
YADA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL
valla ben bizim ufaklığın aşılarını ssk geçen özel bir hastahanede yaptırıyorum ama maalesef aşılar ssk ya dahil değil bu nasıl bir iştir anlamıyorum illa sağlık ocağına gidip 10 saat çocukla sıramı beklemek lazım bana birisi bunu açıklarsa sevinrim......
sevgiler.......
Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)
Yer imleri