REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
6 sonuçtan 1 ile 6 arası

Konu: adolf hitler hakkında...

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart adolf hitler hakkında...

    arkadaşlar adolf hitler ve naziler hakkında geniş bilgiye ihtiyacım var.konu hakkında bilenlerin yardımını rica ederim. Kim ne biliyorsa lütfen. ama doğru olduğuna emin olduklarınızı yazınız. yahudiler kendilerine yapılanları düşündükçe yapılmayanlarıda bire bin katıp yazmaya başladılar. ben gerçekleri istiyorum. yahudilerin hayallerindekileri değil.

  2. #2
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. umarım işine yarar

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Adolf Hitler1889-1945






    Adolf Hitler, 1889 Avusturya doğumlu devlet
    başkanı. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin
    (NSDAP) yani Nazi Partisinin lideri olan Hitler,
    1933de Almanya'nın başbakanı oldu. 1934de
    kendisini Almanyanın Führeri (lideri) ilan eden
    Hitler, 1945'deki ölümüne kadar Alman halkını
    peşinden sürüklemeyi başardı. Almanya'nın üstün
    ırk olduğuna inandı ve Almanca konuşan herkesi tek
    bir çatı altında toplamayı amaç edindi. Hitler, bu
    uğurda birçok Yahudi'yi ve diğer azınlık
    mensuplarını katletti.

    Adolf Hitler, 20 Nisan 1889da Alois
    (Schicklgruber) Hitler (1837-1903) ve Klara
    Pölzlin (1860-1907) üçüncü çocuğu olarak Yukarı
    Avusturyada, Almanya sınırına çok yakın küçük bir
    kasaba olan, Braunau am Innde dünyaya geldi. Ev
    kadını olan annesi Klara, Alois Hitlerin 3. eşi
    ve aynı zamanda da ikinci dereceden kuzeniydi.
    Aralarındaki akrabalık nedeniyle kilisenin özel
    izniyle evlenen çiftin Gustav ve Ida adındaki ilk
    iki çocukları daha bebekken ölmüş, Adolf&dan sonra
    dünyaya gelen Edmund ise sadece 6 yaşına kadar
    hayatta kalabilmişti. 21 ocak 1896da ise kız
    kardeşi Paula Hitler dünyaya geldi.
    Gümrük memurluğu yapan babası Alois Hitlerin,
    2. eşinden de Alois Jr. ve Angela isimlerinde
    iki çocuğu vardı. Gayri meşru olarak dünyaya
    gelen Alois, 39 yaşına kadar annesinin soyadını
    (Schicklgruber) taşıdı. Ziyaret ettiği doğum
    kayıtlarından sorumlu bir rahibin, üvey
    babasının Johann Georg Hiedler olduğunu ( bir
    diğer olasılık ise kardeşi Johann Nepomuk
    Hiedlerdi) kanıtlamasıyla Hiedler soyadını
    kullanmaya başladı. Hiedler, Huetler ve Huettler
    gibi şekillerde telaffuz edilen soyadı, son
    olarak Hitler şeklinde yerleşti. (Sonraları
    Adolf, politik düşmanları tarafından soyadının
    aslında Hitler olmadığı, Schicklgruber olduğu
    suçlamalarıyla karşılaştı. Ayrıca 2. Dünya
    Savaşı sırasında, Alman şehirleri üzerinden
    Heil Schicklgruber (Yaşasın Schicklgruber)
    ibaresi taşıyan broşürler uçaklardan atılarak
    müttefik propagandası olarak da kullanıldı.)

    Yasal olarak Hitler soyadı ile dünyaya gelen
    Adolfun anneannesinin ismi de Johanna Hiedlerdi.
    İsmi eski Almancada asil kurt(Adolf = nobelity
    + wolf) anlamına gelen Adolf, akrabaları arasında
    kısaca Adi ismiyle biliniyordu. (Adolf Hitler,
    yakın çevresiyle arasında, 1920lerin başlarından
    3. hükümetin düşüşüne kadar Wolf takma adını
    kullandı. Hatta bu durum Avrupa kıtasındaki
    çeşitli merkezlerin isimlerinde de etkili oldu.
    Doğu Prusyada Wolfsschanze, Fransada
    Wolfsschlucht, Ukraynada Werwolf gibi.)
    Babasının çıkan tayinleri nedeniyle Braunaudan
    Passauya ardından Lambacha, Leondinge ve Linze
    taşınmalarıyla, ilkokul eğitimini çeşitli
    okullarda alan Adolf, başarılı bir öğrenciydi.

    En çok tarih ve coğrafya derslerinde başarı
    gösteriyordum. İşte bu sıralarda "milliyetçi"
    oldum ve tarihin gerçek anlamını anlamayı, idrak
    etmeyi ve bu konuya nüfuz edebilmeyi öğrendim.
    Zevklerim, beni babamın hayatına benzer bir
    hayata itmiyordu. Konuşma yeteneğim, çocukluk
    arkadaşlarıma verdiğim, ikna edici ve daha
    doğrusu kandırıcı söylevlerle oluşmaya başladı.
    Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider
    olmuştum. Bu arada iyi bir öğrenci olduğumu da
    söyleyebilirim. Çalışmak bana kolay geliyordu.
    Boş zamanlarımda "Lambach Chanoine"lerin yanında
    şan dersleri takip ediyordum. (Kavgam, Bölüm. 1)

    Linzde başladığı lisede ise 1. sınıfı yeniden
    tekrarlamak zorunda kaldı. Kendisi gibi memur
    olmasını isteyen babasının aksine, Adolf ona
    direniyordu ve ressam olmak istiyordu.

    Konuşma yeteneğim babam tarafından takdir
    edilmiyordu. Ailem benim davranışlarımdan dolayı
    endişeleniyordu.Konuşma hevesim yavaş yavaş
    kaybolurken, kişiliğime daha uygun becerilerim
    ortaya çıktı. Babamın kütüphanesinde elime geçen
    askeri konularla dolu çeşitli kitapları ve 1870
    - 1871 Alman Fransız savaşlarına ait yazıları
    büyük bir dikkatle okuyordum. Kısa zamanda
    kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci
    sıraya geçti. Savaşa ve askerliğe ait şeylerin
    tamamını her türlü kaynaktan toplamaya başladım.
    (Kavgam, Bölüm. 1)

    Çizimlerine ve resimlerine çok güvenen Adolf, bu
    konudaki direnişine hiç ara vermiyordu. (1. Dünya
    Savaşına katılmasından önce, Hitlerin 2000den
    fazla çizimi ve resmi vardı.)

    Bir vakitler kendi hayatının en büyük
    halkalarını oluşturan şeyin, benim tarafımdan
    kabul edilmemesine bir türlü akıl erdiremiyordu,
    işte bu yüzden babamın kararı basit, emin ve çok
    doğaldı. Hayat kavgasının kazandırdığı çelik
    gibi bir karaktere sahip olan babam, benim, daha
    doğrusu tecrübesiz bir delikanlının geleceği
    hakkında karar vermesine izin vermiyordu. Fakat
    sonunda iş bambaşka oldu. (Kavgam, Bölüm. 1)

    Hitlerin babası geçirdiği felç nedeniyle 3 ocak
    1903te öldü. Babasının ölümünden 3 yıl sonra,
    liseyi terk edip, yetim çocuklar pansiyonuna
    yerleşen Adolf, annesinin de desteğiyle bohem bir
    hayat sürdürmeye başladı.

    Benim için meslek problemi, tahmin ettiğimden
    çok daha kısa bir süre içinde çözülecekti.
    Çünkü, babam daha ben on üç yaşındayken ansızın
    vefat etti. Bir felç darbesi, babamı en güçlü
    döneminde iken yere vurdu. O dünyadaki hayatını
    acı çekmeden sona erdirdi. Fakat bizi büyük bir
    üzüntünün içine attı. Babamın en büyük isteği,
    oğlunu, kendisinin ilk günlerinde çektiği
    yokluklardan kurtarmak için bana meslek sahibi
    olmamda yardım etmekti. Bu isteğini
    gerçekleştiremedi. Fakat bilinçsiz bir biçimde
    benim içime, ikimizin de aklımızdan
    geçirmediğimiz bir geleceğin tohumlarını
    ekmişti. (Kavgam, Bölüm. 1)

    Adolf, ağır şekilde hastalandı ve doktor
    tavsiyesiyle liseden bir yıl kadar uzak kaldı. Bu
    dönem boyunca çizimlerine devam etti.

    Ciğerlerim feci şekilde hasta idi. Doktor anneme
    beni, gelecekte bir kalem odasına kapamamaya ve
    özellikle en az bir yıl Realschule'deki
    öğrenimime ara vermeyi öğütledi. Gizli
    isteklerimin ve daha da kararlı mücadelelerimin
    hedefi böylece bir hamlede sağlanmış oluyordu.
    Hastalandığım için annem Realschule'yi bırakarak
    akademiye girmeme rıza gösterdi. (Kavgam, Bölüm.
    1)

    1907 yılında başvurduğu Viyana Güzel
    SanatlarAkademisi (Academy of Fine Arts Vienna)
    tarafından ressamlığa uygun olmadığı gerekçesi ve
    yeteneklerini mimarlık alanında geliştirmesi
    öğüdüyle reddedildi. Adolf, bu öğüdü yerine
    getirmeyi çok istemesine rağmen bunun için teknik
    alt yapısı ve lise diploması olması zorunluydu.
    Annesinin hastalığı ortaya çıktığında geçim
    kaynakları neredeyse kurumak üzere olan Adolf,
    kendisine bağlanan yetim aylığıyla geçiniyordu. Bu
    yüzden Viyanaya gitme kararı aldı.

    Bir çanta dolusu elbise ve çamaşırla Viyana'nın
    yolunu tuttum, içimde sarsılmaz bir irade vardı.
    Babam elli yıl önce kaderini zorlamayı
    başarmıştı. Babam gibi yapacaktım. Ama ben
    "adam" olacaktım, memur değil. (Kavgam, Bölüm.
    1)

    1907nin 21 aralık gününde, annesi iyice ilerleyen
    göğüs kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Hitler,
    çok büyük bir üzüntüye boğulmuştu. Artık tek
    isteği Güzel Sanatlar Akademisine girebilmekti.

    Babama saygı ile bağlanmıştım, annemi ise
    sevmiştim. (Kavgam, Bölüm. 1)

    1908de bir kez daha başvurduğu akademinin, onu
    yeniden reddetmesinin ardından umutlarını da
    yitirmiş bir şekilde tamamen parasız kaldı. Yetim
    maaşının kendi payına düşen kısmını da kardeşi
    Paulaya veren Adolf, 21 yaşındayken halasından
    kalan az miktardaki miras parasının da bitmesiyle
    1909da evsizler yurduna yerleşti. Posta
    kartlarından kopyaladığı manzara resimlerini,
    dükkanlara ve turistlere satarak geçinmeye çalışan
    Adolf, 1910 yılında çalışan fakir adamların
    kaldığı bir eve yerleşti.

    Nihayet on dört on beş yaşıma geldiğimde
    siyasetten bahsedildiği sıralarda Yahudi
    kelimesini duymaya başladım. Bu sözler ben de az
    da olsa bir itiraz etme duygusu uyandırıyordu.
    Mezhepler dolayısıyla çıkan kavga ve çekişmeleri
    gördüğüm vakit içimde nahoş hisler kabarıyordu.
    Almanla Yahudi arasındaki farkın sadece dinler
    arasında olduğunu zannediyordum. Hatta sürekli
    zulümlere hedef olmalarını, din (arkına veriyor
    ve bu yüzden de kendilerine antipati
    beslemiyordum.
    İşte kafam bu düşüncelerle dolu olarak Viyana'ya
    geldim. O günlerde Viyana'da iki milyon kişi
    yaşıyordu ve bu nüfusun iki yüz bini Yahudi idi.
    İşte ben bunun farkında değildim. İlk günlerde
    gözlemlerim ve düşüncelerim, yeni değer ve
    fikirlerin giriştikleri hücuma pek o kadar karşı
    koyacak kuvvette değildi. Nihayet içimde ağır
    ağır sükûnet ortaya çıkmaya başladığı ve bu
    hummalı hayaller açıklığa kavuştuğu sıralarda,
    Yahudi meselesi ile burun buruna geldiğim an ki,
    etrafımı çepeçevre saran dünyaya çok daha
    dikkatli bakmaya başladım.
    Yahudi meselesi ile karşılaşmamdaki şekil bana
    pek hoş gelmedi. Ben o sıralarda Yahudi'yi
    sadece başka bir dine mensup bir kimse olarak
    kabul ediyordum. Dini çekişmelerden ve dini
    inanışlardan çıkan her türlü düşmanlığı, hoşgörü
    ve insaniyet adına daima kınamaktan da kendimi
    alamıyordum. Bu arada Viyana'nın Yahudi
    aleyhtarı basının tutumu da bana medeni bir
    milletin örf ve geleneklerine yakışmaz gibi
    geliyordu. (Kavgam, Bölüm. 1)

    Viyanadayken, ilk kez içinde Doğu Avrupadaki
    birçok Ortodoks Yahudi (Hitlere göre ırkçı
    teorilerle karışık, geleneksel dinci ve önyargılı,
    geniş bir yahudi kitlesi) için, anti-semitist
    düşünceler barındırmaya başladı. Zamanla Lanz von
    Liebenfelsin ırk ideolojileri ve anti-semitizm
    hakkındaki yazılarından ve Vienna Belediye
    Başkanı, aynı zamanda Hıristiyan Sosyal
    Partisinin (Christian Social Party) kurucusu ve
    tarihin en şiddetli demagoglarından Karl Lueger ve
    Pan-Germanic Away from Rome! Hareketinin
    (pan-Germanic Away from Rome! Movement) lideri
    Georg Ritter von Schönerer gibi politikacıların
    yarattığı polemiklerden etkilendi. Daha sonra
    yazdığı Kavgam (Mein Kampf) adlı kitabında, dine
    bağlı anti-semitizm karşıtlığından, nasıl tam
    tersi bir zemine (anti-semitizmi ırkçı zeminde
    desteklemeye) geçiş yaptığını anlattı.
    Hitler Yahudileri, kendi tanımladığı Ari Irkın
    doğal düşmanları olduğunu iddia etmeye başladı ve
    Avusturyadaki krizden de onları sorumlu tuttu.
    Aynı zamanda kendi Anti-semitizmini Anti-Marxism
    ile karıştırarak, sosyalizmin ve özellikle de
    liderleri arasında birçok Yahudi bulunduran
    Bolşevizmin keskin hatlarını tanımladı.
    Almanyanın uğradığı askeri bozgundan 1917
    Devrimlerini sorumlu tutarak, yahudilere Almanya
    İmparatorluğunun askeri yenilgisinin ve sonuç
    olarak ortaya çıkan ekonomik problemlerin de
    suçlusu kabul etti.
    Çok Uluslu Avusturya Monaşi Krallığı
    Parlementosu'ndaki patırtılı sahnelerden çıkardığı
    genellemeyle, demokratik parlementer sistemin
    aşağılığına ve bayağılığına dair sabit bir inanç
    geliştirdi. Bu da kendi politik görüşlerinin
    temeli biçimlendirdi. (Yakın arkadaşı ve oda
    arkadaşı August Kubizeke göre ise Hitler o
    dönemde politikadan çok Wagnerin operalarıyla
    ilgilenmekteydi.)
    Babasından kalan mal varlığının son parçasıyla
    mayıs 1912de, Münihe gitti. her zaman gerçek
    Almanyada yaşamak istemişti. Mimariyle ve Houston
    Stewart Chamberlainın yazılarıyla daha da
    ilgilenmeye başladı .

    1912 yılının baharında Münih'e gittim, Sanki
    yıllarca orada .oturmuşum gibi şehir bana hiç
    yabancı gelmedi, incelemelerim beni defalarca bu
    Alman sanatının merkezine götürmüştü. Münih
    bilinmezse Almanya görülmüş sayılamayacağı gibi,
    Münih tanınmadıkça Alman sanatı hakkında da bir
    fikre sahip olunamaz. (Kavgam, Bölüm. 4)

    Münihe gitmesi, bir süreliğine Avusturyadaki
    askerlik görevinden de kaçmasını sağladı fakat
    sonrasında Avusturya Ordusu tarafından tutuklandı.
    Yapılan fiziksel inceleme ve pişmanlık savunması
    sonrasında askerlik için elverişsiz sayıldı ve
    Münihe dönmesine izin verildi. Buna rağmen
    ağustos 1914de Almanya 1. Dünya Savaşına
    girdiğinde acilen Bavyera kralı 3. Ludwigden
    Bavyera alayında savaşmak için izin ricasında
    bulundu. İsteği kabul edildi ve Hitler gönüllü
    olarak Bavyera ordusuna katılmış oldu.

    Siyasi sebeplerden dolayı önce Avusturya'yı terk
    ettim. Habsbourglar Devleti için mücadele etmek
    istemiyordum. Fakat milletim ve imparatorluk
    için her an ölmeye hazırdım. 3 Ağustosta Kral
    Üçüncü Louis'ye bir dilekçe sundum ve Bavyera
    alayına girmek lütfunun benden esirgenmemesini
    talep ettim. Hiç şüphe yok ki o günlerde özel
    kalem daireleri pek meşguldü, işte bundan
    dolayı, hemen ertesi günü, isteğimin kabul
    edildiği haberini ve bir Bavyera alayına
    müracaat emrini alınca pek çok sevindim. Birkaç
    gün zarfın da ancak altı yıl sonra sırtımdan
    çıkaracağım üniformamı giydim işte benim ve her
    Alman için şu ölümlü hayatın en unutulmaz ve en
    yüce zamanı bu suretle başladı. (Kavgam, Bölüm.
    4)

    Fransa ve Belçikada, 16. Bavyera Yedek Alayı
    karargahında haberci olarak aktif hizmette bulunan
    ve düşman ateşine maruz kalan Hitler, yanındaki
    diğer askerlerin aksine yemeklerden ya da zor
    koşullardan asla şikayet etmedi. Bunun yerine
    sanat ya da tarih hakkında konuşmayı tercih eden
    Hitler, ordu gazetesi için bazı karikatürler ve
    eğitsel çizimler de yaptı. Görevini yaparken ki
    sürati ve başarısı nedeniyle ilki aralık 1914de
    İkinci Sınıf Demir Haç (Iron Cross, Second Class)
    ve diğeri de ağustos 1918de ve er düzeyindeki bir
    askere nadir olarak verilen bir onur olan Birinci
    Sınıf Demir Haç (Iron Cross, First Class) olmak
    üzere iki askeri nişan aldı.
    Hitler alayı terketmek istememesine rağmen, gene
    de liderlik özelliklerinin yeteri çerçevede
    olamadığı gerekçesiyle rütbesi yükseltilmedi.
    Bazı kaynaklara göre ise yükseltilmemesinin asıl
    nedeni Alman vatandaşı olmamasıydı. Alay
    karargahındaki görev mevkisi çokça tehlike
    içermesinin yanısıra ona sanat çalışmalarını
    sürdürmesi için de zaman veriyordu. Ekim 1916&da
    Fransanın kuzeyinde bacağından yaralanan Hitler,
    mart 1917de ön saflardaki görevine geri döndü.
    Hitler, düşman ateşiyle yaralanması nedeniyle aynı
    yıl Gazi Nişanı aldı.
    15 ekim 1918de savaşın sona ermesinden kısa bir
    süre önce, Hitler zehirli gaz saldırısından dolayı
    geçirdiği geçici körlük nedeniyle, savaş
    meydanındaki askeri hastaneye götürüldü. David
    Lewis ve Bernhard Horstmann gibi bazı psikologlara
    göre ise bu geçici körlüğün sebebi geçirdiği bir
    histeri kriziydi. Hitler, hayatının amacının
    Almanyayı kurtarmak olduğuna iyice ikna olmuştu.
    Uzun zamandır Almanyaya hayran olan Hitler, hala
    Alman vatandaşı olmamasına rağmen savaş sırasında
    da tutkulu bir vatansevere dönüştü. Alman ordusu
    hala düşman topraklarını tutmaktayken, kasım
    1918de Almanyanın teslim olmasıyla şoka uğradı.
    Birçok Alman milliyetçisi gibi o da savaş alanında
    değil masada yenilmelerini tasvir eden sırtından
    bıçaklandığına inandı. Buna neden olan
    politikacılar daha sonra Kasım Suçluları olarak
    adlandırıldılar.
    Versay Antlaşması, Almanyayı çeşitli topraklardan
    yoksun bırakırken, Rhinelandi askeri güçlerden
    temizledi ve zorlu ekonomik yaptırımlar yükledi.
    Antlaşma aynı zamanda da Almanyayı, Büyük
    Savaşın tüm dehşetinin suçlusu ilan etti ve
    miktarı belirlenmemiş bir tazminat yükümlülüğü
    getirdi. Sonrasında, miktar (Dawes Plan), (the
    Young Plan) ve (the Hoover Moratorium)
    antlaşmalarıyla tekrar tekrar revize edildi.
    Antlaşma, Almanlar tarafından aşağılanma olarak
    görülen, tüm suçun kendilerine yüklenmesinin
    yanında, silahlı güçlerin neredeyse tamamının
    kaldırılması, hava gücü ve denizaltılar olmadan,
    sadece 6 savaş gemisine ve silahlı araçları
    olmayacak 100.000 kişilik bir orduya izin
    verilmesi gibi ağır hükümler içeriyordu.
    Bu antlaşma, hem sosyal hem de politik şartlar
    açısından Hitler ve partisinin (National Socialist
    Party) kendilerine güç arayışı sırasında oldukça
    önemli bir faktör oldu. Almanyayı ayağa kaldırmak
    için, antlaşmanın Kasım Suçluları tarafından
    imzalanmasını kullanmaya karar verdiler ve Paris
    Konferansı sırasında çok az seçim hakları olmasına
    rağmen, onları günahkeçisi yaptılar.
    1. Dünya Savaşından sonra Hitler orduda kaldı ve
    Münihe döndü. Burada (sonraki demeçlerinin
    aksine) öldürülen Bavyera Başbakanı Kurt Eisnerin
    cenaze yürüyüşüne katıldı. Münih Sovyet
    Cumhuriyetinin (Munich Soviet Republic)
    kaldırılmasından sonra Bavyera Reichswehr Grubu
    Karargahında, Eğitim ve Propaganda Bölümü
    (Education and Propaganda Department (Dept Ib/P)
    of the Bavarian Reichswehr Group) tarafından
    organize edilen ve Yüzbaşı Karl Mayrın sosyal
    düşünce kurslarında yeraldı. Bu grubun anahtar
    amacı, savaşın patlak vermesi ve Almanyanın
    yenilgisi için bir günah keçisi yaratmaktı. Günah
    Keçileri, uluslararası Musevi halkı, koministler
    ve parti çemberi dışındaki politikacılar kabul
    edildi. Bunlar özellikle de Weimar Koalisyon
    (Weimar Coalition) partilerindekiler ve Kasım
    Suçlularıolarak anılan politikacılardı.
    Temmuz 1919da askeri organizasyon (Reichswehr)
    içerisindeki İstihbarat Birliğinde çalışmak
    üzere, polis casusları atadı. Bu casusların amacı,
    diğer askerleri benzer fikirlerle etkilemek ve
    imkanlar dahilinde bir sosyalist olması düşünülmüş
    Alman İşçi Partisi (German Workers' Party (DAP))
    adındaki küçük partiye sızmayı mümkün kılmaktı.
    Hitler, bu denetleme sırasında politikacı Anton
    Drexlerin, toplumun tüm üyelerinin ortak
    dayanışmasıyla ve sosyalizmin Yahudi karşıtı bir
    versiyonu olup, güçlü, aktif bir hükümeti
    onaylayan ve anti-semitik, milliyetçi,
    anti-kapitalist ve de Marksizm karşıtı fikirlerine
    hayran kaldı.
    Burada ayrıca partinin ilk kurucularından ve gizli
    Thule Societynin de üyesi olan, Dietrich
    Eckartla da tanıştı. Eckart, Hitlerin akıl
    hocası oldu. Onunla fikir alış-verişlerinde
    bulundu, ona nasıl giyinmesi ve nasıl konuşması
    gerektiğini öğretti ve ve onu geniş bir çevreye
    tanıttı. Hitler ona teşekkürünü kitabının ikinci
    bölümündeki övgüleriyle yaptı.
    Ordudan mart 1920de terhis olan Hitler ve eski
    üstleri, böylelikle parti aktivitelerinde tam
    zamanlı yeralmaya başladılar. 1921in başlarında
    Hitler, konuşmalarıyla çok geniş kitlelerin önünde
    bile son derece etkili hale geldi. Hitler, şubat
    ayında Münihte yaklaşık 6 bin kişilik bir
    kalabalığın önünde konuştu. Merkezi Münihde olan
    partinin amacı Yahudi toplumunu ortadan
    kaldırmaktı. Bir süre sonra Hitlerin parti
    içindeki gücünün arttığını gören yöneticilerin onu
    diktatör tavırları yüzünden eleştirmeleri
    nedeniyle 11 temmuz 1921de partiden istifa etti.
    Fakat Hitlerin yokluğunun partininsonu olduğunu
    farkeden yöneticiler onu yeniden çağırdılar v ebu
    kez başkan olarak geri dönen Hitler, gücünü ilk
    önce aralarında kurucu üye Anton Drexlerin de
    olduğu kızgın komite üyelerini bastırdı. Bunun
    üzerine komite geri çekildi ve Hitlerin istekleri
    parti içinde oya sunuldu ve Hitler e karşı 543
    oy aldı. 29 Temmuz 1921de Partinin lideri
    (Führer) ilan edildi ve adını Nasyonel Sosyalist
    Alman İşçiler Partisi (National Socialist German
    Workers Party - NSDAP) olarak değiştirdi.
    1924de hükümeti devirmeye çalışan fakat bunda
    başarılı olamayan ve geri döndüğü sırada intiharı
    düşünen Hitler tutuklandı. Birahane Olayı adı
    verilen bu eylem sebebiyle yargılandı ve 1 nisan
    1924de 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bu
    dönemde Kavgam adlı kitabı yazan Hitler, 20 aralık
    1924de halk için tehlike oluşturmadığı
    gerekçesiyle serbest bırakıldı.
    Serbest kalmasının ardından Almanyadaki politik
    ortam sakinleşmiş, ekonomi iyiye gitmeye
    başlamıştı. 1928de 12 milletvekili ile
    parlamentoya giren Partisi, 1929 Dünya Ekonomik
    Krizinin ardından 1930 seçimlerinde oyların
    %18ini alarak 107 milletvekiliyle parlementoya
    girdi. 31 Temmuz 1932deki genel seçimde oyların
    %37sini alan Nazi Partisi ocak 1933de Katolik
    Merkez Parti ile bir koalisyon hükümeti kurması
    amacıyla, Cumhurbaşkanı Paul von Hindenburg
    tarafından başbakan olarak atandı. Katolik Merkez
    Parti ile anlaşma sağlanamayınca Hitler,
    Milliyetçi Partinin desteğiyle yeni bir genel
    seçime gitmek istedi.
    Çeşitli endüstri ve finans kuruluşlarından büyük
    parasal destekler alarak ve devletin olanaklarını
    da kullanarak büyük bir seçim kampanyası
    yürütmesinin yanısıra, 27 şubat 1933de
    Reichstagta çıkan yangının ardından Cumhurbaşkanı
    Hinderburga anayasanın kişi hak ve
    özgürlükleriyle ilgili maddelerini ortadan
    kaldıran bir kararname imzalatan Hitler, kendi
    partisi ve Milliyetçiler dışındaki tüm partilerin
    yayınlarını ve seçim çalışmalarını da durdurttu. 5
    Mart 1933 günü yapılan seçimin sonunda oyların
    %44ünü alan Nazi Partisi, hemen ertesi gün
    parlamentodan ;Reichstagın tüm yetkilerini dört
    yıl süre ile kabineye devrettiğinisöyleyen bir
    yetki kanunu çakarttı.
    23 Mart 1933de ise "Halkta ve Almanyadaki
    Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun" (Gesetz zur
    Behebung der Not von Volk und Reicht) adı altında
    bir yetki tasarısının kabul edilmesini sağlayarak
    yürütme ve yasama erklerini eline aldı. Diğer
    partileri yasaklayan Hitler, yaptığı
    propagandalarla ve ikna kabiliyetini sayesinde
    bütün Alman halkını Nazi bayrağı altında
    birleştirdi ve kendisini, Almanyanın büyük lideri
    ilan etti. Alman ekonomisini kalkındıracağını
    sözünü savaş hazırlığı yaparak tutan Hitler, iş
    sahası oluşturdu ve büyük otobanlar inşa ettirdi.
    Tüm halkı Alman ırkının üstün ırk olduğuna
    inandıran Hitler, ülkedeki Yahudileri ve diğer
    azınlıkları hedef olarak gösterdi. Bunun üzerine
    önce ülke genelinde daha sonra da 2. Dünya Savaşı
    süresince işgal edilen tüm topraklarda yaklaşık
    5.5 milyon Yahudi ve yarım milyon çingene
    öldürüldü. Hitler, Alman ırkını iyileştirmek adı
    altında binlerce zihinsel engelli insanı da
    öldürttü.
    Hitler tüm Almanca konuşan insanları bir çatı
    altında toplamak amacıyla önce Avusturya'yı, daha
    sonra Çekoslavakya ve Polonya'yı işgal etti. Bu
    işgallerin sonucu olarak Batı Avrupa ülkelerini ve
    Rusya'yı karşısına aldı. Savaşın çok geniş bir
    cephede yapılıyor olmasının yanısıra; tarihçilere
    göre Almanyanın, Napolyon'un yaptığı hatayı
    tekrarlayarak Rusya'ya kış mevsiminde savaş açması
    ve sonra A.B.D.'nin de savaşa dahil olması onlara
    yenilgiyi getirdi.
    1944ün sonunda Kızıl Ordu, son Alman güçlerini de
    Sovyetlerden temizledi ve Avrupanın merkezine
    ilerlemeye başladı. Batı güçleri de Almanyaya
    hücum etmekteydi ve Almanya, savaşı askeri açıdan
    kaybetmiş durumdaydı. Fakat Hitler, düşman
    güçlerle hiçbir antlaşmaya yanaşmadı ve kalan
    Alman askeri gücü, savaşmaya devam etti ve aynı
    zamanda katliamı da sürdürdüler.
    Nisan 1945de teğmenleri, Sovyet güçlerinin
    Berline yaklaştıklarını kendisine bildirmesine ve
    Bavyeraya ya da Avusturyaya uçmasını
    önermelerine rağmen, Berlinde kaldı. Buarada SS
    lideri Heinrich Himmler, kendi başına Almanyanın
    anlaşmaya hazır olduğunu bildirdi ve Hermann
    Göring ise Bavyeradan Hitlere, o Berlinde
    sıkışıp kaldığına göre bundan böyle kendisinin
    Almanyanın liderliğini sürdürebileceğine dair bir
    telgraf yolladı. Hitler ise her ikisini de
    partiden attırdı ve onları vatan haini ilan etti.
    30 Nisan 1945de Sovyet güçleri iyice içerilere
    girip artık sokak sokak Hükümet Başkanlığına
    yaklaştığında, Hitler bulunduğu başmerkezde
    (Führerbunker) kendi kafasına bir kurşun sıkarak
    intihar etti. Aynı zamanda bir miktar siyanür
    içtiği anlaşılıyordu. Hitlerin ve 1 gün önce
    evlendiği Eva Brounun cesetleri yardımcıları
    tarafından bir bomba kraterine konularak benzinle
    yakıldı ve Hitlerin isteğiyle köpeği Blondi de
    zehirlenerek öldürüldü. Ardından da Führerbunker
    bahçesine gömüldüler.
    Rus güçleri içeri girip cesetleri bulduğunda ise
    diş kayıtlarıyla yapılan otopside teşhis edilen
    Hitlerin ve Eva Braunun cesetleri, bir çeşit
    türbe haline gelmelerini önlemek için bir süre
    dolaştırıldıktan sonra, gizli Sovyet departmanı
    SMERSH tarafından Magdebugdaki yeni
    başmerkezlerinde gömüldü. 1970de tesisin Doğu
    Almanyaya devri sırasında ise kalanlar mezardan
    çıkarılarak tamamen yakıldı ve külleri Elbe
    Nehrine döküldü.
    Hitlerin ölümün ardından yıkıma devam etmeleri
    için emirler bırakmış ve vasiyetnamesinde diğer
    Nazi liderlerini görmezden gelerek Grand Admiral
    Karl Dönitzi Almanya Başkanı, Goebbelsi de
    Başbakan olarak göstermişti. Buna rağmen Goebbels
    ve eşi Magda 1 Mayıs 1945de intihar etti.
    Almanyanın 2. Dünya Savaşından yenik çıkmasıyla
    ve 12 yıl süren Hitler iktidarının ardından
    Hitler, Nazi Partisi ve Nazizmin sonuçları tüm
    dünyada kötü kabul edildi.


    Referanslar; Adolf Hitler, Kavgam,
    En.wikipedia.org

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    çok teşekkür ederim. süper oldu. çok çok işime yaradı. sağolasın.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    oldukca geniş bir bilgi olmuş hemşerim . emeğine sağlık valla.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    adam ın kötü biri olduğu kötü karakterli biri olduğu ve ırkçı bir kafaya sahip olduğu muhakkak. Ancak vatan perver olduğu da bence muhakkak. 1 dünya savaşından perişan bir şekilde çıkıp versay anlaşması ile ellerine ve ayaklarına zincir vurulan bir milleti çok kısa zaman içerisinde bütün dünyaya kafa tutacak şekilde büyüten şey nedir? bunu bu zalim başarmış. herifi sevmesekte başarmış. başarmamışmı? benim merak ettiğim şey nasıl oldurda bu kalıpta bir insan yerlerde sürünen alman halkını kısacık sürede ayağa kaldırıp dünyaya kafa tutacak şekilde hazırlar ve bir kaç cephede savaşır? kaybetsede savaşın başında ülkeleri işgal etmeyi başarmış ki o zamanların süper gücü fransanın parisine kadar girmiş. rusyanın stalingradına...sadece 21 küsür milyon rusyanın kaybı var. bu herif ne yapmışta almanlar ayaklanmış.

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •