Beðeni Beðeni:  0
Sayfa 6/7 ÝlkÝlk 1234567 SonSon
61 sonuçtan 51 ile 60 arasý

Konu: Dini Sözlük (A'dan Z'ye)

  1. #51

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    DÝYÂNÂT:
    Allahü teâlâ ile kul arasýnda olan iþler, ibâdetler. Teklik þekli, diyânettir.
    Diyânâtta, âdil (adâletli) ve bâlið (ergenlik yaþýna gelmiþ) bir müslümanýn sözüne inanýlýr. Bu hususta bir kadýn da, bir erkek gibidir. Suyun pis olduðunu söylerse, bu su ile abdest alýnmaz; teyemmüm edilir. Fâsýk (açýkça günâh iþleyen) veyâ hâli be lli olmayan bir müslüman söylerse, araþtýrýlýr ve kuvvetli zanna göre hareket edilir. Kâfir veya çocuk, suya pis derse ve abdest alacak olan kimse kendi de buna inanýrsa, o suyu dökmeli ve sonra teyemmüm etmelidir. (Ýbn-i Âbidîn)
    Mihrâb (câmide îmâmýn namaz kýldýrdýðý yer) bulunmayan, hesâb, yýldýz gibi þeylerle de kýblenin ne tarafta olduðu anlaþýlamayan yerlerde, kýbleyi bilen, sâlih müslümanlara sormak lâzýmdýr. Kâfire, fâsýka ve çocuklara sorulmaz. Muâmelâtta (alýþ-veriþ ve ticâret gibi insanlarýn birbirleriyle olan iliþkilerinde) bunlara inanýlýrsa da, diyânâtta inanýlmaz... (Ýbn-i Âbidîn)

    DÝYÂNET:
    Allahü teâlâ ile kul arasýndaki dînî iþ, ibâdet. (Bkz. Diyânât.)

    DÝYET:
    Kâtilin (adam öldürenin) vereceði para cezâsý.
    Çocuða tehlikeli bir iþ yaptýrýnca çocuk ölürse, o iþi yaptýran þahýs diyetini öder. (Hamevî)
    Þebeh-i amd (kasda benzer þekil) ile öldürmenin cezâsý aðýr diyet olup, yüz devedir. Yirmi beþi iki yaþýna, yirmi beþi üç yaþýna, yirmi beþi dört yaþýna ve yirmi beþi de beþ yaþýna basmýþ diþi deve olacaktýr. Âlimlerin bir kaçý, bin dînâr (4800 gram) altýn da verilebilir dedi. Hatâ ile öldürenin diyeti, yine yüz deve olup, adý geçen yavrulardan yirmiþer ve yirmi tâne de iki yaþýna basmýþ erkek devedir. Yâhut, bin dînâr altýn veya on bin dirhem gümüþtür. (Ýbn-i Âbidîn)

    DUÂ:
    Ýsteme, yalvarma. Bir kimsenin kendisi veya baþkasý hakkýnda bir dileðine bir arzusuna kavuþmasý için Allahü teâlâya yalvarmasý.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Bana (hâlis kalb ile) duâ ediniz. Duânýzý kabûl ederim. (Mü'min sûresi: 60)
    Allahü teâlâyý unutarak, gafletle edilen duâ kabûl olmaz. (Hadîs-i þerîf-Mevâhib-i Ledünniyye)
    Mü'minin din kardeþi için, arkasýndan yaptýðý hayýr duâ kabûl olur. Bir melek, "Allahü teâlâ, bu iyiliði sana da versin!Âmin" der. Meleðin duâsý red edilmez. (Hadîs-i þerîf-Riyâz-üs-Sâlihîn)
    Ümmetimin günâh iþlemeyen gençlerinin duâlarý kabûl olur. (Hadîs-i þerîf-Künûz-üd-Dekâik)
    Beþ vakit farz namazdan sonra yapýlan duâ kabûl olur. (Hadîs-i þerîf-Merâk-il-Felâh)
    Lânet etmek için gönderilmedim. Hayýr duâ etmek için, her mahlûka merhamet etmek için gönderildim. (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Kendinize, evlâdýnýza, kötü duâ etmeyiniz. Allah'ýn kaderine râzý olunuz. Nîmetlerini arttýrmasý için duâ ediniz. (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Çalýþmadan duâ eden, silâhsýz harbe giden gibidir. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât-ý Ýmâm-ý Rabbânî)
    Çok kimse vardýr ki, yedikleri ve giydikleri haramdýr. Sonra ellerini kaldýrýp duâ ederler. Böyle duâ, nasýl kabûl olunur? (Hadîs-i þerîf-Kimyây-ý Seâdet)
    Birinize derd ve belâ gelince, Yûnus peygamberin duâsýný okusun. Allahü teâlâ muhakkak onu kurtarýr. Duâ þudur: Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü minez zâlimîn. (Hadîs-i þerîf-Tefsîr-i Mazharî)
    Sabah kalkýnca, üç kerre:Bismillâhillez î lâ-yedurru ma asmihî þey'ün filerdý velâ fissemâi ve hüvessemî'ul-alîm (duâsýný) okuyana akþama kadar hiç belâ gelmez. (Hadîs-i þerîf-Tenbîh-ül-Gâfilîn)
    Duâ etmekle emr olunduk. Kulun Rabbine duâ etmesi, yalvarmasý, yakarmasý, sýðýnmasý, aðlayýp sýzlamasý Rabbine hoþ gelir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Allahü teâlânýn âdet-i ilâhiyyesine uymadan, sebeplere yapýþmadan, çalýþmadan duâ etmek, Allahü teâlâdan mûcize istemek demektir. Müslümanlýkta, hem çalýþýlýr, hem de duâ edilir. Önce sebebe yapýþmak, sonra duâ etmek lâzýmdýr. (Þerefeddîn Ahmed Yahyâ Münîrî)
    Duânýzý öyle bir delîl (vesîle, vâsýta) araya koyarak edin ki, o, günah iþlememiþlerden olsun. O delîl, Allah dostlarý, Allah adamlarýdýr. Onlara sevgi ve tevâzu gösterin ki, sizin için duâ etsinler. (Ali Râmitenî)
    Allahü teâlâya itâat et, emirlerine uy. Sonra duâ et. Allahü teâlâ duâný kabul eder. (Ammâr-ý Yâser)
    Zâlim kimseleri, âdil diye medh edenin ve din düþmanlarýnýn ölüsüne, dirisine duâ edenin îmâný gider. (Abdülhakîm Arvâsî) Binlerce top ve tüfek, yapamaz aslâ, Gözyaþýnýn seher vakti yaptýðýný. Düþman kaçýran süngüleri, çok defa, Toz gibi yapar, bir mü'minin duâsý.
    (Muhammed Rebhâmî)

    Duâ Ordusu:
    Sýkýntý ve darda kalan müslümanlara duâlarý ile yardýmda bulunan Allahü teâlânýn sevgili kullarý, velîler.
    Ýmrân sûresinin yüz yirmi altýncý âyetinde ve Enfâl sûresinde meâlen; "Yardým, ancak ve yalnýz Allah'tandýr" buyruldu. Bu yardýma, duâ ordusu vâsýtasý ile kavuþulur. Ayrýca duâ, kazâyý def'eder, uzaklaþtýrýr. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Kazâ, ancak ve yalnýz duâ ile durdurulur" buyurdu. Duâ ordusunun askerleri, gazâ ordusu askerlerinin rûhu gibidir. Gazâ ordusunun askerleri, onlarýn kalbleri, bedenleridir. O hâlde gazâ ordusunun askeri, duâ ordusu olmadýkça iþ baþaramaz. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Gazâ ordusu, duâ ordusunun yardýmýna muhtâcdýr. Ýhlâs ile yapýlan duâ muhakkak kabûl olur. (Hadîmî)

  2. #52

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    DUHÂ NAMAZI:
    Duhâ (kuþluk) vaktinde kýlýnan namaz, kuþluk namazý.
    Yâ Ebâ Hüreyre! Duhâ namazýný terk etme! Cennet'in bir kapýsý vardýr ki, ona "Duhâ kapýsý" derler. Bu kapýdan yalnýz kuþluk namazý kýlanlar girer. (Hadîs-i þerîf-Ey Oðul Ýlmihâli)
    Günahlarý deniz köpüðü kadar olsa da iki rek'at duhâ namazýna devâm eden kimsenin günâhlarý maðfiret olunur. (Hadîs-i þerîf-Þir'at-ül-Ýslâm)
    Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Ey Ebû Zer! Bir kimse iki rek'at kuþluk (duhâ) namazý kýlsa gâfillerden olmaz. Dört rek'at kýlsa, zikredenlerden yazýlýr. Altý rek'at kýlsa, þirk (Allahü teâlâya ortak koþma) dýþýnda ona günâh ulaþmaz. On iki rek'at kýlsa, Cennet'te ona bir ev yapýlýr." Ebû Zer (r.anh); "Yâ Resûlallah! Hepsini birden mi kýlmalý?" dedi. "Ayrý ayrý olsa da olur" buyurdu. (Hadîs-i þerîf-Gunye)
    Mekke'nin fethedildiði gün, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, hazret-i Ali'nin kýzkardeþi Ümmühânî'nin (r.anhümâ) evinde gusül abdesti alýp, sekiz rek'at duhâ namazý kýldý. (Abdülkâdir Geylânî)
    Duhâ, yâni kuþluk vakti hiç olmazsa iki rek'at namaz kýlmak lâzýmdýr. Teheccüd (gece namazý) ve duhâ (kuþluk) namazlarýnýn en çoðu on iki rek'attir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Duhâ namazý kýlanlar âhiret þehîdi olurlar. (Ýbn-i Âbidîn)
    Her kim duhâ namazýný iki veya dört rekat kýlarsa, zâkirler (zikredenler, Allahü teâlâyý ananlar) zümresine yazýlýrlar. Altý veya sekiz rekat kýlsa, sýddýklar zümresine yazýlýr. Bu vakitte kazâ namazý kýlan, hem borcundan kurtulur, hem de bu sevâblar a kavuþur. (Süleymân bin Cezâ)

    DUHÂ SÛRESÝ:
    Kur'ân-ý kerîmin doksan üçüncü sûresi.
    Duhâ sûresi, Mekke-i mükerremede inmiþtir. On bir âyet-i kerîmedir. Birinci âyet-i kerîmede duhâya (kuþluk vaktine) yemin edildiði için bu kelime sûreye isim olmuþtur. Rivâyete göre, bir müddet vahy gelmemiþti. Bu sebeble Peygamber efendimize inanmay anlar; "Rabbi Muhammed'i terk etti, O'na darýldý" diyerek Peygamber efendimizi üzmeye, müslümanlar arasýnda fitne çýkarmaya çalýþýyorlardý. O zaman bu sûre nâzil oldu. Nüzûl (iniþ) sebebi olarak baþka rivâyetler de vardýr. (Ýbn-i Abbâs, Kurtubî, Ýmâm-ý Süyûtî)
    Duhâ sûresinde meâlen buyruldu ki:
    (Ey Muhammed!) Âhiret senin için dünyâdan daha hayýrlýdýr. Rabbin sana râzý oldum deyinceye kadar, her istediðini verecek. (Âyet: 4-5)
    Rabbinin nîmetlerini an, anlat. (Âyet: 11)

  3. #53

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    DUHÂ VAKTÝ:
    Kuþluk vakti. Oruç zamânýnýn yâni imsak ile iftar vakti arasýndaki müddetin dörtte birinin tamam olmasýndan îtibâren baþlayan vakit. (Bkz. Duhâ Namazý)

    DUHÂN SÛRESÝ:
    Kur'ân-ý kerîmin kýrk dördüncü sûresi.
    Duhân sûresi Mekke-i mükerremede nâzil olmuþtur (inmiþtir). Elli dokuz âyet-i kerîmedir. Adýný onuncu âyet-i kerîmede geçen ve duman mânâsýna olan duhân kelimesinden almýþtýr. Bir rivâyete göre duhân kýyâmetin büyük alâmetlerinden birisidir. Sûrede, Kur'ân-ý kerîmin mübârek bir gecede (Kadir gecesi veya Berât gecesinde) nâzil olduðu, inanmýyanlarýn nasýl bir azâb görecekleri, Mûsâ aleyhisselâm ile Fir'avn'ýn ve kavminin kýsalarý anlatýlarak, inanmýyanlar îkâz edilmekte ve yine inanmýyanlarýn, kýyâmeti inkâr etmelerinin ve câhilce iddiâlarýnýn çirkinliði anlatýlmaktadýr. (Ýbn-i Abbâs, Ebû Hayyân Endülüsî, Taberî)
    Duhân sûresinde meâlen buyruldu ki:
    Muhakkak biz (Kur'ân-ý kerîmi) mü'minler üzerine bereketi çok olan, çok kimsenin af ve maðfiret olunduðu, baðýþlandýðý bir gecede (Kadir gecesinde veya Berât gecesinde) indirdik. Biz (O'nunla kâfirleri) azâb ile korkuturuz. (Âyet: 3)
    O gün (kýyâmet günü) dost dostunu (akrabâ akrabâyý) azâbdan kurtaramaz. Ancak Allahü teâlânýn merhâmeti ve izni ile bir mü'min bir mü'mine þefâat edip, azâbdan kurtarabilir. Allahü teâlâ Azîzdir. Azâb edilmesini emrettiðine kimse yardým edemez. Rahîmdir, merhamet olunmasýný emrettiðinden de merhametine kimse mâni olamaz. (Âyet: 41-42)

    DÜNYÂ:
    Yer küresi.
    1. Ölümden önce olan her þey.
    Mal ve dünyâdan size verilen þey, yalnýz hayatta bulunduðunuz müddetçe, onunla geçinmektir. Îmân edip, Rablerine tevekkül edenler için, âhirette Allahü teâlânýn indinde, dünyâ nîmetinden hayýrlý ve dâimî çok sevâb vardýr. (Þûrâ sûresi: 36)
    Siz dünyâ malýný istiyorsunuz. Allahü teâlâ ise, sevâb kazanmanýzý, Cennet'e ve nîmetlere kavuþmanýzý istiyor. (Enfâl sûresi: 67)
    Dünyâ sizin için yaratýldý. Siz de âhiret için yaratýldýnýz. (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Dünyâya, burada kalacaðýnýz kadar, âhirete de, orada kalacaðýnýz kadar çalýþýnýz! (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Âhiretin sonsuz olduðuna inanan kimsenin bu dünyâya sarýlmasý çok þaþýlacak þeydir. (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Arzûsu âhiret olup, âhiret için çalýþana Allahü teâlâ, dünyâyý hizmetçi yapar. (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Dünyâyý terk etmek demek, ona düþkün olmamak, kýymet vermemek demektir. Ona düþkün olmamak da, insanýn nazarýnda varlýðýyla yokluðu eþit olmasýdýr. Böyle olabilmek için Allah adamlarýnýn yanýnda yetiþmek lâzýmdýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Ey oðul! Dünyâ ve dünyâ nîmeti hayaldir. Gök kubbesi altýnda hiçbir þey ayný hal üzere kalmaz, hep deðiþir. Onun için dünyâ malýna makâmýna ve dünyâ hayâtýna güvenme. Biz bu dünyâda misâfiriz. Sonunda ayrýlýp gideceðiz. Sýkýntý varsa üzülme. Bir an s onra ne olacaðýmýz belli deðil. (Azzâz bin Müstevdî)
    Allahü teâlânýn sevdiklerinin yolunda olmak ile dünyâya kýymet vermek, ona düþkün olmak bir arada bulunmaz. Bu yolda bulunan bir kimsenin kalbinde dünyânýn zerre kadar kýymeti bulunursa, yaðdan kýlýn çýkmasý gibi kolayca bu yoldan çýkar. Allah adamla rý dünyâya kýymet vermezler. Onun için bu hususta gam yemezler. (Abdullah-ý Ensârî)
    Dünyâ sevgisi ve günahlarýn kapladýðý kalbden nasýl hayýr beklenir. (Abdullah bin Mübârek)
    Ey oðul! Dünyâya sarýlmýþ ona gönül vermiþ olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik, gam, keder ve üzüntü getirir. Bu tecrübe ile sâbittir. Onlar senden faydalanýrlar ise de, sen onlardan faydalanamazsýn. (Ahmed Siyâhî)
    Allahü teâlâ, dünyâyý elinizle deðil, kalbinizle terketmeyi ister. (Abdullah-ý Ensârî)
    2. Kalbi Allahü teâlâdan gâfil eden, O'nu unutturan her þey.
    Dünyâ mel'ûndur ve dünyâda Allah için yapýlmayan her þey de mel'ûndur. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât-ý Ýmâm-ý Rabbânî)
    Kalbi Allahü teâlâdan gâfil eden, O'nu unutturan, kalbe Allah'tan baþkalarýný getiren þeyler hep dünyâdýr. Allahü teâlâyý unutturan mallar, sebepler, mevkiler, þerefler, hep dünyâ olur. Vennecm sûresinin; "Bizi düþünmeyenlerden, bizden yüz çevirenlerden, sen de yüzünü çevir. Onlarý sevme!" meâlindeki yirmi dokuzuncu âyet-i kerîmesi böyle olduðunu açýkça göstermektedir. Ýþte bu dünyâ insanýn can düþmanýdýr. Bu dünyânýn düþkünleri, hiç toparlanamaz, kendilerine gelemezler. Âhirette de, piþmân olac aklar, çok acýlarla karþýlaþacaklardýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    En iyi kimse, kalbi Allah sevgisi ile çarpan ve dünyâya baðlý olmayandýr. Dünyâ sevgisi, günâhlarýn baþýdýr. Çünkü Allahü teâlâ, dünyâya düþkün olmayý sevmez. Onu yarattýðý zamandan beri, hiç sevmemiþtir. Dünyâ ve dünyâya düþkün olanlar, mel'ûndur yâ ni Allahü teâlânýn merhametinden uzaktýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    3. Allahü teâlânýn haram (yasak) ettikleri ile Resûlullah efendimizin mekrûh dediði þeyler.
    Allahü teâlânýn haram etmediði, hatta emrettiði dünyâ iþleri, zararlý ve kötü olan dünyâ deðildir. Böylece, ne kadar çok olursa olsun, çalýþýp kazanmak, fen, týb, hesab, hendese, mîmârlýk ve harb vâsýtalarýný öðrenmek, yapmak, kýsaca insanlara râhat, huzûr ve seâdet saðlayan her türlü medenî vâsýtalarý yapmak ve kazanmak, dünyâlýk deðildir. Bunlarýn hepsini, Allahü teâlânýn gösterdiði þekillerde, yollarda ve þartlarda yapmak ve kullanmak ibâdet olur. Allahü teâlâ böyle müslümanlardan râzý olur. Bunlara âhirette sonsuz nîmetler, seâdetler ihsân eder. (Ýmâm-ý Rabbânî) Kim umar senden vefâyý, yalan dünyâ deðil misin Enbiyânýn seyyidini alan dünyâ deðil misin? Kasdedip halkýn özüne toprak doldurup gözüne Ehl-i gafletin yüzüne gülen dünyâ deðil misin. Kimisini nâlan eden, kimisini giryân eden En sonunda uryân edip soyan dünyâ deðil misin. Ýþin gücün dâim yalan, çok kiþi den arta kalan Nice kere boþalýp da dolan dünyâ deðil misin Gel aldanma bu dünyâya sonu virân olur bir gün Senin bu sürdüðün demler el bet yalan olur bir gün. (M. Sýddîk bin Saîd)

  4. #54

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Dünyâ Hayâtý:
    Âhiretten önceki hayat.
    Kim dünyâ hayâtýný ve onun süsünü isterse, onlara yaptýklarýnýn karþýlýðýný burada tam olarak veririz. Bu hususta bir eksikliðe de uðratýlmazlar. Onlar öyle kimselerdir ki, âhirette kendileri için ateþten baþkasý yoktur. Dünyâda yapageldikleri þeyler orada boþa gitmiþtir. (Hûd sûresi:15-16)
    Dünyâ hayâtý iþ yapacak zamandýr. Keyf yapacak, eðlenecek zaman ilerde gelmektedir. Orada dünyâda yapýlan iþlerin karþýlýðý ele geçecekdir. Dünyâ hayâtý pek kýsadýr. Mes'ûd o kimsedir ki, bu fýrsatý büyük nîmet bilir ve âhiret iþlerini bu kýsa zamand a gerektiði gibi yapar. Yolculukta lâzým olan azýðýný hazýr eder. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    Dünyâ Hýrsý:
    Dünyâya lüzûmundan fazla meyletmek. Þiddetli mal, mülk arzusu, isteði.
    On þey insana zarar verir: 1) Terbiye azlýðý, 2) Cehâlet çokluðu, 3) Halktan nîmet beklemek, 4) Þehvet azgýnlýðý, nefis kudurgunluðu, 5) Baþ olma sevdasý, 6) Dünyâ hýrsý, 7) Nefis ile dostluk kurmak, 8)Çok yemek, 9) Çok uyumak, 10) Kalabalýða uymak. (Bâyezîd-i Bistâmî)

    Dünyâ Sevgisi:
    Kalbin dünyâ malýný ve mülkünü çok sevmesi.
    Dünyâ sevgisi, günahlarýn baþýdýr. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât)
    Dünyâyý sevenler, âhirette zarar görür. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Allahü teâlâya þükre sebep olan dünyâlýk, insana zarar vermez. (Abdullah bin Zeyd)

    DÜNYÂLIK:
    Ýnsanýn hayatta muhtâc olduðu þeyler, para, mal v.s.
    Dünyâlýk olan þeylerin Allah indinde sivri sinek kanadý kadar kýymeti olsaydý, kâfire bir yudum su vermezdi. (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Dünyâlýk peþinde koþmak, su üzerinde yürümeðe benzer. Bunun ayaklarýnýn ýslanmamasý mümkün müdür? (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Dünyâlýk arayanýn buna kavuþmasý güçtür. Âhireti arayanýn buna kavuþmasý kolaydýr. (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Kur'ân-ý kerîm okuyunca, Allahü teâlânýn rýzâsýný ve Cennet'i isteyiniz! Dünyâlýk istemeyiniz! Bir zaman gelir ki, hâfýzlar, Kur'ân-ý kerîmi, insanlara yaklaþmak için vâsýta yaparlar. (Hadîs-i þerîf-Þir'at-ül-Ýslâm)
    Dünyâlýk, para, eskiden sevilmezdi, ama þimdi, mü'minin kalkanýdýr. (Süfyân-ý Sevrî)
    Ölümden önce olan her þeye dünyâ denir. Bunlardan, ölümden sonra faydasý olanlar, dünyâlýk sayýlmaz, âhiretten sayýlýrlar. Çünkü dünyâ âhiret için tarladýr. Âhirete yaramayan dünyâlýklar, zararlýdýr. Haramlar, günahlar ve mubâhlarýn fazlasý böyledir. Dünyâda olanlarÝslâmiyet'e uygun kullanýlýrsa, âhirete faydalý olurlar. Hem dünyâ lezzetine, hem de âhiret nîmetlerine kavuþulur. Mal iyi de deðildir, kötü de deðildir. Ýyilik, kötülük onu kullanandadýr. O hâlde mel'ûn olan, kötü olan dünyâ, Allahü teâlânýn râzý olmadýðý, âhireti yýkýcý yerlerde kullanýlan þeyler demektir. (Erzurumlu Ýbrâhim Hakký)
    Allahü teâlâya þükre sebeb olan dünyâlýk insana zarar vermez. (Abdullah bin Zeyd)

    DÜNYÂYI TERKETMEK:
    1. Bütün haram olan þeyler ile berâber, mübâhlarý da, yâni günâh olmayan lezzetlerin çoðunu da býrakýp, yaþamak için zarûrî olan miktârýný kullanmak.
    Mes'ûd o kimsedir ki, dünyâ onu terk etmezden önce, o dünyâyý terk etmiþtir. (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Dünyâyý terk eyle ki, Allahü teâlâ seni sevsin! Ýnsanlarýn malýna göz dikme ki, herkes seni sevsin. (Hadîs-i þerîf-Mârifetnâme)
    Dünyânýn her türlü zevk ve lezzetinden vazgeçip, bütün zamânýný, ibâdet ile ve müslümanlarýn rahatlarýný ve Ýslâm dînini bilmeyenlerin, doðru yola kavuþmalarý için; lâzým olan ilmî ve teknik usûlleri ve vâsýtalarý, en ileri ve en üstün þekilde yapmak ve kullanmakla geçirmeli ve durmadan çalýþmalý ve dünyâ zevkini böyle çalýþmakta aramalý ve bulmalýdýr. Eshâb-ý kirâmýn (Peygamber efendimizin arkadaþlarýnýn) hepsi ve büyüklerimizin çoðu, böyle idi. Dünyâyý, bu söylediðimiz þekilde terk etmek pek y üksek ve pek faydalýdýr. Dünyâyý bu þekilde terkten maksad, Ýslâmiyet'in emrettiði þeyleri yapmak için, bütün râhatý ve zevkleri fedâ etmektir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    2. Harâm ve þüpheli þeylerden kaçýp mübâhlarý kullanmak.
    Harâm ve þüpheli þeylerden kaçýp mübâhlarý kullanarak dünyâyý terketmek, hele bu zamanda çok kýymetlidir. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    DÜRZÎ:
    Derezîler adlý bozuk fýrkaya mensub olan kimse. (Bkz. Derezîler)

  5. #55

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Dini Sözlük E

    EBÂBÎL KUÞLARI:
    Kâbe'yi yýkmaya gelen Yemen vâlisi Ebrehe'yi ve ordusunu Allahü teâlânýn izni ve emriyle periþân eden kuþlar (kýrlangýçlar). (Bkz. Eshâb-ý Fil)
    Allahü teâlâ âyet-i kerîmede meâlen buyurdu ki:
    Üzerlerine Ebâbîl kuþlarýný gönderdik. O kuþlarýn her biri onlarýn üzerine çamurdan yapýlmýþ ve ateþte piþirilmiþ taþ atarlardý. (Fil sûresi: 3-4)
    Ebrehe Mekke'ye yaklaþtýðýnda, Allahü teâlâ Eshâb-ý fil (Ebrehe ve ordusunun) üzerine denizden Ebâbîl kuþlarýný gönderdi. Her bir kuþta, biri gagasýnda, ikisi ayaklarýnda olmak üzere üç taþ bulunuyordu. Nohut ve mercimek tânesi kadar olan bu taþlar k ime isâbet etse, helâk oluyordu. (Ýbn-i Hiþâm)

    EBCED HESÂBI:
    Her harfi bir rakamý gösteren arabî harflerle yazýlý sekiz kelimeden meydana gelen bir hesab sistemi. Hâdiselerin zamânýnýn tesbiti ve hatýrda daha kolay kalmasý için rakamlarý harf olan târih düþürme sanatý.
    Ebced hesâbýnda, harflerin sayý olarak deðerleri þöyle hesaplanýr: Ebced (elif):1, be:2, cim:3, dal:4, hevvez (he):5, vav:6, ze:7, huttî (ha):8, tý:9, ye:10, kelemen (kef):20, lam:30, mim:40, nun:50, safes (sin):60, ayýn:70, fe:80, sad:90, karaþet (k af):100, re:200, þin:300, te:400, þehaz (se):500, hý:600, zel:700, dazýð (dad):800, zý:900, gayýn:1000. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)
    Arabî bir ayýn ilk günü ebced hesâbýna göre de bulunabilir. On iki arabî ayýn her harfine mahsus rakamlar þu beytteki on iki kelimenin birinci harfleridir. Her büyük harf, ebced hesâbý ile bir adedi gösterir: Hilmi bu dünyâya hiç zahmet etme Cemâl-i dünyâyý, vefâsýz zen buldu cümle
    (M. Sýddîk bin Saîd)
    Ýslâm dîninde ebced hesâbýndan faydalanarak, hâdiselerin oluþu, câmi, çeþme ve türbenin vs. yapýlýþýnýn târihini düþürmek yasaklanmadý. Fakat hastanýn adýný, anasýnýn adýný ebced hesâbý ile hesâb edip, sana þöyle muska lâzým deyip onu yazýp para alma k haramdýr. (Osmanlý Târihi Ansiklopedisi)
    Besmelede bulunan on dokuz harfin ebced hesâbý ile olan deðerlerinin toplamý 786'dýr. Bâzý memleketlerde müslümanlar, kitaplarýnýn mektuplarýnýn baþýna, Besmele yerine ebced hesâbý ile olan deðerlerinin toplamýný ve bundan baþka bâzý þifâ âyetleri ve duâlar yerine de ebced hesâbýna göre rakamlar yazmaktadýrlar. Bunlarýn bu þekilde yazmalarýný Ýslâm dîninin temel kitaplarý uygun bulmamaktadýr. (M. Sýddîk Gümüþ)

    EBDÂL:
    Bedeller. Dünyânýn nizâmý, düzeni ile vazîfeli olup, Allahü teâlânýn insanlardan gizlediði büyük zâtlar. Biri vefât edince, yerine baþkasý getirildiðinden bu isimle anýlmýþlardýr. Bunlara Ricâlü'l-Gayb da denir.
    Ümmetim arasýnda her zaman kýrk kiþi bulunur. Bunlarýn kalbleri Ýbrâhim'in (aleyhisselâm) kalbi gibidir. Allahü teâlâ onlarýn sebebi ile kullarýndan belâlarý giderir. Bunlara Ebdâl denir. Onlar bu dereceye namaz ve oruç ile eriþmediler. Ýbn-i Mes'ûd radýyallahü anh; "Yâ Resûlallah! Ne ile bu dereceye ulaþtýlar?" diye sorunca; "Cömertlikle ve müslümanlara nasîhat etmekle eriþtiler" buyurdu. (Hadîs-i þerîf-Hilyet-ül-Evliyâ)
    Ebdâllerin sayýsýnýn yedi, kýrk veya yetmiþ olduðu bildirilmiþtir. (Seyyid Þerîf Cürcânî)
    Ebdâllerin makâmýný istiyen kimsenin hâlini düzeltmesi, nefsine uymamasý lâzýmdýr. (Behâeddîn-i Buhârî)

    EBED:
    Sonsuz, sonu olmayan. (Bkz. Ebedî)

    EBEDÎ:
    Sonsuz, sonu olmayan.
    Önce müslüman olanlardan, muhâcirlerin ve ensârýn önce gelenlerinden ve bunlarýn yolunda gidenlerden Allahü teâlâ râzýdýr. Ve bunlar da, Allahü teâlâdan râzýdýrlar. Allahü teâlâ, bunlar için, cennetler hazýrladý. Bu cennetlerin altýndan nehirler akmaktadýr. Bunlar Cennet'te ebedî olarak kalacaklardýr. (Tevbe sûresi: 100)
    Allahü teâlâ kadîm olan (öncesi, baþlangýcý olmayan) zâtý ile vardýr. O sonsuz olarak var idi. Varlýðýndan evvel yokluk olamaz. O ebedîdir. (Ahmed Fârûkî)
    Cennet ve Cehennem vardýr. Her ikisini de Allahü teâlâ yoktan vâr etmiþtir. Kýyâmette her þey yok edilip tekrar yaratýldýktan sonra ebedî olarak varlýkta kalacaklar hiç yok olmayacaklardýr. Kýyâmet günü hesâbdan sonra bir çoklarý Cennet'e gönderilece k, bir çoðu da Cehennem'e sokulacaktýr. Cennet'in sevâbý, nîmetleri ve Cehennem'in azâbý ebedîdir. Bunlar, Kur'ân-ý kerîmde ve hadîs-i þerîflerde açýkça bildirilmektedir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Cehennem'de ebedî olarak yanmak küfrün, îmânsýzlýðýn karþýlýðýdýr. (Ýmâm-ý Gazâlî)

  6. #56

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ebedî Mahrem:
    Dinde kendileriyle evlenilmesi ölünceye kadar haram, yasak olan kimseler.
    Erkek için; yedisi kan ile olan, nesebden (soydan) akrabâ, yedisi süt sebebiyle, dördü de nikâh sebebi ile sonradan akrabâ olan toplam on sekiz kadýn ebedî mahremdir. Bunlar: 1) Anne, 2) Annesinin ve babasýnýn annesi, 3) Kýzý, kýzýnýn kýzý, 4) Kýz ka rdeþi, 5) Kýz kardeþinin kýzý, 6) Erkek kardeþinin kýzý, 7) Hala ve teyze, 8) Süt anne, 9) Süt annesinin ve süt babalarýnýn anneleri, 10) Süt kýzý, 11) Süt kýzkardeþi, 12) Süt kýzkardeþinin kýzý, 13) Süt erkek kardeþinin kýzý, 14) Süt hala ve teyze, 15) Kaynana, 16) Üvey kýzý, 17) Üvey anne, 18) Gelin. Kadýn için de ayný özeliklerde on sekiz erkek ebedî mahremdir. Bunlar: 1) Baba, 2) Babasýnýn ve annesinin babasý, 3) Oðlu, oðlunun oðlu, 4) Erkek kardeþi, 5) Erkek kardeþinin oðlu. 6) Kýzkardeþinin oðlu, 7) Amca ve dayý, 8) Süt baba, 9) Süt babasýnýn ve süt annesinin babalarý, 10) Süt oðlu, 11) Süt erkek kardeþi, 12) Süt kýz kardeþinin oðlu, 13) Süt erkek kardeþinin oðlu, 14) Süt amca ve dayý, 15) Kayýn baba, 16) Üvey oðlu, 17) Üvey baba, 18) Dâmat. (Hacý Zihni Efendi-Dâmat)
    Erkeklerin, ebedî mahrem olan on sekiz kadýnla halvet etmeleri (tenhâ yerde yalnýz kalmalarý) ve sefere meselâ hacca gitmeleri câizdir. (Ýbn-i Nüceym)
    Bir erkeðin ebedî mahrem olan on sekiz kadýndan biri ile halvet etmesi (tenhâ yerde yalnýz kalmasý) câiz ise de, yalnýz süt kardeþ ile genç kaynana veya gelin ile fitne þüphesi olunca mekrûh olur. (Ýbn-i Âbidîn)

    EBLEH:
    Aklý az, anlayýþý kýt, ahmak.
    Belâdet eblehliktir, aklý kullanmamaktýr. Ahmaklýk da denir. (Kýnalýzâde Ali)
    Aklý olan kimse, cansýz bir cismin hareket ettiðini görünce, bunu hareket ettiren bir kuvvetin varlýðýný anlar. Hareket eden cismin cansýz olmasý, hareket ettiren bir kuvvet sâhibinin mevcûd (var) olduðunu, akýl sâhiblerine haber veriyor. Bütün sebeb ler, vâsýtalar, Allahü teâlânýn varlýðýný, kudretini îlân ediyor, bildiriyor. Fakat eblehler, cismin hareketini görünce, kendiliðinden hareket ediyor sanarak, kuvvet sâhibini göremeyip, anlýyamýyor. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    EBRÂR:
    1) Ýyi kimseler. Îmânlarýnda sâdýk (doðru), Allahü teâlânýn yasak kýldýðý þeylerden sakýnýp, emirlerine uyan, bozuk inanýþlardan, kötü ahlâktan ve çirkin iþlerden uzak duranlar. Teklik þekli berr'dir.
    Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyruldu ki:
    Muhakkak ki ebrâr, nîmetleri devamlý olan Naîm Cenneti'ndedirler. (Mutaffifîn sûresi: 22)
    Allahü teâlâ ebrâra, anne ve babalarýna ve çocuklarýna iyilik yapmalarý sebebiyle bu ismi verdi. (Hadîs-i þerîf-Ýbn-i Asâkir)
    2) Nefislerinin sevgisinden kurtulmamýþ olup, nefislerini azâbdan korumak ve nîmetlere kavuþturmak için ibâdet eden; tasavvufta sona varmamýþ.
    Ebrâr bana kavuþmayý çok istiyor. Ben de onlarý çok istiyorum. (Hadîs-i kudsî-Deylemî, Ýhyâ)
    Ebrâr, Allahü teâlâya nîmetlerine kavuþmak için ve azâbýndan korktuklarý için ibâdet ederler. Bu iki dilekleri ise nefislerinin arzularýdýr. Çünkü bunlar, Allahü teâlânýn zâtýný sevmek seâdetine kavuþmamýþlardýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)

  7. #57

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    EBTER:
    Nesil ve hayýrdan kesilmiþ.
    Allahü teâlâ, Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    (Habîbim) gerçekten biz sana Kevser'i verdik. O hâlde (buna þükür olarak) namaz kýl ve kurban kes. Sana buðzeden, düþmanlýk eden yok mu? Ýþte asýl ebter odur. (Sana gelince Habîbim; senin temiz neslin, þân ve þerefin kýyâmete kadar devâm edecektir.) (Kevser sûresi: 1-3)
    Resûlullah efendimizin Hadîcet-ül-Kübrâ'dan olan son erkek ¤¤¤¤¤¤ vefât edince, Âs bin Vâil'in; "Muhammed ebter oldu" demesi üzerine; Kevser sûresi gelerek, Allahü teâlâ Âs bin Vâil kâfirine, cevâb verdi. (Ýbn-i Abbâs, Taberî, Kurtubî)

    EBÛ HANÎFE:
    Ehl-i Sünnetin reisi, Hanefî mezhebinin Ýmâmý. Ýmâm-ý A'zam. (Bkz. Ýmâm-ý A'zam Ebû Hanîfe)

    EBÛ TÜRÂB:
    Peygamber efendimizin amcasýnýn oðlu, dâmâdý, Cennet'le müjdelenen on kiþinin ve dört büyük halîfenin dördüncüsü, Allahü teâlânýn arslaný hazret-i Ali'nin "Topraðýn babasý" mânâsýna gelen lakabý.
    Peygamber efendimiz bir gün mescide girdiðinde, hazret-i Ali'yi uyumuþ ve ridâsý (paltosu) düþtüðü için sýrtýna toprak bulaþmýþ gördüler. Mübârek elleriyle topraðý silip; "Kalk yâ Ebâ Türâb (Topraðýn babasý) ! Kalk yâ Ebâ Türâb!" diye iltifât buyurdular. (Hadîs-i þerîf-Þevâhid-ün-Nübüvve)
    Hazret-i Ali, kendisinin Ebû Türâb lakabýyla anýlmasýný ve çaðýrýlmasýný çok severdi. (Zerkânî)

    EBÜ'L-VAKT:
    Tasavvufta kalb makâmýndan yukarý çýkýp, kalbin sâhibine varan, hallerden kurtulup, halleri verene ulaþan. Bunlara Erbâb-üt-temkîn de denir.
    Ebü'l-vaktin vakitleri deðiþmez. Halleri deðiþmez. Vakit onlara deðil, onlar vakte hâkimdirler. Onlar zamanla deðil, zaman onlarla bereketlenmiþtir. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    ECEL:
    Belli vakit. Hayâtýn sonu. Hayat sâhibinin, canlýnýn ölümü için Allahü teâlânýn takdir ve tâyin ettiði vakit.
    Allahü teâlâ insanlarý yaratýrken, ecellerini, ömürlerini ve rýzýklarýný takdir etmiþtir. (Hadîs-i þerîf-Berîka)
    Hadîs-i þerîfte; "Ýlâçlarýn en iyisi, Kur'ân-ý kerîmdir" buyruldu. Hastaya okunursa hastalýðý hafifler. Eceli gelmemiþ ise iyi olur. Eceli gelmiþ ise, rûhunu teslim etmesi kolay olur. (Senâullah Dehlevî)
    Herkesin belli bir eceli vardýr. Bu ecel hiç deðiþmez. Onun için hastalýkta sýkýlmamalý, telâþa düþmemelidir. Böyle derd ve belâlar gelince, Allahü teâlâya sýðýnmalý, âfiyet vermesi, kurtarmasý için duâ etmelidir. (Ahmed Fârûkî) Ecel geldi cihâna Baþ aðrýsý bahâne.
    (Atasözü)

    Ecel-i Kazâ:
    Kazây-ý muallak, kesin olmayýp sebebe baðlý kýlýnan ecel.
    Bir kimseye takdir edilen belâ, kazây-ý muallak ise, yâni o kimsenin duâ etmesi de takdîr edilmiþ ise, duâ eder, kabûl olunca belâyý önler. Ecel-i kazâyý da iyilik etmek geciktirir. Ecel-i kazâ meselâ; eðer iyi iþ yapar, yâhut sadaka verir, hacceders e, ömrü altmýþ sene, bunlarý yapmazsa kýrk sene diye takdir edilmesi gibidir. Birinin üç gün ömrü kalmýþ iken akrabâsýný, Allah rýzâsý için ziyâret etmesi ile ömrü otuz sene uzar. Otuz yýl ömrü olan kimse de akrabâsýný terk ettiði için ömrü üç güne iner. Vakit tamam olunca eceli bir an gecikmez. (Ýmâm-ý Gazâlî)

  8. #58

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    Ecel-i Müsemmâ:
    Belli vakit, bilinen ecel, Allahü teâlânýn bir kimse için ezelde takdir ve tâyin buyurduðu (belirlediði) hiç bir þekilde deðiþmeyen ecel, hayâtýn sonu.
    Vebâ olan yerden kaçmayan ve ölmeyen kimse de, gâzîler, mücâhidler ve belâlara sabr edenler gibidir. Herkesin bir ecel-i müsemmâsý vardýr ki, azalmaz ve çoðalmaz. Kaçýp da kurtulanlar ecel-i müsemmâlarý gelmediði için ölmemiþtir. Yoksa kaçmak onlarý ölümden kurtarmýþ deðildir. Kaçmayýp, sabredip ölenler de ecelleri geldiði için ölmüþlerdir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Ecel-i müsemmâ deðiþmez. (Ýmâm-ý Gazâlî)

    ECÎR:
    Bir iþi yapmak için kendi kuvvetini veya san'atýný kirâya veren, çalýþan kimse, iþçi.

    Ecîr-i Hâs:
    Belli zamanda, belli iþi yapmak için husûsî tutulan iþçi.
    Ecîr-i hâs olarak tutulan iþçi iþ yaparken elindeki mal kasýtsýz helâk olursa (kullanýlmayacak hâle gelirse, kýrýlýrsa v.s.) ödemesi lâzým olmaz. Ecîr-i hâs olarak tutulan iþçiye farklý ücret ile iki veya üç iþ gösterilip, hangisini yaparsa onun ücre tini vermek câizdir. Dört iþ göstermek olmaz. Sözleþilen zaman iyi bilinmezse de, ücret verilir. Ücret söylemedi ise, tutulan kimse iþçi veya san'at sâhibi olarak çalýþan biri ise, o memleketteki ücret üzerinden hakký verilir. Eðer böyle biri deðilse, yardýma gelmiþ olacaðýndan bir þey verilmez. Çaðýrmadan gelene de ücret verilmez. (Ýbn-i Âbidîn)

    Ecîr-i Müþterek:
    Serbest iþçi. Kirâlýyanýndan (iþvereninden) baþkasýna çalýþmamasý þartý koþulmamýþ hamal, terzi, saatçi gibi iþçi.
    Ecîr-i müþterek, ancak iþini bitirince ücretini alýr. Eþyâ, elinde emânet olup, helâk olursa (kullanýlmayacak hâle gelirse) ödemez. Fakat helâk olmasýna ecîr-i müþterek kendi sebeb olursa, kast bulunmasa dahi öder. Doktor, diþçi, eczâcý fen hâricinde , yanlýþ iþ yapýp hasta zarar görürse öderler. (Ýbn-i Âbidîn)

    ECR (Ecir):
    Ýyilik, mükâfât, ücret, karþýlýk. Allahü teâlânýn râzý olduðu, beðendiði iþleri yapanlara verdiði sevâb.
    Allahü teâlâ Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyurdu ki:
    Biliniz ki, mallarýnýz ve çocuklarýnýz sizi imtihân etmek için verildi. Allahü teâlâ iyiliklerinize karþýlýk, size çok büyük ecr verecektir. (Tegâbün sûresi: 15)
    Allahü teâlâ, insanlarýn yaptýðý iþleri iki kýsma ayýrdý. Bir kýsmýný beðendiðini, bunlarý yapanlardan râzý olduðunu, her iþ karþýlýðýnda, bunlara nîmetler, râhatlýklar, iyilikler vereceðini vâd etti. Ýþte iyiliklerin ölçü birimi ecr ve sevâbdýr. Dün yâda yapýlan her iyiliðe karþýlýk olarak, âhirette çeþitli miktârlarda nîmetler verilecektir. Nîmetlerin verileceði yere Cennet denir. (Þehristânî, Nesefî)
    Haramlara hiçbir zaman ecr verilmeyeceði gibi, özürsüz haram iþleyen muhakkak günâha girer. Haramlardan, Allahü teâlâdan korktuðu için sakýnýp vaz geçen sevâb kazanýr. (Nablüsî, Muhammed bin Ebî Bekr)

    Ecr-i Misil:
    Âdil iki ehl-i vükûfun (bilir kiþinin) takdîr ettikleri ücret.
    Alacaklýsýna (borçlu olduðu kimseye), evini verip ücretsiz otur demek, fâsiddir (dînen uygun deðildir). Alacaklýnýn ecr-i misil vermesi lâzým olur. (Ýbn-i Âbidîn)
    Bir kadýn, oðlunu evinde, tâmir etmek þartý ile oturtsa, senelerce oturup, tâmir etmeden çýksa, anasýna ecr-i misil ödemesi lâzým olur. (Ýbn-i Âbidîn)

  9. #59

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    EDÂ:
    Yerine getirme, yapma. Namaz, oruç, hac, zekât gibi bir ibâdeti vaktinde yapmak.
    Allahü teâlânýn sana farz kýldýklarýný edâ et, insanlarýn en âbidi (ibâdet edeni) olursun. Allahü teâlânýn haram kýldýðý þeylerden sakýn, insanlarýn en zâhidi, dünyâya raðbet etmiyeni olursun. Allahü teâlânýn verdiði rýzka râzý ol, insanlarýn en zengini olursun. (Hadîs-i þerîf-Hadîka, Künûz-ül-Hakâyýk)
    Edâ niyyeti ile kýlýnan bir namaz, vakti girmeden kýlýnmýþ ise, nâfile olur. Vakti çýktýktan sonra kýlýnmýþ ise, kazâ olur. "Bugünün öðle namazýný edâ etmeye" diye niyet eden kimse, vakit çýkmýþ ise, öðleyi kazâ etmiþ olur. Öðle vakti çýktý sanarak, bugünkü öðleyi kazâ etme niyeti ile kýlýnca, vakit çýkmadýðý anlaþýlýnca, öðleyi edâ etmiþ olur. (Ýbn-i Âbidîn)

    Edâ Þartlarý:
    Bir iþin, ibâdetin sahîh ve mûteber olmasý için lâzým olan þartlar.
    Cumâ namazýnýn edâ þartlarý yedidir: 1) Namazý þehirde kýlmak. 2) Hükûmet reisi veya vâlinin izni ile kýlmak. 3) Öðle namazýnýn vaktinde kýlmak. 4) Vakit içinde hutbe okumak. 5) Hutbeyi namazdan önce okumak. 6) Cumâ namazýný cemâatle kýlmak. 7) Câmin in herkese açýk olmasýdýr. (Ýbn-i Âbidîn)

    EDEB:
    1. Güzel hallere ve huylara sâhib olma ve utanýlacak hareketlerden sakýnma, her hususta haddini bilip, sýnýrý gözetme hâli.
    Edebi gözetmek, zikirden üstündür. Edebi gözetmeyen Hakk'a kavuþamaz. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Allahü teâlâya karþý edeb, O'nun emirlerini yerine getirmekle olur. Avâmýn, halkýn edebi, dînin emirlerine uymak, havâssýn, seçilmiþlerin edebi, dînin emirlerine uymakla berâber kalbi zikr (Allahü teâlâyý anmak) nûru ile aydýnlatmak, gönülden Allahü teâlâdan baþka her þeyi çýkarmaktýr. (Ýmâm-ý Gazâli)
    Âdemoðlunun edebden nasîbi yok ise insan deðildir. Âdemoðlu ile hayvan arasýndaki fark budur. Gözünü aç ve gör ki bütün Allahü teâlânýn kelâmýnýn mânâsý, âyet âyet edebden ibârettir. (Þems-i Tebrîzî)
    Ýnsanlar edebe ilimden çok daha fazla muhtacdýr. (Abdullah bin Menâzil)
    En büyük edeb, ilâhî hududu muhâfaza etmek, gözetmek, Allahü teâlânýn emirlerine uymak, yasaklarýndan sakýnmaktýr. (Abdülhakîm-i Arvâsî)
    Din büyüklerinin yolu baþtan sona edebdir. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Bir kimsenin edebli olmasý, iyi kalblilik ve akýllýlýk alâmetidir. (Sýrrîy-i Sekatî)
    Kul için güzel edebden daha iyi mertebe görmedim. Çünkü aklýn hayâtý edebdir. Ýnsan edeb ile dünyâ ve âhirette yüksek derecelere kavuþur. (Ebû Osman Hîrî) Edeb ehli edebden hâli olmaz, Edebsiz ilim öðrenen âlim olmaz.
    (M.Sýddîk bin Saîd) Ýlim meclislerinde aradým, kýldým taleb, Ýlim geride kaldý ille edeb ille edeb. Edeb bir tâc imiþ nûr-i Hüdâ'dan Giy ol tâcý emin ol her belâdan
    (Yûnus Emre)
    2. Namazda müstehab ve mendup olan þeyler.
    Namazýn sünnet ve edeblerinden birini gözetmek ve tenzîhi bir mekruhtan sakýnmak; zikir ve tefekkürden üstündür. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Ýmâm-ý A'zam Ebû Hanîfe hazretleri namaz abdestinin edeblerinden bir edebi terk ettiði için kýrk senelik namazýný kazâ etmiþ, yeniden kýlmýþtýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    EDÎB:
    1. Güzel hasletleri kendinde toplayan, haddini bilen. (Bkz. Edeb)
    2. Düzgün, güzel ve pürüzsüz söz söyleyen ve yazan, edebiyatçý.

    EDÝLLE-Ý ÞER'ÝYYE:
    Din bilgilerinin elde edilmesine esâs olan ve bunlara baðlý bulunan deliller.
    Edille-i þer'iyye dörttür: Kitâb (Kur'ân-ý kerîm), Sünnet (Peygamber efendimizin söz, fiil ve takrirleri, bir iþ yapýlýrken görüp de ona mâni olmadýklarý þeyler), Ýcmâ (müctehid âlimlerin dînî bir iþin hükmünde söz birliði etmeleri) Kýyâs (hükmü bili nmeyen bir þeyi hükmü bilinene benzeterek anlamak). (Abdülganî Nablüsî)
    Ýslâmiyet, edille-i þer'iyye ve ona baðlý ikinci derecedeki delil ve vesîkalar ile bize gelmiþtir. Bu delîllere dayanmayan, bunlarýn dýþýnda kalan her þey bid'attir, red olunur. (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî)
    Din ile ilgili hükümlerin isbâtýnda edille-i þer'iyye, mû'teberdir. Tasavvufçularýn keþif ve kerâmetleri deðil. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Edille-i þer'iyyenin dört olmasý müctehidler içindir. Mukallidler yâni dört mezhebden birinde olanlar için delil, sened, bulunduðu mezheb reisinin ictihadý ve sözüdür. (Hâdimî)

  10. #60

    Kullanýcý Bilgi Menüsü

    Standart

    EF'ÂL-Ý ÝLÂHÝYYE:
    Allahü teâlânýn iþleri.
    Rýzk; maâþa, mala, çalýþmaya baðlý deðildir. Böyle olmakla berâber, çalýþmak lâzýmdýr. Çünkü ef'âl-i ilâhiyye, sebebler ile meydana gelir. Âdet-i ilâhiyye (Allahü teâlânýn kânunu) böyledir. Fakat bâzan bir iþin meydana gelmesinde lâzým olan sebepler bulunduðu hâlde, o fiil (iþ) meydana gelmiyebilir. Yâhut sebepsiz de hâsýl olabilir. (Muhammed Rebhâmî)

    EF'ÂL-i MÜKELLEFÎN:
    Ýslâm dîninde mükelleflerin (dînî vazîfeleri yerine getirmekle yükümlü, sorumlu kimselerin) yapmalarý ve sakýnmalarý lâzým olan emirler ve yasaklar. Ahkâm-ý Ýslâmiyye (fýkýh bilgileri), din bilgileri.
    Ef'âl-i mükellefîn sekizdir: Farz, vâcib, sünnet, müstehâb, mubâh, harâm, mekrûh, müfsid. Bunlarý fýkýh ilmi öðretir. (Bkz. Ýlgili maddeler) (Ýbn-i Âbidîn)
    Ýki cihân (dünyâ ve âhiret) seâdetine kavuþmak, ancak ve yalnýz, dünyâ ve âhiretin efendisi olan Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaða (uymaða) baðlýdýr. O'na tâbi olmak için îmân etmek ve ef'âl-i mükellefîni öðrenmek ve yapmak lâzýmdýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)
    Ef'âl-i mükellefîni yerine getirmek çok kolaydýr. Kalbi bozuk olana güç gelir. Bir çok iþler vardýr ki, saðlam insanlara kolaydýr. Hastalara ise güçtür. Kalbin bozuk olmasý, þerî'ate, Ýslâmiyete tam olarak inanmamasý demektir. Bu gibi insanlar, inand ým dese de hakîkî tasdîk (inanma) deðildir. Laf (dil) ile tasdîkdir. Kalbde hakîkî tasdîkin, doðru îmânýn bulunmasýna bir alâmet, Ef'âl-i mükellefîni yerine getirmekte kolaylýk duymaktýr. (Ýmâm-ý Rabbânî)

    EFSÛN:
    Fen yolu ile tecrübe edilmemiþ maddeler ve Kur'ân-ý kerîmden olmayan, mânâsýz yazýlar kullanmak. Mânâsý bilinmeyen ve îmânýn gitmesine sebeb olan þeyleri okumak.
    Efsûn yapan ve ateþ ile daðlayan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmemiþ olur. (Hadîs-i þerîf-Kimyây-ý Seâdet)
    Tevekkül edenler (herþeyi Allahü teâlâdan bekliyenler) , falcýlýk, efsûn ve daðlamak ile hastalýðý tedâvi etmez! (Hadîs-i þerîf-Kimyây-ý Seâdet)

    EGOÝST:
    Kendi menfaatini düþünen bencil, hodbîn, enâniyet sâhibi. (Bkz. Enâniyet)

    EHAD (El-Ehad):
    Allahü teâlânýn Esmâ-i hüsnâsýndan (güzel isimlerinden). Hiç bir yönden benzeri olmayan, tek olan, ikilik tasavvur edilmeyen, hiç bir þeye muhtaç olmayan.
    Kur'ân-ý kerîmde meâlen buyruldu ki:
    De ki: O, Allah'týr, Ehad'dýr. (Ýhlâs sûresi: 1)
    Bilâl-i Habeþî radýyallahü anh, Ümeyye bin Halef'in kölesi iken Ýslâmiyet'le þereflenmiþti. Hazret-i Bilâl'in müslüman olduðunu duyan Ümeyye, ona çok eziyet ve iþkence yapardý. "Ýslâm dîninden dön! Lât ve Uzzâ putlarýna tap" diye zorladýkça, Bilâl ra dýyallahü anh da; "Ehad Ehad" diyerek îmânýný bildirdi. (Ýbn-i Sa'd)

    EHÂDÎS:
    Hadîs-i þerîfler. Peygamber efendimizin mübârek sözleri, iþleri ve görüp de bir þey demedikleri, mâni olmadýklarý þeyler. Hadîs'in çokluk þeklidir. (Bkz. Hadîs)

    EHL-Ý ABÂ:
    Resûl-i ekrem ile birlikte hazret-i Ali, hazret-i Fâtýma, hazret-i Hasen ve Hüseyn'in hepsine verilen isim. (Bkz. Ehl-i Beyt)
    Bir gün Resûlullah efendimiz, hazret-i Ali ile Fâtýma, Hasen ve Hüseyn'i mübârek abâlarý ile örterek; "Ýþte benim ehl-i abâm bunlardýr. Yâ Rabbî! Bunlardan kötülüðü kaldýr ve hepsini temiz eyle" buyurdu. (Hadîs-i þerîf-Mektûbât-ý Rabbânî)

Sayfa 6/7 ÝlkÝlk 1234567 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Þu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanýcý var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajýnýzý Deðiþtirme Yetkiniz Yok
  •