Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
8 sonuçtan 1 ile 8 arası

Konu: 22/07/2007 Türkiye'de Neler oluyor

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Memur maaşına promosyon zammı

    Kamu ile bankalar arasında kamu personelinin bankalar aracılığı ile ödenmesine yönelik imzalanacak protokol çerçevesinde bankalar tarafından verilecek promosyonlara düzenleme getirildi. Promosyonlar, ilgili banka tarafından personel adına açılan hesaba her personel için eşit tutarlarda aktarılmak suretiyle altı aylık periyodlarla ödenecek. Ayrıca promosyon, personelin ihtiyacı için de kullanılabilecek.


    Banka Promosyonları ile ilgili Başbakanlık Genelgesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Buna göre aylık ve ücretlerin hangi banka aracılığı ile ödeneceği, oluşturulacak üç kişilik bir komisyon tarafından belirlenecek.

    PROTOKOL SÜRESİ EN FAZLA 5 YIL

    Bankalar ile yapılacak protokollerin süresi iki yıldan az, beş yıldan çok olamayacak. Yapılan protokollerle, banka tarafından verilecek promosyon miktarının tamamının personele dağıtılması genel ilke olarak benimsenecek. Toplam miktarın üçte birini geçmemek üzere komisyonca belirlenecek tutar, birim personelinin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılmak üzere ayrılabilecek. Yapılacak harcamaların birimin faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli ve zorunlu harcamaları ihtiva etmesi; çalışma ortamlarının iyileştirilmesi, işyerlerinde verim ve çalışanların memnuniyeti ile sunulan hizmetin kalitesini artırıcı amaçlarla ortak kullanım alanları için sarf edilmesi zorunlu olacak. Bu tutarların belirlenen amaçlar dışında kullanılmasına izin verilmeyecek.


    ALTI AYDA BİR PROMOSYON ÖDEMESİ


    Dağıtılacak promosyonlar, ilgili banka tarafından personel adına açılan hesaba her personel için eşit tutarlarda aktarılmak suretiyle altı aylık periyotlarla ödenecek. Genelgenin yayımı tarihinden önce kamu görevlilerinin aylık ve ücretlerinin ödenmesine yönelik olarak kamu kurum ve kuruluşlarının ilgili bankalarla yapmış oldukları ve yürürlükte bulunan protokoller sürelerinin bitimine kadar geçerli olacak.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Körfez Sermayesi Akacak Yer Arıyor...

    Körfez sermayesi akacak yer arıyor





    Gündemden düşmeyen Körfez sermayesi, Türkiye’ye 2 yılda 9 milyar dolar yatırdı.
    Daha önce Türkiye'de kayda değer bir varlık göstermeyen Körfez sermayesinin Türkiye'ye son iki yılda yaptığı yatırım yaklaşık 9 milyar dolara ulaştı. Petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte Ortadoğu ülkelerinde biriken sermaye de son yıllarda hızla arttı. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD'de sıcak karşılanmayan bu sermaye kendisine yeni yatırım merkezleri aramaya başladı. 2004'te yayımlanan bir OECD raporuna göre Ortadoğu - Kuzey Afrika bölgesinde yatırıma hazır bekleyen tutar 2.3 trilyon dolar.

    Son iki yılda Türkiye'ye gelen Körfez sermayesi ise (Türkiye Finans satışı hariç) yaklaşık 9 milyar dolar, yani bu paranın binde 4'ü. Şimdiye kadar, Türkiye'ye Körfez'den sadece 3 tane yüksek tutarlı sermaye girişi oldu. Diğer yatırımların toplam tutarının 1 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.

    ÖNCE TELEFONA GELDİLER

    Körfez sermayesi Türkiye'ye 2005'te güçlü bir giriş yaptı. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli Oger Telecom, Türk Telekom'un yüzde 55'ini 6.5 milyar dolara aldı. Körfez ülkeleri doğrudan yabancı yatırımlarda 2005'te yüzde 20, 2006'da yüzde 10 paya sahip oldu.

    Arap şirketlerinin adları en çok gayrimenkul ve finansta duyuldu. Kısa zamanda nakde çevrilebilir yatırımları tercih etmeleri nedeniyle gayrimenkule ağırlık veren Körfez sermayesinin Türkiye'deki simgesi Dubai Şeyhi El Maktum oldu. Şeyhin şirketi Sama Dubai Türkiye için 5 milyar dolarlık fon ayırdığını açıkladı ve Levent'teki İETT arazisi için 1.2 milyar YTL teklif verdi. Ancak, arazi için ödemesi gereken parayı zamanında ödemedi, bunun dışında da somut bir yatırım hamlesi olmadı.

    Dubai Holding'e bağlı olan Emaar ise Türkiye'de Atasay'la ortaklık kurdu ve gayrimenkul, turizm ve sağlıkta 5 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıkladı. İstanbul'da 550 villadan oluşan 700 milyon dolarlık projeye başlayan Emaar Türkiye, Türkiye'ye Armani'nin otellerini ve Fransa'nın mağaza zinciri Galeries Lafayette'i getireceğini açıkladı.

    '2007'DE 3 MİLYAR DOLAR'

    Türk - Arap İşadamları Derneği Başkanı Mehmet Hadra bu yıl Türkiye'ye gelecek Arap sermayesi tutarını 3 milyar dolar açıklarken, 2010 yılına kadar toplam tutarın 10 milyar dolara ulaşmasını beklediklerini söyledi.

    ŞEYH MAKTUM SİMGE OLDU

    Körfez sermayesinin Türkiye'deki simgesi Dubai Şeyhi El Maktum oldu. Şeyhin şirketi Sama Dubai, Türkiye'ye 5 milyar dolarlık fon ayırdığını açıkladı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle anlaşma imzaladı. Ancak henüz başlayan yatırım yok.

    TÜRKİYE'YE YATIRIM YAPAN ÜLKELER

    2005

    Ülke / Sermaye Pay (milyon $) / (%)
    Fransa 2.107
    24.8
    BAE 1.625
    19.2
    Rusya 1.605
    18.9
    Belçika 1.088
    12.8
    İtalya 692
    8.2
    Diğer 1.363
    16.1
    Toplam 8.480
    100

    2006
    Ülke / Sermaye Pay (milyon $) / (%)
    Hollanda 5.171
    29.0
    Belçika 3.456
    19.4
    Yunanistan 2.787
    15.6
    BAE 1.548
    8.7
    Avusturya 1.108
    6.2
    Diğer 3.747
    21.0
    Toplam 17.817
    100

    OTO KİRALAMAYA DA, YAĞA DA YATIRIM YAPTILAR

    Türk Telekom'un yüzde 55'ini BAE'den Oger Telecom, faiziyle birlikte 7.1 milyar dolara aldı. (2005)
    MNG Bank'ın yüzde 91'ini Lübnanlı Hariri ailesine ait BankMed ve Lübnan merkezli Arab Bank 160 milyon dolara aldı. (2006)
    İktisat Yatırım'ı Birleşik Arap Emirlikleri'nden Orion Holding Overseas aldı, yatırımın tutarı açıklanmadı. (2006)
    Adabank 45.1 milyon dolara Kuveytli The International Investor'a satıldı. (2006)
    Haliç Leasing'i Kuveytli International Leasing and Investment Company (ILIC) kurdu. (2004)
    Halkbank'ta halka açılan yüzde 25'lik hissenin yüzde 2.5'ini Kuveyt Yatırım İdaresi (Kuwait Investment Authority) 185 milyon dolara aldı. (2007)
    Cevahir Alışveriş Merkezi'ni Kuveyt Yatırım İdaresi'nin sahibi olduğu St. Martins 842 milyon dolara aldı. (2005-2006)
    Yarımca arazisinin bir bölümünü Erdemir 105 milyon dolara BAE merkezli Dubai Ports Authority'e sattı. (2005)
    TAV yüzde 5 hissesini Suudi Arabistan Merkezli İslami Kalkınma Bankası'na 73 milyon dolara, yüzde 5 hissesini de Kuveyt merkezli Global Investment House'a 75 milyon dolara sattı. (2006)
    Docar Operasyonel Filo Kiralama'nın yüzde 75 hissesini The International Investor 28.5 milyon dolara aldı. (2005)
    Yudum Gıda, Kuveytli NBK Capital Equity Partners'e satıldı. 110 milyon dolar cirolu şirketin satış fiyatı açıklanmadı. (2007)
    Top Shop, Debenhams gibi giyim sektöründe zincir mağazalarının yanı sıra, kahve zinciri Starbucks'ı Türkiye'ye Kuveytli Al Shaya getirdi.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    İstanbul'un Suyu Denize Akıyor....

    İstanbul’un suyu denize akmış !




    İstanbul susuzluk çekiyor, ama barajlardaki sular boş yere Marmara’ya akıyor.
    İstanbul’un barajlarında kentin sadece 100 günlük ihtiyacını karşılayacak suyun kaldığı, Ankara’da su kesintilerine gidildiği susuz yaz günlerinde, çarpıcı açıklama eski DSİ Genel Müdürü Mümtaz Turfan’dan geldi. Turfan geçen yıl İstanbul barajlarından Marmara’ya 312 milyon m3’lük suyun boşaltıldığını söyledi. Fazla suyun depolama alanı olmadığı için barajların hacmini aşınca denize boşaltıldığını söyleyen Turfan, 2002 yılında AKP işbaşına geldikten sonra Melen Çayı Projesi’nin yavaşlatıldığını iddia etti. İSKİ ise Turfan’ı doğrulayarak, “Geçtiğimiz yıl 312 m3 değil, 450 milyon m3 suyu denize döktük” dedi. İstanbul’un günlük su tüketiminin 2 milyon m3 olduğu düşünüldüğünde 7 aylık suyun boşa akıtıldığı ortaya çıkıyor.

    2001 - 2003 yılları arasında Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürü olarak Türkiye’nin su yatırımlarına yön veren isim olan Mümtaz Turfan, İstanbul ve Ankara’nın yaşadığı su sıkıntısının temelinde belediyelerin yanlış politikaları olduğunu savundu. Başbakan Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği zaman, mevcut hükümetle ters düştüğü için DSİ’nin raporlarında yer alan Melen Çayı Projesi dışında Istıranca baraj projelerine ağırlık verdiğini söyleyen Turfan, “Bugün Sayın Erdoğan’ın yaptırdığı bu barajlar kurudu. Biz DSİ raporlarında Istranca projeleri yerine Melen Projesi’ni önermiştik. Eğer paralar kısa süre çözüm üretecek projeler yerine Melen’e harcansaydı İstanbul’un hiç su sıkıntısı olmayacaktı” dedi.

    İSKİ NE DİYOR?

    İSKİ yetkilerinden alınan bilgiye göre, 2006 yılının ocak, şubat, mart ve nisan aylarında İstanbul’daki barajlar yüzde 100 doluluk oranına ulaştığı için, barajların hacmini aşan 450 milyon m3 su Marmara Denizi’ne boşaltıldı. Depolama alanı olmadığı için başvurulan bu uygulamanın normal prosedür gereği olduğunu belirten yetkililer, fazla suyun barajlarda tutulamadığını söyledi. İstanbul’da denize boşaltılan 450 milyon m3 suyu tutacak depo alanı olmadığı için yağışlarla alınan fazla su tutulamıyor.

    MGK GÖZETİMİNDE SU STRATEJİSİ HAZIRLANIYOR

    Türkiye, küresel ısınma ile birlikte her geçen gün azalan su kaynaklarını daha kontrollü kullanmak için “Strateji Belgesi” hazırlıyor. Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) da bir süre önce gündeme gelen su sorunu konusunda, devletin ilgili birimleri çalışmalar yürütüyor. Genelkurmay Başkanlığı, Enerji Bakanlığı ve MGK Genel Sekreterliği’nin de katkı sağladığı su çalışmalarında,Türkiye’nin su potansiyelini daha etkin şekilde kullanabilmesi için yöntemler belirleniyor.

    Yapılan tespitlere göre, Türkiye’nin su kaynaklarının etkin kullanılması için daha fazla baraj ve gölet yapılması gerekiyor. Büyük şehirlerin su sorununu çözmek için de nehirlerden daha fazla faydalanılması gerektiğine dikkat çekiyor.

    75 MİLYAR DOLAR

    Türkiye, yıllık 501 milyar metreküp suya sahip olurken, bunun 274 milyar metreküpü buharlaşıyor ve 41 milyar metreküpü yer altı sularına karışıyor. Komşu ülkelerden Türkiye’ye 7 milyar metreküp su gelirken, Türkiye’nin brüt su potansiyeli 234 milyar metreküpü buluyor. Türkiye’nin ciddi bir su ve enerji sorunu ile karşılaşmaması için en az 75 milyar dolara ihtiyaç var.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon10 22/07/2007 Türkiye'de Neler oluyor

    Ahmet Altan ve ailesi UFO gördü





    Türkiye'nin en ünlü gazetecilerinden Ahmet Altan ve ailesi UFO gördü. Altan konuyu bugünkü köşesine taşıdı.
    İşte Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Altan'ın bugünkü köşe yazısı:

    Yoksa uzayın akıncıları mı bunlar? UFO’LAR...

    Babamın balkonunda ben, babam, Zeynep oturmuş, annemin ölümünden sonra şakacı bir şefkatle bizim "küçük anneliğimizi" gönüllü bir şekilde üstlenmiş olan Zeynep’in yaptığı harika yemekleri yiyorduk.

    İçine kabukları soyulmuş taze baklaların atıldığı favaya nerdeyse şehvetle dalmıştım.

    Zeynep, "Şunlar ne?" dedi.

    Babamla dönüp baktık.

    Üç tane turuncu ışık Maltepe açıklarından Kalamış’a doğru gidiyordu.

    İkimiz birden, "helikopter" dedik.

    - Helikopterler geceleyin uçuyor mu? dedi Zeynep.

    Ben o erkek bilgiçliğiyle, "Yeni bir teknoloji bulmuşlardır, uçuyorlardır," dedim.

    Zeynep yemekleri bırakmış, ışıklara bakıyordu.

    - Daha geliyorlar, dedi.

    Biz de döndük.

    Işıklar beş olmuştu.

    - Birinci Ordu’nun komutanları birlik teftişinden dönüyorlardır, dedim.

    Favaya olan ilgimi dağıtacak bir şey değildi beş helikopter.

    - Ama daha geliyorlar, dedi Zeynep.

    Yeniden döndük.

    Turuncu ışıklar sekiz olmuştu.

    Şimdi üçümüz de ışıkları izliyorduk.

    Çoğalıyorlardı.

    On tane oldular.

    O saatte, gece karanlığında on "helikopter" pek rastlanacak bir şey değildi.

    "Ne bunlar," dedim babama, "Bilmiyorum," dedi.

    İçeri gidip dürbünü getirdi.

    Turuncu ışıklar çoğalıyordu.

    Dürbünle baktığımızda sadece ışık gözüküyordu, şekilleri seçilmiyordu.

    En öndeki ışık Suadiye açıklarına geldiğinde hafifçe yükseldi.

    Arkasından gelenler de birer birer yükselmeye başladılar.

    İlk on ışık havada bir küme oldu.

    Bir an öyle durdular.

    O an sanırım üçümüz birden ürperdik.

    Sonra birer birer hızla yükselerek arka arkaya kaybolmaya başladılar.

    Öndekiler yükseldikçe arkadan turuncu ışıklar geliyordu.

    Yirmi, yirmi beş ışık aynı noktaya kadar denize paralel uçtuktan sonra aynı rotayla yükselip karanlığa karıştılar.

    Birbirimize baktık.

    Ben sıradan bir okuyucu olarak Hürriyet’i arayıp Suadiye açıklarında "tuhaf" ışıklar hakkında bir bilgileri olup olmadığını sordum.

    Bir bilgileri yoktu.

    Biz birbirimize dönüp "Neydi bunlar" diye sorduk.

    Ne olduklarını bilmiyorduk.

    Ama ne olmadıklarını biliyorduk, helikopter değillerdi, uçak değillerdi, havai fişek değillerdi, meteoroloji balonu değillerdi.

    Birbirimize baktık, hepimizin aklından aynı düşünce geçiyordu.

    - İyi ki tek başımıza değildik, dedim, kimseye söyleyemezdik bunu.

    Zeynep o dalgacı kahkahalarından birini attı:

    - Üçümüz de aynı ailedeniz, dedi, bütün ailenin deli olduğunu söylerler.

    Babam, soğukkanlı bir sesle, "Bizim bilmediğimiz mantıklı bir açıklaması vardır," dedi.

    Yeniden yemeğe döndük.

    Bir daha "ışıklar" konusunu açmadık o gece.

    Ertesi gün gazetelere baktım "esrarengiz ışıklarla" ilgili bir haber yoktu.

    Pazar günü telefonda konuşurken babam gülerek, "Akşam Gazetesi’ndeki haberi gördün mü?" diye sordu.

    Antalya’da "UFO" gören bir adamın söyledikleri vardı gazetede.

    Adam, "Peş peşe gelen on turuncu ışığın yere paralel uçtuktan sonra bir noktada kümelenerek iki üçgen halinde bir an durduklarını ve sonra gökyüzüne yükselerek kaybolduklarını" söylüyordu.

    Bizden iki gün önce, bizim gördüğümüzün aynısını görmüştü.

    Ve, bu konuda hiç kimse resmi bir açıklama yapmıyordu.

    O zaman tuhaf bir durumla karşı karşıya olduğumuzu daha ciddi bir şekilde fark ettim.

    Bunca radarın, aletin, uydunun olduğu bir çağda Suadiye açıklarında uçan "yirmi-yirmi beş turuncu ışığın" ne olduğunun bilinmemesi mümkün değildi.

    Mutlaka bir açıklaması vardı ama hiçbir gazetede bu açıklama yer almıyordu.

    Bizimle birlikte binlerce insan onları görmüş olmalıydı.

    Herkesin gördüğü ama kimsenin bahsetmediği bu "ışıklar" neydi?

    Antalya’daki adamın dediği gibi "UFO" muydu onlar?

    Ama niye yukardan aşağıya doğru gelmemişlerdi de yerden yukarı doğru gitmişlerdi?

    Nerden çıkmışlardı?

    Akşam Gazetesi’nde, İstanbul’daki bir "UFO izleme kuruluşunun" son zamanlarda "Adalar civarında UFO trafiğinin arttığına" dair bir iddiası da yer alıyordu.

    Doğrusu, "onlar UFO’ydu" demekte zorlanıyorum.

    Resmi bir yetkilinin, Kandilli Rasathanesi’nin, Yeşilköy Havalimanı’nın, Hava Kuvvetleri’nin bir şeyler söylemesini bekliyorum.

    Mantıklı bir açıklama yapılacağını ve "Bak, hiç de aklımıza gelmedi" diyeceğimi umuyorum.

    Ama kimseden ses çıkmıyor.

    Bizim geçen çarşamba gecesi, saat onla on buçuk arasında gördüğümüz o tuhaf ve kalabalık ışıkların mantıklı bir açıklaması yoksa ve onlar "uzaydan" geldilerse durum, bizim genel seçimleri bile geride bırakacak kadar ciddi.

    Eğer çocukluğumdan beri duyduğum UFO’lar artık herkesin görebileceği şekilde uçuyorlarsa bunun arkası filmlere benzeyecek demektir.

    Tabii gördüğüm bütün o "uzay" filmleri aklıma geldi.

    Bu "ışıklar," seyrettiğim filmlere uygun bir senaryoya yerleştirildiğinde birer "keşif" gemisiydi ve bizim göremediğimiz bir mesafede duran "ana gemiden" buraya bakmaya geliyorlardı.

    Sayıca böyle çoğaldıklarına ve artık hiç çekinmeden kendilerini gösterdiklerine göre yakında "ana gemi" ya da "ana gemiler" de belirecekti.

    Üstelik zamanlama da ilginçti.

    Tam da "küresel ısınmadan, ozon deliğinden, bütün dünyayı saracak bir kuraklıktan" söz ettiğimiz, yakında dünyanın "yaşanamayacak bir yer olmasından" endişe duyduğumuz dönemde "ışıklar" böyle çoğalıyordu.

    "Ana gemidekiler" bizim "planetin" son dönemlerini yaşadığını mı düşünüyorlardı?

    Amaçları neydi?

    Niye birden çoğalmışlardı?

    Niye kendilerini açıkça gösteriyorlardı?

    Buraya gelecek kadar gelişmiş teknolojileri varsa kendilerinin gözetlendiğini bilmeleri de gerekiyordu.

    Buna aldırmıyorlar mıydı?

    İnsanoğlunun çok barışçı olduğunu mu sanıyorlardı?

    UFO’ları taşlarla kovalayan köylülerle ilgili haber "uzayda" yayılmamış mıydı henüz?

    "Bağımsızlık Günü" isimli o filmde olduğu gibi bir sabah bütün ülkenin havada duran kocaman bir geminin gölgesinde kaldığını mı görecektik?

    Doğrusu ya "uzaylıların" gerçek olabileceğini düşündüğünüz anda bütün o filmler bir kabusa dönüyor.

    Geceleyin evinizin salonunda iri yarı, silahlı biriyle karşılaşmak gibi ürkütücü bir duygu yaratıyor "uzaylı" fikri.

    İçiniz karıncalanıyor.

    Üstelik, her birinde "milyarlarca yıldız" bulunan "milyarlarca galaksinin" içine yerleştiği bir "sonsuzlukta" dünyadan başka hiçbir yerde hayat bulunmadığına inanmak da kolay değil.

    Mutlaka "uzayda" bir yerlerde hayat var.

    Bize benzeyen ya da benzemeyen birileri uzayın bir yerlerinde yaşıyor olmalı.

    Biz hep "uzayın" boş olduğunu düşünürüz.

    Hakkari’nin üç kulübelik bir mezrasında başka hiçbir yeri görmemiş bir köylü de dünyayı "boş" sanabilir.

    Biz belki de "uzayın mezrasında" yaşıyoruz.

    Belki uzayın da "New York’u" "İstanbul’u" "Londra’sı" var ama biz görmediğimiz ve oralara gidemediğimiz için yok sanıyoruz.

    Uzayın "misyonerleri" bizim dünyayı mahvettiğimizi görüp bize "nasihat" vermeye mi geliyorlar acaba?

    Yoksa uzayın "akıncıları" mı bunlar?

    İstila için mi buraları keşfediyorlar?

    Eğer temiz havaya ve suya ihtiyaç duyan canlılarsa, gözlem aletleri onlara "yanlış yere" geldiklerini söylüyordur.

    Her zaman "uzayda" hayat olabileceğini düşündüm, çünkü mantık olması gerektiğini söylüyordu ama o geceye kadar bu "fikrin" somuta dönüşüp karşıma çıkabileceğini hiç aklıma getirmedim.

    "İnsanlar" gidip onları bulacaktı.

    "Onların" gelip burayı bulması sadece filmlerde olurdu.

    "Tuhaf ışıklar" görenler ve bunların UFO olduğunu sananlar da biraz "garip" insanlardı.

    Birçok insan gibi, uzayda hayat olduğuna inanıp da o "hayatla" bir gün karşılaşacağımıza ihtimal vermeyen bir zihinsel çelişki taşıdığımı fark ettim birden.

    Eğer orada hayat varsa bir gün karşılaşacağız.

    Soru şu:

    O gün, bugün mü?

    Niye çoğalıyor bu "turuncu ışıklar"?

    Antalya’daki adamla bizim gördüklerimiz nasıl oluyor da bu kadar birbirine benziyor?

    Neden kimse bir şey söylemiyor?

    Gene de o ışıkların "dünya mantığıyla" açıklamasının yapılabileceğini düşünüyorum hálá.

    Resmi bir görevlinin o ışıkların, "yeni bir helikopter türü, ışıklı bir gösteri, lazerlerle yapılan bir deneme, Çin’den getirilmiş havai fişekler," olduğu türünden içimizi ferahlatacak bir şeyler söyleyeceğini umuyorum.

    Bana, "Ne kadar salakmışım, havai fişekleri UFO sanmışım" dedirtecek bir açıklama.

    Acaba, benim ve benim gibi o gece o ışıkları gören diğer insanların "geliyorlar" fantezilerine son vermek isteyen iyi kalpli bir resmi görevli çıkmaz mı?

    Durduk yerde beni "UFO görmüş adam" durumuna düşmekten kurtaracak biri yok mu?

    Her açıklamayı kabule hazırım.

    Yoksa yukarılarda bir yerde "ana geminin" beklediğine inanmaya çok yatkınım.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    baraj dolduktan sonra tutamazsın ki zaten o suyu yoksa duvarı yıkar aşırı basınçtan yine gecer gider mantıklı bi uygulama aynısı manavgatta yaşandı baraj sularını ayarlıymadıar ve birden saldılar suyu bütün şehir nerdeyse gidiyordu sel felaketinden

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    demekki bir ara ortadan kaybolursa suçlu aramayacagız uzayda ahmet altanı kaçıran uzaylıları arayacagız
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    haber için teşekkürler

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    valla arkadas bende denk gelmesem adama dıyecem kafayı yemış ama diyemiyorum ,cunku bende gordugumde yanımda arkadaslar vardı donduk kaldık 15 dakıka bu nedır dıye

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •