Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
12 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Doğru iman bilgileri hakkaında sual ve cevaplar

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Doğru iman bilgileri hakkaında sual ve cevaplar

    İman nedir
    Sual: İman nedir?
    CEVAP
    İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü teâlâ tarafından getirdiği emir ve yasaklara inanmak ve inandığını dil ile söylemek demektir.

    İman, Amentü’de bildirilen altı esasa inanmak ve Allahü teâlâ tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve beğenmektir.

    Amentü şöyledir:
    Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülühü.
    [Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed aleyhisselamın da Allah’ın kulu ve son Peygamberi olduğuna şehadet ediyorum.]

    İman, Muhammed aleyhisselamın, Peygamber olarak bildirdiği dini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup olmadığına bakmadan tasdik etmek yani kabul edip, beğenip, inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki, o zaman Peygambere itimat tam olmaz. Tam olmayınca, iman olmaz. Allahü teâlâ, (Onlar gayba [görmedikleri halde Resulümün bildirdiği her şeye] iman ederler) buyuruyor. (Bekara 3) Resulü de, (Dini [hükümleri, dinde bildirilenleri] aklı ile ölçenden daha zararlısı yoktur) buyurdu. (Taberani)

    Nazara yani göz değmesine inanmayan bir kimse, (Bugün fen, gözle görülemeyen şuaların iş yaptığını açıklıyor. Mesela bir kumanda ile TV’yi, radyoyu veya arabamızı açıp kapatabiliyoruz. Bunun için gözlerden çıkan şuanın zarar verebileceğine artık inanıyorum) dese bunun kıymeti olmaz. Çünkü bu insan dine değil, kumandadan çıkan şuaya inanıyor. Yahut şua ile birlikte Peygambere inanıyor. Yani fen kabul ettiği için, şuaların etkisini gözü ile gördüğü için inanıyor ki bu iman olmaz. Dinde bildirilen her şeyi, fen ispat edemese de, fayda veya zararını gözü ile görmese de, yine inanmak lazımdır. Hakiki iman gayba inanmaktır yani görmeden inanmaktır. Gördükten sonra artık o iman olmaz. Gördüğünü itiraf etmek olur. Bekara suresinin 3. âyetinde, gayba inanmak, görmeden inanmak övülüyor. İmanın altı şartı da gayba inanmayı gerektirmektedir. Çünkü hiç birisini görmüş değiliz.

    Peygamber efendimiz, aşağıda bildirilen iman ile ilgili âyetleri açıklayarak imanı şöyle tarif etti:
    (İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe, [yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana], kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır. Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma şehadet etmektir.) [Buhari, Müslim, Nesai]

    Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Asıl iyilik; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, nebilere inanmaktır.) [Bekara 177]
    (Onlar gayba [Allah'a, meleklere, kıyamete, cennete, cehenneme görmedikleri halde] inanırlar.) [Bekara 3]
    (Onlar, sana indirilene, senden önceki kitaplara ve ahirete iman ederler.) [Bekara 4]
    Bu üç âyette, Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, peygamberlere ve gayba inanmak bildiriliyor.

    (Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.) [Bekara 255]
    (Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i İmran 145]
    (Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır.) [Enam 2]
    Bu üç âyet, takdirin Allah tarafından olduğunu bildirmekte, kadere iman etmeyi göstermektedir.

    (Kendilerine bir iyilik dokununca, "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senin yüzünden" derler. “Küllün min indillah” [Hepsi Allah’tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar.) [Nisa 78]
    Bu âyet, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu bildirmektedir.

    (Muhammed [aleyhisselam], Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab 40]
    Bu âyet de, Resulullahın peygamber olduğunu bildirmektedir.

    İman herkese lazım
    İmanı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lazımdır. Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşte yanmak felaketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lazım gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresini arar. Bunun çaresi ise, çok kolaydır. (Allahü teâlânın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselamın Onun son Peygamberi olduğuna ve Onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak ve beğenmek) insanı bu sonsuz felaketten kurtarmaktadır.

    Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir felaketten korkmuyorum, bu felaketten kurtulmak çaresini aramıyorum derse, buna, (İnanmamak için elinde senedin, vesikan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana engel oluyor?) denirse ne cevap verecektir? Elbette hiçbir vesika gösteremiyecektir. Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimal denir. Milyonda, milyarda bir ihtimali olsa da, (sonsuz olarak ateşte yanmak) korkunç felaketinden sakınmak lazım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felaketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimalinden kurtulmak çaresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akıl sahibinin iman etmesi lazımdır.

    İman etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, zevkli tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lazım değildir. Yalnız kalb ile, ihlas ile, samimi olarak inanmak yeterlidir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki, (Sonsuz ateşte yanmaya inanmayanın, buna çok az da bir ihtimal vermesi, zannetmesi akıl icabıdır). Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimali karşısında, bunun yegane ve kesin çaresi olan (İMAN) nimetinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı? [m.73]


    Müslüman olunca
    Sual: Yeni müslüman olanın veya akıl-baliğ olan çocuğun, önce Kelime-i şehadet söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması gerekir mi?
    CEVAP
    Evet gerekir. Bundan sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan itikad, yani iman edilmesi gereken bilgileri öğrenip, bunlara inanması gerekir.

    Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslam’ın beş şartını ve helal, haram olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması gerekir.
    Bunları öğrenmek ve uymak gerektiğine inanmayan, önem vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehadet getirerek müslüman olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

    Nikahlı müslüman bir kız, baliga olduğu zaman, Müslümanlığı bilmezse, nikahı bozulur. Yani mürted olur. Allahü teâlânın sıfatlarını ona bildirmelidir. O da, tekrar etmeli ve (bunlara inandım) demelidir. (Dürr-ül-muhtar)

    İbni Abidin hazretleri bunu açıklarken diyor ki:
    Kız küçük iken, ana-babasına tâbi olarak müslümandır. Baliga olunca, ana-babasının dinine tâbi olması devam etmez. İslamiyet’i bilmeyerek baliga olunca, mürted olur. İman edilecek şeyleri işitip de, inanmamış kimse, kelime-i tevhid söylese, yani (La ilahe illallah Muhammedün resulullah) dese, müslüman olmaz. (Amentü billahi...) de bulunan altı şeye inanan ve (Allahü teâlânın emirlerinin ve yasaklarının hepsini kabul ettim, beğendim) diyen kimse müslüman olur.

    Her müslüman, çocuklarına Amentü’yü ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeyi öğrenmez ve inandığını söylemezse, baliğ olduğu zaman müslüman olmaz, mürted olur.

    Sadece Allah’a inandım demek kâfi değildir. Amentü’de bildirilen altı husustan birini, mesela kaderi inkâr eden, kâfir olur, bütün iyi amelleri yok olur. (Redd-ül Muhtar)

    Not: Diğer maddelerde Amentü’nün bu 6 esası hakkında geniş bilgi verilmiştir.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Amentü (Tecdid-i İman ve Tecdid-i Nikah Duası)



    Amentü



    Her müslümanın, çocuklarına (Amentü billahi ve Melaiketihi ve Kütübihi ve Rüsulihi vel Yevmilahiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun Eşhedü en La ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü) ezberletmeli, manasını iyice öğretmelidir! Çocuk bu altı şeye inanmazsa büluğa erince müslüman değildir, mürted olur






    Tecdid-i İman Duası

    Ya Rabbi! Büluğa erdiğim andan bu ana gelinceye kadar, İslam düşmanlarına ve bid'at ehline aldanarak, edindiğim yanlış, bozuk itikadlarıma ve bid'at, fısk olan söylediklerime, dinlediklerime, gördüklerime ve işlediklerime pişman oldum, bir daha böyle yanlışları yapmamaya azm, cezm ve kasd eyledim. Peygamberlerin evveli Âdem aleyhisselam ve ahiri bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamdır. Bu iki Peygambere ve ikisi arasında gelip geçmiş Peygamberlerin hepsine iman ettim. Hepsi haktır. Bildirdikleri doğrudur.

    (Amentü billahi ve bi-ma cae min indillahi, alâ muradillahi, ve amentü bi-Resulillahi ve bi-ma cae min indi Resulillahi alâ muradi Resulillah. Amentü billahi ve Melaiketihi ve kütübihi ve Rüsülihi velyevmil-ahiri ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'delmevti hakkun eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulühü)






    Tecdidi İman ve Nikah Duası


    Nikah tazelemek çok kolaydır. Hanımdan vekalet aldıktan sonra, iki şahit yanında, (Öteden beri, nikahlım olan hanımımı, onun tarafından vekaleten ve tarafımdan asaleten kendime nikah ettim) denir.

    Şu duayı da okumak iyi olur:
    (Allahümme inni üridü en üceddidelimane vennikaha tecdiden bi-kavli lailahe illallah Muhammedün resulullah)

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Doğru iman ve amel
    Sual: Ahirette kurtulmak neye bağlıdır?
    CEVAP
    Bazıları Allah’a inanan herkesin Cennete gideceğini sanıyor. Bu çok yanlıştır. Amentü’deki altı esastan birine inanmayanın imanı geçersizdir. Bunun için inanmak değil, doğru inanmak önemlidir. Ahirette kurtulmak, ibadetin çok olmasına değil, doğru imana bağlıdır. İhlaslı ameli az da olsa, hatta hiç ameli olmasa, zerre kadar doğru imanı olsa yine Cennete girer. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Kalbinde zerre kadar imanı olan Cehennemde kalmaz.) [Buhari, Müslim]

    Dünyadan herkes ahirete yolculuk yapıyor. Herkes bir vasıtaya binip gidiyor. Bir vasıtaya binmek değil, doğru vasıtaya binmek önemlidir. Yanlış vasıtaya binen, istediği yere değil, vasıtanın gittiği yere gider. Kâbe’ye gitmek için niyet edip Paris’e giden uçağa binen, niyeti halis olsa da Kâbe’ye varamaz.
    Allahü teâlâ, doğruyu azcık merak edene, doğruyu arayana doğru yolu yani hakiki İslamiyet’i nasip edeceğine söz vermiştir. [Ankebut 69, Şûra 13], Allah sözünden dönmez. (Al-i imran 9)

    Demek ki bâtıl yollardaki insanlar istemek bir yana merak bile etmiyorlar. Allahü teâlâ rızka kefildir ama imana kefil değildir. Doğru iman sahibi olmaya çalışmalıdır. İtikadı düzeltmeden önce ibadet etmenin faydası olmaz. Doğru itikad, ehl-i sünnet itikadıdır. Doğru itikad 1 rakamı gibidir. İhlaslı ibadetler sağına konan sıfır rakamı gibidir. Bir sıfır konunca 10, iki sıfır konunca 100 olur. Sağına ne kadar 0 konursa değeri artar. 1 çekilirse hepsi 0 olur. İhlassız, yani riya ile yapılan ameller de, soldaki sıfır gibi yani 1 rakamının soluna konan sıfır gibi değersizdir. İtikad doğru olunca ibadetleri arttırmak, insanın gayretine, ihlasına, ilmine bağlıdır. İstediği kadar artırır. Ancak, doğru itikadı, yani ehl-i sünnet itikadı yoksa ibadetlerinin hiç faydası olmaz, soldaki sıfır gibi değersizdir.

    Mutezile ve benzeri akılcı gruplara göre ibadetler imandan bir parçadır. Onlara göre günah işleyen ve farzları yapmayan kâfir olur, yani iman X amel diyorlar. Bunlardan birisi sıfır olursa netice de sıfır olur diyorlar. Yani imansız amel de amelsiz iman da makbul değil diyorlar. Ehl-i sünnet, Amelsiz iman makbul, imansız amel makbul değildir. Ehl-i sünnete göre amel X ihlas denebilir. Ancak amel işlemeden, (Param olsaydı şu fakire yardım ederdim diye ihlasla düşünen de, vermediği halde, amel işlemediği halde ihlaslı niyetinden dolayı sevaba kavuşur. Bir kimsenin ihlası ne kadar çoksa, amel ile çarpılınca netice büyük olur. Bizim ihlasımız 1 ise, bin fakire birer ekmek versek, 1x1000 = bin sevap eder. Eshab-ı kiramın ihlası çok kuvvetli olduğu için, mesela onların ihlası 1 milyon olsun, bir fakire bir ekmek verse bir milyon sevap alır. Nitekim hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, eshabımdan birinin bir avuç kadar arpa sadakasının sevabına kavuşamaz.) [Buhari]

    Eshab-ı kiramın imanları çok kuvvetli ve ihlasları çok fazla olduğu için böyle sevaplara kavuşuyorlar. Eshab-ı kiramdan biri diğerinden daha yüksek idi. Bunun için Hz. Ebu Bekir’in verdiği bir avuç hurmanın sevabı, diğer sahabeden birinin vereceği sevap arasında dağlar kadar fark vardır. Bir hadis-i şerifte de buyuruluyor ki:
    (Benden sonra, Eshabımın ihtilaf edecekleri meseleler hakkında sual ettim. Rabbim bana “Senin eshabın benim yanımda gökteki yıldızlar gibidir. Bazısı diğerinden daha parlaktır. Onlardan birisine uyan hidayet üzerindedir” buyurdu.) [Deylemi]

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    54 farz nelerdir
    Sual: 54 farz hangileridir?
    CEVAP
    İslam âlimleri, her müslümanın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lazım olan farzlardan elli dört adedini seçmişlerdir. 54 farz şunlardır:

    1- Allahü teâlâyı bir bilip, Onu hiç unutmamak. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmaya çalışmak.]

    2- Helalinden yiyip içmek.

    3- Abdest almak.

    4- Her gün vakti gelince, Beş vakit namaz kılmak.

    5- Hayzdan, nifastan ve cünüplükten gusletmek.

    6- Kişinin rızkına, Allahü teâlânın kefil olduğuna inanmak.

    7- Helalinden temiz elbise giymek.

    8- Hakka tevekkül ederek çalışmak.

    9- Kanaat etmek.

    10- Nimetleri için, Allahü teâlâya şükretmek [nimetlerini emrolunan yerlerde kullanmak].

    11- Kaza ve kadere razı olmak.

    12- Belalara sabretmek [isyan etmemek].

    13- Günahlardan tevbe etmek.

    14- İhlasla ibadet etmek.

    15- İslam düşmanlarını düşman bilmek.

    16- Kur'an-ı kerimi dört delilden biri bilmek.

    17- Ölüme hazırlanmak yani farzları yapıp haramlardan kaçarak imanla ölmeye çalışmak.

    18- Allahü teâlânın sevdiğini sevip, sevmediğini sevmemek ve bundan kaçmak. [Buna Hubb-i fillah ve buğd-i fillah denir.]

    19- Ana babaya iyilik etmek.

    20- Gücü yetenlerin, imkanı nispetinde dinin emirlerini yaymaya çalışması.

    21- Mahrem olan salih akrabayı ziyaret etmek.

    22- Emanete hıyanet etmemek.

    23- Daima, Allah’tan korkarak, haramlardan sakınmak.

    24- Allah’a ve Resulüne itaat etmek. [Yani her şeyi İslamiyet’e uygun yapmak]

    25- Günahtan kaçıp, ibadet ile meşgul olmak.

    26- Hükümdara karşı gelmemek.

    27- Âleme ibretle bakmak.

    28- Allahü teâlânın varlığını tefekkür etmek.

    29- Dilini haram, fuhuş olan sözlerden korumak.

    30- Kalbini dünyanın faydasız şeylerinden, zararlı isteklerinden temizlemek

    31- Hiç kimseyi alay etmemek.

    32- Harama bakmamak.

    33- Hep sözüne sadık olmak.

    34- Kulağını fuhuş söz ve çalgıdan korumak.

    35- Farzları ve haramları öğrenmek.

    36- Tartı, ölçü aletlerini, doğru olarak kullanmak.

    37- Allahü teâlânın azabından emin olmayıp daima korkmak.

    38- Allahü teâlânın rahmetinden, ümidini kesmemek.

    39- Müslüman fakirlerine zekat vermek ve yardım etmek.

    40- Nefsin haram olan isteklerine uymamak.

    41- Aç olanı Allah rızası için doyurmak.

    42- Yetecek kadar rızık [yiyecek, giyecek ve ev] için çalışmak.

    43- Malının zekatını, ürünlerinin uşrunu vermek.

    44- Âdetli ve lohusa halinde bulunan hanımı ile ilişkide bulunmamak.

    45- Kalbini günahlardan temizlemek.

    46- Kibirli olmaktan sakınmak.

    47- Yetim çocuğun malını korumak.

    48- Genç oğlanlara, şehvete sebep olacak durum ve hareketlerden uzak durmak

    49- Günlük vakit namazlarını kazaya bırakmamak.

    50- Şirk koşmamak.

    51- Zinadan kaçınmak.

    52- Alkollü içki içmemek.

    53- Boş yere yemin etmemek.

    54- Haksız yere, zulümle yani gayri meşru olarak başkasının malını almamak. Kul hakkından korkmak.
    [En önemli kul hakkı ve azabı en çok olan, akrabasına ve emri altında olanlara emr-i maruf yapmamak, bunlara din bilgisi öğretmemektir. Bid'at sahibinin, Ehl-i sünnet itikadını değiştirmesi, dini, imanı bozması da böyledir.]

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Şirk ve küfrün çeşitleri
    Sual: Hadis-i şerifte, Allah’a şirk koşmanın dışında küfre sokan bir günah olmadığı bildiriliyor. Bilindiği gibi, şirkten yani Allah’a ortak koşmaktan başka küfre düşürücü günahlar vardır. O halde, bu hadis-i şerifteki şirk ne demektir? Küfre sebep olan şeyler nelerdir?
    CEVAP
    Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten kimseye müşrik denir. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, genelde, bunların en büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde bildirilen şirk, her cins küfür demektir.
    Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Allahü teâlâ, şirki [her çeşit küfrü] asla affetmez ve şirkten başka olan [büyük küçük bütün] günahları dilerse affeder.) [Nisa 48]

    Bir kâfir, bir kelime-i tevhid söylemekle mümin olduğu gibi, bir mümin de, bir söz söylemekle kâfir olur. Küfre düşürücü söz kullananın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Halbuki ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]

    Küfre düşenin bütün ibadetlerinin sevapları yok olur, tevbe ederse, geri gelmez, ayrıca, nikahını da yenilemesi gerekir. Tevbe etmek için, yalnız Kelime-i şehadet söylemeleri kâfi değildir. Küfre sebep olan o şeyden de tevbe etmeleri gerekir. Küfre düştüğü şeyleri bilmiyorsa, bilip bilmediğim bütün küfür söz ve işlerden tevbe ettim demesi yeterlidir.

    Berika ve Hadika’da ve Mecmaul-enhür’de diyor ki:
    (Erkek veya kadın, bir Müslüman, âlimlerin sözbirliği ile küfre sebep olacağını bildirdikleri bir sözün veya işin küfre sebep olduğunu bilerek, amden [yani tehdit edilmeden, istekle] veya başkalarını güldürmek için söyler, yaparsa, manasını düşünmese dahi, imanı gider. Mürted olur. Buna Küfr-i inadi denir. Eğer bunun küfre sebep olduğunu bilmeyip, amden söyler, yaparsa, yine mürted olur. Buna Küfr-i cehli denir. Çünkü, her Müslümanın, bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür değil, büyük günahtır. Küfr-i inadi ve küfr-i cehli ile mürted olanın, nikahı bozulur. Zevcesinden vekalet alarak, iki şahit yanında veya camide cemaat ile (Tecdid-i nikah) yapması gerekir. İkiden fazla tecdid için (Hulle) lazım olmaz. Küfre sebep olan sözü, hata ederek [yani amden olmayıp, yanılarak] veya tevilli olarak veya ikrah [tehdit] edilerek söylerse, mürted olmaz ve nikahı bozulmaz. Küfre sebep olması, âlimler arasında ihtilaflı olan bir sözü amden söyleyen mürted olmaz ise de, bunun tevbe ve istiğfar etmesi ve tecdid-i nikah yapması ihtiyatlı olur.)

    (Her iki halde de küfre girenin önceki ibadetleri yok olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Zengin ise tekrar hacca gitmesi gerekir. Önce eda ettiği namaz, oruç veya zekatları kaza etmez. Fakat küfre düşmeden önce yapmadığı ibadetleri kaza eder. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek yeterli değildir. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir. Küfre sebep olan sözü, hata ederek, yanılarak veya tevilli olarak söyleyen veya küfrü gerektirdiği âlimler arasında ihtilaflı olan bir sözü bilerek söyleyen küfre girmez. Fakat tecdid-i iman etmesi gerekir.)

    Küfre düşüren söz ve işleri öğrenerek bunlardan sakınmalı ve küfre düşmekten korunmak için sabah-akşam (Allahüme inni euzü bike min en üşrike bike şeyen ve ene âlemü ve estağfirüke lima la âlemü inneke, ente allamülguyub) duasını okumalıdır!

    İbni Hacer-i Mekki hazretlerinin Zevacir isimli eseri ile, (Hadika, Berika, Birgivi, Miftah-ül Cenne, Mektubat-ı Rabbani, Seadet-i Ebediyye, İbni Abidin) aldığımız, küfre düşüren söz ve işlerden bazıları şunlardır:

    Küfre sebep olan bazı söz ve işler

    1- Allahü teâlâya layık olmayan şey söylemek. Mesela bir kimse bir işi yaptığı halde, (Allah biliyor ki yapmadım) demek. Yahut, yapmadığı bir şey için (Allah biliyor ki yaptım) demek. Böyle söylemek Allahü teâlâyı hâşâ cahillikle suçlamak olur.

    2- Allah akıllıdır, şuurludur, iyi düşünür demek. Böyle demekle Allahü teâlâ yaratıklara benzetilmiş oluyor.

    3- Peygamberleri küçültücü şey söylemek, onunla alay etmek. Mesela Hz. Âdemi kastedip (İlk insan vahşi idi) demek. Veya bir evliyayı peygamberden üstün bilmek. Yahut peygamberin dediği doğru ise biz kurtulduk demek. Bir kimseye (Öküz aleyhisselam) demek.
    (Yalnız Kur'an), (Kur'andan başka kaynak tanımam), (Kur'andan başka kaynağa lüzum yok), (Peygamber postacıdır, vazifesi bitmiştir), (Peygamberimizden sonra Resul gelmez ama nebi gelir) gibi sözler küfürdür. Yani bu şekilde söyleyen ve inanan kâfir olur.

    4- Peygamber efendimizden sonra başka bir peygamberin geleceğini caiz görmek.

    5- Melekleri küçültücü şey söylemek. Mesela (Senin bakışın bana Azrail gibi geliyor) demek. Yahut (Cebrail bile söylese inanmam) demek. (Bu ibadetin sevabını yazacak melek yok) demek. (Çocuklarınızı iyi yetiştirmezseniz, zebani olur) demek.

    6- İslam âlimlerinin sözlerini, fıkıh kitaplarını ve fetvalarını tazim etmesi gerekirken tahkir etmek. Mesela (İmam-ı a'zamın kıyası hak değildir) demek.

    7- Ahirette olacak şeylerle alay etmek. Mesela (Ben Cenneti istemem, Cehennemi isterim. Çünkü bütün nataşalar oradadır) demek.

    8- Allahü teâlânın emir ve yasaklarına yani Kur'an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmiş ve İslam âlimlerinin kitapları ile her tarafa yayılmış, inanılması zaruri olan din bilgilerinden birine inanmamak, beğenmemek veya önem vermemek. Mesela (Ben görmediğim için cinlere, nazara inanmam) demek.

    9- Kesin haram olduğu bilinen bir şeyi yiyip içerken besmele çekmek. Mesela şarap içerken veya domuz eti yerken Besmele çekmek küfürdür.

    10- Kur'an-ı kerimi teganni ile [şarkı okur gibi] okuyan hafıza, ne güzel okuyor demek.

    11- Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alameti olan veya İslamiyet’i inkâr etmek ve inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeyleri yapmak veya kullanmak. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapmak da küfürdür. Mesela zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak. Bunları başkalarını güldürmek için de kullanmak küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez.

    12- Yunan felsefecileri gibi, dünya ezeli ve ebedi demek.

    13- İslamiyet’e, (İslam düşüncesi) demek. Çünkü İslamiyet bir düşünce sistemi değildir. İlahi emir ve yasaklara düşünce demekten çok sakınmalıdır! İçinde (İslam düşüncesi), (İslam nazariyesi) gibi ifadeler bulunan kitaplar çok zararlıdır.

    14- Kâfirlerin dini âyinlerini, bayramlarını beğenmek. Mesela zaruretsiz bir hıristiyanın Noelini tebrik etmek. Nevruz günü yumurta boyamak. Kiliseye gidip, feyz almak niyetiyle âyinlere iştirak etmek.

    15- (Yahudi ve hıristiyanların Allah’a inananları Cennete gidecek) demek.

    16- Mucizeyi veya kerameti inkâr etmek.

    17- Meşhur bir harama helal, meşhur bir helale haram demek. Mesela domuz yağı helal, sirke, üzüm suyu haram demek.

    18- Âyeti, besmeleyi, bir melek, bir peygamber ismi bulunan yazıyı, kasten helaya, necasete, [pisliğe] atmak. Müslümanın ağzına [def-i hacet lafzı ile] sövmek.

    19- Hac, namaz, oruç gibi meşhur ibadetlerin şeklinde şüphe etmek. Mesela (Acaba namaz böyle mi kılınır) demek.

    20- Bir parça et yemek, din ilmi öğrenmekten iyidir demek. Din ilmi küçümsendiği için küfür oluyor.

    21- (Bir süre sonra Hıristiyan olacağım) diye düşünmek. Bir bayan, bir Hıristiyanla evlenmeye karar verdiği andan itibaren kâfir olur. Bir erkek de bir ateist bayanla evlenmeye karar verdiği andan itibaren kâfir olur.

    22- Ağır bir hastalığa düşüp de, (Allah’ım benim canımı al da, istersen kâfir olarak al) demek.

    23- (Allah’ım çocuğumu aldın, başka elinden ne gelirse onu yap) demek.

    24- Tırnağı uzun olana, (Tırnak kesmek sünnettir) dense, o da, (Sünnet olsun ne olacak) dese, kâfir olur. Tırnağını kesmediği için değil, sünnete önem vermediği, beğenmediği için küfür olur.

    25- İnşallah, maşallah demek karın doyurmaz. Maşallahla inşallahla iş olmaz veya namaz kılmak karın doyurmaz demek. Bunları söylemekle dinimizin emri beğenilmemiş ve alay edilmiş oluyor. İnşallah, Allah’ın izni ile demektir. Allah’ın izni olmadan hiçbir şey olmaz. Onun için, hayır ve şer Allah’tandır diye iman etmek gerekir. Hayır gibi şerrin de Allah’tan olduğuna inanmamak küfür olur.

    26- Dostuna veya sevgilisine, (Sen bana Allah’tan da, Peygamberden de sevgilisin) demek.

    27- İlim meclisine gidelim dendiğinde, (Benim orada ne işim var) diyerek ilmi küçümsemek veya İslam âlimlerini lanetlemek, kötülemek.

    28- Küfre rıza küfürdür. Müslüman olmak isteyene elimdeki şu işi bitirip de geleyim diyerek, onun Müslüman olmasını geciktirmek. [Bir bayan telefon edip, rüyasının tabir edilmesini istedi. Biz rüya tabir etmiyoruz demedim. Önce bir dinleyeyim dedim. Anlattı, dinledim. Bayan Ermeni imiş. Rüyada Kur’an öğrenilmesi istenmiş. (Hemen Müslüman olman gerekiyor) dedim. (Müslüman olmak için nereye gitmek gerek) dedi. Ben de, (Hiçbir yere gitmene gerek yok, hemen kelime-i şehadet söylemen kâfidir) dedim. Ben söyledim o da aynısını tekrar etti, Müslüman oldu. Eğer onun, Müslüman olmadan önce, müftülük falan aramaya çalışıp da Müslüman olmasını geciktirseydim, vebali çok büyüktü. (Müslüman olduktan sonra artık istediğin yere gidebilirsin) dedim. (Bana Müslümanlığı öğreten bir kitap tavsiye et) dedi. Ben de bir kitap gönderdim.]

    29- Birine kâfir diye hitap edilse, o da kabul eder mahiyette, bir harekette bulunması veya bir söz söylemesi, küfre sebep olur. Kâfire hürmet olsun diye efendim demek, hürmet gayesiyle papazın veya papanın elini öpmek küfre sebep olur. Bir Müslümana kâfir dense, söyleyen kâfir olur.

    30- Avrupa’daki şehirlere imrenip, (Hıristiyanlar Müslümanlardan hayırlıdır, iyidir) demek.

    31- Bir kimse aksırsa [hapşırsa], biri de (Allah sana rahmet etsin) dese, bir başkası da (Öyle deme, onun rahmete ihtiyacı yok) dese, son söyleyen küfre girer.

    32- Âişe validemize iffetsiz demek. [İffetli olduğu, Cennetlik olduğu ve müminlerin annesi olduğu âyet-i kerimelerle sabittir.]

    33- Hz. Ebu Bekir sahabeden değildi demek.

    34- Eshab-ı kiramdan birine kâfir demek. [Çünkü Kur’an-ı kerimde hepsinin Cennetlik olduğu bildirilmiştir. Birine kâfir denilince Kur’ana inanılmamış olur.]

    35- (Mazlum olarak öldürülen kâfir, Cennete girer) demek.

    36- Kötülere alay gayesiyle, deyyusan-i kiram hazretleri demek.

    37- Aradığı hadisi bulamayınca, hadis kitabını yere atmak veya (Bu Kur’anla amel etmiyorsunuz, ben de onu yere atıyorum) diyerek Mushafı yere fırlatmak.

    38- Haram paradan sevap ummak. Mesela bir bayan fuhuş parası ile kurban kesse, bundan sevap umsa, küfre girer. Sevap ummadan yaparsa küfre girmez.

    39- Allahü teâlâyı mekanlı bilmek, mesela hıristiyanlar gibi Allah gökte oturuyor demek. Allahü teâlâyı kastedip, (Göklerden bir ses geldi), (Allah, gökten bize bakıyor) demek. Böyle söylemek Allahü teâlâya mekan isnat etmek olur. Dünya, gezegenler, Cennet ve Cehennem ezeli değildir, sonradan yaratılmıştır, mahluktur. Yer ve gökler yok iken de Allahü teâlâ var idi. İslam âlimleri, (Allah her zaman ve her yerde ebedi olarak hazır ve nazırdır) demenin caiz olduğunu bildirmişlerdir. Ancak, Allahü teâlâ zamanlı ve mekanlı olmadığı için bu söz, görünüş üzere kalmaz, mecaz olur. Bu bakımdan (Allah, zamansız ve mekansızdır, hiçbir yerde olmayarak hazır ve nazırdır) demek caiz olur.
    Böyle olmazsa, Allahü teâlâyı zamanlı ve mekanlı bilmek olur ki bu ise küfürdür.

    Miftah-ül Cenne kitabında (Bir kimse, "Allah’tan hali [boş] yer yok" dese veya "Allah gökte benim şahidim" dese, kâfir olur. Çünkü Allahü teâlâya mekan isnat etmiş olur. Halbuki Allahü teâlâ mekandan beridir) buyuruluyor. (Küfr Bahsi)

    40- (Namaz kılmam ama, kalbim temiz) demek. [Çünkü burada namaza önem verilmiyor, namaza önem vermemek küfürdür. Namaz kılmayan hep haram işliyor demektir, haram işleyenin kalbi temiz olmaz.]

    41- Bir Müslümanı kötülemek gayesiyle (Allahlık) demek.

    42- (Anan baban esmer, sen nasıl sarışın oldun?) diyene, (Ben imalat hatasıyım) demek. Böyle söylemekle hâşâ Yaratıcının yanlış iş yaptığı söylenmiş oluyor

    43- O, cimrilerin Allah’ı demek.

    44- İlahileri müzikle söylemek. Çünkü ilahiler ibadettir, ibadete haram karıştırmak küfür olur.

    45- (Ebu Cehil, şimdikilerden daha şerefli kâfirdi) demek.

    46- Ecelin hoyrat eli demek. [Çünkü Ecel Allah’ın emri ile gelir, Allah’ın emrini veya Azrail aleyhisselamın vazifesini zulüm gibi göstermek küfürdür.]

    Bunların hepsi küfrü gerektiren sözlerdir. Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider. Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri yok olur. Tevbe edince, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek yetmez. Küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir.
    Bir sözle insan küfre düşebilir, kâfir olabilir. Elfaz-ı küfür denilen sözlerden bazılarını yukarıda yazdık. İman ne kadar kıymetli ise, bir söz söyleyerek kâfir olmak da o kadar kötüdür. Çok dikkat etmek gerekir.

    Zorla, tehditle küfür söz söyletmek
    Sual: Zorla veya tehditle, küfrü gerektiren şey söyletilen şahıs, küfre düşmüş olur mu?
    CEVAP
    İkrah edilince, bu sözlerden bazılarını söylemek küfür olmaz. İkrah, bir insanı, istemediği bir şeyi yapması için, haksız olarak zorlamak demektir. Zorlamanın ikrah olması için dört şart lazımdır.
    1- Zorlayanın, korkuttuğu şeyi yapabilecek kuvvette olması.
    2- Zorlananın korkutulan şeyin muhakkak yapılacağını bilmesi.
    3- Korkutulan şeyin, ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya üzücü bir şey olması.
    4- Zorlanan şeyin, yapılmaması gereken bir şey olması lazımdır.

    İkrah iki türlü olur:
    Mülci ikrah, Mülci olmayan ikrah.
    Mülci, ağır olup, insanın rızasını ve ihtiyarını yok eder. Zorlanan şeyin yapılması zaruri olur. Bu da, ölüm, bir uzvun veya bütün malın telef olması veya bu ikisine sebep olacak hapis ve dayak [Zaruri olan nafakayı temin etmek için çalışmaya mani olunması ve başka çalışacak yer bulamamak korkusu da mülci ikrahtır.]

    Mülci olmayan ikrah, yalnız rızayı yok eder ki, bir günden çok hapis veya şiddetli dayak ile korkutulmaktır. [Böyle ikrah da, küfr-i hükmi için özür olur.] İlim, şeref sahiplerine sert söylemek, bunlar için ikrah olur. Mahrem akrabanın hapsedilmesi, kanunla ceza da ikrah olur. İkrah ile yaptırılması istenen şey birkaç çeşittir:

    1- Yapması caiz, yapmaması ise sevap olan şeylerdir. Mülci ikrah ile küfre sebep olan söz söylemek, mesela Resulullahı kötülemek. Fakat, bunları söylerken Tevriye etmesi, yani Muhammed ismindeki başkasını düşünmesi, puta secde ederken, Allahü teâlâya secde etmeyi düşünmesi gerekir. Tevriye etmek lazım olduğu hatırına gelmezse mazur olur. Namaz kılma, kadın için başını aç, kendinin ve başkasının malını telef et, karını boşa, zina veya livata et veya ettir diye zorlamak.

    2- Mülci ikrah ile yapması haram olan şeylerdir. Bir insanı öldürmek veya bir uzvunu kesmek veya bunlara sebep olacak kadar hapsetmek ve dövmek, erkeğe zina et diye zorlamak böyledir. Kendini öldürmesi için ölüm ile tehdit edilenin kendini öldürmesi caiz olmaz. [Düşman eline geçince, ırzına geçilip, işkence ile öldürüleceğini anlayanın, kendini ve yakınlarını öldürmesi caiz olmaz.]
    Savaşınca öldürüleceğini, savaşmazsa esir olacağını anlayan, düşmana saldırmaz.

    3- Mülci olan ikrah ile yapması helal, hatta farz, yapmayıp ölmesi günah olan şey şunlardır: İçki, kan içmek, leş, domuz yemek.

    Mülci olan veya olmayan bir tehditle, zorlama ile yapılan sözleşmeler sahih olmaz. Mülci olmayan ikrah ile de yapılan nikah, talak, nezir, yemin sahih olur. İkrah bitince, nikahtan ve talaktan vazgeçebilir. Nezirden vazgeçemez. Nezir olarak verdiğini, ikrah edenden isteyemez. İkrah edilerek borçlusunu affetmesi sahih olmaz.

    Mülci olmayan ikrah ile leş, kan, domuz yenmez, şarap içilmez ve müslümanın malı telef edilmez. Çünkü, Mülci olmayan ikrah ile zaruret hasıl olmaz. Ölmemek için leş, domuz yenir ve kan, şarap içilir. Yemez, içmez de ölürse Cehenneme gider.

    Mülci ikrah ile, bu içkiyi iç, şu malı sat denilse, malını satar. Şarabı içmesi de caiz olur. Caiz olacağını bilmediği için, içmez ve satmaz da öldürülürse, şehid olur. Sultanın haksız olarak, zulüm ile para, mal istemesi ikrah olur. Bunları vermek caiz olur. (İbni Âbidin, Dürer-ül-hükkâm)


    Sual: Günah ayrı, şirk ayrı mıdır?
    CEVAP
    Din kitaplarında büyük günahlar sayılırken şirk de sayılmıştır. Mesela hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Büyük günahlar, Allah’a şirk koşmak, ana babaya asi olmak, adam öldürmek ve yalan yere yemindir.) [Buhari]

    Başka bir hadis-i şerifte ise, (Günahlar üç türlüdür: Kıyamette affedilmeyen günahlar, terk edilmeyen günahlar, dilerse Allahü teâlânın affedeceği günahlar) buyuruldu. Kıyamette asla affedilmeyen günahlar şirktir. Kur'an-ı kerimde de mealen, (Allahü teâlâ şirkten başka günahları dilerse affeder) buyuruluyor. (Nisa 48)

    Terk edilmeyen günahlar ise kul haklarıdır. Allahü teâlânın dilerse affedeceği günahlar ise, kul hakkı bulunmayan günahlardır. (Berika)

    (Günah işleyen kâfir olmaz) denince, şirkin, küfrün buna dahil edilmediği anlaşılır.

    Gizli şirk, riyadır. Allahü teâlâ, ameline riya karıştıran kimse için, (Şu kimse, benimle nasıl alay ediyor) buyurur. Bu, şuna benzer: Bir genç, imamın kızı ile evlenmek ister. İmamın gözüne girmek için, namazlarını ön safta kılar, imama hizmet eder. Maksadı imama hizmet değil, kızı alabilmek için zemin hazırlamaktır.

    İşte riya ile amel eden kimse de, insanların kalbinde yer etmek ister. Bu ise Allahü teâlâ ile alay etmek olup büyük günahtır. Onun için Peygamber efendimiz buyuruyor ki:
    (Riya küçük şirktir.) [Taberani]
    (Şirkten sakınınız! Şirk, karıncanın ayak sesinden daha gizlidir.) [Hakim]

    Bir kimse, namaz kılarken, insanları görünce, daha dikkatli hareket ederse, Allah’tan gayriye de tazim etmiş olur. Bu ise, şirke yakındır. Görünüşte Allah’a tazim ediyorsa da, kalben insanlara tazim etmektedir. İbni Mesud hazretleri, böyle kimseler için, (Bunlar Allah’ı hafife almış sayılırlar) buyurdu. Tanıdıklarının yanında ibadetlerine itina gösteren kimse, hükümdarın yanında ayak ayak üstüne atıp da, onun hizmetçilerinin yanında ayağını indirip edebe riayet eden ahmağa benzer.

    Resul-i ekrem efendimiz, karıncanın ayak sesinden daha gizli olan şirkten sakınılmasını emretmiştir. Bu öyle bir riyadır ki, herkes bunu kolay anlayamaz. Bir kimse, ibadetlerini gizli yapar, kimseye duyurmak istemez. Hatta duyulsa da sevinmez. Ancak, yaptığı ibadetler, dine hizmetler için, başkalarının kendisine saygı duymasını bekler. Eğer böyle bir hizmeti olmasaydı, kimseden saygı, sevgi beklemezdi.

    İbadetlerini sırf Allah rızası için yaptığı halde, insanların kendisine değer vermesini istemesi, gizli şirktir. Hz.Ali bildiriyor ki, böyle kimseler için kıyamette Allahü teâlâ, şöyle buyuracaktır:
    (Dünyadaki alış-verişlerde, size kolaylık gösterilmedi mi? İhtiyaçlarınız görülüp size iyilik, ikram edilmedi mi? İşinizin karşılığını dünyada aldınız, şimdi size sevap yoktur.)

    Yaptığı ibadetlerin ve iyiliklerin başkaları tarafından duyulmasına, takdir edilmesine sevinmek riya alametidir. Bir kimse, (Gece Bekara suresini okudum) dedi. İbni Mesud hazretleri, (Bunu açığa vurmakla, okuduğunun karşılığını dünyada almış oldun) buyurdu. Başka biri de, (Ya Resulallah, tam bir sene oruç tuttum) deyince, Peygamber efendimiz, (Oruç tutmamış oldun) buyurdu. (Müslim)

    İbadetleri, iyilikleri açığa vurmaktan sakınmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Bir kimse, yaptığı amelini duyurmaya çalışırsa, riya yaparsa, bundan vazgeçene kadar, Allahü teâlânın gazabında olur.) [Taberani]

    Her çeşit günahın ve kötülüğün en kötüsü küfürdür. Küfrün çeşitleri vardır. Hepsinin en kötüsü, en büyüğü şirktir. Bir şeyin her çeşidini bildirmek için, çok kere, bunların en büyüğü söylenir. Bunun için, âyet-i kerimelerde ve hadis-i şeriflerde bildirilen şirk, her çeşit küfür demektir.

    Allah’a şirk koşan, tevbe ederse, tevbesi kabul olur. Tevbe etmeden, şirk üzere, yani müşrik olarak ölen kimseyi, Allahü teâlâ affetmez. Müşrik, ölmeden önce tevbe ederse affolur. (R.Muhtar)

    Hatta, bir kâfir müslüman olunca, bütün günahları sevaba çevrilir. Allahü teâlânın affı ve mağfireti boldur. İman edip salih amel işleyince, günahlarını sevaba tebdil etmektedir. Mülk Onundur, dilediğine, dilediği kadar ihsan eder. Bunda şaşılacak bir şey yoktur.

    Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenlerin günahlarını sevaplara çeviririm. Allah çok affedici ve çok esirgeyicidir.) [Furkan 70]
    Bu âyet-i kerimenin Hz. Vahşi için indiği Hadika’da bildirilmektedir. Medarik tefsirinde, (Tevbe edip)ten murad, (Şirkten tevbe edip) demek olduğu bildirilmektedir. Demek ki, şirkten tevbe edip iman edenlerin günahları sevaba çevrilmektedir.


    Sual: Biri evliyanın resmine tazim etmek şirk olur mu?
    CEVAP
    Şirk, Allahü teâlâya ortak yapmak, benzetmek demektir. Benzeten kimseye Müşrik, benzetilen şeye Şerik denir. Bir kimsede, bir şeyde, üluhiyyet sıfatlarından birinin bulunduğuna inanmak, onu şerik yapmak olur. Allahü teâlâya mahsus olan sıfatlara üluhiyyet sıfatları denir. Sonsuz var olmak, yaratmak, her şeyi bilmek, hastalara şifa vermek, üluhiyyet sıfatlarındandır. Bir insanda, güneşte, inekte, herhangi bir mahlukta, üluhiyyet sıfatı bulunduğuna inanarak, ona tazim, hürmet etmeye, ona yalvarmaya, ona İbadet etmek, tapınmak denir. O şeyler Sanem [put] olur. Böyle zan olunan insanın ve kâfirlerin resimleri önünde, tazim edici şeyler söylemek, yapmak da, ibadet etmek şirk olur.

    Bir insanda üluhiyyet sıfatlarından birinin bulunduğuna inanmayıp, Allah’ın sevgili kulu olduğuna inanarak, bunun resmine, tazim etmek şirk olmaz, küfür olmaz. Fakat, herhangi bir insanın resmine hürmet etmek günah olduğu için, tazim, hürmet eden bir müslüman, fasık olur. Haram olduğuna önem vermezse, diğer bir haramı, önem vermeyerek yapanlar gibi Mürted olur.

    Yapılmaması gereken şeyler, ya belli bir uzuv ile yapılır, yahut bütün beden ile yapılır. Günah işlenen uzuvlardan sekiz uzuv meşhurdur. Bu uzuvlar, kalb, kulak, göz, dil, el, mide, ferc ve ayaklardır.

    Kalb, insanın göğsünde, sol tarafında bulunan yürek denilen et parçasına yerleştirilmiş ruhani bir latifedir. Ruh gibi mücerret [soyut] olan bir varlıktır.

    Günah işleyen, bu uzuvların kendileri değildir. Bunlardan bulunan his kuvvetleridir. Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak, rahat etmek isteyen kimse, bu uzuvların günah işlemelerine mani olmalıdır! Günah işlememek, kalbinde meleke, tabiat, halini almalıdır! Bunu başarabilen kimseye Mütteki ve Salih denir. Allahü teâlânın Veli’si olur. Kalbde tabiat halini almadan, kendini zorlayarak günahlardan sakınmak da, takva olur ise de, veli olmak için, günah işlememek tabiat, huy halini almalıdır! Bunun için de, kalbin temizlenmesi gerekir. Kalbin temizlenmesi, İslamiyet’e uymakla olur.

    İslamiyet üç kısımdır: İlm, amel, ihlas. Emirleri ve yasakları öğrenmek, öğrendiklerine tâbi olmak, bunları yalnız Allah rızası için yapmak gerekir. Kur'an-ı kerim bu üçünü emir ve methetmektedir.


    Nazar boncuğu şirk mi?
    Sual: Nazar boncuğu takmak ve Allah’tan başkasına itaat etmek şirk midir?
    CEVAP
    Nazar boncuğu takan herkese müşrik demek çok yanlıştır. Boncuğun yaratıcı bir kuvvete sahip olduğuna inanmak şirktir. Fakat hangi müslüman, bir boncuğun yaratıcı gücü olduğuna inanır? Hadis-i şerifte, (Temime ve tivele şirktir) buyuruluyor. Manasız şeyleri veya küfre sebep olan rukyeyi okumaya Efsun denir. Efsunu veya nazarı bizzat önlediğine inanılan nazarlık denilen şeyleri, üzerinde taşımaya Temime denir. Şirinlik muskası denilen rukyelere Tivele denir. Rukye, okuyup üflemek veya üzerinde taşımak demektir. Rukye, âyet-i kerime ve hadis-i şerifle bildirilen dualarla yapılırsa buna Taviz denir. Taviz ise caizdir. Hadis-i şerifte (İlaçların en iyisi Kur'an-ı kerimdir) buyuruldu (İbni Mace)

    Bid'at ehli, âyetlerle yapılan ve taviz denilen rukyeleri taşımaya bile şirk diyorlar. Ellerinde bir şirk çamuru, rastgele atıyorlar.

    İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
    (Nazar değmemek için tarlaya kemik, korkuluk, hayvan kafası koymak caizdir. Bir kadın tarladaki mahsule nazar değmemesi için ne yapacağını sorunca, Resulullah (Tarlaya hayvan kafası as) buyurur. Bakan, önce bunu görüp tarladaki mahsulü sonra görür.) [Redd-ül Muhtar c.5, s.232 ve 275]

    Redd-ül Muhtar’daki bu yazıdan, nazardan korunmak için korkuluk, hayvan kafası, nazar boncuğu ve benzeri şeylerin temime olmayacağı, caiz olacağı pek açıktır. Bizzat nazar boncuğu veya hayvan kafası nazarı önlemez. Nazarı önleyen Allahü teâlâdır. Bakan kimse önce bunları görünce, gözlerinden çıkan zararlı şualar bunlara isabet eder. Nazarın gerçek olduğu âyet-i kerime ile sabittir. Hadis-i şerifte de (Nazar haktır) buyuruldu. (Müslim)

    (Allah’tan başkasına itaat etmek şirktir) sözü de çok yanlıştır. Çünkü Kur'an-ı kerimde, Allah ve Resulüne ve ülülemre de itaat edilmesi emrediliyor. Âlimlere, ana-babaya itaat da dinimizin emridir. Bunlara itaat da Allah’a itaat olur. (Hadika)


    Sual: Bir müslüman şaka olarak, bir din kitabına hurafe dese veya alay ederek haram işleyene veya işletene "helal olsun" dese, mürted olur mu?
    CEVAP
    Muteber kitaplardan nakil yapalım. Mesela, birçok İslam âliminin kitaplarından derlenen Herkese Lazım Olan İman kitabı için, bir kimsenin, doğru olduğuna inandığı halde alay yolu ile hurafe dediğini kabul edelim. O kitapta, (Allah vardır) diyerek imanın 6 esası bildiriliyor. Şaka olarak veya alay maksadı ile veya ne maksatla olursa olsun buna hurafe demenin, haram işleyene veya işletene (helal olsun) demenin hükmünü vesikaları ile bildirelim.

    Muteber kitaplarda buyuruluyor ki:
    (Küfre sebep olan bir sözü, tehdit edilmeden söyleyenin imanı gider. Çünkü her müslümanın bilmesi gereken şeyleri öğrenmesi farzdır. Bilmemesi özür olmaz, büyük günahtır. Küfre girenin önceki ibadetleri yok olur. Tevbe ederse, geri gelmez. Tevbe için yalnız kelime-i şehadet söylemek kâfi değildir, küfre sebep olan şeyden de tevbe etmesi gerekir.) (Berika, Hadika)

    Burhaneddin-i Mergınani hazretleri, (Kur'an-ı kerimi teganni ile okuyan hafıza, ne güzel okudun diyenin imanı gider. Tecdid-i iman ve tecdid-i nikah gerekir) buyurdu. (Dürr-ül-münteka)

    Ebu Nasr-ı Debbusi hazretleri, Kadi Zahireddin-i Harezmi hazretlerinden naklen buyuruyor ki:
    (Bir şarkıcı dinleyen veya herhangi bir haram işi gören kimse, haram olduğuna inanarak veya inanmayarak, buna, ne güzel dese, o anda imanı gider.) (Müjdeci Mek. 266)

    (Kâfirlerin ibadet olarak yaptıkları ve kâfirlik alameti olan ve İslamiyet’i inkâr etmek ve inanmamak alameti olan ve tahkir etmemiz vacip olan şeyleri yapan ve kullanan kâfir olur. Bunlardan meşhur olanlarını bilmeyerek veya şaka olarak veya herkesi güldürmek için yapan da, kâfir olur.) (Birgivi vasıyyetnamesi)

    (Zaruri olan ve tevatür ile bildirilmiş olan din bilgilerine inanmayan kâfir olur. İnanmamayı gösteren her söz, ister şaka olarak, isterse gönülden olmayarak olsun küfür olur.) (Milel-nihal)

    (Küfre sebep olan bir işi yapmak küfür olur. Mesela beline, zünnar denilen papaz kuşağını bağlamak ve küfre mahsus şey giymek de böyledir. Bunları mizah için, başkalarını güldürmek içi, şaka için kullanmak da küfre sebep olur. İtikadının doğru olması fayda vermez.) (Berika)

    (Filan müslüman benim gözümde yahudi gibidir demek küfürdür. Ahirette olacak şeylerle alay etmek küfürdür. Kabirdeki ve kıyametteki azaplara akla, fenne uygun değildir diyerek inanmamak, faiz helal olsaydı demek, İslam bilgilerini ve din âlimlerini aşağılamak da, küfürdür.

    Akıllı, bilgili, edebiyatçı olduğunu göstermek için veya yanındakileri güldürmek, sevindirmek veya alay etmek için söylenen sözlerde küfre düşmekten çok korkmalıdır. Bir kimse, küçük günah işlese, buna tevbe et denildiğinde, (tevbe edecek bir şey yapmadım ki...) dese, kâfir olur.

    (Filan şey, filan kimsede yoktur, varsa kâfir olayım) diye, yemin eylese, o şey, o kimsede olsun veya olmasın, o kimse, kâfir olayım dediği için küfre girmiştir. Kâfirlerin ibadetleri, İslamiyet’e uymayan işleri güzeldir demek de küfürdür.

    Bir kadın, beline bir kara ip bağlasa, (bu nedir) deseler, (zünnardır) dese, kâfir olur. Nasrani olmak, yahudi olmaktan, [amerikan kâfiri olmak, komünist olmaktan] hayırlıdır demek küfürdür.

    İlim meclisinde ne işim var veya din adamlarının sözü neye yarar demek küfür olur. Biri diğerine, gel fıkıh kitabını okuyalım dese, o da, (Ben ilmi ne yapayım) dese, ilmi hafife aldığı için kâfir olur.) (Miftah-ül-cenne)

    Söz mü, iş mi, niyet mi?
    Dinimizde bazen söze, bazen niyete veya işe itibar edilir. Niyetin geçersiz, sözün geçerli olduğu yerlerden bazıları şunlardır:

    Nikahta: Bir kimse, şakadan veya rol icabı, iki şahit yanında evlense, gerçekten evlenmiş olur.

    Boşamakta: Bir kimse, şaka ile, alay olsun diye veya hanımını korkutmak niyetiyle “seni boşadım” dese, hanımı boş olur. Hadis-i şerifte, (Bir kadınla nikahlanan veya hanımını boşayan kimse, “ben şakadan yaptım” dese, nikahı da boşaması da geçerli olur) buyuruldu. (Taberani)

    Vazgeçmek: Bir kimse, hanımına “seni boşadım” dese, sonra, şakadan boşamaktan vazgeçtiğini bildirse, boşamaktan vazgeçmiş olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Üç şeyin şakası da, ciddisi gibi sahihtir. Nikah, boşamak, boşamaktan vazgeçmek.) [Tirmizi]

    Köle azadında: Şakadan, kölesine “seni azat ettim” diyenin, kölesi azat edilmiş olur.

    Adakta: Adak yaparken hiç niyet etmese de, söz arasında dilinden çıksa da, adağını yapması vacip olur. Çünkü, adakta niyetsiz, düşünmeden söylemek, ciddi, isteyerek söylemek gibidir. Hatta, “Allah için, bir gün oruç tutmak üzerime borç olsun” diyeceği yerde, “bir ay oruç tutmak” diye ağzından çıksa, bir ay oruç tutması gerekir. Söz geçerli, niyet geçersizdir. (Dürer)

    Alış verişte: Alış veriş yapıldıktan sonra, alıcı veya satıcıdan birisi, ben şaka yapmıştım, bu alış verişten vazgeçtim dese de itibar edilmez. Alış verişte de söze bakılır, niyete bakılmaz.

    Hediyede: Alacağı olduğu bir parayı borçlusuna veya başkasına hediye eden, şakadan söylemiştim dese de, hediyesinden vazgeçemez. Niyet geçersiz, söz geçerlidir.

    Yeminde: Kalbden yemin geçerli olmaz, söz geçerlidir.

    Küfürde: Bir kimse şakadan ben Hıristiyanım dese veya günah işleyene helal olsun dese kâfir olur.

    Niyet geçerli, söz geçersizdir: Bir kimse, öğle vakti, öğle namazına niyet ederken, dili ile, bugünkü ikindi namazına diye niyet etse, kalbi ile de öğle olduğunu bilse, öğleyi kılmaya niyet etse öğle için niyet etmiş sayılır, dil ile söylediğine itibar edilmez. Tersine, öğleyi kılarken, ikindi sanarak, ikindiye niye etse, fakat dili ile de öğleye niyet etse, namazı sahih olmaz.

    Dil sürçmesi: Sen benim Rabbimsin diyeceği yerde, şaşırıp kulumsun diyen günaha girmez.

    Niyet geçersiz, iş geçerlidir: Günah olan işler böyledir. Mesela dinlenmek niyetiyle müzik dinlemek de günahtır. Kâfir kız, “Benimle dans edersen müslüman olurum” dese, müslümanın, iyi niyetle onunla dans etmesi veya başka günah işlemesi caiz olmaz. İyi niyeti geçersiz, günahı geçerlidir. (Ameller niyete göredir) hadis-i şerifi, taat ve mubahlara niyete göre sevap verileceğini bildirmektedir. Günahlar, iyi niyetle de işlense, günah olmaktan çıkmaz.

    İş geçersiz, niyet geçerlidir: Su içerken içki içiyormuş gibi bardakları tokuşturmak bile günahtır. Çünkü fasıklara benzemek olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Suyu alkollü içki içenler gibi içmek haramdır.) [Redd-ül Muhtar]
    Elin evinden, yanlışlıkla kendi malını çalan da günaha girer.

    Niyet de iş de geçerlidir: Kur’an okuyan sevap kazanır. Sevap için niyet ederse daha çok sevap kazanır.


    Sual: Kimi din ile, Allah ile alay ediyor. Çirkin iftiralar yapıyor. Böyle bir kimse tevbe ederse affolur mu?
    CEVAP
    Elbette, en azılı kâfir pişman olur, sıdk ile ihlas ile Kelime-i şehadet getirirse tertemiz müslüman olur. Bütün günahları affolur. Din ile alay etmeye devam edenin ise, yaptığı yanına kalmaz. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Allah’a karşı yalan uyduranların yüzleri, kıyamette simsiyah olacaktır.) [Zümer 60]

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Söylenmesi caiz olmayan sözler
    Sual: Bir alet çalışmayınca veya bozulunca azizlik etti deniyor. Böyle söylemek uygun mudur?
    CEVAP
    Hıristiyan din adamları kastedilerek (papazlık etti) anlamında (azizlik etti) diyenler varsa da, yine uygun değildir. Çünkü dinimizde aziz; izzetli, şerefli, değerli, evliya gibi anlamlara gelir. Bozulunca şerefli bir iş yaptı denmez.

    Sual: (Anladıysam Arap olayım) demek küfür mü?
    CEVAP
    Eğer niyeti, Arabı, Peygamber efendimizi kötülemek ise küfür olur.

    Sual: Müslüman oldum. Hıristiyan ana babam, çocuğumu vaftiz yaptıracak. Müsaade etmem caiz mi?
    CEVAP
    Müsaade edilmemeli. Sizden habersiz yapılırsa siz mesul olmazsınız.

    Sual: Yedinci kattan düştü. Mucize olarak kurtuldu demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Çünkü mucize sadece peygamberlerde görülür, çocuğa peygamber denmiş olur.

    Sual: Günahkâra veya kâfire, (Günah keçisi) demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır.

    Sual: Ana babam hıristiyandır. (Rabbenağfirli velivalideyye...) âyetini okumam caiz mi?
    CEVAP
    Namazda zammı sure olarak caiz, dua olarak caiz değildir.

    Sual: (Allah bana kulum demesin) diyerek yemin küfür olur mu?
    CEVAP
    Çok tehlikelidir, sakınmak gerekir.

    Sual: (Haram ama seviyorum) demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Haram olur.

    Sual: (Allah yazdıysa bozsun) demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Dua niyetiyle söylemek caizdir.

    Sual: Kâfire, istemeyerek sayın anlamında hazretleri demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Olmaz. Tazim için olursa küfür olur.

    Sual: Kâfire, (dayı, amca, dayıcığım) demek caiz midir?
    CEVAP
    Âdet olarak söylemek caizdir.

    Sual: Allah bizi düşündüğü için göz, kulak vermiş demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Düşünmek mahluklara mahsustur

    Sual: (Allah kuşlara kanat vermeyi ihmal etmemiş) demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Allahü teâlâ ihmal etmez. Sanki ihmal de edebilir anlamı çıkacağı için söylememeli. İhmal etmez anlamında söylemek küfür olmaz.

    Sual: İlahi şuur demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Çünkü şuur yaratıklarda bulunur.

    Sual: Allah’a akıl sahibi demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır. Akıl mahluktur. Allah aklın yaratıcısıdır.

    Sual: Allah’ı yüceltmek için (Allah göktedir) demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Evet. Gökte demek yüceltmek olmaz. Aksine onu aciz, muhtaç göstermek olur, mekanlı göstermek olur.

    Sual: Yanımızda küfrü gerektiren bir söz söylenirse biz de bunun küfür olduğunu bilip istemeyerek tebessüm etsek küfre girer miyiz?
    CEVAP
    Hayır. İnsan gayri ihtiyari gülümseyebilir, gülebilir. Bunun mahzuru olmaz. Fakat o sözü beğenerek gülmek küfür olur.

    Sual: Müslümanın bilmeden küfür alameti kullanması özür olur mu?
    CEVAP
    Meşhur olanı bilmemek özür değildir. Zaruretle kullanmak özürdür. Müslümana hüsnü zan olunur.

    Sual: Küfre rıza küfür olur deniyor, küfre rıza nasıl olur, birkaç örnek verilebilir mi?
    CEVAP
    Bir müslümanın kâfir olmasını istemek küfre rızadır. Yani kendisi kâfir olur. Birkaç örnek verelim:
    1- Haç takan müslümana, haçı takmaya devam et demek, onun küfrüne rıza göstermek olur.

    2- Bir müslüman için (Ya rabbi bunu kâfir olarak öldür) demek de onun küfrüne razı olmaktır.

    3- Günah işleyen bir müslümana kâfir diyenin kendisi kâfir olur. Bir hadis-i şerifte, (Müslümana, işlediği günahlardan dolayı kâfir demeyin! Kâfir diyenin kendisi kâfir olur) buyuruluyor. (Buhari)

    La ilahe illallah diyen Müslüman, Amentü’deki altı esasa inanan müslümandır. Başka hadis-i şeriflerde, müslüman olmak için Amentü’deki altı esasa inanmak gerektiği bildirildi. Bu altı esastan birisine inanmayan müslüman olmaz. Mesela kadere inanmayan, peygamberlerden birine inanmayan kâfir olur. Yahudiler, Hz. İsa’ya ve Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için, hıristiyanlar da bizim peygamberimize inanmadıkları için kâfirdir.

    4- Oğlunun kızının kâfir olmasına kızmamak, onu men etmemek, hoşgörü ile karşılamak küfre rıza olur.

    Sual: Bazı cahiller, şaka ile (Ben hocaların bulunduğu Cennete değil, artistlerin, dansözlerin şarkı çalıp oynadığı Cehenneme gitmeyi isterim) diyerek gülüyorlar. Böyle söyleyenlere gülen de kâfir olur mu?
    CEVAP
    Cehennem gülüp oynama yeri değil, şiddetli azap çekme yeridir. Dinin bir emrini böyle alaya almak küfrü gerektirir. İsteyerek buna gülen de küfre girer. Yani kâfir olur. İradesi dışında gülerse küfür olmaz. Din ile alay edenler, gülerek günah işleyenler cezalarını elbette ahirette görürler. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider.) [Ebu Nuaym]

    İnanmayanların alay ettikleri gibi, Cehennem gülüp oynama yeri değil, zalimlerin, hainlerin şiddetli azap görecekleri bir ceza yeridir. Cehennem o kadar korkunç bir yerdir ki günahsız olan melekler bile, onun dehşetinden korkarlar. Peygamber efendimiz, Cebrail aleyhisselamı çok üzgün görünce sebebini sorar. O da, (Cehennemin öyle kızgın bir alevini gördüm ki, onun tesirinden hâlâ kendime gelemedim) diye cevap verir. (Taberani)

    Sual: Eskiden mürşid-i kâmiller vardı, ama dünya işlerinden anlamazlardı demek caiz midir?
    CEVAP
    Onlar ahiret işleri gibi, dünya işlerini de bilirlerdi. Bazı kimseler de evliya ayrı, âlim ayrı diyorlar. Yani evliya ilimden anlamaz diyorlar. Evliya haramdan, mekruhtan kaçan salih kimsedir. İlim olmadan haramdan, bid'atlerden nasıl kaçılır ki?

    Sual: Güzele bakmak sevaptır demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Güzele rağbet etmeyen, güzeli sevmeyen olmaz. Hadis-i şerifte, (Allah güzeli sever) buyuruluyor. Mubah olanı güzeli sevmek, Allah’ın kudretini temaşa etmek sevap olur. (Ali’nin güzel yüzüne bakmak ibadettir) hadis-i şerifi de, helal olan güzele bakmanın sevap olduğunu göstermektedir. (Güzel yüze bakmak gözü kuvvetlendirir) hadis-i şerifi de, bakması helal olan şeylere bakmanın faydasını bildirmektedir. Yoksa, yabancı kadınlara bakmak, gözü zayıflatır ve kalbi karartır. Harama bakmaya güzel demek de, insanı küfre sokar.

    Sual: Ey Allah’ım neydi günahım, demek caiz midir?
    CEVAP
    Neydi günahım demek isyan, itiraz anlamında ise caiz olmaz, ancak belanın muhakkak bizim günahlarımız yüzünden geldiğini bilip de acaba ne günah işledim diye meraktan söylemek caizdir.

    Sual: Felek ne demektir? Kahpe felek demek veya başka türlü söylemek caiz midir?
    CEVAP
    Felek, gök demektir. Çoğulu eflaktır. Dünyaya da felek denir. Şarkı ve türkülerde geçen Kahpe felek deyimi, dünya değil de, ilah kastediliyorsa küfür olur. Bazı sözlüklerde felek, doğa üstü güç olarak tarif edilmektedir. Bu da çok yanlıştır.

    Sual: Yüzünü gören Cennetlik veya hacı oluyor, demek caiz midir?
    CEVAP
    Bir kimseyi görmekle Cennetlik veya hacı olunmaz. Bu bakımdan böyle söylemek yanlıştır.

    Sual: Müslümana cin gibi veya şeytan gibi adam demek caiz midir?
    CEVAP
    Şeytan gibi adam demek caiz değil, cin gibi adam demek caizdir.

    Sual: Dini hususlarda fıkra anlatmak uygun mu?
    CEVAP
    Dini fıkra olmaz. Genelde dini fıkraların hemen çoğu küfürdür. Çünkü din ile, namaz ile oruç ile alay edilir. Dince kutsal bir şeyle alay etmek küfür olur. Küfre sebep olmak da küfürdür.

    Sual: Namaz kılalım diyene, (Daha vakit girmedi) dedim. O da, (Önemli olan, namazı vakti girmeden kılmak) dedi. Küfür mü?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: “Sensizlik bana haram" veya "Sensiz günler bana haram" sözleri insanı küfre götürür mü?
    CEVAP
    (Sensiz günler bana zindan) anlamında kullanılıyorsa, (sensiz dünya bana zehir) anlamında kullanılıyorsa caiz olur. Fakat dini kelimeleri böyle rastgele kullanmamak gerekir.

    Sual: Kibirli insanlara küçük dağları sen mi yarattın gibi bir söz kullanılıyor. Bir insan böyle bir kelime kullanırsa imanı gider mi?
    CEVAP
    Ona sen küçük dağları yarattın denmiyor, küçük dağları yaratmış gibi kibirleniyor veya adam, sanki (Küçük dağları ben yarattım, büyük dağlar dedemden kalma diyor) derler. Yani böyle söylemek o adamı kötülemek olur. Küfür olmaz. Buna rağmen böyle sözler söylememeli.

    Sual: İş yerinde bir arkadaş namazı hızlı kıldırdığı için bazı arkadaşlar şakayla karışık "molla ferrari" diyorlar. Caiz midir?
    CEVAP
    Caiz değildir. Dini şeylerde şaka yapmamalıdır.

    Sual: İnsanlar için, (Beni ihya etti, beni ihya ettiniz) demekte bir mahzur var mı?
    CEVAP
    Evet. İhya etmek kelimesi, canlandırmak, can vermek, diriltmek anlamındadır. Bu şekilde kullanılması uygun değildir.

    Sual: Müslüman ölü için (Toprağı bol olsun) demek caiz mi?
    CEVAP
    Hayır.

    Sual: Eşek oğlu eşek demek, Hz. Âdeme gider mi? Küfür mü ?
    CEVAP
    Gitmez, küfür olmaz. Ama argodur, Müslüman böyle sözler söylemez.

    Sual: Reklam dünyasında "yaratıcı direktör" veya "kreatif direktör" ifadeleri sıkça kullanılıyor. Caiz olması için ne yapmamız gerekir?
    CEVAP
    Yabancı adamlarla konuşurken, (kreatif direktör dediğiniz kişi) veya (yaratıcı direktör denilen kişi) denirse, siz demiyorsunuz, başkaları diyor. Kurtarır.

    Sual: Bütün aşklar ilahi aşka köprüdür deniyor. Öyle midir?
    CEVAP
    Hiç öyle olur mu? O söz yanlıştır. Adamlar zinaya bile aşk diyorlar.

    Sual: Tefsirlerde (Ya Muhammed) yazılı. Böyle söylemek caiz mi?
    CEVAP
    Salat ile caizdir.

    Sual: (Allah kuşların planını kader defterine çizerken yakıt ihtiyaçlarını da hesaba katmış) demek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz ise de böyle ifadeler kullanmak uygun olmaz.

    Sual: (Allah insanın binasını hücre tuğlası ile örmüş) demek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz ise de dememelidir.

    Sual: Kur'an-ı kerime vurarak (İşte bu söylüyor) demek küfür mü?
    CEVAP
    Hakaret için olmazsa küfür olmaz. Fakat iyi değildir.

    Sual: Dayak Cennetten çıkma demek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz ise de söylememek iyidir.

    Sual: Mecaz olarak Allah’a hancı demek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz ama dememelidir.

    Sual: Kâfire yaptığı iyilik için Allah razı olsun demek caiz mi?
    CEVAP
    İmana gelmesini veya "Allah razı olduğu şekle çevirsin" diye niyet ederek söylemek caizdir.

    Sual: Din dersi öğretmenine (Dinci) demek caiz mi?
    CEVAP
    Din bilgisi öğretmeni demelidir.

    Sual: (Allah unutmadı) demek caiz mi?
    CEVAP
    Edepsizlik olur. Sanki böyle demekle unuttuğu zaman da olabilir anlamı çıkmaması için böyle söylememeli.

    Sual: (Allah yarattı demem döverim, almadan vermek Allah’a mahsus) gibi sözler uygun mu?
    CEVAP
    Böyle söylemek küfür olmaz, ancak, Allahü teâlânın ismini, lüzumsuz yere kullanmak, hürmetsizlik olur. Lüzumsuz yere yemin etmeye benzer.

    Sual: Şerefsizim ki doğru söylüyorum demek caiz midir?
    CEVAP
    Caiz değildir. Müslüman böyle söylemez.

    Sual: (Anam avradım olsun) demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Olmaz. Ama müslümana böyle söylemek yakışmaz.

    Sual: Biri, (Dayak Cennetten çıkmadır) deyince, öteki de (İyi bir şey olsaydı, Cennetten çıkmazdı) diyor. Böyle söylemek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz değildir.

    Sual: Kalbin çalışmasına Allah’ın mucizesi demek caiz mi?
    CEVAP
    Allah’ın kudreti, hikmeti demelidir. Mucizeyi yanlış yerde kullanmamalıdır.

    Sual: Çatıdan düştü, Allah’ın mucizesi olarak kurtuldu denir mi?
    CEVAP
    Denmez. Mucize yerinde kullanılmamış olur. Allah’ın kudreti ile denmesi lazım. Mucize, peygamberlere mahsustur.

    Sual: Bir buluş için (Kâfir harikası) demek caiz mi?
    CEVAP
    Caiz ise de, tehlikelidir. Onları sevmeye sebep olacağı için tehlikelidir. Yoksa, harika bir esere, harika demekte mahzur yoktur.

    Sual: İlah yerine "Ey rahmeti bol padişah" demek caiz mı?
    CEVAP
    İbadet olmayan yerlerde caiz.

    Sual: Eskimiş Kur'an demek caiz midir?
    CEVAP
    Eski Mushaf olur ama, eski Kur'an olmaz. Kur’an, Allah kelamı demektir. Kur'an-ı kerimin kağıtlara yazılmış şekline Mushaf denir. Bunun gibi, büyük Kur'an, küçük Kur'an demek de caiz olmaz.

    Sual: Kur'an için antivrüs programı, Resulullah için yürüyen Kur'an, Savaş Peygamberi, Allah için mimar, sanatçı diyenler var. Böyle söylemek caiz midir?
    CEVAP
    Allahü teâlânın isimleri, tevkîfîdir, yani dinin sahibinin bildirmesine mevkuftur, bağlıdır. İslamiyet’in söylediği ismi söylemelidir. İslamiyet’in bildirmediği isim söylenemez. Ne kadar iyi, güzel isim olsa da, söylenmez. Dinde bid’at çıkarılmamalı. Diğerleri de böyledir. Allah Resulüne, Allah kelamına saygı göstermeli, misyonerlerin tuzaklarına düşüp de müslüman olarak böyle şeyler söylememeli.

    Sual: Allah insanı veya şu çocuğu özenerek yaratmış demekte mahzur var mıdır?
    CEVAP
    Böyle söylemek çok mahzurludur. Allahü teâlâyı acizlikle suçlamak olur. Allah bir şeye "Ol" dedi mi hemen oluverir. O şeyi yaratmak için zahmet çekmez, yorulmaz. Yaratıcı, yaratılanla mukayese edilmez. İnsanı veya güzel çocuğu yaratmak için çok gayret gösteriyor, hayvan veya çirkin çocuk için özenmeye lüzum görmüyor demek olur ki, böyle sözler insanı imandan çıkarır. (Hadika)

    Sual: Küfre sebep olan söz söyleyen ne yapmalı?
    CEVAP
    Küfür söz için tevbe edip, pişman olmak yeterlidir. Bunu küfür sözü duyana da duyurmak gerekmez. Duyurmak iyi olur. Çünkü onun suizannını önlenmiş oluruz.

    Sual: Günah işleyen müslümanlara kâfir denir mi?
    CEVAP
    Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Müslüman günah işlemekle kâfir olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Bir Müslüman, diğer bir Müslümana kâfir derse, ikisinden biri kâfir olur. Eğer dediği kimse kafirse, bu küfür ona gider, değilse kendisine döner, söyleyen kâfir olur.) [Buhari, Müslim,Tirmizi, Ebu Davud, Taberani]

    Sual: Bazıları, “Domuz oğlu domuz, domuz suratlı, domuz gibi bakıyorsun. Eşek oğlu eşek demek küfürdür, çünkü böyle söyleyince Hz. Âdem'e kadar gider. Böyle söyleyenin iman ve nikahını tazelemesi gerekir” diyorlar. Doğru mudur?
    CEVAP
    Doğru değildir. Hz. Âdem'e kadar gitmez. Böyle söylemek uygun değilse de, küfür olmaz.

    İnsan önce düşünür, sonra konuşur
    Sual: «Nuh diyor Peygamber demiyor» demek caiz midir?
    CEVAP
    Her ne kadar (çok inatçı insan) manasında kullanılıyorsa da, bu sözü bir Müslüman için söylemek caiz değildir. Çünkü Nuh aleyhisselamın Peygamberliğini inkâr etmek küfür olur. Yani bu sözün söylendiği insana kâfir denmiş olur. Müslümana da kâfir diyenin de, yani onun kâfir olmasını isteyenin de, kendisi kâfir olur.

    Din düşmanlarının veya cahillerin böyle uydurduğu şeylere inanmamak, bu tür imanı giderebilecek sözleri söylememek için dinimizi öğrenmeli, dilimizi tutmalıyız. İslam âlimleri (Dini doğru bilmeyen insan topaca benzer. İp sarıp çeviren herkes döndürür. Dinini bilmeyenin dini yok demektir. Bir söz söylerken hem kendi, hem de karşınızdakinin ahiretini düşünerek konuşun) buyuruyorlar.

    Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
    (Her sabah, bütün uzuvlar, dile yalvararak derler ki: Bizim hakkımızı gözetmekte, Allah’tan kork, kötü söz söyleme, bizi ateşte yakma! Bizim dine uyup uymamamız senin sebebinledir. Sen doğru olursan biz de doğru oluruz. sen eğri olursan biz de eğri oluruz.) [Tirmizi]

    (Allah’a ve ahirete inanan, ya hayır konuşsun veya sussun!) [Buhari]
    (Mümin önce düşünür, sonra konuşur. Münafık, düşünmeden konuşur.) [Harâiti]

    (Kurtuluş için dilini tut, günahların için ağla!) [Tirmizi]
    (İnsanları Cehenneme sürükleyen dilleridir.) [Tirmizi]

    (Dilini tutmayan kimse, tam imana kavuşamaz.) [Taberani]
    (İnsanın hatalarının, kusurlarının çoğu dilindendir.) [Taberani]

    (Kalbi doğru olmayanın imanı, dili doğru olmayanın kalbi doğru olmaz.) [İ. Ebiddünya]
    (Kalbi diline, dili kalbine, işi sözüne uymayan mümin olamaz.) [İsfehani]

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Küfür olmayan sözler
    Sual: Bir yazar, aşağıdaki sözlere küfür diyor. Bunlar küfür müdür?
    CEVAP
    Bir müslümanın bir sözünden veya bir işinden yüz şey anlaşılsa, bunlardan 99’u küfre sebep olsa, biri Müslüman olduğunu gösterse, o bir şeyi anlamak ve ona kâfir dememek gerekir. Bir müslümana kâfir demek, onun kâfir olmasını istemek küfürdür. Onun için tevili mümkün olan sözlerden dolayı bir müslümana, bu sözün küfrü gerektirir demekten sakınmalı. Şimdi sözlere bakalım:

    Allahsız demek:
    Bu söz genelde dinsiz, imansız, merhametsiz anlamında söylenir. Onun için bu söz küfür olmaz. Herkesin yaratıcısı Allah olduğu için böyle söylememek elbette iyi olur.

    İşimiz Allah’a kaldı demek:
    Her işin yaratıcısı Allahü teâlâdır. Eskiden işimiz başkalarının elinde idi de şimdi mi Allah’a kaldı? Ama böyle söylemek, kimse bu işi beceremiyor ancak bu işi Allah yapar anlamında söylendiği için küfür olmaz.

    Hakimler hakimi demek:
    Bu da küfür değildir. Hakimler hakimine şimdi Yargıtay başkanı deniyor. Daha eskiden temyiz reisi denirdi. Daha eskiden de kâdı-l-kudat deniyordu. Kadılar kadısı demektir. Allah’a padişah demek de caizdir. Hatta padişahlar padişahı da denir. Osmanlı sultanlarından bazılarına padişahlar padişahı demekte de mahzur yoktur.

    Allah bilir ki şu şöyledir, Allah şahit şunu söyle yaptım demek:
    Gerçekten bir iş yapılmışsa, Allah bilir ki yaptım demekte hiç bir mahzur yoktur. Yapılan bir iş için de Allah şahit demekte hiç mahzur yoktur. Ama yapılmayan bir şey için Allah yalancı şahit gösterilemez. Ama zaten bu anlamda müslüman söylemez. Müslümana suizan ederek, her sözün altında küfür aramak yanlıştır.

    Sezar’ın hakkı Sezar’a, Tanrının hakkı Tanrıya:
    Bu söz de küfür değildir. Mazlumun hakkı olduğu gibi zalimin de hakkı olur. Sezar’ın hakkı varsa vardır. Kâfirin hakkı olmaz mı?

    Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir demek:
    Bir kimse kalkıp Türkiye’de kanun yapma hakkı kayıtsız şartsız Türkiye Büyük millet meclisinin dese yanlış mı olur? Libya’da ise Kaddafi’nin dese ne olur? Olan bir şey söylenmiş olur. Kaddafi’nin kanun koymaya yetkisinin olup olmaması ayrı şey. Ama Libya’da böyledir. Filanca yerde de tek söz sahibi falandır demekte de mahzur olmaz.

    Sen Allah mısın demek:
    Birisi bir şey söylese, mesela sana şunu haram ediyorum dese, öteki de sen Allah mısın, o ne biçim söz dese, küfre girmez. Senin yetkin yok sen aciz bir kulsun demek istiyorsa ona kâfir denir mi?

    Allah’tan başkasından medet [yardım] istemek:
    Herkes birbirinin yardımına muhtaçtır. Ölü diri herkesten yardım istemek caizdir. Ruh ölmez. Allahü teâlâ dirilere yardım ettirdiği gibi ölülere de yardım ettirir. Hızır aleyhisselamın ruhu naçar kalanlara yardım etmektedir.

    Doktor hayatımı kurtardı, frene basmasaydı ölmüştüm, şu hap bana şifa verdi demek:
    Bunlar da küfür değildir. Bu yemek beni doyurdu demek gibidir. Yani doymamıza Allahü teâlâ yemeği sebep kılmıştır. İlacı hastalığımıza şifa kılmıştır. Ameliyat eden doktoru hastalıktan kurtulmamıza sebep yapmıştır. Sebeplerle yaratmak, Allahü teâlânın âdetidir.

    Devlete karşı çıkılır mı, ezer geçer demek:
    Bundan daha normal bir söz olur mu? Küfür bunun neresinde? Birisi ile dövüşürken, adamın eli armut toplamıyor ya, o da bize vurur, adam kuvvetlidir belki o bizi öldürür demek küfür olur mu hiç? Evet öldüren ve her işin yaratıcısı Allahü teâlâdır ama bunları sebep kılmıştır. Herkesi Allah öldürdüğü halde, falanca falancayı öldürdü demek caizdir.

    Allah’tan başkasının adına kurban kesmek, Allah’tan başkasına adak adamak:
    Tapınmak için olanla, ikram için yapılanı karıştırmamak gerekir. Bir müslüman Allah’tan başkasına tapmaz. Tapan da zaten müslüman değildir. Kurban, adak ibadet demektir. İbadet de Allah için olur, Onun rızasını kazanmak için olur. Rızasını kazanma yolları çok çeşitlidir. Misafir veya devlet büyükleri gelince, onlara yedirmek için kesmek haram olmaz. Çünkü, misafire ikram sevaptır, İbrahim aleyhisselamın sünnetidir. (Bezzâziye)

    Temel atılırken, hastalık gelince, hasta iyi olunca hayvan kesmek de helaldir. Etleri fakirlere yedirilmektedir. (Hamevi)

    Dileği olursa Allah için hayvan kesmeyi adak yapmak da caizdir. (Bahr-ür-râık)

    Şarta bağlı olarak Evliyaya adak yapmak da, kendini, günahı çok, dua etmeye yüzü yok bilerek, mübarek birini vesile edip, Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Mesela (Hastam iyi olursa sevabı Seyyidet Nefise hazretlerine olmak üzere, Allah için, bir koyun kesmek nezrim olsun) deyince, bu dileğin kabul olduğu çok görülmüştür. Burada, Allah için koyun kesip, sevabı evliyaya bağışlanmakta, onun şefaati ile, Allahü teâlâ, hastaya şifa vermekte, kazayı, belayı gidermektedir.

    Dini günler demek:
    Selefiler, mübarek gün ve gecelere [Mevlid, Berat, Regaib gibi gecelere] karşı oldukları için yazar da, bu günlere saldırıyor. Cuma, bayram ve kandil günleri ve geceleri, müslümanların mübarek gün ve geceleridir. Bu mübarek gün ve gecelere kıymet veren Allahü teâlâdır. Peygamberler de insandır. Ancak Allahü teâlâ onları kıymetlendirmiş, güzide mevki ihsan etmiştir. Diğer insanlardan niye ayırt ediliyor denemediği gibi, bazı gün ve geceleri kıymetli yaratan Allahü teâlâya da bugünleri diğer günlerden niye ayırdın denemez. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiş, bu gecelerdeki, dua ve tevbeleri kabul edeceğini bildirmiştir. Kullarının çok ibadet yapması, dua ve tevbe etmeleri için bu geceleri sebep kılmıştır.

    Din ayrı, dünya ayrı demek:
    Din ve dünyanın ayrı olduğu bütün din kitaplarında yazılıdır.
    Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Allah dilediğinin rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Halbuki ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.) [Rad 26]
    (Ahiret nimetlerini isteyene de, dünya nimetlerini isteyene de onu veririz.) [Şura 20]

    Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
    (İnsanların kötüsü, din ile dünyayı yiyen [dini dünyaya alet eden] kimsedir.) [İbni Asakir]

    (Allahü teâlânın koruduğu hariç, din ve dünya işlerinde parmakla gösterilmek zarar olarak yeter.) [Beyheki]

    (Ahir zamanda insan din ve dünyasını ancak para ile korur.) [Taberani]

    (Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allah’a hamd eden şükretmiş olur.) [T. Gafilin]

    İmam-ı Rabbani hazretleri, din ve dünya zararlarından kurtulmak için her gün 500 kere "La havle vela kuvvete illa billah" okuyun buyuruyor.

    Din ayrı, siyaset ayrı demek:
    Bu da din ve dünya demek gibidir. Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme ile ilgili görüştür. Kendi siyasetini din kabul edenler, bizim siyasetimiz dinden ayrı gösterilemez demek istiyorlar. Din elbette politikadan ayrıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Hak teâlâ, Âdem aleyhisselama bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Çocukların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin, sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın, din ile dünya menfaatini talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]

    (Dini dünya menfaati için öğrenene, ilmini paraya değişene kıyamette ateşten gömlek giydirilir.) [Deylemi]

    Zevklere ve renklere karışılmaz demek:
    Elbette zevkler, renkler tartışılmaz. Herkesin zevki farklıdır. Bunun küfürle ne ilgisi vardır? Hatta bir kimse, içki içse, kumar oynasa, çıplak gezse, bu benim zevkimdir, bana karışmayın dese bile, yine küfür olmaz. Çünkü harama helal demiyor. İslamiyet’e değil, karşısındakine kızıyor. İslamiyet’e kızıyorsa, zaten o müslüman değil ki, küfre düşsün. Küfrün içinde olan küfre düşmez.

    Bu benim özel hayatım hiç kimse karışamaz, demokrasi var demek:
    Özel hayatıma karışmayın demek de küfür olur mu? Bir sarhoş, ben istediğim gibi içerim, istediğim gibi kumar oynarım, bunlar benim özel hayatım dese küfür olmaz. Bunları helal kabul ederse küfür olur. Mutezile ve Selefilikte, amel imandan parça kabul edildiği için günah işleyenlere küfür damgası basılıyor.

    Biz babadan, atalarımızdan böyle gördük demek:
    Bunun küfürle ne ilgisi var ki? Atalardan iyi şeyler de görülür kötü şeyler de. Bizim atalarımız içki içerdi, kumar oynardı dense bile bunun küfürle ne ilgisi vardır ki? Burada haramı helal kabul etmek yok ki.

    Din şöyle diyor doğru, ama.... , haklısın, fakat… demek:
    Adam dini inkâr etmiyor ki küfür olsun. Fasık birisi, din zekat verin diyor ama, parayı sevdiğim için veremiyorum, din oruç tutun diyor ama mideme düşkünlüğümden tutamıyorum. Din içki haramdır diyor ama, zevkime düşkünlükten bırakamıyorum dese küfür olmaz. Burada dini inkâr etmek, haramı helal kabul etmek yok.

    Paranın açamayacağı kapı yoktur demek:
    Bu söz, para çok şeyler yapar demektir. Nitekim hadis-i şerifte de, (Ahir zamanda insanların paraya ihtiyacı daha çok olur. Çünkü insan o zaman din ve dünyasını ancak para ile korur) buyuruluyor. (Taberani)

    Bir ibadeti gösteriş veya dünyevi bir menfaat için yapmak:
    Müslüman ibadetini Allah için yapar. İbadete riya karışabilir. Riya karışan ibadete küfür denmez. İbadeti bir menfaat için yapmak da küfür değildir. Mesela hacca gidenin niyeti, para kazanmak, oradan ucuz mal getirmek olsa, bunun ibadetine sevap verilmez ama buna küfür de denmez.

    Azrail’le savaşıyor demek:
    Ölümle pençeleşiyor da denir. Burada Azrail aleyhisselamı kötüleyici söz yoktur. Onu veya başka melekleri kötülemek küfür olur. Ama burada öyle bir durum yok.

    Aşırı dinciler:
    Genelde bu sözü dinsizler, müslümanlara saldırmak için kullanıyorlar. Onlar zaten dinsizdir. Ama bir Müslüman, diğer bir Müslümana maşallah bu aşırı dincidir, çok mutaassıptır dese küfür olmaz. Dine aşırı bağlı deniyor. Dinde aşırı gitmeyi ise dinimiz yasaklamıştır. Mesela Peygamber efendimiz, (Din kolaylıktır. Dinde aşırı gideni din mağlup eder) buyuruyor. (Nesai)

    İslam dini akıl mantık dinidir demek:
    Bunun neresi küfür ki? Kur’an-ı kerimde (Akletmez misiniz, aklınızı kullanmaz mısınız?) gibi ifadeler çok geçer. Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
    (Aklı olmayanın dini yoktur.) [Ebuşşeyh]
    (Kişi, ilmi ve aklı sayesinde kurtulur.) [Deylemi]
    (Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir.) [Buhari]
    (Akıl imandandır.) [Beyheki]
    İslamiyet akla dayanan nakil dinidir. Selim akla uygundur. Dinde aklın önemi büyüktür. Ancak yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla doğruyu gösteren büyük zatlara, İslam âlimi denir. Akıl göz gibidir. İslamiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık gerekir.

    Sual: Allah malı istediğine, ilmi isteyene verir demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: İnce köprü için (Sırat köprüsü gibi) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Mecazi olarak trafik kurbanı, şöhret kurbanı demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Kötü hava şartları demek caiz midir?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: (Min Malallah ya Muhsinin) re demektir?
    CEVAP
    (Ey ihsan sahipleri, hayır sahipleri, iyilikseverler, Allah’ın size verdiklerinden siz de ihtiyaç sahiplerine verin) demektir.

    Sual: Ahirete, öbür dünya demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Hallacı Mansur, Enelhak demekle ben bâtıl değilim, hakkım diyor diye tevil etmek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: (Rabbin verecek) âyetine (Çeşitli nimetler verecek) denir mi?
    CEVAP
    Evet. Allahü teâlâ Habibine çok nimetler verecek elbette.

    Sual: (Cuma geceleri evde helva yapıp kokutmalı, ruhlar eve kokusuna gelir) sözü uydurma mıdır?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Kur’an-ı kerimde (yalnızca Allah’tan korkun) buyuruluyor. Bu ne demektir?
    CEVAP
    (Yalnız bana ibadet edin, ilah olarak yalnız beni tanıyın benim bildirdiklerime uyun) demektir. Yoksa köpekten, casuslardan korkmayın demek değildir. Tehlikelerden korkmak lazımdır. Allah’tan korkmayanlardan korkmak gerekir.

    Sual: Meczup veliler, dine aykırı sözlerinde mazur mudur?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Tahmin yürütüp (Amerika yenilir) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Kötü kimseye (İbiş) diye hakaret etmek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: (İnsanlar uykudadır) hadisine, peygamber de dahil mi?
    CEVAP
    Enbiya ve evliya ölmeden önce ölmüş, öldükten sonra verilecek nimetlere kavuşmuş, dünyada gafletten uyanmıştır.

    Sual: Herkesin bir hesabı var Allah’ın da bir hesabı var demek uygun mu?
    CEVAP
    Caizdir.

    Sual: "Düşmez kalkmaz bir Allah" demek uygun mudur?
    CEVAP
    Evet uygundur.

    Sual: Birisi "ne var, ne yok" deyince, "sağlık, güzellik" sözlerle cevap verilebilir mi? Bazı kimseler bu soruya "Allah var, şeriki yok" diye cevap veriyor ve böyle cevap vermenin gerektiğini iddia ediyorlar.
    CEVAP
    Birinci şekilde söylemenin mahzuru yok. İkinci şekildeki cevap ise sorulan soruya cevap değildir. Sen evde bir kişi misin diye sorulsa, öteki de bir olan Allah’tır dese, sorulan sorunun cevabı olur mu? Dini bilmeyen kimselerin uydurdukları sözlerdir.

    Sual: Telefonda hanımıma bir tanem dedim. Arkadaş, (Öyle deme, bir tane olan Allah’tır. Böyle söylemekle küfre girdin dinin gitti, nikahın da bozuldu) dedi. Böyle söylemekte mahzur var mıdır?
    CEVAP
    Böyle söylemenin hiç mahzuru yoktur.

    Sual: “Hakikaten” manasında “harbiden” demenin bir mahzuru var mıdır?
    CEVAP
    Hayır mahzuru yoktur. Harbi kelimesi şu anlamlara gelir:
    1- Ateşli silahların içini temizlemekte kullanılan çubuk.
    2- Doğru, hilesiz, mert. Harbi bas demek de, doğru yürü, hızlı yürü demektir.
    3- Arapça savaşla ilgili demektir.
    4- İslam ülkesindeki gayrı müslimlere zimmi, kafir ülkesinde olan gayrı müslimlere harbi denirdi. Şimdi zimmi de yok, harbi de yoktur.
    Siz ikinci anlamda konuşuyorsunuz, mahzuru olmaz. Mesela harbi ol kardeşim demek, doğru dürüst ol demektir. Harbi konuşalım demek, doğru konuşalım demektir.

    Sual: Ona çok şey borçluyum demek uygun mudur?
    CEVAP
    Maddi-manevi iyilik edene teşekkür edilir. (İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükretmemiş olur) buyuruldu. (Ona çok şey borçluyum) demekte de mahzur yoktur.

    Sual: Delikanlı demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Kalbin çalışmasına Allah’ın mucizesi demek caiz mi?
    CEVAP
    Allah’ın kudreti, hikmeti demelidir. Mucizeyi yanlış yerde kullanmamalıdır.

    Sual: Su ikram edene (Geçmişlerinin canına değsin) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: (İyi şanslar, şansın bol olsun) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: (Bu toprağa adam eksen biter) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet. Verimli toprak denmek isteniyor.

    Sual: (Bu işin lamı, cimi yok) demek caiz mi?
    CEVAP
    Evet.

    Sual: Bir varmış bir yokmuş demekte mahzur var mı?
    CEVAP
    Hayır.

    Sual: Peder ne demektir? Baba yerine kullanmak caiz midir?
    CEVAP
    Peder, Farsça baba demektir. Kullanmakta mahzur yoktur. Babaya peder, kayınbabaya kayınpeder denir.

    Sual: İki başlı bir çocuk olunca, "hilkat garibesi" demek caiz midir?
    CEVAP
    Caizdir. Allah böyle yaratmış demektir. Cenab-ı Hak, her şeye kadirdir.

    Sual: (Allah onun yüzüne baktı) veya (Allah onun yüzüne bakmadı) gibi tabirleri kullanmanın küfür olduğu söyleniyor. Böyle konuşmak caiz mi, küfür mü?
    CEVAP
    Bunları söylemenin bir mahzuru yoktur. Bunlar birer tabirdir. Yüzüne baktı demek, Allah ona merhamet etti, acıdı demektir. Yüzüne bakmadı demek, ona acımadı, azap etti demektir. Bu konuda din kitaplarında çok bilgi vardır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
    (Allahü teâlâ, sizin güzel suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar.) [Müslim]

    Buradaki bakmak, sevap veya azap verir demektir. Yani Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, makam ve rütbesine bakarak sevap vermez. Amelini ne düşünce ile, ne niyetle yaptığına bakarak sevap veya azap verir. (S. Ebediyye)

    İki hadis-i şerif meali de şöyledir:
    (Kıyamet günü Allahü teâlâ, şu üç sınıf insana rahmet nazarı ile bakmaz:
    1- Alış verişinde yalan söyleyerek fahiş fiyatla mal satana.
    2- Gelişi güzel her şeye yemin edene.
    3- Kendisinde su olduğu halde, başkasına vermeyene.) [Ey Oğul İlmihali]

    (Altı şey, altı halde gariptir:
    1- İçinde namaz kılınmayan Mescitler gariptir.
    2- Okunmayan Kur'an-ı kerim gariptir.
    3- Fısk işleyenler yanında Kur'an-ı kerim gariptir.
    4- Kötü huylu, zalim kocanın elindeki saliha kadın gariptir.
    5- Kötü huylu kadının elindeki salih koca gariptir.
    6- Kendini dinlemeyen kavmin arasındaki âlim gariptir.
    Allahü teâlâ, kıyamet gününde bunlara elbette rahmet nazarı ile bakmaz. Yani onlara acımaz, azap eder. (Menakıb-ı Çihar Yâri Güzin)

    Yine Menakıb-ı Çihar Yâri Güzin kitabında bildiriliyor ki:
    Allahü teâlâ, bu ümmete Ramazanda beş şey verir ki, başka ümmetlere vermedi.
    1- Ramazanın ilk gecesi olduğu zaman, onlara [bu ümmete] rahmet nazarı ile nazar eder. Allahü teâlâ, kime rahmet nazarı ile bakarsa, artık ona azap etmez.

    2- Allahü teâlâ meleklere, (Bu ayda ibadetleri bırakın, ümmet-i Muhammede istiğfar edin) buyurur.

    3- Allahü teâlâ Cennet meleklerinin reisi Rıdvan’a buyurur: (Cenneti süsle ve kapılarını aç. Ümmet-i Muhammed’den bir kimse bu ayda ölürse, cesedi gelinceye kadar, ruhu Cennete dahil olsun.)

    4- Allahü teâlâ, Cehennem meleklerinin reisi Malik’e, Cehennemin kapılarını kapatmasını emreder. (Eğer, bu ümmetten günahkâr biri ölürse, Ramazan ayı geçene kadar, Cehennemde azap olmasın.)

    5- Allahü teâlâ, Kadir gecesini verir. Hatta eğer bir kimse, o gecede ibadet etse, günahlarını affeder. O gecede Cehennemden azat olur. (Ravda-tül ulema)

    Bu konudaki hadis-i şerif meallerinden bazıları da şöyledir:
    (Komşusunun hanımı ile zina edenin, Allahü teâlâ yüzüne bakmaz, onu Cehenneme koyar.) [Deylemi, Haraiti]

    (Kim gösteriş için bir elbise giyerse, o elbiseyi çıkarıncaya kadar Allahü teâlâ onun yüzüne bakmaz.) [İ.Asakir]

    (Kibirlenerek elbisesini yerde sürüyenin yüzüne Allahü teâlâ kıyamette rahmetle bakmaz.) [Buhari]

    (Allahü teâlâ şu üç kişinin yüzüne bakmaz, onlar için acıklı bir azap vardır:
    1- Eteklerini yerde sürüyerek yürüyen kibirli kimse,
    2- Verdiği bir şeyi başa kakan kimse,
    3- Yalan yere yeminle malını satan kimse.) [Müslim, Nesai]

    (Allahü teâlâ şu üç kişinin yüzüne bakmaz, onlar için acıklı bir azap vardır:
    1- Zina eden ihtiyar,
    2- Yalan söyleyen idareci,
    3- Kibirli fakir.) [Müslim]

    (Allahü teâlâ, kıyamette, tevbe etmedikçe, şunların yüzüne bakmaz, onları Cehenneme sokar:
    1- İstimna eden,
    2- Homoseksüel,
    3- Devamlı içki içen,
    4- Ana babasını döven,
    5- Komşusuna eziyet eden,
    6- Komşusunun karısı ile zina eden.) [Beyheki]

    Sual: Kör Allah’a nasıl bakarsa Allah da köre öyle bakar demek küfür mü?
    CEVAP
    Niyete bağlıdır. Birisi size kötülük edince bu sözü söylemek, sen bana kötülük ediyorsun benden iyilik mi bekliyorsun anlamında söylenmişse küfür olmaz. Sen Allah’a bir adım gidersen o sana on adım yaklaşır demek de böyle caizdir. Sen ibadet etmezsen, Allah’a inanmazsan Ondan merhamet beklemeye ne hakkın var demek anlamında söyleniyorsa mahzuru olmaz. Mahzuru olmasa da böyle ifadeler kullanmamalı. Bunlar hoş söz değil.

    Sual: Allah’ın sopası yok ki demek küfür olur mu?
    CEVAP
    Niyete bağlıdır, tevil edilirse küfür olmaz. Günah işleyeni, hainlik edeni, caniyi anında cezalandırmaz anlamında söyleniyor ki küfür olmaz.
    Sanki Allah’ın bir şeyi noksan gibi böyle ifadeler kullanmak uygun değildir.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Dinimiz bir düşünce, görüş değildir
    Sual: Özellikle Mısırlı, Suriyeli bazı yazarlar ile onların etkisinde kalan kimseler, İslam dini yerine, "İslam nazariyesi" "İslam düşüncesi", "İlahi şuur", “İlahi görüş birliği” tabirlerini çekinmeden kullanıyorlar. Acaba bunlar müsteşrikler gibi, İslamiyet’in semavi din olduğuna inanmıyorlar mı? Küfre düşürücü ifade kullananın imanının gideceğini bilmiyorlar mı? Yoksa, Ehl-i sünnet itikadına uygun inanmaya önem vermiyorlar mı?
    CEVAP
    Piyasada Allah’ı tanımakla ilgili ve Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.

    İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş.

    Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allah’ın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar.

    İslam âlimleri, (Allah’ın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah’a vermek küfürdür) buyuruyorlar.

    Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allah’ın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile Onun yarattıkları mukayese edilemez.

    Bu yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allah’ın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor.

    (Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allah’ı aciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali:
    (Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]

    Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allah’ın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşlerini, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani)

    Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir.
    Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir.

    Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez.
    Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile "Kur'ani görüş" diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir.

    İman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için haramlardan kaçarak ibadetleri yapmak ve özellikle küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Sakınmayanın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sorumsuzca söylenen sözler
    Sual: İnsanı küfre düşüren sözler hakkında piyasada birçok kitap var. Bunlara göre kim müslüman kalabilir! Bu kitaplardan bazılarını size gönderiyorum. İnceleyip, bu sözleri açıklar mısınız?
    CEVAP
    Küfür sözler konusunda piyasadaki kitaplarda, küfür olmayan sözlere de küfür damgası basılmıştır. Şimdi bu sözleri inceleyelim:

    * (Allah’ın oğlu gelse bu işi yapamaz. Yürü Allah yürü, ye Allah ye, uyu Allah uyu gibi sözleri söyleyen kâfir olur) deniyor.
    Allah’ın oğlu demek, Allah şunu yapamaz demek elbette küfürdür. Fakat diğer sözlerin küfürle hiç alakası yoktur. Çünkü bunu söyleyen kimse, Allah yürür, Allah yer içer, Allah uyur demek istemiyor. Yolun uzunluğunu, bitip tükenmediğini bildirmek için yürümekle bitmiyor demek istiyor. Şarkılarda, türkülerde ve böyle sözler arasında Allah ismini kullanmak doğru değildir. Ama küfür de değildir. Küfrün ne olduğu dinin dört delili ile sabittir. Bunun dışında küfür olmaz. Bütün milleti kâfir yapmak da çok tehlikelidir. Müslümana kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağı hadis-i şerifle de bildirilmiştir.

    * (En büyük Galatasaray, başka büyük yok diyen kâfir olur) deniyor.
    Bunun küfürle ne alakası var? Kendi grubunda, yani futbolda en büyük demektir. En büyük Türkiye gazetesi desek, başka büyük yok desek, gazeteler içinde tirajı veya kalitesi en büyük olan demektir. En büyük TGRT demek de böyledir. Televizyonlar içinde en kalitelisi demektir. Hâşâ Allah’tan büyük anlamına gelmez. Zoraki böyle bir anlam çıkarmak çok yanlıştır. Böyle sözlerle bütün milleti kâfirlikle suçlamak ne kadar yersizdir.

    * (İslam dini akıl mantık dinidir demek çok yanlış bir sözdür) deniyor.
    Bu ifadeyi kullanmak ne kadar yanlıştır. Kur’an-ı kerimin birçok yerinde (Akletmez misiniz, aklınızı kullanmaz mısınız?) gibi ifadeler çok geçer.

    Peygamber efendimiz de buyuruyor ki:
    (Kişinin dini, aklı ölçüsündedir. Aklı olmayanın dini yoktur.) [Ebuşşeyh]
    (İnsanı ayakta tutan aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.) [Beyheki]

    (Akıllı olmak, din işlerinde sevinç kaynağıdır.) [İbni Asakir]
    (Aklı doğru olmayanın dini de doğru olmaz.) [Taberani]

    (Kişi, ilmi ve aklı sayesinde kurtulur.) [Deylemi]
    (Akıllı kimse kurtuluşa ermiştir.) [Buhari]
    (Akıl imandandır.) [Beyheki]

    İslamiyet nakil dinidir ve selim akla uygundur. Dinde aklın önemi büyüktür. Ancak yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip yanılan kimseye felsefeci denir. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yanıldığı yerlerde, İslam ışığı altında akla doğruyu gösteren büyük zatlara, İslam âlimi denir. Akıl göz gibidir. İslamiyet de ışık gibidir. Göz karanlıkta cisimleri göremez. Görmesi için ışık gerekir. Bunun için Hz. Ali, (Din, akıl ve görüş ile olsaydı, mestin üstünü değil de altını meshetmek gerekirdi) buyurmuştur.

    * (Ne biçim kaderim varmış, alnımın kara yazısı, adam ülkenin kaderini değiştirdi demek insanı imandan çıkarır) deniyor.
    Halbuki İslam âlimleri, (Kaderin, hayırlısı, şerlisi, iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü teâlâdandır. Çünkü, kader, bildiği şeyleri yaratmak demektir) buyuruyorlar. Bir insanın başına kötü işler gelirse, (Kaderim böyle imiş, veya bu alnımın kara yazısıdır, ne kadar kötü kaderim varmış) demesinde mahzur yoktur. Çünkü hayır şer Allah’tandır. Fakat (Adam ülkenin kaderini değiştirdi) demek yanlıştır. Allah’ın kaderini kimse değiştiremez. (İntihar eden, Allah’ın kaderini değiştirir) diyenler de vardır. Bütün bunlar kaderi bilmeyen cahil kimselerin sözleridir.

    * (Sözde müslümanlar, “ibadet ile Cennete girilmez, temiz kalb gerek, Allah kalbe bakar” derler) diyerek böyle kimselerin müslüman olmadığı söyleniyor.
    Böyle söyleyen herkesi suçlamak yanlıştır. Çünkü Peygamber efendimiz, (Hiç kimse, ibadeti sebebi ile Cennete girmez) buyurmaktadır. Çünkü yaptığımız bütün ibadetler kabul olsa bile, bir gözümüzün şükrünün karşılığı bile değildir. Cennete, Allahü teâlânın lütfu ve ihsanı ile girilir. Lütfa ve ihsana kavuşmak için, imanlı olmak şart olduğu gibi, ibadete de ihtiyaç vardır. Bir insan ne kadar çok ibadet ederse etsin, ibadeti sebebiyle kendini mutlaka Cennetlik olarak bilmemelidir. Kulun vazifesi ibadet etmektir. Kur'an-ı kerimde mealen, (Ben cin ve insanları yalnız bana ibadet etmeleri için yarattım) buyuruluyor.

    Temiz kalb gerek demekte de mahzur yoktur. Çünkü Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Kalb bozuk olunca, bedenin işleri de bozuk olur.) [Beyheki]
    (Allah, sizin güzel suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalb ve amelinize bakar.) [Müslim]
    Allahü teâlâ kalblerde olan ihlasa ve Allah korkusuna bakar. Amellerin, ibadetlerin kabul edilmesi için, yani sevap verilmesi için, hem şartlarına uygun olması, hem de ihlas ile niyet edilmesi lazımdır. Yani ibadetin kabul olması için, Allahü teâlânın rızası için yapılması lazımdır.

    * (Arşimet kanunu, Newton kanunu demek imanı zedeler) deniyor.
    Allahü teâlâ kâinatta çeşitli düzenler yaratmıştır. Suya belli bir kaldırma gücü vermiştir. Bunu bulana onun ismini vermenin küfürle ilgisi olmaz. Suya kaldırma gücünü Arşimet veriyor denmiyor ki. Bunun varlığını Arşimet buldu deniyor.

    * (Kur’an okumak çok zordur demek bâtıl bir yaygaradır) deniyor.
    Bilmeyene elbette zordur. Kimine yabancı dil, kimine matematik zor gelir. Zora zor demenin bâtılla, küfürle ne alakası vardır?

    * (Hele şu namazımızı kılalım da, rahat rahat çayımızı içelim diyenlerin akıbetleri çok feci olur) deniyor.
    Bu ne kadar da yanlış bir ifade? Adam, namaza çok önem veriyor ki, (Önce şu namazımızı kılalım, namazı geciktirme endişesi ile çay içersek çayın tadını da alamayız, hele namazı kılalım çayı nasıl olsa içeriz) demek istiyor. Bu sözün neresi kötü ki? Âlimlerimiz, namaza mani olan işte hayır yoktur buyuruyorlar. Vakit girer girmez, önce namazı kılmalı, ondan sonra diğer işleri yapmalıdır.

    * (İslam bir bütündür, tamamını alan ancak müslümandır) deniyor.
    Bu söz izaha muhtaçtır. İtikadda öyle ise de amelde öyle değildir. "Ya, dinimizin bütün emirlerini yapıp, bütün yasaklarından kaçınmak veya hiçbirini yapmamak gerektiğini" söylemek, "Ya hep, ya hiç" demek çok yanlıştır. birkaç günah işliyorum diye, diğer günahları da yapmak gerekmez. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    (Bütün günahlara tevbe edip hepsinden kaçmak büyük nimettir. Bu yapılamazsa, bazı günahlara tevbe etmek de nimettir. Bunların bereketiyle belki bütün günahlara tevbe etmek nasip olur. "Bir şeyin bütünü ele geçmez ise, hepsini de kaçırmamalı" buyuruldu.)

    * (İbadet de gizli, rezalet de) diyenlere ateş püskürülüyor.
    Halbuki hadis-i şerifte, (Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar) buyuruluyor. (Müslim)

    İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fasıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir. Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin ayıpları görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmayacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur.

    * Camileri siyasi arena haline getirmek isteyen bazı din cahilleri, (Emperyalist kâfirlerin “Camide dünya kelamı konuşmak günahtır” sözünü söyleyerek, Camiler, ziyaret yerleri, mevlit ve hatim merkezleri haline getirilmiştir) diyor.

    Camilerin ziyaret edilmesi, mevlit okunması, hele hatim yani Kur’an okunmasına karşı çıkmak ne kadar çirkindir. Camide konuşmayı emperyalist kâfirler değil, Allah ve Resulü yasaklıyor. Camide konuşmak sevapları giderir. Hutbeyi bile nutuk çeker gibi yüksek sesle okumak haramdır. Camide konuşulmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Mescitte dünya kelamı söyleyenin ağzından kötü bir koku çıkar. Melekler, "Ya Rabbi, bu kulun mescitte söylediği dünya kelamından dolayı, ağzından çıkan fena koku bizleri rahatsız ediyor" derler. Hak teâlâ da buyurur ki: "İzzetim, celalim hakkı için, onlara büyük bela veririm.") [Ey Oğul İlm.]

    (Ahir zamanda bazı kimseler, mescitlerde dünyadan, dünya kelamından bahsedecekler. Onlarla beraber olmayın! Allahü teâlânın böyle kimselerle işi yoktur.) [İbni Hibban]

    (Hayvanların otu yediği gibi, mescitte konuşmak da sevapları yer, yok eder.) [İ.Gazali]
    Önce (tehiyyet-ül mescid) namazı kılıp veya başka ibadet yapıp, itikafa niyet ettikten sonra, hafif sesle ihtiyaç kadar konuşmak caizdir. İhtiyaçsız mescitte konuşulmaz.

    * (Bu mahallenin çocuklar ahlaksız) diyenlere de hücum edilerek, (Her çocuk mümin ve günahsız doğar) deniyor.
    Çocuğun günahsız doğduğu doğrudur, fakat mümin doğar demek yanlıştır. Çünkü bir hadis-i şerifte (Kız çocuğunu diri olarak gömen de, gömülen çocuk da Cehennemdedir) buyuruldu. (Ebu Davud)

    Kâfirlerin çocukları, akıl-baliğ olsaydı, mümin veya kâfir olacaktı. Bu ise ilm-i ilahide bilindiğine göre, büyüyünce ne olacaksa hüküm de ona göredir. Yani kâfir olacaklar Cehenneme, müslüman olacaklar ise Cennete gideceklerdir. Peygamber efendimize, küçük yaşta ölen müşrik çocuklarının durumu sual edildiğinde (Akıl baliğ olsalardı, ne amel işleyeceklerini Allah elbette bilir) buyurdu. (Buhari)

    Bu kavli bildiren âlimler olduğu gibi, çocuklar günahsız doğduğu için kâfir çocuklarının da Cennete gideceğini söyleyen âlimler vardır. Fakat çocuklar mümin olarak doğar diyen âlim yoktur

    * (Can çıkmayınca huy çıkmaz) sözü yanlış deniyor.
    Bu söz, gazap, şehvet gibi insanın fıtratında olan şeylerin tamamen yok edilemeyeceğini bildirmek için söylenmiştir. Şu hadis-i şerif de aynı mealdedir:
    (Bir dağ yerinden ayrılmış denirse, tasdik edin. Fakat, bir kimsenin ahlakı değişmiş denirse inanmayın. Zira fıtri yapı değişmez.) [İ.Ahmed]
    Terbiye etmek başka, yok etmek başkadır. Bir erik çekirdeği, ne elmadır, ne de eriktir. Bu çekirdek, toprağa konur, sulanıp gübrelenirse, erik ağacı olabilir. Bu ağaçtan da erik alınabilir. Bu ağaca ne kadar bakılırsa bakılsın, erik çekirdeğinden elma olmaz. İşte can çıkar huy çıkmaz bu anlamdadır.

    * (Kötü hava şartları demek korkunç bir hatadır) deniyor.
    Bu da cahilliğin daniskasıdır. Zira hayır şer de Allah’tandır. Amentü’de bunu her zaman söyleriz. İyi havayı Allah yaratıyor da kötü havayı başkaları mı yaratıyor. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Her şeyi yaratan Allah’tır.) [Zümer 62]

    * (Çocukları camiye sokmayanlar var. Her cami avlusu, çocuk bahçesi haline getirilmeli. Caminin mimarisinde, edebiyatında, musikisinde hep fayda vardır. Bu faydalardan çocuklarımızı uzak tutmayalım) deniyor.
    Halbuki, hiç zarar vermese de, camiye küçük çocuk getirmek mekruhtur. Zarar verir, kirletirse haram olur. Hadis-i şerifte (Camiye çocuk ve deli koymayın) buyuruluyor. (İbni Mace)
    Musiki haramdır, harama helal diyen küfre girer.

    * (Allah yazdı ise bozsun demek imanı yok eder) deniyor.
    İrade-i cüziyye risalesi’nde buyuruluyor ki: İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
    (Kaza-i muallak, Levh-i mahfuzda yazılıdır. Eğer o kimse, iyi amel yapıp, duası kabul olursa, o kaza değişir). Hadis-i şerifte buyuruldu ki, (Kader, tedbir ile, sakınmakla değişmez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.) Duanın belayı def etmesi de, kaza ve kaderdendir. Yani, o kimsenin dua etmesi de, takdir edilmiş ise, dua eder, kabul olunca, belayı önler. (Ecel-i kaza)yı da, iyilik etmek geciktirir. Fakat, (Ecel-i müsemma) değişmez. Ecel-i kaza, bir kimse, eğer iyi iş yapar, yahut sadaka verir, hac ederse ömrü altmış sene, bunları yapmazsa kırk sene diye takdir edilmesi gibidir. Vakit tamam olunca, eceli bir an gecikmez. Birinin üç gün ömrü kalmış iken akrabasını, Allah rızası için ziyaret etmesi ile, ömrü otuz seneye uzar. 30 yıl ömrü olan kimse de, akrabasını terk ettiği için, ömrü üç güne iner. Takdir, ezelde Levh-i mahfuzda yazılmıştır. Sonradan bir şey yazılmaz. Yani, Levh-i mahfuzda olacak değişiklikler ve ömürlerin artması ve kısalması da, ezelde yazılmıştır ki, buna kaza-i muallak denir. Allahü teâlânın kaderi, yani ezelde ilmi nasıl ise, Levh-i mahfuzdaki değişiklikler, ona uygun olur. (Ecel, bir an gecikmez ve vaktinden önce gelmez) âyeti, (Ecel hazır olduğu vakit gecikmez. Fakat, ecel hasıl olmadan önce, sadaka ile, dua ile, amel-i salih ile, ömür uzar. Zira Fâtır suresinde, (Herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması hep yazılıdır) buyurulmaktadır) dedi. Şu halde, Allah yazdı ise bozsun demek, eceli kaza ise Allah takdir etmesin demektir. Kaza ve kaderi bilmeyen cahiller böyle rastgele konuşabilir.

    * (Ben cahilim demek, cahiliyet devrini kabul etmek olur) deniyor.
    Halbuki Peygamber efendimiz, (Âlimim diyen kimse cahildir) buyuruyor. (Taberani)
    Hz. Şabi, (Bilmem demek, cahilliğini söylemek ilmin yarısıdır. Allah rızası için bilmediği bir konuda, susanın aldığı mükafat, bildiği konuda konuşanın aldığı mükafattan az değildir. Çünkü cehaleti kabul etmek nefse çok ağır gelir) buyuruyor. İmam-ı Gazali hazretleri, tevekkülün ikinci derecesini anlatırken buyuruyor ki: (Bu kelime-i tevhidin manasına, kalbin inanmasıdır. Bu inanış, ya başkalarından görerek, işiterek olur ki, bizim gibi cahillerin inanışı böyledir. Yahut delil ile, aklın ispat etmesi ile inanır. Din âlimlerinin, kelam ilmi üstadlarının inanması böyledir.)

    Hikmet ehli bir zat, (Kötü sözlerimize dayanan, isteyene veren ve cahilliklerimize göz yuman bizim efendimiz) der. Ben cahilim demenin, ben cahiliyet devri itikadındayım demekle hiç bir ilgisi yoktur.

    * (Bekârlık sultanlıktır sözü yanlıştır) deniyor.
    İslam’ın ilk zamanları evlenmek tavsiye ediliyordu. Peygamber efendimiz, (Evlenmek benim sünnetimdir, sünnetime uymayan benden değil) buyuruyordu. Fakat ahir zamanda bu durum değişmektedir. Çünkü Ebu Ya’lanın rivayet ettiği hadis-i şerifte, Peygamber efendimiz, (İkiyüz yılından sonra, sizin en iyiniz, hafifülhâz olandır) buyurdu. Hafifülhâz nedir, dediklerinde, (Hanımı ve çocuğu olmayandır) buyurdu. Bişr-i Hafi, Bayezid-i Bistami, Ebül-Hüseyn Nuri [ve Rabia-i Adviyye] gibi büyük âlimler bekâr idi. Hicretin ikiyüz yılından sonra gelenler arasında, bunların ve bunlar gibi olanların şeref ve üstünlüklerini, bu hadis-i şerif bildirmektedir. (İhya)

    Ebu Süleyman-ı Darani hazretleri, (Bekârlığa dayanmak, ailenin çilesine dayanmaktan, onların eziyetine katlanmak, Cehennem ateşine dayanmaktan daha kolaydır) buyurdu.

    * (Millet din demektir. Bunun için Fransız milleti, Türk milleti denmez. Türk milliyetçisiyim demek de, Türkün dinindenim demek olur ki çok yanlıştır) deniyor.
    Millet kelimesi çeşitli manalara gelir. Birkaçı şöyledir:
    1- Din manasında kullanılır. "Millet-i İbrahim", "Millet-i Resulullah" gibi.
    2- Ümmet manasında, bir din mensuplarının tamamına denir. "İslam milleti", "Yahudi milleti" gibi.
    3- Topluluk manasına gelir. "Kâfirler tek millettir.", "Kâfir milleti zalimdir." gibi.
    4- Sınıf, cins, taife manasına kullanılır. "Kadın milleti", "Şoför milleti" gibi.
    5- Halk manasına kullanılır. "Bu millet, iyiye layıktır" gibi.
    6- Kavim manasında kullanılır. Din, dil, tarih, gelenek, kültür, ideal ve vatan birliği olan topluluk demektir. "Türk milleti", "Arap milleti" gibi.

    Milliyetçi demek, aynı dine mensup, aynı dili konuşan, ortak tarihi olan, aynı gelenekleri ve aynı kültürü olan, aynı ideale ve aynı vatana sahip olan kimse demektir. "Ben milliyetçiyim" demek yanlış olmaz. Kelimenin yalnız bir manasını düşünmek doğru değildir.

    Millet kelimesini yanlış anlayanlar gibi, zaman kelimesini de yanlış anlayanlar çıkıyor. (Zaman çok kötüleşti demek, Allah’tan şikayettir. Çünkü, zamana söven beni cezalandırır. Ben zamanım) hadisi kudsisi vardır) deniyor. Zaman kelimesinin sanki tek bu anlamı mı var da böyle söyleniyor?

    Zaman kelimesinin anlamlarından birkaçı şöyledir:
    1- Vakit demektir. Olayları sıralamaya yarayan başı ve sonu belli olmayan mücerret kavram. Zaman akıp gidiyor gibi.
    2- Çağ demektir. Osmanlıların ilk zamanlarında Türklerin itibarı yüksekti gibi.
    3- Gün demektir. Zaman olur beni de anlayan çıkar gibi.
    4- An demektir. Bir zaman durakladı, konuşmadı gibi.
    5- Mevsim demektir. Şimdi hasat zamanı gibi.
    6- Elverişli vakit demektir. Tam hücum etme zamanı gibi.
    7- Yaşanılan devir demektir. Zaman çok kötü oldu, bilir bilmez herkes din adına ahkam kesiyor gibi.

    * (Zaman sana uymazsa sen zamana uy sözü çok yanlıştır) deniyor.
    Halbuki “Zaman sana uymazsa, sen zamana uy” sözü doğrudur. Zamana uymak, zamanın gerektirdiği hususlara uymak demektir. Zamanın değişmesiyle, örf ve âdete ait hükümler değişebilir. Nassa [Kur'an ve hadise] dayanan hükümler zamanla değişmez. Dine aykırı olmayan örf ve âdete ait hükümler değişirse, bunlara uymakta mahzur yoktur.

    Mecellenin 39. maddesinde, zamanın değişmesiyle âdete ait hükümlerin değişeceği bildirilmektedir. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. İbadetlerde zamana uyulmaz.

    Herkes traktörle, kamyonla giderken, kağnı ile gitmek gerek diye ısrar edilmez. Fakat günah olan bir şey, herkes tarafından yapılsa, buna uyulmaz. Zamana ait işlerin değişmesine, zamanın değişmesi denmiştir. Böyle misaller Kur'an-ı kerimde de vardır. Mesela, (köy halkına sor) yerine, (köye sor) denilmiştir. (Yusüf 82)

    Türkçede de, (şu sınıf tembel) denir. Burada anlatılan, sınıfın kendisi değil, oradaki talebelerdir. Zamana uymak da, zamanın icabı olan faydalı işlere uymak demektir. Zararlı, günah olan şeylere uyulmaz. Zamanı kötülemek de, o zamanda yaşayan kötü insanları tenkit etmektir. Yoksa zamanı yaratan Allah’ı kötülemek anlamında değildir.

    * (Din siyasete alet edilmez diyenler, Müslümanları uşak olarak kullanmak isteyenlerdir) deniyor.
    Yani apaçıkça din istismarı normal görülüyor. Dini kullanarak, gerek şahsi, gerek siyasi menfaat veya nüfuz sağlama işine din istismarı denir. Koltuk kapmak, alkış toplamak, bir grup insanı peşine takmak gibi herhangi bir menfaat, Allah rızasından başka niyetlerle yapılırsa riya olur. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: İyi bil ki riya haramdır, riyakârı Allah sevmez. Hadis-i şerifte:
    (Ahir zamanda dünya menfaati için dini alet eden, gösteriş yapanlar çıkar. Sözleri baldan tatlıdır. Bunlar kuzu postuna bürünmüş birer kurttur) buyuruldu. (Tirmizi)

    Din alet edilerek elde edilen mal, mevki için şair der ki:
    Şu mala, makama ola ki lanet,
    Ona din veya ırz edile alet.

    Dini siyasete, politikaya alet etmek, yahut başka zararlı maksatlar ve menfaatler için kullanmak, bir takım cahilleri, din ismi altında, tahrik etmek çok büyük bir günahtır. Allahü teâlâ, en çok bunu kötülemektedir. Din, tertemiz ahlak sahibi olmayı emreden, sırf merhamet, sevgi ve büyüklere itaat, küçüklere şefkat emreden, insanları doğru yola götüren Allahü teâlânın razı olduğu yoldur. Dini herhangi bir menfaate, mesela siyasete alet etmek, yahut başka zararlı maksatlar için kullanmak, bir takım cahilleri, din ismi altında, tahrik etmek çok büyük bir günahtır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Yazıklar olsun ilmini ticaret vasıtası yapan kötü âlimlere ki, devlet adamlarına yaklaşır ve kazanç temin ederler. Allah onların ticaretine kesatlık versin!) [Hakim]

    Vaaz etmek, dini yazı yazmak, kitap çıkarmak, ancak Allah rızası için olunca, mevki, mal ve şöhret kazanmak için olmayınca faydalı olur. Aksine olursa çok zararlı olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Hak teâlâ, Hz. Âdem’e bin çeşit sanat öğretip buyurdu ki: Çocukların ve neslin, bu sanatlardan biri ile rızkını talep etsin! Sakın ola ki dini geçim vasıtası yapmasın! Dini kullanarak dünyayı talep edenlere yazıklar olsun!) [Hakim]

    Peygamber efendimiz, (Kıyamet yaklaştıkça, fitneler çoğalır) buyururken, bazıları çıkıyor, (Fitne devrinde yaşıyoruz demenin dinde yeri yoktur) diyebiliyor. Fitne imtihan demektir. Anarşi, bozgunculuk, günah, şirk, bela ve daha başka manalara gelirse de, ekseriya bölücülük, bozgunculuk anlamında kullanılır. Abdülgani Nablusi hazretleri, (Fitne, müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları sıkıntıya, zarara, günaha sokmak, insanları isyana kışkırtmak demektir) buyuruyor. İmam-ı Birgivi hazretleri de, fitneyi böyle tarif etmiştir. Muhammed Hadimi hazretleri de fitneyi böyle tarif ettikten sonra (Fitne çıkarmak haramdır. Kur'an-ı kerimde, dinden saptırmak için fitne çıkaranların Cehenneme atılacağı ve fitne çıkarmanın adam öldürmekten daha kötü olduğu bildirilmektedir) buyuruyor. Fitne hakkındaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
    (Fitneden sakının! Söz ile çıkarılan fitne, kılıç ile çıkarılan fitne gibidir.) [İbni Mace]
    (Fitne ve karışıklık zuhur edince, katil [öldüren] olmaktansa, maktul [öldürülen] olmayı tercih et!) [Ebu Nuaym]

    (Fitne zamanı saldırgan, evinize girerse, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] "Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam" diyen Hz.Âdem’in oğlu [Habil] gibi ol!) [Tirmizi]

    (Kıyamet yaklaştıkça fitneler çoğalır. Sabah evinden mümin çıkan, akşam evine kâfir olarak döner. Akşam mümin iken, gece imanları gider, kâfir olarak sabaha çıkarlar!) [Ebu Davud]
    Peygamber efendimizin bu sözlerine saldıranlara ne söylense azdır.

    * (Ne yapayım emir kuluyum demek yanlıştır. Allah’ın kulu olmalı, kulun kulu olmamalı) deniyor. Bir başka cahil de şöyle diyor: (Osmanlılarda, insan, Allah’ın değil, padişahın kuluydu. Onun için padişah, halka "Kullarım" derdi. Sultanlık sistemine karşı çıkmak, soylu mücadele vermektir) diyor.

    Bazı kelimeler birkaç manaya gelir. Cümledeki yerlerine göre manaları değişir. Mesela Mevla kelimesi, yedi manaya gelir. Daha çok ilah, efendi, köle manasında kullanılır. (Mevla’nın rahmeti bol) cümlesindeki mevla, ilah manasındadır. (Mevlana Celaleddin)deki mevla da efendi demektir. Şimdi biri çıkıp da (Sen Celaleddine ilah dedin) diyemez. Bunun gibi kul kelimesi de mahluk, insan, köle, bende, emir altında bulunan, tâbi, mensup gibi manalara gelir. Şimdi birisi nezaket olsun diye (Bendeniz) dese, bende kul, köle demek olduğu için, (Sen karşındakine bendeniz demekle onu ilah yaptın) demek caiz olur mu? Padişahlar, sadık yardımcılarına "Kulum" derdi. Burada kul, "Sağ kolum” demektir. Sultana ait seçkin askerlere (Kapı kulu) denirdi.

    * (Allah’tan başkasına itaat etmek şirktir, kula kulluktur) deniyor.
    Bu söz de çok yanlıştır. Çünkü Kur'an-ı kerimde, Allah ve Resulüne ve ülülemre de itaat edilmesi emrediliyor. Âlimlere, ana babaya itaat da dinimizin emridir. Bunlara itaat da Allah’a itaat olur. (Hadika)

    * (Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır sözüne hadis demek korkunçtur, Bayezid-i Bistamiye aittir) deniyor.
    O zaman adama şu soruyu sorarlar: Bu korkunç sözü ne diye Bayezid-i Bistami hazretleri söylemiştir? Bir âlimin söylemesi o sözün kötü olmasını mı gerektirir? Burada şeyh, mürşid, rehber, üstad, öğretmen anlamındadır. Din ilimlerini hocasız öğrenmek kolay mıdır? Hele tasavvufu rehbersiz öğrenmek imkansızdır. Bayezid-i Bistami hazretlerinin bu sözü, korkunç olarak vasıflandırılıp niye beğenilmez ki? Burada tasavvuf düşmanlığı mı yapılıyor? Rehbere, üstada kızılır mı? Bir talebenin, ilim öğrenebilmesi ve doğru yolu bulabilmesi için, bir öğreticiye ihtiyacı vardır. Çünkü hadis-i şerifte, (İlim üstaddan öğrenilir) buyuruldu. (Taberani)
    Kur'an-ı kerimde ise mealen, (Eğer bilmezseniz, bilenlerden sorun!) buyuruldu. (Nahl 43)

    * (Tesadüfen karşılaştık demek yanlıştır, tevafuk etti demelidir) deniyor.
    İnsan, tesadüfen iyi kötü iş yapabilir. Tevafuk, birbirine uyma, uygun gelme demektir. İnsan sevmediği biriyle karşılaşınca, tevafuk etti demek tuhaf olur. Hiçbir dini kitapta rastlantı anlamındaki tesadüf yerine tevafuk kullanmak gerekir diye yazmaz. Tesadüf yerine tevafuk, nakli değil de, aklı esas alanların uydurduğu bir bid'attir. "Tesadüfen Ali Beyle karşılaştım" demek ve tesadüf kelimesini böyle yerlerde kullanmak caizdir. "Bu âlem tesadüfen yaratılmış, dağlar, denizler tesadüfen olmuştur" demek caiz olmaz. Çünkü her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Bu ikisini karıştırmamak gerekir.

    * (Bir şey için uğurlu, uğursuz demek cehalet kültürünün eseridir) deniyor.
    Halbuki bu konuda Peygamber efendimizin sahih hadisleri vardır.
    Uğur, iyilik getirdiği sanılan şey veya belirti, hayır, iyilik, bereket.
    Uğursuz, kötülük ve zarar getirdiği sanılan şey.
    Uğursuzluk, bir şeyi veya bir olayı kötüye yorumlamak.
    Bir şeyin, bir günün veya bir yerin uğursuz sanılması, Yahudilikte vardır. Hıristiyanlıkta da, 13 rakamının uğursuzluk getirdiğine inanılır. Dinimizde ise, bir şeyi uğursuzluğa yormak yoktur. Fakat, (Şu iş veya şu ev bana uğursuz geldi) gibi sözleri söylemek caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Müslümanlıkta uğursuzluk [bir şeyi kötüye yorumlamak] yoktur.) [Hadika]

    (Bir şeyi uğursuzluğa yorma, hayra yor! Sizden biriniz, hoşuna gitmiyen uğursuzluk zannettiği bir şey görünce, şöyle desin: "Ya Rabbi! İyilikleri veren, kötülükleri defeden ancak sensin. La havle vela kuvvete illa bike.") [Beyheki]

    (Yumuşak muamele uğurluluk [iyilik], çetin davranmak uğursuzluk getirir.) [Harâiti]
    (Uğuru [hayrı] ve uğursuzluğu [şerri] en çok olan uzuv dildir.) [Taberani]
    (Kötü huy uğursuzluk getirir.) [Taberani]

    Eskiden, Arabistan'da yolculuğa çıkarken, bir kuş uçururlardı. Kuş sağa uçarsa, uğurlu sayıp, yola devam ederler, kuş sola uçarsa, uğursuz sayıp geri dönerlerdi. Peygamber efendimiz bunu yasaklamış, (Kuşlara dokunmayın, yuvalarında kalsın!) buyurmuştur. (İ. Maverdi)
    Bir olayı hayra yormakta ise mahzur yoktur. Çünkü Peygamber efendimiz, gördüğü şeyleri hayra yorardı. Hiçbir şeyi uğursuz saymazdı. (İ. Ahmed)

    * (Mavi boncuk tak nazar değmesin demek hurafedir, bâtıl bir inançtır, şirktir) deniyor.
    Böyle söylemek çok yanlıştır. Boncuğun yaratıcı bir kuvvete sahip olduğuna inanmak şirktir. Fakat hangi müslüman, bir boncuğun yaratıcı gücü olduğuna inanır? Hadis-i şerifte, (Temime ve tivele şirktir) buyuruluyor. Manasız şeyleri veya küfre sebep olan rukyeyi okumaya Efsun denir. Efsunu veya nazarı bizzat önlediğine inanılan nazarlık denilen şeyleri, üzerinde taşımaya Temime denir. Şirinlik muskası denilen rukyelere Tivele denir. Rukye, okuyup üflemek veya üzerinde taşımak demektir. Rukye, âyet-i kerime ile ve hadis-i şerifle bildirilen dualarla yapılırsa buna Taviz denir. Taviz ise caizdir. Hadis-i şerifte (İlaçların en iyisi Kur'an-ı kerimdir) buyuruldu (İbni Mace)

    Bid'at ehli, âyetlerle yapılan ve taviz denilen rukyeleri taşımaya bile şirk diyorlar. Ellerinde bir şirk çamuru, rastgele atıyorlar.
    İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki: (Nazar değmemek için tarlaya kemik, korkuluk, hayvan kafası koymak caizdir. Bir kadın tarlasındaki mahsule nazar değmemesi için ne yapacağını sorunca, Resulullah (Tarlaya hayvan kafası as) buyurur. Bakan kimse, önce bunu görüp tarladaki mahsulü sonra görür.) [R. Muhtar c.5, s.232 ve 275]

    R. Muhtardaki bu yazıdan, nazardan korunmak için korkuluk, hayvan kafası, nazar boncuğu ve benzeri şeylerin temime olmayacağı, caiz olacağı pek açıktır. Bizzat nazar boncuğu veya hayvan kafası nazarı önlemez. Nazarı önleyen Allahü teâlâdır. Bakan kimse önce bunları görünce, gözlerinden çıkan zararlı şualar bunlara isabet eder. Nazarın gerçek olduğu âyet-i kerime ile sabittir. Hadis-i şerifte de (Nazar haktır) buyuruldu. (Müslim)

    * (Eğer o iki sene olmasaydı Numan helak olurdu sözü imam-ı a’zama ait değildir, uydurma bir sözdür. Tasavvuf olmadan da insan evliya olur) deniyor.
    Maksat tasavvufu kötülemek. Tasavvuf düşmanlığı selefiler arasında çok yaygındır. Evliyaya, keramete düşmanlık yaparlar. Bilmeyenin bilmediği şeyleri düşmanlık yapması yadırganmaz. Atalarımız böyle kimseler için, (Kişi bilmediği şeylerin düşmanıdır) buyurmuşlardır.

    Muhammed Masum hazretleri, Mektubat kitabında buyuruyor ki:
    (Allahü teâlâyı tanımak iki türlüdür:
    1- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi tanımak,
    2-Tasavvuf büyüklerinin tanımaları.

    Birinci şekildeki imanda nefs azgınlığından vazgeçmemiştir, iman hakiki değil, mecazidir. Bu iman gidebilir. İkincisinde nefs de imana geldiği için iman yok olmaktan korunmuştur. (Ya Rabbi, senden sonu küfür olmayan iman istiyorum) hadis-i şerifi ve Nisa suresinin (Ey iman sahipleri, iman edin) mealindeki 136. âyet-i kerimesi de hakiki imanı bildirmektedir. Bu âyet, (Hakiki imana kavuşun) manasındadır.

    İmam-ı Ahmed hazretleri ilim ve ictihadda çok yüksek dereceye sahip olduğu halde, hakiki imana kavuşmak için Bişr-i Hafi [ve Zünnun-i Mısri] hazretleri gibi evliyanın sohbetinde bulundu. İmam-ı a'zam hazretleri de, ömrünün son yıllarında Cafer-i Sadık hazretlerinin sohbetinde bulunduktan sonra, (Bu iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu), yani (Hakiki imana kavuşamazdım) buyurmuştur. Her iki imam da ilimde ve ibadette son derece ileri oldukları halde, tasavvuf büyüklerinin sohbetinde bulunarak marifeti ve bunun meyvesi olan hakiki imanı elde ettiler.) [C.2, m.106]

    Senaullah-i Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki:
    (Tasavvufta fena makamına kavuşan, muhakkak imanla ölür. Bekâra suresinin (Allahü teâlâ imanınızı zayi etmez) mealindeki 143. âyet-i kerimesi ve (Allahü teâlâ, kullarının imanlarını geri almaz. Fakat âlimleri yok ederek ilmi geri alır) hadis-i şerifi, hakiki imanın ve bâtın ilminin geri alınmayacağını göstermektedir.) [İrşad-üt-talibin]

    * (Sizin düşmanınız şeytandır) âyet-i kerimesini delil getirerek, bize düşman olan birisine (Sen benim düşmanımsın) demenin küfür olduğu söyleniyor.
    Cahilliğin bu kadarına da pes artık. Bir müslüman da diğer müslümana düşmanlık yaptı diye hemen ona kâfir denir mi? Hangi kitap böyle yazar? Tarihte iki müslüman ordu çarpışmadı mı? Bunlara kâfir denir mi? Bu cahil adamlar, ellerine almışlar, bir kâfir karası, önüne gelenlere rastgele sürüyorlar.

    Müziğin her çeşidinin haram olduğu muteber eserlerde bildirilirken, müziğin eğlendirici, düşündürücü, dinlendirici ve eğitici yönleri de bulunduğu anlatılarak sanki bazı müziklerin caiz olduğu söyleniyor. Mehter marşı, def, düğünde davul çalmak hariç elbette müziğin her çeşidi haramdır. Tasavvuf müziği diye de bir şey yoktur.

    * (Kâfirler Allah’tan ümit keser) âyetini delil getirerek, (Bu toplum düzelmez) diyenlerin küfre girdiği söyleniyor.
    Halbuki bu âyetin, bununla hiç ilgisi yoktur. Delinin biri çıksa, (Ben hiç hastalanmayacağım, göklerde uçacağım, dünyadaki herkesi müslüman edeceğim) dese, bir başkası da bunları yapamazsın dese, hemen eldeki kara, bu adamın alnına yapıştırılır, (Sen Allah’tan ümit kestiğin için kâfirsin) denir. Ben inansam da, ibadet etsem de Allah beni affetmez) demek küfürdür. Allah’tan ümit kesmek, Allah’ın rahmetinden ümit kesmektir. Yoksa bu işi yapamazlar demenin küfürle ne ilgisi vardır?

    * Atasözlerine düşmanlık edenler, (Doğru söyleyen dokuz köyden kovulur) sözünü de beğenmemişler.
    Bu sözün nesi var! Sakın doğru söylemeyin, yalan söyleyin mi deniyor? Yine atalarımız, (Her söylediğin doğru olsun ama her doğruyu her yerde söyleme) demişlerdir. Demek ki rasgele konuşursan dokuz köyden kovulursun. Mesela her yerde her şiir okunmaz. Okunursa ne olur, adamın canına okurlar. Söylediğin doğrunun bir faydası varsa söyleyeceksin. Zarar veriyorsa, kimseye faydası dokunmuyorsa, söylemenin âlemi nedir?

    Peygamber efendimiz, yalanı çok kötülediği halde, caiz olduğu yerleri de bildirmiştir. Demek ki doğrunun söylenmeyeceği yerler de vardır.

    Gencin biri, iftiraya uğrar. Sonunda idama mahkum olur. İnfaz saatini beklerken, kendisine iftira edenlere, bu arada hükümdara ağzına gelen sözleri sarf eder, sövüp sayar. Bu acı bağırmalar, bir süre devam eder. Hükümdar, saraydan bu feryatları duyar. Fakat ara uzak olduğu için ne söylediğini anlayamaz.

    İki vezirinin yanına giden hükümdar, bu gencin neler söylediğini sorar. Birinci vezir, (Hükümdarım bu genç, (Allah, affedenleri aziz eder) hadis-i şerifini söylüyor, "Affedenlerin yeri Cennet" diyor. Sizden af talebinde bulunuyordu) der.

    Bu söz, hükümdarın hoşuna gider. (Bu genci affettim, serbest bırakın) der. İkinci vezir, hemen atılıp der ki:
    (Haşmetli hükümdarımız, bu veziriniz, zât-ı âlinize karşı, utanmadan yalan söylüyor. Genç, af istemiyor, size sövüp sayıyordu.)

    Hükümdarın kaşları çatılıp der ki:
    (Bre vezir, sen yersiz doğru söylemekle, iki kişinin ölümüne sebep olmak istiyorsun. Şu vezirin yalanı ise bir canı kurtarmıştır. Unutma ki, "İş bitiren yalan, fitneye sebep olan doğrudan daha iyidir")

    Hükümdar, yersiz doğru söyleyen veziri azleder, yerinde yalan söyleyerek bir suçluyu kurtaran veziri de kendisine sadrazam yapar.

    * Eli yağlı karalılar, (gemisini kurtaran kaptan) sözüne de saldırıyorlar.
    Halbuki bu söz, Hadis-i şeriflere ve âlimlerimizin bildirdiklerine aykırı değildir, çok güzel bir sözdür. Atalarımız aynı anlamda, (Önce can, sonra canan) demişlerdir. Can kurtarılmadan canan kurtarılmaz.

    Abdülgani Nablusi hazretleri (Söz ve yazı ile emr-i maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir) buyuruyor.

    Faydası olmayacağı ve zarar geleceği bilindiği halde, her günah işleyene emr-i maruf yapmaya kalkmak doğru değildir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Kıyamette, bir kimseye, günah işleyene, niçin engel olmadığı sorulacak, o da, “Onun zararından korktum, Allah’ın affına güvendim” diyecek ve mazur görülecektir.) [İbni Mace]

    Peygamber efendimiz, ortalık bozuk iken, ortalığı düzletmeye kalkmak yerine, evine çekilip kimseye karışmamak gerektiğini, hatta öldürmek yerine ölmeyi tavsiye ederek buyuruyor ki:
    (Fitne zamanı, evinize girilince, Âdem aleyhisselamın, [Maide suresinin 28. âyetinde bildirildiği gibi] "Sen, beni öldürmek için bana el uzatsan da, seni öldürmek için ben sana el uzatmam" diyen oğlu [Habil] gibi ol!) [Tirmizi]

    * Kötü de olsa mevcudu kabullenme olacağı için, (Beterin de beteri vardır) sözü de tenkit ediliyor.
    Halbuki İmam-ı rabbani hazretleri, (Hiç bir zaman, hiç bir şekilde, halinizden şikayetçi olmayın. Her zaman şükredici olun. Beterin beteri vardır) buyuruyor.

    Topal olan kimse, (Beni niye topal yarattın veya niye kazada ayağımı koparttın) diye Allah’a isyan mı etmesi gerekir, yoksa (Ya rabbi gözümü kör etmediğine, kulağımı sağır etmediğine çok şükürler olsun demesi gerekmez mi? Her zaman beterin beteri vardır diyerek hâlimize şükretmeliyiz. Kur'an-ı kerimde şükretmek emredilmektedir:
    (Bana şükredin, nankörlük etmeyin!) [Bekâra 152]

    (Şükrederseniz elbette nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, iyi bilin ki azabım çok şiddetlidir.) [İbrahim 7]

    Hadis-i şerifte de (Kıyamet günü "Şükredenler gelsin!" diye seslenilir. Onlar bir bayrak altında Cennete girer. Bunlar, darlık ve genişlikte, her hâlükârda Allah’a şükredenlerdir) buyuruldu.

    Şükür, nimeti değil, nimeti vereni görmektir. Nimeti vereni bilip gereğiyle amel etmektir. Bu amel, kalb, dil ve diğer azalarla olur. Kalb ile iyiliğe niyet eder. Dil ile hamdeder, şükrünü açıklar. Uzuvlarla şükür ise, Allahü teâlânın verdiği nimetleri yerli yerinde kullanmaktır. Mesela gözün şükrü, müslümanların, arkadaşların kusurunu görmemektir. Kulağın şükrü, söylenilen ayıpları duymamış olmaktır.

    İmam-ı Mücahid hazretleri Nahl suresinde (Onlar, Allah’ın nimetini bilip itiraf ederler. Sonra da onu inkâr ederler) mealindeki 83. âyet-i kerimesini (Onlar, nimetlerin Allah’tan olduğunu bilirler. Fakat "Bu nimetleri biz kazandık veya bize miras kaldı" diyerek nankörlük eder) diye tefsir etmiştir.

    İnsan, bir hasta veya sakat görünce, kendisinin böyle bir derde müptela olmadığı için şükretmelidir! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Bir kimse, hasta, sakat birini görünce, "Allahü teâlâya hamdolsun ki beni böyle etmedi. Bundan ve daha başka dertlilerden üstün kıldı" derse, nimetin şükrü olur.) [Beyheki]

    Nimete şükredince, hem eldeki nimet yok olmaktan kurtulur, hem de yeni nimetlerin ele geçmesine sebep olur. Hadis-i şerifte, (Az veya çok bir nimete kavuşan, "Elhamdülillah" derse, Allahü teâlâ, o kimseye bu nimetten daha iyisini verir) buyuruldu. Şükredenden Allahü teâlâ razı olur. Yine hadis-i şerifte, (Yiyip içtikten sonra "Elhamdülillah" diyenden Allahü teâlâ razı olur) buyuruldu. Şu üç şeyi yapan tam şükretmiş olur:
    1- Bir nimet gelince bunu Allah’tan bilip şükretmek.
    2- Allahü teâlânın verdiği her şeye razı olmak.
    3- Verilen nimetten istifade edildiği müddetçe, Allahü teâlâya isyan etmemek.

    Hadis-i şerifte, (Din işlerinde kendinden üstün olanı görüp ona uyan, dünya işlerinde ise kendinden aşağısına bakıp Allah’a hamd eden şükretmiş olur) buyuruldu. Nimet umumi olunca, herkese gelince insan bu nimetin kıymetini bilemez. Görmek büyük nimet iken, herkeste göz olduğu için göz nimetine her zaman şükretmeyiz. Gençler; yaşlanmadıkça gençliğin kıymetini bilmez. Hastalar sağlığın kıymetini anlar. Fakirler zenginliğin kıymetini bilir. Hayatın kıymetini de ancak ölüler anlar. Şu halde yaşlanmadan gençliğin, hastalanmadan sıhhatin ve ölmeden önce de hayatın kıymetini bilip şükretmelidir.

    (Allahsızlar demek zehirli gazdır) deniyor.
    Bir kimseye Allahsız demek, (Seni Allah yaratmadı, sen maymundan geldin) demek değildir. (Dinsiz, imansızsın) demektir. Allahsız demek her ne kadar pek hoş değilse de, bunu konu etmeye, bunun için kitap yazmaya değmez. Dinde mecazi çok şey vardır. Kur’an-ı kerimde, hadis-i şeriflerde örnekleri çoktur.

    * (Kedinin bacağını gerdek gecesi ayırmak gerekir) sözüne de saldırıyorlar.
    Halbuki bu sözün anlamı, tedbirini zamanında almak gerekir demektir. Yoksa kedinin bacağını tutup ayırmak demek değildir. Tedbir işin başında alınmazsa, zamanla olayları önlemenin güç olduğu bildirilmektedir. Gerdek gecesi hanımı dövmek gerekir diye bir şey yoktur. Çünkü çoluk çocuğu terbiye etmek için dövmek doğru değildir. Ancak yanlış bir iş yapınca, cezalanabileceği hissini vermek gerekir. Peygamber efendimiz, ev halkının dövülmemesini emrettiği halde, terbiye edilmeleri için cezalanacakları, dövülecekleri hissini taşımaları gerektiğini bildirmiştir. Bu hususta Peygamber efendimiz, (Ev halkınızı terbiye edebilmek için bastonunuzu onların göreceği yere asın!) buyurmaktadır. (Taberani)

    Kur’an-ı kerimde de cenab-ı Hak, (Azabım çok şiddetlidir) diyerek kullarını ikaz etmektedir. O halde son pişmanlık fayda vermez, kedinin bacağını ilk gece ayırmak gerekir.

    * (Haram tatlıdır diyen, haramı beğendiği için kâfir olur) diyorlar.
    Nefsimiz kâfir olduğu için, nefsimizin her istediği bizim aleyhimizedir. Nefsimiz, helal olandan değil, haram olandan daha çok zevk alır. Nefsimizin hoşuna gittiğini bildirmek için, haram ama bana tatlı geliyor demekle insan kâfir olmaz. Bir kimsenin dünya güzeli bir hanımı olsa, çirkin bir bayanın bacağı açılsa, nefsimiz ona bakar ve ona bakmaktan hoşlanır. Yani haram ona tatlı gelir. Gelmez diyenler, nefsin mahiyetini bilmeyen cahil kimselerdir. Nefsimiz, kötü bir bayana iltifat etmekten zevk alır da, evimizde yemeğimizi pişiren, çocuklarımıza bakan, evimizi düzenleyen, yoldaşımız, sırdaşımız, fedakâr hayat arkadaşımıza iltifat etmekten hoşlanmaz.

    Bu bakımdan tatlı gelen harama, tatlı geliyor demekle küfre girilmez. Fakat günahını açıklamak doğru değildir. Acı geliyor dersek belki o zaman gerçeği söylememiş oluruz. Kumarın, içkinin başından kalkmayanlar, tatlı gelmese orada dururlar mı? Bilgisayarda çeşitli oyunlardan zevk almasalar, saatlerce onun başında beklerler mi? Sabahlara kadar internette chat yaparlar mı? Kendimizi kandırmaya çalışmanın âlemi yoktur.

    * (Meleksin, melek gibisin) demeye de saldırıyorlar.
    Halbuki caiz olan teşbihler vardır. Bir kimseye böyle söylemekle, onun melek olduğu veya melek gibi günahsız olduğu söylenmiş olmaz. Ona iyi insan dendiği anlaşılır. Mesela biz bir arkadaşa, günahlardan kaçtığı için Melek Kasım diyoruz. Çocuğunu severken, melek kızım demekte de mahzur yoktur.

    * (Vakit nakittir) sözü de tenkit edilerek, bu paraya tapmanın başka ifadesi deniyor.
    Adam oradaki nakitin ne anlama geldiğini bilmediği için böyle söylüyor. Mesela nakden ödemek peşin ödemek demektir. Vakit nakit demek de, vaktin değerini bilmek, onu boşa harcamamak, vaktinde yani peşin olarak değerlendirmek gerekir anlamındadır. Böyle sözlerin ne mahzuru olur?

    * (Babam öldü, hemen mezarını yaptırdım) diyene kızıyorlar, israftır, dine aykırıdır diyorlar.
    Mezar düşmanı olduğunu çekinmeden açıklıyorlar. Âlimlere evliyaya türbe yaptırmak bile caizdir. Bunun için atalarımıza dil uzatmak çok yanlıştır. Aynı zihniyet enbiya ve evliya kabirlerin yardım istemeye de, onlar için kurban kesmeye de şirk diyorlar. Allah rızası için kurban kesip sevabını yatırdaki evliyaya bağışlamanın dinen bir mahzuru yoktur. Hele şirk ile zerre kadar ilgisi yoktur. Evliya kabirlerine gidip evliyanın aracı olmasını istemenin şirkle bir ilgisi yoktur. Biz her şeyin yaratıcısının ve o evliyaya yardım etme gücünü verenin Allahü telâlâ olduğunu biliyoruz. En cahil bir kimse de, insanın yaratıcı olmadığını bilir. Onun için evliya kabirlerine dua etmeye giden kimselere müşrik demek çok çirkin bir harekettir.

    * Kötü bir iş yapılırken, (Elâlem ne der, dost düşman ne der) sözüne de saldırıyorlar. Halbuki diğer sözler gibi, bu söz de dinimize aykırı değildir. Kuldan utanmayan Allah’tan da utanmaz. Bir kötülüğü işlerken Allah’tan utanmayan kimse, hiç değilse kuldan olsun utanmalıdır. Kötü örnek olacağı için kötülüğü açıktan işlemek daha fazla günahtır. Açıktan oruç yemek gizli yemeye göre daha büyük günahtır. Onun için dinimizde açıktan oruç yiyen dünyada da cezalandırılır. Çünkü kötülüğe örnek oluyor. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
    (Kim, dünyada günahını gizlerse, Allahü teâlâ da, Kıyamette, o günahı herkesten saklar.) [Müslim]
    (Bir günaha düşen, Allah’ın örtüsünü, onun üzerinde bulundurmalıdır!) [Müslim]

    İnsanlardan utanarak günahı gizlemek de hayadandır. Haya da imandandır. Günah gizlenmezse, fasıklar bundan cesaret alır. (Falanca günah işliyor. Ben de işlesem ne çıkar?) diyebilir. Riya olmaması için ibadeti gizlemek caizdir. Onun için (Kabahat da gizli, ibadet de gizlidir) denmiştir. Bunun gibi atasözlerinin çoğu bir hadis-i şerife dayanmaktadır. (Haya elbisesine bürünenin aybı görülmez. Duyulunca hoşlanılacak şeyleri yap! Kimsenin duymasını istemediğin ve duyulunca insanların hoşlanmıyacağı şeylerden kaç!) buyurulmuştur. Yani dost düşmanın ayıplıyacağı kötülükleri yapmamalıdır.

    * Eli karalılar, saldıracak yer arıyorlar, (İyi atadan kötü evlat, kötü atadan iyi evlat olabilir, sözü bâtıl bir sözdür, hiçbir dayanağı yoktur) diyorlar.
    Bu çok normal bir sözdür. Âdem aleyhisselam, Nuh aleyhisselam, büyük birer peygamber oldukları halde, çocuklarından kâfir olanlar da olmuştur. Aksine Ebu Cehilin oğlu, Eshab-ı kiramdan olmakla şereflenmiştir.

    * (Yeni yılınız kutlu olsun diyen kâfir olur, çünkü Noel kutlanmış olur) diyorlar. Yeni yıl başka, Noel başkadır. Yeni yıl Hıristiyanların yeni yılı mı, yoksa bütün dünyanın yeni bir yılı mı? Yılın ne günahı var? Allah bütün yeni yıllarımızı kutlu etsin. Yeni yılımızın iyi geçmesi için dua etmenin Noeli kutlamakla ne ilgisi olabilir.

    * Adamlar her düğünü oyun eğlence sandıkları için, (Sünnet düğününde Kur’an okumak küfürdür) diyorlar.
    Halbuki içkisiz yapılan ve başka haram bulunmayan sünnet düğünlerinde mevlit ve Kur’an-ı kerim okutmakta hiç mahzur yoktur. Müzik varsa, davul veya def çalınıyorsa, eğlence arasında elbette Kur’an-ı kerim okunmaz. Sünnet düğünü sebebiyle Kur’an-ı kerim okumaya engel olmak çok çirkin bir harekettir.

    * (Allah cezanı versin demek bedduadır, böyle söylemek haramdır) deniyor.
    Ceza kelimesi, iyi veya kötü karşılık, mükafat demektir. Mesela ahirete, iyilik ve kötülüklerin karşılığının verildiği yer anlamında dâr-ül-ceza denir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (İyilik gördüğüne, cezakellahü hayran kesira [Allah, seni çok hayırla mükafatlandırsın] diyen, ona en büyük duayı etmiş olur.) [İ.Asakir]
    Allah seni mükafatlandırsın anlamında Allah cezanı versin demek beddua olmaz. Atalarımız Arapça bildiği için böyle konuşurlardı. Yeni neslin bunları bilmediği için beddua sanması yadırganmaz.

    * (Gözden ırak olan gönülden de ırak) olur sözünü de beğenmiyor.
    Halbuki bu mealde hadis-i şerif vardır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
    Kalb [gönül] çok zaman his organlarına bağlıdır. Duygu organlarından uzak olanlar, gönülden de uzak olur. Hadis-i şerifte, (Göz görmeyince, gönülden de ırak olur) buyuruldu. Bu hadis-i şerif, kalbin duygu organlarına bağlı bulunduğu mertebeyi göstermektedir. Tasavvuf yolunun nihayetine varılınca, kalbin his organlarına bağlılığı kalmaz. Histen uzak olmak, kalbin yakın olmasını bozmaz. Bunun içindir ki, tasavvuf büyükleri, başlangıçta ve yolda olanların, olgun rehberin yanından ayrılmalarına izin vermemişlerdir.
    (Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırmamalı) sözüne uyarak yolunuzu değiştirmeyin! Uygunsuz kimselerle arkadaşlık etmekten, elden geldiği kadar sakının! (M.117)
    İslam âlimlerinin eserlerinden ırak olanlar, onların gönüllerinden de ırak olurlar.

    * (İyi işler, iyi günler, iyi yolculuklar) demeye saldırıyorlar. Hayırlı işler, hayırlı günler demek gerekiyormuş.
    Arapça olan hayrın, yaklaşık Türkçe karşılığı iyi kelimesi ile ifade edilir. Ha hayırlı dediniz, ha iyi dediniz fark eden bir şey olmaz. Bunun gibi ifadeleri bir problem haline getirmek yanlıştır.

    * Malum yağlı karalılar, (Bana göre şöyle, bence böyle) sözünü tenkit ederek birkaç güzel örnek vermişler, fakat yazdıkları üç ciltlik eserleri şahsi görüşle, bana göre ile doludur. Atalarımız, bunun gibiler için, (Bu ne perhiz…) demişlerdir.

    * (Yaş günü, anneler, babalar günü Batıdan gelen sapıklıktır) diyorlar. Hem de bunu din adına söylüyorlar. Batıdan gelen her şeye günah denir mi? Dinimiz sadece kâfirlerin ibadetle ve haram olan âdetlerini yapmayı yasaklar. Mubah olan âdetlere izin verir. Peygamber efendimizin papaz ayakkabısı ve Rum cübbesi giydiği muteber eserlerde bildirilmektedir. Doğum gününe önem vermeyi Hıristiyanlar, Müslümanlardan öğrenip, almışlardır. Mevlid, doğum zamanı demektir. Peygamber efendimizin doğum günü, bütün müslümanların bayramıdır. Mevlid gecesinde, Peygamber efendimizin doğduğu için sevinenlerin günahları affedilir. Bu gece, Peygamber efendimiz aleyhisselamın doğum zamanlarında görülen halleri, mucizeleri okumak, dinlemek çok sevaptır. Kendisi de anlatırdı. Eshab-ı kiram da bir yere toplanıp, okurlar ve birbirlerine anlatırlardı.

    Yaş günü kutlamak ibadet değil âdettir. Bu âdet Hıristiyanlardan gelmiş olsa bile, ibadet olmadığı için bir müslümanın, doğum günü, evlilik yıldönümü, anneler babalar günü gibi günler tertip etmesinde, yılbaşlarında tebrik kartı yazmasında mahzur yoktur. Günah olmayan böyle âdetleri taklit etmek caiz olur. Ancak yaş gününde mum dikmek gibi faydası olmayan âdetleri yapmak uygun olmaz.
    Peygamber efendimiz, uzun entari giymiş, şalvar ve pantolon giymemiştir. Şalvar giymek âdette bid’attir. Âdette bid’at olan şeyi yapmak günah değildir. Uçağa binmek de âdette bid’attir, günah değildir. Bunun için âdet olan yerlerde, kâfirlerden gelmiş olsa bile, kadınların çarşaf ve erkeklerin pantolon giymeleri günah olmaz. Peygamber efendimiz, bazen Rum, bazen Arap elbisesi giyerdi. Tirmizi’nin bildirdiği hadis-i şerifte, kolları dar, Rum cübbesi giyerdi. (Mevâhib-i ledünniyye)

    Hakim’in rivayet ettiği (Bir kavme benzeyen onlardandır) hadis-i şerifindeki benzemek, ibadetlerde benzemektir. Kılık kıyafetle ilgili şeyler âdettir. Çirkin olmayan âdetlerde kâfirlere benzemek günah olmaz. İbadette kâfirlere benzemek bazı yerlerde mekruh, bazı yerlerde haram, bazı yerlerde küfür olur. Mesela haç takan kâfir olur. Fakat kâfir gömleği giymek, saç uzatmak günah olmaz. Çünkü bunlar âdettir.


    Bizden değil ne demek?
    Sual: Mutezile itikadında birisi, salih bir müslümana, (Bizi aldatan bizden değildir) hadis-i şerifini naklederek, (Müstear isim kullandın, bizi aldattın, küfre girdin) demiş. Müstear isim kullanan arkadaş da, (Elbette sizden değilim, yani mutezile değilim) demiş. (Bizden değildir) ne demek?
    CEVAP
    Herkes hadis-i şerifleri kendi aklına göre açıklıyor. Hele mutezile fırkası, tamamen aklı esas alır, akıl ile Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkar. Bu fırka mensupları, hep iman bilgileri üzerinde uğraştıkları için, fıkıh bilmezler. Neyin küfre sebep olup olmadığını da anlayamazlar. Günümüzde bu fırka mensupları kalmamıştır. Fakat o fırkanın metodunu kullananlar az da olsa vardır.

    Şimdi, bizden değil denilen hadis-i şerifleri İslam âlimleri nasıl açıklıyor, onu görelim. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
    (Büyüğünü saymayan, küçüğüne acımayan bizden değildir.)
    [Biz müslümanlar, büyüklerimizi sayar, küçüklerimize acırız, acımayan bu güzel ahlaka sahip değildir. Fakat kâfir de değildir.]

    (Tırnağını kesmeyen ve bıyığını kısaltmayan kimse, bizden değildir.)
    [Yani sünnete uymamış olur. Kâfir olmaz. Her hafta saç, sakal, tırnak kesmek, koltuk altını temizlemek sünnettir.]

    (Guslettikten sonra abdest alan bizden değildir.)
    [Gusletmekle abdest de alınmış olur. Ayrıca namaz abdesti almak mekruh olur. Burada bizden değil demek, bizim sünnetimize uymamış olur demektir.]

    (Alışverişte hile yapan bizden değildir.)
    [Müslüman kendi menfaati için, başka müslümanı kandırmaz. Kandırırsa haram işlemiş olur. Fakat haram işlemekle kâfir olmaz.]

    (Bize silah çeken bizden değildir.)
    [Müslümanla dövüşmek, hatta savaş etmek küfür değildir. Eshab-ı kiram arasında savaşlar olmuştur. Timur Han, kendisi gibi müslüman sultanlarla savaşmıştır. İki tarafa da kâfir denmez. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen, (Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltiniz) buyuruluyor. Hücurat 9]

    (Soygun yapan bizden değildir.)
    [Hırsızlık eden, gasp eden, soygun yapan haram işlemiş olursa da kâfir olmaz. Günah işleyen müslümana kâfir denmez. Mutezile kâfir diyor.]

    (Korktuğu için yılan öldürmeyen bizden değildir.)
    [Zararlı hayvanları, suda boğmamak, ateşte yakmamak şartı ile öldürmek gerekir. Yılandan korktuğu için, onu öldürmeyen, dinimizin emrine uymamış olur, fakat yine müslümandır.]

    (Verilen selamı almayan bizden değildir.)
    [Verilen selamı almayan, günah işlemiş olur, fakat yine müslümandır.]

    (Irkçılık yapan bizden değildir.)
    [Biz müslümanlarda ırk üstünlüğü yoktur. Buna rağmen, iyi kimseler geldiği için Arabı severiz, Türkü severiz. Sevmemizin mahzuru olmaz. Fakat müslüman bir Arabı, müslüman Fransız’dan üstün tutamayız. Böyle bir ırkçılık yapmak dinimize aykırıdır. Hele hıristiyan bir Türk, müslüman Araptan üstündür demeyiz. Böyle söyleyen Müslümanlıktan çıkar.]

    (Evlenmeyen bizden değildir.)
    [Evlenmeyen sünnete uymamış olur. Ama bir mazeretten dolayı evlenmeyen müslümana kâfir denmez. Hatta hiç bir mazereti olmasa da yine evlenmeyen kâfir olmaz. Evlenmek sünnetine veya sakal sünnetine uymayana da kâfir denmez. (Müşriklere muhâlefet edip sakalınızı uzatınız!) ve
    (Bizden başkasına benzeyen bizden değildir) hadis-i şeriflerini okuyup, sakal bırakmayana, kâfir, müşrik dememelidir. Mubah olan âdetlerde kâfirlere benzemekte mahzur yoktur. İbadetlerde değişiklik yapmak, kâfirlere veya bid’at ehline benzemek caiz olmaz. Çünkü, (İbadetleri bizim gibi yapmayan bizden değildir) buyuruluyor. İbadetleri değiştirmek haramdır, bid’attir. Beğenmediği için değiştirmek ise küfür olur.]

    Hamdolsun denir mi?
    Sual: Bir yazar, "Allah ismini unutturmak için, filmlerde, TVlerde, şarkı ve türkülerde, "Allah kahretsin" yerine "Kahrolsun", "Allah’a şükürler olsun" yerine "Şükürler olsun" deniyor. Böyle söylenmemeli diyor. Başka bir yazar da "Nasılsın" diyene, "Hamdolsun iyiyiz" demek caiz değildir, bid'attir. Allah’a hamdolsun demeli" diyor. Doğru mudur?
    CEVAP
    İmam-ı Birgivi hazretleri buyuruyor ki:
    Doğru olsa da çok yemin etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemine kıymet vermemek olur. Bunlara kıymet vermeyerek yemin etmek çok çirkindir. Şarkılarda, temsillerde, eğlencelerde yemin etmek böyledir. (Tarikat-ı Muhammediyye)

    Allahü teâlânın ismini, çirkin filmlerde değil, temiz yerlerde kullanmalıdır! Lüzumsuz yere kullanmak da uygun değildir. Mesela çok uzak bir yere gittiğini belirtmek için (Yürü Allah’ım yürü, bir türlü varamadık) ve çok yemek yendiği zaman (Ye Allah’ım ye bitmiyor) demenin Allah’ın ismini hafife almak olduğunu âlimlerimiz bildiriyor. O halde şarkılarda, türkülerde, filmlerde Allah’ın ismini lüzumsuz yere kullanmak doğru değildir. Bunun gibi Allah aşkına diyerek bir kimseden para, dünyalık şey istemek de caiz değildir. (Hadika)
    Allahü teâlânın ismi maddi işlere, kötü şeylere alet edilmemelidir!

    Hamdolsun iyiyiz
    İkinci yazarın görüşü de dinimize aykırıdır. Çünkü İslam âlimleri tek başına hamdolsun, şükürler olsun şeklinde kullanmışlardır. İmam-ı Rabbani hazretleri, her mektubunda Allahü teâlâya hamdolsun diye yazdığı halde, bazı mektuplarında Allah kelimesini kullanmadan da hamdolsun diyor. Mesela Mektubat kitabının ilk cildinde buyuruyor ki:
    (Sizin için ne kadar hamdetsek, ne kadar şükretsek azdır. Sayenizde Lahor şehrine İslamiyet yerleşmektedir.) [M. 76]
    (Kıymetli kardeşim! Hamdolsun, hepimiz iyiyiz) [M. 241]

    Hamd veya şükür elbette yalnız Allahü teâlâya mahsustur. Fatiha suresinin ilk âyet-i kerimesi de böyle olduğunu bildirmektedir. Nitekim âlimlerimiz buyuruyor ki:
    Herhangi bir kimse, herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde, herhangi bir kimseye, herhangi bir şeyden dolayı, herhangi bir suretle hamd ederse, bu hamd ve şükürlerin hepsi, Allahü teâlânın hakkıdır. Hamd yalnız Allahü teâlâya yapıldığı gibi, dua da, secde de Allah için yapılır. Allah’a dua ediyorum, Allah’a secde ediyorum demek şart değildir. Dua ediyorum, namaz kılıyorum, oruç tutuyorum demek yanlış değildir, Allah adı kasten kaldırılmış olmaz.

    Seadet-i Ebediyye’deki şu dörtlüğü de okuyalım!
    Huda Rabbim, nebim hakka Muhammeddir Resulullah,
    Hem İslam dinidir dinim, kitabımdır kelamullah.
    Akaidde, Ehl-i sünnet oldu mezhebim, hamdolsun,
    Amelde, Ebu Hanife mezhebi, mezhebim vallah.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Farkında olmadan küfre düşmek
    Sual: Bilip bilmeden çok söz söylüyor, doğru yanlış çok iş yapıyoruz. Farkında olmadan küfre düşmüşsek ne yapmamız lazımdır?
    CEVAP
    İslam âlimleri buyuruyor ki:
    Her müslümanın Allahü teâlânın emirlerine uyması, yasak ettiği şeyler kaçması gerekir. İbadetleri yapmaya, haramlardan sakınmaya önem vermeyenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, ahirette sonsuz olarak Cehennemde çeşitli azaplara maruz kalır. Affedilmesine ve Cehennemden çıkmasına imkan ve ihtimal yoktur.

    Bir müslümanın küfre düşmesi, yani kâfir olması çok kolay olur. Çünkü her sözde ve her işte kâfir olmak ihtimali çoktur. Bunun için küfrün sebebi bilinmese de, her gün bir kere, Ya Rabbi, bilerek veya bilmeyerek küfre [kâfirliğe] sebep olan bir söz söyledim veya bir iş yaptımsa, pişman oldum, beni affet demelidir. Böyle tevbe eden muhakkak af olur, Cehennemden kurtulur. Cehennemde sonsuz kalmamak için, her gün muhakkak tevbe etmelidir. Müslümanın bu tevbeden daha önemli görevi yoktur.

    Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken bu hakları ödemeli, kılınmamış namaz borçlarına tevbe ederken de, bunları kaza etmeye çalışmalıdır. (Seadet-i Ebediyye)


    Sual: Bir insan kâfir olsa, sonra müslüman olsa, ibadetleri yok olur mu?
    CEVAP
    Mürtedin önceki ibadetlerinin sevapları yok olur. Tekrar imana gelirse, zengin ise, yeniden haccetmesi gerekir. Malları kendisine geri verilir. Namazlarını, oruçlarını, zekatlarını kaza etmesi gerekmez. Mürted olmadan önce, kazaya bırakmış olduklarını kaza etmesi gerekir. Çünkü mürted olunca, önceki günahlar yok olmaz. Mürted, imana gelirse, mürted iken kılmadığı namazlarını kaza etmez. Çünkü kâfirler ibadetlere muhatap değildir. Yani onlardan ilk istenen iman etmeleridir. (Hindiyye)

    Küfre düşürücü sözleri öğrenmeli, küfre düşmemeye dikkat etmelidir. Çünkü bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
    (Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz.) [Deylemi]

    Sual: Dini bilgimiz yetersizdir. Piyasada çok çeşitli kitap ve siteler var. Hepsine de güvenemiyoruz. Allah rızası için bize en uygun siteleri tavsiye eder misiniz?
    CEVAP
    Piyasada uygun site ve uygun kitaplar çoktur. Ancak biz hepsini okumadık. Okumadığımız için uygun olan bir kitabı veya siteyi size tavsiye edemeyiz. İçinde bazı hatalar olabilir. Bunun için 30 senedir okuduğumuz kitapları ve en uygun siteyi size tavsiye ediyoruz.
    Uygun kitapların bulunduğu site: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Kontrolümüzden geçen site: Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •