REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/4 1234 SonSon
40 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Nazım Hikmet şiirleri

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Nazım Hikmet şiirleri

    ASYA-AFRİKA YAZARLARINA

    Kardeşlerim
    bakmayın sarı saçlı olduğuma
    ben Asyalıyım
    bakmayın mavi gözlü olduğuma
    ben Afrikalıyım
    ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
    sizin ordakiler gibi tıpkı
    benim orda arslanın ağzındadır ekmek
    ejderler yatar başında çeşmelerin
    ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
    sizin ordaki gibi tıpkı
    bakmayın sarı saçlı olduğuma
    ben Asyalıyım
    bakmayın mavi gözlü olduğuma
    ben Afrikalıyım
    okuyup yazma bilmez yüzde sekseni benimkilerin
    şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
    şiirler bayraklaşabilir benim orda
    sizin ordaki gibi
    kardeşlerim
    sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
    toprağı sürebilmeli
    pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
    dizlerine kadar
    bütün soruları sorabilmeli
    bütün ışıkları derebilmeli
    yol başlarında durabilmeli
    kilometre taşları gibi şiirlerimiz
    yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
    cengelde tamtamlara vurabilmeli
    ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
    gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
    malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
    büyük hürriyete şiirlerimiz


    (22 Ocak 1962, Moskova)

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Bahrİ Hazer



    Ufuklardan ufuklara
    ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
    Hazer rüzgârların dilini konuşıyor balam,
    konuşup coşuyordu!
    Kim demiş "çört vazmi!"
    Hazer ölü bir göle benzer!
    Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
    Hazerde dost gezer, e.....y!..
    düşman gezer!

    Dalga bir dağdır
    kayık bir geyik!
    Dalga bir kuyu
    kayık bir kova!
    Çıkıyor kayık
    iniyor kayık,
    devrilen
    bir atın
    sırtından inip,
    şahlanan
    bir ata
    biniyor kayık!

    Ve Türkmen kayıkçı
    dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
    Başında kocaman kara bir papak;
    bu papak değil:
    tüylü bir koyunu karnından yarıp
    geçirmiş başına!
    Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!


    Çıkıyor kayık
    iniyor kayık


    Ve kayıkçı
    "Türkmenistanlı bir Buda heykeli" gibi
    dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
    fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
    O da bir Buda heykelinin
    taştan sükûnu gibi kendinden emin
    dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.


    Bakmıyor
    kayığa
    sarılan
    sulara!
    Bakmıyor
    çatlayıp
    yarılan
    sulara!

    Çıkıyor kayık
    iniyor kayık,
    devrilen
    bir atın
    sırtından inip
    şahlanan
    bir ata
    biniyor kayık!


    - Yaman esiyor be karayel yaman!
    Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
    Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!

    - Aldırma anam ne çıkar?
    Ne çıkar
    kudurtsun
    karayel
    suları,
    Hazerde doğanın
    Hazerdir mezarı!

    Çıkıyor kayık
    iniyor kayık
    çıkıyor ka...
    iniyor ka...
    Çık...
    in...
    çık...

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BAYRAMOĞLU

    Mahpusanedeyim.
    Mahpusanede kalbimin
    kanayan çıplak ayakları
    ne zaman çok uzun bulsa yolunu,
    hatırlarım bilmem neden
    Azeri yoldaşım Bayram Oğlunu:
    Baki.
    Gece saat iki
    sularında ..
    Karaşehrin kara damlarında yatanlar
    görüyor kanlı renklerin nescini uykularında ..
    Yıldızların altında kara neft burguları
    hışırdıyor servilikler gibi derinden
    yüreğinden.
    Bakıyor uykulu sarı gözler
    kara topraktaki yağlı neft birikintilerinden.
    Gök kara,
    yıldızlar sarı.
    Tek katlı,
    düz damlı dört köşe tas dükkanların
    kapalı kara kapıları.
    Karaşehrin kara damlarında yatanlar
    görüyor kanlı renklerin nescini uykularında.
    Baki.
    Gece saat iki
    sularında
    Taşlarda yuvarlanan
    nal ve tekerlek sesleri.
    Seslerde seslenen sesler ..
    İşte bir fayton geçiyor
    geçmede
    geçti:
    son evlerin yakınından
    uzağından
    ırağından..
    Kara bir lanettir ki bu,
    kopmuş geliyor gecenin dudağından...
    Bu faytonun fenerinde dehşeti var:
    hançerle oyulmuş
    kor
    ve derin
    gözlerin..
    Taşlarda yuvarlanan
    nal ve tekerlek sesleri
    Gittikçe uzaklaşan,
    gittikçe alçalan sesler...
    Ortada demiryolu,
    sağ yanda Karaşehir;
    solda fabrikaların
    duvarları yükselir.
    Karşıdan fayton gelir.
    içinde Bayram Oğlu.
    Bağlanmış kolu
    Bayram Oğlunun..
    Karşıdan fayton gelir
    içinde
    Bayram Oğlu.
    Jandarma sağı,
    Jandarma solu
    Bayram Oğlunun...
    Kolunu bağlamışlar
    kanadı kırık değil ..
    Gözünde toplanan
    hıçkırık değil...
    Gözleri ışık dolu
    Bayram Oğlunun.
    Karşıdan fayton gelir,
    içinde
    Bayram Oğlu.
    Ölümdür yolu
    Bayram Oğlunun
    Bayram
    Oğlunun..."

    KALBİMİ BUNALTAN BU DÖRT DUVAR MI?
    ÖLÜMDEN ÖTEYE KÖY VAR MI???

    (1927)

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Ben Senden Önce



    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mi zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    İyisi mi,
    beni yaktırırsın,
    odanda ocağın
    üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf,
    beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin
    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sende ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama
    biz
    o zamana kadar
    o kadar karışacağız ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile
    zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak iki çiçek açacak :
    biri
    sen
    biri de
    ben.
    Ben
    daha olumlu düşünüyorum
    Ben daha bir çocuk doğuracağım
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    Bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
    İçimden bir şey :
    belki diyor.

    (18 Şubat 1945)

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Bİr Hazİn HÜrrİyet



    Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu,
    bir lokma bile tatmadan yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında,
    ananı ağlatanı Karun etmek hürriyetiyle,
    hürsün!

    Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün
    vicdan hürriyetiyle,
    hürsün!

    Başın ensenden kesik gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle,
    hürsün!

    En yakın insanınmış gibi seversin memleketini,
    günün birinde, meselâ, Amerika'ya ciro ederler onu
    seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle,
    hürsün!

    Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in,
    günün birinde, diyelim ki, Kore'ye gönderilebilirsin,
    büyük hürriyetinle bir çukuru doldurabilirsin,
    meçhul asker olmak hürriyetiyle,
    hürsün!

    Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil
    insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hattâ asılmak hürriyetiyle,
    hürsün!

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
    hürriyeti seçmene lüzum yok
    hürsün.
    Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
    (1951)

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Bu Vatana Nasil Kiydilar?



    İnsan olan vatanını satar mı?
    Suyun içip ekmeğin yediniz,
    Dünyada vatandan aziz şey var mı?
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Onu didik didik didiklediler,
    saçlarından tutup sürüklediler,
    götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Eli kolu zincirlere vuruluş,
    vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
    Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Gün gelir çark düzüne çevrilir,
    günü gelir hesabınız görülür.
    Günü gelir sualiniz sorulur :
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    (1959)

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Bulut Mu Olsam



    Denizin üstünde ala bulut
    yüzünde gümüş gemi
    içinde sarı balık
    dibinde mavi yosun
    kıyıda bir çıplak adam
    durmuş düşünür.

    Bulut mu olsam,
    gemi mi yoksa?
    Balık mı olsam,
    yosun mu yoksa?..
    Ne o, ne o, ne o.
    Deniz olunmalı, oğlum,
    bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Bulutlar Adam ÖldÜrmesİn


    Analardır adam eden adamı
    aydınlıklardır önümüzde gider.
    Sizi de bir ana doğurmadı mı?
    Analara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
    uçurtması geçiyor ağaçlardan,
    siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
    Çocuklara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Gelinler aynada saçını tarar,
    aynanın içinde birini arar.
    Elbet böyle sizi de aradılar.
    Gelinlere kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    İhtiyarlıkta aklına insanın,
    tatlı anıları gelmeli yalnız.
    Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
    efendiler, siz de ihtiyarsınız.
    Bulutlar adam öldürmesin.



    (Şubat 1955)

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart BÜyÜk İnsanlik


    Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
    tirende üçüncü mevki
    şosede yayan
    büyük insanlık.
    Büyük insanlık sekizinde işe gider
    yirmisinde evlenir
    kırkında ölür
    büyük insanlık.

    Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
    pirinç de öyle
    şeker de öyle
    kumaş da öyle
    kitap da öyle
    büyük insanlıktan başka herkese yeter.

    Büyük insanlığın toprağında gölge yok
    sokağında fener
    penceresinde cam
    ama umudu var büyük insanlığın
    umutsuz yaşanmıyor.



    (7 Ekim, Taşkent, 1958)

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Çankiri Hapİsanesİnden Mektuplar


    Saat dört
    yoksun
    Saat beş
    yok
    Altı, yedi,
    ertesi gün, daha ertesi
    ve belki
    kim bilir...
    Hapisane avlusunda
    bir bahçemiz vardı.
    Sıcak bir duvar dibinde on beş adım kadardı.
    Gelirdin,
    yan yana otururduk,
    kırmızı ve kocaman
    muşamba torban dizlerinde...
    Kelleci Memedi hatırlıyor musun?
    Sübyan koğuşundan.
    Başı dört köşe,
    bacakları kısa
    ve kalın
    ve elleri ayaklarından büyük.
    kovanından bal çaldığı adamın
    taşla ezmiş kafasını.
    "hanım abla" derdi sana.
    Bizim bahçemizden küçük bir bahçesi vardı,
    tepemizde,
    yukarda,
    güneşe yakın,
    bir konserve kutusunun içinde...
    Bir cumartesi gününü,
    hapisane çeşmesiyle ıslanan
    bir ikindi vaktini hatırlıyor musun?
    Bir türkü söylediydi kalaycı Şaban Usta,
    aklında mı:
    "Beypazarı meskenimiz,ilimiz,
    kim bilir nerede kalır ölümüz....?"
    O kadar resmini yaptım senin
    bana birini bırakmadın.
    Bende yalnız bir fotoğrafın var:
    bir başka bahçede
    çok rahat
    çok bahtiyar
    yem verip tavuklara gülüyorsun.
    Hapisane bahçesinde tavuklar yoktu,
    fakat pek ala gülebildik
    ve bahtiyar olmadık değil.
    Nasıl haber aldık
    en güzel hürriyete dair,
    nasıl dinledik ayak seslerini
    yaklaşan müjdelerin,
    ne güzel şeyler konuştuk
    hapisane bahçesinde...

Sayfa 1/4 1234 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •