Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Cumhuriyet'ten Kovduran KARİKATÜR

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Cumhuriyet'ten Kovduran KARİKATÜR



    28 Şubat’ın yıldönümünde başına gelenler için “Moralimi, zihnimi yıprattı” diyen Tan Oral, ilginç tesadüf, bir başka önemli tarih olan 12 Mart’ta da “Sanatta 50. yıl” sergisini açmaya hazırlanıyor. Cumhuriyet’le yollarının ayrılmasına neden olan Yeni Şafak gazetesinin “yalan” söylediğini, bunun “suç” olduğunu belirterek “Oyuna getirildim” derken, Cumhuriyet’in kendisine “Git” demediğini, ama gönderdiği iki karikatürü yayınlamayarak kararını gösterdiğini anlattı.
    Cumhuriyet’te nasıl işe başladığını, 30 yıl sonra nasıl ayrıldığını, bugünkü duygularını ve ne yapmayı planladığını anlatan Tan Oral’ın Cumhuriyet için çizdiği ama yayınlanmayan son iki karikatürünü de NTVMSNBC’de yayınlandı.

    Konuşmayı çok sevmemesiyle tanınan Tan Oral, “Hem zamanımı yedi, moralimi, duygumu, zihnimi ciddi biçimde hırpaladı” dediği bu olayla ilgili sorularımızı uzun uzun yanıtladı. Ama önce “Söze başlarken” diyerek şu girişi yaptı:

    “Söze başlarken önce şunu söyleyeyim: Benim düşüncelerimi açıklamak için bir imkanım var; çiziyorum ve yayınlayabiliyorum. Böyle bir imkanım olduğundan röportajlar çok sıkıyor beni. Ne söylemek istiyorsam çizgilerimde var zaten. Ayrıca ne demek istiyorsun, diye sorulduğunda bundan sıkılıyorum. Yine benim inancım, eğer böyle bir iş yapıyorsa insan, işi isminden önde olmalı. Halbuki röportajlar tam tersine döndürüyor. Kişi ve isim öne çıkıyor, iş geri planda kalıyor. Bu söylediklerim röportajın içinde ama...”

    RÖPORTAJDA ONLARIN HOŞUNA GİDEN ŞEYLER SÖYLEMİŞİM
    Tan Oral’a yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

    Yeni Şafak’tan size, “Sizin zor durumda kalmanıza neden olduk, buyrun bizde çalışın” diye bir davet gelse vereceğiniz yanıt ne olur?
    Öyle ciddi bir şey geleceğini sanmıyorum. O şunu gösterir, diyelim ki böyle beklenmedik bir çözüm oldu, ben de gittim. Benim orada ne yapacağımı şimdiden kestiremiyorlardır da ondan. Çünkü öyle bir şey olsa yapacağım tek şey, meselâ son röportajda onların hoşuna giden şeyler söylemişim. Bu zaman tam tersini söylerim, çünkü sorumsuzum. Yaptığım iş böyle. Hatalıysam, koskoca basın ordusu var, düzeltirler beni. Yapacak bir şeyim yok. Dolayısıyla olmaz o.

    ATTIKLARI BAŞLIK 15 SENE ÖNCEKİ RÖPORTAJA AİT
    Yeni Şafak’ta yer alan söyleşide türban konusunda tam da onların duymak istediği şeyler sizin tarafınızdan söylenmiş gibi. Haber çıktığında kendinizi doğru ifade etmiş olarak gördünüz mü?



    Hayır, hayır... Şöyle: Haberin ana yapısında bazı tatsızlıklar var. Ama oralara özellikle girmek istemiyorum. Çünkü şu şeyi çok görmüşüzdür basında; birisi birşey söyler, çıkınca da söylediklerini hemen geri almaya kalkar. Böyle bir şey yapmak istemiyorum.
    "Yeni Şafak olayı"ndan sonra Cumhuriyet'e gönderdiği ama yayınlanmayan karikatür.

    Söylediklerimin yanlış veya doğru, arkasında dururum. Mesela Yeni Şafak’ın bu oyununda ben hiçbir şey söylemedim. Yani laflarımın yansıtılması konusunda hiçbir itirazım yok. Sadece oynanan oyun, karikatürün kendileri için çizildiği konusundaki ısrarlarıdır, olayı büyüten. Ama şunlar oldu. Mesela, attıkları büyük başlık benim onbeş sene önce 1992 veya 1993’te yine sağcı bir gazetede benimle yapılan yarım sayfalık bir röportajın üst başlığıdır.

    Aynı başlık mı?
    Aynı v e ben bunu, konuşmanın arasında “Yıllar önce bir röportajımın da böyle bir başlığı vardı” diye söylemiştim. Yoksa son röportajda özellikle söylediğim bir cümle değildi. Daha öncekini bir hatırlatmaydı, ama o kadar hoşlarına gitmiş ki, kendileri de o başlığı atmışlar.

    Söyleşinin konusu başörtüsü müydü?
    Hayır, akla gelebilecek her konuda çok geniş bir sohbet ettik. Başörtüsü, siyaset, dünya, kadın-erkek ilişkileri, sanat... Çok şey konuşuldu, fakat gündemde olduğu için zannediyorum, röportajı yapan kişinin aklında kaldı. Teyp falan yoktu. Karşılıklı bir sohbetti, o da çok şey anlattı. Hatta ben de onlardan röportaj konusu çıkarıp yayınlayabilirdim. Bir sohbetti. O da kendi görüşlerini anlattı.
    Söyleşiniz, 28 Şubat gibi özel bir tarihte yayınlanıyor ve birinci sayfadan manşetten veriliyor.
    Ben o zaman farketmedim, daha sonra da onlar bunun bir rastlantı olduğunu söylediler.

    Rastlantıydı derken...
    Dediler.

    BU BİR OYUNA GETİRİLMEK
    Basın açıklamanızda, Yeni Şafak’ın tutumunu “kötü niyet ve pervasızlık” olarak değerlendirmişsiniz.
    Olayın tek önemli kısmı bu. Bakarsak, bir çok arkadaşım “Bu gazeteyle konuşmayı niye kabul ettin” diye soruyorlar. Benim için farketmez, herkesle konuşabilirim. Bir şartla; gerçekten düşüncelerimi rahatlıkla söyleyebilmeliyim. İkinci şart da, söylediklerim kırpılmadan yansımalıdır. Dolayısıyla ben bir problem düşünmüyorum. Gerçekten kapakta, birinci sayfadan böyle verilmesi benim için çok rahatsız edici. Ama değil mi ki gazeteci de özgürdür, benim konuşmalarımı istediği gibi kullanır. Başlık da yapar, her şey de yapar. Yalnız yapmaması gereken bir şey vardı: Bu gazete için çizmediğim, kendilerine güvenerek verdiğim bir çizgiyi, “Bizim için çizdi” diye yayınlamalarıydı. Bir hataydı. Buna karşı benim yapabileceğim bir şey vardı.
    Genel Yayın Yönetmeni’ne bir mektup yazdım; “Bu doğru değil, lütfen, rica ediyorum, bunu düzeltin” dedim. Ertesi gün gerçekten gazetenin iç sayfalarında bir yerde, fotoğraflı falan, gerçi hafif bir değişiklik var, ama önemli değil, bu çizginin kendileri için çizilmediğini söylediğim yalanlama yer aldı. Bu noktada iş benim için tamamlanmıştı. Yapacak hiçbir şey yoktu. Gerisi benim kendi gazetemi, kendi yakınlarımı ilgilendirmesi gereken bir şeydi. Ama aradan 5 gün geçtikten sonra aynı karikatürü, aynı başlıkla, “Bizim için çizildi” diye yayınlandığı zaman işin bütün tatsızlığı, o noktada başladı bence. Onun dışında her şey normaldi. Çünkü kimse kimsenin yaptığını beğenmek zorunda değil. Ama bu bir oyuna getirilmek.

    KENDİMİ GAYET RAHAT HİSSEDİYORUM
    Mağduriyetiniz ne ölçüde oldu? Bir iş kazası mı, içinde bulunduğunuz durumu nasıl görüyorsunuz?
    Bunların hiçbirisi değil. Ben kendimi gayet rahat hissediyorum. Çünkü bunlar benim hayatımda ağırlıklı olan şeyler değildi. Yani ben bir iş yapıyorum, bir şey çiziyorum, düşüncemi kağıda geçiriyorum. Uzun yıllar gazeteye de pek gitmiyordum. Evden teknolojik imkanlar buna imkan veriyordu zaten.

    YALANDA ISRAR CİDDİ BİR SUÇ BENCE
    Dava açmayı düşünüyor musunuz? Cumhuriyet’ten tazminat alarak mı ayrıldınız?
    Nasıl anlatmalı? Hukuki problemler benim pek ilgilendiğim şeyler değil. Hukukçu arkadaşlarım var, zannediyorum onlar ilgileniyorlar. Bana bir yol göstereceklerdir veya bir öneride bulunacaklardır. Benim şu anda bir girişimim yok. Bir gazeteciye güvenerek bir şeyler söylenmiş. Gerçi söylediklerim yayınlandı, ama ölçüleri değiştirilerek yayınlandı. Buna da bir hakkı var gazetecinin. Değil mi ki konuşmayı kabul ediyorum, böyle de bir hakkı var. Ama yalanda ısrar ciddi bir suç bence.

    Şu andaki durumu yalanda ısrar olarak mı görüyorsunuz?
    Evet, çünkü karikatürü öyle yayınlamaları doğru değildi.
    Cumhuriyet gazetesi, Tan Oral'a "Git" demedi ama, bu karikatürü de yayınlamayınca, Oral durumu anladı.



    Cumhuriyet gazetesi, Tan Oral'a "Git" demedi ama, İŞTE bu karikatürü de yayınlamayınca, Oral durumu anladı.

    Düzelttiler, ama tekrar aynı şekilde “Bizim için çizilen karikatür” diye yayınladılar. O zaman iyiniyetle bağdaşmasına imkan yok bunun. Gazetedeki abuk sabukluğu görünce canım çok sıkıldı. O sabah müthiş canım sıkıldı. Şöyle söyleyeyim, röportajda söylediğim şeylerden dolayı hiçbir sıkıntı duymuyorum. Ki gerçekten aykırı ve farklı laflar, olabilir. Onları tartışırım. Şöyle bir hakkım var. Söylediklerim de yanlışsa, hayat beni düzeltir veya kafası çalışan insanlar düzeltir. Dolayısıyla problem değil. Ama birinci sayfadaki karikatürü “Bizim için çizdi” diyerek yayınlamaları, korkunç bir şey. Yalana tahammül yok.

    28 ŞUBAT’I DA BİLEREK SEÇTİLERSE, HELAL OLSUN!
    Röportajı yapan muhabirle, başınıza gelen bu olaydan sonra konuştunuz mu?
    Konuştuk, konuştuk. O iyiniyetli gözüküyor ama, artık ona da güvenmiyorum. Çünkü ikinci yayına kadar güveniyordum. Niye, çünkü küçük bir muhabir, söylediği şey de, “Ben yazıp veriyorum, yazı işlerinde neler oluyor bilmiyorum” diyor. Olabilir. Tekrar o karikatürün yayınlanmasından sonra da telefon etti, “Ben artık bu gazetede nasıl çalışacağım, ayrılmak istiyorum, bir insana bu yapılır mı” dedi. Ama artık inanmıyorum. 28 Şubat’ı da bilerek seçtilerse, helal olsun. Muhabir, “Hiç alakası yok” diyor. Genç bir karikatüristle konuşurken benim adımı vermiş, daha önce tanımıyormuş, “Bütün bunlar 28 Şubat’a denk geldi” diyor.

    Yeni Şafak okuyor muydunuz?
    Hayır, ama son zamanlarda merakımdan okuyorum. Bütçeme öyle bir külfet de getirdi Yeni Şafak olayı.

    Buna benzer bir durum daha önce başınıza geldi mi?
    Bu dediğiniz, aldatılmak gibi mi? Mutlaka olmuştur, ama beynim bunları hep siliyor. Hiçbirini tutmuyorum. Aslında şu andaki ruh halim, konuştuğumuz konu ilgilendirmiyor beni.

    TAM 50. YIL SERGİME HAZIRLANIYORKEN...
    Neredesiniz, onu yakalamaya çalışalım...
    Şöyle bir sıkıntı yaşıyorum; gazeteden ayrılmam falan, bunların hiçbiri beni etkilemiyor. Fakat şu günlerde Eskişehir’de bir sergi açılacak. Kuruluşunda benim de katkımın olduğu, çok güzel bir sergi... Anadolu Üniversitesi’nin içinde bir müze var, bu müze bir sergi teklif etti bana. Sanatta 50. yıl olmuş, bundan da haberim yoktu. Dalgınlığıma gelmiş. (Kahkahalar) İddialı bir başlık taşıyan sergiye tam da bu vakitler hazırlanmam gerekiyorken, şimdi bu çok değerli zamanı, hiç beni ilgilendirmeyen işlerle, iki-üç gündür telefonlarla uğraşıyorum.

    Benim kendimi kötü hissetmeme neden olmayın Tan bey...
    Yok canım, kabul ettikten sonra konuşuyoruz.

    Sergi hangi tarihte?
    12 Mart’ta.

    Yine ilgi çekici bir tarih olmuş...
    Hiç sormayın. Ne isterdim biliyor musunuz? Yeni Şafak’ın ayak oyunlarını konuşmak yerine, bu sergiyle ilgili konuşmak isterdim.

    HİÇBİR ŞEY DEĞİŞMEYECEK
    Onunla ilgili de konuşuruz, önce şu konuyla ilgili merak ettiğim sorularımı sorayım da.. 30 yıldır çalıştığınız Cumhuriyet’te artık çizememek...
    Hiçbir şey değişmeyecek. Çünkü ben 30 yıldır değil, 50 yıldır hep evdeki masamda çizdim, yine evdeki masamda çizmeye devam edeceğim.

    Okurlara ulaşması açısından...
    Hayatta hiç öyle bir çabam olmadı. Hemen söyleyeyim, hayatımda hiçbir yayın organına hiçbir işimi götürüp, “Bakar mısınız, basar mısınız?” demedim. Hiçbir yayın organına!.. Hiçbir yerden iş talep etmedim. Cumhuriyet’ten de iş talep etmedim. Sadece çizdim ve sergiledim. Sergilerde çizdiklerimi görenler talep ettiler, “Bunu kullanabilir miyiz, bunu yayınlayabilir miyiz?” diye ve bu üstelik on sene kadar sürdü. İlk on sene kadar sadece sergi açtım. On sene sonra kullanmak isteyenler oldu. Önce işçi dergilerinde yayınlanmaya başlandı. Sonra sanat dergileri, kültür dergileri, çocuk dergileri.. Ve bunların hepsi benden talep edildi; iyi bir şey ya da doğru bir şey diye söylemiyorum. Ama böyle oldu. Belki mahçup bir kişiliğim vardı, o nedenle olabilir veya kendime böyle bir hedef hiçbir zaman koymadım. Yani yaptığım işlerim bütün dünyaya yayılsın, umurumda olmadı.

    NASIL GEÇİNDİĞİMİ BEN DE BİLMİYORUM
    Geçim kaygınız yok mu?
    Nasıl geçindiğimi de bilmiyorum. Kıt kanaat ama hep küçük küçük şeylerle... Neden sonra çizgilerime para ödenmeye başladı. Mesela gazetedeki durumum da ilginçtir. Zaman zaman konuştum ama, bir kez daha söyleyeyim. Gazeteye 75- 76’lı yıllarda Turhan Selçuk bir dergi çıkartmaya çalışıyordu, sponsor arıyordu, o nedenle Cumhuriyet’e gider gelirdik. Oktay Kurtböke ile ahbaplığımız vardı ve ben bu konuşmalara, çay içmelere giderken, gazetede çizmek aklımın ucundan geçmiyordu. Bir de zaten gazetede çizmek gözümde büyük ve önemli işti. Kendimi oralara koymak pek aklıma gelmiyordu. Sonra bir gün Oktay Kurtböke, Mustafa Ekmekçi’nin bir yazısını resimlememi istedi. Ben de resimledim ve kullandılar. Sonra tekrar... Bir süre böyle sürdü, benim hoşuma da gitti. Oktay Kurtböke aşağı yukarı bir ay sonra, “Sen para alıyor musun” dedi. Ben çok şaşırdım, “Ne parası?” dedim. “Oğlum bir aydır çalışıyorsun” dedi. Muhasebeye telefon etti ve bana bir para çıkardılar ve o parayı her ay ödemeye başladılar. Küçük bir paraydı, o para bir ara çok yükseldi, sonra tekrar küçüldü.

    Son durum neydi, merak edenler için?
    İyi günlerin onda birine düştü.

    Bu geçiminizi sağlayacak kadar bir miktar mı? Bakkal- manav sizden para istiyordur herhalde...
    Ben şöyle bir şey yaptım. Nasıl geçindiğimi hakikaten ben de bilmiyorum, ama şöyle söyliyeyim. Nasıl olsa artık ok yaydan çıktı. (Kahkahalar) Ar damarımız çatladı!.. Mesela bugün bir sürü yayın organından karikatürlerimi istiyorlar. Bu da beni mutlu ediyor tabii. Ama bir tek karikatür için ben hiç teklif etmediğim halde bana ödedikleri para, bana gazetede bir ayda ödenenden daha fazla.

    Yani dışarıda olmak iyi mi oldu şimdi?
    Yoo, engel değildi. Yeri gelmişken gazeteye (Cumhuriyet) küçük bir övgü daha yapmalıyım. Pek çok diğer gazeteler ve diğer çizerlerden farklı olarak ben bu gazetede çalıştığım süre içinde, benden talep eden her yerde çizgilerimi yayınlayabildim ve hiçbir problemle karşılaşmadım. Yani söylendiği zaman şaşırılabilir. Üstelik bugünkü gibi değil, gazetenin iç, dış bütün sayfalarında çiziyordum. Grafiker, çizer olarak. Ve aynı zamanda Milliyet gazetesinde bir dizim yayınlanabiliyordu. Bunlar hepsi süren şeylerdi, büyük bir kısmı bedavaydı. Bazılarından ufak tefek paralar gelirdi. Yani nasıl geçindiğimi ben de bilmiyorum.

    BU OLAY MORALİMİ, DUYGUMU, ZİHNİMİ HIRPALADI
    Dünkü basın duyurusunda İlhan Selçuk’la çok duygusal bir veda olduğundan söz etmişsiniz. Bu, Cumhuriyet’le tekrar ilişki kurabileceğiniz anlamına geliyor mu?
    Onu ben bilemem ki, hiç bilemem. Bir şey söyleyemem yani. Bilemiyeceğim bir konuda bir şey söylememeliyim.

    Sergi?..
    Evet o da ilginç bir tarih. O da raslantı. 7 Mart’taydı, nedense ertelediler. İddialı bir ismi olunca, “Sanatta 50. yıl gibi”, aklımdan geçen 50 yıllık bütün çalışmalardan retrospektif, bir süzme yapmaktı. Fakat bu olay gerçekten hem zamanımı yedi, moralimi, duygumu, zihnimi ciddi biçimde hırpaladı. Yorgun hissediyorum kendimi. Gazetedeki karikatürlerim için söylediğim burada da geçerli. Sergideki karikatür de o kadar önemli değil. Çok samimi olan bu. Yoksa yaptıklarımın çok önemli olduğunu söylemem, kolaylıkla söylenebilir.

    YALANA TAHAMMÜL YOK



    Egonuzu nasıl bu kadar bastırabiliyorsunuz?
    Karşı apartmanda oturan insanların şu konuştuğumuz konularla ne kadar ilgisi var ki? Benim 50. yıl sergim, düşünsenize... İlgilenen ilgileniyor zaten.

    Cumhuriyet’te vedayı kedi karikatürü ile yapmanızın anlamı neydi?
    Çok uzun yıllardan beri gazetede izne ayrılırken nedense öyle bir şey oluştu, kedi çizip, küçük bir espriyle izne ayrıldığımı bildirmeyi seçtim hep.
    Tan Oral, kedisi 'Şöhret'le.

    Okuyucuyla aramızda öyle sempatik bir iletişim vardı. Kedi resmi çizince, ben izne çıkıyorum, demekti. Belki böyle bir güdüyle hareket ettim. Çünkü netlik de yoktu; izne mi ayrıldım acaba, yoksa gazeteden mi ayrıldım... İşin ilginç yanını söyleyeyim mi size; ne bana gazeteden “Seninle ayrıldık” dediler, ne ben “Ayrıldım” dedim. Böyle bir şey yok.

    BANA GİT DİYEN DE OLMADI
    Yani, karikatürleriniz yayınlanmaya devam etmeyince...
    Etmedi. Tek belirti o. Yoksa bana “git” diyen de olmadı.

    İlhan Selçuk’la olan görüşmenizde artık birlikte çalışamıyacağınız konuşulmadı mı?
    Bu cümle çıkmadı, hayır.

    SELÇUK’LA ÇOK DUYGUSAL BİR KONUŞMA OLDU
    Ne konuştunuz peki?
    Dedim ya, çok hüzünlü ve çok duygusal bir konuşma oldu. Laflar değil, sadece duygular kafamda kaldı. Yalnız şöyle bir şeyle bağlandı en son, ayrılmak üzereyken “Yarın bir anons koymalı mıyım?” diye sordum. “İster koy, ister koyma” dedi. Ben de bir kedi resmi çizdim.
    ntvmsnbc

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    gerçekler acıdır ve acıtır tabiki

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •