Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
16 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Makaleler!!!

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Makaleler!!!

    Sevgiye Engel Olan Davranış Bozukluğu: Yapmacık Tavır

    Yapmacık tavır, kişinin içinde sakladığıyla, dışarıya yansıttığı tavrın farklı olmasına ve inandığı gibi hareket etmeyerek ikiyüzlü bir tavır sergilemesine neden olan bir davranış bozukluğudur. Bir insanın böyle bir samimiyetsizlik içerisine girip, içinde ve dışında iki ayrı karakter yaşatabilmesi, aslında onu son derece zor bir duruma sokar ve ona sıkıntı verir. Bunun başlıca nedeni, riyakar bir kişinin hayatının büyük bir bölümünde, kendisini farklı bir kişi gibi gösterebilmek için sürekli olarak rol yapmak zorunda olmasıdır.

    Riyakarlığın altında yatan önemli sebeplerden birisi ise, çeşitli menfaatler elde etmektir. Bu nedenle bu kötü ahlak özelliğine sahip kişiler, her ortamda kendilerine maksimum fayda sağlayabilmek için, olduklarından çok farklı bir görünüm sergiler ve bu zor duruma tahammül ederler. İnsanların dikkatini çekmek, popüler olmak veya maddi çıkar elde etmek gibi amaçlar doğrultusunda insanların rızası için hareket ederler. Oysa asıl beğenisi ve rızası kazanılacak olan yalnızca Yüce Allah'tır. Ancak riyakar insanlar imanı tam olarak kavrayamadıklarından, Allah'ın şanını gereği gibi takdir edemezler.

    Bir insanın riyakarlık gibi kötü ahlak özelliklerini terk etmesi için Allah'tan korkup sakınması, ahiretin varlığına inanması ve cehennem azabından korkması gerekir. Allah bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmiştir:

    … Sen, yalnızca gayb ile Rablerinden 'içleri titreyerek-korkmakta' olanları ve dosdoğru namazı kılanları uyarırsın. Kim temizlenip-arınırsa, artık o, kendi nefsi için temizlenip-arınmıştır. Sonunda dönüş Allah'adır." (Fatır Suresi, 18)

    Yapmacık Tavır Sergileyen Kişilerin Belirgin Özellikleri

    Değişken Karakter Yapısı Sergilerler

    Riyakar bir insan, Kuran'da tarif edilen sağlam karaktere sahip olmadığı için zaaflarına karşı koyamaz. Çeşitli olumsuz tavır ve davranışlara prensip olarak karşı olan kişiler dahi, önemli çıkarları söz konusu olduğunda prensiplerinden taviz verebilirler. Çünkü bu insanlar, Allah'tan korkmadıkları için iradelerini ayakta tutacak imani bir güce sahip değildirler. Bu nedenle de kendi menfaatleri söz konusu olduğunda, prensiplerinden ödün vermelerine hiçbir engel yoktur.

    Kuran ahlakını yaşayan bir mümin için ise durum çok farklıdır. Dünyada var olan hiçbir sebep, onu Kuran ahlakını yaşamaktan ve bu konuda kararlı olmaktan alıkoyamaz. Bunun kaynağı ise Allah'a olan içten bağlılığı ve sahip olduğu güçlü Allah korkusudur. Allah'ın kendisini her an duyduğunu, gördüğünü ve sakladığı, gizlediği herşeyi Allah'ın bildiğini bilir, her an Allah'ın huzurunda olduğunu hissederek yaşar.

    Din ahlakına gerçek anlamda bağlı olan insanlar güçlü ve iradeli olurlar, Allah'ın hoşuna gitmeyeceği düşünülen davranışlardan şiddetle kaçınırlar. Müminlerin, her ne olursa olsun Yüce Allah'a yakınlıktan taviz vermeyen tutumları ayetlerde şöyle haber verilmiştir:

    (Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karşılık verecek ve onlara Kendi fazlından artıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Nur Suresi, 37-38)

    Samimiyetsizdirler

    Bu kişiler, Allah'ın rızasını değil de insanların rızasını aradıkları için, hep çevrelerindeki insanların hoşlanacağı, beğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun için çevrelerinde kim varsa, kendilerini, o kişiye uygun davranış özellikleri geliştirerek tanıtırlar. Hoşlandıkları müzik türünden, işyerindeki görevlerine kadar herşeyi çevrelerindeki insanlara göre ayarlamak zorundadırlar. İnandıkları ile ortaya koydukları tavırların birbirini tutmaması, bu kişilerde şiddetli yapmacıklık, doğal konuşamama, doğal mimiklerin, doğal ses ve bakışın ortaya çıkamaması gibi samimiyetsiz bir görüntü oluşturur. Bu nedenle diğer kişilerle aralarına doğal düşüncelerinin anlaşılmasını engelleyecek bir perde çekerler. Bu perde onların bir tiyatro oyuncusu gibi rol yapmalarını sağlar.

    Tüm hayatları bu perdenin önünde rol yaparak, ortamına ve kişisine göre tavır değiştirerek, karşı tarafın beklentilerini karşılayarak geçer. İnsanların her birini Allah'tan bağımsız, müstakil varlıklar olarak görmek; hepsinin rızasını kazanmak, hepsinin beklentilerine toplumun kendisine öğrettiği şekilde ezbere cevaplar vermek, riyakar bir kişinin sahte birçok ilah edinmesine sebep olur. (Allah'ı tenzih ederiz) Allah, bir Kuran ayetinde Kendisi'nden başka ilah edinen insanlar için şöyle buyurmuştur:

    Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah'ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)

    Mümin ise samimidir. Kendisini çevresindeki insanlara sevdirebilmek için riyakar bir tavra ihtiyacı yoktur. Çünkü kişiyi diğer insanlara sevdirecek olan Allah'tır. Hayatının her anında ihlasla Allah'ın rızasını kazanmaya çalışan, güzel ahlaklı, dürüst ve samimi bir insanı zaten herkes doğal olarak sever. Üstelik müminin, insanların rızasını kazanmak gibi bir düşüncesi de yoktur. Mümin, yalnızca Allah'tan korkması ve Allah'ın kendisinden razı olması için çaba harcaması gerektiğinin bilincindedir. Bu güçlü inanç, müminlerin her ortamda Allah'ın huzurunda olduklarının şuurunda olan samimi ve doğal bir tavır sergilemelerine vesile olur. Onları, her türlü yapmacık konuşma ve tavırdan, samimiyetsiz düşüncelerden ve göstermelik hareketlerden uzak tutar.

    Saygı Anlayışları Değişkendir

    Yapmacık tavır gösteren bir kişinin saygı anlayışı, yerine göre nezaketli davranmak ve çeşitli ortamlara göre kurallaştırılmış söz ve hareket kalıplarını suni bir tarzda uygulamaktır. Riyakar kişi, saygıyı zorla ve istemeden gösterir. Saygı göstermek zorunda olduğu anlara tahammül eder. Bu yüzden riyakar kişinin en rahat ettiği ortamlar, hiç kimseye saygı göstermek zorunda olmadığı ve gerçek karakterini rahatlıkla gösterebildiği ortamlardır. Bu tür ortamlarda kişinin üslubunun bozukluğu, ahlak anlayışının çarpıklığı, kişiler hakkındaki gerçek düşünceleri ve gerçek tavrı ortaya çıkar.

    Mümin ise öncelikle Allah'a karşı derin bir saygı duyar. Nitekim Enbiya Suresi'nin 90. ayetinde peygamberler hakkında, "... Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi" diye buyrulur. Saygı, başka ayetlerde de Allah'a duyulan içli korkunun (haşyet) bir parçası olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla müminin sahip olduğu saygının kaynağı, Allah'a duyduğu saygıdır. Diğer insanlara göstereceği saygı da, bu asıl saygının bir yansımasıdır.

    Sürekli Olarak Yalan Söylerler

    Bediüzzaman Said Nursi "Riyakarlık, fiili bir nevi yalancılıktır." diyerek riyakarlığın temelinde yalancılığın yattığını belirtir. Nitekim birine bir işini yaptırmak isteyen bir insan, ona suni iltifatlarda bulunur, güzel olmadığı halde güzel olduğunu, şık olmadığı halde şık olduğunu veya beceriksiz olduğu halde çok becerikli ve zeki olduğunu söyler. Bu yalanları söyleyen insanın, karşısındaki kişilere sevgisi, saygısı, bağlılığı yoktur. Ayrıca, bu tavırdaki insanların dürüst ve güvenilir olmadıkları da açıktır. Tüm bunlar tek bir kişinin beğenisini kazanarak ondan menfaat elde etme amacını taşır.

    Oysa ki insana dünyada ve ahirette menfaat sağlayabilecek tek güç Allah'tır. İnsanların gözüne girmeye ve onların hoşnutluğunu kazanmaya çalışan bu kimseler, asıl olarak Allah'ın hoşnutluğunun kazanılması gerektiğini kavrayamazlar. Mümin ise hiçbir zaman insanları gözünde büyütüp, onları güç sahibi sanıp, onlardan menfaat umma gibi bir yanılgıya düşmez. Kaderinin ve geleceğinin ancak Allah'ın kontrolünde olduğunun şuurundadır.

    İbadetlerinde Gösteriş Yaparlar

    Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), riyakarların ibadetlerindeki samimiyetsizliğin cezasını Allah'ın vereceğini bir hadis-i şerifinde şöyle ifade etmiştir:

    "Kim ibadetlerinde riyakarlık ederse, Allah onun riyakarlığının cezasını verir. Kim ibadetlerini gösteriş için halka işittirirse, Allah onun niyetini halka işittirir." (İbn-i Mace)

    Riyakar bir insan, din ahlakının yaşandığı ortamlarda ibadet ve hayır işlerini açık olarak yaparak Allah'ın rızasından çok insanların rızasını arar. Onların beğenisini, takdirini kazanmaya ve menfaat elde etmeye çalışır.

    Oysa Allah Kuran'da ibadet ve hayırların, yalnızca Allah rızası için yapıldığında bir değer kazanacağını bildirmektedir. Bu önemli gerçek Kuran'da şöyle haber verilmiştir:

    İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir. (Tevbe Suresi, 54)

    Dünyada söyledikleri her şeyden sorumlu olduklarını ve ahirette bunlardan hesaba çekileceklerini unutarak sinsilik yapan, samimiyetsiz, riyakar insanlar, ahirette bu davranışlarını sürdürmeye güç bulamayacaklardır. Onlar buna yeltenseler dahi, Allah onların ikiyüzlü, samimiyetsiz, sahtekar tavırlarına imkan tanımayacak, onların ağızlarını mühürleyecek, kendilerini iradeleri dışında konuşturarak, onlar hakkındaki gerçekleri söylettirecektir. Yüce Allah bu gerçeği şöyle bildirir:

    "Bugün Biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazandıklarını, elleri Bize söylemekte, ayakları (aleyhlerinde) şahitlik etmektedir." (Yasin Suresi, 65)

    Dünya hayatında riyakar insanların ikiyüzlü davranışları her zaman yüzlerine vurulmaz. Kimi zaman bu davranışları fark edilmez, kimi zaman da tahammül edilir. Ancak insan gaflete düşüp bu tavrını uzun süre devam ettirmiş dahi olsa bu kötü tavırdan samimi bir niyetle vazgeçmek çok kolaydır.

    Allah'ın sınırlarına uymayanlar, ikiyüzlülüğü alışkanlık haline getirenler, davranışlarını değiştirmedikleri sürece ahirette bu tavırlarından dolayı büyük bir pişmanlık duyacaklardır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de riyakarların kıyamet günü uğrayacakları sonu bir hadis-i şerifinde şöyle ifade etmiştir:

    "Kıyamet günü Allah kullarının en sefillerinin şunlara bu sözle, bunlara da şu sözle gelen ikiyüzlü kişilerin olduğunu göreceksiniz." (İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. Cilt, s.355; Buhari ve Müslim'den)

    Asıl Yurt ahrettir

    Allah, her yeri sarıp kuşatan, gizlinin gizlisini bilen, insanların akıllarından geçirdikleri düşünceleri duyan ve her an her yerde onlara şahit olandır. Bir insanın içinden geçirdiklerini saklayıp, olduğundan farklı görünmeye çalışması, bu kişinin Allah'ın bu sıfatlarını unuttuğunun ya da gereği gibi takdir edemediğinin göstergesidir. Bu kişi tavırları ve konuşmalarıyla çevresindeki insanları her ne kadar memnun etse de Allah kalbindekini bilecektir. Belki böyle bir insan, gösterdiği riyakar tavır ile dünya hayatında bazı insanların beğenisini toplayacaktır; ama ahiretten yana hiçbir kazanç elde edemeyecektir. Bu nedenle Allah'ın razı olmayacağı bir tavırda bulunmak, O'ndan korkan bir insanın titizlikle sakınması gereken bir durumdur.

    Unutulmamalıdır ki dünya hayatında elde edilen menfaatler, ahiret hayatındakilerle kıyaslanamayacak kadar değersiz ve önemsizdir. Sonsuz merhamet sahibi Yüce Allah "… Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır." (Tevbe Suresi, 38) ayetiyle insanlara bu durumu bildirmiş ve tüm insanlara ahiret yurdunun güzelliklerini müjdelemiştir.

    Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 22. sayı (Ocak 1970) 26. sayfada yayınlanmıştır.
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Öjeni Sapkınlığı Darwin'in Fikirlerine Dayanır

    Yirminci yüzyılın ilk yarısında çok sayıda taraftar toplayan öjeni teorisi, sakat ve hasta insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının "ıslah edilmesi" anlamına geliyordu. Öjeni teorisinin akıl ve mantık dışı öğretilerine göre, nasıl sağlıklı hayvanlar birbirleriyle çiftleştirilerek iyi hayvan cinsleri oluşturuluyorsa, bir insan ırkı da ıslah edilebilirdi.

    Öjeni sapkınlığını ortaya atan kişiler, tahmin edilebileceği gibi Darwinistlerdi. Öjeninin, Darwinizm'in doğal bir sonucu olduğu çok açıktı. Nitekim öjeni kavramını savunan yayınlarda bu gerçek özellikle vurgulanıyor, "Öjeni, insanın kendi evrimini kendisinin yönlendirmesidir" deniyordu.

    K. Ludmerer'in belirttiğine göre öjeni fikri Platon'un "Devlet" adlı ünlü eseri kadar eskiydi. Ancak Ludmerer, 19. yüzyılda bu fikre olan ilginin artmasının nedeninin Darwinizm olduğunu belirtir:

    ...modern öjenik düşünce yalnızca 19 yy'da uyandı. Bu yüzyıl sırasında öjeniye ilginin oluşmasının bir kaç nedeni vardır. En önemli neden ise evrim teorisidir. Öjeni terimini de keşfeden Francis Galton fikirlerini kuzeni Charles Darwin'in doktrinine dayandırıyordu. (K. Ludmerer., Eugenics, In: Encyclopedia of Bioethics, Edited by Mark Lappe, The Free Press, New York, s. 457, 1978)

    Öjeniyi Almanya'da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, evrimci biyolog Earnst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin'in yakın bir dostu ve destekçisiydi. Evrim teorisini desteklemek için, farklı canlıların embriyolarının birbirine benzediğini öne süren "rekapitülasyon" adlı yalanı ortaya atmıştı. Haeckel'in bu iddiayı ortaya atarken çizim sahtekarlıkları yaptığı ise daha sonra anlaşıldı.

    Haeckel, bir yandan bu tip bilim sahtekarlıkları yaparken, öte yandan da öjeni propagandası yürütüyordu. Yeni doğan sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesini, böylece toplumun evriminin hızlandırılmasını önermişti. Vahşice önerilerinde daha da ileri gitmiş ve cüzzamlıların, kanserlilerin ve akıl hastalarının da acısız bir biçimde öldürülmeleri gerektiğini, yoksa bu kişilerin topluma yük olacaklarını ve evrimi yavaşlatacaklarını savunmuştu.

    Haeckel 1919 yılında öldü. Ama fikirleri Naziler'e miras kaldı. Hitler iktidara geldikten kısa bir süre sonra, resmi bir öjeni politikası başlattı. Hitler'in bu yeni politikasını şu cümleleri özetliyordu:

    Devletin, genetik olarak hastalıklı veya alenen hasta olan bireylerin üreme için uygun olmadıklarını deklare etme sorumluluğu vardır... Ve bu sorumluluğu hiçbir anlayış göstermeden ve başkalarının da anlamalarını beklemeden acımasızca uygulamalıdır... 600 yıllık bir zaman dilimi boyunca vücudu sakat olan veya fiziksel olarak hasta olan kimselerin üremesini durdurmak... insan sağlığında bugün elde edilemeyen bir gelişim sağlayacaktır. (Adolf Hitler, Mein Kampf, München: Verlag Franz Eher Nachfolger, 1993, s. 44, 447-448; A.E. Wilder Smith, Man's Origin, Man's Destiny, The Word For Today Publishing 1993, s. 163, 164)

    Hitler'in bu acımasız politikasının gereği olarak, Alman toplumu içindeki akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ve kalıtsal hastalıklara sahip olanlar, özel "sterilizasyon merkezleri"nde toplandılar. Bu kişilere, Alman ırkının saflığını ve evrimsel ilerleyişini bozan parazitler olarak bakılıyordu. Nitekim bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler'den gelen gizli bir talimata dayanılarak öldürülmeye başlandı. Genetik olarak aşağı kabul edilenler "yararsız" ve milletin gelişimine engel olarak nitelendirilince bu cinayetler sözde makul gösterildi. Aşağı ırk olarak görülen gruplara yavaş yavaş çeşitli ırklar ve milletler dahil edilmeye başlandı. Daha sonra sağlıksız yaşlı insanlar, saralılar, ciddi akıl kusurlarına sahip olanlar, sağırlar ve dilsizler, hatta bellirli ölümcül hastalıklara sahip olan kişiler de dahil edildiler.

    Almanya'da ırkçı bilim adamları Darwinizm'in ve öjeni fikrinin gelişmesinden itibaren, "istenmeyen üyelerin öldürülmesi" gerektiğini açıkça savunmaya başlamışlardı. Bu bilim adamlarından Adolf Jost 1895'de yayımladığı Ölme Hakkı (Das Recht auf den Tod) isimli kitabında istenmeyen insanları tıbbi olarak öldürmeye çağırıyordu. Jost, "sosyal organizmanın sağlığı için devletin bireyleri öldürme sorumluluğunu alması gerektiğini" iddia ediyordu. Adolf Jost, yaklaşık 30 yıl sonra siyaset sahnesinde boy gösterecek olan Adolf Hitler'in akıl hocasıydı. Hitler de "Devlet yalnızca sağlıklı çocukların olmasını sağlamalı. Görülür şekilde hasta olanların ve salgın hastalık taşıyanların uygun olmadığı ilan edilmeli" diyordu. ( Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. scientific background of nazizm)

    1933 yılında çıkartılan bir yasa ile 350 bin akıl hastası, 30 bin çingene ve yüzlerce zenci çocuk, hadım etme, x ışınları, enjeksiyon, genital bölgeye elektrik verilmesi gibi yöntemlerle kısırlaştırıldılar.

    Hiç şüphesiz bu, din ahlakında kesinlikle yeri olmayan çok büyük bir zulüm ve vahşettir. Allah insanlara, ihtiyaç içinde olanları koruyup kollamalarını emretmiştir. Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak; özürlü insanlara karşı şefkatli ve merhametli olmak, onların haklarını gözetip korumak; toplum içinde yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak din ahlakının gereği olan güzel ahlak özellikleridir. Allah'ın emrettiği ahlakı göz ardı edenler ise, hem kendilerini hem de içinde yaşadıkları toplumları büyük felekatlerin içine sürüklemektedirler.
    Bu makale, Vakit gazetesinde 25 Ağustos 2005 tarihinde yayınlanmıştır.
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Atmosferin Katmanları

    Kuran ayetlerinde evren hakkında verilen bilgilerden biri, gökyüzünün yedi kat olarak düzenlendiğidir:

    Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe istiva edip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 29)

    Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi... (Fussilet Suresi, 11)

    Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti... (Fussilet Suresi, 12)

    Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi tüm evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı düşünüldüğünde, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Nitekim bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Kimyasal içerik veya hava sıcaklığı ölçü alınarak yapılan tanımlamalarda, Dünya'nın atmosferi 7 katman olarak belirlenmiştir. Bugün halen 48 saatlik hava durumu tahminlerinde kullanılan ve "Limited Fine Mesh Model" (LFMII) olarak adlandırılan atmosfer modeline göre de atmosfer 7 katmandır. Modern jeolojik tanımlamalara göre atmosferin 7 katmanı şu şekilde sıralanmaktadır:

    Troposfer, Stratosfer, Mezosfer, Termosfer, Ekzosfer, İyonosfer, Manyetosfer.

    Bu konuyla ilgili bir diğer mucizevi yön ise Fussilet Suresi'nin 12. ayetinde geçen "Her bir göğe emrini vahyetti" ifadesinde yer almaktadır. Yani ayette Allah'ın her tabakayı belli bir görevle görevlendirdiği belirtilmektedir. Yukarıda saydığımız tabakaların her birinin insanların ve yeryüzündeki tüm canlıların yararı açısından çok hayati görevleri vardır. Yağmurların oluşmasından zararlı ışınların engellenmesine, radyo dalgalarının yansıtılmasından göktaşlarının zararsız hale getirilmesine kadar her tabakanın kendine özgü bir işlevi bulunmaktadır.

    Aşağıdaki ayetler ise bize atmosferin 7 katmanının görünümü ile ilgili bilgi vermektedir:

    Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? (Nuh Suresi, 15)

    O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır... (Mülk Suresi, 3)

    Bu ayetlerde Türkçeye "uyum" olarak çevrilen Arapça "tibakan" kelimesi, aynı zamanda "tabaka, bir şeyin uygun olan kapağı ve örtüsü" anlamlarına da gelir ki, üst katın alt kata uygunluğunu vurgular. Kelimenin çoğul kullanımında ise "tabaka tabaka" anlamı kazanmaktadır. Ayette tarif edilen tabaka tabaka halindeki gök, kuşkusuz atmosferi en mükemmel şekilde ifade eden açıklamalardır.
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    müminler Ahirete Kesin Bir Bilgiyle İnanırlar

    İnsanın dünyadaki imtihanının sonunda ya mükafat ya da ceza vardır. İyi davranışlarda bulunanlar, Allah'a iman edenler, Allah'ın hoşnutluğunu kazanarak sonsuz cennetle ödüllendirilirler; kötü olanlar, Allah'ı inkar edenler ve Allah'ın koyduğu sınırları çiğneyenler ise sonsuz azabı yaşayacakları cehenneme müstahak olurlar.

    İnsan için yok olmak diye birşey yoktur. Sonsuz hayat yaratıldığımız andan itibaren başlamış durumdadır. Şu anda sonsuz yaşamın içindeyiz. Denenme süremizin sonunda, ölüm dediğimiz geçiş anından sonra, yeni bir inşa ile sonsuzluğun içinde yaşamaya devam edeceğiz. İnsanın bu yaşamının azapla mı, nimetler içinde mi geçeceği ise, dünya hayatında, Allah'ın sözü olan Kuran'a bağlılığı ile, Allah'ın hoşnutluğunu gözetmesine bağlıdır. Allah, insanı bir amaçla yarattığını, bu dünyadaki kısa yaşamından sonra da ahirette Kendisi'ne hesap vereceğini şöyle bildirmektedir:

    Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız? (Müminun Suresi, 115)

    Allah'ın, ortalama altmış veya yetmiş sene gibi, sonsuzluğun yanında bir 'an'dan farksız olan kısacık dünya hayatına karşılık sonsuz yaşamı vaat etmesi, çok büyük bir nimettir. İman ve Allah'ın hoşnutluğunu aramak gibi, insanın yaratılışına en uygun, en çok huzur içinde yaşayabileceği yapıya sahip olmanın karşılığında, Allah'ın sonsuz iyi bir yaşam olan cenneti vermesi O'nun lütfundandır.

    Ahiret hayatı, Allah'ın sonsuz nimetlerinin sergilenmesi yanında, O'nun sonsuz adaletinin tecelli etmesi bakımından da önemlidir. İnsanların dünyada yaptıkları herşeyin karşılığının verildiği yer, adaletin eksiksiz olarak uygulandığı, merhametin de misliyle tecelli ettiği yer, ahiret olacaktır. Bir ayette, ahirette tecelli edecek olan bu mutlak adalet şöyle ifade edilir:

    ... De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız..." (Nisa Suresi, 77)
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Örümceğin İplikçik Üretme Mekanizması

    Her örümcek, farklı işlevler için farklı niteliklere sahip iplikler üretir. Diatematus isimli örümcek, karnındaki salgı bezlerini kullanarak yedi farklı tipte ipek üretebilir. Bu üretim metodunun benzerleri günümüzde birçok tekstil makinesinde kullanılmaktadır. Ancak bu örümcekteki birkaç milimetreküplük üretim yeri, tekstil makinelerinin devasa boyutları ile kıyas bile kabul etmez. Örümceğin bir başka üstünlüğü ise ürettiği ipliğin tamamen geri dönüşümlü olmasıdır. Örümcek bozulan ağını yiyerek yeniden iplikçik üretebilir. Tekstil makinelerinden daha üstün özelliklere sahip olan örümceklerdeki iplik üretme mekanizması Allah'ın yarattığı harikalardan yalnızca bir tanesidir.

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net )
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Zamanın Göreceliliği

    Kuran, evrenin yaratılışından insanın oluşumuna, atmosferin yapısından, yeryüzündeki dengelere kadar pek çok konuda kilit bilgiler içermektedir. Bugün ispatlanmış bilimsel bir gerçek olan zamanın göreceliği konusu da Kuran'da yaklaşık 1,5 asır önce verilen bilgilerdendir.

    Bu gerçek, yüzyılın başlarında Einstein'ın görecelik kuramı ile ortaya çıkmıştır. O döneme dek insanlar zamanın göreceli bir kavram olduğunu, ortama göre değişkenlik gösterebileceğini bilmiyorlardı. Ama ünlü bilim adamı Albert Einstein, görecelik kuramı ile bu gerçeği açık olarak ispatladı. Zamanın, kütleye ve hıza bağımlı bir kavram olduğunu ortaya koydu. Daha evvel hiç kimse bu konuyu açıkça dile getirmemişti.

    Tek bir istisnayla; Kuran'da, 1400 sene öncesinde, zamanın izafi olduğunu gösteren bilgiler veriliyordu. Bu konuyla ilgili bazı ayetleri şöyle sıralayabiliriz:

    “... Gerçekten, senin Rabbi'nin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir.” (Hac Suresi, 47)

    “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. Sonra (işler,) sizin saymakta olduğunuz bin yıl süreli bir günde yine O'na yükselir.” (Secde Suresi, 5)

    “Melekler ve Ruh (Cebrail), O'na, süresi elli bin yıl olan bir günde çıkabilmektedir.” (Mearic Suresi, 4)

    610 yılında insanların astronomi, fizik ya da biyoloji gibi bilimler hakkında çok az şey bildikleri bir dönemde indirilen Kuran'da böylesine açık bir şekilde zamanın göreceliğinden bahsediliyor olması, onun İlahi bir kitap olduğunun bir başka delilidir. Kuran tüm evrenin Yaratıcısı ve tek hakimi olan Allah'ın sözüdür.

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net )
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gösteriş İçin İnfak Etmekten Kaçınmak

    İnfak etme konusunda Allah'ın hoşnut olmayacağı bir tavır bu ibadete gösterişin karışmasıdır. Gösteriş amacıyla infak etmek inkar edenlere özgü bir davranıştır:

    Ve onlar, mallarını insanlara gösteriş olsun diye infak ederler, Allah'a ve ahiret gününe de inanmazlar. Şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o. (Nisa Suresi, 38)

    Ancak yine mümin de kendini böyle bir hatadan müstağni görmemeli, infak ederken bilinçaltında da olsa, niyetine, saf Allah rızası dışında amaçların, beklentilerin karışmamasına dikkat etmelidir. "İnfak etmedi, az verdi demesinler", "kınamasınlar","canını malını satmış, takva sahibi desinler", "en çok infak eden desinler", "çok üstün bir imana sahip desinler", "daha çok itibar etsinler, sevgi ve saygı göstersinler", "makam, mevki, imkan versinler" gibi şeytani telkinlerin, fark etmeden niyetine karışıp amelini şirke dönüştürmesine, ahiretini tehlikeye sokmasına asla fırsat vermemelidir.

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net )
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hayvan Topluluklarının Varlığı

    Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın... (Enam Suresi, 38)
    Günümüzde hayvan ve kuş ekolojilerinde yapılan incelemeler sonucunda, tüm hayvanların ve kuşların ayrı topluluklar halinde yaşadıkları bilinmektedir. Uzun süreli ve kapsamlı araştırmalar sonucu hayvanlar hakkında elde edilen bilgiler, hayvanlar arasında oldukça sistemli bir sosyal düzen olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin sosyal hayatları ile bilim adamlarını hayrete düşüren bal arıları, koloniler halinde ağaç kovuklarında veya benzeri kapalı mekanlarda kendilerine yuva yaparlar. Bir arı kolonisi, bir kraliçe, birkaç yüz erkek ve 10–80 bin işçi arıdan oluşur. Daha önce de değindiğimiz gibi, arı kolonilerinin her birinde sadece bir kraliçe bulunur ve kraliçenin temel görevi yumurtlamaktır. Bundan başka, koloninin bütünlüğünü ve kovandaki sistemin işleyişini sağlayan önemli maddeler de salgılar. Erkeklerin ise tek fonksiyonları kraliçeyi döllemektir. Kovanda petek örme, yiyecek toplama, arı sütü üretme, kovan ısısını düzenleme, temizlik, savunma gibi akla gelebilecek tüm işleri ise işçi arılar yaparlar. Arı kovanındaki hayatın her aşamasında bir düzen vardır. Larvaların bakımından, kovanın genel ihtiyaçlarının teminine kadar her görev hiç aksamadan yerine getirilir.
    Karıncalar da dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip olmalarına rağmen, teknoloji, kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş iletişim ağı, hiyerarşik düzen, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması gibi pek çok alanda insanlara örnek olacak bir düzen sergilerler. "Koloniler" denen topluluklar halinde yaşayan karıncalar, öylesine gelişmiş bir düzen içindedirler ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir. Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta "terzilik" yapıp, "tarım"la uğraşan, "hayvan yetiştiren" koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler.

    Topluluk halinde yaşayan hayvanlar düzenli yaşantılarının yanı sıra tehlikeye de birlikte karşı koyarlar. Örneğin küçük kuşlar, doğan veya baykuş gibi yırtıcı kuşlar bölgelerine girdiklerinde topluca bu hayvanların çevresini sararlar. Bu arada çevredeki diğer kuşları da bölgeye çekmek için özel bir ses çıkartırlar. Küçük kuşların topluca gösterdikleri saldırgan hareketler, yırtıcı kuşları genellikle bölgeden uzaklaştırır. Birarada uçan bir kuş sürüsü de aynı şekilde tüm sürü üyeleri için bir koruma sağlar. Örneğin sürü halinde uçan sığırcıklar aralarında geniş bir mesafe bırakarak uçarlar. Ancak bir doğan gördüklerinde aralarındaki boşlukları kapatırlar. Böylelikle doğanın sürünün ortasına dalmasını zorlaştırırlar, doğan bunu yapsa bile kanatlarını sakatlar ve avlanamaz.

    Hayvanların sosyal hayatları ile ilgili verilebilecek sayısız örnek vardır. Hayvanlarla ilgili elde edilen bu bilgiler, uzun yıllar boyunca yapılan kapsamlı araştırmalar neticesinde elde edilebilmiştir. Görüldüğü gibi her alanda olduğu gibi hayvanlarla ilgili Kuran'da verilen bilgiler de, onun Allah'ın sözü olduğunu göstermektedir.

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net )
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kuran Bir Mucizedir

    Kuran, her şeyi yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah'ın sözüdür. Kuran'da hiçbir çelişki yoktur. İçinde yer alan her bilgi, gün geçtikçe bu İlahi kitabın yeni mucizelerini ortaya koymaktadır. Batılı birçok aydın ve bilim adamı bu gerçekleri tasdik etmekten başka bir çıkış yolu bulamamaktadır.

    Bilim Adamlarının Kuran Hakkındaki Yorumları

    “… (Kuran'da) çok fazla doğru var ve tıpkı Dr. Moore gibi ben de bu açıklamaları yaptıranın İlahi bir ilham olduğu konusuna inanıyorum.” (Prof. T. V. N Persaud, Manitoba Üniversitesi'nde anatomi, pediatri ve çocuk sağlığı, obstetrik, jinekoloji alanlarında profesör)

    “… Bence genetik ve din arasında hiçbir çatışma yok, bilakis din, bazı geleneksel bilimsel yaklaşımlara vahiy ekleyerek bilimi yönlendirebilir ki bunlar da Kuran'da var olan sözlerdir, asırlar sonra geçerli olduğu gösterilmiştir ve Kuran'daki bu bilgi desteği Allah'tandır.” (Prof. Joe Leigh Simpson, obstetrik, jinekoloji, moleküler ve insan genetiği alanlarında profesör)

    “Bir bilim adamı olarak, sadece kesin olarak gördüğüm şeylerle ilgilenebilirim. Embriyoloji ve gelişimsel biyolojiyi anlayabiliyorum. Kuran'dan bana tercüme edilen kelimeleri de anlayabiliyorum... Eğer kendimi o çağa götürebilseydim, bugün bildiklerimle ve tanımlayabildiklerimle, o zaman tarif edilmiş olan şeyleri tanımlayamazdım… Öyleyse (Kuran'da) yazılan her şeyde İlahi bir müdahale var demektir.” (Prof. E. Marshall Johnson Thomas, Jefferson Üniversitesi'nde anatomi ve gelişimsel biyoloji profesörü)

    “İnsanın gelişimi hakkında Kuran'daki ifadelerin açıklanmasında yardımcı olmak benim için çok büyük bir zevk. Ben kesin olarak söylüyorum ki bu ifadeleri Hz. Muhammed (sav)'e Allah vermiştir, çünkü bu bilginin çoğu pek çok yüzyıl sonrasına kadar keşfedilmedi. Bu bana şunu kanıtlıyor ki, Hz. Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir.” (Prof. Keith L. Moore, Toronto Üniversitesi anatomi ve hücre biyolojisi profesörü, seçkin bir embriyolog ve pek çok tıp ders kitabının yazarı)

    “Tüm bunları birleştirirseniz ve Kuran'da dünya hakkındaki konular ile dünyanın oluşumu ve genel olarak bilim ile ilgili tüm bu ifadeleri birleştirirseniz, pek çok şekilde burada açıklanmış ifadelerin kesinlikle doğru olduğunu ve şimdi bunların bilimsel metodlar ile teyit edildiğini… söyleyebilirsiniz. Kuran'da geçen ifadelerin pek çoğu o zaman için henüz kanıtlanmamıştı, fakat modern bilimsel metodlar şimdi Hz. Muhammed (sav)'in 1400 sene önce söylemiş olduklarını kanıtlayan bir pozisyonda.” (Prof. Alfred Kroner, Almanya, Mainz Üniversitesi jeobilim profesörü)

    “… Ben inanıyorum ki Kuran'da 1400 sene önce ifade edilmiş olan herşey doğrudur ve bilimsel yollar ile kanıtlanabilir… Bu, tüm bilimleri bilen Allah'ın ilhamıdır. Böylece, şunu söylemenin vakti gelmiştir, "Allah'tan başka İlah yoktur ve Hz. Muhammed (sav) O'nun elçisidir".” (Prof. Tejatat Tejasen, Tayland, Chiang Mai Üniversitesi embriyoloji ve anatomi departmanının başkanı)

    “Bu kitap (Kuran) geçmişten, yakın zamandan ve gelecekten bahsediyor. Hz. Muhammed (sav)'in döneminde insanların kültürel seviyesini bilemiyorum ve bilimsel düzeylerini de bilemiyorum. Eğer bu geçmiş dönemde bildiğimiz düşük bilim düzeyi ise ve teknoloji yok ise, hiç şüphe yok ki, bugünlerde Kuran'da ne okuyorsak hepsi Allah'ın ışığıdır. Bunu Hz. Muhammed (sav)'e ilham etmiştir. "Böylesine mükemmel bir bilgi olabilir mi?" diye Ortadoğu'daki medeniyetin başlangıç tarihi hakkında bir araştırma yaptım. Bu Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'i gönderdiği inancını daha da güçlendirdi. Ona engin biliminden yakın zamanda keşfettiğimiz küçük bir parça gönderdi. Jeoloji alanında Kuran'la bilimin sürekli bir diyaloğu olmasını umuyoruz.” (Prof. Palmar, Amerika'da jeoloji alanındaki önemli bilim adamlarından biri)

    Kuran Hakkında Söylenmiş Diğer Sözlerden Seçmeler

    Her şey son derece mantıklı geldi. İşte bu Kuran'ın güzelliği, sizden tepki vermenizi ve akletmenizi bekler... Kuran'ı daha fazla okuduğumda, duadan, iyilikten ve yardımdan bahsediyordu. O zamanlar daha Müslüman olmamıştım, ama benim için tek cevabın Kuran olduğunu ve Kuran'ı Allah'ın göndermiş olduğunu anladım. (Yusuf İslam [Cat Stevens], eski İngiliz pop starı)

    "Allah'a teslim olmuş kişi" anlamında bir "Müslüman" olduğumu umuyor olmama rağmen, alışıldık anlamıyla bir Müslüman değilim. İnanıyorum ki benim ve diğer Batılıların Kuran ve diğer İslami düşünceyi yansıtan kaynaklarda iyice işlenmiş ve daha öğrenmemiz gereken çok büyük İlahi gerçekler vardır. Ayrıca, İslam kesinlikle geleceğin tek dininin temel çatısını oluşturacak en kuvvetli adaydır. (Islam and Christianity Today (Günümüzde İslam ve Hıristiyanlık) adlı kitaptan)

    Benim, dinimi değiştirerek İslamiyet'i seçmemin en önemli etkenlerinden biri Kuran'dı. Ben, İslam dinini seçmeden önce Batılı bir entelektüelin eleştirel ruhuyla Kuran üzerinde çalışmaya başladım.... Bu kitapta, Kuran'da, onüç asırdan daha evvel vahyedilmiş, modern bilim araştırmalarının çoğunun içerdiği fikirleri tam anlamıyla taşıyan ayetler var. İşte bu kesinlikle benim dinimi değiştirmeme sebep oldu. (Ali Selman Beroist, Fransız Tıp doktoru)

    Sonuç; Kuran Allah Sözüdür

    Kuran, her şeyi yoktan var eden ve ilmiyle tüm varlıkları kuşatan Yüce Allah'ın sözüdür. Allah bir ayetinde, Kuran'la ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

    "... Eğer o, Allah'tan başkasının Katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok çelişkiler bulacaklardı" (Nisa Suresi, 82)

    Kuran'da hiçbir çelişki olmadığı gibi, içinde yer alan her bilgi, gün geçtikçe bu İlahi kitabın yeni mucizelerini ortaya koymaktadır. Bu gerçekler günümüzde birçok bilim adamı ve düşünür tarafından tasdik edilmektedir. Bize düşen ise, Allah'ın indirdiği bu İlahi kitaba sarılmak ve onu yol gösterici olarak kabul etmektir. Allah, Kuran'da bizlere şöyle bildirir:

    “Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap'tır. Şu halde O'na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz.” (Enam Suresi, 155)

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Cahiliye Ahlakında Yaygın Bir Davranış Bozukluğu: "Ben Bilirim" Mantığı

    Herkesin yaptıklarının karşılığını eksiksiz olarak göreceği ahiret gününde, her insan davranışlarının yanı sıra yaptığı konuşmalardan da hesaba çekilecektir. Bu gerçeğin farkında olan müminler, tüm yaşamları boyunca konuşmalarının Allah'ın rızasına uygun olmasına dikkat ederler. Ancak Kuran ahlakından uzak yaşayan kişiler, müminlerin gösterdikleri titizlikten yoksundurlar. Çoğu zaman boş ve amaçsız konuşmalara dalan bu kişiler, konuşmayı genellikle kendi kibirlerini tatmin aracı olarak görürler. Bunun en belirgin göstergesi ise kullandıkları ”ben bilirim” üslubudur.

    ...Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf Suresi, 76)

    Pek çok kötü ahlak özelliğinin olduğu gibi ”ben bilirim” mantığının kaynağı da aklın ve anlayışın devreden çıktığı nefistir. Daima kötülüğü emreden nefis, insanın kendini üstün görmesine ve bunu ispat etmek için ”ben bilirim” düşüncesiyle hareket etmesine sebep olur. Kimseyi dinlemeden yalnızca kendi konuşan ve devamlı karşısındakilerin sözünü kesen kişilerin başlıca özellikleri ise şöyledir:

    Yüksek Bir Ses Tonu Kullanmak

    Bu karakterdeki kişilerin en çok kullandıkları yöntemlerden biri, konuşurken ses tonlarını yükseltmeleridir. Bu şekilde konuşarak karşılarındaki kişilere kendi doğrularını kabul ettirecekleri kanaatindedirler. Bu duruma şahit olan herkes, böyle insanların kendini beğenmişliğini, konuşmalarındaki samimiyetsizliği ilk andan itibaren fark eder. Bu nedenle bu kişiler saygı kazanmak yerine toplum içinde küçük düşerler.

    Karşı tarafı rahatsız eden ve hiçbir yarar sağlamayan yüksek sesle konuşmanın çirkin bir davranış olduğu bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:

    “…Sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman Suresi, 19)

    Yaşça Büyük Olmakla Daha Akıllı ve Bilgili Olunduğunu Düşünmek

    Bu kişiler karşılarındakilerden yaşça büyük olmayı bir üstünlük sebebi olarak görürler. Öğrenmek için okumak, araştırmak gibi bir çaba sarf etmedikleri halde yaşadıklarının kendilerine bilgi ve tecrübe olarak çok şey kattığını düşünürler. Bu çarpık zihniyet dolayısıyla da sohbet ettikleri kişilere her fırsatta yaşlarını ve tecrübelerini hatırlatarak sözde üstünlüklerini hissettirmeye çalışırlar. Kendilerini her konuda bir uzman olarak gören bu kişiler konuşurken herkesten saygı bekler, ancak karşılarındakilere özellikle kendilerinden yaşça küçük olanlara saygı göstermezler. “Ben o yaştayken…”, “benim zamanımda…” gibi ifadeler kullanarak sık sık yaşca üstün olduklarını vurgulamaya çalışırlar.

    Hatalı Olduğunu Kabul Edememek

    Doğruları yalnızca kendisinin bildiğini zanneden, her ortamda bu sözde doğrularını karşısındakilere kabul ettirmeye çalışan kişilerin en hoşlanmadıkları durum ise yanlışlarının ortaya çıkmasıdır.

    Fikir öne sürdükleri herhangi bir konuda söylediklerinin yanlış olduğunun anlaşılması bu kişileri son derece tedirgin eder. Böyle kimseler için önemli olan doğrunun ortaya çıkması değil, öncelikle kendi komplekslerinin tatmin olmasıdır. Bu nedenle de haksız oldukları ortaya çıksa bile bunu kesinlikle kabul etmek istemezler. Tevazu gösterip hatalarını kabul etmek yerine, tartışmacı bir üslupla haklı olduklarını ispat etmeye çalışırlar. Tamamen kibirden kaynaklanan bu yanlış tavır, kişiye hiçbir şey sağlamadığı gibi insanlara da büyük rahatsızlık verir.

    Yabancı Kelimeler Kullanmak, Süslü Cümleler Kurmak

    ”Ben bilirim” düşüncesine sahip kişilerin karşılarındaki kişiyi etkilemek için kullandıkları bir diğer yöntem, konuşmalarını süslemektir. Bu amaçla konuşmalarında yerli yersiz bolca yabancı kelime kullanırlar. Kendilerini dinleyen kişilere saygıları olmadığı için, onların bu konuşmaları anlayıp anlamadığına da dikkat etmezler. Onlar için önemli olan, bu yabancı kelimeleri kullanarak bilgili olduğunu göstermek, karşı tarafı ezmektir. Ayrıca bu kişiler dikkat çekmek için konuşmalarında uzun ve süslü cümleler kullanırlar. Böyle özlü bir anlatımdan uzak, hikmetsiz konuşmalar çoğu zaman karşı tarafın dikkatini dağıtarak düşündüklerinin aksine olumsuz bir etki uyandırır.

    Akıl, hikmet ve samimiyetten uzak bir üslupla yapılan konuşmalar neticede ne kişiye ne de karşısındakine yarar sağlar. Bu kötü ahlak özelliğinden kurtulmak, Allah'ın Kuran'da bildirdiği ahlaka uymakla mümkündür.

    Kuran Ahlakına Uygun Konuşma Adabı Nasıl Olur?

    İnsanları tanımada en önemli ipucu, kişilerin konuşmalarında kullandıkları ifadelerdir. Kullanılan ifadeler, kişinin karakterini, içinde bulunduğu ruh halini yansıtır. İnsanın duyguları, düşünceleri, istekleri, korkuları konuşmalarına yansır. Dolayısıyla bir insanın ruh halinin nasıl olduğu, aklı, vicdanı konuşma üslubundan, sarf ettiği sözlerden büyük ölçüde ortaya çıkar. Konuşmanın insanların karakterlerini ortaya koyduğunu ve samimiyetsiz kimseleri tanımada önemli bir kriter olduğunu Yüce Allah Kuran'da bildirilmiştir:

    “Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.” (Muhammed Suresi, 30)

    Konuşma üslubu kötü ahlak özelliklerine sahip kişileri deşifre ettiği gibi; güzel ahlaklı, samimi iman sahibi müminleri de ortaya çıkarmaktadır.

    Rabbimiz, samimiyetlerine karşılık müminlere en güzel, en hikmetli ve en doğru konuşma tarzını nasip eder. Müminler, konuşmalarında hiçbir zaman karşı tarafa rahatsızlık veren bir üslup kullanmazlar. Bu amaçla yapılan konuşmaların boş, yararsız olduğunun sadece zaman kaybettirdiğinin bilincindedirler.

    Konuşurken sesini yükseltmenin bir üstünlük sağlamayıp sadece kişiyi küçük düşürdüğünün farkındadırlar. Yüksek sesin değil de doğru ve yanlışı açık bir şekilde ortaya koyan “hikmetli konuşmanın” insanlar üzerinde etkili olacağını, bunun da Yüce Rabbimiz'in “Ey iman edenler, Allah'tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir…” (Enfal Suresi, 29) ayetinde bildirdiği üzere, Kendisi'nden korkup sakınanlara verdiği bir özellik olduğunu bilirler.

    ( Kaynak: Harun Yahya.Net )
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •