REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/4 İlkİlk 1234 SonSon
31 sonuçtan 11 ile 20 arası

Konu: isimler ve anlamları

  1. #11
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İ
    İBADULLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'ın kullan, insanlar, (bkz. Abdullah). 2. Çok, pek çok.

    İBER: (Ar.). - İbretler, alınan kötü dersler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İBHAC: (Ar.). - Sevindirme, sevindirilme. - Erkek ve kadın adı olarakkullanılır.

    İBİŞ: (Tür.) Er. l. Ortaoyunu ve kukla tiplerinde gülünç şahıs. 2. Avanak, sersem. Daha çok takma isim olarak kullanılır.

    İBN: (Ar.) Er. - Erkek çocuk demektir. Araplarda birçok şahıs babalarının isimleriyle anılmıştır. İbn Abbas (Abdullah): Rasulullah 'in amcası Abbas'ın oğlu. Sahabedendir.

    İBRA: (Ar.). Beri kılma, beraat etme, temize çıkarılma, aklanma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İBRAHİM: (Ar.) Er. 1. İnananların babası. 2. Hakların babası. 3. Kur'an'da ismi geçen İbrahim peygamber.

    İBRET: (Ar.) Ka. 1. Bir olaydan, kötü bir durumdan ders alma. 2. İbret alınacak olay, iş, acaip, tuhaf.

    İBRİN: (Ar.) Ka. - Yüzü parlak, güzel olan sevgili.

    İBRİNŞAK: (Ar.) Ka. - Ağaçta, çiçek açma, ağacın çiçeğinin tomurcuğunu yarıp çıkması.

    İBRİZ: (Ar.). - Halis, saf altın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İBSAN: (Ar.) Er. - İnsanın yüzü veya huyu güzel olma.

    İBŞAR: (Ar.) - Müjde verme, müjdeleme, muştulama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İCAZET: (Ar.) Ka. 1. İzin, ruhsat. 2. Diploma.

    İCAB: (Ar.) Er. 1. Lazım gelme, gerçek. 2. Bir sözleşme için ilk söylenen söz. 3. Olumlama, olumlu hale gelme.

    İCÂBET: (Ar.) Ka. 1. Kabul etme, kabul edilme. 2. Razı olma, uyma.

    İCÂBİ: (Ar.) Er. - (bkz. İcab).

    İCİ: (Fars.) Er. 1. Hükümdar veziri vekili. 2. Atmaca.

    İCLÂL: (Ar.) Ka. 1. Büyültme, saygı gösterme, ikram. 2. Büyüklük, kudret ve kuvvet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İCMA: (Ar.) Ka. - Dağınık şeyleri toplama, biraraya getirme.

    İCMÂL: (Ar.). 1. Özetleme. 2. Özet. 3. Cem, toplama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İÇKİN: (Tür.). - Varlığın içinde bulunduğu varlığın yapısına karışmış olan. 2. Yalnızca bilinçte olan. 3. Deney içinde kalan, deneyi aşmayan. 4.Dünya içinde dünyada olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İÇÖZ: (Tür.) Er. - İçli, özlü değerli.

    İÇTEN: (Tür.). - Yürekten, candan, samimi. En önemli, can alıcı noktasından. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İDİCANAN: (Ar.) Ka. - Sevgilinin bayramı.

    İDİKUT: (Tür.) Er. 1. Kutlu, saadetli. 2. Yüksek rütbeli. 3. Eski Türklerde bir hükümdar ünvanı.

    İDİL: (Yun.i.) Ka. 1. Kır hayatını konu edinen yazı veya şiir, aşk hakkında. 2. Küçük ve şairane resim. 3. İçten ve saf aşk.

    İDLÂL: (Ar.) Ka. - Naz etme, nazlanma, aşın derecede nazlanma.

    İDRİS: (Ar.) Er. 1. Meyvesi hoş kokulu, kerestesi güzel bir kiraz türü. 2. İlim ve fende ileri seviyede olan anlamında. 3. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen İdris peygamber. 4. İlk kez giysi dikip giydiği için terzilerin, ilk kez kalem kullandığı için yazarların piri sayılmaktadır.

    İFAKAT: (Ar.) Ka. 1. Hastalıktan kurtulma, iyileşme. 2. Ayılma.

    İFAZA: (Ar.). 1. Feyizlendirme, feyz ve nur verme. 2. Kabı taşıncaya kadar doldurma. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.

    İFDAL: (Ar.). 1. Lütuf ve bağış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İFFET: (Ar.) Ka. 1. Afiflik, temizlik. 2. Namus.

    İFHAR: (Ar.) Er. - Onurlandırma, üstün etme.

    İFTİHAR: (Ar.). 1. Şeref, şan. 2. Övünme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İĞDEMİR: (Tür.) Er. - Marangozlukta ağaç delmek için kullanılan çelik araç.

    İHLAS: (Ar.) Er. 1. Halis, temiz doğru sevgi. 2. Gönülden gelen dostluk, samimiyet, doğruluk, bağlılık. 3. Kur'an-ı Kerim'in 112. suresinin adı.

    İHMİRÂR: (Ar.) Ka. Kızarma, kızıllık.

    İHSAN: (Ar.) Er. 1. İyilik etme. 2. Bağış bağışlama. 3. Verilen bağışlanan şey. 4. Lütuf, iyilik.

    İHTİMAM: (Ar.) Er. - Dikkatle çalışma, önemle inceleme.

    İHTİRAM: (Ar.) Er. - Saygı, hürmet.

    İHTİŞAM: (Ar.). - Büyüklük, göz alıcılık, gösterişlilik, görkem. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İHVAN: (Ar.). 1. Sadık, samimi candan dostlar. 2. Aynı tarikata mensup insanlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İHYA: (Ar.). 1. Diriltme, diriltilme, canlandırma. 2. Taze can verircesine iyilik lütfetme. 3. Yeniden kuvvetlendirme. 4. Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. 5. Allah'ın sıfatlarından. - İsim olarak kullanılmaz.

    İKAN: (Ar.). - Sağlam biliş, bilme. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKBÂL: (Ar.). 1. Birine doğru dönme. 2. Baht-talih. 3. İşlerin yolunda gitmesi, bahtlı, saadetli, mutlu olması. 4. Arzu, istek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKBAR: (Ar.). Büyük, ulu görme, görülme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKDAM: (Ar.). 1. İlerleme. 2. İlerlemeye çalışma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKLİL: (Ar.) Ka. - Taç esfer.

    İKLİM: (Yun.). - Bir ülke ya da bölgenin ortalama hava durumunu belirleyen meteorolojik olayların tümü. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKRAM: (Ar.). 1. Hürmet, saygı gösterme. 2. Ağırlama. 3. Bir şeyi hediye, armağan olarak verme. 4. Hesap dışı yapılan inceleme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKRAMULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın ikramı, nimeti, bağışı.

    İKSİR: (Ar.). 1. Ortaçağ kimyacılarının olağanüstü etkili güçte varsaydıkları cisim. 2. Etkili, yarar şurup. 3. En etkili neden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İKTİDAULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a tabi olma, uyma.

    İLBAŞI: (Tür.) Er. - Selçuklular'da köy yöneticisi.

    İLBEY: (Tür.) Er. - Bir müddet "vali" karşılığında resmen kullanılan uydurma kelime.

    İLBEYİ: (Tür.) Er. - Eski Türkler'de ve Osmanlılarda bazı oymak beyleri ve ileri gelenler için kullanılan ünvan.

    İLBİLGE: (Tür.) Er. - Bir ülkenin tanınmış saygın, bilgin kişisi.

    İLCAN: (Tür.) Er. - Ülkenin canı, sevdiği kişisi.

    İLDEMİR: (Tür.) Er. - Ülkenin en sağlam, güçlü, kuvvetli kişisi,

    İLDENİZ: (Tür.). 1. Ülkenin denizi. İldeniz Şemseddin: Azerbaycan Atabeyleri diye de anılan İldenizler Sülalesinin kurucusu. Kıpçaklardandır. (Öl. 1175). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLENÇ: (Tür.) Er. - İlenmek amacıyla söylenen söz, ilenme.

    İLEY: (Fars.). 1. Huzur. 2. Yan, yön, karşı taraf. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLGAR: (Tür.) Er. 1. Eski Türklerde at koşularına ve tören olarak yapılan koşulara verilen ad. 2. Atın dört nala koşması.

    İLGARİ: (Tür.). 1. Artukluların Mardin ve Silvan kolundan iki Atabeyin adı. 2. Komutan, önder.

    İLGİ: (Tür.). 1. İki nesne arasındaki bağ, alaka. 2. Kimyada bir cismin başka bir cisimle birleşmeye olan meyli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLGÜ: (Tür.). Engel, mania. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLGÜL: (Tür.) Ka. 1. Ülkenin gülü. 2. Çok güzel kadın.

    İLGÜN: (Fars.) Ka. - Halk, ahali.

    İLHAM: (Ar.). 1. Allah tarafından insanın gönlüne doldurulan şey. 2. Peygamberin gönlüne gelen ilahi düşünceler. 3. Günlük, olağan şey. 4. İçe-gönüle doğma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLHAMİ: (Ar.) Er. - (bkz. İlham).

    İLHAN: (Fars.) Er. - Moğol hükümdarlarına verilen unvan.

    İLİG: (Tür.) Er. - Hükümdar ve hükümdar ailesi mensuplan.

    İLİGHAN: (Tür.) Er. Karahanlı hükümdar.

    İLKAN: (Tür.) Er. 1. İlk kan. 2. İran'da İlhanlılar'dan sonra bir devlet kuran Türk hükümdarı.

    İLKAY: (Tür.). - Yeni ay, ayın ilk hali. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLKBAHAR: (Tür.) Ka. - Yılın ilk mevsimi, bahar.

    İLKBAL: (Tür.) Ka. - İlk doğan kız çocuklarına verilen ad.

    İLKCAN: (Tür.) Er. - İlk doğan erkek çocuklarına verilen ad.

    İLKE: (Tür.) 1. Kendisinden türetilen ilk madde. 2. Temel düşünce, temel kanı, umde, prensip. 3. Temel bilgi. 4. Öncül. 5. Davranış kuralı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLKEHAN: (Tür.) Er. - Yeni ilkeler, kanunlar koyan hükümdar, yönetici.

    İLKER: (Tür.) Er. - İlk doğan çocuk.

    İLKİM: (Tür.). - İlk doğan çocuklara verilen ad. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLKİN: (Tür.) - Önce, öncelikle, uydurma bir kelime. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLKNAZ: (Tür.) Ka. - İlk doğan kız çocuklarına verilen isim.

    İLKNUR: (Tür.) Ka. - İlk ay, ayın ilk hali.

    İLKSEL: (Tür.) - Uzun süre çocuğu olmayanların daha sonra ikiz ve üçüz çocukları olduğunda verilen isim. -Erkek ve kadın adı olarak kulanılır.

    İLKSEN: (Tür.) - (bkz. İlknaz). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLKSER: (Tür.) Er. - İlk baş, ilk önce, birinci.

    İLKSEV: (Tür.) Ka. - (bkz, İlknaz).

    İLKSEN: (Tür.) Ka. - (bkz. İlksen).

    İLKUT: (Tür.) Er. - Kutlu, mutlu, uğurlu ülke.

    İLKUTAY: (Tür.) Er. - Kutsal ülke.

    İLKYAZ: (Ar.) Ka. - İlkbahar, yaz başlarında doğanlara verilen ad.

    İLLİYYUN: (Ar.). - Gökyüzünün ve cennetin en yüksek tabakası. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLMA: (Ar.). 1. Parlatma. 2. Belirleme, işaret etme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLMEN: (Tür.) Er. - Bir ülke halkından olan kimse, yurttaş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLMİ: (Ar.) Er. - İlimle, bilgi ile ilgili.

    İLMİYE: (Ar.) Ka. - İlme ait, ilme mensup.

    İLSAK: (Ar.) - Birleştirme, kavuşturma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLSAVUN: (Tür.) Er. - Ülkeni düşmanlardan koru.

    İLSEV: (Tür.) - Ülkeni sev, ülkesini seven. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLSEVEN: (Tür.) - (bkz. İlsev).

    İLSU: (Tür.) - Ülkenin suyu, bereketi, bolluğu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLŞEN: (Tür.) Ka. - Mtlu, şen ülke.

    İLTAN: (Tür.) Er. - Ülkeni tanı, ülkesini tanıyan seven.

    İLTAY: (Tür.) Er. - (bkz. İltan).

    İLTEBER: (Tür.) Er. - Eski Türklerde vali, kumandan anlamlarında unvan.

    İLTEKİN: (Tür.) Er. - Tek ve eşsiz ülke.

    İLTEMİR: (Tür.) Er. - (bkz. İltekin).

    İLTEMİZ: (Tür.) Er. - (bkz. İltekin).

    İLTEMÜR: (Tür.) Er. - (bkz. İltekin).

    İLTER: (Tür.) Er. - Yurdunu seven, koruyan, gözeten.

    İLTİCAULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a sığınma, iltica etme.

    İLTİFAF: (Ar.) Ka. 1. Sarınma, bürünme, örtünme. 2. Çiçeklerin bürüm bürüm katmerleşmesi.

    İLTİFAT: (Ar.) 1. Yüzünü çevirip bakma. 2. Dikkat. 3. Hatır sorma, gönül alma. 4. Sözünü başka bir kişiye çevirme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İLTİKA: (Ar.) Ka. - Rast gelme, kavuşma, karşılaşma, buluşma.

    İLTİKAULLAH: (Ar.) - Allah'a kavuşma, hidayete erme.

    İLYAS: (İbr.) Er. - Yağmurlara hükmeden İsrail peygamberi. Kur'an-ı Kerim'de 3 yerde adı geçen peygamberin ismidir. Hızır (a.s.) olduğunu söyleyenler vardır.

    İMAD: (Ar.) Er. - Direk, kolon.

    İMADEDDİN: (Ar.). 1. Dinin direği. Daha çok unvan olarak kullanılır. -Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    İMAM: (Ar.) Er. 1. Namazda kendisine uyulan kimse. 2. Önde bulunan, önayak olan kimse. 3. Halife. Devlet başkanı. 4. Mezhep kuran yüksek dereceli alim. 5. Hz. Ali neslinden gelen. 6. İmam-ı Âzam: Hanefiyye mezhebinin kurucusu.

    İMÂR: (Ar.) Er. - Şenlendirme, bayındırma.

    İMAREDDİN: (Ar.) Er. - Dini alanda yenilik yapan, dinin yönlendirdiği kimse. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    İMDÂD: (Ar.) Er. 1. Yardım eden. 2. Yardıma gönderilen kuvvet. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    İMER: (Tür.) - Çok zengin, varlıklı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İMGE: (Tür.) - Hayal karşılığı olarak kullanılan ve Fransızca İmaj kelimesine benzetilerek uydurulan kelime.

    İMRÂN: (Ar.) Er. 1. Evine bağlı kalan. 2. Hz. Meryem'in babası, Âl-i İmran: İmran ailesi. Musa, Harun-Meryem ve İsa. - Kur'an-ı Kerim'in 3. suresi.

    İMREN: (Tür.) - Görülen bir şeyi veya herhangi bir isteği elde etmek istemi, gıbta. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İMRUZ: (Fars.) - Bugün. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNAK: (Ar.) Er. - Gerçek dost, arkadaş, sırdaş.

    İNAKA: (Ar.) Ka. - Aşın güzelliği ve çekiciliği ile hayat verme, verilme.

    İNALKUT: (Tür.) Er. - İnanılan doğru, uğurlu ve kutlu kimse.

    İNALTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. İnalkut).

    İNAMULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nimeti, iyiliği.

    İNAN: (Ar.) Er. 1. Dizgin. 2. İdare etme, yürütme. 3. (Tür.) Bir kimse ya da şeyin doğruluğunu büyüklüğünü ve gücünü sarsılmaz bir duygu ile benimseme, iman.

    İNANÇ: (Tür.) Er. 1. Bir fikre olan bağlılık, kesin kabul. 2. İman. 3. Kesin kabulle bağlanılan şey. 4. İnanılır şey. 5. Doğru, emin.

    İNANÖZ: (Tür.) Er. - Özünde inanç olan, iman eden.

    İNARE: (Ar.). - Nurlandırma, aydınlatma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNAYET: (Ar.) Ka. 1. Dikkat. 2. Gayret, özenme. 3. Lütuf, ihsan, iyillik.

    İNAYETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın lütfü. Allah'ın ihsanı. İnayetullah Kenbu: Şah Cihan dönemini anlatan, Şahcihanname isimli yapıtın sahibi. Hintli tarihçi, yazar.

    İNCİ: (Tür.) Ka. 1. İstiridye cinsinden deniz hayvanlarının içinde çıkan parlak, yuvarlak ve ziynet eşyası olarak kullanılan kıymetli taş. 2. Küçük, temiz ve sevimli. 3. Kıymetli.

    İNCİFEM: (t.a.i.) Ka. - İnci gibi güzel ağızlı.

    İNCİFER: (t.f.i.) Ka. - İnci gibi parlak güzel.

    İNCİLÂ: (Ar.) Ka. 1. Parlama, cilalama. 2. Görünme, belli olma. 3. Parlaklık, ışık.

    İNCİLAY: (Tür.) Ka. - Ay'ın en ince olan zamanı. - İnci ve ay kelimelerinden birleşik isim.

    İNCİSER. (t.f.i.) Ka. - Baş inci, en güzel inci.

    İNDİRA: (Ar.) 1. Girişim. 2. Öne geçme. 3. Bulut altından sıyrılma. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNFAKULLAH: (Ar.). - Allah'ın yardımı, nafakası, infakı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNKİYADULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a boyun eğme, teslim olma, kendini teslim etme.

    İNŞAT: (Ar.) Er. - Neşelendirme, (bkz. Neşet).

    İNŞAULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın yapması, meydana getirmesi.

    İNŞİLÂL: (Ar.) 1. Şelale oluşturma. 2. Şiddetle dökülme, atılarak akma.-Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNŞİRAH: (Ar.) Er. 1. Açılma. 2. Açıklık, ferahlık. - Kur'an-ı Kerim'de bir süre adı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İNŞİRAK: (Ar.) 1. Çatlayıp yarılma, yarık olma. 2. Parlama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İPAR: (Tür.) Ka. 1. Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen bir çeşit dikenli otun sarımtrak çiçekleri, kurusa bile uzun süre kokusu gitmez.

    2. Güzel koku, misk, anber.

    İPEK: (Tür.) Ka. - İpekböceği denilen ve dut yaprağı ile beslenen kurdun ördüğü koza çözülerek elde edilen, kumaş dokumada kullanılan parlak ve ince tel.

    İRADE: (Ar.) Er. 1. İstem. 2. Emir. 3. (bkz. İstem).

    İRCA: (Ar.) 1. Geri çevirme, geri döndürme. 2. (Kim.) indirgeme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İREM: (Ar.) 1. Cennet bahçesi. 2. Ok veya kurşun atılan nişan tahtası. 3. Cenk denilen musiki aleti ve bunu icad edenin adı. 4. Ad kavmi zamanında, Şeddad tarafından cennete benzetilme amacıyla yapılan bahçe olup, Şam'da veya Yemen'de bulunduğu söylenir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İREN: (Ar.) 1. Özgür, hür. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRFAN: (Ar.) 1. Bilme, anlama. 2. Gerçeği sezme, kavrama gücü. 3. Dini gerçek ve sırlan biliş. 4. Kültür. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRFAT: (Ar.) Er. - Yardım etme, bir şey verme.

    İRGÜN: (Tür.) - Sabahın erken saatleri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRMAN: (Fars.) 1. Çağrısız gelen kimse. 2. Dalkavuk. 3. Eğreti. 4. Arzu, istek. 5. Pişmanlık. - Erkek ve ka*dın adı olarak kullanılır.

    İRMEGÂN: (Fars.) Ka. 1. Uğurluluk, saadet, ikbal. 2. Terbiye eden.

    İRSAD: (Ar.) Ka. 1. Hazırlama. 2. Hazır olma.

    İRSALULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın göndermesi, yollaması, Allah'tan gelen.

    İRSEN: (Ar.) - Miras olarak, anadan babadan geçerek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRŞAD: (Ar.) 1. Doğru yolu gösterme uyarma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRŞADULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın irşadı.

    İRTEK: (Tür.) Er. 1. Şafak vaktinde doğan. 2. Masal, efsane.

    İRTİZA: (Ar.) Er. - Razı olma, uygun bulma, beğenme, seçme.

    İRVA: (Ar.) Ka. - Suya kandırma.

    İRZA: (Ar.) - Gönlünü etme, hoşnut etme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İRZİZ: (Ar.) Ka. 1. Titreme. 2. Dolu tanesi. 3. Dik ses.

    İSA: (Ar.) Er. - Dört büyük peygamberden biri. Dört büyük kitaptan İncil'in kendisine gönderildiği, Fir'avunlarla verdiği muhteşem mücadeleyle bilinen büyük peygamber. Kur'an'da 25 yerde ismi geçmektedir.

    İSABET: (Ar.) 1. Düşme, (isabet). 2. Düşme, çıkma. 3. Değme, tutma. 4. Yerindelik, yazılmazlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSAD: (Ar.) Er. 1. Yüceltme, yükseltme. 2. Kutlu kalma.

    İSADE: (Ar.) Ka. - (bkz. İsad).

    İSAF: (Ar.) Er. - Bir isteği, dileği yerine getirme.

    İSAR: (Ar.) Er. 1. İkram, bahşiş. 2. Cömertlikle verme. 3. Dökme, saçma, serpme. 4. Kendi muhtaç olduğu halde bahşiş verme.

    İSARE: (Ar.) Ka. - (bkz. İsar).

    İSASE: (Ar.) Ka. 1. Göz ucuyla bakma. 2. Camiyet. 3. Zenginlik, servet.

    İSFENDİYAR: (Fars.) Er. - İran mitolojisinde adı geçen hükümdarın adı.

    İSFİD: (Fars.) 1. Ak, beyaz renkli. 2. (bkz. Esfid). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSHAK: (İbr.) Er. 1. İbranice "Gülme" anlamına geldiği söylenir. 2. Hz. İbrahim'in 2 oğlundan biri olan ve Ya'kub (a.s.)'un babası. Peygamberdir. Kur'an'da 17 yerde ismi geçen peygamberlerdendir.

    İSKENDER: Er. - M.Ö. 356-323 yıllan arasında yaşayan ve 20 yaşında hükümdar olan Makedonya kralı, Aristo'dan ders almıştır. Yunanistan, İran, Anadolu, Suriye, Mısır, Hindistan'ı istila eden hükümdara, Büyük İskender lakabı takılmıştır. 33 yaşında ölmüştür.

    İSLÂM: (Ar.) Er. 1. Muhammed(s.a.s)'e nazil olan ve kendisi tarafından insanlığa tebliğ edilen din, Allah'ın en son dini. 2. Allah'a teslim olma, onun emirlerine uyup, yasaklarından kaçınma. 3. İyi geçinme, barış içinde olma.

    İSMÂH: (Ar.) Er. 1. Semahatli, cömert kılma. 2. Mülayim ve itaatli.

    İSMAİL: (Ar.) Er. - Hz. İbrahim (a.s.)'in oğlu. İbrahim (a.s.) O'nu Allah'a kurban olarak adamış ve sözünde durmak için harekete geçmiştir.

    Fakat Allah (c.c.) O'nu son anda Cebrail aracılığıyla durdurmuş ve bu imtihanı kazandığını bildirmiştir. İsmail (a.s.) Kur'an'da ismi geçen peygamberlerdendir ve babasıyla beraber Ka'be'yi inşa etmişlerdir.

    İSMET: (Ar.) 1. Masumluk, günahsızlık, temizlik. 2. Haramdan namusa dokunan hallerden çekinme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Peygamberin sıfatlarındandır.

    İSMİHAN: (Ar.) - Hükümdar isimleri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSMİNAZ: (a.f.i.) Ka. 1. Naz isminde. 2. Çok nazlı olan.

    İSMİNUR: (Ar.) Ka. - Nur ismini alan.

    İSMİRAR: (Ar.). - Esmerleşme, kara olma, kararma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.

    İSNÂ: (Ar.) 1. Övme, şükretme. 2. Değerini yükseltme. 3. Bir yerde uzun zaman kalma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSRA: (Ar.) Ka. 1. Yürütme, geceleyin yürütme gönderme. 2. Hz. Peygamberin miraç gecesi. 3. Kur'an-ı Kerim'in 17. suresi.

    İSRÂC: (Ar.) 1. Yakma, yandırma. 2. Aydınlatma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSRAFİL: (Ar.) Er. - Dört büyük melekten sura üfürme görevi verilen melek.

    İSRAİL: (İbr.) - Ya'kub peygamberin lakabı. Sonradan onun soyundan gelenler İsrailoğullan diye anılmışlardır. İsrailoğullan, Kur'an'da çok sık kullanılan bir isimdir.

    İSTÂRE: (Fars.) Ka. - Yıldız, necm, sitare.

    İSTEM: (Ar.) 1. Zulüm ve sitem. 2. İsim olarak kullanılması uygun değildir.

    İSTEMİHAN: (Tür.) - Göktürk devletinin kurucusu Bumin kağanın kardeşi olan Türk hakanı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSTİHSAN: (Ar.) - Güzel bulma, beğenme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İSTİKBAL: (Ar.) 1. Gelecek zaman. 2. Geleni karşılama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İŞCAN: (Tür.) Er. - Çalışmayı seven, çalışkan.

    İŞVE: (Ar.) Ka. - Güzellerin gönül alıcı, gönül aldatıcı, nazlı davranışı.

    İTKAN: (Ar.) Er. 1. Sağlamlaştırma. 2. İnanma.

    İVAR: (Fars.) Ka. - Düzülmüş, koşulmuş, hazırlanmış.

    İYEM: (Tür.) - Güzellik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İYİSAN: (Tür.) - İyi adla anılan, iyi tanınan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İZAN: (Ar.) 1. Anlayış, kavrayış, akıl. 2. Terbiye, edeb. 3. Boyun eğme, göz dinleme. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İZANULLAH: (Ar.) Er. - Allah'a boyun eğme, Allah'ın terbiyesi.

    İZEM: (Ar.) - Büyüklük, ululuk. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İZGİ: (Tür.) - (bkz. İzgü).

    İZGÜ: (Tür.) - İyi güzel, akıllı, adaletli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İZGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. İzgü).

    İZGÜN: (Tür.) Er. - (bkz. İzgü).

    İZHAN: (Tür.) Er. - İyiliğin, güzelliğin hakimi, yönetici.

    İZHANIM: (Tür.) Ka. - (bkz. İzhan).

    İZHAR: (Ar.) Er. - Gösterme, meydana çıkarma.

    İZRA: (Ar.) 1. Aşın övme. 2. Altın arama. 3. Korkutma. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    İZZET: (Ar.) Er. 1. Değer kıymet yücelik, ululuk. 2. Kuvvet, kudret. 3. Hürmet, saygı ikram izan.

    İZZETTİN: (Ar.) Er. 1. Dünün kıymeti, kudret, ulviyeti. 2. Asıl şekli "İzzü'ddin"dir. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    İZZİ: (Ar.) Er. - Sabırlı, dayanıklı kimse

  2. #12
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    J
    JALE: (Fars.) Ka. - Gece meydana gelen ve sabah çiçekler üzerinde görülen su damlacığı, çiğ, şebnem (bkz. Şebnem).

    JENGAR: (Tür.) Ka. 1. Bakır pası. 2. Çöktaşı. 3. Deniz yeşili renk.

    JERFÎ: (Fars.) Er. - Derinlik. Derin deniz.

    JEYN: (Fars.) Er. - (bkz. Jiyan).

    JİYAN: (Fars.) Er. - Coşmuş, kükremiş, kızgın.

    JÜLİDE: (Fars.) Ka. 1. Karışık, karmakarışık, dağınık. 2. Derinlik.

  3. #13
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    K
    KAAN: (Tür.) Er. 1. Çin ve Moğol imparatorlarına verilen isim. 2. Hakan, hükümdar.

    KA'B: (Ar.) Er. 1. Topuk kemiği, aşık kemiği anlamında. 2. (Mecazen): Şeref, şan, onur anlamında kullanılır. 3. Ka'b b. Züheyr (Vll.yy.): Sahabedendir. Rasulullah için okuduğu Kaside-i Bürde çok meşhurdur. Birçok dillere çevirisi yapıldı.

    KABİL: (Ar.) Er. 1. Olabilir, mümkün. 2. Cins, soy, sınıf, tür, çeşit. -Hz. Âdem'in büyük oğlu olup kardeşi Habil'i öldürmüş ve yeryüzünde ilk kan döken insan olmuştur.

    KADEM: (Ar.). 1. Ayak. 2. Adım. 3.

    Yarım arşın uzunluğunda bir ölçek. 4 Uğur. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.

    KADEMRAN: (Fars.). 1. İlerleyen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KADER: (Ar.) Ka. 1. İman esaslarından, Allah'ın bütün yaratıklar için hüküm ve irade ettiği hallerin oluş şekli,

    alın yazısı, takdir. 2. Talih, baht. 3. Kötü talih. 4. Güç kuvvet.

    KADI: (Ar.) Er. 1. Hüküm, karar, hakimlik. 2. Seri devlette, mahkeme reisi. İlim sahibi yetkili. Kadı İyaz: (İyaz b. Musa b. Ümran es-Sebtî: (1083-1149). Meşhur fıkıh ve hadis bilgini. İspanya'da Gırnata kadılığı yaptı. 20'yi aşkın eseri vardır.

    KADİFE: (Ar.) Ka. - Yüzü ince sık tüylü, parlak ve yumuşak kumaş.

    KADİM: (Ar.) Er. 1. Ayak basan, ulaşan, varan. 2. Ezeli, evvelsiz. 3. Çok eski zamanlara ait eski atik. 4. Yıllanmış. - Kelam-ı Kadim, Kur'an-ı Kerim.

    KADIN: (Tür.) Ka. 1.Yetişkin dişi insan. 2. Evlenmiş kadın. 3. Evli ve itibarlı kadın, hanım.

    KADİR: (Ar.) Er. 1. Değer, kıymet, itibar. 2. Parlaklık. 3. Kudret sahibi kudretli, kuvvetli, güçlü. 4. Allah'ın isimlerinden. Kur'an-ı Kerim'de 50'ye yakın yerde geçmektedir. Başına"abd" takısı olarak "Abdülkadir" olarak kullanılır.

    KADİRBİLLAH: (Ar.) Er. 1. Allah'la güçlenen. Gücünü Allah'tan alan. 2. Ebu'l-Ahmed b. İshak. Abbasi halifesi (Öl. 1031). Halife Muktedir'in torunu.

    KADİRE: (Ar.) Ka. - Güçlü kuvvetli.

    KADİRŞAH: (a.f.i.) Er. 1. Güçlü, kuvvetli hükümdar, padişah. 2. Kadir ve şah kelimelerinden türetilmiş birlesik isimdir.

    KADREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin kudreti, gücü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    KADRİ: (Ar.) Er. 1. Değer, itibar. 2. Onur, şeref, haysiyet, meziyet. 3. Rütbe, derece.

    KADRİCAN: (a.f.i.) Er. - Değerli, itibarlı, can, ruh. - Kadri ve Can isimlerinden meydana gelen birleşik isim.

    KADRİHAN: (a.t.i.) Er. – Değerli hükümdar, yönetici.

    KADRİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kadri).

    KÂFİ: (Ar.) Er. - El veren, yeter, yetecek, yetişen, kifayet eden.

    KAFİYE: (Ar.) Ka. 1. Şiirde, mısra sonunda yer alan kelimelerin ses benzerliği, ses uyuşması, uyak. 2. Eski nesrimizde zaman zaman yer alan ses benzerliği ve uygunluğuna dayanan sanat, seci.

    KAĞAN: (Tür.) Er. 1. Hakan, imparator. 2. Kükremiş, öfkelenmiş, kükreyen, öfkelenen.

    KAHHAR: (Ar.). 1. Ziyadesiyle kahreden, kahredici, yok edici batırıcı. 2. Allah'ın isimlerinden. - İsim olarak kullanılmaz. - (bkz. Abdülkahhar).

    KAHİR: (Ar.) 1. Allah'ın sıfatlarındandır. Kur'an-ı Kerim'de iki yerde geçer. 2. Kahredici, zorlayan. 3. Yok eden. 4. Ezici kuvvet. Kahir Billah: Abbasi halifesi. (Ebu Mansur Muhammed el-Mutezid). Muktedir'in kardeşi.

    KAHRAMAN: (Fars.) Er. 1. Yiğit, cesur, (bahadır). 2. Hüküm sahibi, iş buyuran. 3. Fars mitolojisinde Rüstem'in yendiği kimse. - (bkz. Bahadır).

    KÂHTA: (Tür.) Er. - Fırat nehri kollarından birinin adı, Malatya'da aynı isimle yerleşim bölgesi vardır.

    KÂHYA: (Fars.) Er. 1. Efendi, emir. 2. Ev sahibi, aile reisi. 3. Çiftlik yöneticisi.

    KAİD: (Ar.) Er. 1. Rehber kumandan. 2. Atlan yedekte götüren. 3. Oturan, ikamet eden.

    KAİDE: (Ar.) Ka. 1. Oturan. 2. Temel, esas. 3. Başkent.

    KAİM: (Ar.) Er. 1. Duran, ayakta duran. 2. Bir şeyi yapan icra eden. 3. Allah'ın emrini ifa eden.

    KAİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kaim). 2. Türklerde kağıt para manasına gelmektedir.

    KÂİNAT: (Ar.) Er. 1. Var olanların hepsi. Yaratıklar. Yer gök. - (bkz. Evren).

    KALAGAY: (Tür.) Er. - Al, kırmızı renk.

    KALENDER: (Fars.) Er. 1. Dünyadan elini eteğini çekip başı boş dolaşan. 2. Alçak gönüllü, gurur ve kibirden uzak, üstüne başına dikkat etmeyen bulduğu ile yetinen kimse.

    KALGAY: (Tür.) Er. 1. İzci kumandanı. 2. Kırım hanlığında veliahta verilen unvan.

    KALHAN: (Tür.) Er. 1. (bkz. Kalgay). 2. Kahramanoğulları'nın han soyundan, ceddi de Kalhan adını taşımaktadır.

    KAM: (Ar.) Er. 1. Hekim. 2. Düşünür. 3. Büyücü, sihirbaz.

    KAMACI: (Tür.) Er. - Top kaması yapan ya da onaran kimse.

    KAMANBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kamar).

    KAMAN: (Tür.) Er. - Dağların doruğuna yakın olan yerler.

    KAMARAN: (Ar.) Ka. - Kızıl Deniz'de Yemen kıyılan yakınında bir ada.

    KAMBAY: (Tür.) Er. - Hekim, tabib, doktor.

    KAMBER: (Ar.). 1. Sadık dost, köle. 2. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAMBİN: (Fars.) Ka. - Mutlu, bahtiyar.

    KÂME: (Fars.) Ka. - Kâm, istek, arzu.

    KAMELYA: (Ar.) Ka. 1. Çaygillerden, büyük beyaz, kırmızı veya penbe renkte çiçekler açan dayanıklı yapraklı bir bitki. 2. Yabangülü, çingülü.

    KAMER: (Ar.). 1. Ay. 2. Sadık hizmetkâr. 3. Kur'an-ı Kerim'in 54. suresi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KÂMİL: (Ar.) Er. 1. Bütün tam noksansız, eksiksiz. 2. Kemale ermiş olgun. 3. Yaşını başını almış terbiyeli, görgülü. 4. Alim, bilgin, geniş bilgili. - (bkz. Kemal).

    KÂMİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kamil).

    KAMRAN: (Fars.) Er. - İsteğine kavuşmuş olan.

    KÂMURÂN: (Fars.). 1. Kâm sürücü, süren, arzusuna isteğine kavuşmuş mutlu. 2. Arzusuna erişen, bahtiyar, mutlu. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KÂMVER: (Fars.) Er. - İsteğine kavuşmuş, mutlu.

    KANBER: (Ar.) Er. 1. Hz. Ali'nin sadık, vefakâr kölesi. 2. Bir evin gediklisi.

    KANDEMİR: (Tür.) Er. - Güçlü soydan gelen.

    KANİ': (Ar.) Er. 1. Kanaat eden, yeter, bulup fazlasını istemeyen. 2. İnanmış kanmış.

    KANİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kani).

    KANSU: (Tür.) Ka. 1. Çin'in kuzey batısında önemli bir sınır kenti. 2. Çin'de müslümanların en çok bulunduğu eyalet.

    KANTARA: (Ar.). 1. Köprü, özellikle taştan yapılmış. 2. Su yolu, bend, hisar anlamına da gelir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KANUN: (Ar.) Er. 1. Devletin teşri, yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her türlü nizam, kaide kural. 2. Herhangi bir mevzu üzerindeki kanunu taşıyan kitap.

    KANUNİ: (Ar.) Er. 1. Kanuna ait kararla ilgili. 2. Osmanlıların 10. padişahı Sultan 4. Süleyman'ın lakabı, Osmanlıların yükselme devrinin son padişahı. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

    KANVER: (Tür.) Er. - Kanını ver, asil.

    KAPAR: (Tür.) Er. - Akıl, ruh.

    KAPKIN: (Tür.) Er. - Uygun, düzenli.

    KAPLAN: (Tür.) Vahşi kedigillerden, benekli, yırtıcı hayvan.

    KAPLAN GİRAY: (Tür.) Er. -(1680-1738) yıllan arasında Kırım hanı oldu. 3 defa han olmuştur.

    KAPSAM: (Tür.) - Şümul ihtiva, ihata, istiab, manalarına gelen uydurma bir kelime. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAPTAN: (İtal). 1. Bir geminin sevk ve idare sorumlusu. 2. Şehirlerarası otobüs şoförü. 3. Baş pilot.

    KARAALP: (Tür.) Er. - Esmer, kara yağız yiğit.

    KARABEY: (Tür.) Er. - (bkz. Karacabey).

    KARABUĞRA: (Tür.) Er. - Esmer, erkek deve.

    KARACA: (Tür.) Er. 1. Rengi karaya çalan, esmer, yağız. 2. Geyikgillerden, küçük, boynuzlu, güzel görünüşlü av hayvanı. 3. Üst kol.

    KARACABEY: (Tür.) Er. - Esmer bey, rengi karaya çalan.

    KARACAN: (Tür.) Er. - (bkz. Karaca).

    KARAHAN: (Tür.) Er. - Esmer bey, Esmer hükümdar. Karahanlılar devletinin kurucusu.

    KARAKAN: (Tür.) Er. - Bir tür dağ ağacı.

    KARAMAN: (Tür.) Er. 1. Esmer, yağız insan. 2. Güneybatı'da esen yel.

    KARANALP: (Tür.) Er. - Karayağız, kahraman yiğit.

    KARANFİL: (Ar.) Ka. - Bir çeşit kokulu çiçek.

    KARANI: (Ar.) Er. 1. Orta Anadolu'da bir köy. 2. Veysel Karani'nin doğduğu yer.

    KARASU: (Tür.) Er. 1. Ağır akan su. 2. Çoğunlukla gözün iç basıncının çoğalmasıyla kendini gösteren körlüğe neden olabilen bir göz hastalığı.

    KARATEĞİN: (Tür.) Er. - Amuderya'yı vücuda getiren nehirlerden Surhab üzerinde önemli bir kent.

    KARÇİÇEĞİ: (Tür.) Ka. - Süsengillerden, beyaz pembe çiçekler açan so*ğanlı bitki.

    KARDELEN: (Tür.) Ka. 1. Çiğdem. 2. Nergisgillerden baharda çok erken çiçek açan soğanlı bir bitki.

    KÂRDİDE: (Fars.). - İş bilir, uyanık, tecrübeli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KARGIN: (Tür.) Er. 1. Taşkın su. 2. Bol, çok. 3. Doymuş, tok. 4. Erimiş buz ve kar parçalarının oluşturduğu akarsu. 5. Çağlayan.

    KARGINALP: (Tür.) Er. - Coşkulu, taşkın, hareketli yiğit.

    KARHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kargın).

    KARİN: (Ar.) Er.l. Yakın. 2. Nail olan. 3. Hısım komşu. 4. Mabeynci.

    KARLUK: (Tür.) Er. - Türk boylarından biri.

    KARLUKHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Karluk).

    KARMEN: (Fars.) Ka. - Parlak kırmızı renk.

    KARNEYN: (Ar.) Er. 1. İki boynuz. 2. Zülkarneyn: Kur'an-ı Kerim'de Kehf 83, 86, 94. ayetlerde adı geçen ve nebi mi, veli mi olduğunda tereddüt edilen zat. 3. Büyük İskender.

    KARTAL: (Tür.) Er. 1. Kartalgillerden, beyazla karışık siyah tüylü, kıvrık ve kuvvetli gagalı, geniş kanatlı büyük yırtıcı kuş. 2. Yeniden diriliş ve güçlülük sembolü.

    KARTAY: (Tür.). Er. - Yaşlı, pir.

    KARTEKİN: - (bkz. Kartay).

    KARUN: (Ar.) Er. 1. Beni İsrail'de zenginliğiyle meşhur olan ve bu yüzden kendisini herşeyin sahibi gibi görmeye başlayıp Allah'a karşı büyüklenen, belki de dünya kapitalistle*rinin en eskisi ve en büyüğü olan kişi. Hz. Musa dönemlerinde yaşamış bu müstekbir, ilahi kahır ve intikama uğrayarak bütün servetiyle birlikte ani bir zelzele ve tufan sonucu yerin dibine geçmiştir. 2. Hunnan ile Beni İsrail'e zulmeden Fir'avun'un müşrik nazırlarından. 3. Çok zengin kimse.

    KARYE: (Ar.) Ka. - Köy küçük kasaba. Kabile reisi veya eşraftan birine oturduğu karyeyle aynı isim verilmektedir.

    KASEM: (Ar.) Er. 1. Yemin etmek. 2. Bölmek.

    KÂSİB: (Ar.) Er. - Kesbeden, kazanan, kazanç sahibi.

    KÂSİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kasib).

    KASIM: (Ar.) Er. 1. Taksim eden, ayıran bölen. Kasım b. Muhammed (s.a.): Hz. Muhammed (s.a.s)'in oğlunun ismi. Küçük yaşta vefat etmiştir. 2. Kinci, ezici, ufaltıcı. 3. Yılın 11. ayı. 4. Yılın kış bölümü.

    KÂŞİF: (Ar.) Er. - Keşfeden, bulan, meydana çıkaran.

    KÂŞİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kaşif).

    KATADE: (Ar.) Er. - 13 yy.'dan itibaren Mekke'de hakim olan Şeriflerin atasına verilen ad.

    KATİB: (Ar.) Er. 1. Yazıcı. Bir kuruluşta yazı işleriyle vazifeli kimse, sekreter. 2. Osmanlı devletinde divanın resmi yazılarını yazan vazifeli. 3. Devlet memuru. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır. - Katib Çelebi 1609-1658 yıllan arasında yaşamış ünlü bilgin. En mühim eseri Keşfü'z-Zünun'dur

    KATİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Katib).

    KATİFE: (Ar.) Ka. 1. Kadife. 2. Bir nevi çiçek.

    KATRE: (Ar.) Ka. 1. Damla. Damlayan şey.

    KAVAS: (Ar.) Er. - Okçu, tüfekçi, tüfekli alet.

    KAVİ: (Ar.) Er. 1. Yakar, yakıcı. 2. Kuvvetli, güçlü. 3. Sağlam inanılır. 4. Zengin varlıklı.

    KAVİS: (Ar.) Er. 1. Yay. 2. Gökyüzü, ay, burcu.

    KAVİY: (Ar.) Er. 1. Kuvvetli, güçlü, dayanıklı, metin muhkem, sağlam. 2. Şiddetli, zorlu. 3. Kudret sahibi herşeye gücü yeten. Cenab-ı Hakk'ın güzel isimlerinden biri. Kur'an-ı Kerim'de 10'dan fazla yerde geçer.

    KAVRAM: (Tür.). 1. Bir nesnenin zihindeki soyut ve güzel tasarımı, mefhum. 2. Nesnelerin ya da olayların ortak özelliklerini kapsayan ve ortak bir ad altında toplayan genel tasarım. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAVUŞUM: (Tür.). 1. Yeryuvarlağı bir uçta kalmak üzere yerin güneşin ve herhangi bir gezegenin bir doğru üzerine gelmeleri. 2. İçtima. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAYA: (Tür.) Er. 1. Büyük ve sert taş kütlesi. 2. Kayalık sarp dağ.

    KAYAALP: (Tür.) Er. - Kaya gibi güçlü er.

    KAYACAN: (Tür.) Er. - Canı kaya gibi güçlü.

    KAYAER: (Tür.) Er. - Kaya gibi güçlü er.

    KAYAN: (Tür.) 1. Akarsu sel. 2. Yassı, düz, kat kat oluşmuş taşlar. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAYANSEL: (Tür.) Er. - (bkz. Kayan).

    KAYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.

    KAYHAN: (Tür.) Er. - Sert, güçlü sesli okuyucu, kayayı bile delecek güçte sesi olan okuyucu.

    KAYI: (Tür.) Er. 1. Yağmur, sağanak, bora. 2. Oğuz boylarından Osmanlı hanedanının mensup olduğu boy. 3. Sağlam, güçlü, sert.

    KAYIHAN: (Tür.) Er. - Güçlü hükümdar.

    KAYITBAY: (Tür.) Er. - Kayıtbay el-Zahiri: Ünlü Mısır ve Suriye sultanı.

    KAYMAZ: (Tür.) Er. 1. Dağ eteği. 2. Güneydoğu'dan esen bir rüzgar.

    KAYNAK: (Tür.) 1. Bir suyun çıktığı yer, menşe. Bir haberin çıktığı yer. 2. Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAYRA: (Tür.) - Yüksek büyük tutulan ya da sayılan birinden gelen iyilik lütuf, ihsan atıfet, inayet. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAYRAALP: (Tür.) Er. - İyiliksever, yiğit.

    KAYRABAY: (Tür.) Er. - İyiliksever, saygın kimse.

    KAYRAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kayraalp).

    KAYRAK: (Tür.) Er. 1. Taşlı, kumlu, ekime elverişli olmayan toprak. 2. Kaygan toprak. 3. Bileği taşı.

    KAYRAL: (Tür.) Er. - Kayrılan, himaye edilen (kimse).

    KAYRAR: (Tür.) Er. 1. Orman içindeki ağaçsız kalan. 2. Kayan yer. 3. İnce çakıllı, kumlu toprak.

    KAYS: (Ar.) Er. 1. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı olan Mecnun-i Amiri'nin asıl adı. 2. Umman Denizi'nde küçük bir ada.

    KAYSER: (Ar.) Er. - Roma ve Bizans (Alman) imparatorunun lakabı. -Daha çok unvan olarak kullanılır.

    KAYTUS: (Ar.) - Bir yıldız kümesi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KAYYUM: (Ar.) 1. Gökleri, yeri ve herşeyi tutan. Herşeyin varlık sahibi olabilmesi için gerekeni veren. Allah'ın isimlerinden.

    KAZA: (Ar.) Er. - Hüküm karar verme, emir tesbit vs.

    KAZAK: (Tür.) Er. 1. Göçebe akıncı. 2. Rusya'da yaşayan bir Türk kavmi. 3. Genç, taze. 4. İnatçı.

    KAZAKHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kazak).

    KAZAN: (Tür.) Er. 1. Su çevrisi, kayra. 2. Sazlık yerlerde dibi bulunmayan sulu yer. 3. Girdap.

    KAZANHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kazan).

    KÂZIM: (Ar.) Er. 1. Öfkesini yenen kimse. Hırsını dizginleyen. 2. Kinini yenen.

    KEBİR: (Ar.) 1. Büyük, ulu azim. 2. Yaşça büyük yaşlı. 3. Çocukluktan çıkmış genç. 4. Allah'ın isimlerinden. Abdülkebir şeklinde kullanılmalıdır.

    KEBİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kebir).

    KEBUTER: (Fars.) Ka. - Güvercin.

    KEFFARET: (Ar.) Ka. 1. Günahı örten anlamına gelir. 2. Günahların ödenmesi gereken bedeli.

    KELAMİ: (Ar.) Er. - Söze ilişkin, sözle ilgili.

    KELEBEK: (Tür.) Ka. 1. Vücudu kanatlan ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böcek. 2. Narin, ince kadın.

    KELİM: (Ar.) Er. 1. Söz söyleyen, konuşan. 2. Kelimullah: Tur'u Sina'da Cenab-ı Hakla konuşmasıyla Hz. Musa'ya verilen unvan. 3. Sure-i Kelim: Taha suresi. KELİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Kelim).

    KEMAL: (Ar.) Er. 1. Olgunluk, yetkinlik, tamlık, eksiksizlik. 2. En yüksek değer, mükemmellik, değer baha. 3. Bilgi, fazilet.

    KEMALAT: (Ar.) Ka. - İnsanın bilgi ve ahlak güzelliği bakımından olgun*luğu.

    KEMALEDDİN: (Ar.) Er. 1. Din'de olgunluğa eren, dinin son derecesi. 2. Din bilgisi kuvvetli. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    KEMANDAR: (Fars.) Er. - Yay tutan, yay tutucu.

    KEMYAB: (Fars.) Ka. - Az bulunan, nadir.

    KENAN: (Ar.) Er. 1. Hz. Ya'kub'un memleketi, Filistin. 2. Yusuf-i Kenan: Hz. Yusuf. - Pir-i Kenan: Hz. Ya'kub. Hz. Nuh'un iman etmeyen oğlunun adının da Kenan olduğu rivayet edilmektedir.

    KENTER: (Tür.) Ka. - Şehirli, kentli.

    KERAM: (Ar.) Er. - (bkz. Kirami).

    KERAMEDDİN: (Ar.) Er. 1. Kerem bağış ihsan lütuf sahibi. 2. Dinde üstün mertebelere ulaşan. 3. Keramet sahibi derviş veli. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    KERAMET: (Ar.) Ka. 1. Birine karşı ikramda bulunmak. 2. Allah'ın bir kimseye cömertliği, lütfü, himayesi ve yardımı olarak ele alınır.

    KEREM: (Ar.) Er. 1. Asalet, asillik, soyluluk. 2. Cömertlik, el açıklığı lütuf, bağış, bahşiş.

    KEREMŞAH: (Ar.) Er. - (bkz. Kerem).

    KERENÂY: (Fars.) Ka. - Eskiden kullanılan bir çeşit nefesli saz.

    KERİM: (Ar.) Er. 1. Kerem sahibi, cömert, verimcil. 2. Ulu, büyük. 3. Lütfü, ihsanı bol, ihsan yönünden ulu. 4. Allah'ın isimlerinden, "abd" takısı alarak kullanılır, (bkz. Abdülkerim).

    KERİMAN: (Ar.) Ka. - (bkz.Kerim).

    KERİME: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Kerim). 2. Âyet. 3. Kız evlat.

    KERİMHAN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Kerim).

    KEŞİF: (Ar.) Er. - Açma, meydana çıkarma.

    KEVÂR: (Ar.) Ka. - Büyük Sahra'da önemli bir vaha.

    KEVKEB: (Ar.) - Yıldız gökyüzündeki parlak cisimleri ifade eden genel isim. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KEVNİ: (Ar.) Er. - Var olmayla, varlıkla ilgili.

    KEVSER: (Ar.) Ka. 1. Maddi ve manevi çokluk, kalabalık nesil. 2. Cennette bir havuzun ırmağın adı. 3. Kur'an-ı Kerim'de en kısa sure.

    KEYÂN: (Tür.) Er. - Büyük hükümdar, şah.

    KEYFER: (Fars.) 1. Karşılık. 2. Mükafat veya mücazat. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KEYHAN: (Fars.) - Dünya. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KEYHÜSREV: (Fars.) Er. 1. Adil ve ulu padişah. 2. Keykavus'un torunu, Siyavuş'un oğlu olan meşhur hükümdar.

    KEYKÂVUS: (Fars.) Er. 1. Adil, necip. 2. Keyaniyan'ın II. padişahı olup Keykubat'ın torunu ve halefidir. ***'lerin ikinci padişahı.

    KEYKUBAD: (Fars.) Er. 1. Büyük ve ulu padişah. 2. Keykavus'un dedesi olan ünlü padişah. 3. ***'lerin ilk padişahı. - Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.

    KEYS: (Ar.) Er. - Zeka, anlayış, kavrayış.

    KEYVAN: (Fars.) Ka. - Satürn yıldızı.

    KEYYİS: (Ar.) 1. Akıllı, anlayışlı, kavrayışlı. 2. İnce zarif.

    KEYYİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Keyyis).

    KEZBAN: (Fars.) Ka. 1. Bir yeri yöneten kadın kahya. 2. Ev kadını, evine ve kocasına bağlı kadın.

    KEZER: (Fars.) Er. - Kahraman.

    KILAVUZ: (Tür.) Er. - Yol gösteren, rehber.

    KILIÇALP: (Tür.) Er. - Kılıç gibi keskin yiğit.

    KILIÇASLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kılıçalp). İlk Selçuklu Sultanı Süleyman Şah'ın oğlu. Daha sonra O da Selçuklu hanedanının başına geçti.

    KILIÇHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kılıçalp).

    KILINÇ: (Tür.) Er. 1. Çelikten silah. 2. Davranış, yaratılış, huy.

    KINAY: (Tür.) - Çok çalışkan, etkin, faal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KINCAL: (Tür.) 1. İnce zarif. 2. Aksi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KINER: (Tür.) Er. - (bkz. Kıncal).

    KINIK: (Tür.) Er. 1. Kaynak, menba. 2. İstek, arzu, gayret. 3. Obur. 4. Oğuzların 24 boyundan biri.

    KINIKASLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kınık).

    KINNESRİN: (Ar.) Ka. - Kuzey Suriye'de bir şehir, eski Halepde denilmektedir.

    KIRALP: (Tür.) Er. - Kır beyi, taşrada oturan.

    KIRAY: (Tür.) Er. 1. Genç, delikanlı. 2. Ürün vermeyen arazi. 3. Eşkıya yol kesen.

    KIRCA: (Tür.) Er. 1. Dolu. 2. Ufak ve sert taneli kar, rüzgarla karışık yağmur.

    KIRDAR: (Tür.) Er. - Ölçülü davranış, soğukkanlılık.

    KIRGIZ: (Tür.) Er. 1. Gezici, gezgin. 2. Kırgızistan'da oturan halk.

    KIRTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Kıralp).

    KISMET: (Ar.) Ka. 1. Bölme, pay etme, hisselere ayırma. 2. Talih, nasip, kader. 3. Şayi olan hisseyi tayin etme belirtme.

    KIVANÇ: (Tür.). 1. Sevinç, memnuniyet. 2. Övünen, güvenen, iftihar eden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KIYAM: (Ar.) Er. 1. Kalkma, ayağa kalkma, ayakta durma. 2. Namazda ayakta durma. 3. Bir işe başlama. 4. Ayaklanma. 5. Ölümden sonra dirilme, ayağa kalkma.

    KIYAS: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi başka şeye benzeterek hüküm verme. 2. Karşılaştırma, örnekseme. 3. Umum kaideye uyma.

    KIYMET: (Ar.) Ka. 1. Değer. 2. Bedel, baha, tutar. 3. Şeref, onur, itibar.

    KIZILÖZEN: (Tür.) Ka. - Kızılırmak, güney Azerbaycan'ı 2 defa katederek Gilan'da Hazer denizine dökülen ırmak.

    KİBAR: (Ar.) Ka. 1. Duygu, davranış ve hareket bakımından ince, zarif, nazik, çelebi. 2. Büyük cömert, asil, zengin. 3. Şık, seçkin. 4. Büyükler, ulular. 5. Kibirli.

    KİBARİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kibar).

    KİÇİHAN: (Tür.) Er. - Küçük hükümdar.

    KİFAYET: (Ar.) Ka. 1. Yetişme, el verme, kafi gelme. 2. Bir işi yapabilecek yetenekte olma.

    KİMEK: (Tür.) - X. yy. İrtiş'in orta bölgesinde yaşayan bir Türk kavmi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KİRAM: (Ar.) Er. 1. Soydan gelenler, soyu temizler, ulular, sergeliler. 2. Cömertler, eliaçıklar. Sahabenin lakabı olmuştur.

    KİRAMİ: (Ar.) Er. 1. Cömertçe, eli açıklara özgü. 2. Soylular, ulular, şereflilerle ilgili.

    KİRAZ: (Yun.) Ka. - Gülgillerden, yapraklanmadan önce çiçek açan, düz kabuklu ağaç ve bu ağacın yuvarlak sulu ve tek çekirdekli yemişi.

    KİRMAN: (Fars.) Er. 1. Hisar, kale. 2. İran'da bir eyalet ve bu eyaletin bugünkü merkezi.

    KİRMANŞAH: (Tür.) Er. - (bkz. Kirman).

    KİSRA: (Fars.) Er. - İran şahlarının adı.

    KİŞVER: (Fars.) Ka. - Ülke.

    KİTİARAZ: (Fars.) Ka. - Dünyayı süsleyen, dünyanın süsü olan.

    KİYAN: (Fars.) Ka. 1. Yıldız. 2. Merkez.

    KİYASET: (Ar.) Ka. - Uyanıklık, anlayışlılık.

    KOCA: (Tür.) Er. 1. Eş. Ev ve ailenin yaşça en büyüğü. 2. İri, kocaman. 3. Akıllı, tedbirli yiğit.

    KOCAALP: (Tür.) Er. - Yaşlı, ulu, yiğit

    KOÇAK: (Ar.) Er. - Yürekli, eli açık. 2. Yüce gönüllü. 3. Konuk sever. 4. Yiğit, korkmayan kişi, savaşçı. 5.Açık kestane renginde olan.

    KOÇAKALP: (Tür.) Er. - Cömert, kahraman, yiğit.

    KOÇAKER: (Tür.) Er. - Cömert, kahraman kimse.

    KOÇAŞ: (Tür.) Er. 1. Kılavuz, rehber. 2. Yağmur bulutu.

    KOÇAY: (Tür.) Er. - Koç gibi güçlü.

    KOÇER: (Tür.) Er. - Sağlıklı, yürekli er.

    KOÇHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Koçer).

    KOÇUBEY: (Tür.) Er. - Koçu arabasını kullanan kişi. Koçu: Gelin arabası.

    KOCYİĞİT: (Tür.) Er. - Yürekli, cesur, kahraman.

    KONGAR: (Tür.) Er. - (bkz. Kongur).

    KONGUR: (Tür.) Er. - San ile siyah karışımı bir renk, koyu kumral, kestane rengi.

    KONGURALP: (Tür.) Er. - (bkz. Kongur).

    KONGURTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Konguralp).

    KORUR: (Tür.) 1. Açık san, açık kestane renkli. 2. Kimseyi beğenmeyen gururlu, kendini beğenmiş. 3. Süslü, çalımlı, şık.

    KONURALP: (Tür.) 1. Cesur, yiğit, er. Orhan Gazi'nin komutanlarından biri.

    KORAL: (Fran.) Er. 1. Batı musikisinde dini şarkı. 2. Sınır muhafızı.

    KORALP: (Tür.) Er. - (bkz. Koral).

    KORAY: (Tür.) Er. - İyice kor rengine gelen ay.

    KORÇAN: (Tür.) Er. - Ateşli, canlı, hareketli.

    KORÇAN: (Tür.) Er. - Çağlayan.

    KORGAN: (Tür.) Er. - Hisar kale.

    KORHAN: (Tür.) Er. - Ateşli, canlı, güçlü hükümdar.

    KORKUT: (Tür.) Er. 1. Büyük dolu tanesi. 2. Korkusuz, yavuz, heybetli. 3. Cin, şeytan.

    KORKUTALP: (Tür.) Er. - (bkz. Korkut).

    KORTAN: (Tür.) Er. 1. Yanan, sıcak ten. 2. Yalçın ve kesik kaya. 3. Pelikan kuşu.

    KOTUZ: (Tür.) Er. - Gururlu, kibirli.

    KOTUZHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kotuz).

    KOYAK: (Tür.) Er. 1. Vadi, dere. 2. Dağlar ve kayalıklar üzerindeki doğal çukurlar. 3. Dağ yolu üzerindeki otluk. 4. Etkili, dokunaklı.

    KOYAŞ: (Tür.) Er. - Güneş. - Erkek ve kadın adı olur.

    KOYGUN: (Tür.) Er. 1. Etkili, hüzünlü, dokunaklı. 2. Akdoğan.

    KOYTAK: (Tür.) Er. - Rüzgar almayan çukur yer.

    KOYTAN: (Tür.) Er. - Dağ bucağı.

    KOZA: (Tür.) Ka. - İçinde tohum ya da krizalit bulunan koruncak.

    KÖKEN: (Tür.) Er. 1. Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim neden ya da yer. 2. Kavun, karpuz, kabak gibi bitkilerin toprak üstüne yayılan dalları. 3. Soy, asıl, ata.

    KÖKER: (Tür.) Er. - Köklü soydan gelen kimse.

    KÖKLEM: (Tür.) Er. - İlkbahar

    KOKSAL: (Tür.) Er. - Yer altında geniş bir alana dağılan kök.

    KÖKSAN: (Tür.) Er. - Tanınmış, ünlü ad.

    KÖKŞİN: (Tür.) Er. 1. Gök renginde. 2. Yaşlı, koca.

    KÖKTEN: (Tür.) Er. 1. Köklü, yüzeyde kalmayan, derine inen. 2. Soylu.

    KÖRNES: (Tür.) - Ayna. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KÖSE: (Fars.) Er. - Sakalı bıyığı hiç çıkmayan veya seyrek olan. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

    KÖSEM: (Tür.) Ka. 1. Sürüler önünde rehber vaziyetinde giden. 2. Cildi temiz, pürüzsüz. 3. Kösem Sultan: IV. İbrahim'in annesi ve torunu zamanında Osmanlı iktidarında etkin olan Sultan.

    KUBİLAY: (Tür.) Er. - Cengiz Han'dan sonra Moğol imparatorluğu tahtına çıkan büyük kağanların en meşhuru 35 yıl saltanat sürmüş ve 1294 yılında 80 yaşında ölmüştür.

    KUDDUS: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Hatadan, gafletten, eksiklikten uzak. 3. Çok aziz, mübarek. - Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur.

    KUDDUSİ: (Ar.) Er. - 1. Kuddus olan Allah'ın nimetine mazhar olan 2. 19. yy. Bor'lu meşhur mutasavvıf Türk şairi.

    KUDRET: (Ar.) Ka. 1. Kuvvet, takat, güç. 2. Allah'ın ezeli gücü. 3. Varlık, zenginlik. 4. Allah yapısı, yaratılış, insan eliyle yapılamayan şeyler. 5. Ehliyet kabiliyet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KUDRETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın gücü.

    KUDSİ: (Ar.) Er. - Kutsal, muazzez, mukaddes. - Allah'a mensup, ilahi.

    KUDSİYYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Kudsi).

    KUDÜS: (Ar.) Er. 1. Filistin'in merkezi olan şehir. - Ruhu'1- Kudüs: Cebrail, Hz. İsa'ya üfürülen ruh.

    KUHİSTAN: (Fars.) Er. - Dağlık memleket, İran yaylasında dağların çok olduğu bölge.

    KUHRUD: (Fars.) - Dağ ırmağı. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KÛHSAR: (Fars.) 1. Dağlık. 2. Dağ tepesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KULA: (Tür.) Er. 1. Kumral. 2. Sarışın, mavi gözlü. 3. Vücudu koyu sarı, kuyruğu ve yelesi siyah olan at.

    KULAHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kula).

    KULAN: (Tür.) Er. 1. Anayurdu Asya olan at ile eşek arası görünüşte yabanıl bir at türü. 2. İki, üç yaşında dişi tay, kısrak. 3. Zafer kazanmış kişi.

    KUMAN: (Tür.) Er. - XI. yy ile XIV. yy. arasında Güney Rusya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan bir Türk boyu.

    KUMANBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kuman).

    KUMRU: (Fars.) Ka. - Güvercinlerden, uzunca kuyruklu boynunun yanlarında benekler bulunan ve güvercinlerden daha küçük olan boz renkli kuş.

    KUMRUL: (Fars.) Er. - (bkz. Kumru).

    KUMUK: (Tür.) Er. 1. Kılıç. 2. Kuzeydoğu Kafkasya ile Hazar denizinin batı kıyısında yaşayan bir Türk boyu.

    KUMUKBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kumuk).

    KUNT: (Tür.) Er. 1. Sağlam ve iri yapılı. 2. Ağır dayanıklı, kalın. 3. Bir tür güvercin.

    KUNTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kunt).

    KUNTER: (Fars.) Er. - Sağlam, kuvvetli.

    KUNTMAN: (Tür.) Er. - Sağlam ve iri yapılı, sağlıklı kimse.

    KURA: (Tür.) Er. 1. Cesur. 2. Çelik. 3. Toprak içinde bulunan büyük taş.

    KURAL: (Tür.) Er. 1. Davranışlara ya da bir sanata bir bilime yön veren ilkeler. 2. Araç. 3. Silah.

    KURAY: (Tür.) Er. - Ay gibi.

    KURBAN: (Ar.) Er. 1. Allah'ın rızasını kazanmaya vesile olan şey. 2. Eti. fakire parasız olarak dağıtılmak niyetiyle farz, vacib, ve sünnet olarak kesilen hayvan. 3. Bir gaye uğruna feda olma.

    KURÇEREN: (Tür.) Er. - Dayanıklı ve yiğit adam.

    KUREYŞ: (Ar.) Er. - Hz. Peygamberin soyu.

    KURMAN: (Tür.) Er. - Yüksek aşamalı, nitelikli kimse.

    KURRE: (Ar.) Ka. Tazelik, parlaklık. - Mısır valiliği yapmış bir zatın adıdır.

    KURTARAN: (Tür.) Er. - Kurtulmasını sağlayan.

    KURTULUŞ: (Tür.) Er. 1. Kurtulmak fiili, kurtulma. 2. Tehlike, sıkıntı, zorluk veya esaretten, istiladan kurtulmuş olma hali, halas, necat, reha, selamet. 3. İstanbul'da bir semt adı.

    KUSAY: (Ar.) Er. 1. Uzaklaşmak. 2. Peygamberin 5. dereceden atası olup İslamiyetten önce Mekke'de Kabe'yi tamir ettirmiş ve yeniden düzenlemiştir.

    KUSVA: (Ar.) Er. 1. Son derece bulunan. 2. Nihayet son. 3. Erişilecek son nokta son sınır. 4. Peygamber (s.a.s)'in devesinin adı.

    KUŞEYR: (Ar.) Er. - Büyük beni Amir b. Şaşa'a grubuna dahil bir Arap kabilesi. Kuşeyri: İslam aleminin büyük sufi müelliflerinden. Kuşeyri Risalesi adıyla ünlü eseri bulunmakta.

    KUTAL: (Tür.) Er. - Mutlu ol.

    KUTALMIŞ: (Tür.) Er. - Mutlu olmuş, kutlu olmuş.

    KUTALP: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu, yiğit.

    KUTAM: (Ar.) Er. - Akbabaya benzeyen.

    KUTAN: (Tür.) Er. 1. Dua, yalvarma. 2. Saka kuşu. 3. Saban. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    KUTAY: (Tür.) Er. 1. Mübarek ay. 2. Borneo adasının doğu tarafından bir sultanlık.

    KUTBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutalp).

    KUTBERK: (Tür.) Er. - (bkz. Kutbay).

    KUTCAN: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu can.

    KUTEL: (Tür.) Er. - Uğurlu el.

    KUTER: (Tür.) Er. - Mutlu, uğurlu kişi.

    KUTERTAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kuter).

    KUTHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kuter).

    KUTKAN: (Tür.) Er. - Saygın, kutlu soydan gelen.

    KUTLAN: (Tür.) Er. - Kutlu, mutlu ol.

    KUTLAR: (Tür.) Er. - Mutluluklar, uğurlar.

    KUTLAY: (Tür.) Er. 1. Uğurlu kutlu ay. 2. Kır donlu at.

    KUTLU: (Tür.) Er. 1. Uğurlu, hayırlı. 2. Mübarek. 3. Mesut, bahtiyar.

    KUTLUALP: (Tür.) Er. - Uğurlu yiğit-

    KUTLUAY: (Tür.) Er. - Uğurlu ay.

    KUTLUBAY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

    KUTLUCAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

    KUTLUĞ: (Tür.) Er. - Uğurlu, mutlu, şanslı, kutlu.

    KUTLUĞHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutluğ).

    KUTLUTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Kutlu).

    KUTSAL: (Tür.) Er. - Kudsi, kutlu mübarek, mukaddes.

    KUTSALAN: (Tür.) Er. - Uğur getiren, kutlu kimse.

    KUTSALMIŞ: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsalan).

    KUTSAN: (Tür.) Er. - Uğurlu, talihli ol.

    KUTSEL: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsan).

    KUTSOY: (Tür.) Er. - (bkz. Kutsel).

    KUTULMUŞ: (Tür.) Er. - Kurtul*muş, aydınlığa kavuşmuş.

    KUTUN: (Tür.) Er. - Kutlu, kutsal.

    KUTUNALP: (Tür.) Er. - (bkz. Kutun).

    KUTUNER: (Tür.) Er. - (bkz. Kutun).

    KUTYAN: (Tür.) Er. - Uğurlu kimse.

    KUVVET: (Ar.) Er. 1. Güç, kudret, takat, sıhhat, sağlamlık. 2. Bir hükümetin askeri gücü.

    KUYAŞ: (Tür.) Er. 1. Güneş. 2. Çok sıcak, güneşin etkili vurması.

    KÜBRA: (Ar.) Ka. 1. Büyük olan (Ekber'in müennesi). 2. Hadicetü'l-Kübra: Hz. Peygamberin ilk hanımı.

    KÜLTİGİN: (Tür.) Er. - Göktürk prensi ve komutanı.

    KÜLÜK: (Tür.) Er. 1. Meşhur ünlü. 2. Taşçı, çekici, balyoz.

    KÜRBOĞA: (Tür.) 1. İri, güçlü, sarsılmaz boğa. Kuvvetli iri yapılı boğa. Selçuklu komutanı ve Musul emirinin adı.

    KÜREMA: (Ar.) Er. 1. Kerim, asil, necip, iyiliksever, hayır sahibi cömert, eli açık kimseler. 2. Ulular, büyükler.

    KÜRHAN: (Tür.) Er. Yiğit, yürekli han.

    KÜRŞAD: (Tür.) Er. - Eski Türklerde yiğit, alp.

    KÜRÜMER: (Tür.) Er. - topluluk, sürü.

    KUŞAD: (Fars.) Er. 1. Açılış, açma. 2. Fetih, fethetme. 3. Açılış merasimi, küşad resmi. 4. Yayın gerilip bırakılması. 5. Musikide uvertür. 6. Bir cins tavla oyunu. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    KÜŞADE: (Fars.) Ka. 1. (bkz. Küşad). 2. Açık. 3. Ferah

  4. #14
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    L
    LÂCEREM: (Ar.) Ka. 1. Şüphesiz. 2. Besbelli, elbette.

    LAÇİN: (Tür.). 1. Bir cins şahin. 2. Sarp, yalçın. 3. Şiddetli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LAHİB: (Ar.) Er. - Açık yol.

    LÂHİK: (Ar.) Er. 1. Yetişip ulaşan. 2. Eklenen. 3. Yenisi.

    LAHİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Lahik).

    LÂHZA: (Ar.) Ka. 1. Bir bakış, bir göz atma. 2. Göz kırpacak kadar zaman an. 3. Bir kez göz kırpma.

    LAJVERDİ: (Fars.) Ka. 1. Lacivert. 2. Koyu mavi değerli bir süs taşı.

    LALE: (Fars.) Ka. 1. Zambakgillerden, uzun yapraklı, güzel ve çeşitli renklerde çiçekli soğanlı bir bitki. 2. Eskiden sucuların boyunlarına asılan iki ucu lale gibi kıvrak demir halka, pranga. 3. Ağaçtan meyve koparmaya yarayan ucu çatallı sırık.

    LÂLEFAM: (Fars.) Ka. - Lale renginde.

    LÂLEGUN: (Fars.) Ka. - Lale renginde.

    LÂLEGÜL: (Fars.) Ka. - Türk musikisinde bir makam.

    LALERUH: (Fars.) Ka. 1. Lale yanaklı, yanağı lale gibi kırmızı olan. 2. Türk müziğinde mürekkeb bir makam.

    LÂLEVEŞ: (Fars.) Ka. - Lale gibi.

    LÂLEZAR: (Fars.) Ka. - Lalelik, lale yetişen yer, lale bahçesi.

    LÂMİ: (Ar.) Er. - Parlayan, parıldayan parlak. - Lamii: 1472-1532 yılları arasında yaşayan Türk edebiyatında haklı bir ün kazanmış mutasavvıf ve sanatkar.

    LÂMİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Lami).

    LÂMİH: (Ar.) Er. 1. Hz. Nuh'un erkek kardeşi. 2. Parlayan, parıldayan, parlak.

    LÂMİHA: (Ar.) Ka. - (bkz, Lamih).

    LAMİNUR: (Ar.) - Nur saçarak parlayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LÂNAZİR: (Ar.) - Eşsiz, benzersiz. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LANE: (Fars.) Ka. - Yuva, ev, aşiyan.

    LÂSİF: (Ar.) Er. - Parlayan, parlayıcı.

    LÂTİF: (Ar.) Er. 1. Allah'ın isimlerindendir. 2. Yumuşak, hoş, güzel, nazik. 3. Bütün inceliklere vakıf. -"abd" takısı alarak kullanılabilir. (Abdüllatif).

    LÂTİFE: (Ar.) Ka. - Güldürecek, tuhaf ve güzel söz ve hikaye şaka.

    LÂTİME: (Ar.) Ka. - Misk, güzel koku.

    LAVANTA: (İtal.) Ka. - Lavanta çiçeğinden elde edilen güzel koku.

    LÂYEZAL: (Ar.) - Zevalsiz, bitimsiz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılabilir.

    LÂYİH: (Ar.) Er. 1. Parlak, parlayan. 2. Aşikar, meydanda, hüveyda. 3. Hatıra gelen.

    LÂYİHA: (Ar.) Ka. 1. Düşünülen bir şeyin yazı haline getirilmesi. 2. Tasarı.

    LÂYİK: (Ar.) Er. - Yakışan, yakışıklı.

    LÂZIM: (Ar.) Er. - Gerekli şey. Gerekçe.

    LÂZIME: (Ar.) Ka. - (bkz. Lazım).

    LEÂL: (Ar.) Ka. - İnciler.

    LEBABE: (Ar.) Ka. - Akıl sahibi olma.

    LEBÂBET: (Ar.) - Akıllılık, zeyreklik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LEBİB: (Ar.) Er. - Akıllı, zeki, fatin.

    LEBİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Lebib).

    LEFİF: (Ar.) Er. - Durulmuş sarılmış.

    LEMA: (Ar.) - Pırıltı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LEMAN: (Ar.) Ka. - Parlama, parıltı.

    LEMARİZ: (Fars.) - Parlayan, parıldayan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LEMEAT: (Ar.) Ka. - Parıltılar.

    LEMEHÂT: (Ar.) Ka. - Bir defa bakışlar, bir göz atışlar.

    LEMİ: (Ar.) Er. - (bkz. Leman).

    LEMYEZEL: (Ar.) 1. Zail olmaz, baki, kalıcı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LERZÂN: (Fars.) Ka. - Titrek, titreyen.

    LERZE: (Fars.) Er. - Titretme.

    LERZENDE: (Fars.) Ka. - Titreyen, titrek.

    LETAFET: (Ar.) Ka. 1. Latiflik, hoşluk. 2. Güzellik. 3. Nezaket. 4. Yumuşaklık.

    LEVAMİ: (Ar.) - Parlamalar, nurlar.

    LEVEND: (İtal.) 1. Osmanlı donanmasında vazifeli asker denizci. 2. Eskiden Venedikliler'in şark memleketlerinden maaşla topladıkları denizciler. 3. Yakışıklı, boylu poslu kimse. 4. Atak, gözü pek, hareketli ve çevik.

    LEVNİZ: (Ar.) Er. 1. Renk, boya, yüz. 2. Nevi, çeşit, Türk.

    LEVZİ: (Ar.) 1. Badem biçiminde olan. 2. Bademle ilgili. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LEVZİYYE: (Ar.) Ka. 1. (bkz. Levzi). 2. Badem erik, kayısı vişne, kiraz ve benzer meyvelerin içinde anıldıkları grup.

    LEYAL: (Ar.) Ka. - Geceler.

    LEYÂN: (Fars.) Ka. - Parlayan, parlayıcı, konforlu, lüks hayat.

    LEYFUNNUR: (Ar.) - Geceyi aydınlatan nur, ışık.

    LEYLÂ: (Ar.) 1. Çok karanlık gece. 2. Arabi ayların son gecesi. 3. Leyla ile Mecnun hikayesinin kadın kahramanı.

    LEYLÂK: (Ar.) 1. Zeytingillerden hoş kokulu salkım şeklinde mor ve beyaz renklerde çiçek açan bir bitki ve bitkinin çiçeği.

    LEYS: (Ar.) 1. Yokluk. 2. Arslan, esed, haydar, gazanfer, şir.

    LEZİR: (Fars.) - Akıllı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LİSAN: (Ar.) 1. Dil. 2. Konuşulan dil. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    LİVA: (Ar.) Er. 1. Bayrak. 2. Mülki idarede kaza-vilayet arasında bir derece, sancak. 3. Tugay. 4. Tuğgeneral. 5. Livai saadet, Liva-i şerif. Hz. Muhammed (s.a.s)'in bayrağı Livaü'l-Hamd: Muhammed ümmetinin mahşer günü altında toplanacakları bayrak. Makam-ı Ahmedi.

    LİYÂKAT: (Ar.) Ka. 1. Layık olan,

    değerlilik, yararlılık. 2. İktidar, hüner, fazilet.

    LOKMAN: (Ar.) Er. 1. Eski kavimlerde, ahlaki öğütler veren hekim. 2. Kur'an-ı Kerim'de bir sure adı.

    LULUBAR: (Ar.) Ka. - İnci yağmuru.

    LUT: (Ar.) Er. 1. Hz. İbrahim'in peygamber yeğeni. 2. Kendisine itaat etmeyen ve eşcinsel olarak yaşamayı adet edinmiş olan Sodom ve Gomorrah halkına gelmiştir. Hanımı da helak olanlar arasındadır. Lut (a.s.) Kur'an'da adı geçen peygamberlerdendir.

    LÜBBETÜLAYN: (Ar.) Ka. - Göz bebeği.

    LÜTFİ: (Ar.) Er. - Hoşluk, güzellik, iyi davranış.

    LÜTFİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Lütfı).

    LÜTFULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın lütfü. Allah'ın iyi, hoş ve letafet sahibi kıldığı kişi demektir

  5. #15
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    M
    MACİD: (Ar.) Er. - Şan ve şeref sahibi olan kimse. İyi ahlaklı. Ulu.

    MACİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Macid).

    MAĞFİRET: (Ar.) Ka. - Allah'ın kullarının günahlarını bağışlaması, örtmesi.

    MAHBUB: (Ar.) Er. 1. Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen, sevgili. 2. Mahbub-i Hûda, (Allah'ın sevgilisi) Hz. Muhammed (s.a.s).

    MAHBUBE: (Ar.) Ka. - Muhabbet olunmuş, sevilmiş, sevilen. - (bkz. Mahbub).

    MAHFER: (Fars.) Ka. - Ay aydınlığı, ay ışığı.

    MAHFİ: (Ar.) Er. - Gizli, saklı.

    MAHFUZ: (Ar.) Er. Korunmuş, gözetilmiş. Gizlenmiş, saklanmış.

    MAHİN: (Ar.) - (bkz. Hz. Peygamberin isimleri).

    MAHİNEV: (Fars.) Ka. - Yeni ay, ayça, hilal.

    MAHİNUR: (Fars.) Ka. 1. Ayın nuru, ışığı. 2. Ay yüzlü güzel.

    MAHİR: (Ar.) Er. - Maharetli, hünerli, elinden iş gelir, becerikli.

    MAHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mahir).

    MAHİZAR: (Fars.) Ka. - İnleyen ay.

    MAHİZER: (Fars.) Ka. - San, altın renginde ay.

    MAHMUD: (Ar.) Er. 1. Hamd olunmuş, sena edilmiş, övülmeye değer. Makam-ı Mahmud: Hz. Muhammed'in en büyük şefaat makamı, cennet. 2. Ebrehe'nin Kabe'yi yıkmak üzere getirdiği filin adı. 3. Mahmud (Kaşgarlı) Karahanlılar'dan olan bu Türk bilgini "Divanu Lügati't-Türk" adlı eseriyle tanınmıştır. 4. Mahmudiye: 2. Mahmut devrinde basılan altın para.

    MAHMUDE: (Ar.) Ka. - Bingör otu, sakmunya.

    MAHMUR: (Ar.) Er. 1. Sarhoşluğun verdiği sersemlik. 2. Uyku basmış, ağırlaşmış, yan baygın göz.

    MAHMURE: (Ar.) Ka. -(bkz. Mahmur).

    MAHPARE: (Fars.) Ka. - Ay parçası, çok güzel kadın.

    MAHPERİ: (Fars.) Ka. - Ay gibi peri kadar güzel.

    MAHPERVER: (Fars.) Ka. - Mehtap.

    MAHPEYKER: (Fars.) Ka. 1. Yüzü ay gibi parlak, güzel, nurlu. 2. Kösem Sultan'ın adı.

    MAHRA: (Ar.) Ka. 1. Elverişli, uygun şey. 2. Değerli kimse.

    MAHRU: (Fars.) Ka. - Ay yüzlü, yüzü ay gibi olan güzel.

    MAHŞER: (Ar.) Er. - Huy, tabiat.

    MAHSUN: (Ar.) Er. - Güçlendirilmiş, güçlü.

    MAHSUNE: (Ar.) Ka. - Kuşatılmış, sarılmış, çevrilmiş.

    MAHSUT: (Ar.) Er. - Hasat edilmiş, ekini biçilmiş. Biçilmiş ekin.

    MAHTER: (Fars.) Ka. - Yeni ay, ayça, hilal.

    MAHUR: (Fars.) - Türk musikisinde rast perdesinde karar kılan bir makam. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MAİDE: (Ar.) Ka. 1. Üzerinde yemek bulunan sofra. Yemek, şölen. 2. Kur'an-ı Kerim'in 5. suresinin adı. 3. İsa ve Havarilerine gökten inen sofra (Maide-i Mesih).

    MAİL: (Ar.) Er. 1. Bir yana eğilmiş, eğik. 2. Hevesli, istekli, yetenekli. Taraflı, içten istekli. 3. Andırır, benzer. 4. Tutkun.

    MAİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mail).

    MAKAL: (Ar.) Er. - Söz, lakırdı. Söyleme, söyleyiş.

    MAKBUL: (Ar.) Er. - Kabul olunmuş, alınmış, alınan. Beğenilen, hoş karşılanan, geçer.

    MAKBULE: (Ar.) Ka. - (bkz. Makbul).

    MAKRUN: (Ar.) - Ulaşmış, kavuşmuş, yakın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MAKSUD: (Ar.) Er. 1. Kasdolunan, istenilen şey, istek. Maksad, niyet, murat. 2. Varılmak istenen yer.

    MAKSUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksud).

    MAKSUM: (Ar.) Er. - Ayrılmış, bölünmüş. Kısmet. Rızk-ı Maksum; Allah tarafından takdir edilmiş rızık.

    MAKSUME: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksum).

    MAKSUR: (Ar.) Er. 1. Kasrolunmuş, kısaltılmış, kasılmış. 2. Alıkonulmuş. Bir şeye ayrılmış.

    MAKSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maksur).

    MAKUL: (Ar.) Er. - Akla uygun bulunan. Akıl ile bilinir, akılla kanıtlanan. Oldukça akıllı, sözü akla yakın.

    MAKULE: (Ar.) Ka. - (bkz. Makul).

    MÂLİK: (Ar.) Er. 1. Sahip, bir şeye sahip olan, bir şeyi olan. Malikii'l-Mülk, Allah. 2. Yedi cehennemin hakimi ve kapıcısı olan melek. 3. Zebanileri idare eden melek. İmam Malik, Maliki mezhebinin kurucusu. Ashab bu ismi kullanmıştır.

    MALİKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Malik). 1. Mal sahibi olan kadın. 2. Peri, su perisi.

    MALKOÇ: (Tür.) Er. - Akıncı ocağı reisi.

    MALUM: (Ar.) Er. - Bilinen, belli. Herkesçe bilinen. Faili belli olan fiil.

    MAMUR: (Ar.) Er. 1. Bayındır, şenlikli. 2. İmar edilmiş, işlenmiş yer. 3. Beyt-i mamur: Kabe.

    MANA: (Ar.) 1. Mana, anlam. 2. İç, içyüzü. 3. Rüya, düş. - (bkz. Anlam).- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MANOLYA: (Frans.) Ka. - Manolyagillerden. Beyaz renkli ve güzel kokulu çiçekleri olan, süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaç ve bu ağacın çiçeği.

    MANSUR: (Ar.) Er. 1. Yardım olunmuş, Allah'ın yardımıyla galip, üstün gelmiş. 2. Türk musikisinde bir düzen. 3. Bir ney çeşidi.

    MANSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mansur).

    MANZUR: (Ar.) Er. - Bakılan, nazar olunan. Gözde olan, beğenilen.

    MANZURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Manzur).

    MARAL: (Tür.) Ka. - Dişi geyik, ceylan, karaca.

    MARİFET: (Ar.) Ka. 1. Herkesin yapamadığı ustalık, herşeyde görülmeyen hususiyet, ustalıkla yapılmış olan şey. 2. Bilme, biliş. 3. Hoşa gitmeyen hareket. 4. Vasıta aracı, ikinci el. Marifetname: İbrahim Hakkı Bey'in divan kültürüne ait hazırladığı meşhur eseri.

    MÂRİYE: (Ar.) Ka. - Şen'un adında birinin kızı olup hicretin 7. yılında kızkardeşi Şirin ile birlikte, Mukavkıs tarafından Hz. Muhammed'e (s.a.s) hediye edilen kıbti bir cariye. Hz. Peygamberin hanımlarından küçük yaşta ölen oğlu İbrahim'in annesi.

    MARUF: (Ar.) Er. 1. Herkesçe bilinen tanınmış belli. Meşhur ünlü. 2. Şeriatın emrettiği, uygun gördüğü.

    MARUFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Maruf).

    MÂRUT: (Ar.) - Arkadaşı "Harut" ile meşhur olan bir melek olup büyü ile uğraştıklarından dolayı kıyamete kadar kalmak üzere Babil'de bir kuyu içerisine hapsedilmişlerdir. - İsim olarak kullanılmaz.

    MASUM: (Ar.) Er. 1. Suçsuz, kabahatsiz, günahsız, ismet sahibi. 2. Saf, temiz. İmam-ı Rabbani'nin oğlu.

    MASUME: (Ar.) Ka. - (bkz. Masum). İmamiye mezhebinde günahsız sayılan ehl-i beyt mensubu.

    MASUN: (Ar.) Er. - Korunmuş, korunan.

    MASUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Masun).

    MAŞUK: (Ar.) Er. - Sevilen, sevilmiş.

    MAŞUKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Maşuk).

    MATLUB: (Ar.) Er. - İstenilen, aranılan, talep edilen şey.

    MATLUBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Matvlub).

    MATUK: (Ar.) Er. - Azat olunmuş, özgürlüğü bağışlanmış.

    MATUKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Matuk).

    MAUN: (Ar.) Er. Zekat. Kur'an-ı Kerim'in 107. suresi.

    MAVERA: (Ar.) - Ara, geri, bir şeyin ötesinde bulunan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MAVİYE: (Ar.) Ka. - Suya ait.

    MAYE: (Fars.) Ka. 1. Maya, asıl ve gerekli madde. 2. Para, mal. İktidar güç. 3. Bilgi.

    MAZHAR: (Ar.) Er. 1. Bir şeyin göründüğü çıktığı yer. 2. Nail olma, şereflenme. 3. Bazı tekkelerde oturarak uyurken dayanılan kısa değerde. 4. Bir çeşit tef.

    MAZLUM: (Ar.) Er. 1. Zulüm görmüş. 2. Halim, selim, sakin, sessiz.

    MAZMUN: (Ar.) Er. 1. Borçluluk, kefalet. 2. Ödenmesi gereken şey.

    MAZYAR: (Ar.) Er. - Taberistan'daki Karini hükümdarlarının sonuncusu.

    MEBDE: (Ar.) - Baş, başlangıç, ilke.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MEBHUR: (Ar.) Er. - Soluyan, soluğan, nefes darlığına yakalanmış olan.

    MEBHURE: (Ar.) Ka. (bkz. Mebhur).

    MEBRUK: (Ar.) Er. - Tebrike şayeste. Kullu.

    MEBRUKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebruk).

    MEBRUR: (Ar.) Er. - Beğenilmiş, hayırlı, yararlı.

    MEBRURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebrur).

    MEBSUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mebsut).

    MEBSUT: (Ar.) Er. - Açılmış, yayılmış. Uzun uzadıya anlatılan.

    MEBŞURE: (Ar.) Ka. - Yüzü beyaz, gösterişli güzel kadın.

    MECDİ: (Ar.) Er. - (bkz. Mecid).

    MECDİDE: (Ar.) Ka. - Rızkı bol, nasibi açık, bahtiyar.

    MECERRE: (Ar.) 1. Samanyolu. 2. Harekete müsait yol, cadde veya yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MECİD: (Ar.) Er. - Çok ulu, yüce, şan ve şeref sahibi. Allah'ın sıfatlarından. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır. Abdülmecid, Allah'ın (Mecid'in) kulu..

    MECİDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ululuğu, büyüklüğü. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    MECİDE: (Ar.) Ka. - Büyük ulu. Şan ve şeref sahibi.

    MECNUN: (Ar.) Er. 1. Cin tutmuş, cinlenmiş. 2. Delice seven, tutkun. Leyla ile Mecnun hikayesinin erkek kahramanı.

    MECRA: (Ar.). - Suyun aktığı yatak, su yolu. Bir işin gidiş yolu. Bedendeki ahlatın alıştığı yol. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MECUT: (Ar.) Er. - Talihi açık, mutlu, şanslı kimse.

    MED'UV: (Ar.) Er. - Davet olunmuş, çağırılmış, davetli. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MEDÂ: (Ar.). Mesafe. Son. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MEDAR: (Ar.). 1. Dayanak. 2. Dönence. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MEDENİ: (Ar.) Er. 1. Medine'ye mensup, şehirli, şehir halkından olan. 2. Bir memleketle ilgili olan. 3. Terbiyeli, görgülü, nazik. Daha çok lakab olarak kullanılır.

    MEDİD: (Ar.) Er. - Uzun, çok uzun süren. Arap aruzunun 2. bendi.

    MEDİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Medid).

    MEDİH: (Ar.) Er. - Methetmeye, övmeye sebeb olan şey, övme mevzuu.

    MEDİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Medih).

    MEDİNE: (Ar.) Ka. - Arabistan'da bir şehir. Hz. Peygamberin kabrinin bulunduğu şehir. Hacıların Mekke'den sonra ziyaret ettikleri şehir.

    MEFAHİR: (Ar.) - İftihar edilecek, övünülecek şeyler. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MEFHAR: (Ar.) Er. - Övünme. Övünmeye sebeb olan, güvenmeyi gerektiren. Mefhar-i kainat: Muhammed (s.a.s).

    MEFHARET: (Ar.) Ka. - İftihar duyma, övünme.

    MEFKURE: (Ar.) Ka. - Ülkü, ideal.

    MEFRUZ: (Ar.) Er. - Farz olunmuş, varsayılmış.

    MEFRUZA: (Ar.) Ka. - (bkz. Mefruz).

    MEFTUH: (Ar.) Er. 1. Açılmış, açık. 2. Ele geçirilmiş.

    MEFTUHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Meftah).

    MEFTUN: (Ar.) Er. 1. Fitneye düşmüş, sihirlenmiş. 2. Gönül vermiş, tutkun vurgun. Hayran olmuş, şaşmış.

    MEFTUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meftun).

    MEHDİ: (Ar.) Er. 1. Kendisine rehberlik edilen. Allah tarafından hidayet verilmiş olan. - Doğru yolu tutan. 2. Şiilere göre 12 imamın sonu.

    MEHDİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mehdi).

    MEHİB: (Ar.) Er. 1. Heybetli, azametli, korkunç (mehub). 2. Arslan (Esed, gazanfer, haydar, şir).

    MEHİR: (Fars.) Ka. - Ay.

    MEHLİKA: (Fars.) Ka. - Ay yüzlü güzel.

    MEHMET: (Tür.) Er. - Muhammed isminin türkçesi. (bkz. Muhammed).

    MEHPARE: (Fars.) Ka. - Ay parçası, çok güzel.

    MEHRE: (Tür.) Ka. - Hind okyanusu sahili ile Hadramut arasında bir ülke.

    MEHRU: (Fars.) Ka. - Ay yüzlü güzel.

    MEHTAP: (Fars.) Ka. 1. Ay aydınlığı, ay ışığı. Dolunay. 2. Alay, eğlence, zevklenme. - Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.

    MEHVEŞ: (Fars.) Ka. - Ay gibi, ay yüzlü, güzel.

    MEKİN: (Ar.) Er. 1. Temekkün eden, oturan yerleşen. 2. Vakarlı, temkinli, vakar, iktidar sahibi. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MEKİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mekin). 1. İktidar ve onur sahibi. 2. Yer tutup oturan, yerleşmiş.

    MEKNUN: (Ar.) Er. - Saklı, gizli, iyice korunmuş.

    MEKNUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meknun).

    MEKNUZ: (Ar.) Er. - Gömülü. Hazineye konulmuş, saklanmış.

    MEKNUZE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meknuz).

    MEKREMET: (Ar.) Er. - Kerem, cömertlik. Saygı, ağırlama.

    MEKŞUFE: (Ar.) Ka. - Açılmış, açık. Bilinmez değil, keşfolunmuş.

    MELÂ: (Ar.) Ka. 1. Doluluk. 2. Topluluk. 3. Ova.

    MELAHAT: (Ar.) Ka. - Güzellik, yüz güzelliği.

    MELDÂ: (Ar.) Ka. - Genç, körpe ve nazik.

    MELEK: (Ar.) Ka. 1. Allah'ın nur*dan yarattığı varlıklar. Allah'ın emirlerine tam itaat eden varlıklar. 2. Ha*lim, selim güzel huylu kimse.

    MELEKNAZ: (a.f.i.) Ka. - (bkz. Melek).

    MELEKNUR: (Ar.) Ka. - (bkz. Melek).

    MELEKPER: (a.f.i.) Ka. - Melek kanatlı.

    MELEKRU: (a.f.i.) Ka. - Melek yüzlü.

    MELEKSİMA: (a.f.i.) Ka. - Melek şimali.

    MELHUZ: (Ar.) Er. - Umulur, bek*lenir.

    MELHUZA: (Ar.) Ka. - (bkz. Mel*huz).

    MELİH: (Ar.) Er. - Melahat sahibi, güzel, şirin, sevimli.

    MELİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Melih).

    MELİK: (Ar.) Er. 1. Padişah, hakan, hükümdar. 2. Mal sahibi. 3. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdülmelik). Melikşah: Sultan Sencer'in babası olan büyük Selçuklu hükümdarı.

    MELİKANBER: (Ar.) Er. - Kudret*li, nüfuzlu, Habeş köle. Melik ve anber isimlerinden birleşik isim.

    MELİKE: (Ar.) Ka. - Kadın hüküm*dar. Hükümdar karısı.

    MELİKSERVER: (Ar.) Er. - Doğu Sultanı hükümdar.

    MELODİ: (Yun.) Ka. - Nağme, ahenk, ezgi.

    MELTEM: (Tür.) Ka. - Yazın düzenli olarak karadan denize doğru esen rüzgar.

    MEMDUD: (Ar.) Er. - Uzatılan.

    MEMDUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Memdud).

    MEMDUH: (Ar.) Er. Övülmüş, övü*lecek.

    MEMDUHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Memduh).

    MEMNUN: (Ar.) Er. 1. Minnet altın*da bulunan. 2. Sevinmiş, sevinçli. Ra*zı hoşnut, (bkz. Dilşad).

    MEMNUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mem*nun). Sevinmiş, sevinçli.

    MEMUN: (Ar.) Er. - Emin bulunan, korkusuz, tehlikesiz, sağlam, (bkz. Emin).

    MENAF: (Ar.) Er. 1. Dağın sivri te*pesi. 2. Cahiliye döneminde Arapla*rın putu. - İsim olarak kullanılmaz.

    MENDERES: (Yun.) Er. - Akarsu yataklarının dolanbaçlı kısmı. Ege bölgesindeki 3 akarsudan birisinin adı.

    MENEKŞE: (Fars.) Ka. - Menekşe*gillerden birçok çeşitleri bulunan ko*yu mor çiçek açan süs bitkisi. Koyu mor renk.

    MENGÜ: (Tür.) - Ebedi ölümsüz, bengi. Mengü suyu: Ab-ı hayat. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MENGÜALP: (Tür.) Er. - Ölümsüz, güçlü, kuvvetli, yiğit.

    MENGÜBAY: (Tür.) Er. - Varlıklı kimse.

    MENGÜBERT: (Tür.) Er. - Allah verdi.

    MENGÜCEK: (Tür.) Er. - Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar'ı içine alan bölgeyi fethederek XII. yy.'ın ilk yansına kadar elinde tutan Türk sülalesi.

    MENGÜÇ: (Tür.) Er. - Yaşlı.

    MENGÜER: (Tür.) Er. - (bkz. Mengü).

    MENGÜTAY: (Tür.) Er. - (bkz. Mengüer).

    MENNAN: (Ar.) Er. - Çok ihsan eden, verici, ihsanı bol. - Abd takısı alarak kullanılır. Allah'ın isimlerinden (bkz. Abdülmennan).

    MENSUR: (Ar.) Er. - Saçılmış, dağılmış. Ölçüsüz, uyaksız, manzum olmayan söz.

    MENSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mensur).

    MENŞUR: (Ar.) Er. - Neşrolunmuş, dağıtılmış, yayılmış.

    MENSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Menşur).

    MENZUR: (Ar.) Er. - Adanmış, vadedilmiş. Adak olarak belirtilmiş.

    MENZURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Menzur).

    MERAFİ: (Ar.) 1. Dağın sivri tepesi. 2. İslam'dan evvel Arapların putu. -İsim olarak kullanılmaz.

    MERAHÂN: (Ar.) Er. 1. Ferah, sevinç. 2. Zayıf olma hali.

    MERAL: (Tür.) Ka. - (bkz. Maral).

    MERAM: (Ar.) Ka. - Arzu istek. İçten tasarlanan niyet.

    MERCAN: (Ar.) Selenterelerin mercanlar sınıfından olup kayalık yerlerde koloni meydana getirerek yaşayan, iskeleti kalkerli kırmızı renkli deniz hayvanı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MERD: (Fars.) Er. 1. Adam, insan. 2. Özü sözü doğru kabadayı, yiğit. -Türk dil kurallarına göre "d/t" değişmesiyle kullanılır.

    MERDAN: (Fars.) Er. - Mertler, insanlar, erkekler, yiğitler.

    MERDİ: (Fars.) Er. - Mertlik, erlik. Cesaret, yüreklilik. İnsanlık.

    MERDÜM: (Fars.) 1. İnsan, adam. 2. Gözbebeği. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MEREVİŞ: (Tür.) Ka. - Terementi ağacının tohumu.

    MERĞUB: (Ar.) Er. 1. İstenilen, sevilen. 2. Herkes tarafından sevilip aranılan.

    MERĞUBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mergup).

    MERİÇ: (Tür.) - Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminden geçen akarsu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MERİH: (Ar.) Er. - Dünya'dan sonra güneşe en yakın olan gezegen.

    MERKÜR: (Fran.) Er. - Güneşe en yakın gezegen.

    MERSA: (Ar.) Ka. - Liman.

    MERT: (Fars.) Er. 1. Özü, sözü doğru yiğit. 2. Erkek insan.

    MERTEL: (f.t.i.) Er. - (bkz. Mert).

    MERTER: (f.t.i.) Er. - (bkz. Mert).

    MERTKAL: (f.t.i.) Er. - Her zaman doğru kal.

    MERTKAN: (f.t.i.) Er. - Mert soydan gelen.

    MERTOL: (f.t.i.) Er. - Her zaman sözünün eri ol.

    MERVAN: (Ar.) Er. - Emevi sülalesinin Mervan kolu.

    MERVE: (Ar.) Ka. - Mekke'de bir dağın adı olup hacılar, Merve ile Safa arasında Sa'y ederler yani 7 defa gidip gelirler.

    MERYEM: (İbr.) Ka. - 1. Abid. İbadete düşkün insan. 2. Hz. İsa'nın annesi.

    MERZAT: (Ar.) Er. - Rıza, hoşnutluk.

    MERZUK: (Ar.) Er. - Rızıklandırılmış, rızık verilmiş.

    MERZUKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Merzuk).

    MESERRET: (Ar.) Ka. - Sevinçler. Şenlik, sevinç.

    MESİH: (Ar.) Er. 1. Üzerine yağ sürülmüş. 2. Mesholunmuş, başka bir şekle girmiş olan. 3. Acaip, tuhaf. 4. Ölmek. - Mesih: Hz. İsa'nın elini sürdüğü hastaların derhal iyileşmesi dolayısıyla kendisine isim olarak verilmiştir.

    MESRUR: (Ar.) - Sevinçli, memnun, sevinmiş meramına ermiş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MESRURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mesrur).

    MESUD: (Ar.) Er. - Saadetli, bahtlı, bahtiyar, kutlu. - Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.

    MESUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mesud).

    MEŞHED: (Ar.) Er. - Bir adamın şehit olduğu veya bir şehidin gömüldüğü yer. İran'da ziyaretgah olan meşhur şehir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MEŞHUR: (Ar.) Er. - Ünlü, argın, tanınmış.

    MEŞHURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meşhur).

    MEŞKUR: (Ar.) Er. - Beğenilmiş, övülmüş. Teşekkür edilmeye değer olan.

    MEŞKURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meşkur).

    METE: (Tür.) Er. - Büyük Türk-Hun İmparatoru (M.Ö. 209-174).

    METEHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Mete)

    METHİYE: (Ar.) Ka. - Birini övmek maksadıyla yazılmış eser, kaide.

    METİN: (Ar.) Er. 1. Metanetli, sağlam, dayanıklı. 2. Özü, sözü doğru, sebatkar, itimat edilir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    METİNER: (Tür.) Er. - (bkz. Metin).

    MEVA: (Ar.) Ka. - Sığınılacak yer, yurt, mesken.

    MEVCUD: (Ar.) Er. - Var olan, bulunan. Hazır olan, hazır bulunan. -Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    MEVCUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mevcud).

    MEVDUT: (Ar.) Er. - Sevilmiş, sevilen. Gaznelilerin bir hükümdarı.

    MEVEDDET: (Ar.) Ka. - Sevgi, muhabbet. Dostluk.

    MEVHİBE: (Ar.) Ka. - Vergi, ihsan, bağış.

    MEVLUD: (Ar.) Er. 1. Yeni doğmuş çocuk. 2. İhsanın doğduğu yer. 3. Doğulan zaman. Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan manzum eser. - Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.

    MEVLUDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mevlud).

    MEVSİM: (Ar.) Ka. 1. Yılın dört bö*lümünden biri. 2. Dağlamak suretiyle damga vurmak.

    MEVSUL: (Ar.) Er. - Hz. Peygamber'in isimlerinden.

    MEVSUNNE: (Ar.) Ka. 1. Bahar yağmuru yağmış toprak. 2. Baştan aşağı süslü zırh.

    MEVZUN: (Ar.) Er. - Biçimli, yakışıklı, güzel.

    MEVZUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mevzun).

    MEYMUN: (Ar.) Er. - Uğurlu, bereketli, kutlu.

    MEYMUNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meymun). Hz. Peygamberin en son hanı*mı.

    MEYSUR: (Ar.) Er. - Kolaylanmış, kolaylaştırılmış şeyler.

    MEYSURE: (Ar.) Ka. - (bkz. Meysur).

    MEZİD: (Ar.) Er. - Artmış, artırıl*mış, büyümüş. - Türk dil kuralı açı*sından "d/t" olarak kullanılır.

    MEZİYET: (Ar.) Ka. - Bir kişiyi başkalarından ayıran ve yücelten va*sıf, üstünlük, değerlilik yüksek karak*ter.

    MİDHAT: (Ar.) Er. - Övme. - Türk dil kuralı açısından "d/t" değişmesiyle kullanılır.

    MİFTAH: (Ar.) Er. 1. Anahtar. 2. Şifre cetveli. 3. Dil öğrenirken yapı*lacak tercüme ve meselelerin halledilmiş şekillerini gösteren kitap. 4. Hz.Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MİHİN: (Fars.) Er. - Büyük, ulu.

    MİHİNE: (Fars.) Ka. - (bkz. Mihin).

    MİHNE: (Ar.) - Düzleştirmek. - Er*kek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MİHRACE: (Sanskritçe.) Ka. - Hindistan'da kral ve prenseslere verilen unvan.

    MİHRAN: (Ar.) - Nehir. Pakis*tan'dan geçen İndus nehrine İslam müellifleri tarafından verilen isim. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MİHRİ: (Fars.) Ka. 1. Güneş. 2. Sev*gi. 3. Eylül ayı. - Mihr ü mah, güneş ile ay.

    MİHRİBAN: (Fars.) Ka. - Şefkatli, merhametli, muhabbetli, güleryüzlü, yumuşak huylu.

    MİHRİCAN: (Fars.) - Sonbahar. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MİHRİMAH: (Ar.) Ka. - Güneş ile ay.

    MİHRİNAZ: (Fars.) Ka. - Naz güneşi. Çok nazlı.

    MİHRİNİSA: (Fars.) Ka. - Kadınlı*ğın güneşi, erdemli, nitelikli kadın.

    MİHRİNUR: (Fars.) Ka. - Işık sa*çan, aydınlatan güneş.

    MİHRİŞAH: (Fars.) Ka. - Şahların güneşi.

    MİHRİYE: (Fars.) Ka. - Güneşe ait, güneşle ilgili.

    MİKAİL: (Ar.) Er. - Dört büyük me*lekten rızıkların taksimine memur melek.

    MİKAT: (Ar.) Er. 1. Tesbit edilen yer ve zaman. 2. Mekke yolu üzerinde hacıların ihrama girdikleri yer.

    MİMOZA: (Lat.) Ka. - Baklagillerden ince ve san yapraklı çiçek açan bir cins süs bitkisi, küstümotu.

    MİNA: (Ar.) Ka. 1. Camın ana maddesi. 2. Liman, iskele. 3. Gökyüzü.

    MİNE: (Fars.) Ka. 1. Maden ve çini üzerine vurulan camı andırır cila. 2. Dişlerin üzerindeki ince ve parlak tabaka. 3. İnce ve parlak nakış.

    MİNŞAR: (Ar.) 1. Cennet. 2. Şişe sırça. 3. Zümrüt, zebercet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MİR'AT: (Ar.) Ka. 1. Ayna. 2. Meşhur bir çeşit lali.

    MİRAÇ: (Ar.). 1. Merdiven. 2. Göğe çıkan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Hz. Muhammed (s.a.s)'in göğe çıktığı gece ki, Recep ayının 27'sine rastlayan kandil gecesidir. O gecede 5 vakit namaz farz kılınmıştır.

    MİRAN: (Fars.) Er. - Beyler.

    MİRAY: (Fars.) Ka. - Ayın ilk günleri.

    MİRCAN: (Fars.) Ka. - Canın içi.

    MİRHAN: (Fars.) Ka. - (bkz. Mircan).

    MİRKELAM: (Fars.) Er. - Güzel, nazik konuşan kimse.

    MİRNUR: (Fars.) Ka. - (bkz. Mircan).

    MİRZA: (Fars.) Er. 1. Emiroğlu beyi, hükümdar soyundan gelen. 2. Doğu Türk devletlerinde asalet unvanı. 3. Dubb-i Ekber yıldız kümesindeki parlak yıldız.

    MİSAK: (Ar.) - Sözleşme, yemin, and, ahid. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MİSBAH: (Ar.) Er. - Aydınlatma cihazı, ışık çırağı. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isimlerinden.

    MİZAN: (Ar.) Er. 1. Terazi. 2. Sağlama.

    MUADDAL: (Ar.) Er. - (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).

    MUALLA: (Ar.) Ka. 1. Yüce, yüksek, (bkz. Bülent). Makamı, rütbesi yüksek. 2. Bir yazı stili.

    MUAMMER: (Ar.) - Ömür süren, yaşayan, yaşamış. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUARRA: (Ar.) Ka. - Çıplak, soyulmuş. An, temizlenmiş.

    MUATTAR: (Ar.). - Güzel kokulu, ıtırlı. Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUAVİYE: (Ar.) Er. - Emevi devletinin ilk hükümdarı olup Hind ve Ebu Süfyan'ın oğludur. Mekke'de doğmuştur. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kayınbiraderi ve vahiy katibidir.

    MUAZ: (Ar.) Er. 1. Korunan, sığınan. 2. Çok aziz, izzet sahibi, saygı uyandıran, kıymetli, muhterem, sevgili. Muaz b. Cebel, sahabeden.

    MUAZZEZ: (Ar.) Ka. - (bkz. Muaz). - Ta'ziz edilmiş, izzetlendirilmiş. İzzet ve şeref sahibi. İkram ve izaz olunan, ağırlanan, hürmetle, saygı ile kabul olunan. Kıymetli, değerli, aziz.

    MUBAHAT: (Ar.) Ka. - Günahı, sevabı olmayan, işlemesi ne haram, ne de helal olan (mubah).

    MUCİB: (Ar.) Er. 1. İcabet eden, uyan. İcap eden, gereken. 2. Sebeb olan, vesile teşkil eden. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    MUCİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mucib).

    MUCİD: (Ar.) Er. 1. Yaratıcı. 2. Bir buluş ortaya çıkaran kimse.

    MUCİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mucid).

    MUCİZE: (Ar.) Ka. - Hayran bırakan, olağanüstü olay. İnsan aklının alamayacağı.

    MUFADDAL: (Ar.) Er. - Faziletli, fazileti çok adam.

    MUHABBET: (Ar.) Ka. 1. Sevme, sevgi. 2. Dostluk. Dostça konuşma.

    MUHACCEL: (Ar.) Er. 1. Ayağı sekili beyaz at. 2. Gerdeğe konulmuş.

    MUHACİR: (Ar.) Er. - Göç eden, göçmen.

    MUHAFIZ: (Ar.) Er. - Muhafaza eden, değiştirmeyen, koruyan. Bekçi.

    MUHAMMED: (Ar.) Er. 1. Birçok defalar hamdu sena olunmuş, tekrar tekrar övülmüş. 2. Birçok güzel huylara sahip. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerindendir. Dedesi Abdülmuttalib tarafından, gökte hak yerde halk övsün niyetiyle bu ad konulmuştur. Kur'an'da dört yerde zikredilmiştir.

    MUHARREM: (Ar.) Er. 1. Tahrim olunmuş, haram kılınmış. 2. Kamer takviminin birinci ayı aşura ayı. Müslümanlıktan önce bu ayda savaşmak yasak olduğu için bu ad verilmiştir. Bu ayın ilk 10 gününde Kerbela vakasının yıldönümünde matem yapılır. 10. gününde aşure pişirilir.

    MUHBİR: (Ar.) Er. - Haber veren, haberci.

    MUHDİN: (Ar.) Er. - (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).

    MUHİB: (Ar.) Er. 1. Seven, sevgi besleyen, dost. 2. Tutkan, yer. 3. Bir tarikata intisap etmemekle birlikte ya*kınlığı olan.

    MUHİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Muhib).

    MUHİDDİN: (Ar.) - Dini saran, çevreleyen. - Türk dil kuralları açısından "d/t" olarak kullanılır.

    MUHLİS: (Ar.) Er. - Halis, katıksız. Dostluğu, samimiliği ve her hali içten gönülden olan.

    MUHLİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Muhlis).

    MUHSİN: (Ar.) Er. - İhsan eden, iyilikte, bağışta bulunan.

    MUHSİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Muhsin).

    MUHTAR: (Ar.) Er. 1. İhtiyar eden, seçilmiş, seçkin. Hareketinde serbest olan, istediği gibi davranan, dilediğini yapan. 2. Köy veya mahalle işlerine bakmak üzere halkın seçtiği kimse. Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MUHTEREM: (Ar.) Ka. - İhtiram olunmuş. Saygıdeğer, sayılan.

    MUHTEŞEM: (Ar.) - İhtişamlı, tantanalı, debdebeli, görkemli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUHYİ: (Ar.) - İhya eden, dirilten, canlandıran, hayat veren. - Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı alarak kullanılır. Abdulmuhyi.

    MUİD: (Ar.) Er. - Öğretmen yardımcısı. Asistan.

    MUİN: (Ar.) Er. - Yardımcı. Çırak.

    MUİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Muin).

    MUİZ: (Ar.) - Ağırlayıcı, izzet ve ikram edici. Allah'ın isimlerindendir. "Abd" takısı alarak kullanılır. Abdulmuiz.

    MUKADDEMUN: (Ar.) Er. - (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).

    MUKADDER: (Ar.) 1. Takdir olunmuş, kıymeti biçilmiş, kadri değeri bilinmiş, beğenilmiş. 2. Yazılı, yazılıp belirlenmiş ilahi taktir. 3. Yazılı olmayıp sözün gelişinden anlaşılan. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MUKADDES: (Ar.) - Takdis edilmiş, mübarek kutsal temiz. Mübarek, kutsal kitaplar, Kur'an, Tevrat, Zebur, İncil. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUKAFFA: (Ar.) Er. - Uyaklı, kafiyeli. - (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).

    MUKAYYET: (Ar.) Er. 1. Kayıtlı, bağlı, bağlanmış. 2. Ayağında zincir ve pranga bulunan. 3. Bir işe ehemmiyet veren. 4. Kaydolunmuş, deftere geçmiş.

    MUKBİL: (Ar.) Er. - İkballi, kutlu, mutlu, bahtiyar, mes'ud.

    MUKBİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mukbil).

    MUKİM: (Ar.) Er. - İkamet eden, oturan. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MUKİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Mukim).

    MUKMİR: (Ar.) Er. - Ay ışıklı, mehtaplı.

    MUKMİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mukmir).

    MUKTEDİR: (Ar.) Er. - İktidarlı, gücü yeten, becerebilen.

    MUKTEFİ: (Ar.) Er. 1. İktifa eden. 2. Ardı sıra izinden gidilmiş örnek olan. - Hz. Peygamber (s.a.s.)'in isimlerinden.

    MUNGAR: (Tür.) Er. - Eli açık, cömert.

    MUNİS: (Ar.) Er. - Ünsiyetli alışılan, yadırganmaz, alışılmış. Cana yakın sevimli. İnsandan kaçmayan.

    MUNİSE: (Ar.) Ka. - (bkz. Munis).

    MUNTEKA: (Ar.) Er. - (bkz. Hz. Peygamberin isimlerinden).

    MURAD: (Ar.) Er. - Arzu, istek, dilek. Maksat meram. Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    MURADİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Murad).

    MURATHAN: (Ar.) Er. (bkz. Murat).

    MURTAZA: (Ar.) Er. 1. İrtiza edilmiş, beğenilmiş seçilmiş. Güzide. 2. Allah'ın razı olduğu kişi, kendisinden razı olunan kişi. - Aliyyü'l-Murtaza: Hz. Ali'nin lakabı.

    MUS´AB: (Ar.) Er. - Zor. Güçlü, dayanıklı. Ashabdan ünlü şehid Mus'ab b. Umeyr'in adıdır.

    MUSA: (Ar.) Er. - Vasiyet edilmiş. Vasi nasbolunmuş, vasiyeti yerine getirmekle vazifelendirilmiş. Tavsiye olunmuş. Sina yarımadısında, Eymen vadisinde Tur dağında Allah'ın lütfuna mazhar olarak, kavmine "on emir" adı altında Allah'ın şeriatını bildiren peygamber. Büyük kitaplardan Tevrat ona indirilmiştir.

    MUSADDIK: (Ar.) Er. - Gerçekliğini ve geçerliliğini resmi yazı ile bildiren. Tasdik eden.

    MUSLİH: (Ar.) Er. - İslah eden, iyileştiren, düzeltici, arabulucu. Barıştıran. Bu kelime Kur'an'da birkaç defa zikredilmiştir.

    MUSLİHİDDİN: (Ar.) Er. - Dinin salahı için çalışan.

    MUSTAFA: (Ar.) Er. 1. Temizlenmiş, seçilmiş, güzide. 2. Hz. Peygamberin isimlerinden. 3. Sa'd Suresi 47. ayette geçer.

    MUŞTU: (Tür.) Er. - Müjde, sevindirici haber.

    MUŞTUBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Muştu).

    MUTA: (Ar.) Er. - İtaat olunan, boyun eğilen, başkalarının kendisine itaat ettikleri. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MUTAHHAR: (Ar.) - Takdir edilmiş, temizlenmiş, temiz. Temiz mübarek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUTALLA: (Ar.) Ka. - Yaldızlanmış, yaldızlı.

    MUTARRA: (Ar.) - Çok taze, parlak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUTASIM: (Ar.) Er. 1. İtisam eden, eliyle tutan, yapışan. 2. Günahtan çekinen. 3. Allah'ın ipine sımsıkı sarılan.

    MUTE: (Ar.) Er. - Ürdün'de Lut gölünün kuzeyinde verimli bir ova. Peygamberliğin son dönemlerinde hristiyanlarla yapılan savaşın adı.

    MUTEBER: (Ar.) Ka. 1. İtibarlı, hatırı sayılır, saygın. 2. İnanılır, güvenilir. 3. Yürürlükte olan geçer.

    MUTENA: (Ar.) Ka. 1. Özenle dikkatle seçilmiş. 2. Önemli, seçkin. 3. Az bulunur.

    MUTİ: (Ar.) Er. 1. İtaat eden, baş eğen, veren. Tabi, bağlı. 2. Rahat ve uslu.

    MUTİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Muti).

    MUTLAY: (Tür.) - Mutlu, sevinçli ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUTLU: (Tür.) - Talihli, uğurlu. Bahtiyar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUTLUALP: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlu).

    MUTLUGÜN: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlu).

    MUTLUHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlay).

    MUTLUKANİ: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlu).

    MUTLUTEKİN: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlay).

    MUTTALİB: (Ar.) - Talepte bulunan, isteyen, (bkz. Abdülmuttalib)

    MUTLUER: (Tür.) Er. - (bkz. Mutlu).

    MUVAFFAK: (Ar.) Er. 1. Allah'ın yardımına ulaşmış, işi rast gitmiş kimse. 2. Başaran beceren.

    MUVAHHİD: (Ar.). - Allah'ın birliğine inanan. Allah'tan başka hiçbir ilah ve kanun koyucu tanımayan, yalnız Allah'tan gelen emirleri kabul eden.- Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUVAKKAR: (Ar.) Er. - Tevkir edilmiş, ağırlanmış, saygı gösterilmiş olan. Vakarlı, ağırbaşlı.

    MUZAFFER: (Ar.) - Zafer, üstünlük kazanmış, üstün. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUZİ: (Ar.) - Işık veren parlayan parlak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MUZAM: (Ar.) Er. - Bir şeyin en büyük kısmı.

    MÜ'MİN: (Ar.)Er. - İman etmiş, İslam dinine inanmış, müslüman.

    MÜ'MİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mü'min).

    MÜBAHAT: (Ar.) Ka. - Övünme, iftihar etme.

    MÜBAREK: (Ar.) Er. 1. Bereketli, feyizli. Uğurlu, hayırlı, kutlu, mutlu. 2. Beğenilen, sevilen, kızılan şaşılan kimse. Bir şey hakkında sözleşme.

    MÜBAREKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mübarek).

    MÜBECCEL: (Ar.) Ka. - Yücelmiş, saygı gösterilmiş yüce, ulu.

    MÜBELLİĞ: (Ar.) Er. 1. Tebliğ eden, haber veren bildiren. 2. Büyük camilerde imamın söylediğini tekrarlayan kimse. - Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜBERRA: (Ar.) - Temize çıkmış aklanmış, müstesna, azade, arınmış. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. -Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜBEŞŞİR: (Ar.) Er. - Müjdeci, muştucu. - Hz. Peygamber (s.a.s)'in isimlerinden.

    MÜBİN: (Ar.) Er. - 1. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, hayrı şerden ayıran. 2. Açık anlaşılır, aşikar, belli. 3. Kur'an'ı Kerim'i bazen de peygamber (s.a.s.)'i vasfetmek için kullanılmıştır.

    MÜBİNE: (Ar.) Ka. - (bkz, Mübin).

    MÜBŞER: (Ar.) Er. - İbşar olunmuş, müjdelenmiş, mübeşşer.

    MÜBTEHİC: (Ar.) Er. - Sevinçli, sevinmiş, memnun, mesrur, şad. (bkz. Behçet, Şadan).

    MÜCAB: (Ar.) Er. - Kabul cevabı almış olan. Duası kabul olunan.

    MÜCADELE: (Ar.) Er. 1. Uğraşma, savaşma, çatışma. 2. Kur'an surelerinden birisinin adı.

    MÜCAHİD: (Ar.) Er. 1. Cihad eden, din düşmanlarıyla savaşan. Savaşan, uğraşan, savaşçı. 2. Gayret eden, çok çalışan. 3. Tasavvufta nefsine karşı gelerek kendini terbiye eden ve böylece manevi makamlara erişen kimse, derviş. - Türk dil kurallarına göre d/t olarak kullanılır.

    MÜCAHİDDİN: (Ar.) Er. - Din savaşçısı, İslam askeri.

    MÜCD: (Ar.) Ka. - Kıvırcık, kıvrılmış, lülelenmiş saç.

    MÜCEDDET: (Ar.) Ka. - Yeni, henüz kullanılmamış.

    MÜCELLA: (Ar.) Ka. - Parlatılmış, parlak, cilalı.

    MÜCEVHER: (Ar.) Ka. 1. Değerli süs eşyası. 2. Arap alfabesinde noktalı olan harf.

    MÜCMEL: (Ar.) - Kısa ve az sözle anlatılmış, öz, özet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜCTEBA: (Ar.) Er. - Seçilmiş, seçkin. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜCTEHİD: (Ar.) Er. - İctihad eden, gücü yettiği kadar çalışan. Ayet ve hadislerden şer'i hükümler çıkaran din alimi. - İmam-ı Azam gibi.

    MÜDAFİ: (Ar.) Er. - Müdafaa eden, koruyan. Savunan, dayanan.

    MÜDEBBER: (Ar.) Ka. - Tedbir alınmış, düşünce ile hareket edilmiş.

    MÜDRİK: (Ar.) Er. - İdrak eden, anlayan, aklı ermiş.

    MÜDRİKE: (Ar.) Ka. - (bkz. Müdrik).

    MÜEMMİL: (Ar.) Er. - Temin edilmiş, sağlanmış, emniyete alınmış. -Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜESSER: (Ar.) Ka. - Kendisine bir şey tesir etmiş olan.

    MÜEYYED: (Ar.) - Teyid edilmiş, kuvvetlendirilmiş, sağlam. Doğrulanmış. Yardım gören. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜFAHİR: (Ar.) Er. - Övünen.

    MÜFAHİRE: (Ar.) Ka. - Fahreden, övünen.

    MÜFERREC: (Ar.) Er. 1. Meydanı olan, geniş. 2. Keder gideren.

    MÜFERRİH: (Ar.). - Ferahlık veren, iç açan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜFİD: (Ar.) Er. 1. İfade eden, anlatan, manalı. 2. Faydalı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    MÜFİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Müfid).

    MÜFİZ: (Ar.) Er. - Feyizlendiren, feyiz veren. Allah'ın isimlerinden. -"Abd" takısı alarak kullanılır. Abdulmufiz.

    MÜFTEHİR: (Ar.) Er. 1. İftihar eden, övünen. Şanlı, şerefli. 2. Parasız işgören, fahri.

    MÜGE: (Fran.) Ka. - İnci çiçeği.

    MÜHEYMİN: (Ar.) - Birini korkudan koruyan. Allah'ın isimlerinden. -"Abd" takısı almadan kullanılmaz. Abdulmüheymin.

    MÜHEYYA: (Ar.) Ka. - Hazır.

    MÜHİB: (Ar.) Er. 1. Heybetli, korkunç, korkutan. 2. Tehlikeli ve saygı uyandıran.

    MÜHİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mühib).

    MÜHRE: (Fars.) Ka. 1. Bir çeşit yuvarlak şey. 2. Cam boncuk. Mühre-i Zar: Güneş.

    MÜJDAT: (Fars.) Er. - Müjdeler, sevinçli haberler.

    MÜJDE: (Fars.) Ka. 1. Muştu, sevinç haberi, büşra. 2. Hayırlı, sevinçli bir haber getirene verilen bahşiş.

    MÜJGÂN: (Fars.) Ka. - Kirpikler, kirpik.

    MÜKÂFAT: (Ar.) Ka. - Ödül. Değerlendirici, sevindirici davranış.

    MÜKAFİ: (Ar.) Er. - Eşit, beraber.

    MÜKERREM: (Ar.) - Muhterem, aziz sayın, saygıdeğer, sayılan, onurlandıran, hürmet ve tazime erişmiş. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜKREM: (Ar.) Er. - Kerem ve şeref ile nitelenmiş olan.

    MÜKREMİN: (Ar.) Er. - İkram olunmuş, ağırlanmış.

    MÜKRİM: (Ar.) Er. - İkramcı, ikram eden, ağırlayan-ağırlayıcı, misafirperver.

    MÜKRİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Mükrim).

    MÜLAYİM: (Ar.) Er. 1. Uygun, muvafık. 2. Yumuşak huylu, yavaş kimse. Pekliği olmayan.

    MÜLHİM: (Ar.) Er. - İlham veren, içe doğduran, esinlendiren.

    MÜLHİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Mülhim).

    MÜLKET: (Ar.) Er. - Ülke.

    MÜLTEKA: (Ar.) - Kavuşma, buluşma, birleşme yeri. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜLTEMİ: (Ar.) Er. - Parlayan, parıldayan.

    MÜMTAZ: (Ar.) Er. - İmtiyaz tanınmış, ayrı tutulmuş, üstün tutulmuş. Seçkin.

    MÜNCİ: (Ar.) Er. - İnca eden, kurtaran, halaskar. - Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜNEVVER: (Ar.) Ka. - Tenvir edilmiş, nurlandırılmış, aydınlatılmış, ışıklı. Aydın.

    MÜNİB: (Ar.) Er. 1. İnabe eden, asiliği, azgınlığı bırakarak Allah'a yönelen. 2. Güzel yağan, faydalı yağmur. 3. Taze ve verimli bahar.

    MÜNİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Münib).

    MÜNİF: (Ar.) Er. 1. Yüksek, ulu, büyük, ali, bülend. 2. Yüksek, büyük hükümler.

    MÜNİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Münif).

    MÜNİM: (Ar.) Er. - Nimet veren,

    yedirip içiren. - Takı alarak kullanılır. Abdülmün'im.

    MÜNİR: (Ar.) Er. 1. Nurlandıran, ışık veren, parlak, ziyalar. 2. Kur'an'da peygambere ve ilahi kitaplara sıfat olarak kullanılmıştır.

    MÜNİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Münir).

    MÜNŞİ: (Ar.) Er. - İnşa eden, yapan. Yapısı, üslubu güzel olan, iyi katib.

    MÜNTEHA: (Ar.) - Son, nihayet, uç, en son, akıbet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜNZİR: (Ar.) 1. Akıbetinin kötülüğünü söyleyerek korkutan. 2. Kafirleri ve münafıkları sapıklıklarından döndürmek için cehennem azabı ile korkutan. Rasulullah için kullanılmıştır. Birçok sahabe de bu ismi kullanmıştır.

    MÜRDÂZ: (Fars.) - İran güneş yılının 5. ayı.

    MÜREN: (Tür.) - Akarsu, dere, ırmak. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜREVVA: (Ar.) Ka. - Aklı, fikri, düşünüşü görünüşü sağlam.

    MÜRİD: (Ar.) Er. 1. İdare eden, emreden buyuran. 2. Bir şeyhe bağlı olan kimse. - Türk dil kurallarına göre "d/t" olarak kullanılır.

    MÜRİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mürid).

    MÜRSEL: (Ar.) Er. 1. Gönderilmiş yollanılmış. Şeriat sahibi peygamberler. 2. Salıverilmiş suç. 3. Bir yazı sitili. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜRŞİD: (Ar.) Er. 1. İrşad eden, doğru yolu gösteren kılavuz. 2. Tarikat şeyhi. Gafletten uyandıran.

    MÜRŞİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Mürşid).

    MÜRÜVVET: (Ar.) Ka. - İnsaniyet, mertlik, yiğitlik. Cömertlik, iyilikseverlik.

    MÜSEVVER: (Ar.) Ka. - Çevresine sur, duvar çevrilmiş korunmuş.

    MÜSLİM: (Ar.) Er. - İslam dininde olan.

    MÜSLİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Müslim).

    MÜSTAKİM: (Ar.) Er. - Doğru, düz, dik. Temiz, namuslu.

    MÜSTEAN: (Ar.) - Kendisinden yardım beklenen, yardım istenen. -Allah'ın sıfatlarındandır.

    MÜSTEBŞİR: (Ar.) Er. - İstibşar eden, müjdeleyen. Müjde ile sevinen.

    MÜSTECAB: (Ar.) Er. - İsticabe edilmiş, kabul olunmuş, (bkz. Mücab).

    MÜSTEKBİR: (Ar.) 1. Kibirlenen kendini büyük gören, büyüklenen. 2. Alah'a karşı büyüklenen kafir ve mülhid. - İsim olarak kullanılmaz.

    MÜSTEKFİ: (Ar.) Er. - Yetecek kadarını isteyen.

    MÜSTENİR: (Ar.) Er. - Işıklı, parlak.

    MÜSTENİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Müstenir).

    MÜSTESNA: (Ar.) 1. İstisna edilen, kural dışı bırakılan, bırakılmış. 2. Bütün. 3. Ayrı tutulan, ayrık. 4. Benzerlerinden baskın. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜSTEZIM: (Ar.) Er. 1. İstizanı eden, büyük gören, büyük tutan, cömert. 2. Kibirli, gururlu.

    MÜŞERREF: (Ar.) - Şereflendirilmiş kendisine şeref verilmiş, şerefli.

    MÜŞFİK: (Ar.) - Şefkatli, merhametli, acıyan, seven. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜŞFİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Müşfik).

    MÜŞİR: (Ar.) Er. 1. Haber veren, bildiren. 2. Emir ve işaret eden. 3. Mareşal. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

    MÜŞTAK: (Ar.) Er. - İştiyaklı, özleyen, göreceği gelen, can atan.

    MÜŞTEHİR: (Ar.) - İştihar eden, şöhret bulan, meşhur. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜTEÂL: (Ar.) Er. - Yüksek, yüce. (bkz. Bülend).

    MÜTİM: (Ar.) Er. - Tamamlayan, tamamlayıcı, tamamlamaya yarayan.

    MUTTAKİ: (Ar.) Er. - İttika eden, sakınan, çekinen. Allah'tan korkan, abid, zahid. - Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜVEDDET: (Ar.) Ka. - Sevgi, muhabbet, dostluk.

    MÜVELLÂ: (Ar.) - Bir davanın veya anlaşmazlığın halli, bir işin araştırılması konusuna şeriatça vazifelendirilmiş şahıs. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    MÜYESSER. (Ar.) Ka. - Kolayı bulunup yapılan, kolay gelen, kolaylıkla olan.

    MÜZAHİR: (Ar.) Er. - Zahir olan, arka çıkan, yardım eden, koruyan.

    MÜZDÂD: (Ar.) Er. - Ziyadeleşmiş, artmış, çoğalmış. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    MÜZEHHER: (Ar.) Ka. - Çiçekli, çiçeklenmiş, çiçek açmış. - (bkz. Zühre).

    MÜZEKKİR: (Ar.) Er. – Zikreden hatıra getiren anan. Zikreden ibadet eden. - Hz. Peygamberin isimlerinden.

    MÜZEMMİL: (Ar.) Er. 1. Bir şeye sarılmış sargılanmış. 2. Kur'an-ı Kerim'de bir sure adı.

    MÜZEYYEN: (Ar.) Ka. - Zinetlendirilmiş, süslenmiş, süslü.

  6. #16
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    N
    NABİ: (Ar.) Er. 1. Haberci, haber veren. 2. Yüksek, yüce. 3. Büyük Türk şairidir. 17. asrın ikinci yarısında yaşamıştır.

    NABİA: (Ar.) Ka. - Yerden çıkıp fışkıran, kaynayan, akan.

    NABİYE: (Ar.) Ka. 1. Ulu, şerefli kimse. 2. Sonradan şair olan kimse. 3. Haberci, haber veren.

    NACİ: (Ar.) Er. - Necat bulan, kurtulan, selamete kavuşan. Cehennemden kurtulmuş, cennetlik.

    NACİL: (Ar.) Er. - Soyu sopu temiz olan kimse.

    NACİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naci).

    NADAN: (Fars.) Ka. - Kaba, dobra.

    NADİDE: (Fars.) Ka. - Görülmemiş görülmedik. Pek seyrek bulunan, çok değerli.

    NADİM: (Ar.) Er. - Pişmanlık duyan, pişman. Tevbe eden.

    NADİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nadim).

    NÂDİR: (Ar.) Er. - Seyrek, az, ender bulunur.

    NADİ: (Ar.) Er. 1. Nida eden, haykı*ran, çağıran. 2. Toplantı, meclis, (bkz. Nida).

    NÂDİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nadir).

    NADİYE: (Ar.) Ka. 1. Bağırıp, çağıran, seslenen. 2. Toplantı, meclis.

    NÂFERİZ: (Fars.) Er. 1. Göbek düşüren. 2. Koku saçan.

    NAFİ': (Ar.) - Yararlı, kârlı. Şifalı, hayır ve fayda verici şeyler yaratan Allah. - Esmaü'l-Hüsna'dandır. "Abd" takısı alarak kullanılır.

    NÂFİA: (Ar.) Ka. - Bayındırlık işleri.

    NAFİH: (Ar.) Er. - Üfleyen, üfleyici.

    NAFİLE: (Ar.) Ka. - Mal, ganimet, ihsan bağış.

    NAFİZ: (Ar.) Er. 1. Delen, delip geçen. İçeriye giren, işleyen. 2. Tesir eden, sözü geçen.

    NAFİZE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nafiz).

    NÂGEHAN: (Fars.) Ka. - Ansızın, birdenbire.

    NAĞME: (Ar.) Ka. - Ahenk güzel ses. (bkz. Ezgi).

    NAHİD: (Fars.) Er. - Venüs (zühre) gezegeni. (Arapça'da) Yeni yetişen kız. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    NAHİDE: (Fars.) Ka. - (bkz, Nahid).

    NAHİRE: (Ar.) Ka. - Ayın ilk günü ya da son gecesi.

    NAİB: (Ar.) Er. - 1. Vekil, birinin yerine geçen, kadı vekili, Şeriata göre hükmeden hakim. 2. Nöbet bekleyen, nöbetle gelen.

    NAİBE: (Ar.) Ka. - Vekil, birinin yerine geçen.

    NAİL: (Ar.) Er. - Muradına eren, ermiş, ele geçiren. Naili: Divan edebiyatı şairlerinden olup asıl adı Salih'tir. Manastır'da doğmuş, Mısır'da vefat etmiştir.

    NAİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nail).

    NAİM: (Ar.) Er. 1. Bollukta yaşayış. 2. Cennetin bir kısmı. Daru'n-Naim: Cennet.

    NAİMA: (Ar.) Er. - Haleb'te doğmuş, asıl adı Mustafa Naim'dir. Naima tarihiyle meşhurdur.

    NAİME: (Ar.) Ka. - Güzel zarif kadın. Nazlı büyütülmüş kadın.

    NAİRE: (Ar.) Ka. - Ateş, alev, sıcaklık.

    NAKİ: (Ar.) Er. 1. Temiz, pak. 2. Çok ince, çok güzel, zarif.

    NAKİB: (Ar.) Er. - Bir kavim veya kabilenin reisi veya vekili. Bir tekkede, şeyhin yardımcısı olan ve en eski derviş veya dede.

    NAKİBE: (Ar.) Ka. 1. İnsan ruhu. 2. Akıl.

    NAKİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naki).

    NAKŞİDİL: (Ar.) Ka. - Gönül resmi, gönül süsü.

    NÂLÂN: (Fars.) Ka. - İnleyen, inleyici, ağlayan, feryad eden. Manası dolayısıyla isim olarak kullanılmamalıdır.

    NALE: (Fars.) Ka. - İnleme, inilti.

    NALEZEN: (Fars.) Ka. - İnleyen, inildeyen.

    NAMAL: (Tür.) Er. - Adın duyulsun, ün kazan.

    NAMDAR: (Fars.) Er. - Namlı, ünlü.

    NAME: (Fars.) Ka. - Sevgiliye ve aşka ait yazılmış mektup. Mektup. Kitap, dergi.

    NAMİ: (Fars.) Er. - Namlı, şöhretli ünlü.

    NAMIK: (Ar.) Er. - Yazıcı, katip, yazar

    NAMIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Namık).

    NAMİYE: (Ar.) Ka. - Olma, yerden bitme kuvvetli, gelişme yetişme.

    NAMUS: (Ar.). 1. Kanun nizam. 2. Ar, edep, haya, ırz. 3. Temizlik, doğruluk. 4. Allah'a yakın olan büyük melek.

    NAMVER: (Fars.) Er. - Adlı, ünlü.

    NARDAN: (Fars.) Ka. 1. Nar taneleri. 2. Gözyaşı damlaları.

    NARDANE: (Fars.) Ka. - Nar tanesi.

    NARDİN: (Fars.) Ka. - Bir çeşit sümbül.

    NARGÜL: (Fars.) Ka. - Ateş renginde, kırmızı gül.

    NARİN: (Fars.) Ka. - İnce, zarif yapılı, nazik. Zayıf çelimsiz.

    NARİYE: (Ar.) Ka. - Ateşle ilgili, cin peri. - İsim olarak kullanılmaz.

    NASIH: (Ar.) Er. - Nasihat eden, öğüt veren. - Nasıh-ı Emin: Hz. Nuh (a.s.).

    NÂSIHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Nasıh).

    NASIR: (Ar.) Er. - Yardımcı, yardım eden (muin). "Abd" takısı alarak kullanılırsa daha iyi olur. Abdünnasır.

    NASİB: (a.i) Er. - Pay hisse. Birinin elde ettiği şey. Allah'ın kısmet ettiği şey. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.

    NASİBE: (Ar.) Ka. - Dikili taş. Yollara nişan için dikilen taş.

    NASR: (Ar.) Er. - Yardım. - Üstünlük (zafer). - Kur'an-ı Kerim'in 110. suresi. Nasrullah: Allah'ın yardımı.

    NASRUDDİN: (Ar.) Er. - (Dine yardımı dokunan. - Dilimizde "Nasreddin" şeklinde kullanılır.

    NASRULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nusreti, yardımı.

    NASUH: (Ar.) Er. 1. Nasihatçı, öğütçü. 2. Halis, temiz.

    NASUHİ: (Ar.) Er. - Bozulmaz şekilde tevbe edici.

    NÂŞİD: (Ar.) Er. - Şiir okuyan, şiir söyleyen, şiir yazan.

    NÂŞİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naşid).

    NAŞİR: (Ar.) Er. - Neşreden, dağıtan, yayan, yayınlayan.

    NATIK: (Ar.) Er. 1. Söyleyen konuşan. 2. Düşünen. 3. Bildiren, bildirici.

    NATIKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Natık).

    NÂYAB: (Fars.) - Bulunmaz. Benzeri olmaz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NAYMAN: (Moğ.) Er. - Sekiz. Batı Moğolistan'da yaşayan sekiz kabileden oluşan Türk topluluğu.

    NAZ: (Fars.) Ka. 1. Kendini beğendirmek için takınılan yapmacık cilve, işve. 2. Bir şeyi beğenmiyormuş gibi gözükme. Şımarıklık. 3. Yalvarma, rica.

    NAZAN: (Fars.) Ka. - Nazlı.

    NAZENDE: (Fars.) Ka. - Naz edici, nazlı, hoş edalı.

    NAZENİN: (Fars.) Ka. 1. Cilveli, oynak. Çok nazlı yetiştirilmiş, şımarık. 2. Narin ince yapılı.

    NAZIDİL: (Fars.) Ka. - Gönül nazı, gönül cilvesi.

    NAZIM: (Ar.) Er. - Tanzim eden, düzenleyen. Sıra sıra, dizi dizi olan şey.

    NÂZIME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazım).

    NAZIR: (Ar.) Er. 1. Nazar eden, nezaret eden, bakan, gözeten. 2. Vekil bakan. 3. Bir yüzü bir tarafa yönelik olan.

    NAZİF: (Ar.) Er. - Temiz, pak, nazik, zarif ve şık giyimli.

    NAZİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazif).

    NAZİK: (Fars.) Ka. 1. İnce, narin. 2. Terbiyeli, saygılı. 3. Güzel zarif.

    NAZİL: (Ar.) Er. - Yukardan aşağıya inen. Bir yere konan, bir yerde konaklayan.

    NAZİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nazil).

    NAZİR: (Ar.). - Er. 1. Taze. 2. Altın. 3. Benzer eş.

    NAZİRE: (Ar.) Ka. 1. Örnek karşılık. 2. Manzum eserde ayrı vezin ve kafiyede benzer olma hali.

    NAZLAN: (Tür.) Ka. - Kendini beğendir, nazlı ol.

    NAZLI: (Tür.) Ka. - Naz yapan, kendini ağıra satan. Değer verilen sevgili.

    NAZLIGÜL: (Tür.) Ka. - (bkz. Nazlı).

    NAZLIHAN: (Tür.) Ka. - (bkz. Nazlı.)

    NAZMİ: (Ar.) Er. - Dizme, tertib etme, sıraya koyma. Sıra, tertip. - Vezinli, kafiyeli söz.

    NAZMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Naz-mi).

    NAZRA: (Ar.) Ka. - Bir tek bakış.

    NAZRET: (Ar.) - Tazelik. 2. Bakma, bakış. 3. İdare, reislik. 4. Nazırlık. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEBA: (Ar.) - Haber. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEBAHADDİN: (Ar.) Er. - Dinin şanı ve şerefi. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    NEBÂHAT: (Ar.) Ka. 1. Şan, şeref, onur. 2. Şan, şeref sahibi.

    NEBÂLET: (Ar.) Ka. 1. Zekilik. 2. Büyüklük, ululuk. 3. Cömertlik.

    NEBİ: (Ar.) Er. - Haberci. Peygamber.

    NEBİH: (Ar.) Er. - Namlı, şerefli.

    NEBİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nebih).

    NEBİL: (Ar.) Er. 1. Yüksek meziyet ve onur sahibi. 2. Akıllı, anlayışlı. Bilgili, faziletli.

    NEBİLE: (Ar.) Ka. - (bkz, Nebil).

    NEBİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nabiye).

    NECÂBET: (Ar.) Er. - Soyluluk, soy temizliği.

    NECAETTİN: (Ar.) Er. - Dine girip hidayete eren, kurtulan.

    NECÂH: (Ar.) Er. - İsteğine ulaşma. Kurtulma. İhtiyaçlarını temin edebilmek.

    NECAT: (Ar.) Er. - Kurtulma, kurtuluş. Selamet.

    NECATİ: (Ar.) Er. - Kurtulmaya mensup, kurtuluşla ilgili. Necati: 15 asır meşhur Osmanlı şairi olup asıl adı İsa'dır.

    NECCAR: (Ar.) Er. - Dülger. Marangoz. - Daha çok lakab olarak kullanılır.

    NECDET: (Ar.) Er. - Kahramanllık yiğitlik, efelik. Korkusuz olmak.

    NECEF: (Ar.) Er. - Yüksek, sırt tepe, tümsek. Kufe civarlarında Hz. Ali'nin türbesinin bulunduğu yer.

    NECİB: (Ar.) Er. 1. Soyu sopu temiz pak olan kimse. 2. Asilzade, kıymetli, üstün. 3. Güzel ahlak sahibi. - Türk dil kuralı açısından "b/p" olarak kullanılır.

    NECİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necip).

    NECİD: (Ar.). - Yüksek yayla. Arabistan'ın sahil ovasına ve çukur sahaya zıt olan yüksek kısım. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NECİL: (Ar.) Er. - Soylu, soyu sopu temiz, kişizade. Asıl.

    NECİLE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necil).

    NECİY: (Ar.) Er. - Sırdaş.

    NECİYULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın kurtuluş verdiği kişi. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    NECLA: (Ar.) Ka. - Çocuk, evlat. Kuşak, soy, nesil.

    NECMİ: (Ar.) Er. - Yıldızla ilgili. Necmüddin: Dinin yıldızı. - Dilimizde "Necmettin" şeklinde kullanılmaktadır.

    NECMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Necmi).

    NECVE: (Ar.) Ka. - Tümsek ve yüksek yer.

    NEDA: (Ar.). - Çiğ, nem rutubet, (bkz. Şebnem). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEDİM: (Ar.) Er. 1. Meclis arkadaşı, sohbet arkadaşı. 2. Büyükleri fıkra ve hikayeleri ile eğlendiren. Güzel hikayeler anlatan, tatlı konuşan. - Nedim: Osmanlı şairlerinden. Asıl adı Ahmed'tir. Lale devri şairlerindendir.

    NEDİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nedim). -Zengin veya itibarlı bir kadının arkadaşı. Saray hayatında Sultan hanımlarının yardımcıları.

    NEDRET: (Ar.). - Azlık, seyreklik, az bulunurluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEDVE: (Ar.) Er. - Görüşme konuşma. Daru'n-Nedve'. Cahiliyye zamanında Mekke'de, kabile işlerini konuşmak için yapılmış olan meşhur bina.

    NEFASET: (Ar.) Ka. - Nefislik, nefis olma hali. Kıymetlilik.

    NEFER: (Ar.) Er. 1. Bir adam, tek kişi. 2. Er, asker.

    NEFİ: (Ar.) Er. - Çıkar ile ilgili faydacı, menfaat, kâr. - Nefi', Divan edebiyatının başarılı şairlerindendir. 4. Murad zamanında yaşamıştır.

    NEFİS: (Ar.) Ka. - Çok hoş, hoşa giden, beğenilen.

    NEFİSE: (Ar.) Ka. - Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel, çok beğenilen.

    NEHÂR: (Ar.) Ka. -Gündüz.

    NEHİB: (Ar.) Er. 1. Dehşet, korku. 2. Yağmacı, çapulcu. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.

    NEHİR: (Ar.) Ka. - Akarsu, ırmak. Çok bol su.

    NEHİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nehir).

    NEHRİ: (Ar.) Er. - Nehirle ilgili, nehire ait.

    NEJAD: (Fars.) Er. - Soy, nesil.

    NEMA: (Ar.) Ka. 1. Artma, çoğalma. 2. Büyüme, uzanma. 3. Faiz.

    NEMİR: (Ar.) Ka. - Tatlı su.

    NEMRUD: (Ar.) Er. - Babil'in kurucusu olduğu sanılan hükümdar. M.Ö. 2640'ta yaşamış Hz. İbrahim'i ateşe attırmıştır. Babil kulesinin onun zamanında yapıldığı söylenmektedir. -İsim olarak kullanılmaz.

    NEPTÜN: (Lat.) Er. - Güneşe yakınlığı 8. sırada olan gezegen.

    NERGİSFars.) Ka. - Nergisgillerden çiçekleri ayrı veya bir köksap üzerinde şemsiye vaziyetinde bulunan ve beyaz san nevilesi de olan bir süs çiçeği.

    NERİM: (Fars.) Er. - Pehlivan, yiğit, bahadır.

    NERİMAN: (Fars.) Ka. - (bkz. Nerim). - Rüstem'in dedesi olan Şam'ın babası.

    NERMİ: (Fars.) Er. - Yumuşak, gevşeklik.

    NERMİN: (Fars.) Ka. - Yumuşak.

    NESEFİ: (Ar.) Er. - Yapı ustası.

    NESİB: (Ar.) Er. - Soylu, soyu temiz baba.

    NESİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nesib).

    NESİF: (Ar.) Er. - İki kişi arasında olan sır.

    NESİL: (Ar.) Er. - Aynı çağda, aynı yaşta bulunan kimselerin tümü, kuşak.

    NESİM: (Ar.) Er. 1. Hafif rüzgar. 2. Hoş, mülayim insan.

    NESİME: (Ar.) Ka. - (bkz. Nesim).

    NESLİ: (Ar.) Ka. - Nesle ait, soya ait.

    NESLİGÜL: (a.f.i.) Ka. - Gül soyu, gül gibi güzel soydan gelen.

    NESLİHAN: (a.f.i.) Ka. - Han nesline ait, hanın soyundan.

    NESLİŞAH: (a.f.i.) Ka. - Şah soyundan gelen.

    NESRİN: (Fars.) Ka. - Yaban gülü Ağustos gülü. Mısır gülü. Van gülü.

    NEŞTERİN: (Fars.) Ka. - Ağustos gülü, yaban gülü.

    NEŞAT: (Ar.) Er. - Sevinç, neşe, şenlik, keyif. İran şairlerinden birisinin adı.

    NEŞET: (Ar.) Er. 1. Meydana gelme, gelişme. 2. Kaynak olma, bir mecradan çıkış. Neşet: 19. yy. Türk şairlerinden biri.

    NEŞE: (Ar.) Ka. - Neşe keyif, sevinç. Az sarhoşluk, çakırkeyif.

    NEŞECAN: (a.t.i.) Ka. - Canın neşesi, mutluluğu.

    NEŞEGÜL: (a.f.i.) Ka. - (bkz. Neşe).

    NEŞENUR: (Ar.) Ka. - Işık saçan neşe, sevinç. - (bkz. Neşe).

    NEŞEVER: (a.t.i.) Ka. - Çok neşeli.

    NEŞİD: (Ar.) Er. - (bkz. Neşide).

    NEŞİDE: (Ar.) Ka. - Manzum şiir. Atasözü derecesinde kullanılan meşhur beyit veya mısra.

    NEŞVE: (Ar.) Ka. - Sevinç.

    NEVA: (Fars.) Ka. 1. Ses, şada, makam, ahenk, name. 2. Refah, zenginlik. Güç, kudret. 3. Doğu müziğinde bir makam.

    NEVADİR: (Ar.). - Az bulunan şeyler. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVÂL: (Ar.). 1. Talih, kısmet. 2. Bahşiş, bağış. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVAZ: (Fars.) Er. - Okşayan, okşayıcı.

    NEVBAHAR: (Fars.) Ka. - İlkbahar. Yeni bahar.

    NEVBAHT: (f.a.i.) Ka. - Yeni şansı açılmış, şansı açık.

    NEVBAR: (Fars.) Ka. 1. Genç kız. 2. Turfanda çıkan meyve ve çiçek.

    NEVBARE: (Fars.) Ka. - Turfanda yemiş. Taze yeşillik.

    NEVCİ: (Fars.) Er. - Makam, ahenk ve nasip ile ilgili. Ali Şakir'in lakabı.

    NEVCİVAN: (Fars.) Er. - Genç, delikanlı.

    NEVEDA: (Fars.) Ka. - Yeni tavır, yeni eda. "Nev" ve "eda" kelimelerinden birleşik isim.

    NEVESER: (Fars.). - Türk müziğinde birleşik bir makam. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVFEL: (Ar.) Er. - Deniz. (bkz. Derya). Sahabe isimlerindendir.

    NEVGÜL: (Fars.) Ka. - Yeni açılmış gül.

    NEVHAYAT: (f.a.i.) Ka. - Yeni hayat, yeni yaşam.

    NEVHİZ: (Fars.) Er. - Genç. Yeni yetişmiş, yeni çıkmış.

    NEVİDE: (Ar.) Ka. - İyi, sevinçli haber.

    NEVİN: (Fars.) Ka. - Yepyeni, yeni şey, yeni olan.

    NEVİNUR: (Fars.) Ka. - Renk ışık.

    NEVİR: (Ar.) Ka. 1. Parlaklık. 2.Ağaç çiçeği.

    NEVİT: (Fars.) Er. - İyi, sevinçli haber, müjde.

    NEVNİHAL: (Fars.) Ka. - Taze fidan, ağacın taze sürgünü.

    NEVRA: (Ar.) Ka. 1. Işıklı olma, parlaklık. 2. Çiçek, özellikle beyaz çiçek.

    NEVRED: (Fars.). - Gezen, dolaşan, yol alan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ışığı, aydınlığı. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    NEVRES: (Fars.). - Yeni yetişen, yeni biten. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVRESTE: (Fars.) Ka. - (bkz. Nevres).

    NEVRİYE: (Ar.) Ka. - Işıkla, parlaklıkla, aydınlıkla ilgili.

    NEVRUZ: (Fars.) Ka. 1. Yeni gün. 2. İlkbahar başlangıcı. 3. Türk müziğinin makamlarından.

    NEVSAL: (Fars.) Er. - Yeni yıl.

    NEVSALE: (Fars.) Ka. - Genç, taze, küçük.

    NEVŞAH: (Fars.) Er. 1. Yeni dal. 2.Yeni bilmiş geyik boynuzu.

    NEVZAD: (Fars.) Er. - Yeni doğmuş. Yeni doğan. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    NEVZAR: (Fars.). - Yeni ağlayış, ağlaması güzel olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEVZENİN: (Fars.). - Yeni tarz yeni yöntem. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NEYYİR: (Ar.) Er. - Nurlu, parlak. Işıklı cisim. Güneş.

    NEYYİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Neyyir).

    NEYZEN: (Fars.) Er. - Ney çalan kimse.

    NEZAFET: (Ar.) Ka. - Temizlik, paklık.

    NEZÂHAT: (Ar.) Ka. - Temizlik, paklık. İncelik, rikkat.

    NEZÂKET: (Fars.) Ka. 1. Naziklik. 2. Zariflik, incelik. 3. Terbiye. 4. Ehemmiyet.

    NEZİH: (Ar.) Er. - Temiz, pak.

    NEZİHE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nezih).

    NEZİHİ: (Ar.) Er. - Temizlik, saflık, incelikle ilgili.

    NEZİR: (Ar.) Er. 1. Birini doğru yola (Sırat-ı Müstakim'e) yöneltmek için Allah'ın azabıyla gözdağı vererek korkutmak. 2. (Fıkıh'ta) Adak, dilek, tahsis. 3. Kendisini Allah yoluna adayan kişi. Kur'an'da 40'tan fazla yerde geçmektedir. Hz. Peygamberin isimlerinden.

    NEZİRE: (Ar.) Ka. - (bkz. Nezir).

    NEZZAM: (Ar.) Er. - Nizam veren düzenleyen.

    NİDA: (Ar.) Ka. 1. Çağırma, bağırma, seslenme. 2. Ses verme.

    NİGAH: (Fars.) Ka. 1. Bakış, bakma. 2. Göz.

    NİGAR: (Fars.) Ka. 1. Resim. 2. Resmedilmiş, resmi yapılmış. Put. 3. Sevgili. 4. Türk musikisinde bir makam. Nigar Hanım: Meşhur kadın şairlerdendir. Osman Paşa'nın kızıdır.

    NİHAD: (Fars.) Er. - Tabiat huy, yaratılış, kişilik, bünye. - Türk dil kuralı açısından "d/t" olarak kullanılır.

    NİHAL: (Fars.) Ka. 1. Sevgili. 2. Taze, düzgün fidan, sürgün.

    NİHALE: (Ar.) Ka. 1. Yeni yetişmiş, düzgün, fidan. 2. Avcı, korkuluğu. 3. Döşeme, döşenecek şey.

    NİHAN: (Fars.) Ka. - Gizli, saklı. Bulunmayan, görünmeyen.

    NİHAVEND: (Fars.) Ka. 1. İran'ın batı yöresinde ünlü bir kent. 2. Musikide bir makam.

    NİHAYET: (Ar.). 1. Son. Sonunda. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NİJAD: (Fars.) Er. - Soy, nesil, ne-seb. Tabiat, cibilliyet, (bkz. Nejad).

    NİKÂN: (Fars.) - İyiler, hoşlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NİKBİN: (Fars.) Ka. - İyimser.

    NİKHU: (Fars.) - İyi huylu, huyu güzel. - Kadın ve erkek adı olarak kullanılır.

    NİL: (Ar.) Ka. 1. Çivit otu. 2. Mısır'dan geçen Akdeniz'e dökülen meşhur nehir.

    NİLAY: (Ar.) Ka. - İki nil. Seyhan ve Ceyhan nehirleri. Fırat ve Dicle nehirleri.

    NİLGÜN: (Fars.) Ka. - Çividî, çivit renginde, lacivert.

    NİLHAN: (Ar.) Ka. - Nil havzası hanlarından.

    NİLSU: (Tür.) Ka. - (bkz. Nil).

    NİLÜFER: (Fars.) Ka. - Çiçek adı.

    NİMET: (Ar.) Ka. 1. İyilik, lütuf, ihsan, bahşiş. 2. Azık, yiyeceğe, içeceğe dair şeyler. 3. Saadet, mutluluk. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NİMETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nimeti.

    NİMRE: (Ar.) Ka. - Dişi kaplan.

    NİSA: (Ar.) Ka. 1. Kadınlar. 2. Kur'an-ı Kerim'in 4. suresi.

    NİSAN: (Süry.) Ka. 1. Bolluk, bereket, cömertlik. 2. İlkbaharın 4. ayı.. 3. Sur.

    NİŞAN: (Fars.) Er. 1. İm, iz, belirti. 2. Amaç, hedef. 3. Tuğra, madalya.

    NİŞANBEY: (f.t.i.) Er. - (bkz. Nişan).

    NİYAZ: (Fars.) Er. 1. Yalvarma, yakarma. Dua. 2. Bazı tarikatlarda küçüğün büyüğe karşı olan selam, saygı ve duası. 3. İhtiyaç, muhtaçlık.

    NİYAZİ: (Fars.) Er. 1. (bkz. Niyaz). 2. Yalvarıcı, niyaz edici. Sevgili. Türk mutasavvıflarından birisi. 18. yy.'da yaşamıştır.

    NİZAM: (Ar.) Er. 1. Dizi, sıra. Düzen, usul, tertip, yol, kaide. 2. Kanun*lar. 3. Hindistan'daki küçük devletlerin hükümdarlığı. Nizamüddin: Dinin nizamı, düzeni. - Dilimizde "Nizamettin" olarak kullanılır.

    NİZAMİ: (Ar.) Er. 1. Usulüne uygun, terkipli, düzenli. 2. Kanun ve nizama ait, onunla ilgili. Nizami; İran'ın en büyük şairlerinden olup, Genceli'dir.

    NUH: (Ar.) Er. - Nuh peygamber. Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen 25 peygamberden baştan 3. sırada gelen kişi. Zamanında Nuh tufanı olmuştur. Kur'an-ı Kerim'in 71. suresinin adı.

    NUHAYLE: (Ar.) Er. - İrak'ta, Kufe'ye yakın bir mevki.

    NUHBE: (Ar.) Ka. - Herşeyin seçilmişi, seçkin, seçilmiş, aydınlanmış.

    NUHCAN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nuh).

    NUHİ: (Ar.) Er. - Nuh'a ait, Nuh ile ilgili. Pek eski.

    NUMAN: (Ar.). 1. Kan. 2. Gelincik. Hanefi Mezhebi'nin imamı, Nu'man b. Sabit.

    NUR: (Ar.) Ka. 1. Aydınlık, parıltı, parlaklık, niran. 2. Mekke'deki Hıra dağı. Işığın bir şeye yansımasından meydana gelen parlaklık. Zünnureyn: Hz. Peygamberin 2 kızıyla evlendiği için Hz. Osman'a verilen unvan, onur sahibi. Kur'an-ı Kerim'in 24. suresinin adı.

    NURAL: (a.t.i.) Ka. - Nur, ışık al, ışıklı ol.

    NURALEM: (Ar.) Ka. - Evrenin nuru, alemi aydınlatan.

    NURALP: (a.t.i.) Er. - Nurlu, yiğit.

    NURAN: (Fars.) Ka. - Işıklı. Nurlu, nura ait.

    NURANİ: (Fars.) Er. - Işıklı, ışık saçan. Saygı uyandıran, nurlu.

    NURATAY: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nuralp).

    NURAY: (a.t.i.) Ka. - Işık saçan ay. Ayın en çok ışık saçtığı dönem.

    NURBAKİ: (Ar.) Er. - Sürekli aydınlık olan, nurlu sabah.

    NURBANU: (a.f.i.) Ka. - Nur yüzlü hanım, gelin, prenses. - Nur ve ba-nu'dan birleşik isim.

    NURBAY: (a.t.i.) Er. - Nurlu, aydınlık kimse.

    NURCAN: (a.t.i.) Ka. - Canlı, neşeli, hayat dolu.

    NURCİHAN: (a.f.i.) Ka. - Cihan'ın nuru, ışığı. Dünyaya ışık saçan. Türk-Hind imparatoru Cihangir'in zevcesi.

    NURCİVAN: (a.f.i.) Er. 1. Parlak, neşeli, genç. 2. Mert, gözüpek, genç.

    NURÇİN: (a.f.i.) Ka. - Nur toplayan, ışık derleyen,

    NURDAĞ: (a.t.i.) Er. - Nurdağı, Nurdan dağ.

    NURDAN: (a.t.i.) Ka. - Nur'a ait, nurdan yapılmış.

    NURDANAY: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurdan).

    NURDİL: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı gönül.

    NURDOĞAN: (a.t.i.) Ka. - Nurlu insan.

    NUREDDİN: (Ar.) Er. - Dinin nuru, ışığı.

    NUREFŞAN: (a.f.i.) Ka. - Aydınlık veren, ortalığı ışık içinde bırakan. -Nur ve efşan kelimelerinden birleşik isim.

    NUREL: (a.t.i.) Ka. - Nurlu el.

    NURER: (a.t.i.) Er. - Nurlu insan.

    NURERSİN: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nurer).

    NURFER: (a.f.i.) Ka. - Işık ve aydınlık.

    NURFİDAN: (a.f.i.) Ka. - Taze ve pırıl pırıl genç, zarif hanım.

    NURGÖK: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, aydınlık gökyüzü.

    NURGÜL: (Fars.) Ka. - Gülün en parlak olanı.

    NURGÜN: (a.t.i.) Ka. 1. Nurlu gün, ışıklı gün. 2. Günün ve bütün hayatın nurlu parlak olması.

    NURHAN: (a.t.i.) Ka. - Nur'un yöneticisi, hakimi.

    NURHİLAL: (Ar.) Ka. - (bkz. Nuray).

    NURİ: (Ar.) Er. - Nura ait, nurla ilgili.

    NURİNİSA: (Ar.) Ka. - Nurlu kadın.

    NURIŞIK: (a.t.i.) Ka. - Bol ışık, aydınlık.

    NURİYYE: (Ar.) Ka. - Rufai tarikatı şubelerinden biri.

    NURKAN: (a.t.i.) Er. - Temiz, berrak soydan gelen.

    NURKUT: (a.t.i.) Er. - (bkz. Nurkan).

    NURMAH: (Fars.) Ka. - Işıklı ay, ay gibi güzel ve nurlu.

    NURMELEK: (Ar.) Ka. - (bkz. Melek).

    NURNİGAR: (a.f.i.) Ka. - Işıklı, aydınlık, sevgili.

    NUROL: (a.t.i.) Er. - Nurlu ol, ışıklı ol.

    NURPERİ: (a.f.i.) Ka. - Işıklı, peri kadar güzel.

    NURSABAH: (Ar.) Ka. - Aydınlık sabah.

    NURSAÇ: (a.t.i.) Ka. - Işık saç, aydınlat.

    NURSAL: (a.t.i.) Er. - Işık saç, aydınlat.

    NURSEL: (a.t.i.) Ka. - Nur, ışık seli akışı.

    NURSELİ: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursel).

    NURSEMA: (Ar.) Ka. - Işıklı, aydınlık gökyüzü.

    NURSEN: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı, kişi, insan.

    NURSENİN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursen).

    NURSER: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, aydınlık, münevver kafalı insan.

    NURSEREN: (Ar.) Ka. - (bkz. Nurser).

    NURSEV: (a.t.i.) Ka. - Işığı sev.

    NURSEVİL: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursev).

    NURSİM: (Fars.) Ka. - Aydınlık ve gümüş gibi parlak.

    NURSİMA: (Fars.) Ka. - Işıklı, aydınlık yüz.

    NURSİNE: (Fars.) Ka. - Işıklı, aydınlık yürek.

    NURSU: (a.t.i.) Ka. - Nurlu su.

    NURSUN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurser).

    NURŞAH: (Fars.) Er. - Parlak hükümdar.

    NURŞEN: (Fars.) Ka. - Çok çok ışıklı, neşeli insan.

    NURTAÇ: (a.t.i.) Er. - Nurdan taç.

    NURTAN: (a.t.i.) Er. - Işıklı tan.

    NURTANE: (a.t.i.) Ka. - Nurlu, biricik insan.

    NURTEK: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nurtane).

    NURTEKİN: (a.t.i.) Er. - Aydın ve güvenilir, emin.

    NURTEN: (a.t.i.) Ka. - Beyaz, parlak, ten.

    NURULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın nuru.

    NURVER: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursun).

    NURVEREN: (a.t.i.) Ka. - (bkz. Nursun).

    NURZAT: (Tür.) Er. - Nurlu, aydınlık kişi.

    NURZEN: (a.f.i.) Ka. - Nurlu, ışıklı kadın.

    NURZER: (Ar.) Ka. - Altın gibi parlak ışık, altın ışık.

    NUSRET: (Ar.). 1. Yardım. 2. Allah'ın yardımı. 3. Zafer, muzafferiyet. Basan, üstünlük. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NUSRETTİN: (Ar.) Er. 1. Dinin yardım ettiği. 2. Dinin başarılı temsilcisi.

    NUŞAT: (Fars.) Er. - İçkiden sarhoş olmuş, mest olmuş.

    NUŞİN:: (Fars.) Er. - Tatlı, hoş, güzel.

    NUŞİREVAN: (f.h.i.) Er. - İran'da 531-579 yıllan arasında hükümdarlık etmiş ve doğruluğuyla şöhret bulmuş olan Sasani Şahı, "adil" lakabıyla anılır.

    NUTKİ: (Ar.) Er. - Söz, lakırdı, konuşma. Nutuk, söylev, söyleyen.

    NUYAN: (Fars.) Er. - Şehzade, prens.

    NÜKHET: (Ar.) Ka. 1. Nükteler, herkesin anlayamayacağı ince, zarif, manalı sözler. 2. Koku.

    NÜVE: (Ar.). - Çekirdek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NÜVEYT: (Ar.). - Çekirdekçik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    NÜVİD: (Fars.) Ka. - Müjde, muştu. Hayırlı haber. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır. Türk dil kuralı açısından son harf olan "d/t" olarak kullanılır.

    NÜVİDE: (Fars.) Ka. - (bkz. Nüvid).

    NÜZHET: (Ar.). 1. Neşe, eğlence, eğlence yerlerini seyredip gezme. 2, Sevinç, ferahlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

  7. #17
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    O
    OBA: (Tür.) Er. 1. Çadırlarda yaşayan göçebe ailelerin meydana getirdiği topluluk. 2. Genellikle bölmeli göçebe cadın. 3. Yabancı. 4. Zeka ya da yetenekleri olağanüstü işler başaracak kadar üstün olan kimse, dahi. 5. Ova.

    OBUZ: (Tür.) Er. 1. Su kaynağı. 2. Akarsulardan oluşan küçük derecik. 3. İki derenin birleştiği dar yer. 4. Karların erimesiyle oluşan ufak dere.

    ODHAN: (Tür.) Er. - Atak, hareketli ve canlı lider.

    ODKAN: (Tür.) Er. 1. Canlı, coşkulu kimse. 2. Ateş kanlı. 3. Atak. Delidolu

    ODMAN: (Tür.) Er. - Ateş gibi canlı, coşkulu, hareketli kimse.

    OFLAS: (Tür.) Er. - (bkz. Oflaz).

    OFLAZ: (Tür.). 1. İyi, güzel, eksiksiz, tam. 2. Gürbüz, yakışıklı, güzel giyinen. 3. Becerikli. 4. Eflatun rengi. 5. İşe yarar uygun. 6. Cesur kabadayı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OFLAZER: (Tür.) Er. - Oflaz er. Gürbüz, becerikli, eksiksiz, yiğit.

    OGAN: (Tür.). - (bkz. Okan).

    OGANER: (Tür.) Er. - Oğan er.

    OGÜN: (Tür.). - Anımsanan belirli bir günde doğan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OĞANER: (Tür.) Er. - Oğan er.

    OĞANSOY: (Tür.) Er. - Oğan soy.

    OĞUÇ: (Tür.) Er. 1. Oymak. Hısım, akraba. 2. Bereket.

    OĞUR: (Tür.) Er. 1. Uğur. 2. Samimi, içten dost. 3. Bir şey yapabilmek için ele geçen zaman ya da elverişli durum.

    OĞURALP: (Tür.) Er. - Samimi, içten yiğit.

    OĞURATA: (Tür.) Er. - Uğurlu ata.

    OĞUŞ: (Tür.) Er. - Erkek çocuk.

    OĞUZ: (Tür.) Er. 1. Mübarek, saf ve iyi yaratılışlı. 2. Genç, sağlam, güçlü. 3. Anlayışı kıt, bön. 4. Köylü. Tosun. 5. Türk efsanelerinde geçen büyük bir kahraman. Büyük bir Türk boyu.

    OĞUZALP: (Tür.) Er. - Oğuz boyundan, yiğit, savaşçı.

    OĞUZATA: (Tür.) Er. 1. Oğuz'a mensup, güçlü yiğit baba. 2. Oğuz kahramanı.

    OĞUZBALA: (Tür.) Er. 1. Oğuz çocuğu. 2. Yiğit gürbüz çocuk.

    OĞUZBAY: (Tür.) Er. - Oğuz bay.

    OĞUZCAN: (Tür.) Er. - Oğuz can.

    OĞUZER: (Tür.) Er. - Oğuz er.

    OĞUZHAN: (Tür.) Er. 1. Yiğit han, hakan. 2. Oğuz boylarının efsanevi kahramanı.

    OĞUZKAN: (Tür.) Er. - Damarlarında Oğuz kanı taşıyan.

    OĞUZMAN: (Tür.) Er. - Güçlü, sağlam, iyi yürekli, dost kimse.

    OĞUZTAN: (Tür.) Er. - Görkemli, aydınlık.

    OĞUZTÜZÜN: (Tür.) Er. 1. Sağlam, yiğit. 2. Yumuşak huylu, sakin.

    OKAN: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı. Anlama, öğrenme. 2. Tanrı, oğuz.

    OKANALP: (Tür.) Er. 1. Anlayışlı yiğit. 2. Tanrısal gücü olan yiğit.

    OKANAY: (Tür.) Er. - Okan ay.

    OKANDAN: (Tür.) Er. - Tanrı'dan gelen, Tanrı'nın verdiği.

    OKANER: (Tür.) Er. - (bkz. Okanalp).

    OKATAN: (Tür.) Er. - Ok atan.

    OKATAY: (Tür.) Er. - Ok atay.

    OKAY: (Tür.). 1. Baht, talih, şans. 2. Bahtlı, talihli. 3. Beğenme. 4. Satürn gezegeni. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OKBAŞ: (Tür.) Er. - Ok baş.

    OKBOĞA: (Tür.) Er. - Hızlı ve boğa gibi güçlü.

    OKBUDUN: (Tür.) Er. - Birlik içinde olan. Dürüst soya mensup.

    OKCAN: (Tür.) Er. - Canlı, hareketli canı tez.

    OKÇUN: (Tür.) Er. - Uzak, öte, uzakta bulunan.

    OKDAĞ: (Tür.) Er. - Ok dağ.

    OKDEMİR: (Tür.) Er. 1. Demir gibi sağlam ve atak. 2. Demirden yapılmış ok.

    OKER: (Tür.) Er. - Hızlı, canlı, hareketli kimse.

    OKERGÜN: (Tür.) Er. - Ok ergin.

    OKGÜÇ: (Tür.) Er. - Ok gibi güçlü ve hızlı.

    OKHAN: (Tür.) Er. - Hızlı, atak ve güçlü lider, han.

    OKKAN: (Tür.) Er. - Ok kan.

    OKMAN: (Tür.) Er. 1. Ok gibi hızlı, güçlü kimse. 2. Okçu. Kemankeş.

    OKSAL: (Tür.) Er. - Ok sal.

    OKSALMIŞ: (Tür.) Er. - Ok atmakla meşhur.

    OKSAR: (Tür.) Er. - Ok atışına hazırlan.

    OKSAY: (Tür.) Er. - Ok ve Say'dan birleşik isim.

    OKSEV: (Tür.) Er. - Ok ve Sev'den birleşik isim.

    OKSEVEN: (Tür.) Er. - Ok seven.

    OKSU: (Tür.) Er. - Hızlı ve düzenli akan su.

    OKŞAK: (Tür.) Er. 1. Benzeyiş. 2. Benzeyen, andıran.

    OKŞAN: (Tür.) Ka. - Daima övülen, beğenilen insan ol.

    OKTAN: (Tür.) Er. - Ok tan.

    OKTAR: (Tür.) Er. - Ok tar.

    OKTAY: (Tür.) Er. - Öfkeli, sinirli, kızgın.

    OKTUĞ: (Tür.) Er. - Ok tuğ.

    OKTUNA: (Tür.) Er. - Ok tuna.

    OKTÜRE: (Tür.) Er. - Ok türe.

    OKTÜREMİŞ: (Tür.) Er. - Ok türemış.

    OKUŞ: (Tür.) Er. 1. Zeka, akıl, anlayışlılık (Öküs'ten). 2. Çağrı, davet.

    OKUŞLU: (Tür.) Er. - Zeki, akıllı, anlayışlı.

    OKUTAN: (Tür.) Er. - Eğitici, öğretmen.

    OKUTMAN: (Tür.) Er. - Okutan, öğreten, öğretmen.

    OKUYAN: (Tür.) Er. 1. Okumayı seven. 2. Çağıran, davet eden.

    OKYALAZ: (Tür.) Er. - Ateş gibi canlı ve çabuk.

    OKYAN: (Tür.) Er. - Ok yan.

    OKYANUS: (Yun.) - Ana karaları birbirinden ayıran büyük deniz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OKYAR: (Tür.) Er. - Ok yar.

    OKYAY: (Tür.) Er. - Ok yay.

    OLCA: (Tür.) - Savaşta düşmandan ele geçirilen mal, ganimet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OLCAY: (Tür.) Ka. - Baht, talih, ikbal.

    OLCAYTU: (Tür.) Er. - Bahtlı, şanslı, talihli.

    OLCAYTUĞ: (Tür.) Er. - (bkz. Olcaytu).

    OLCUM: (Tür.) l. Eli işe yatkın, becerikli, usta. 2. Kendini olduğundan üstün gösteren. 3. Hekimlik taslayan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OLDAÇ: (Tür.) Er. - Şişman, büyümeye, gelişmeye elverişli olan.

    OLGAÇ: (Tür.) Er. - Olgun, yetişkin, iyi gelişmiş.

    OLGUN: (Tür.) - Bilgi, görgü ve hoşgörüsü gelişmiş kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OLGUNAY: (Tür.) - Olgunay, dolunay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır

    OLGUNER: (Tür.) Er. - Olgun er. Yetişmiş, iyi gelişmiş kimse.

    OLGUNSOY: (Tür.) Er. - Tanınmış soydan gelen.

    OLGUNSU: (Tür.) Er. - Olgunsu

    OLSAR: (Tür.) Er. - Adın duyulsun.

    OMAÇ: (Tür.) - Hedef, gaye, amaç. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OMAY: (Tür.) 1. Seçkin, seçilmiş. 2. Özet, öz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONAR: (Tür.) - Daha iyi bir duruma giren, mutlu olan. Hastalıktan, dertten kurtulan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONARAN: (Tür.) Er. 1. Düzelten, yararlı bir duruma getiren. İyileştiren, tedavi eden. 2. Başaran, bitiren.

    ONAT: (Tür.) 1. İyi, güzel, düzgün. 2. İyi yaratılışlı. 3. Doğru, dürüst nitelikli. 4. Kolay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONATKAN: (Tür.) Er. - Onat kan. Temiz, dürüst soydan gelen.

    ONATSÜ: (Tür.) Er. - Güzel, dürüst asker. Nitelikli asker.

    ONAY: (Tür.). -Uygun bulma, onaylama. Uygun yerinde. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONBULAK: (Tür.) Er. - On bulak.

    ONGAR: (Tür.) Er. - Kurtuluş.

    ONGAY: (Tür.) Er. - Kolay.

    ONGU: (Tür.) Ka. 1. Gönül rahatlığı, mutluluk, sağlık. 2. Bayındırlık, gelişmişlik.

    ONGUN: (Tür.) 1. Eksiksiz, tam. 2. Verimli, bol, Bayındır. 3. Kutlu, uğurlu, beğenilen. 4. Kurtulmuş, onmuş. 5. Gelişmiş, gürbüz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONGUNALP: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu, beğenilen yiğit.

    ONGUNER: (Tür.) Er. - Gelişmiş, gürbüz genç.

    ONGUNSU: (Tür.) Er. - Bol ve gür akan su.

    ONGÜNER: (Tür.) Er. - Ongün-er.

    ONGÜNEŞ: (Tür.) Er. - Ongün-eş.

    ONUK: (Tür.) Er. - Sevgili, aziz.

    ONUKER: (Tür.) Er. - Onuk er. Sevilen, sevgili insan, saygı değer.

    ONUKTEKİN: (Tür.) Er. - Sevilen, sayılan güvenilir, emin insan.

    ONUL: (Tür.) - İyileş, iyi ol, sağlıklı ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ONULTAN: (Tür.) Er. - İyileştiren, düzelten, sağlığına kavuşturan.

    ONUR: (Tür.) Er. 1. İnsanın kendisine karşı duyduğu saygı. 2. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı değer, şeref.

    ONURAD: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış ad.

    ONURAL: (Tür.) Er. - Şan, şeref kazan.

    ONURALP: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış kimse. Yiğit ve onurlu.

    ONURHAN: (Tür.) Er. - Onurlu han, hükümdar.

    ONURKAN: (Tür.) Er. - Onurlu, soylu kandan gelen.

    ONURSAL: (Tür.) Er. - Onurla ilgili. Saygı için verilen san.

    ONURSAN: (Tür.) Er. - Onuruyla tanınmış, şerefli.

    ONURSAY: (Tür.) Er. - Onur say.

    ONURSEV: (Tür.) Er. - Onur sev.

    ONURSOY: (Tür.) Er. - Onurlu soydan gelen.

    ONURSU: (Tür.) Er. - Onur su.

    ONURSÜ: (Tür.) Er. - Onurlu asker.

    ORAK: (Tür.) Er. 1. Ekin biçme zamanı, hasat. 2. Ekin biçme aracı.

    ORAL: (Tür.) Er. - Kuleyi, şehri ele geçir, zaptet.

    ORALMIŞ: (Tür.) Er. Kale, şehir almış.

    ORAN: (Tür.) Er. 1. Ölçü, nispet, derece. Ölçülü, hesaplı. 2. Tahmin. 3. Anlayışlı. 4. Abartma, abartı. 5. Özel işaret, nişan.

    ORAY: (Tür.) 1. Ateş gibi kızıl renkte ay. 2. Şehirli, şehirde yaşayan. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ORBAY: (Tür.) Er. - Ordu komutanı. Ordu beyi.

    ORBEK: (Tür.) Er. - Şehir beyi.

    ORBEY: (Tür.) Er. - Bekçi muhafız.

    ORCAN: (Tür.) Er. 1. Bey can. 2. Üstün, kıdemli kişi.

    ORCANER: (Tür.) Er. - (bkz. Orcan).

    ORÇUN: (Tür.) Er. - Ardıllar, halefler.

    ORGUN: (Tür.) Er. - Gizli saklı.

    ORGUNALP: (Tür.) Er. - Orgun alp.

    ORGUNTAY: (Tür.) Er. - Orgun tay.

    ORGÜL: (Tür.) Ka. - Ateş gibi kırmızı renkte gül.

    ÖRGÜN: (Tür.) Er. - Sıcak gün.

    ORGUNALP: (Tür.) Er. - Örgün alp.

    ORHAN: (Tür.) Er. - Şehrin yöneticisi, hakimi. Orhan Gazi: Osmanlı imparatorluğunun ikinci padişahı.

    ORHON: (Tür.) Er. - (bkz. Orhun).

    ORHUN: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da bir ırmak. 2. Orta Asya Türklerinin kullandığı en eski yazı. 3. Yüksek, yüce Hun anlamında.

    ORKAN: (Tür.) Er. - Or kan.

    ORKİDE: (Fran.) Ka. - Çiçeklerinin güzelliği nedeniyle seralarda yetiştirilen değerli bir süs bitkisi.

    ORKUN: (Tür.) Er. - (bkz. Or hun).

    ORKUT: (Tür.) Er. - Kutlu, uğurlu şehir.

    ORKUTAY: (Tür.) Er. - Or kut ay.

    ORTAÇ: (Tür.) Er. 1. Tepe, ozanların bulunduğu. 2. Mirasçı. 3. Veliaht. 4. Sıfat fiiller.

    ORTAN: (Tür.) Er. - Ateş renginde kızıl tan.

    ORTANCA: (Tür.) 1. Pek çok türü bulunan süs bitkisi. 2. Yaş bakımından üç kardeşin büyüğü ile küçüğü arasındaki kardeş. İsim olarak kullanılmaz.

    ÖRTÜN: (Tür.) Er. - Ortanca kardeş.

    ORTUNÇ: (Tür.) Er. - Ateş renginde tunç.

    ORUÇ: (Tür.) Er. - İslam'ın beş şartından birisidir. Tan yerinin ağarmasından güneş batana kadar Allah rızası için yiyip içmekten cinsi münasebetten sakınmak. İbadet. Savm. -Oruç Reis; Önceleri Cezayir'de olup daha sonra Osmanlı donanmasına katılan ünlü denizci.

    ORUK: (Tür.) Er.l. Aile, oymak. Göçmen olarak gelip bir yere yerleşen. 2. Yol, çare, imkan.

    ORUN: (Tür.) Er. 1. Özel, yer. Önemli bir görevlinin çalıştığı yer, makam. 2. Gizli, habersiz. 3. Huy, yaratılış.

    ORUS: (Tür.) Er. - Eski uygur adlarındandır. "Talih, baht, saadet" anla*mındadır.

    ORUZ: (Tür.) Er. - Düşün, düşünce.

    OSKAN: (Tür.) Er. - Akıllı.

    OSKAY: (Tür.) - Neşeli, mutlu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OSMAN: (Ar.) Er. 1. Bir tür kuş ya da ejderha. 2. Hz. Muhammed (s.a.s)'in damadı ve Hz. Ömer'den sonra devlet başkanı olan III. halife. 3. Osmanlı devletinin kurucusu, Osman Gazi.

    OTAC: (Tür.). - Hekim, doktor. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OTARAN: (Tür.) Er. - Hayvanları otlatan çoban.

    OTAY: (Tür.) - Ateş renginde ay. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OYA: (Tür.) Ka. 1. Genellikle ipek ibrişim kullanılarak iğne, mekik, tığ ya da firkete ile yapılan ince dantel. 2. İnce, güzel, nazik.

    OYAL: (Tür.) - Oy al. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OYALP: (Tür.) Er. - Oy alp.

    OYANALP: (Tür.) Er. - Oğan alp. Güçlü yiğit.

    OYHAN: (Tür.) Er. - Oy han.

    OYKAN: (Tür.) Er. - Oy kan.

    OYKUT: (Tür.) Er. - Oy kut.

    OYLUM: (Tür.) 1. Vadi, koyak. Çukur, oyuk. 2. Bir cismin uzayda kapladığı boşluk. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OYMAN: (Tür.) Er. - Görüş, düşünce sahibi.

    OYTUN: (Tür.) 1. Kutsal, mübarek. 2. Beğenilen, güzel yer. Alçak yer, ova. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OYTUNÇ: (Tür.) Er. - Oy tunç.

    OYUM: (Tür.) - Oymak işi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    OZAN: (Tür.) Er. 1. Şiir yazan, şair. Halk şairi. 2. Şakacı, tatlı, güzel konuşan.

    OZANALP: (Tür.) Er. - Şiir söyleyen tatlı dilli yiğit.

    OZANER: (Tür.) Er. - Ozan er.

    OZANSOY: (Tür.) Er. - Güzel konuşan, şiir yazan bir soydan gelen.

    OZANSÜ: (Tür.) Er. - Güzel konuşan, şiir yazan asker.

    OZGAN: (Tür.) Er. - Öne geçen, kazanan, başarılı.

  8. #18
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Ö
    ÖCAL: (Tür.) Er..- Yapılan kötülü*ğün acısını çıkar, öcünü al.

    ÖCALAN: (Tür.) Er. - İntikam alan.

    ÖDÜL: (Tür.) l Bir basan ya da iyilik karşısında verilen armağan. 2. Yarışma veya müsabakalarda bir tarafın, kazanana verdiği hediye, mükafat. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖGE: (Tür.) 1. Çok akıllı. Yaşlı kimse. 2. Bir ulusun büyüğü, ileri geleni. 3.. Hekim. 4. Ün, şöhret. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖGEDAY: (Tür.) Er. 1. Çok akıllı, bilgili. 2. Moğol hükümdarı Cengiz Han'ın oğlu.

    ÖGER: (Tür.) Er. - Akıllı, bilgili kimse.

    ÖGET: (Tür.) - Beğenilen, aranılan, övülen, iyi güzel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖGETÜRK: (Tür.) Er. - Akıllı, bilgili Türk.

    ÖĞÜN: (Tür.) 1. Kendini yücelt, gurur duy. 2. Zaman vakit. 3. Kez, defa. 4. Önde, ileride olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖĞÜT: (Tür.) - Bir kimseye yapması ya da yapmaması gereken şeyler için söylenen söz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖKE: (Tür.) Er. - (bkz. Öge).

    ÖKER: (Tür.) Er. - Akıllı kimse.

    ÖKKEŞ: (Ar.) Er. 1. Erkek örümcek. 2. Bir dağ adı.

    ÖKLÜ: (Tür.) Er. - Akıllı.

    ÖKMEN: (Tür.) Er. - Akıllı, zeki, bilgili kimse.

    ÖKMENER: (Tür.) Er. - Akıllı, bilgili kimse.

    ÖKTEM: (Tür.) Er. - Güçlü, onurlu, gösterişli, korkusuz.

    ÖKTEMER: (Tür.) Er. - (bkz. Öktem).

    ÖKTEN: (Tür.) Er. - Akıllı, bilgili, fazıl, kahraman, cesur.

    ÖKTÜRK: (Tür.) Er. - Akıllı, güçlü Türk.

    ÖMER: (Ar.) Er. - İslam Devleti'nin II. Halifesi Ömer b. Hattab. Dünya durdukça adaletinden dolayı ondan bahsedilecek. Cennetle müjdelenmiştir. Hak ile Batılı çok iyi ayırt edebilen bir alim olduğu için Ömeru'1-Faruk adını almıştır.

    ÖMÜR: (Ar.) 1. Hayat müddeti, yaşama süresi. 2. Hayat, dirilik. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖMÜRAL: (a.t.i.) Er. - Uzun ömürlü ol.

    ÖMÜRCAN: (a.t.i.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNAL: (Tür.) Er. - İleri git, lider ol anlamında.

    ÖNAY: (Tür.) - Ayın ilk günlerindeki hali, hilal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNAYDIN: (Tür.) Ka. - Ön aydın.

    ÖNCEL: (Tür.) 1. Birine göre kendinden önce yerini tutmuş olan kimse. 2. Bizden önce yaşamış olanlar. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNCÜBAY: (Tür.) Er. - Klavuz, rehber, önder kişi.

    ÖNDER: (Tür.) - Bir davada, fikri siyasi bir harekette önde giden, önayak olan, kitleyi idare eden kimse, lider, şef. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNEL: (Tür.) - Bir işin tamamlanması için verilen süre, vade, mühlet. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNEN: (Tür.) - Hak, adalet. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNER: (Tür.) 1. Önde gelen, başta gelen. 2. Yön. 3. Sıra. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNGAY: (Tür.) - Jüpiter gezegeni. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNGEL: (Tür.) Er. - Ağır başlı.

    ONGEN: (Tür.) - Basan, zafer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNGÜ: (Tür.) Er. 1. İlk, önce, önceki. 2. Direnme, inat.

    ÖNGÜL: (Tür.) 1. Direnen, inatçı kimse. 2. Ön ayak olan, teşvik eden. 3. Kılavuz. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖNGÜT: (Tür.) Er. 1. Saklanarak yanaşma, izinden yürüme. 2. Hücum etmek için elverişli yer.

    ÖNKAL: (Tür.) Er. - Ön kal.

    ÖNNUR: (Tür.) Ka. - Ön nur.

    ÖNSAL: (Tür.) Er. - Ön sal.

    ÖNSOY: (Tür.) Er. - İlk soy.

    ÖNÜR: (Tür.) - Kendinden önceki, eski. Öne geçen, ileriye giden. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖREN: (Tür.) 1. Eski yapı ya da kent kalıntısı. 2. Şehir kent. Köy. 3. Bitek ova. 4. Ormanlık yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖRENEL: (Tür.) Er. - Cömert ve geniş el.

    ÖRENER: (Tür.) Er. - Geniş, güven veren yiğit.

    ÖRENGÜL: (Tür.) Er. - Yaban gülü.

    ÖRGEN: (Tür.) Er. 1. Organ. 2. İnce halat, urgan.

    ORSAN: (Tür.) Er. - Yüce adı olan.

    ÖRSEL: (Tür.) Er. - Ör sel.

    ÖTÜKEN: (Tür.) Er. 1. Oğuz destanında Tiyenşan dağlarıyla Orhun havzası arasında bulunduğu belirtilen, ormanlık kutsal bölge. 2. Moğolca'da yer Tanrıçası. - İsim olarak kullanılmaz.

    ÖVEÇ: (Tür.) Er. - 2, 3 yaşındaki erkek koyun.

    ÖVÜNÇ: (Tür.) - Övünmeye yol açan, övünülecek şey. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖYMEN: (Tür.) Er. - Evcimen, evine bağlı.

    ÖZ: (Tür.) 1. Bir kimsenin betiği, manevi varlığı. 2. Bir şeyin temel öğesi. 3. Kan bağı ile bağlı olan. 4. Katıksız, an. 5. Çay, dere. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZAK: (Tür.) Er. - Öz ak. Özü temiz, doğru kimse.

    ÖZAKAN: (Tür.) Er. - Öz akan.

    ÖZAKAY: (Tür.) - Öz akay. Özü temiz kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZAKIN: (Tür.) Er. - Öz akın.

    ÖZAKINCI: (Tür.) Er. - Öz akıncı.

    ÖZAKTUĞ: (Tür.) Er. - Beyaz tuğ.

    ÖZAL: (Tür.) Er. - Öz al.

    ÖZALP: (Tür.) Er. - Özünde yiğit olan kimse.

    ÖZALPMAN: (Tür.) Er. - Özünde yiğit olan kimse.

    ÖZALPSAN: (Tür.) Er. - Yiğitliğiyle tanınan kimse.

    ÖZALTAN: (Tür.) - Sabah seher vöaktinde göğün kızıllaşarak aydınlanması. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZALTAY: (Tür.) Er. - Altaylara mensup. Öztürk.

    ÖZALTIN: (Tür.) - Özü altın gibi değerli olan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZALTUĞ: (Tür.) Er. - Kırmızı tuğ.

    ÖZAN: (Tür.) Ka. - Öz an.

    ÖZARI: (Tür.) - Arı gibi çalışkan kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZARKIN: (Tür.) Er. - Öz arkın.

    ÖZASLAN: (Tür.) Er. - Aslan gibi güçlü, soylu kimse.

    ÖZATA: (Tür.) Er. - Ata ve Öz kelimelerinden birleşik isim.

    ÖZATAY: (Tür.) Er. - Özü herkesçe tanınan kimse.

    ÖZAY: (Tür.). - Özü ay gibi temiz, parlak, aydınlık kimse.

    ÖZAYDIN: (Tür.) - Özü temiz, aydınlık kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBAL: (Tür.) Er. - Balın özü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBALA: (Tür.) Er. - Öz çocuk.

    ÖZBAŞ: (Tür.) Er. - Öz baş.

    ÖZBAŞAK: (Tür.) Ka. - Öz başak.

    ÖZBATU: (Tür.) Er. - Öz batu.

    ÖZBAY: (Tür.) Er. - Yiğit, Türk Alpi.

    ÖZBEK: (Tür.) 1. Yiğit, cesur, özü güçlü. 2. Orta Asya'da yaşayan bir Türk boyu ve bu boydan olan kimse. 3. Dere, çay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBEKKAN: (Tür.) Er. - Özbek soyundan gelen.

    ÖZBEN: (Tür.) - Soyluluk ve asalette öz, temel. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBERK: (a.f.i.) Er. - Özü güçlü kimse.

    ÖZBEY: (Tür.) Er. - (bkz. Özbay).

    ÖZBİL: (Tür.) - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİLEK: (Tür.) - Güçlü bilek. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİLEN: (Tür.) - Kendisi bilen, kendiliğinden bilen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİLGE: (Tür.) - Bilgelik taşıyan. Doğasında bilgelik bulunan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİLGİN: (Tür.) - Öz bilgin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİLİR: (Tür.) - Asıl bilgiye ulaşan, temel bilgi sahibi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZBİR: (Tür.) Er. - Soy, temel, asıl birliği.

    ÖZBOĞA: (Tür.) Er. - Öz boğa.

    ÖZCAN: (Tür.) - Candan, samimi, içten. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZCANAN: (t.f.i.) Ka. - Kişiye en yakın, sevgili.

    ÖZCEBE: (Tür.) Er. - Zırh, cevşen, silah, mühimmat işleriyle uğraşan.

    ÖZÇAM: (Tür.) Er. - Öz çam.

    ÖZÇELİK: (Tür.) Er. - Özü çelik gibi sert ve güçlü.

    ÖZÇEVİK: (Tür.) Er. - Canlı, çevik, hareketli kimse.

    ÖZÇIN: (Tür.) Er. - Özü doğru, saf, temiz kimse.

    ÖZÇINAR: (Tür.) Er. - Öz çınar.

    ÖZDAĞ: (Tür.) Er. - Öz dağ.

    ÖZDAL: (Tür.) - Öz dal. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZDAMAR: (Tür.) Er. - Öz damar.

    ÖZDEĞER: (Tür.) Er. - Bir şeyin gerçek değeri.

    ÖZDEK: (Tür.) Er. 1. Temel, esas, kök. 2. İç, öz, çekirdek. 3. Madde.

    ÖZDEL: (Tür.) - Hediye. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZDEMİR: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü.

    ÖZDEN: (Tür.) 1. Soyca temiz, köleliği olmayan, özgür. 2. Özle, özvar-lıkla, gerçekle ilgili. 3. Suların geçtiği yer, su geçidi. 4. Özsu. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZDENER: (Tür.) Er. - Özden er.

    ÖZDEREN: (Tür.) Ka. - Öz deren.

    ÖZDEŞ: (Tür.) - Her türlü nitelik bakımından eşit olan, benzer olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZDİL: (Tür.) Er. - Gönülden, içten.

    ÖZDİLEK: (Tür.) - Candan dilenen dilek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZDİLMAÇ: (Tür.) Er. - Tercüman, çevirmen.

    ÖZDİNÇ: (Tür.) Er. - Özlü, canlı, dinç olan kimse.

    ÖZDİNÇER: (Tür.) Er. - Özü canlı, dinç olan kimse.

    ÖZDOĞA: (Tür.) Er. - Gerçek, bozulmamış tabiat.

    ÖZDOĞAL: (Tür.) Er. - Öz doğal.

    ÖZDOĞAN: (Tür.) Er. - Öz doğan.

    ÖZDOĞRU: (Tür.) Er. - Özünden temiz, dürüst kimse.

    ÖZDORU: (Tür.) Er. - Öz doru.

    ÖZDORUK: (Tür.) Er. - Zirve. Yüksek şahsiyet.

    ÖZDURAN: (Tür.) Er. - Öz duran.

    ÖZDURDU: (Tür.) Er. - Öz durdu.

    ÖZDURU: (Tür.) Er. - Özü duru, katıksız olan.

    ÖZEK: (Tür.) 1. Güç. 2. Çalışkan. 3. Küçük dere. 4. Ağacın, bitkinin özü, içi. Bitki filizi. 5. Bir şeyin ortası. 6. Sel yarıntısı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZEKAN: (Tür.) Er. - Öze kan.

    ÖZEL: (Tür.) - Öz el. l. Yalnız bir kişiye, bir şeye ait ya da ilişkin olan. Devlete değil, kişiye ait olan. 2. Her zaman görülenden, olağandan farklı, dikkate değer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZEN: (Tür.) 1. Bir işin elden geldiğince iyi olması için gösterilen çaba. 2. İçerlek, tam orta, en içeride olan. 3. İlk söz. 4. Bir birine yakın iki dağın arasındaki uzaklık, ara. Dere, ırmak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZENAY: (Tür.) Ka. - Özen ay.

    ÖZENDER: (Tür.) Er. - Ender bulunan yaratılışta olan, değerli.

    ÖZENGİN: (Tür.) Er. - Özü engin, geniş ve derin.

    ÖZENGÜL: (Tür,) Ka. - Özen gül.

    ÖZENİR: (Tür.) Ka. - Çaba gösteren, en iyisini yapmaya çalışan.

    ÖZENLİ: (Tür.) Er. - Özenle çalışan kimse.

    ÖZER: (Tür.) - Yiğit, doğru kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZERCAN: (Tür.) Er. - Özer can.

    ÖZERDAL: (Tür.) Er. - Öz er dal.

    ÖZERDEM: (Tür.) Er. - Bütün erdemleri özünde toplayan.

    ÖZERDİM: (Tür.) Er. - Özüne erdim, ulaştım.

    ÖZERDİNÇ: (Tür.) Er. - Özünde canlı, dinç olan erkek.

    ÖZEREK: (Tür.) Er. - Asıl amaç, ulaşılmak istenen şey.

    ÖZERHAN: (Tür.) Er. - Yiğit, cesur han.

    ÖZERK: (Tür.) Er. - Kendi kendini yönetme yetkisi olan.

    ÖZERKİN: (Tür.) Er. - Özgür, güçlü kimse.

    ÖZERKMEN: (Tür.) Er. – Özünde güçlü olan.

    ÖZERMAN: (Tür.) Er. - 1. Bir şeyi çok isteyen. 2. Pişmanlık duyan.

    ÖZEROL: (Tür.) Er. - Gerçek yiğit ol.

    ÖZERTAN: (Tür.) Er. - Öz ertan.

    ÖZERTEM: (Tür.) Er. - Özünde erdemli olan.

    ÖZGE: (Tür.). 1. Başka, gayrı, diğer. Yabancı, ağyar. 2. İyi, güzel. 3. İki dağ arasındaki dereciklerin birleştiği yer, derenin başlangıcı. 4. Şakacı. 5. Cana yakın, sıcakkanlı. 6. Yürekli, gözü pek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGEBAY: (Tür.) Er. - İyi, güzel, yürekli erkek.

    ÖZGEER: (Tür.) Er. - İyi güzel erkek.

    ÖZGEN: (Tür.) - Özü geniş, rahat, sakin kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGENALP: (Tür.) Er. - Sakin, ağırbaşlı yiğit.

    ÖZGENAY: (Tür.) - (bkz. Özgenay). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGENÇ: (Tür.) Er. - Öz genç.

    ÖZGENER: (Tür.) Er. - (bkz. Özgenalp).

    ÖZGER: (Tür.) - İyi, güzel kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGİRAY: (Tür.) Er. - Kuvvetli, kudretli yiğit. Kırım hanlarının kullandığı isimlerden.

    ÖZGÜ: (Tür.) 1. Kutsal. 2. Özellikle birine ya da bir şeye ait olan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜÇ: (Tür.) Er. - Temel güç. Ana kuvvet.

    ÖZGÜL: (Tür.) Ka. 1. Özü gül gibi olan. 2. Özellikle bir türe ait olan.

    ÖZGÜLAY: (Tür.) Ka. - Öz gül ay.

    ÖZGÜLEÇ: (Tür.) - Güler yüzlü, içten gülen kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜLER: (Tür.) Ka. - Öz güler.

    ÖZGÜLÜM: (Tür.) Ka. - Öz gülüm.

    ÖZGÜN: (Tür.) - Nitelikleri bakımından benzerlerinden ayrı ve üstün olan. Yalnız kendine özgü bir nitelik taşıyan. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜNAY: (Tür.) Özgün ay. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜNEL: (Tür.) Ka. - Üstün, kerem sahibi cömert el.

    ÖZGÜNER: (Tür.) Er. - Öz güner.

    ÖZGÜNEŞ: (Tür.) - Güneş gibi parlak ve kapsamlı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜR: (Tür.) 1. Kendi kendine hareket etme, davranma karar verme gücü olan. 2. Tutuklu olmayan, hür. Başkasının kölesi olmayan. Bağımsız. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZGÜRCAN: (Tür.) Er. - Özgürlüğüne düşkün kimse.

    ÖZGÜREL: (Tür.) Er. - Özgür davranan kimse.

    ÖZGÜVEN: (Tür.) - Kendine güve*nen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZHAKAN: (Tür.) Er. - Hakan soyundan gelen.

    ÖZHAN: (Tür.) Er. - Hükümdar soyundan gelen.

    ÖZİL: (Tür.) - Gerçek ülke. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZİLHAN: (Tür.) Er. - Ülkenin hanı, reisi.

    ÖZİLTER: (Tür.) Er. - Yurdun gerçek savunucusu, koruyucusu.

    ÖZİNAL: (Tür.) Er. - Gerçek arkadaş, dost.

    ÖZİNAN: (Tür.) - Özden gelen inanç, iman. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZKAN: (Tür.) Er. - Temiz kan, soylu kimse.

    ÖZKAR: (Tür.) Er. - Öz kar.

    ÖZKAYA: (Tür.) Er. - Öz kaya.

    ÖZKAYRA: (Tür.) Er. - İçten gelen bağış, iyilik.

    ÖZKE: (Tür.) - Sağlam, sağlıklı. Temiz yürekli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZKENT: (Tür.) Er. - Öz kent.

    ÖZKER: (Tür.) Er. - Sağlam, temiz yürekli er.

    ÖZKOÇ: (Tür.) Er. - Cesur, savaşkan yapılı..

    ÖZKÖK: (Tür.) Er. 1. Esas, temel, kaynak. 2. Neslin geldiği soy ağacı.

    ÖZKUL: (Tür.) Er. - Gerçek kul. Hakkıyla ibadet eden kul.

    ÖZKURT: (Tür.) Er. - Öz kurt.

    ÖZKUT: (Tür.) Er. - Kutsanmış, kadr sahibi.

    ÖZKUTAL: (Tür.) Er. - Gerçek mutluluk senin olsun.

    ÖZKUTAY: (Tür.) Er. - Özü uğurlu ve ay gibi parlak olan.

    ÖZKUTLU: (Tür.) Er. - Kutlu olan şeyin kendisi. Özü kutlu, uğurlu olan.

    ÖZKUTSAL: (Tür.) Er. - Öz kutsal.

    ÖZLEK: (Tür.) 1. Toprağın özlü, verimli yeri. 2. Zaman. 3. Doğa üstü güç, felek. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZLEM: (Tür.) Ka. - Yeniden görme, tekrar kavuşma arzusu, hasret tahassür. Bir şeye karşı duyulan istek, meyil.

    ÖZLEN: (Tür.) 1. Su kaynağı. Küçük dere. 2. Ağaç kökü. 3. Özlenecek kadar sevilen bir kişi ol. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZLÜ: (Tür.) Er. 1. Özü benliği olan. 2. İçten gerçek. 3. Verimli.

    ÖZLÜER: (Tür.) Er. - Şahsiyet sahibi, olgun kişi.

    ÖZMEN: (Tür.) - Özlü kimse, özü iyi, sağlam kişilikli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZMERT: (Tür.) Er. - Mert yapılı.

    ÖZMUT: (Tür.) Er. - Yapısında mutluluk olan.

    ÖZNUR: (Tür.) - Özü ışıklı, aydınlık kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZOĞUL: (Tür.) Er. - Öz oğul.

    ÖZOĞUZ: (Tür.) Er. - Oğuz'a mensup. Oğuz'a ait.

    ÖZOK: (Tür.) Er. - Özü ok gibi güçlü olan.

    ÖZOL: (Tür.) Er. - Özün değişmesin, göründüğün gibi ol.

    ÖZOZAN: (Tür.) Er. - Gerçek şair.

    ÖZÖĞE: (Tür.) Er. - Bir şeyin aslı, özü.

    ÖZÖNDER: (Tür.) Er. - Gerçek önder.

    ÖZÖZ: (Tür.) - Gönlü geniş kimse. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZPALA: (Tür.) Er. - Pala gibi sert ve keskin kişilikli.

    ÖZPEKER: (Tür.) Er. - Özünde çok güçlü olan yiğit.

    ÖZPINAR: (Tür.) - Öz pınar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZPOLAT: (Tür.) Er. - Özü çelik gibi sağlam olan.

    ÖZPULAT: (Tür.) - (bkz. Özpolat).

    ÖZSAN: (Tür.) - Adı duyulmuş ünlü. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZSEL: (Tür.). - Özle ilgili, öze ilişkin. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZSELEN: (Tür.) - Gerçek haber. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZSEVİ: (Tür.) - İçten gelen sevgi. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZSU: (Tür.) - Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZSUNGUR: (Tür.) Er. - Sakin, soğukkanlı yapısı olan.

    ÖZSÜ: (Tür.) Er. - Gerçek asker. Askeri kişilik ve yapı sahibi.

    ÖZSÜER: (Tür.) Er. - (bkz. Özsü).

    ÖZŞAHİN: (Tür.) Er. - Şahin gibi güçlü, atak, çabuk yapılı.

    ÖZŞAN: (Tür.) Er. - Öz şan.

    ÖZŞEN: (Tür.) Er. - Şen yapılı.

    ÖZTAN: (Tür.) Er. - Karanlığı bitiren, aydın başlangıç.

    ÖZTANIR: (Tür.) Er. - Gerçeği ayırabilen.

    ÖZTARHAN: (Tür.) Er. - 1. Büyük nüfuz sahibi. 2. Komutan, han. 3. Toprak zengini. - (bkz. Tarhan).

    ÖZTAŞ: (Tür.) Er. - Öz taş.

    ÖZTAY: (Tür.) Er. - Öz tay.

    ÖZTAYLAN: (Tür.) Er. - (bkz. Taylan).

    ÖZTEK: (Tür.) Er. - Öz tek.

    ÖZTEKİN: (Tür.) Er. - Yapısında emniyet ve güven taşıyan.

    ÖZTEN: (Tür.) Ka. - Öz ten.

    ÖZTİMUR: (Tür.) Er. - Özü demir gibi güçlü.

    ÖZTİN: (Tür.) Er. - Ruhun özü. Sağlam bir ruh yapısı olan.

    ÖZTİNEL: (Tür.) Er. - Öz tinel.

    ÖZTİNER: (Tür.) Er. - Ruhsal yönden sağlıklı erkek. (bkz. Tiner).

    ÖZTOYGAR: (Tür.) Er. - (bkz. Toygar).

    ÖZTUNA: (Tür.) - (bkz. Tuna). - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZTUNÇ: (Tür.) Er. - Özü tunç gibi güçlü olan.

    ÖZÜAK: (Tür.) Er. - Özü tertemiz olan kişi

    ÖZÜDOĞRU: (Tür.) Er. - Dürüst ve doğruluğu ilke edinen.

    ÖZÜM: (Tür.) - Kardeş gibi tutulup sevilen. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZÜN: (Tür.) 1. Hakkıyla kazanılmış ün. 2. Şiir. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZÜPEK: (Tür.) Er. - Ruhen güçlü.

    ÖZVER: (Tür.) Er. - Öz ver.

    ÖZVERDİ: (Tür.) Er. - Öz verdi.

    ÖZVEREN: (Tür.) Er. - Özveride bulunan, fedakar.

    ÖZVERİ: (Tür.) - Bir amaç ya da kişi için kendi yararlarından vazgeçme, fedakarlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZYAY: (Tür.) - Yay gibi çevik ve atılgan yapılı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZYURT: (Tür.) - Anavatan, anayurt. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZYUVA: (Tür.) - Ata evi, dönülecek asıl yer. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    ÖZYÜREK: (Tür.) Er. - Güçlü korkusuz.

  9. #19
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    P
    PADİŞAH: (Fars.) - Hükümdar.

    PAHA: (Tür.) - Değer, fîat, eder, tutar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PAKALIN: (f.t.i.) Er. - Dürüst, doğru iyi tanınmış kimseler.

    PAKAN: (Fars.) Er. 1. Temizler, anlar. 2. Veliler, ermişler, evliya.

    PAKEL: (f.t.i.) Er. - İyi işler yapan, doğru kimse.

    PAKER: (f.t.i.) Er. - Temiz, dürüst, iyi kimse.

    PAKİZE: (Fars.) Ka. - Temiz, saf, halis, lekesiz.

    PAKKAN: (f.t.i.) Er. - Temiz soydan gelen kimse.

    PAKSAN: (f.t.i.) Er. - Temiz, doğru namuslu tanınmış kimse.

    PAKSOY: (f.t.i.) Er. - Temiz soydan gelen.

    PAKSU: (f.t.i.) Er. - Temiz su. Billur gibi arı duru, şahsiyetli.

    PAKSÜT: (f.ı.i.) Er. - Sütü temiz.

    PALA: (Tür.) Er. - Kısa ve geniş kılıç.

    PALATEKİN: (Tür.) Er. - Emniyet, güven ve cesaret telkin eden kişi.

    PALATİMUR: (Tür.) Er. - Demir pala. Sert ve katı yapılı, güçlü.

    PALAY: (Fars.) Er. - Yedek at.

    PALAZ: (Tür.) Er. 1. Kimi kuş yavrularının civcivlikten sonraki durumu. 2. Güzel, canlı, gürbüz, şişman. 3. Dağınık.

    PALMİYE: (Fran.) Ka. - Süs olarak kullanılan bir nevi hurma ağacı.

    PAMİR: (Tür.) Er. 1. Orta Asya'da yükseltisi 7000 m'yi geçen yüksek dağlık külle. 2. (Fars.) Dünyanın çatısı.

    PAMİRHAN: (Tür.) Er. - Pamir han.

    PAPATYA: (Tür.) Ka. - İlkbaharda çiçek açan, taç yapraklı, beyaz, ortası sarı kümeçli bir kır çiçeği.

    PARLA: (Tür.) Ka. 1. Işık saç, ışılda. 2. Ün kazan, tanın.

    PARLAK: (Tür.) Ka. 1. Parlayan, ışıldayan. Temiz. 2. Çok başarılı.

    PARLANUR: (Tür.) Ka. - Nur gibi parla. Parla nur.

    PARLAR: (Tür.) Ka. - Işık saçar, ışıldar, aydınlık verir.

    PARSA: (Fars.) Er. 1. Sofu, dinine bağlı. 2. İffetli, namuslu, temiz, doğru.

    PARSBAY: (f.t.i.) Er. - Pars gibi güçlü ve çevik.

    PARSHAN: ( f.t.i.) Er. - (bkz. Parsbay).

    PARSKAN: ( f.t.i.) Er. - Kanında atılganlık, cesaret ve saldırganlık taşıyan.

    PAŞA: (Tür.) Er. 1. Osmanlı devletinde yüksek rütbeli askerlere verilen unvan. General. 2.Uslu, ağırbaşlı.

    PAYAM: (Tür.) Er. - Badem.

    PAYAN: (Fars.) - Son nihayet. Uç, kenar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PAYE: (Fars.) 1. Aşama, rütbe, derece. 2. Basamak, merdiven basamağı. 3.. İkizlerin bir yıldızı, cevza burcu. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PAYİDAR: (Fars.) 1. Saygın, rütbeli. 2. Sağlam, sürekli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PAYİZ: (Fars.) Er. - Güz, sonbahar. Yaşlılık.

    PAYZEN: (Fars.) Er. 1. Tutsak, esir. Suçlu. Ayağına pranga vurulmuş kimse. 2. Rençber.

    PAZVANTI: (Fars.) Er. - Osmanlı devletinde, Rumeli bölgesinde gece bekçilerine verilen ad.

    PEDÜK: (Tür.) Er. - Yüce, yüksek.

    PEHLEVİ: (Fars.) Er. 1. Şehir. 2. Kahraman, yiğit.

    PEHLİVAN: (Fars.) Er. 1. Güreşçi. 2. Boylu boslu, iri yan, güçlü kimse, yiğit.

    PEKAL: (Tür.) Er. - Pek al.

    PEKALP: (Tür.) Er. - Güçlü, sert, kahraman yiğit.

    PEKART: (Tür.) Er. - Sağlam dönülmez yemin. Pek ant.

    PEKAY: (Tür.) Ka. - Pek ay.

    PEKDEĞER: (Tür.) - Çok değerli, çok kıymetli. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEKDEMİR: (Tür.) Er. - Sert, sağlam, demir gibi.

    PEKEL: (Tür.) Er. - Güçlü el. Pek el.

    PEKER: (Tür.) Er. - Güçlü kimse. Gözüpek, cesur yapılı.

    PEKERGİN: (Tür.) Er. - Olgun kimse.

    PEKGÖZ: (Tür.) Er. - Cesur, yiğit.

    PEKİN: (Tür.) Er. - Üzerinde kuşku duyulmayan, kesinlikle bilinen, kesin.

    PEKİNER: (Tür.) Er. - (bkz. Pekin).

    PEKİNTÜRK: (Tür.) Er. - Pekin Türk.

    PEKKAN: (Tür.) Ka. - Sağlam temiz kandan gelen. Soylu.

    PEKOL: (Tür.) Er. - Sert, sağlam, dayanıklı ol.

    PEKÖZ: (Tür.) - Özü sağlam kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEKŞEN: (Tür.) - Neşeli, şen-şakrak, mutlu kimse. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEKTAŞI: (Tür.) Er. - Güçlü, sert taş.

    PEKTAY: (Tür.) Er. - Güçlü, sağlam tay.

    PEKTÜRK: (Tür.) Er. - Sağlam ve güçlü Türk.

    PEKÜN: (Tür.) Er. - Tanınmış güçlü isim.

    PEKÜSTÜN: (Tür.) Er. - Çok üstün, üstünlükte en iyi seviyede olan.

    PELİN: (Tür.) Ka. - Birleşikgillerden, keskin ve güzel kokulu, bir çeşit bitki.

    PELİT: (Tür.) - Çınar, meşe vb. ağaçların meyvesi. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEMBE: (Tür.) Ka. - Beyaz ve kırmızının karışmasından oluşan açık renk.

    PEMBEGÜL: (Tür.) Ka. - Pembe gül.

    PERÇEM: (Fars.) Ka. 1. Kâkül. Yele. 2. Mızrak, bayrak gibi şeylerin başlarına konan püskül.

    PERDAH: (Fars.) Er. 1. Cila, parlaklık, parlama. Parlatma, parlaklık verme. 2. Budanmış asmadan yeni süren çubuk.

    PEREN: (Fars.) Ka. - Ülker yıldızı, pervin, Süreyya.

    PERİ: (Fars.) Ka. 1. Dişi cin (güzel ve iyilik severlik sembolü olarak kabul edilirler). 2. Güzel kadın veya kız.

    PERİCAN: (Fars.) Ka. - (bkz. Peri).

    PERİDE: (Fars.) Ka. - Uçmuş, soluk, solmuş.

    PERİHAN: (Fars.) Ka. - Peri padişahı. Büyücü.

    PERİNÇEK: (Tür.) Er. - Özverili, fedakar, sadık.

    PERİRU: (Fars.) Ka. - Peri yüzlü, çok güzel.

    PERİVEŞ: (Fars.) Ka. - Peri gibi, çok güzel.

    PERİZ: (Fars.) Er. 1. Bağırma, haykırma. 2. Su kenarında yetişen yeşil saz, ot.

    PERİZAT: (Fars.) Ka. 1. Peri çocuğu. 2. Güzel, çok güzel.

    PERİZE: (Fars.) Ka. 1. Kırmızı altın. 2. Ateşte pişirilen ekmek.

    PERK: (Tür.) Er. - Katı, sert, güçlü berk.

    PERKEL: (Tür.) Er. - Güçlü er.

    PERKER: (Tür.) Er. - Güçlü kimse.

    PERKİN: (Tür.) Er. - Çok güçlü kuvvetli, sağlam kimse.

    PERMUN: (Fars.) Ka. - Bezek, süs.

    PERRAN: (Fars.) Ka. - Uçan, uçucu.

    PERRİN: (Fars.) Ka. - Nezaket, nazlılık.

    PERTAV: (Fars.) Er. 1. Atılma, sıçrama. 2. Uzağa düşen ok.

    PERTEV: (Fars.) Er. - Işık. Parlaklık.

    PERVA: (Fars.) 1. Korku. Çekingenlik. 2. İlgi, bağ.

    PERVER: (Fars.) Er. - Besleyen, besleyici, yetiştiren, yetiştirici, koruyan, terbiye eden.

    PERVİN: (Fars.) Ka. - Ülker süreyya.

    PERVİZ: (Fars.) Er. 1. Üstün. 2. Elek. Süzgeç. 3. Balık. 4. Güzellik. Cilve. 5. İran hükümdarı Hüsrev'in lakabı.

    PESEN: (Tür.) Kırağı, çiğ. Sis. İnce ince yağan kar, çisenti. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PESENT: (Fars.) Ka. 1. Beğenen, beğenmiş. Beğenme, seçme. 2. Esmerleşmiş. 3. Altın, mat altın.

    PESİN: (Fars.) - Sonraki, en son. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEŞİN: (Fars.) Er. - Keykubat'ın üçüncü oğlu.

    PEŞREV: (Fars.) Er. 1. Türk müziğinin en meşhur saz eseri formu. 2. Güreşten önce güreşçilerin yaptıkları gösteri.

    PETEK: (Tür.) Ka. 1. Kovanda arıların içine bal yaptıkları göz, mum tekerleği. Kovan. 2. Minarenin şerefe ile külah arasındaki kısmı. Bacalarda külahın altındaki çıkıntılı kısım.

    PEYAM: (Fars.) Er. - Haber, başkasından alınan bilgi, nebe.

    PEYAMİ: (Fars.) Er. - Haberle, bilgi ile ilgili.

    PEYDA: (Fars.) Ka. - Meydanda açıkta. Hazır, mevcut.

    PEYGAMBER: (Fars.) - Allah tarafından kullarına haber götürmekle görevlendirilmiş seçkin insan. Nebi, Rasul. - Yalnız Peygamberlere mahsus bir isimdir.

    PEYKAN: (Fars.) Er. - Temren, başak, okun ucundaki sivri demir.

    PEYKE: (Fars.) Ka. - Kuru kanepe, tahta sedir.

    PEYKER: (Fars.) Ka. - Yüz, surat.

    PEYMA: (Fars.) Ka. - Ölçen, ölçücü.

    PEYMAN: (Fars.) Er. - Yemin, and, ahd.

    PEYMANE: (Fars.) Ka. - Büyük kadeh, şarap bardağı.

    PEYREV: (Fars.). - Ardı sıra giden. Arkasından giden, izinden yürüyen. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    PEYZAJ: (Fran.) Ka. - Kır resmi.

    PINAR: (Tür.) Ka. - Yerden kaynayıp çıkan su, kaynak, çeşme. Bir suyun çıktığı yer, su başı. Kaynak suyunun devamlı aktığı yer.

    PIRILTI: (Tür.) Ka. - Parıldayan şeyin çıkardığı ışık. Anlık ışık geçişi.

    PIRLANTA: (hal.) Ka. - Değerli bir tür elmas.

    PIRNAL: (Tür.) Ka. - Meşe ağacı çalısı.

    PITIRCA: (Tür.) Ka. - Koyu pembe renkli bir bahar çiçeği.

    PİNHAN: (Fars.) Ka. - Gizli.

    PİRANE: (Fars.) Er. - Yaşlılara yakışır şekilde, olgunca tavır.

    PİRAYE: (Fars.) Ka. - Süs, zinet.

    PİRUZ: (Fars.) Er. - Kutlu, hayırlı, uğurlu.

    PİRUZE: (Fars.) Ka. - Mavi renkli ve değerli bir süs taşı.

    PİYALE: (Fars.) Ka. - Kadeh, şarap bardağı.

    PLATİN: (Lat.) Ka. - Beyaz ve çok değerli bir maden.

    POLAT: (Fars.) Er. - Çelik. Güç, kuvvet.

    POLATALP: (Tür.) Er. - Çelik gibi güçlü yiğit.

    POLATHAN: (Tür.) Er. - (bkz. Polatalp).

    POLATKAN: (Tür.) Er. - Çelik gibi güçlü soydan gelen.

    POLATKILIÇ: (Tür.) Er. - İyi cins çelikten yapılma kılıç.

    POYRAZ: (Yun.) 1. Kuzeydoğudan esen soğuk rüzgar. 2. Kuzey. – Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    POZAN: (Tür.) Er. - Üzüm bağı.

    PÜRÇEK: (Tür.) Ka. - Şakaklardan sarkan saç, zülüf. Ağaç ve bitkilerin saçak gibi ince kökleri. Oya, püskül, saçak.

    PÜRÇİN: (Fars.) Ka. - Çok düşünceli, öfkeli. Kırışık.

    PÜRDİL: (Fars.) Er. - Yürekli, cesur.

    PÜREN: (Tür.) Ka. - Kimi ağaçlarda yapraklardan ayrı olarak süren ince yaprak. Çalılık ve sık otlu yerler. Sarı, kırmızı, çiçek açan ufak yapraklı anların çok sevdiği bir tür ot. Meşe ağacı filizi.

    PÜRFER: (Fars.) Ka. - Çok parlak, aydınlık.

    PÜSER: (Fars.) Er. - Oğul, erkek çocuk.

  10. #20
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    R
    RABBANİ: (Ar.) Er. 1. Allahla ilgili. 2. Kendini bütün varlığıyla Allah'a teslim eden. Putçu inanıştan uzak, şalin amel işleyen, Allah'tan geleni kabul edip, O'nun dinine muhalif olana karşı çıkan.

    RABIT: (Ar.) Er. - Rabteden, bağlayan, birleştiren. Nefsini dünyadan menedip ahirete bağlamış olan.

    RABITA: (Ar.) Ka. 1. İki şeyi birbirine bağlayan şey, bağ. 2. Münasebet, ilgi. 3. Bağlılık, mensub olma. 4. Sıra, tertip, usul, düzen.

    RABİ: (Ar.) Er. - Dördüncü.

    RABİA: (Ar.) Ka. 1. Dördüncü. Saatteki salisenin 2. Tanzimattan sonra memurlukta kolağası derecesinde bir rütbe. 3. Ünlü kadın mutasavvuf.

    RABİH: (Ar.) Er. - Yararlı, kazançlı, karlı.

    RÂCİ: (Ar.) 1. Rica eden, yalvaran, dileyen. 2. Dönen, geri gelen. 3. Nis-bet ve ilgisi bulunan, dokunan.

    RACİFE: (Ar.) Ka. - Sur'un kıyamette bütün canlıları öldürecek olan ilk üflenişi.

    RACİH: (Ar.) Er. - Değerli, üstün. Fıkıhta: Delil ve Burhanların tercihinde delili öncelik kazanan taraf.

    RACİYE: (Ar.) Ka. 1. Rica eden, yalvaran. 2. Umutlu.

    RADİ: (Ar.) Er. - Boyun eğen, kabul eden, rıza gösteren.

    RADİFE: (Ar.) Ka. - Kıyamette üfürülecek surun ikincisi

    RADİYE: (Ar.) Ka. - Rıza gösteren, kabul eden, boyun eğen.

    RAFET: (Ar.) Er. - Acıma, merhamet etme, esirgeme anlamında. Kur'an-ı Kerim'de Nur suresi 2. ayet. Hadid suresi 27. ayette geçmekledir.

    RAFEDDİN: (Ar.) Er. - İslam dininin vermiş olduğu acıma, esirgeme duygusu. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    RAFIZ: (Ar.) Er. - Bırakan, salıveren.

    RÂFİ: (Ar.) Er. - Kaldıran, yücelten, yükselten. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdürrafi'). Rafi' b. Hadic, sahabeden.

    RAFİA: (Ar.) Ka. - Her çeşit ayaklık ve destek.

    RAFİH: (Ar.) Er. - Rahat ve huzurlu yaşayan.

    RAĞIB: (Ar.) Er. - Arzulu, isteyen, rağbet eden. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.

    RAĞİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rağıb).

    RAĞBET: (Ar.) Ka. - İstek, arzu. İstekle karşılama.

    RAHATEFZA: (a.f.i.) - Rahat artıran. Türk müziğinin bileşik makamlarından. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RAHDAN: (Fars.) Er. - Yol bilen.

    RAHE: (Ar.) Ka. - Avuç içi, el ayası.

    RAHİ: (Ar.) Er. - Rahat, huzurlu, dingin.

    RAHİLE: (Ar.) Ka. - Rahat, sakin.

    RAHİM: (Ar.) Er. - Esirgeyen, acıyan, koruyan, merhametli. Kur'an'da 220 yerde zikredilmiştir. Allah'ın isimlerinden, (bkz. Abdürrahim).

    RAHİME: (Ar.) Ka. - Hafif sesli, latif konuşan kadın demektir, (bkz. Rahim).

    RAHİYE: (Ar.) Ka. - Bal arısı.

    RAHMAN: (Ar.) Er. - Bütün canlılara merhamet eden, koruyan. Kur'an-ı Kerim'de 55'ten fazla yerde zikredilmiştir. Yine Kur'an-ı Kerim'in 55. suresinin adıdır. - Allah'ın isimlerinden "abd" takısı alarak isim olarak kullanılır, (bkz. Abdürrahman).

    RAHMANİ: (Ar.) Er. - Allah'tan gelen, kutsal, Allah'a özgü.

    RAHMET: (Ar.). - Acıma, esirgeme, koruma, yarlığama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RAHMETİ: (Ar.) Er. - Rahmetle ilgili.

    RAHMETULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın esirgemesi, koruması.

    RAHMİ. (Ar.) Er. - Acımayla ilgili.

    RAHMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rahmi).

    RAHŞAN: (Fars.) Ka. - Parıltılı. Işıltı.

    RAHŞENDE: (Fars.) Ka. - Parıldayan, parıldayıcı.

    RAİD: (Ar.) Er. - Gürleyen, gürüldeyen.

    RAİDE: (Ar.) Ka. - Gürleyen bulut.

    RAİF: (Ar.) Er. - Acıması olan, merhametli.

    RAİFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Raif).

    RAİK: (Ar.) Er. - Sade, saf, halis.

    RAİKA: (Ar.) Ka. - Sade, saf, katışıksız.

    RAKIM: (Ar.) Er. - Yazan, çizen. -Yükselti.

    RAKİ: (Ar.) Er. - Namazda eğilen, rüku' eden. Kur'an-ı Kerim'de 4 yerde bu anlamda zikredilmiştir.

    RAKÎB: (Ar.) Er. - Herhangi bir alanda üstünlük sağlamaya çalışan taraflardan herbiri. Koruyucu. "Görüp gözeten" Allah'ın isimlerinden.

    RAKİD: (Ar.) Er. - Hareketsiz, durgun, yavaş.

    RAKİDE: (Ar.) Ka. - Durgun, sessiz, hareketsiz.

    RAKİK: (Ar.) Er. 1. İnce. Yufka yürekli. 2. Köle veya cariye.

    RAKİKA: (Ar.) Ka. - (bkz. Rakik).

    RAM: (Fars.) Er. - İtaat eden, boyun eğen, kendisini başkasının emrine bırakan. -İki isimlerde kullanılır. Ramcan, Ramcanan gibi.

    RAMAZAN: (Ar.) Er. - Hicri (kameri) ayların dokuzuncusu, oruç ayı. Kur'an'da Bakara suresi 185. ayette ismi geçen ay ismi.

    RAMİ: (Ar.) Er. - Atan, atıcı.

    RAMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rami).

    RAMİZ: (Ar.) Er. 1. Akıllı, zeki. 2. İşaretlerle simgelerle gösteren.

    RAMİZE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ramiz).

    RÂNÂ: (Ar.) Ka. 1. Güzel, hoş latif, parlak. Çok iyi, çok ala. 2. Arapça'da "er'an" kelimesinin mücnnesi olup "ahmak, sünepe kadın" demektir. Erkek adı olarak da kullanılır.

    RASÂFET: (Ar.) Ka. - Sağlamlık, dayanıklılık.

    RASÂNET: (Ar.) Ka. - Sağlamlık, dayanıklılık, melanet.

    RASİ: (Ar.) Er. - Kımıldamayan, oynamayan, sabit. Lenger atmış olan, demir üzerinde bulunan gemi.

    RASİA: (Ar.) Ka. - Kabara. Kabara gibi yer yer konulan süs.

    RASİF: (Ar.) Er. 1. Sağlam dayanıklı. 2. Denizin yüzüne çıkmış kayalar. 3. Taş, temel, rıhtım.

    RASİFE: (Ar.) Ka. - Rıhtım, su içine yapılan set.

    RASİH: (Ar.) Er. 1. Sağlam, temeli güçlü, dayanıklı. 2. Bir bilimde, özellikle din alanında çok derinleşmiş olan (kimse). Kur'an'da Rasihûn olarak geçer.

    RASİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Rasih).

    RÂSİM: (Ar.) Er. - Resim yapan.

    RÂSİME: (Ar.) Ka. 1. Âdet, töre. Merasim, tören. 2. Formalite.

    RASİN: (Ar.) Er. - Sağlam, dayanıklı, güçlü.

    RASİYE: (Ar.) Ka. - Büyük dağ.

    RAST: (Fars.) 1. Sağ. 2. Haklı, doğru. Uygunluk. 3. Türk müziğinin en eski makamlarından. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RASTAN: (Fars.) Er. - Doğru olanlar, haklı olanlar, haklılar.

    RASTBİN: (Fars.) - Herşeyin doğrusunu gören. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RASTİ: (Fars.) Er. - Doğruluk, gerçeklik, istikamet.

    RASTKÂR: (Fars.) Er. - Doğru adam.

    RAŞAN: (Ar.) Ka. - Titreme, titreyiş.

    RAŞİD: (Ar.) Er. 1. Olgun, ergin, akıllı. 2. Doğru yolda olan. 3. Hak din olan İslam'ı kabul eden. Kur'an'da Hucurat suresi ayet 7'de geçmektedir. Ayrıca 4 halife için Raşid halifeler denmiştir. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    RAŞİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Raşid).

    RATİB: (Ar.) Er. 1. Sıralayan, düzenleyen (kimse). 2. Sabit, sağlam, yerleşmiş. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.

    RATİBE: (Ar.) Ka. - (bkz. Ratib).

    RAUF: (Ar.) Er. - Esirgeyen acıyan, çok merhametli. - Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılır. -(bkz. Abdürrauf). Kur'an-ı Kerim'de 10'dan fazla yerde geçmektedir.

    RAUFE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rauf).

    RAVEND: (Fars.) Er. - Kökleri ve sapları ilaç olarak kullanılan karabuğdaygillerden bir bitki.

    RAVZA: (Ar.) Ka. - Çimeni, ağacı bol olan yer, bahçe. Ravza-i Mutahhara; Rasulullah'ın medfun olduğu mekan.

    RAYET: (Ar.) - Bayrak. Sancak. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RAYİHA: (Ar.) Ka. - Güzel koku.

    RAYİHAN: (a.f.i.) Er. - Han bayrağı, han sancağı.

    RÂZÎ: (Ar.) Er. - Boyun eğen, kabul eden, rıza gösteren. İslam dünyasında meşhur bir isimdir.

    RAZİYE: (Ar.) Ka. - Kabul eden, rıza gösteren, boyun eğen.

    REBAB: (Fars.) Ka. 1. Bir çeşit kemençe. 2. Arapça'da dostlar anlamına gelir. Hz. Hüseyin'in hanımının ismidir

    REBİ: (Ar.) Er. - Bahar, ilkyaz.

    REBİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Rebi).

    REBİYE: (Ar.) Ka. 1. Kış sonlarında yapılan ekim. 2. Eskiden ozanların bahara girerken büyüklere sundukları kaside.

    RECA: (Ar.) Er. - Umut, umma. İstek, dilek.

    RECAİ: (Ar.) Er. - İsteyen, rica eden, yalvaran. Allah'a yalvaran. As-hab'ın kullandığı isimlerdendir.

    RECEP: (Ar.) Er. 1. Hicri kameri ayların yedincisi, üç ayların ilki. 2. Gösterişli, haybetli.

    REFAH: (Ar.) Ka. - Bolluk, rahatlık, sıkıntı içinde olmamak.

    REFAHET: (Ar.) Ka. - Bolluk, gürlük.

    REFAKAT: (Ar.) Ka. - Refildik arkadaşlık, yoldaşlık.

    REFET: (Ar.) Er. - Acıma, merhamet etme, esirgeme. Kur'an-ı Kerim'de Nur suresi ayet 2 ve ve Hadid suresi 27. ayette geçmektedir.

    REFETTİN: (Ar.) Er. - (bkz. Rafeddin).

    REFHAN: (Ar.) Ka. - Varlık içinde yaşayan.

    REFİ: (Ar.) Er. - Yüksek, yüce, saygın.

    REFİA: (Ar.) Ka. - (bkz. Refı).

    REFİG: (Ar.) Er. - Bolluk ve rahat içinde geçinen.

    REFİH: (Ar.) Er. - (bkz. Refhan).

    REFİHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Refih).

    REFİK: (Ar.) Er. 1. Arkadaş, yol arkadaşı, yoldaş. Muavin, yardımcı. 2. Koca. 3. Ortak. 4. Mesleğe yeni giren kimsenin rehber olarak tanıdığı kişi. Kur'an'da geçen bir isimdir.

    REFİKA: (Ar.) Ka. - Eş, kan, zevce.

    REFREF: (Ar.) 1. İnce, yumuşak kumaş. 2. Kenar saçağı. 3. Döşek, döşeme, minder, yastık. 4. Kuşu çok olan çimenlik. 5. Dallan salkım salkım olan ağaç. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REFTAR: (Fars.) Ka. - Salınarak, edalı yürüyüş.

    REGAİP: (Ar.) 1. Çok istek gören, beğenilen. 2. Armağanlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REHA: (Fars.) Er. 1. Kurtulma, kurtuluş. 2. (Ar.) Bolluk, genişlik, varlık.

    REHAMET: (Ar.) Ka. - Sesin ince, yavaş ve tatlı olması.

    REHASET: (Ar.) Ka. 1. Tazelik, yumuşaklık. 2. Ucuzluk.

    REHAVİ: (Fars.) Er. - Türk müziğinin en eski birleşik makamı.

    REHAYİ: (Fars.) - Kurtulma, necat. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REHBER: (Fars.) Er. - Yol gösteren, kılavuz.

    REİS: (Ar.) Er. - Başkan, baş.

    REKÂNET: (Ar.) Ka. - Ağırbaşlılık, gururluluk.

    REKİN: (Ar.) Er. - Gururlu, ağırbaşlı. Yüce, yüksek.

    REKİNE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rekin).

    REKİZ: (Ar.) Er. 1. Gizli, gömülü define. 2. Sağlam, adamakıllı.

    REMİDE: (Fars.) Ka. - Ürkmüş, korkmuş.

    REMİZ: (Ar.) Er. l. İşaret, meramını isteğini işaretle ifade etme. 2. Alamet, amblem.

    REMZİ: (Ar.) Er. - Remizle ilgili, remze ait, sembolik, simgesel.

    REMZİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Remzi).

    RENÂN: (Ar.) Er. - İnleyen, çınlayan.

    RENGİDİL: (Fars.) Ka. - Türk müziğinde bir makam.

    RENGİN: (Fars.) Ka. 1. Renkli, parlak renkli. 2. Güzel, hoş. Süslü.

    RENGİNAR: (Tür.) Ka. - Nar renginde olan.

    RESÂ: (Fars.) Ka. - Yetişen, yetiştiren, erişen.

    RESAİ: (Ar.) Er. - Süsler, süs.

    RESAN: (Fars.) - Erişenler, yetişenler, ulaşanlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RESANE: (Fars.) Ka. - Özlem, hasret.

    RESANET: (Ar.) Ka. - Sağlamlık, metanet.

    REŞAT: (Fars.) Er. - Layık, değer, yakışır.

    REŞİDE: (Fars.) Ka. - Yetişmiş, olgunlaşmış, ermiş.

    RESMİ: (Ar.) Er. 1. Devletle ilgili olan. 2. Törenle yapılan. 3. Çok ciddi.

    RESMİGÜL: (Fars.) Ka. - Gül gibi güzel, gül biçiminde.

    RESMİYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Resmi).

    RESUL: (Ar.) Er. - Bir kimsenin sözünü başka bir kimseye tebliğ eden kişi. Elçi, Allah elçisi peygamber. Yeni bir kitap ve şeriatle gönderilen peygamber.

    RESULHAN: (a.f.i.) Er. - Hükümdarların elçisi.

    REŞAD: (Ar.) Er. 1. Doğru yolda, hak yolda yürüme. 2. Sultan Reşad; Osmanlı son dönem padişahlarındandır. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    REŞİD: (Ar.) Er. 1. Cenab-ı Hakk'ın isimlerinden. 2. İyi ve doğruyu seçebilen, malını idare gücü olan, rüşd yaşına ulaşmış akil ve baliğ (kişi) ergin, erişkin. 3. Akıllı hareket eden doğru yolda giden. - Abdürreşid olarak kullanılır. Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    REŞİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Reşid).

    REŞİDUDDİN: (Ar.) Er. - Dinin akıllı kişisi, dini olgunluğa ulaşmış kişi.

    REŞİK: (Ar.) Er. - Uzun boylu, yakışıklı.

    REVA: (Fars.) Er. - Yakışır, uygun, yerinde.

    REVAH: (Ar.) Er. 1. Bir şeyi elde etmeden doğan neşe. 2. Güneş battıktan sonra gece oluncaya kadar geçen zaman.

    REVAHA: (Ar.) Ka. - (bkz. Revah). Ünlü sahabi Abdullah b, Revaha'nın babası.

    REVAHİ: (Ar.) Er. - Bal arıları.

    REVAİD: (Ar.) Er. - Gürleyen bulutlar.

    REVAN: (Fars.) 1. Akan, su gibi akıp giden. 2. Ruh, can. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REVHA: (Ar.) Er. - Rahatlık. Gönül rahatlığı.

    REVİŞ: (Fars.) Er. - Biçim, tarz, üslup. Tutum, davranış, yol.

    REVNAK: (Ar.) Ka. - Parlaklık, güzellik, tazelik, süs.

    REVZEN: (a.f.i.) Ka. - Pencere.

    REYAN: (Ar.). - Herşeyin evveli, ilk zamanı, tazelik zamanı. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REYHAN: (Ar.) Ka. 1. Fesleğen, güzel kokulu bir süs bitkisi. 2. Rızık, geçimlik, rahmet anlamına da gelir.

    REYYA: (Ar.) Ka. - Güzel koku, reyhan.

    REYYAN: (Ar.) - Suya kanmış, suya doymuş. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    REZAN: (Ar.) Er. - Ağırbaşlı, gururlu.

    REZZAK: (Ar.) Er. - Bütün canlıların rızkını veren , onları nimetlendiren anlamında. Allah'ın isimlerinden. "Abd" takısı alarak kullanılır, (bkz. Abdürrezzak).

    REZZAN: (Ar.) Ka. - Ağırbaşlı, ağır, onurlu.

    RIDVAN: (Ar.) Er. 1. Rıza, razılık, razı olma. 2. Cennet kapısında bekleyen melek. Kur'an'da 10'dan fazla yerde geçmektedir.

    RIFAT: (Ar.) Er. - Yükseklik, yücelik, itibar, yüksek mertebe.

    RIFKI: (Ar.) Er. - Yumuşaklık, mülayimlik, yumuşak başlılık, naziklik, tatlılık.

    RIFKIYE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rıfkı).

    RIZA: (Ar.) Er. - Razılık, razı olma, hoşnutluk, memnuniyet, muvafakat, kabul. Bir şeyin olmasına muvafakat etme. Kadere mukadderata boyun eğme.

    RIZKULLAH: (Ar.) Er. - Allah'ın verdiği nimet. Nimetler veren Allah'ın kulu.

    RİAYET: (Ar.) 1. Gütme, gözetme. 2. Sayma, saygı, itibar. 3. Ağırlama. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RİCAL: (Ar.) Er. 1. Erkekler. 2. Onur sahibi kimseler.

    RİKAB: (Ar.) Er. - Büyük, saygın bir kimsenin huzuru, önü. - Türk dil kuralına göre "b/p" olarak kullanılır.

    RİKKAT: (Ar.) Ka. - İncelik, naziklik. Sevecenlik, acıma duygusu.

    RİMAYET: (Ar.) Ka. - Atıcılık, ok, kurşun, gülle gibi şeyleri almada usta.

    RİNDAN: (Fars.) Ka. - Dünya işini boş görenler, alçakgönüllüler, kalenderler.

    RİSALE: (Ar.) Ka. 1. Mektup. 2. Kısa yazılmış, küçük kitap. 3. Dergi, mecmua.

    RİSALEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin elçisi, peygamberi. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    RİSALET: (Ar.) Er. - Elçilik. Peygamberlik.

    RİVA: (Ar.) - Suya kanmışlar. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RİYASET: (Ar.) - Reislik, başlık, baş olma, başkanlık. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RİYAZ: (Ar.) Er. - Bahçeler, ağaçlık çimenlik yerler, ravza.

    RİYAZET: (Ar.) - Nefis kırma, dünya lezzetlerinden ve rahatından sakınma, perhizle, kanaatle yaşama. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RUHAN: (Fars.) Ka. - Güzel kokan, güzel kokulu.

    RUHANİ: (Fars.) Er. - Ruhla ilgili. Gözle görülmeyen.

    RUHCAN: (Tür.) Er. - Ruh ve can isimlerinden bileşik isim.

    RUHFEZA: (Tür.) Ka. - Yükselen ruh, yüksek ruh.

    RUHİ: (Ar.) Er. - Ruhsal, ruhla ilgili.

    RUHİDDİN: (Ar.) Er. - Dinin ruhu, özü. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    RUHİNUR: (f.a.i.) Ka. - Nurlu, aydınlık yüzlü.

    RUHİŞEN: (a.f.i.) Ka. - Şen, neşeli, canlı kimse.

    RUHİYE: ( Ar.) Ka. - (bkz. Ruhi).

    RUHNEVAZ: (Fars.) Ka. 1. Ruh okşayan. 2. Türk müziğinde bir makam.

    RUHSADE: (Fars.) Ka. - Yanağını, yüzüne süren, yüzünü sürmüş.

    RUHSAL: (Tür.) Ka. - Ruhla ilgili olan, ruhi.

    RUHSAR: (Fars.) Ka. - Yanak. Yüz, çehre.

    RUHSARE: (Fars.) Ka. - (bkz. Ruhsar).

    RUHSAT: (Ar.) - İzin, müsaade. -Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RUHŞAN. - (Ar.) Er. - Yüce, üstün, şanlı, ruh.

    RUHŞEN: (a.f.i.) Ka. - (bkz. Ruhişen).

    RUHUGÜL: (Ar.) Ka. - Güzel, temiz, latif kimse, gül ruhlu.

    RUHUNUR: (Tür.) Ka. - (bkz. Ruhinur).

    RUKİYE: (Ar.) Ka. - Büyüleyici, sihirleyici, efsun. Peygamberimizin kızlarından birinin adıdır.

    RUŞEN: (Fars.) Er. - Aydın, parlak. Belli, aşikar.

    RUŞENİ: (Fars.) Er. 1. Aydınlık, açıklık. Belli olma. 2. Bir tarikatın adı. Halvetiyyenin Ruşeni kolunun kurucusu olan Aydınlı Ömer Dede'dir.

    RUZAN: (Fars.) Ka. - Günler, gündüzler.

    RUZİ: (Fars.) Er. 1. Gündüze ait, gündüzle ilgili. 2. Rızık, azık, kısmet, nasip.

    RUZİYE: (Fars.) Ka. - Gündüze ait, gündüzle ilgili.

    RÜCUM: (Ar.) Er. - Akan yıldız.

    RÜÇHAN: (Ar.) Er. - Üstünlük, üstün olma.

    RÜKNEDDİN: (Ar.) Er. - Dinin temel direği. - Türk dil kuralına göre "d/t" olarak kullanılır.

    RÜKNİ: (Ar.) Er. l. Bir şeyin en sağlam yanı. 2. Saygın, güçlü, önemli kimse

    RÜKUNET: (Ar.) Ka. - Ağırbaşlılık, gururluluk.

    RÜSTEM: (Fars.) Er. - Yiğit, kahraman. İran'ın ünlü pehlivanı ve savaşçısı.

    RÜSTİ: (Fars.) Er. - Yiğitlik. Üstünlük. Kuvvet.

    RÜSUHİ: (Ar.) Er. 1. Sağlam, güçlü. 2. Becerikli, yetenekli.

    RÜŞTÜ: (Ar.) Er. - Doğru yolda olan. Akıllı, ergin.

    RÜVEYDA: (Ar.) Ka. - Hoş, ince, nazik, Rüveyde.

    RÜVEYDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rüveyda).

    RÜVEYHA: (Ar.) Ka. - Zariflik, incelik.

    RÜVİDE: (Ar.) Ka. - (bkz. Rüveyde).

    RÜYA: (Ar.) Ka. 1. Uyku sırasında görülen şey, düş. 2. Hayal, umut.

    RÜYET: (Ar.) - Görme, seyretme, bakma, görüş. Basiret, isabetli düşünme hassası. Kalp gözüyle manevi alemi görme, müşahade. - Erkek ve kadın adı olarak kullanılır.

    RÜZGÂR: (Fars.) Er. 1. Zaman, devir. 2. Dünya, alem. 3. Talih. 4.

Sayfa 2/4 İlkİlk 1234 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •