Mehmet Şevket Eygi

14.01.2008


YURT dışında yaşayan muhterem bir Hocaefendinin sağlığı bozukmuş (âcil şifalar dilerim), üzülmemesi için kendisine, İstanbul’da yayınlanan bir gazetenin her gün sansürlü nüshası hazırlanıp takdim ediliyormuş...

Böyle bir gazete, ikinci cihan harbi öncesi yıllarda Amerika’da meşhur süper zengin Rockfeller için de hazırlanırdı. Dünya büyük bir çatışmaya doğru ilerliyordu, ufuklarda kara bulutlar vardı. Rockfeller’in yaşlı ve yıpranmış kalbi bu haberlere dayanamazdı. Sırf onun okuması için tek nüsha özel bir gazete hazırlanıp her sabah sunuluyordu. Pembe Daily Herald...

Böyle sansürlü ve pembe gazeteler aslında bir değil, iki değildir. İktidar büyüklerimiz de bu gibi pembe, sansürlü, ak gazeteleri çok severler.

Türk basınında sansür var mı? Bu soruya hem evet, hem hayır cevabı verilebilir. Kanunen, hukuken sansür yoktur ama gazetelerin içlerinde böyle bir şey vardır.

Birkaç yıl önce Ahmet Altan bir yazısı yüzünden kapı önüne konulmuştu.

En yeni misal Emin Çölaşan’dır.

Hepsi için söylemiyorum ama bazı İslâmî gazetelerde yaman bir sansür uygulaması vardır. Tamer Korkmaz Zaman’dan niçin uzaklaştırıldı?

Dinî bir cemaat tarafından çıkartılan büyük bir günlük gazetede hiçbir muhalif yazı, yorum, haber basılmaz. Gelen paşam, giden ağam...

Yine başka meşhur ve güçlü bir Müslüman gazetesinde bir köşe yazarı Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü aleyhinde bir paragraf yazabilir mi? Ya yazı sansürlenir, temizlenir, yahut sayın muharrir kapı dışına konulur.

Bendeniz üç ay müddetle Zaman gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapmıştım. Bu müddet zarfında hiçbir yazarın, yorumcunun yazısına müdahale etmedim. Benim yazımla Fehmi Koru’nun yazısı üçüncü sayfada yayınlanırdı. Bazen görüşlerimiz birbirine zıt olurdu... Gazete dediğin çok sesli olmalı.

Zaman’ın başına bendeniz geldiğim vakit eski kadro toptan istifa etti. Sadece Fehmi bey kaldıydı. Ali Bulaç ile o zaman görüştüğümüzde “Ağabey, yazmaya devam edersem benim yazılarımı sansür edeceksiniz...” demişti. Ona; “Hayır yazılarına hiç karışmayacağım, sadece sen kendini sansür veya kontrol edersin...” cevabını vermiştim.

Adnan Menderes zamanında olduğu gibi şimdi de iktidara bağlı bir pembe basın kuruluyor. Bu bir tekelleşme ve kartelleşme hareketidir. Hayırlı bir şey midir? Değildir. Medya gibi büyük, çok büyük bir güç mutlaka olumlu muhalefet yapmalı, uygunsuz işleri ve icraatı kamuoyuna duyurmalıdır.

Müslümanların çıkarttığı gazeteler, dergiler, işlettiği televizyon ve radyolar muhalefet konusunda herkese örnek ve model olmalıdır. Dinimiz yalakalığı, meddahlığı, şişirme övgüleri kötü görür.

İktidar mensupları, çok iyi niyetli olsalar bile yanlış yapabilirler, zulm edebilirler. Onların uyarılması medya için kutsal bir vazife ve misyondur.

“Taze haber, doğru yorum...” Acaba gerçekten öyle midir? Medya babalarının büyük bankaları, holdingleri, ticaret ve sanayi şirketleri vardır. Kimisi dev ihalelerle ilgilenir, kimisinin silinmesi gereken büyük vergi borçları vardır... Bazıları şantaj yapabilir... Medya buzdağının görünen kısmı yüzde birdir.

Her büyük medya kuruluşunun kendi tabuları, yasakları, özel talimatnamesi bulunur.

Dev gazeteler sadece satış ve ilan geliri ile masraflarını kurtarmaz. Başka “özel” gelirler de lazımdır yaşamaları için.

Gazeteleri dikkatle takip edenler fark etmişlerdir. Bazen büyük bir gazete bir konuda kampanya başlatır, şiddetli bir muhalefet yapar. Bu kampanya bir müddet devam eder, sonra ansızın kesilir. Ne olmuştur? Kapalı kapılar ardında konuşulmuş, anlaşılmıştır...

Medya etiği diye bir şey yok mu?.. Bendeniz öyle bir metin olduğunu duymuştum...