REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Peygamber Efendimiz'in Halîfeleri

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Peygamber Efendimiz'in Halîfeleri

    HULEFÂ-İ RÂŞİDÎN (Peygamber Efendimiz'in Halîfeleri)
    Hulefâ-i Râşidîn; Peygamber Efendimiz'den sonra sırasıyla hâlife olan Hz.Ebu Bekir, Hz.Ömer, Hz.Osman ve Hz.Ali olmak üzere ilk dört halîfeye verilen isimdir. Ehli sünnet îtikadında bu dört halîfenin üstünlük sırası halîfelik sırasına göredir.

    Peygamber Efendimiz'den sonra müslümanların din ve dünyâ işlerini idâre edenlere «Halîfe» ve «Emir» denir. İslâm'ın ilk halîfesi Hz.Ebû Bekir (R.A.)'dır.

    Rasûlüllah Efendimiz'in irtihâlinden sonra Eshâbı Kirâm, müslümanların din ve dünyâ işlerini tedvirde kendilerine mutlakâ bir baş, bir halîfe lâzım geldiğini düşünerek, daha Fahri Kâinât'ın techiz ve tekfininden önce, halîfe olacak kimseyi arayıp, bulup, O'na bağlanıp bîat ettiler. Ondan sonra, Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretleri'nin techiz ve tekfinini, o halîfenin emri altında îfâ ettiler. Zirâ, Eshâbı Kirâm, idâre makamının kısa bir an için dahi olsa aslâ boş bırakılmaması, mutlakâ evveliyatla o makamın sâhibinin bilinmesi ve onun emri altında din ve dünyâya âit bütün diğer vazîfelerin yapılması lâzım geldiğinde de ittifak sâhibi idiler.

    Peygamber Efendimiz'in; Allâh'ü Teâla'nın emir ve yasaklarını öğretmek, din ve dünya işlerini, dînin gâyesini yerine getirecek şekilde yürütmek ve mürşid (rehber) olarak insanları terbiye edip kemâle ulaştırmak gibi başlıca üç vâzifesi vardı. Hulefâ-i Râşidîn, bu üç vâzifeyi birlikte yaptı. Sonra gelenler yalnız saltanat vazîfesini yaptı. İlim öğretmek vazîfesi mezhep imamlarına, insanları terbiye edip kemâle ulaştırmak vâzifesi de tasavvuf büyüklerine, evliyaya verildi.

    1- HZ.EBU BEKR'İNİS SIDDIK (R.A)
    Hz.Ebû Bekr'inis Sıddık (R.A.), Peygamberlerden sonra insanların ve Eshâbı Kirâm'ın en efdâli, İslâmın birinci halîfesidir. Asıl adı Abdullah bin Ebu Kuhafe, babasının adı Osman olup Ebu Kuhafe künyesi ile meşhurdur. Annası, Ümmül Hayr lakabıyla tanınan Selma binti Sahr'dır.

    Hz.Ebû Bekir (R.A), Rasûlullah Efendimiz'in en yakın dostuydu. Ondan hiç ayrılmazdı. Onların bu beraberliği, Mekke'den Medîne'ye Hicrette de devam etti. O'na mağara arkadaşı oldu. Mağarada üç gün kaldıktan sonra, ikisi de birer deveye binerek yolculuk ettiler. Medîne'ye varıncaya kadar Rasûlullah Efendimizin bütün hizmetini O gördü. Medînedeki mescid yapılırken birlikte çalıştılar. Hiçbir hizmet ve fedâkarlıktan geri kalmadı.

    Hz. Ebû Bekr, Rasûlullah Efendimizle birlikte bütün harblerde bulundu. Çok şiddetli muharebelerde, Peygamber Efendimizin muhâfızlığını yapıp, bedenini siper etti. Bedirde, Uhudda, Hendekte müşriklere karşı büyük kahramanlıklar gösterdi. Tebük harbinde, sancaktarlık vazîfesini yerine getirdi.

    Peygamber Efendimizin son hastalıklarında üç gün imamlık görevinde bulunup, on yedi vakit namaz kıldırmış, üç vaktinde de Sevgili Peygamberimiz, Ebû Bekr'e uyarak arkasında namaz kılmışlardır.

    Hz.Ebû Bekir (R.A.), Peygamber Efendimiz'in vefât ettiği gün, H.11 (M.632) senesinde Eshâbı Kirâm tarafından söz birliği ile halîfe seçildi. Peygamber Efendimiz'in vekîli, müslümanların reîsi oldu. Müslümanlar başsızlıktan, dağınıklıktan kurtarıldı.

    Halîfeliği sırasında Yemen, Necid ve Yemâme gibi yerlerde çıkan yalancı peygamberleri ortadan kaldırdı, irtidad edenleri (dinden dönenleri), İslâm'ın emirlerinde gevşeklik gösterenleri yola getirdi.

    O'nun zamanında, Hâlid ibn-i Velîd (R.A.)'ın emrindeki İslam orduları, Bizans ve İran ordularıyle birçok savaşlar yapmış ve her def'asında yenerek geniş toprakları fethetmiş, müslümanlığı yaymışlardır. Bütün bu zaferler halîfenin cesâreti, dehâsı, güzel idâresinin bereketiyle oldu. Hz.Ebû Bekir (R.A.), Kur'ân-ı Kerîm'in âyet ve sûrelerini bir araya toplattı ve buna «Mushaf» dendi.

    Peygamber Efendimiz'in getirdiği, bildirdiği herşeyi hiç tereddüt etmeden, yutkunmadan inanıp tasdik ve kabul ettiği için «Sıddîk» ünvânını almıştır. Hz.Ebû Bekir (R.A.) sahâvette Eshâbın en önde geleni olmuş, Allah ve Rasûlü yolunda bütün servetini vermiştir.

    Hz.Ebû Bekir (R.A.), Yermük muhârebesinin yapıldığı sırada hastalandı (H.13, M.634). Hastalığının son günlerinde bir gece Peygamber Efendimiz'i rûyâsında gördü.

    Peygamber Efendimiz O'na; "Yâ Ebâ Bekir! Seni çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı." buyurdu.

    O'da; "Ben de seni özledim Yâ Rasûlallah!" dedi.

    Peygamber Efendimiz; "Bu ümmet için âdil, sâdık, yerde ve gökte herkesin rızâsını kazanmış, zamanın en temizi olan Fâruk'u (Hz.Ömer'i) halîfe seç!" buyurdular.

    Bunun üzerine Hz. Ömer'in halîfe seçilmesini vasiyet etti. İki sene üç ay on gün halîfelik yaptı. Hicretin 13. senesinde 63 yaşında irtihal etti (M.634).

    Hz.Ebu Bekr'i-nis-Sıddîk hakkında Rasulullah (S.A.V) Efendimiz'in Hadîs-i Şeriflerinden bâzıları;

    Ebu Bekr'in îmânı, bütün müminlerin îmanları ile tartılsa, Ebu Bekr'in îmânı ağır gelirdi.

    Cehennemden atîk olanı (azad edilmiş kimseyi) görüp sevinmek isteyen kimse Ebu Bekr'e baksın.

    Münafıkların kalbinde dört kimsenin muhabbeti toplanmaz; Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    2- HZ. ÖMER (R.A.)
    Eshâb-ı Kirâmın en büyüklerinden olan Hz.Ömer, Hz.Ebû Bekir (R.A)'dan sonra İslâm'ın ikinci halîfesidir. Hz.Ebû Bekr'inis Sıddık (R.A.) tarafından, Hicrî 13 (M.634) senesinde halîfe seçilerek «Emîr-ül Mü'minîn» ismini aldı. Hulefâ-i Râşidîn'den ve Aşere-i Mübeşşereden yâni cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Hicretten kırk sene önce Mekke'de doğdu. Dokuzuncu dedesi olan Ka'b'da soyu Peygamberimiz'in soyu ile birleşir. Babası Hattâb Kureyş kabîlesinin ileri gelenlerinden, annesi Hanteme binti Hişam'dır. Künyesi Ebu Hafs'tır.

    Hz.Ömer çok âdil, âbid, merhametli alçak gönüllü olup fakirlikle yaşardı. Hz. Ömer kuru arpa ekmeği yer, kalın kumaşlardan elbise giyerdi. Şanı çok büyük, şöhreti pek fazla olmasına rağmen yemesi içmesi değişmemiş, dünyâ malına aldırış etmemiş, kanâat içerisinde çok sâde bir hayat yaşamıştır. Sonu üzüntü, pişmanlık olan iş yapmamıştır. Adâletine bütün dünyâ hayran kalmıştır. Adâleti sevdiği için hatır ve gönüle bakmamış, kendi oğlu günah işleyince Allâhü Teâla'nın emri kadar had vurulmasını emretmiştir.

    Dâimâ re'yi isâbet ettiği, hakkı bâtıldan ayırdığı için ve eşsiz adâletinden dolayı kendisine «Fâruk» ünvanı verilmiştir.

    Hz.Ömer (R.A.) zamanında çok fetihler oldu. Öyle ki, Onun zamanında 8.000 camide Cum'a namazı kılınıyordu. Onun halîfeliği sırasında Kur'ân-ı Kerim ve Hadîs-i Şeriflerin öğretilmesi için her tarafta mektepler açılmış ve buralarda ders vermek üzere maaşlı muallimler tâyin edilmişti. Hz. Ömer, insanların bilmedikleri mes'eseleler, hükümler hakkında mâ'lumât elde edebilmeleri için müftüler tâyin etti.

    Halîfeliği sırasında Bizans ve İran devletleriyle yapılan bir çok harpler kazanılmıştır. Bunun netîcesi olarak da İran devleti tamamen ortadan silinmiş, Bizanslılar ise Mısır ve Kudüs'ten Erzurum'a kadar topraklarının çoğunu müslümanlara bırakıp, kendi kabuğuna çekilmiştir. Zamânında, 1036 büyük şehir fethedilmiş, Kuzey Afganistan'dan Türkistan'a, Azerbaycan'dan Yemen'e kadar uzanan ve 2 milyon km²den büyük olan İslam Devleti kurulmuştur.

    Hz.Ömer (R.A), devleti idârî bölgelere ayırdı, mükemmel müesseselerle gâyet muntazam bir şekilde idâre etti. Bu bölgelerin en başta gelenleri; Hicaz, Suriye, El-Cezîre, Basra, Kûfe, Mısır, Filistin, İran, Horasan ve Kirman bölgeleriydi. Her bir idâri bölgenin başına bir vâlî tâyin etti. Bölgeler; vilâyet, kasaba ve nâhiye merkezlerine ayrıldı.

    Bunların idâresini verdiği vâlîlerin, memur ve diğer vazîfelilerin seçiminde ve denetiminde, son derece titiz davranırdı. Vâlîlerinden, kadılarından ve diğer memurlarından mal beyânnâmesi istedi. Onlara dolgun maaş verdi.

    Dâvâlara bakması için mahkemeler, adlî teşkilâtlar kurdu. Beytülmâl için ayrı bir yer ve memurlar tâyin etti. İlk defa para bastırdı. Geceleri bekçi koyup asâyişin teminini ilk defa O tatbik etti. Mısır vâlîsi Amr ibn'il As, Akdeniz'i Kızıldeniz'e bağlayacak bir kanal açmak üzere izin istediğinde, Hz.Ömer ona gerekli izni verdi.

    Hz.Ömer (R.A.) tarafından Hicretin 17.yılında, Peygamberimiz'in Mekke'den Medîne'ye hicretinin yapıldığı sene ve ay, târih başlangıcı olarak kabul edilmiş, böylece Hicrî takvim O'nun zamanında başlatılmıştır.

    On sene iki ay onbir gün halîfelik yaptı. Hz.Ömer (R.A.), hicretin 23. senesinde 63 yaşında olduğu halde Ebu Lü'lü adında bir hıristiyan köle tarafından şehid edilmiştir (M.644).

    Hz. Ömer (R.A) hakkında Peygamber Efendimiz'in Hadîsi Şeriflerinden bâzıları;

    Ömer iman ettiği gün, Cebrâil (A.S) geldi ve melekler birbirlerine Ömer'in müslüman olduğunu müjdelediler.

    Ömer, cennet ehlinin ışığı ve İslâmın nûrudur

    Allâhü Teâla, hakkı Ömer'in diline ve kalbine yerleştirmiştir.

    Şeytan Ömer İbni Hattâb'ı gördüğü zaman heybetinden yüzüstü yere düşer.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    3- HZ. OSMAN (R.A.)
    Eshâb-ı Kirâm'ın en büyüklerinden ve Peygamber Efendimiz'in dâmâdı, üçüncü halîfesidir. Peygamber Efendimiz'e iki defa dâmâd olmakla şereflendiği için, iki nur sâhibi manâsına gelen «Zinnûreyn» lakabıyla anıldı.

    Hz.Ömer (R.A), M.577 senesinde Mekkede soğdu. Babası Affân olup, Kureyş kabilesinin Beni Ümeyye kolundandır. Annesi ise Erva Binti Küreyz'dir. Hem ana hem baba yönünden soyu Abdülmenaf'ta Peygamber Efendimiz'in temiz nesebi ile birleşir. Dünyada iken Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Hz. Rukiyye'den Abdullah isminde bir oğlu olmuş bu sebeble Ebu Abdullah künyesi ile tanınmıştır.

    Rasulullah (S.A.V) kızı Rukiyye'yi Hz. Osman'a verdikten bir zaman sonra kızına; "Osman Bini Affânı nasıl buldun?" dedi.

    "Hayırlı, iyi gördüm." dedi.

    "Ey cânım kızım! Osmân'a çok saygı göster. Çünkü Eshâbım arasında, ahlâkı bana en çok benzeyen odur!" buyurdu.

    Hz. Osman, Peygamberimizin vahiy katiplerindendi. Güzel yazar, güzel konuşur ve çok kuvvetli bir hatipti. Dâimâ Kur'ân-ı Kerim okur, O'ndan çeşitli meseleler çıkarırdı. Kur'ân-ı Kerîm'i hıfzı çok kuvvetli idi. Namazda bir rekatta bütün Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan dört kişiden biri de odur. Çok okuduğu için iki mushaf elinde eskimiştir.

    Hz.Osman (R.A.), Hz.Ömer'in tâyin ettiği bir heyet tarafından Hicrî 23 (M.644) senesinde halîfe seçildi.

    Hz. Osman, hilm ve hayâsı ile meşhurdur. Mârifet ilminde gâyet mâhirdi. O derece hayâ sâhibi idi ki melekler dahi O'ndan hayâ ederdi.

    Hz.Osman (R.A.) zamanında; Hz.Ebû Bekir (R.A.) tarafından kağıt üzerine yazdırılan ve mushaf adı verilen Kur'ân-ı Kerîm'in ilk nüshasından, altı nüsha daha yazdırılarak çoğaltıldı. Bu muhsaflar; Medîne, Mekke, Şam, Bağdat, Yemen ve Bahreyn'e birer tane gönderildi. Bu bakımdan ona Nâşir'ül Kur'an (Kur'anın yayıcısı) denilmiştir. Kûfi harflerle yazılmış olan bu mushaflarda harflerden başka hiçbir nokta ve işâret kullanılmamıştır. Bu ilk yedi nüshadan günümüzde, bir tanesi Mekke'de Kâbe'de, biri Kâhire'de Millî Kütüphânede, bir diğeri ise Özbekistan'ın Taşkent [1] vilâyetindeki İslam Kütüphânesinde korunmaktadır.

    Hz.Osman (R.A.) devrinde; Afrika'nın kuzey kısımları, Kıbrıs adası, Anadolu'nun içleri, Türkistan ve daha nice yerler İslam ordularının eline geçti. İslâm'ın sınırları çok genişledi.

    Onbir sene altı ay ondört gün halîfelik yaptı. Hz.Osman (R.A.)'ın son zamanlarında bâzı iç karışıklıklar çıktı. Bunun sonucu olarak da hicretin 35. senesinde, 80 yaşını geçtiği halde şehîd edildi (M.656).

    Şeriflerde Hz. Osman hakkında buyruluyor ki;

    Her peygamberin cennette bir arkadaşı vardır. Benim arkadaşım da Osman'dır.

    Osman'dan gök kubbedeki melekler hayâ ederler.

    Bütün melekler benimle iftihar ederler. Ben de Osman Bini Affan ile öğünürüm.

    Osman'ın şefâatı sâyesinde cehennemi Hak etmiş yetmiş bin kişi hesapsız cennete girecektir.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    4- HZ.ALİ (R.A.)
    Eshâbı Kirâm'ın büyüklerinden olup Peygamber Efendimiz'in dâmâdı olmakla da şereflenmiştir. Hiç puta tapmadan müslüman olduğu için «Kerremallâhü Vecheh»; kahramanlığı ve çok cesur olması sebebiyle «Kerrâr» ve «Esedüllah-il-Gâlib» ünvanlarını almıştır. Ayrıca takdîri ilâhiyyeye gösterdiği rızâdan dolayı da «Mürtezâ» ünvânı verilmiştir.

    Hz.Ali (R.A.), Hicrî 35 (M.656) senesinde Eshâbı Kirâm'ın ittifâkıyla halîfe seçildi.

    Hz.Ali (R.A), halîfe seçildikten sonra bâzı müslümanlar, Hz.Osman'ın katillerinin derhal yakalanıp, cezâlandırılmalarını istemişlerdi. Fitne kazanı kaynamakta olduğundan, Hz.Ali Kerremallâhü Vecheh, önce tam bir hâkimiyet kurup sonra katillerin tecziyesini düşünmüştü.

    Katillerin derhal tecziyesi veya bil'âhere tecziyesi hususunda Eshâbı Kirâm arasında tamamen hüsn-ü zanlarının netîcesi olarak, ictihattan doğan bir ihtilaf [2] zuhûr etti. İctihad ayrılıklarından dolayı karşı karşıya gelen iki ordu arasında, tam anlaşma olmuştu ki Abdullah ibn-i Sebe' ismindeki Yemen'li yahûdî asıllı bir münâfık, geceleyin grubu ile birlikte Basralıların üzerine saldırdı. Gece karanlığında kimse ne olduğunu anlayamadı. Böylelikle savaş üç gün devam etti.

    Cemel (deve) Vak'ası olarak bilinen bu hâdisede Hz.Âişe-i Sıddîka Radıyellâhü Anhâ esir alınınca Hz.Ali hürmet ve ikram edip, kendi askerleri arasında bulunan Muhammed ibn-i Ebû Bekir (ki Hz.Âişe'nin kardeşidir) ile Medîne'ye gönderdi.

    Bir sene sonra Sıffîn denilen yerde, Hz.Ali (R.A), Hz.Muâviye (R.A)'ın ordusu ile 100 günde 90 meydan muhârebesi yaptı. Hz.Ali'nin askerlerinden 25.000, karşı taraftan 45.000 kişi şehid oldu. Karşı taraftan gelen sulh teklifi üzerine iki taraftan birer hakem ta'yin edildi. Ebû Mûsal Eş'arî Hz.Ali (R.A) tarafından, Amr ibni Âs ise Hz.Muâviye (R.A) tarafından hakem seçilmiş idiler. Hakemlerin kararı ile anlaşma olunca, Hz.Ali (R.A)'ın ordusundan 7.000 kişi ayrıldı. Bunlara «Hâricî [3] » denildi.

    Hz.Ali fevkalâde beliğ ve fesih konuşurdu. Peygamber Efendimizden sonra onun derecesinde beliğ.ve fesih hutbe okuyacak bir başkası yok idi. Arap lisanının ilk kaidelerini koyan odur. Bu sebeble Kur'ân-ı Kerimin lisanına herkesten çok aşina idi. Devamlı Peygamber Efendimiz'in yanında bulunması ve O'nun feyizli nurlarına ilk kavuşanlardan olması sebebiyle Kur'an'ın hükümlerini en iyi bilen o idi. Tefsire dâir birçok rivayetler bildirmiştir. Bilhassa ayetlerin iniş sebebleri konusunda birçok rivayetleri vardı. Bu konuda buyuruyor ki; "Vallahi bir ayet yoktur ki ben onun gecede mi, güzdüzde mi, kırda mı, dağda mı nazil olduğunu bilmeyeyim."

    Hz. Ali ehl-i beytten olması sebebiyle Peygamber Efendimizin sünnetine herkesten daha fazla vakıftı. Bu hususta herkesin mürâcaat kapısı idi. Hz. Ali Eshâb-ı Kirâm'ın en büyük fıkıh alimlerindendi. Halledilemeyen mevzular ona havale edilirdi. Hatta Hz. Ömer buyuruyor ki; "Şayet Hz. Ali olmasaydı Ömer helak olurdu."

    Hz.Ali, dört sene sekiz ay onbir gün halîfelik yaptı. Hicrî 40 (M.660) senesinde Ramazanı Şerif'in 17. cuma günü, sabah namazına giderken İbni Mülcem adlı bir hâricî tarafından başına kılıçla vurularak şehîd edildi.

    Hz.Ali (R.A.)'ın yerine büyük oğlu Hz.Hasan geçti. Ancak, altı ay sonra, yerini babası zamanında Şam vâlisi olan Hz.Muâviye'ye bırakarak çekildi. Böylece İslâmda "Hulefâ-i Râşidîn" devri sona erdi.

    Hz.Ali'nin fazîleti üstünlüğü hakkında birçok Hadîsi Şerif vardır. Bunlardan bâzıları;

    Ben ilmin şehriyim. O şehrin kapısı Ali'dir

    Ali'ye bakmak ibâdettir. Ali'yi inciten beni incitmiş gibidir.

    Kızım Fâtımayı Aliye vermeyi Rabbim bana emreyledi. Allâhü Teâlâ her peygamberin sülâlesini kendinden, benim sülâlemi de Ali'den halk etmiştir.

    Ehli beytim Nuh (A.S) nin gemisi gibidir. Onlara tâbi olan selâmet bulur, olmayan helak olur.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    paylaşım için teşekkürler
    :welcome:

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •