Bir tarif aradım kendimce, duyduğum hasretliği ve özlemimi sana anlatacak ama
yoktu..Bulamadım..Yüreğimde var olan derin bir sızıydı sadece..Hep günden geceye,
geceden güne uzayıp giden sadece o garip sızı var içimde...
Benim sensiz yaşadığım sadece sabahlarım vardı, gözümü yalnızlığa açtığım,
koskocaman sensizlik, ufuk çizgisi bile olmayan..Ama yine de hasretliğin tarifi
yoktu.
Hissettiğim sızı vardı, burnumun direğinde başlayan, yüreğimde çağlayan, o sızı..
Sadece ve sadece o sızı..
Benim sensiz geçen günlerim vardı, kalabalıklar insanlar içinde, kendi gülüşlerime
misafir kaldığım, o günlerdeki yalnızlık...Yalnızlığımın adı yine yoktu..
Benim geleceğim , umutlarım, hayallerim, ideallerim vardı ama hepsinin bir yanı
eksikti...Onlar yine sensizdi...
Sana karşı içimde duyduğum özlemin adı yoktu, sadece içimde bir sızısı vardı..Sıcak,
sıcak kendi bedenime ve varlığıma yayılan..Sadece sızı...
Bazı kalabalıklar içinde sahte yüzlü maskeler giymiş gecelerim vardı benim..Kendi,
kendine misafir olmuş gecelerim..Kimi geceler maskelerle savaşlarım vardı benim..Bu
maskeler kah bir sen oluyordu, kah yaşadığım yalnızlığım...
Özlemin tarifi ise yine yoktu...Sadece bir sızısı vardı... Buz gibi kas katı kesilen
sızılardan başka bir şey değildi bunlar...
Aslında yüreğimde yaşayan bir de sevgim vardı, nasıl sevgiydi bu...Yokluğunda
duyduğum sevgim..Adeta bana varlığını ispatlarcasına..Ben hissettiğim yokluğunu bile

bir başka, delicesine, mecnunun leylasına duyduğu sevgi gibi sevdim...
Ama, hiç bir zaman özlemin adı yine yoktu...Sadece yüreğimde sızısı vardı...