Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 4/7 ÝlkÝlk 1234567 SonSon
61 sonuçtan 31 ile 40 arasý

Konu: Dini Sözlük (A'dan Z'ye)

  1. #31

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CEBEL-Ý RAHMET:
    "Rahmet daðý" mânâsýna, Arafat ovasýndaki tepe.
    Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Vedâ haccýnda Arefe günü Cebel-i rahmet denilen koyu yeþil taþ yýðýnlarýndan meydana gelen tepenin eteðinde, yüzbini aþkýn müslümana Kusvâ adlý devesinin üzerinde Vedâ hutbesini okuyup, Eshâb-ý kirâmýyl a vedâlaþtý. (Halebî)
    Âdem aleyhisselâm ile Havvâ vâlidemiz, Cebrâil aleyhisselâmýn yol göstermesiyle Arafat ovasýnda buluþtular. Âdem aleyhisselâm Cebel-i rahmet tepesi üzerinde iken, Allahü teâlâdan rahmet ve maðfiret (baðýþlanmasýný) dileyip duâsý kabûl oldu. Onun için bu tepe Cebel-i rahmet diye anýldý. (Altýparmak Muhammed Efendi)

    CEBÎRE:
    Kýrýk ve çýkýðýn iki yanýna baðlanan tahtalar.
    Gusülde ve abdestte cebîre üzerine mesh câizdir. (Ýbrâhim Halebî)

    CEBR:
    Zorlama, zor kullanma. Ýrâde ve ihtiyârýn zýddý.
    Ýnsanýn hiç bir irâde ve ihtiyâra sâhib olmadýðýný, her þeyin cebr elinde esir olduðunu ve varlýðýnýn otomatik, fakat zembereði kýrýk bir makina gibi olduðunu iddiâ etmek yanlýþtýr. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)

    CEBRÂÝL ALEYHÝSSELÂM:
    Dört büyük melekten biri. Peygamberlere vahy getirmek, onlara Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný bildirmekle vazîfeli melek. Buna Cibrîl, Rûh-ul-emîn, Rûh-ul-kuds, Nâmûs-ý ekber de denir.
    Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki:
    Gerçekten Cibrîl, Kur'ân-ý kerîmi, Allahü teâlânýn izniyle senin kalbine indirdi (Bekara sûresi: 97)
    Allahü teâlâ Cebrâil'e (aleyhisselâm), filân þehri yerin dibine geçir, diye emr etti. Cebrâil, yâ Rabbî! Bu þehirdeki filanca kulun sana bir ân isyân etmedi. Hep itâat ve ibâdet ediyor deyince; Allahü teâlâ onu da berâber geçir! Zîrâ günâh iþleyenleri görünce, bir kerrecik yüzünü deðiþtirmedi buyurdu. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât-ý Rabbânî)
    Cebrâil aleyhisselâm çok defâ Resûlullah'ýn huzûruna, Eshâb-ý kirâmdan Dýhye-i Kelbî sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Benî Ümeyye'den üç kiþiyi üç kiþiye benzetti ve þöyle buyurdu: "Dýhye-i Kelbî, Cebrâil'e; Urve bin Mes'ûd Sekafî, Îsâ'ya; Abdül-üzza ise Deccâl'e benzer." (Hadîs-i þerîf-Ýhyâu Ulûmiddîn)
    Þüphesiz Allahü teâlâ bir kulundan râzý olup, onu sevdiðinde, Cebrâil aleyhisselâmý çaðýrýr ve ona buyurur ki: "Ben falan kulumu seviyorum sen de onu sev." Cebrâil aleyhisselâm onu sever. Sonra semâda seslenip der ki:"Allahü teâlâ falan kulu seviyor, siz de onu sevin." Semâdakiler de onu sever. Sonra onun sevgisi yerdekilerin gönüllerinde yerleþir. (Hadîs-i þerîf-Sahîh-i Müslim)
    Âdem aleyhisselâmýn boyu ve ömrü kesin olarak bildirilmedi. Bir rivâyette, bin sene yaþayýp beþ yüz yaþýnda iken peygamber oldu. Allahü teâlâ, kendisine on kitap gönderdi. Cibrîl aleyhisselâm ona on iki sefer gelmiþti. (Niþancý Muhammed Efendi)

    CEBRÝYYE:
    Hicrî birinci asrýn sonlarýnda ve ikinci asrýn baþlarýnda Cehm bin Safvân tarafýndan ortaya çýkarýlan bozuk yol. Buna mürcie fýrkasý da denir.
    Cebriyye fýrkasý; "Ýnsan aslâ bir iþ yapmaz, cansýzlar gibi hareket eder. Ýnsanýn kudreti, kastý, ihtiyârý (isteði) yoktur. Ýnsanlar iyi iþ yapýnca sevâb kazanmaz, kötü iþlerine azâb yapýlmaz. Kâfirler günâh iþleyenler mâzûrdur, mes'ûl olmazlar. Çünk ü insanýn her iþini yalnýz Allah yapýyor. Ýnsan istese de istemese de günah yaratýyor ve insan günâh yapmaya mecbûrdur. Günah insana zarar vermez. Âsî, fâsýk kimseler azâb görmeyecektir." diyorlar. Cebriyyenin bu sözleri küfürdür ve hepsi mel'undur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Mürcie mezhebinde olanlara yetmiþ peygamber lânet etmiþtir." buyurdu. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cebriyye fýrkasý mensûblarýnýn dediði gibi insanda irâde ve ihtiyâr olmasaydý, kötülükleri günâhlarý Allahü teâlâ zor ile yaptýrsaydý, eli-ayaðý baðlanýp daðdan aþaðý yuvarlanan kimse ile yürüyerek etrâfýný seyrederek inen kimsenin hareketlerinin bir birlerinden farklý olmamasý gerekirdi. Hâlbuki birincinin yuvarlanmasý cebr ile, ikincisinin inmesi irâde ve ihtiyâr ile (kendi isteðiyle) olmaktadýr. (Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî)

    CEDEL:
    Münâkaþa, mücâdele, tartýþma, kavga. Mantýkda, meþhur veya doðruluðu herkesçe kabûl edilen kadiyye (önerme)lerden meydana gelen kýyas'a verilen ad.

    CEFÂ:
    Ýncitmek, eziyet etmek, kötülük.
    Hayâ îmândandýr. Fuhuþ (çirkin þeyler) söylemek cefâdandýr. Îmân Cennet'e, cefâ Cehennem'e ¤¤¤ürür. (Hadîs-i þerîf-Buhârî)
    Þu üç günah, îmânýn gitmesine sebeb olur: Birincisi, îmân nîmetine kavuþtuðuna þükretmemek. Ýkincisi, îmânýn gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü, müminlere ezâ ve cefâ etmek. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Haksýz yere bir müslümaný incitmek, Kâbe'yi yetmiþ defâ yýkmaktan daha büyük günahtýr. (Hakîm-i Tirmîzî)
    Peygamber efendimizin aklý o kadar çoktu ki, Arabistan Yarýmadasý'nda, sert, inatçý insanlar arasýnda gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarýna sabrederek, onlarý yumuþaklýða ve itâate getirdi. Çoðu eski dinlerini býrakýp müslüman oldu. (Yûsuf Sinânüddîn)
    Her iþe Besmele ile baþla. Temiz ol. Dâimâ iyiliði âdet edin. Tembel olma. Namaza önem ver. Nîmete þükr, belâya sabret. Dünyâ rahatýna aldanma. Kimseye kýzma. Eziyet ve cefâ etme. (Akþemseddîn)

  2. #32

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CEHÂLET:
    Bilmeme, bilgisizlik. Din bilgilerini bilmeme. Câhillik.
    Allahü teâlâ, Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Âyetlerimize îmân edenler sana geldiði zaman þöyle de: "Allah'ýn selâmý üzerinize olsun. Rabbiniz, size rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim cehâletle bir fenâlýk yapmýþ da arkasýndan tövbe edip (hâlini) düzeltmiþse (Allah'ýn ona maðfireti vardýr.) Muhakkak ki Allah, Gafûr'dur, Rahîm'dir. (En'âm sûresi: 54)
    Cehâletten daha þiddetli bir fakîrlik yoktur. (Hadîs-i þerîf-Nisâb-ül-Ahbâr)
    Bilmediklerinizi sorunuz. Cehâletin ilâcý süâldir (yâni soru sorup öðrenmektir). (Hadîs-i þerîf-Sünen-i Ebû Dâvûd)
    Dârü'l-Ýslâm'da, Ýslâm memleketinde bulunan bir kimsenin meselâ namazýn ve orucun farz, içki, kumar ve zinânýn haram olduðu konusundaki cehâleti mâzeret kabul edilmez. (Ýbn-i Âbidîn)
    Câhil, cehâletinden dolayý mâzur sayýlsaydý, cehâlet ilimden üstün olurdu. (Ýmâm-ý Þâfiî)
    On þey insanýn varlýðýný öldürür: 1) Terbiye azlýðý, 2)Cehâlet çokluðu, 3) Halktan nîmet beklemek, 4)Þehvet azgýnlýðý, nefis kudurganlýðý, 5) Baþ olma sevdasý, 6)Dünyâya düþkün olmak, 7) Nefisle dostluk kurmak, 8)Çok yemek, 9) Çok uyumak, 10) Kabalýk sertlik yapmak. (Bâyezîd-i Bistâmî)
    Kiþiye ilim olarak Allahü teâlâdan korkmasý, cehâlet olarak ucub, kendini, yaptýðý ibâdetleri, iyilikleri beðenerek bunlarla övünmesi yetiþir. Ucb artýnca ahmaklýk hâlini alýr. Ýnsanýn kendi ayýplarýný görmesine mâni olur. (Mâcid-ül-Kürdî)

    CEHD:
    Gayret, olanca gücü ve kuvveti sarf etmek.
    Ýctihâd; insan gücünün yettiði kadar zahmet çekerek cehd etmek demektir. Yâni, Kur'ân-ý kerîmde ve hadîs-i þerîflerde sarîh ve açýk bildirilmemiþ hükümleri ve meseleleri, açýk ve geniþ anlatýlmýþ meselelere benzeterek, meydana çýkarmak için cehd etme ktir. Bunu ancak Peygamber efendimiz, O'nun Eshâbýnýn hepsi ve diðer müslümanlardan ictihâd makâmýna yükselen âlimler yapabilir. (Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî)
    Akýllý kimse; dünyâ iþini kanâat ile (ele geçenle yetinmekle), âhiret iþini hýrs ve acele ile, din iþini ise ilim ve cehd ile yapar. (Ebû Bekr Merâgî)
    Genç kardeþlerim! Benim yaþýma gelmeden evvel cehd ediniz, Yoksa benim gibi zayýflar ve benim gibi amel ve ibâdette kusûr edersiniz. (Sýrrî-yi Sekâtî)
    Sâlih (Allahü teâlânýn râzý olduðu, beðendiði) insanlar derecesine ulaþmanýn bir yolu da, rahatlýk kapýsýný kapatýp, cehd ve gayret kapýsýný açmaktýr... ( Ýbrâhim bin Edhem)

    CEHENNEM:
    Kâfirlerin devamlý, günahkâr müslümanlarýn ise, günahlarý kadar âhirette azab görecekleri yer.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Kim Allahü teâlâ ve Resûlüne ýsrarla isyân eder, inkar etmek sûretiyle Allahü teâlânýn koyduðu sýnýrlarý çiðneyip geçerse, onu içinde sonsuz kalýcý olarak Cehennem'e koyar. (Allahü teâlânýn ve peygamberi Muhammed'in (aleyhisselâm) emirlerine aldýrýþ etmiyenler, beðenmiyenler, asra, fenne uygun deðildir, modern ihtiyâçlara kâfi deðildir diyenler, kýyâmette Cehennem ateþinden kurtulamýyacaklardýr .) Bunlara Cehennem'de, çok acý azâb vardýr. (Nisâ sûresi: 14)
    Ey müslümanlar topluluðu! Allahü teâlânýn sizi teþvik ettiði þeye raðbet ediniz ve O'nun yasak ettiklerinden kaçýnýnýz. Allahü teâlânýn korkuttuðu þeylerden korkunuz. O'nun cezâsýndan, azâbýndan Cehennem'inden korkunuz. Þu bulunduðunuz dünyâda O'nun ateþinden bir damla kývýlcým bulunmuþ olsa, bu dünyâyý sizler için yaþanmaz hâle getirir. (Hadîs-i þerîf-Ýhyâu Ulûmiddîn, Tezkîre-i Kurtubî)
    Cehennem yedi tabakadýr: Birinci tabaka en hafifidir. Fakat dünyâ ateþinden yetmiþ kat daha þiddetlidir. Adý Cehennemdir. Burada müslümanlardan bir kýsmý yanýp, günahlarýndan temizleneceklerdir. Kâfirlerin devamlý azab görecekleri Cehennemin diðer ta bakalarý ise; Sa'îr, Sakar, Cahîm, Hutame, Lazy ve Hâviye'dir. (Bkz. Ýlgili maddeler) (Seâdet-i Ebediyye)
    Bir þeyi arayan onun peþinden koþtuðu ve bir þeyden korkan ondan kaçtýðý halde, Cennet'i arayýp, Cehennem'den kaçan kimselerin bunlara hiç aldýrýþ etmeden uyuyup kalmalarý ne kadar þaþýlacak þeydir. (Âmir bin Abdullah)
    Cehennem'e girmek ve sonsuz olarak orada kalmak, îmâný duyduktan sonra þirk (Allah'a ortak) koþanlar içindir. (Kâdýzâde)
    Cennet ve Cehennem hâlihâzýrda vardýrlar ve ebediyyen bâkidirler (kalýcýdýrlar). ( Ömer Nesefî)
    Cehennem'den en son çýkacak mü'min, yedi bin âhiret senesi yanacaktýr. Âhiretin bir günü, dünyânýn bin senesi kadar uzundur. (Kâdýzâde Ahmed Emîn Efendi)
    Günahlar gaflete, Allahü teâlâyý unutmaya, gaflet ise, kalbin katýlaþmasýna sebeb olur. Kalbin katýlaþmasý, insaný Allahü teâlâdan uzaklaþtýrýr. Allahü teâlâdan uzaklaþmak ise, Cehennem'e ¤¤¤ürür. (Hâris el-Muhâsibî)

    CEHL (Cehil):
    Ýlimsizlik, bilgisizlik, dînî bilgilerden haberi olmamak. (Bkz. Cehâlet)

    Cehl-i Mürekkeb:
    Câhil olduðu hâlde, câhilliðini bilmeyip, kendini âlim zannetmek.
    Saðýrý, dilsizi, tedâvî ettim. Ölüyü dirilttim. Fakat cehl-i mürekkebin ilâcýný bulamadým. (Îsâ aleyhisselam)

  3. #33

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CEHMÝYYE:
    Cebriyye fýrkasýnýn bir kolu olup, Hicrî ikinci asýrda Cehm bin Saffân tarafýndan kurulan bozuk fýrka.
    Cehmiyye fýrkasýnda olanlar, kullarýn amellerinde cebr (zorlama) ve mecbûriyet altýnda olduklarýný söyleyip, kulun yapabilme gücünü bütünüyle inkâr ettiler. Îmânýn yalnýzca yüce Allah'ý bilmek, küfrün de yalnýzca O'nu bilmemek olduðunu ileri sürdüler . Âhirette Allahü teâlânýn görülmeyeceðini söyleyip, kabir azâbýný, sýrat ve mîzâný inkâr etmiþlerdir. (Abdülkâhir Baðdâdî)

    CEHRÎ:
    Açýktan, alenî olarak, yüksek sesle söylemek, okumak.
    Namazýn vâciblerinden on dördüncüsü cehrî okunacak yerde cehrî okumaktýr. (Ýbrâhim Halebî)
    Bayram namazýný kýlmak için câmiye giderken bayram tekbirlerini, Fýtr (Ramazan) bayramýnda sessiz, Kurban bayramýnda cehrî söylemek sünnettir. (Mehmed Zihnî)

    CELÂBÝB:
    Uzun ve geniþ örtü, manto. Cilbâb'ýn çoðuludur. (Bkz. Cilbâb)

    CELÂL:
    Allahü teâlânýn kahr ve gazab sýfatlarýndan. Azamet, büyüklük, ululuk, hiçbir þeye muhtâç olmamak.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Yeryüzünde bulunan her canlý fânîdir (yok olucudur) . Ancak celâl ve ikrâm sâhibi olan Rabbinin zâtý bâkîdir. Böyle iken Rabbinizin hangi nîmetlerini yalan sayabilirsiniz? (Rahmân sûresi: 26, 27, 28)
    Hiç þüphe yok ki, kýyâmet gününde Allahü teâlâ, nerede benim celâlim için birbirini sevenler! Bugün ben onlarý arþýmýn gölgesinde gölgelendireceðim... buyuracaktýr. (Hadîs-i þerîf-Müslim)
    Yâ zel-celâli vel-ikrâm'ý çok söyleyin, ona çok devâm edin. (Hadîs-i þerîf-Tirmizî)
    Melekler, Allahü teâlânýn azameti, celâli ve büyüklüðünden korkudadýrlar. Kendilerine verilen emirleri yapmaktan baþka iþleri yoktur. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    CELÎL (El-Celîl):
    Celâl sâhibi mânâsýna Allahü teâlânýn Esmâ-i hüsnâsýndan (güzel isimlerinden). (Bkz. Celâl)

    CELÎS-ÝÝLÂHÎ:
    Allahü teâlâya yakýn kimse, velî.
    Celîs-i ilâhî olanlarla birlikte bulunanlar, þakî (Cehennemlik) olmaz. (Hadîs-i þerîf-Buhârî, Müslim)

    CELLE CELÂLÜH:
    "O yücedir" mânâsýna Allahü teâlânýn ismi-i þerîfi söylenince, yazýlýnca ve iþitilince, söylenilen ta'zîm (hürmet, saygý) ifâdesi. (Bkz. AzzeÝsmuhû)

    CELSE:
    Namazda iki secde arasýnda hareketsiz bir miktâr oturma. (Bkz. Ta'dil-i Erkân)
    Rükûda ve secdelerde ve kavmede (rükûdan kalkýp ayakta dururken) ve celsede beden tumânînet (hareketsizlik) bulduktan sonra biraz durmalýdýr ki, Hanefî âlimlerinin çoðu buna vâcib demiþtir. Ýmâm-ý Ebû Yûsuf ve Ýmâm-ý Þâfiî ve Mâlik ise farz demiþtir. Bâzý Hanefî âlimleri de sünnet demiþlerdir. Müslümanlarýn çoðu bunu yapmýyor. Bu bir ameli yapana ve meydana çýkarana, Allah yolunda harb edip canýný veren yüz þehid sevâbýndan çok sevap verilir. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    Celse-i Hafîfe:
    Ýkinci secdeyi yapýp kýyâma kalkmadan önce olan kýsa oturma.
    Þâfiî mezhebinde Celse-i hafîfe sünnettir. (Ýbn-i Hacer)

    CELVETÝYYE:
    Evliyânýn büyüklerinden Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
    Celvetiyye, Bayramiyye tarîkâtinin koludur. Çünkü Azîz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinin yolu, Üftâde, Hýzýr Dede ve Akbýyýk Sultan vâsýtasýyle Hacý Bayrâm-ý Velî'ye baðlanýr. Bu yol, hazret-i Ali'den geldiði için zikr-i cehrî (sesli zikir) esastýr. Kelîme -i tevhîdin söylenmesine devam bu yolun esaslarýndandýr. Celvetiyye yolu, Aziz Mahmûd Hüdâyî hazretlerinden sonra, Selâmiyye, Hakkýyye, Fenâiyye ve Hâþimiyye adýyle dört kýsma ayrýlmýþtýr. Onun bir duâsý þöyledir: "Yâ Rabbî! Kýyâmete kadar bizim yolumuza katýlanlar, bizi sevenler, ömründe bir kerre türbemize gelip rûhumuza fâtihâ okuyanlar, bize talebe olanlar denizde boðulmasýnlar. Ömrünün sonlarýnda fakîrlik görmesinler, îmânlarýný kurtararak gitsinler ve öleceklerini bilip haber versinler." (Hüseyin Vassâf)

    CEM':
    Birleþtirme, bir araya getirme.
    1. Ýkindi namazýný öðle namazýyla, yatsý namazýný akþam namazýyla birlikte kýlma.
    Seferî olmayan (104 kilometreden az giden) Hanefî mezhebindeki bir yolcu, Þâfiî mezhebine uyarak iki namazý cem' edemez. (Þemseddîn Remlî)
    Seferî olan (104 kilometreden fazla yola gitmeye karar veren) bir Hanefî, yolculuk sýrasýnda, diðer üç mezhebe uyarak, araba mola verdiði zaman, öðle ile ikindiyi ve akþam ile yatsý namazlarýný cem edebilir. (Hayreddîn Remlî)
    Hanefî mezhebinde yalnýz Arafat meydanýnda ve Müzdelife'de hacýlarýn iki namazý cem' etmeleri lâzýmdýr. (Abdullah Mûsulî)
    2. Tasavvufta bir makam. Fenâ ve sekr (mânevî sarhoþluk) makâmý da denir.
    Cem' makamýnda Cenâb-ý Hakk'ýn varlýðý zuhur ve istilâ edip, sâlik (tasavvuf yolcusu) kendi mevhum olan varlýðýný yok bulur. Hallâc-ý Mansûr'un Ene'l-Hak, Bâyezîd-i Bistâmî'nin Sübhânî sözleri ve benzerleri bu makamda, Allahü teâlâdan baþka hiçbir þe y görmeyince söylenen sözlerdir. Allahü teâlâ mahlûklarý (yarattýklarý) ile birleþik deðildir. Onlarýn ayný ve benzeri deðildir. O hiçbir bakýmdan yarattýklarýna benzemez. Hallâc-ý Mansur; "Ene'l-Hak" demekle, "Ben Hakk'ým, Hak teâlâ ile birleþtim" demek istemedi. Böyle diyen kâfir olur. Onun sözünün mânâsý: "Ben yokum. Hak teâlâ vardýr" demektir. (Ýmâm-ý Rabbânî, Muhammed Ma'sûm)

  4. #34

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Cem'ul-Cem':
    Tasavvufta bir makâmýn adý. Sahv (uyanýklýk) makâmý. Bekâ makâmý da denir.
    Cem'ul Cem' makâmýna kavuþanlar, hakîkî müslümanlýkla þereflenirler, insanlara Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný anlatmaya, onlarý terbiye etmeye lâyýk olurlar. (Muhammed Ma'sûm)
    Cem'ul Cem' makâmýnda olanlarýn râhatý ubûdiyette (kullukta), lezzetleri tâattedir. (Muhammed Ma'sûm)

    CEMÂAT:
    Topluluk.
    1. Ýbâdet etmek için bir araya gelen topluluk.
    Cemâatle kýlýnan namaza, yalnýz kýlýnan namazdan yirmi yedi kat fazla sevâb verilir. (Hadîs-i þerîf-Tirmizî)
    Güzel bir abdest alýp, mescidlerden birine cemâatle namaz kýlmak için gidenin, Allahü teâlâ her adýmýna bir sevâb yazar, her adýmýnda amel defterinden bir günâhý siler ve Cennet'te onu bir derece yükseltir. (Hadîs-i þerîf-Et-Tergib vet-Terhîb)
    Nâfile namazlarý cemâatle kýlmak mekrûhtur. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Ey kardeþim! Sizin için üç þeyi seviyorum. Kur'ân-ý kerîmi gece gündüz okumanýzý, cemâate devâmýnýzý ve kötü iþlere mâni olmanýzý. (Abdullah ibni Avn)
    Açýkta, gizlide her zaman Allahü teâlâdan kork. Beþ vakit namazý cemâatle kýl. Harama yönelme. Böylece, Allahü teâlâya yakýnlardan olursun. (Abdullah bin Dînâr)
    Dünyâda, Allahü teâlânýn sevdikleri ile berâber bulunmak ve cemâatle namaz kýlmaktan daha lezzetli bir þey kalmadý. (Câkîr el-Kürdî)
    2. Peygamber efendimiz ve Eshâbýnýn bildirdiði hak yol üzere bulunan müslümanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat.
    Þeytan, insanýn kurdudur. Kenarda köþede kalmýþ, sürüden ayrýlmýþ koyunu kurt yakaladýðý gibi, þeytan da cemâatten ayrýlanlarý yakalar. Sakýn cemâatten ayrýlmayýnýz. (Hadîs-i þerîf-Muhtasar fî Ýlm-il-Hadîs)
    Cemâat rahmettir. Ayrýlýk azâbdýr. (Hadîs-i þerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
    Cemâate yapýþýnýz. Çünkü Allahü teâlâ bu ümmeti dalâlet üzere bir araya getirmez. (Hadîs-i þerîf-Tirmizî)
    Kim cemâatten bir karýþ ayrýlýrsa, Ýslâm ipini boynundan çýkartmýþtýr. (Hadîs-i þerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
    Cemâat-i Ýslâmiyye: Ebü'l-A'lâ el-Mevdûdî'nin Pakistan'da kurduðu bozuk teþkîlât.
    Cemâat-i Ýslâmiyye reisleri, Ümmet-i Muhammediyye'yi parçalamak ve Ehl-i sünnetin dýþýnda sapýk bir çýðýr açmak gâyesiyle yeni bir teþkîlât kurdular ve kendilerinden baþkasýnýn doðru yolda olmadýðýný söylediler. (Mevlevî Ebû Ahmed)

    CEMÂL:
    1. Güzellik.
    Kadýn ya malý, ya cemâli veya dîni için alýnýr. Siz dîni için alýnýz. Malý için alan, malýna kavuþamaz. Yalnýz cemâl için alan cemâlinden mahrûm kalýr. (Hadîs-i þerîf-Menâic-ül-Ýbâd)
    2. Allahü teâlânýn lütuf ve rýzâ sýfatý.
    Allahü teâlâ kýyâmet günü mahþer yerinde, kâfirlere ve günâhý olan mü'minlere, kahr ve celâl, sâlih olan mü'minlere ise lütuf ve cemâl sýfatiyle muâmele edecektir. (Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî).
    3. Zât, yüz.
    Resûlullah'ýn mübârek cemâlini bir kere görmek ve biraz huzûrunda oturmak insaný öyle derecelere kavuþturur ki, bunlar baþka türlü hiç bir þeyle ele geçmez. (Ebû Tâlib-i Mekkî)
    4. Çirkinliði gidermek, vakar sâhibi olmak ve þükr etmek için nîmeti göstermek. Çirkinliðe, baþkalarýnýn iðrenmelerine, hakâret etmelerine sebeb olacak þeyleri yapmamak, bunlarý gidermek.
    Cemâl için temiz, güzel giyinmek mübahdýr. Bunun için bulunduðu yerde âdet olan þeylerden haram olmýyan en iyilerini kullanmak lâzýmdýr. Gösteriþ ve öðünmek için nîmeti göstermek, cemâl olmaz, kibir (büyüklenmek) olur. Nefsin zaîf, azgýn olduðunu gös terir. (Seâdet-i Ebediyye)

    CEMÎL (El-Cemîl):
    Allahü teâlânýn isim-i þerîflerinden. Cemâl sâhibi. (Bkz. Cemâl)
    Allahü teâlâ Cemîldir, cemâl sâhiblerini sever. (Hadîs-i þerîf-Bahr-ur-Râik)

    CEM'ÝYYET:
    Topluluk. Kalbde hâsýl olan mânevî toparlanma, huzur, Allahü teâlâ ile berâber olma hâli.
    Beþ vakit namazý cemâat ile kýldýktan sonra, bütün vakitlerinde Allahü teâlâyý zikretmek (hatýrlamak, anmak) lâzýmdýr. Kalbde baþka hiç bir þeye yer vermemelidir. Zikr yapmakta gevþeklik duyulursa, kalbin niçin daðýldýðýný araþtýrmalýdýr. Bundan sonr a kalbin cem'iyyetine çalýþmalý ve boyun bükerek, aðlayarak, kalbdeki karartýnýn gitmesi için Allahü teâlâya yalvarmalýdýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Namazda, ayakta iken secde yerine, rükûda iken ayaklara, secdede burun ucuna ve otururken iki ellere ve kucaðýna bakýlýr. Bu söylenenler yapýlýr ve gözler etrâfa kaymaz ise, namaz cem'iyyetle kýlýnmýþ olur. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    CEMRE:
    Hacýlarýn þeytan taþlarken attýklarý taþlar veya bu taþlarýn atýldýðý yer. Çoðulu cimâr ve cemerât'týr. Minâ'da birbirlerine birer ok atýmý mesâfede bulunan üç taþ yýðýný vardýr. Bunlardan birincisine Cemre-i ûlâ (birinci cemre), ikincisine Cemre-i v ustâ (orta cemre) ve üçüncüsüne Cemre-i Akabe adý verilir.
    Kurban bayramýnýn birinci günü sabahý Meþ'arilharâm denilen yerden güneþ doðmadan önce Minâ'ya hareket edilir. Minâ'ya gelince, Mescid-i Hîf'e en uzak olan ve Cemre-i Akabe denilen yerde sað elin baþ ve þehâdet parmaklarýyla iki buçuk metreden veya d aha uzaktan cemre yerini gösteren duvarýn dibine yedi taþ atýlýr. Sonra buradan gidip kurban kesilir. Taþlar atýlýrken Minâ'yý saða, Mekke-i mükerremeyi sola almak sûretiyle önce Mescid-i Hîf'e en yakýn olan Cemre-i ûlâya (birinci cemre), sonra Cemre-i vustâya (orta cemre), daha sonra Cemre-i Akâbe'ye taþ atýlýr. Taþlar atýlýrken Bismillahi Allahü ekber denir. Bayramýn ikinci günü öðle namazýnda Minâ'da okunan hutbeden sonra, üç cemreye yediþer taþ atýlýr. Bayramýn üçüncü günü de böyle yediþer taþ atýlýr ki, hepsi kýrk dokuz taþ olur. Bunlarý öðleden önce atmak câiz deðildir veya mekruhtur. Dördüncü gün de, Minâ'da fecrden (tan yerinin aðarmasý) güneþin batýþýna kadar dilediði zaman yediþerden yirmi bir taþ daha atmak müstehâbdýr (sevâbdýr) . Böylece yetmiþ taþ atýlýr. Cemrelere hayvan üzerinde taþ atmak câizdir. (Ýbn-i Âbidîn)

    CENÂBET:
    Cünüplük. Gusül (boy abdesti) almayý gerektiren durum. (Bkz. Cünüb) Soðuk, sýcak dedin abdest almadýn, Dünyâya daldýn, namaz kýlmadýn. Cenâbet gezip gusül etmedin, Derse Allah, sen ne cevap verirsin?
    (M. Sýddîk bin Saîd)

  5. #35

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CENÂZE:
    Ölü.
    Acele etmek þeytandandýr. Beþ þey bundan müstesnâdýr. Kýzýný evlendirmek, borcunu ödemek, cenâze hizmetlerini çabuk yapmak, misâfiri doyurmak, bir günâh iþleyince derhal tövbe etmek. (Hadîs-i þerîf-Eþi'at-ül-Lemeât)
    Cenâzeyi kýrk adým taþýyanýn kýrk büyük günâhý affolur. (Hadîs-i þerîf-Künûz-üd-Dekâik)
    Cenâzeye ve cenâze çýkan yere siyah örtü örtmek ve siyah giyinmek câiz deðildir. (Kâdý Hindî)

    CENNET:
    Bahçe. Âhirette müslümanlarýn nîmet ve mutluluk içerisinde sonsuz olarak yaþayacaklarý yer.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Rabbinizden (af ve) maðfiret istemeye ve Cennet'e girmeðe koþunuz. Bunun için çalýþýnýz! Cennet'in büyüklüðü, gökler ve yer küresi kadardýr. Cennet, Allahü teâlâdan korkanlar için hazýrlandý. Bunlar, az bulunsa da mallarýný Allah yolunda verirler, öfkelerini belli etmezler, herkesi affederler. Allahü teâlâ, ihsân edenleri sever. (Âl-i Ýmrân sûresi: 133)
    Dikkat edin, Cennet için hazýrlanan yok mudur? Kâbe'nin Rabbi'ne (Allahü teâlâya) yemîn olsun ki, Cennet'te tehlike diye bir þey yoktur. Cennet, parlayan bir nûr, etrâfa yayýlan bir kokudur. Binâlarý kuvvetlidir. Irmaklarý devamlý akar, bol ve kemâle ermiþ meyve yeridir. (Hadîs-i þerîf-Ýhyâu Ulûmiddîn)
    Cennet, analarýn ayaðý altýndadýr. (Hadîs-i þerîf-Nesâî, Ahmed bin Hanbel)
    Allahü teâlâ arþ ve kürsî altýnda, yedi kat göklerin üstünde, arþýn nûru ile birbirinden yüksek sekiz Cennet yaratmýþtýr: Birincisi, Dâr-ül Cinân, beyaz incidendir. Ýkincisi, Dâr-üs-Selâm, kýrmýzý yâkuttandýr. Üçüncüsü, Cennet-ül-Me'vâ, yeþil zeberce ddendir. Dördüncüsü, Cennet-ül-Huld, kýrmýzý ve sarý mercandandýr. Beþincisi, Cennet-ün-Naîm, beyaz gümüþtendir. Altýncýsý, Cennet-ül-Firdevs, kýrmýzý altýndandýr. Yedincisi Cennet-ül-Adn büyük beyaz incidendir. Sekizincisi Dâr-ül-Karâr, kýrmýzý altý ndandýr. (Peygamberler Târihi)
    Cennet'e girmek îmâna baðlýdýr. Îmân da Allahü teâlânýn ihsânýdýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Kalbinde zerre kadar îmâný olan kimse, Cehennem'de sonsuz kalmýyacak, Allahü teâlânýn rahmetine kavuþarak Cennet'e girecektir. (Ýmâm-ý Rabbânî) Þol Cennet'in ýrmaklarý Akar Allah deyû deyû. Çýkmýþ Ýslâm bülbülleri, Öter Allah deyû deyû.
    (Yûnus Emre)

    CERBEZE:
    Ýþleri incelemek, anlamak kuvvetini, lüzumsuz yerlerde kullanmak, ukalâlýk etmek, gereksiz aklî yorumlarda bulunmak. Hikmetin aþýrýsý.
    Cerbeze sâhiblerinin ilim meclislerindeki yerleri herkesten geri olup, belki de kapýdan dýþarý olmasý lâzým gelir. Çünkü insanlarýn zihinlerini karýþtýrýrlar. Bozarlar. (Ahmed Rýfat)
    Rûhun fen kuvvetini (aklý) aþýrý kullanmak cerbeze olmaz. Kötü olmaz. Din bilgilerini, fen bilgilerini ve matematiði ilerletmek için ne kadar çok inceler, araþtýrýrsa, o kadar çok iyi olur. Cerbezeli insan, mümkün olmayan þeyleri anlamaða kalkýþýr. M üteþâbih (mânâsý açýk olmayan) âyetlere mânâ verir. Kazâ ve kader üzerinde konuþur. Aklýný, hîle, dedikodu ve maskaralýk yapmak için kullanýr. (Ali bin Emrullah)
    Cerbeze huylu kimse, rûhun kuvveti olan aklýný hiyle, dedikodu, maskaralýk yapmak için kullanýr. Belâdet (yâni kalýn kafalý) huylu kimse, hakîkatleri anlayamaz. (Ali bin Emrullah)

    CERH VE TA'DÎL:
    Hadîs ilmine âit iki ýstýlah (terim). Cerh, yaralamak. Bir hadîs âliminin, bâzý sebeplerle râvînin (hadîs rivâyet eden kimsenin) rivâyetini (naklini) reddetmesi. Ta'dîl, düzeltmek. Bir hadîs âliminin, bir râvinin rivâyetinin kabûl edilebileceðini açý klamasý.
    Hadîs âlimleri, din gayretleri ve müslümanlarýn iyiliði için, bozuk ve yalancý olanlarý cerh ve ta'dîl yapmýþlardýr. Yoksa onlarýn maksatlarý müslümanlarý kötülemek, gýybetlerini yapmak deðildi. (Tirmizî)

    CERRÂHÝYYE:
    Evliyânýn büyüklerinden Nûreddîn Cerrâhî hazretlerinin tasavvuftaki yolu.
    Cerrâhiyye tarîkatý, Alâeddîn Ali Köstendilî ve Þeyh Ramazan Mahfî vâsýtasýyle Halvetiyye'nin kollarýndan Ahmediyye'nin kurucusu olan Yiðitbaþý Ahmed Þemseddîn'e ulaþýr.Nûreddîn Cerrâhî, talebelerine, Ehl-i sünnet îtikâdý üzere olmalarýný ýsrarla ten bih etmiþ, bunun için Birgivî Vasiyetnâmesini okumalarýný ve okutmalarýný tavsiye etmiþtir. (Hüseyin Vassaf)
    Cerrâhiyye yolunun büyüðü Nûreddîn Cerrâhî hazretlerinin bir beyti þöyledir: Dil (gönül) beytini pâk (temiz) eden, Derviþi anka (kuþu) eden, Âlem-i ilâhiye (ilâhî âleme) giden, Mevlâ zikridir zikri.

    CEVÂD:
    Çok cömert. Allahü teâlânýn isimlerinden.
    Allahü teâlânýn isimleri tevkîfîdir, yâni Ýslâm dîninin bildirmesine baðlýdýr. Ýslâmiyet'in bildirdiði ismi söylemelidir. Ýslâmiyet'in bildirmediði isim söylenmez. Ne kadar güzel isim olsa da, söylenmemelidir. Meselâ Cevâd denir. Çünkü, Ýslâmiyet Cev âd demektedir. Fakat yine cömert mânâsýnda olan "Sahî" ismi söylenemez. Çünkü Ýslâmiyet, O'na sahî dememiþtir. (Seyyid Þerif, Bâkýllânî)
    Yemîn, yalnýz Allahü teâlânýn isimleriyle olur. Baþka þeylerle yemîn olmaz. Allahü teâlânýn isimlerinden; Halîm, Alîm, Cevâd gibi, insanlar için de kullanýlan bir isim ile yemin ederken, Allahü teâlânýn ismi olduðuna niyet etmek lâzýmdýr. (Dâmâd)

    CEVÂMÝ-ÜL-KELÎM:
    Az kelime (söz) ile çok þey anlatma özelliði.
    Bana cevâmi-ül-kelîm verildi. (Hadîs-i þerîf-Buhârî)

    CEVÂZ:
    Câiz olma. (Bkz. Câiz)

    CEVHER:
    1) Mâhiyet, asýl, öz. Varlýkta kalabilmesi için baþka bir mahlûka muhtâc olmayan, kendi kendine varlýkta kalabilen.
    Araz, sýfat demektir. Cevher üzerinde bulunur. Yalnýz baþýna bulunmaz. (Seyyid Þerif)
    2) Kýymetli, iþlenebilir mâden. Mecâz olarak insanýn istidâdý, yetiþmeye elveriþli olmasý manasýna da kullanýlýr.
    Yavrum o zamanki tövbenin, baðlýlýðýn bir netice vermediðini sen de biliyorsun. Çünkü, Allahü teâlâyý seven ve unutmayanlardan uzak kalman, o seâdet tohumunun açýlýp büyümesine mâni oldu. Fakat, o tohumun çürümemiþ olmasý, bu yavrunun yetiþmeye elver iþli nefis bir cevher olduðunu göstermektedir. (Ýmâm-ý Rabbânî)

  6. #36

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CEVR:
    Zulüm, haksýzlýk; adâletin zýddý.
    Yeryüzü cevrle dolduktan sonra, benim Ehl-i beytimden (evlâdýmdan) mutlaka birisi çýkar. Dünyâ daha önce nasýl zulüm ve cevr ile dolu ise o, dünyâyý adâletle doldurur. (Hadîs-i þerîf-Ebû Dâvûd)
    Dînimizde, cevr edenlere azâb yapýlacaðý bildirilmiþtir. (Muhammed Hâdimî)

    CEYYÝD:
    Baþka mâdenle karýþým hâlinde basýlmýþ altýn ve gümüþ paralardan, karýþýmýnda altýn ve gümüþ miktârý fazla olanlar.

    CEZÂ:
    Ýyi veya kötü karþýlýk.
    Allahü teâlâ âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki:
    Ýyiliðin cezâsý ancak iyiliktir. (Tâatleri yapýp, günah olan þeyleri terk etmenin karþýlýðý pekçok sevâbdýr.) (Rahman sûresi: 60)
    Kim bir hayýrlý ve güzel amelle (iþle) gelirse, ona, on misli sevâb verilir. Kim de bir günâh ile gelirse (eðer af olunmazsa) , ona ancak misli ile (günâhý kadarla) cezâ edilir. Onlar (sevaplarý noksanlaþtýrýlmak veya cezâlarý artýrýlmak sûretiyle) haksýzlýða uðratýlmaz. (En'âm sûresi: 160)
    Allahü teâlâ onlara zulmetmez. Onlar kendilerine zulmedip, aðýr cezâlarý hak ettiler. (Nahl sûresi: 33)
    Allahü teâlâ müslüman olmayanlara namaz kýlmasýný, oruç tutmasýný emretmemiþtir. Bunlar, Allahü teâlânýn emirlerini almakla (kabûl etmekle) þereflenmemiþlerdir. Namaz kýlmadýðý, oruç tutmadýðý için bunlara cezâ verilmez. Bunlar yalnýz küfrün (îmânsýz lýðýn) cezâsý olan Cehennem'i hak etmiþlerdir. (Abdülganî Nablüsî)
    Cezâ suçun büyüklüðüne göre deðiþir. Suç küçük olur ve suçlu boynunu büküp yalvarýrsa, bu suç dünyâ dertleriyle affolunabilir. Fakat, suç büyük, aðýr olur ve suçlu inatçý olup saygýsýzlýkta bulunursa, bunun cezâsý âhirette sonsuz ve çok acý olmak lâz ým gelir. (Ahmed Fârûkî)
    Gördüðünüz her musîbet ve felâket, kýzgýnlýðýn, zulüm ve haksýzlýk etmenin cezâsýdýr. (Abdülhakîm Arvâsî) Hâþâ zulmetmez kuluna Hüdâsý, Herkesin çektiði kendi cezâsý.
    (Muhammed Sýddîk bin Saîd)

    CEZBE:
    Çekme, çekilme. Allahü teâlânýn sevdiði bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuþturmasý. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü teâlâyý çok anmakla olur.
    Rahmân'ýn cezbelerinden bir cezbe bütün insanlarýn ve cinnîlerin sevâblarý gibidir. (Hadîs-i þerîf-Sülûk Risâlesi)
    Tasavvuf yolu iki kýsýmdýr:Cezbe ve sülûk. Sülûk uðraþarak ilerlemektir. Sülûk tamamlandýkdan sonra cezbe lâzýmdýr. Sülûk olmadan maksada kavuþulamaz. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cezbe, Allahü teâlânýn ismini çok anmakla, sülûk, Lâ ilâhe illallâh sözünü çok söylemekle hâsýl olur. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cezbenin sülûktan önce olmasý için sevilmiþ olmak lâzýmdýr. Ýstenmedikçe çekilmek olmaz. Bu, Allahü teâlânýn öyle bir ihsânýdýr ki, dilediðine verir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Sülûk (tasavvuf yoluna girip ilerleme) yapmadan hâsýl olan cezbe noksan ve bozuk olur. (Behâüddîn-i Buhârî)

    CÝBRÎL:
    Peygamberlere vahy getirmekle vazîfeli melek Cebrâil de denir. (Bkz. Cebrâil)

    CÝDÂL:
    Kavga, çekiþme, münâkaþa.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Hacda kadýna yaklaþmak, günâh iþlemek ve (hizmetçileri, arkadaþlarý ve baþkalarý ile) cidâl yoktur. (Bekara sûresi: 197)
    Baþka hiç bir kusurun olmasa bile, kusur olarak cidâl sana yeter. (Ebü'd-Derdâ)
    Hikmet (ilim) sâhiplerinden biri; "Yumuþak, tatlý söz, insanda gizlenmiþ kin kirini temizler" demiþtir. Cidâl ve inâd ise, bunlarýn zýddýdýr. Cidâl ve inâd sebebiyle söylenilen kaba ve çirkin sözler, kalbi kýrar, geçimi zorlaþtýrýr, kýzmaya sebeb olu r, göðsü daraltýr. (Ýmâm-ý Gazâlî)

    CÝHÂD:
    Ýnsanlarýn, Ýslâmiyeti iþitmeleri, müslüman olmakla þereflenmeleri veya müslümanlarýn dînine, vatanýna ve nâmusuna saldýran düþmaný defetmek için yapýlan muhârebe yâhut mal, can, söz, neþriyat ve diðer vâsýtalarla Ýslâmiyeti anlatmak ve müdâfa etmek. (Bkz. Gazâ)
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki:
    Mallarýný, canlarýný fedâ ederek din düþmanlarý ile Allah rýzâsý için cihâd eden müslümanlar, oturup, ibâdet edenlerden daha üstündür. Hepsine de, Cennet'i söz veriyorum. (Nisâ sûresi: 95)
    Allah yolunda cihâd eden kimselerin hâli, gündüzleri oruçlu olup, gecelerini ibâdetle geçiren, Allahü teâlânýn âyetlerine itâat eden, namaz ve oruçtan dolayý hiç bir gevþeklik hissetmeyen kimsenin hâli gibidir ki, yine Allah yolunda cihâd eden üstündür. (Hadîs-i þerîf-Tergîb-ül-Ýbâd)
    Cihâddan maksad, Ýslâm dînini yüceltmek ve din düþmanlarýný zelîl etmektir. Cihâdda gâzî ve þehîdler için bildirilen sevâblar, niyet iyi ve hâlis oluncadýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cihâd üç türlü yapýlýr: Birincisi beden ile yâni her türlü harb vâsýtasý ile yapmaktýr. Ýkincisi, her türlü neþriyât (basýn ve yayýn) vâsýtalarý ile Ýslâmiyet'i insanlara yaymak ve duyurmaktýr. Bu cihâdý Ýslâm âlimleri yapar. Üçüncüsü ise, duâ ile ya pýlan cihâddýr. Bütün müslümanlarýn bu cihâdý yapmalarý farz-ý ayndýr. (Muhammed Hâdimî, Birgivî)

  7. #37

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Cihâd-ý Ekber:
    Büyük cihâd. Nefsin, insan tabiatýnýn, bedeninin kötü isteklerini yerine getirmemek için yapýlan mücâdele.
    Küçük cihâddan cihâd-ý ekbere döndük. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât)

    CÝLBÂB:
    Uzun ve geniþ örtü, manto. Çoðulu Celâbîb'dir.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki:
    Ey sevgili Peygamberim! Zevcelerine, kýzlarýna ve mü'minlerin kadýnlarýna cilbâblarýný üstlerine giymelerini söyle... (Ahzâb sûresi: 59)
    Haramdan olan cilbâb giyenin namazý kabûl olmaz (borçtan kurtulur, fakat sevâb verilmez). (Hadîs-i þerîf-Kitâbul Fýkh alel Mezâhib-il-Erbea)
    Hayâ Cilbâbýný Çýkarmak: Açýkça günâh iþlemek.
    Hayâ cilbâbýný çýkaran kimse hakkýnda konuþmak gýybet olmaz. (Hadîs-i þerîf-Berîka)

    CÝMRÝLÝK:
    Dînin ve vicdânýn, mürüvvetin (insanlýðýn) vermeyi emrettiði yerde vermemek. Vermek kendisine zor gelmek. Bahillik, pintilik.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki:
    Allahü teâlânýn ihsân ettiði malda cimrilik edenler, onun zekâtýný vermiyenler, iyilik ettiklerini zengin kalacaklarýný mý sanýyor. Halbuki kendilerine kötülük yapmýþ oluyorlar. O mallarý Cehennemde azâb âleti olacak yýlan þeklinde boyunlarýna sarýlýp, baþtan ayaða kadar onlarý sokacaktýr. (Âl-i Ýmrân sûresi: 180)
    Cimrilikten sakýnýnýz. Çünkü cimrilik, sizden öncekilerin helâkýna sebeb oldu. (Hadîs-i þerîf-Tebyîn-ül-Mehârîm)
    Cimri olanlar, her ne kadar zâhid (dünyâya raðbet etmiyor) olsalar da, Cennet'e giremezler. (Hadîs-i þerîf-Zevâcir)
    Ýki huy mü'minde bir araya gelmez: Cimrilik ve kötü ahlâk. (Hadîs-i þerîf-Hilyet-ül-evliyâ)
    Dînin borç ettiðini vermeyenler daha çok cimridir. Zekâtý vermeyen, çoluk ¤¤¤¤¤¤nun nafakasýný (geçimini) te'min etmeyenler veya bunlarý yük sayarak yapanlar böyledir. Bunlar tabiatlarýnda cimridirler. Zoraki cömerd olmaða çalýþýrlar veya mallarýnýn döküntüsünü yâhut istemiyerek orta derecede vermek isterler. Yiyeceði çok olduðu halde, aç komþusuna vermemek, önünde yemek varken uzaktan bir fakirin geldiðini görüp, yemeði saklamak, mürüvvete aykýrý olup, cimriliktir. (Ýmâm-ý Gazâlî)
    Cimriliðin altýnda; mal sevgisi, uzun emel ve çoluk-çocuk sevgisi yatmaktadýr. ( Bâhilî)
    Âlimlerden bâzýlarý cimriyi ipekböceðine benzetmiþlerdir. Bu böcek gâyet kýsa olan hayâtýnda nefsini korumak için bütün çabasýný harcýyarak bir koza yapar. Sonunda yaptýðý kozanýn içinde ölür de o kozadan baþkalarý faydalanýrlar. (Ahmed Rýfat)

    CÝN:
    Ateþin alev kýsmýndan yaratýlan, her þekle girebilen; evlenme, yeme-içme, çoðalmalarý bulunan ve gözle görülmeyen varlýklar. Fârisî dilinde **** peri denir.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki:
    Cinleri ve insanlarý ancak beni bilip ibâdet etmeleri için yarattým. (Zâriyât sûresi: 56)
    Ey Habîbim! Onlara de ki: "Cinlerden bir grubun Kur'ân-ý kerîm dinlediði bana bildirildi. Onlar þöyle demiþlerdi." Muhakkak ki biz doðru yola ¤¤¤üren, akýllara durgunluk ve hayranlýk veren bir Kur'ân (-ý kerîm) dinledik. O'na inandýk. Rabbimize hiç bir þeyi ortak koþmayacaðýz. (Cin sûresi: 1,2)
    Cinler çeþitli þekillere girip þaþýlacak iþler yaparlar. Bunlar tenâsüh (rûhun baþka bedene geçmesi) deðildir. Cinler insanlar gibi Peygamber efendimizin getirdiði Ýslâm dînine uymakla mükelleftir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cinlerin insanlara zarar verdikleri, yardým ettikleri, insanlarýn isteklerini yerine getirdikleri, çeþitli zamanlarda bir çok müslüman ve kâfir tarafýndan görülmüþ ve haber verilmiþtir. Ýbn-i Sinâ, Kânun adlý kitabýnda Sar'a hastalýðýný anlatýrken, c inden bahs etmektedir. Diyor ki: "Hastalýklara bir çok maddeler (mikroblar) sebeb olduðu gibi, cinnin hâsýl ettiði hastalýklar da vardýr ve meþhûrdur." (Abdülhakîm Arvâsî)
    Cin hakkýnda bilgi, her peygamberin kitabýnda vardýr. Süleymân aleyhisselâmýn emri ile iþ görürlerdi. Ýnsanlarýn yanlarýnda bulunan Muhâfaza melekleri insaný cinden koruduðu gibi, âyet-i kerîme ve duâ okuyup Allahü teâlâya sýðýnanlara da birþey yapam azlar. (Abdülhakîm Arvâsî)

    CÝNNET:
    Delilik, aklýn baþtan gitmesi. (Bkz. Cünûn)

    CÝNS:
    Fýkýhta; çeþit, tür, kullanýldýklarý yerler arasýnda çok fark bulunmayan þeylere ortak olarak verilen isim.
    Deve hayvan sýnýfýnýn bir cinsidir. Tüylü deve, bu cinsten bir nevidir. Aslý, kaynaðý baþka olan veya kullanýldýðý yer çok farklý olan yâhut baþka isim alacak kadar deðiþtirilmiþ bir mal baþka cinsten olur. Sýðýr eti, koyun eti ile, keçi kýlý koyun y ünü ile ve ekmek, un ile baþka cinstendir. Keçi eti veya sütü ise, koyun eti veya sütü ile bir cinstendir. (Ýbn-i Âbidîn)
    Kile (ölçek) ile satýlan bir þey, kendi cinsine meselâ buðday buðdaya peþin satýlýrken, birinin hacmi fazla olursa fâiz olur. (Ömer Nesefî)
    Tartarak satýlan bir þey, kendi cinsine (meselâ beþi bir yerde denilen bir büyük altýný, altýn liralar karþýlýðýnda) peþin satýlýrken, verilen ile alýnanýn aðýrlýðý müsâvî (eþit) olmazsa fâiz olur. (Ýbrâhim Halebî)

  8. #38

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CÝRCÎS (Aleyhisselâm):
    Îsâ aleyhisselâmdan sonra gönderildiði rivâyet edilen peygamber veya velî. Þam diyârýnda ve Filistin'de yaþadý. Îsâ aleyhisselâmýn dîninin hükümlerini insanlara bildirdi.
    Circîs aleyhisselâm, ticâretle uðraþýr, her sene zekâtýný verir, bütün kazancýný fakir mü'minlere sadaka olarak daðýtýrdý. Musul civârýnda yaþayan Dâdý Veyh veya Dâdýyan adýnda bir kralý putlara tapmaktan vaz geçirmek için Allahü teâlâya inanmaya dâv et etti. Circîs aleyhisselâmýn dâvetini kabûl etmeyen kral, ona çok iþkence ve eziyet ettirdi. Aðaçtan direk diktirip Circîs aleyhisselâmý baðlattý, soyup vücûdunu demir taraklarla tarayýp lime lime parçalattý. Sirke ve tuz getirip, iplik gibi baþtan baþa dilinmiþ vücuduna döktürdü. Büyük bir demiri ateþte kýzdýrýp Circîs aleyhisselâmýn baþý üzerine koydu. Kýzarmýþ demir beynini kaynattý ve beyni yüzüne aktý. Allahü teâlâ ona acý hissettirmedi ve eski hâline çevirip korudu. Kral, büyük bir kazanýn altýna ateþ yaktýrýp, içinde bakýr erittirdi. Circîs aleyhisselâmý kazanýn içine attýrdý. Allahü teâlâ Circîs aleyhisselâmý bu iþkenceden de korudu. Kral, Circîs aleyhisselâmýn el ve ayaklarýndan çivileterek zindana attýrdý. Allahü teâlânýn yardým ýyla zindandan da kurtulan Circîs aleyhisselâmý, aðacý ikiye yarýp arasýna sýkýþtýrttý. En sonunda zâlim kral ve avânesi Circîs aleyhisselâmý þehîd ettiler. (Taberî, Ýbn-i Esîr)

    CÝSM:
    1. Boþlukta yer kaplayan þekil almýþ veya baþka bir þekle giren madde.
    Bu dünyâda her cisim kendine mahsus sýfatlarý, özellikleri ile tanýnmaktadýr. Her cism, birer elementler ve bileþikler yýðýnýdýr. Elementler, bileþikten bileþiðe geçerek yer deðiþtirmekte, her cismin terkîbi bozularak, sýfatlarý yok olmakta, baþka sý fatlý baþka cisim hâline dönmektedir. Bu devamlý deðiþmelerde, madde yok olmuyor ise de, cisimler zamanla deðiþmekte, yok olup baþka cisimler meydana gelmektedir. (Seyyid Þerîf)
    Cisimlerin, maddelerin durmadan deðiþmeleri, birbirlerinden hâsýl olmalarý, sonsuz olarak gelmiþ deðildir. Yâni böyle gelmiþ, böyle gider denilemez. Bu deðiþmelerin bir baþlangýcý vardýr. Deðiþmelerin baþlangýcý vardýr demek, maddelerin var oluþlarýn ýn baþlangýcý vardýr demektir. Yâni hiçbir þey yok iken, hepsi yoktan yaratýlmýþtýr demektir. (Ahmed Âsým Efendi)
    2. Beden, vücûd.
    Dünyâ lezzetleri ve elemleri iki türlüdür. Birincisi cismin, ikincisi rûhun lezzetleri ve acýlarýdýr. Cisme lezzet veren her þey rûha elem verir. Cismi inciten herþey, rûha tatlý gelir. Görülüyor ki, rûh ile cesed birbirinin zýddý, aksidir. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    CÝZYE:
    Ýslâm devletinde zýmmî denilen gayr-i müslim vatandaþtan, can ve mal güvenliklerinin korunmasýna karþýlýk seneden seneye alýnan vergi. Buna harâc-ur-ruûs (baþ vergisi) de denir.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki:
    Kendilerine kitab verilenlerden Allahü teâlâya ve âhiret gününe inanmayan, Allahü teâlânýn ve Resûlünün haram (yasak) ettiði þeyleri haram tanýmayan, hak olan Ýslâm dînini kabûl etmeyen kimselerle; zelîl, hakîr ve kendi elleriyle cizyelerini verinceye kadar muhârebe edin. (Tevbe sûresi: 29)
    Müþrikler (putperest) den olan düþmanýnýza rastladýðýnýz zaman onlarý þu üç þeye dâvet ediniz: Ýslâmiyet'e dâvet edin. Kabûl ederlerse onlarý öldürmeyin. Kabûl etmezlerse, cizye vermelerini isteyin. Kabûl ederlerse öldürmeyin. Kabûl etmezlerse, Allahü teâlânýn yardýmýna sýðýnýn ve onlarý öldürün. (Hadîs-i þerîf-Fedâil-ül-Cihâd)
    Kâfirlerden cizye alýnmasýný emretmekten maksat, onlarý sýkýþtýrmak, aþaðý tutmaktýr. O kadar aþaðý düþerler ki, cizye vermemek için kýymetli elbise giymezler. Süslü eþyâ kullanamazlar. Çok vergi vermemek için, korkarlar ve titrerler. Allahü teâlâ, k âfirlerin düþkün olup horlanmalarý için cizye vermelerini emretti. Böylece onlarýn aþaðý, müslümanlarýn da üstün, izzetli ve þerefli olmalarýný saðladý. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    CÖMERDLÝK:
    Dînin, vicdânýn ve mürüvvetin (insanlýðýn) vermeyi emrettiði yerde vermek kendisine zor gelmemek.
    Cömerdlik, Cennet aðaçlarýndan bir aðaçtýr. Dallarý dünyâya uzanmýþtýr. Kim ondan bir dal tutarsa, o dal onu Cennet'e çeker. (Hadîs-i þerîf-Et-Tarîk-üs-Sâlim)
    Cömerdin yemeði þifâ, cimrininki hastalýktýr. (Hadîs-i þerîf-Dâre Kutnî)
    Cömertlik bütün ayýplarý örter. (Hadîs-i þerîf-Ýhyâ)
    Peygamber efendimiz insanlarýn en cömerdi idi. Bir þey istenip de, yok dediði görülmemiþtir. Ýstenilen þey varsa verir, yoksa cevap vermezdi. O kadar iyilikleri, o kadar ihsânlarý vardý ki, Rum imparatorlarý, Ýran þahlarý o kadar ihsân yapamazlardý. Fakat kendisi sýkýntý içinde yaþamayý severdi... (Muhammed Rebhâmî)
    Cömerdlik, isrâf ile cimrilik arasýnda orta bir durumdur. Âzâlarla vermek kâfi deðildir. Ayrýca kalbin de verme iþinden râzý olmasý, buna karþý çýkmamasý lâzýmdýr. (Yûsuf Sinânüddîn)
    Bir kimsenin Allahü teâlâya muhabbetinin (sevgisinin) gerçek olup olmadýðýnýn alâmeti, kendisinde deniz misâli cömerdlik, güneþ misâli þefkat, toprak gibi tevâzu (alçak gönüllülük) olmasýdýr. (Bâyezîd-i Bistâmi)

  9. #39

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    CÛD:
    Cömerdlik, eli açýk olmak. (Bkz. Cömerdlik)

    CÛKÎ:
    Hindistan'da yayýlan ve bozuk bir yol olan Brahmanizmin, cûk denilen dört rûhânî sýnýfýndan birine mensûb olan kimse. Hind kâfirlerinin derviþlerine verilen ad.
    Ýslâmiyet'e uygun olmayan riyâzet (nefsin isteklerini yapmamak) ve mücâhedeler (nefsin istemediklerini yapmak) nefsin isteklerini artýrýr. Onu azdýrýr. Hindistan'daki Brehmen papazlarý ve Cûkî ismindeki sihirbazlar riyâzet ve mücâhedede çok ileri git miþ, fakat hiç faydasý olmamýþtýr. Hattâ nefislerinin kuvvetlenmesine, azmasýna sebeb olmuþtur. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    CUM'A (Cumâ):
    Müslümanlara mahsûs mübârek, kýymetli bir gün.
    Cumartesi günleri yahûdîlere, Pazar günleri hýristiyanlara verildiði gibi, Cumâ günü, müslümanlara verildi. Bugün, müslümanlara hayýr, bereket, iyilik vardýr. (Hadîs-i þerîf-Rýyâdün-Nâsihîn)
    Güneþ, Cumâ gününden daha iyi bir gün üzerine doðmaz. Âdem (aleyhisselâm) Cumâ günü yaratýldý. Cumâ günü Cennet'e girdi. Cumâ günü Cennet'ten çýktý. Kýyâmet Cumâ günü kopar. (Hadîs-i þerîf-Sahîh-i Müslim)
    Cumâ günü gusl edip, namaz için câmiye gidip nâfile namaz kýlan ve imâm hutbeden ininceye kadar sessizce oturup, sonra imâmla berâber Cumâ namazýný kýlanýn, bir hafta sonraki Cumâya üç gün daha ekleyerek olan gün miktârý iþlediði günâhlarý af ve maðfiret olunur. (Hadîs-i þerîf-Sahîh-i Müslim)
    Cumâ günü gusül abdesti alýnýz. Her akþam abdestli olarak yatýnýz! Her hâlinizde Allahü teâlâyý hatýrlayýnýz, anýnýz. (Ebû Ali Dekkâk)
    Cumâ günleri duânýn kabûl olunacaðý bir zaman vardýr. Bu zaman, hutbe ile, Cumâ namazý içindedir diyenler çoktur. Hutbe dinlerken duâ kalbden olur. Ses çýkarmak câiz deðildir. Bu zaman, her þehir için baþkadýr. Cumâ günü, gecesinden daha kýymetlidir. Gecesinde veya gündüzünde Kehf sûresini okumak çok sevâbdýr. (Senâullah Pâni-pütî)

    Cum'â Gecesi:
    Perþembe'yi Cumâ'ya baðlayan gece.
    Allahü teâlâ Cumâ gecesinde bütün müslümanlarý maðfiret eder, günahlarýný baðýþlar. (Hadîs-i þerîf-Ebû Ya'lâ)
    Cumâ gecesi ve günü bana çok salevât okuyunuz. (Hadîs-i þerîf-Gunyet-üt-Tâlibîn)
    Cumâ gecesi, Cumâ gününe tâbidir. (Abdülkâdir-i Geylânî)

    Cum'â Hutbesi:
    Cumânýn ilk dört rek'atlik sünnetten sonra ve iki rek'atlik farzdan önce, imam tarafýndan cemâat huzurunda minberden Arabça olarak okunan hutbe.
    Cumâ hutbesi okunurken, bir kimsenin baþka bir kimseye, sus yâhut iyi dinle demesi lüzumsuzdur. (Ýbn-i Âbidîn)
    Hatîbin, Cumâ hutbesinde emr-i ma'rûftan, dînin emirlerinden baþka þeyleri, Arapça bile söylemesi harama yakýn mekrûhtur. Ýmam efendi, içinden E'ûzü okuyup, sonra yüksek sesle, hamd ve senâ ve kelime-i þehâdet, salât ü selâm okur. Sonra vâz eder, yân i sevâba ve azâba sebeb olan þeyleri hatýrlatýr ve âyet-i kerîme okur. Sonra oturur. Kalktýðýnda, ikinci hutbede vâz yerine, mü'minlere duâ eder. Dört halîfenin isimlerini söylemesi lâzýmdýr, müstehâbdýr. Hutbeye dünyâ sözü karýþtýrmak haramdýr. Namaz kýlarken yapmasý haram olan þeyler, hutbe dinlerken de haramdýr. (Abdülhayy Lüknevî)
    Cumâ hutbesini Arapça'dan baþka dil ile okumak, namaza dururken, baþka dil ile iftitâh tekbîri almak gibidir. Bu ise, namazdaki diðer zikirler ve duâlar gibidir. Namaz içindeki zikirleri ve duâyý Arapça'dan baþka dil ile söylemek ise tahrîmen (harama yakýn) mekrûhtur. Hazret-i Ömer yasak etmiþtir. (Abdülhayy Lüknevî, Ýbn-i Âbidîn)

    Cum'â Namazý:
    Cumâ günü öðle vaktinde câmilerde hutbeden sonra, cemâatle kýlýnan iki rek'atlik farz namaz.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Ey îmân etmekle þereflenen kullarým! Cumâ günü, öðle ezâný okunduðu zaman, hutbe dinlemek ve Cumâ namazý kýlmak için câmiye koþunuz. Alýþ-veriþi býrakýnýz! Cumâ namazý ve hutbe size, baþka iþlerinizden daha faydalýdýr. Cumâ namazýný kýldýktan sonra, câmiden çýkar, dünyâ iþlerinizi yapmak için daðýlabilirsiniz. Allahü teâlâdan rýzýk bekleyerek çalýþýrsýnýz. Allahü teâlâyý çok hatýrlayýnýz ki, kurtulabilesiniz. (Cum'a sûresi: 9-10)
    Bir kimse, mâni yok iken, üç Cumâ namazý kýlmazsa, Allahü teâlâ, kalbini mühürler. Yâni iyilik yapmaz olur. (Hadîs-i þerîf-Mesâbih)
    Cumâ namazýndan sonra yedi defâ Ýhlâs ve (yedi) Mu'avvizeteyn (Felak ve Nâs sûrelerini) okuyaný Allahü teâlâ, bir hafta kazâdan, belâdan ve kötü iþlerden korur. (Hadîs-i þerîf-Ýbn-i Sünnî)
    Cumâ namazý için gusül abdesti almak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz giyinmek, saç, týrnak kesmek, câmide buhur (koku) yakmak, câmiye erken gelmek sünnettir. (Ýbn-i Âbidîn)

  10. #40

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Cum'â Sûresi:
    Kur'ân-ý kerîmin altmýþ ikinci sûresi.
    Cumâ sûresi, Medîne-i münevverede nâzil olmuþtur (inmiþtir). On bir âyettir. Cumâ namazýnýn farz oluþunu bildirdiði için, dokuzuncu âyet-i kerîmede geçen Cumâ kelimesi sûreye isim olmuþtur.Cumâ sûresinde; bütün varlýklarýn Allahü teâlânýn yüceliðini, büyüklüðünü anýp durduklarý, Peygamber efendimizin Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný ümmetine öðrettiði, Cumâ ezâný okununca, müslümanlarýn ticâretlerini býrakýp namaza gitmeleri, namazdan sonra daðýlýp meþrû (günâh olmayan) iþleri ile meþgûl olma larý istenmekte, Allahü teâlâyý çokça anmalarý tavsiye edilmektedir. (Râzî, Alâüddîn Hâzin)
    Cumâ sûresinde meâlen buyruldu ki:
    De ki: Sizin kendisinden kaçmakta olduðunuz ölüm muhakkak sizi bulacaktýr. Sonra da gizliyi ve âþikârý bilen Allah'a döndürüleceksiniz . O, size bütün yaptýklarýnýzý haber verecektir. (Âyet: 8)

    CÜBN:
    Korkaklýk.
    Cübn, kötü huydur. (Muhammed Hâdimî)
    Cübn sâhibi olan kimse, zevcesine ve akrabâsýna karþý gayretsizlik ve hamiyetsizlik gösterir. Onlarý koruyamaz. Zillete ve zulme boyun eðer. Harâm iþleyeni görünce susar. Baþkalarýnýn malýna göz diker. Ýþinde sebât etmez. Verilen vazîfenin ehemmiyeti ni anlamaz. (Muhammed Hâdimî)

    CÜHÛD:
    Yahûdî.
    Bir kimse kendi isteðiyle; filân þey, filân kimsededir, yâhut yoktur, kâfir olayým, cühûd olayým, diye yemîn etse; o þey, o kimsede olsun veya olmasýn, o kimsenin îmâný gider. Îmânýný ve nikâhýný tecdîd etmesi (yenilemesi) lâzýmdýr. (Muhammed Hâdimî)

    CÜNÛN:
    Delilik.
    Âhireti verip dünyâyý almak. Hak'tan halka yüz çevirmek. Cünûn ve sefâhettir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cünûn hâlindeki kimse yirmi dört saatte ayýlamazsa iyi olunca namazlarýný kazâ etmez. (Ýbrâhim Halebî)
    Cünûn hâlindeki kimsenin namaz kýlmamasý için altý namaz vakti, oruç tutmamasý için bir gece ve gündüz, zekât vermemesi için bir yýl aralýksýz o halde olmasý lâzýmdýr. (Ýbn-i Âbidîn)

    CÜNÜB:
    Gusletmesi (boy abdesti almasý) gereken kimse. (Bkz. Gusl)
    Âyet-i kerîmede meâlen buyruldu ki:
    Eðer, cünüb iseniz (yýkanmak, gusül abdesti almak sûretiyle) temizleniniz... (Mâide sûresi: 6)
    Kirlenince çabuk gusül abdesti alýn! Çünkü Kirâmen kâtibîn melekleri cünüb gezen kimseden incinir. (Hadîs-i þerîf-Ey Oðul Ýlmihâli)
    Resim, köpek ve cünüb kimse bulunan eve rahmet melekleri girmez. (Hadîs-i þerîf-Müslim, Zevâcir)
    Namaz kýlan ve kýlmayan herkes, bir namaz vaktini cünüb geçirirse, çok acý azâb görecektir. (Hadîs-i þerîf-Zevâcir)
    Cünüb ve hayýzlý iken câmiye girmek, hattâ câmi içinden geçmek, Kur'ân-ý kerîm okumak, dokunmak ve tutmak, Kâbe-i muazzamayý tavâf etmek haramdýr. (Hadîs-i þerîf-Ýbn-i Âbidîn)
    Bir kimse cünüb olsa, gusül abdesti almadan bir namaz vakti geçse, o kimseye ateþten gömlek giydirilecektir. (Ýmâm-ý Gazâlî)
    Cünüb olan her kadýn ve erkeðin ve hayýz ve nifâstan kurtulan kadýnlarýn, namaz vaktinin sonunda o namazý kýlacak kadar zaman kalýnca, gusül abdesti almasý farzdýr. (Ýbn-i Âbidîn)

    CÜRM:
    Suç, günah, kabahat. (Bkz. Mücrim)
    Ýnsanlar arasýnda benden üstün olanlara hürmet eder, haklarýna riâyet ederim. Benden aþaðý olanlarýn sözlerine aldýrýþ etmez, onlardan sakýnýrým. Emsâllerimin kusurlarýný baðýþlar, olgunluk ve anlayýþ gösteririm. Çünkü yumuþaklýk fazîlettir, üstünlük tür. Cürm sâhibi olanlarýn ise cürmleri aleyhimde çoðalsa bile, onlara katlanmayý, aldýrýþ etmemeyi kendime bir vazîfe bilirim. (Muhammed el-Verrak) Rahmetin mücrimedir, kusûrum pek çok benim Edemem cürmüm inkâr, hâlim mâlûmun senin Yüz karasý ile geldim sürüyerek zincirim Rahmetini umarým yoksa da istidâdým Sana güçlük mü var? Ey keremi bol Allahým!
    (M.Sýddýk Gümüþ)

    CÜZ':
    1- Bir bütünü meydana getiren parçalardan her biri.
    Her cüz aslýna gider. (Celâleddin Rûmî)
    2- Kur'ân-ý kerîmin yirmi sayfalýk bölümlerinden her biri.
    Meyyit için, çeþitli kimselerin, sessiz olarak çeþitli cüz'ler okuyup, Kur'ân-ý kerîmi hatim etmeleri ve herbirinin okuduðunun sevâbýný ölünün rûhuna göndermeleri veya birinin hepsi için hediye etmesi, yâni hatîm duâsýný yapmasý, okuyanlarýn da âmin demeleri câiz ve çok faydalý olur. (Abdullah-ý Rûmî)

Sayfa 4/7 ÝlkÝlk 1234567 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •