CEVR:
Zulüm, haksızlık; adâletin zıddı.
Yeryüzü cevrle dolduktan sonra, benim Ehl-i beytimden (evlâdımdan) mutlaka birisi çıkar. Dünyâ daha önce nasıl zulüm ve cevr ile dolu ise o, dünyâyı adâletle doldurur. (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd)
Dînimizde, cevr edenlere azâb yapılacağı bildirilmiştir. (Muhammed Hâdimî)
CEYYİD:
Başka mâdenle karışım hâlinde basılmış altın ve gümüş paralardan, karışımında altın ve gümüş miktârı fazla olanlar.
CEZÂ:
İyi veya kötü karşılık.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
İyiliğin cezâsı ancak iyiliktir. (Tâatleri yapıp, günah olan şeyleri terk etmenin karşılığı pekçok sevâbdır.) (Rahman sûresi: 60)
Kim bir hayırlı ve güzel amelle (işle) gelirse, ona, on misli sevâb verilir. Kim de bir günâh ile gelirse (eğer af olunmazsa) , ona ancak misli ile (günâhı kadarla) cezâ edilir. Onlar (sevapları noksanlaştırılmak veya cezâları artırılmak sûretiyle) haksızlığa uğratılmaz. (En'âm sûresi: 160)
Allahü teâlâ onlara zulmetmez. Onlar kendilerine zulmedip, ağır cezâları hak ettiler. (Nahl sûresi: 33)
Allahü teâlâ müslüman olmayanlara namaz kılmasını, oruç tutmasını emretmemiştir. Bunlar, Allahü teâlânın emirlerini almakla (kabûl etmekle) şereflenmemişlerdir. Namaz kılmadığı, oruç tutmadığı için bunlara cezâ verilmez. Bunlar yalnız küfrün (îmânsız lığın) cezâsı olan Cehennem'i hak etmişlerdir. (Abdülganî Nablüsî)
Cezâ suçun büyüklüğüne göre değişir. Suç küçük olur ve suçlu boynunu büküp yalvarırsa, bu suç dünyâ dertleriyle affolunabilir. Fakat, suç büyük, ağır olur ve suçlu inatçı olup saygısızlıkta bulunursa, bunun cezâsı âhirette sonsuz ve çok acı olmak lâz ım gelir. (Ahmed Fârûkî)
Gördüğünüz her musîbet ve felâket, kızgınlığın, zulüm ve haksızlık etmenin cezâsıdır. (Abdülhakîm Arvâsî) Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdâsı, Herkesin çektiği kendi cezâsı.
(Muhammed Sıddîk bin Saîd)
CEZBE:
Çekme, çekilme. Allahü teâlânın sevdiği bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuşturması. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü teâlâyı çok anmakla olur.
Rahmân'ın cezbelerinden bir cezbe bütün insanların ve cinnîlerin sevâbları gibidir. (Hadîs-i şerîf-Sülûk Risâlesi)
Tasavvuf yolu iki kısımdır:Cezbe ve sülûk. Sülûk uğraşarak ilerlemektir. Sülûk tamamlandıkdan sonra cezbe lâzımdır. Sülûk olmadan maksada kavuşulamaz. (İmâm-ı Rabbânî)
Cezbe, Allahü teâlânın ismini çok anmakla, sülûk, Lâ ilâhe illallâh sözünü çok söylemekle hâsıl olur. (İmâm-ı Rabbânî)
Cezbenin sülûktan önce olması için sevilmiş olmak lâzımdır. İstenmedikçe çekilmek olmaz. Bu, Allahü teâlânın öyle bir ihsânıdır ki, dilediğine verir. (İmâm-ı Rabbânî)
Sülûk (tasavvuf yoluna girip ilerleme) yapmadan hâsıl olan cezbe noksan ve bozuk olur. (Behâüddîn-i Buhârî)
CİBRÎL:
Peygamberlere vahy getirmekle vazîfeli melek Cebrâil de denir. (Bkz. Cebrâil)
CİDÂL:
Kavga, çekişme, münâkaşa.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Hacda kadına yaklaşmak, günâh işlemek ve (hizmetçileri, arkadaşları ve başkaları ile) cidâl yoktur. (Bekara sûresi: 197)
Başka hiç bir kusurun olmasa bile, kusur olarak cidâl sana yeter. (Ebü'd-Derdâ)
Hikmet (ilim) sâhiplerinden biri; "Yumuşak, tatlı söz, insanda gizlenmiş kin kirini temizler" demiştir. Cidâl ve inâd ise, bunların zıddıdır. Cidâl ve inâd sebebiyle söylenilen kaba ve çirkin sözler, kalbi kırar, geçimi zorlaştırır, kızmaya sebeb olu r, göğsü daraltır. (İmâm-ı Gazâlî)
CİHÂD:
İnsanların, İslâmiyeti işitmeleri, müslüman olmakla şereflenmeleri veya müslümanların dînine, vatanına ve nâmusuna saldıran düşmanı defetmek için yapılan muhârebe yâhut mal, can, söz, neşriyat ve diğer vâsıtalarla İslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek. (Bkz. Gazâ)
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Mallarını, canlarını fedâ ederek din düşmanları ile Allah rızâsı için cihâd eden müslümanlar, oturup, ibâdet edenlerden daha üstündür. Hepsine de, Cennet'i söz veriyorum. (Nisâ sûresi: 95)
Allah yolunda cihâd eden kimselerin hâli, gündüzleri oruçlu olup, gecelerini ibâdetle geçiren, Allahü teâlânın âyetlerine itâat eden, namaz ve oruçtan dolayı hiç bir gevşeklik hissetmeyen kimsenin hâli gibidir ki, yine Allah yolunda cihâd eden üstündür. (Hadîs-i şerîf-Tergîb-ül-İbâd)
Cihâddan maksad, İslâm dînini yüceltmek ve din düşmanlarını zelîl etmektir. Cihâdda gâzî ve şehîdler için bildirilen sevâblar, niyet iyi ve hâlis oluncadır. (İmâm-ı Rabbânî)
Cihâd üç türlü yapılır: Birincisi beden ile yâni her türlü harb vâsıtası ile yapmaktır. İkincisi, her türlü neşriyât (basın ve yayın) vâsıtaları ile İslâmiyet'i insanlara yaymak ve duyurmaktır. Bu cihâdı İslâm âlimleri yapar. Üçüncüsü ise, duâ ile ya pılan cihâddır. Bütün müslümanların bu cihâdı yapmaları farz-ı ayndır. (Muhammed Hâdimî, Birgivî)


Teşekkur:
Beğeni: 


Yer imleri