Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 5/5 İlkİlk 12345
50 sonuçtan 41 ile 50 arası

Konu: Sağlıklı Yaşam Önerileri

  1. #41

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    AKCİĞER KANSERİ - TEDAVİ VE KORUNMA


    Akciğer tümörü tedavisi üç temel yönteme dayanır: Cerrahi girişim, ışın tedavisi (radyoterapi) ve ilaç tedavisi (kemoterapi). Bu üç ana yönteme bazı özel durumlarda laser tedavisi ya da bağışıklık tedavisi de eklenir. Hangi tedavinin seçileceğini hastanın genel durumu, tümörün içinde bulunduğu gelişme evresi ve tümörün tipi belirler.

    • Cerrahi girişim

    Küçük hücreli kanser (mikrositom) dışındaki bronş kanserlerinde erken tanı koşuluyla en çok yeğlenen tedavi yöntemi cerrahi girişimdir.

    Cerrahi girişim kararının verilebilmesi ve girişim yönteminin seçilmesi her şeyden önce tümörün ameliyat edilebilirliğinin kanıtlanmasına bağlıdır. Şu durumlarda tümör cerrahi yöntemlerle çıkarılamaz:

    - Uzak yayılım odaklarının bulanması.

    - Akciğer zan boşluğunda kötü huylu hücre içeren sıvı toplanması (kötü huylu hücre içermeyen aşırı sıvı toplanmaları da akciğer göbeğindeki ya da akciğerler arası bölgedeki büyük tümörleri düşündüreceğinden bu olgular da genellikle ameliyat edilemez).

    - Soluk borusunda da tümör bulunması.

    - Akciğerler arası bölgedeki lenf düğümlerine yayılan tümörün diyafram ve gırtlak sinirlerinin felcine yol açması.

    - Küçük hücreli akciğer kanserleri (mikrositom).

    - Hastalığın son dönemlerinde solunum, böbrek ve karaciğer yetmezliği, kalp hastalığı gelişmiş olması.

    Ameliyat edilebilir hastalarda girişimin temel amacı, tümörün bütünüyle çıkarılmasıdır. Tümör lezyonlarının yalnız bir akciğer lobunda olduğu ve merkezi lenf düğümlerine yayılmadığı olgularda kanserli lobun çıkarılması (lobek-tomİ) gereklidir. Bu yöntemde akciğer dokusunun büyük bölümü sağlam kalır. Ameliyat sonrası hastalık ve ölüm oranları da düşüktür. Bir akciğerin tümüyle çıkarılması (pnömonektomi) daha büyük ve yayılmış tümörler için geçerli bir yöntemdir. Bu girişim genellikle solunum yetmezliği, kalp ritminde bozukluk gibi komplikasyonlara yol açar. Ameliyat sonrası ölüm oram 70 yaşın üzerindeki hastalarda yüzde 30 u bulur.

    Bronş-akciğer kanserli hastaların ancak yüzde 40-50 sİ ameliyat edilebilir durumdadır. Bu gruba giren hastaların yüzde 30 unda tümör çıkarılır; yüzde 10 unda yalnız tanı için doku Örneği alınır; yüzde 5 inde ise yalnızca geçici çözüm sağlayan girişimler uygulanır. Bronş-akciğer kanserinde yaygın olarak uygulanan cerrahi tedavinin çok olumlu sonuçlar verdiği söylenemez. Ameliyattan sonra 5 yıldan çok yaşayabilen hastaların oranı yüzde 10 u geçmez. Bununla birlikte bazı tümör tiplerinde daha olumlu sonuçlar alınabilmektedir.

    • Işın tedavisi (radyoterapi)

    Bronş-akciğer kanserlerinin önemli bir bölümünde kesin tedavi değeri olmadığı halde, hem tedavi edici olarak, hem de belirtilerin hafiflemesini sağlamak amacıyla ışın tedavisi kullanılır. Bu tedavi lenf düğümlerine yayılma bulunmayan, mediyastin ve aynı yandaki köprücük-kemiği üstü lenf düğümleri temiz olar ve tümörün yalnızca bir akciğerle sınırlı olduğu hastalara uygulanabilir. Tümörün uzak organlara yayıldığı ve genel durumu bozuk hastalara ışın verilemez. Işın tedavisi yapılabilmesi için hastanın

    - hemoglobin miktarı 100 ml kanda 10 gramın üzerinde olmalı;

    - fiziksel etkinliğe bağlı nefes darlığı bulunmamalı;

    - solunum kapasitesi sağlıklı insanların en az yarısı kadar, yedek soluk verme hacmi de en az 700 ml olmalı;

    - geçirilmiş ya da geçirilmekte olan bakteriyel zatürree ve verem uygun antibiyotiklerle tedavi edilmiş olmalıdır.

    Işın tedavisinin kesin çizgilerle belirlenmiş tek bir biçimi yoktur. Tedavi sürekli ya da aralıklı olabilir. Birincisi değişken dozlarla en az 2 hafta, en çok 6-7 hafta sürebilir; ikincisinde 5 günlük tedavinin ardından 3 hafta ara verilerek gene 5 günlük tedavi uygulanabilir. Ya-Şam beklentisi açısından önemli bir değişikliğe yol açmamasına karşın, birçok uzman şu nedenlerle aralıklı tedaviyi yeğler:

    - Tedaviye uyum daha iyidir.

    - Tedavinin ilk ve İkinci bölümleri arasında değerlendirme yapılarak uzak yayılım odaklan saptanırsa tümör kütlesine gereksiz ışın verilmez.

    - Tedaviye başlarken genel durumları çok iyi olmayan hastalar ara dönemde kendilerini toparlama olanağı bulurlar. Böylece tedavinin ikinci yansı rahatça tamamlanabilir.

    - Ara dönemde kan kimyası incelemeleri, sintigrafi ve biyopsi gibi yöntemlerle karaciğerin durumu kontrol edilerek yayılım olmadığı kesinleştirilir. Karaciğerde tümör yayılımı yoksa tedavinin ikinci bölümüne geçilebilir; varsa yeni bir tedavi yöntemine başvurulur.

    Kanserin başlangıç evrelerinde bile ışın tedavisiyle sağlanan yaşama süresi, tek başına uygulanan cerrahi girişimle sağlanan süreden daha kısadır. İleri evrelerde sonuçlar daha da olumsuzdur: Hastaların yüzde 38 i 1 yıl, yüzde 5 i 5 yıl yaşar. Işın tedavisinin olguların yaklaşık yüzde 50 sinde tümörü öldürdüğü (kısırlaştırdığı) göz önüne alınırsa bu oranlar çok düşüktür. Küçük hücreli akciğer kanserinde cerrahi girişimden çok ışın tedavisi uygulanır. Belirtileri geriletir ve hastalann yüzde 9O ı tedaviye iyi yanıt verir. Ama 5 yıl yaşayan hastaların oranı yüzde 2-5 i geçmez. Yakınmaları hafifletmeye yönelik ışın tedavisi birincil tümöre ya da yayılım odaklarına bağlı belirtileri denetim altında tutarak kanserli hastalann yaşam koşullarını kısa süre için de olsa iyileştirir. Değişen dozların verildiği 1 ya da 3-4 haftalık hafifletici ışın tedavisi belirti ve bulguları önemli ölçüde azaltır: Kan tükürme (yüzde 95), öksürük (yüzde 55), ağn (yüzde 70-75), akciğer zarında sıvı toplanması (yüzde 50-80), Paricoast sendromu (yüzde 70), nefes darlığı (yüzde 60), mediyastin sendromu (yüzde 75), kafaiçi komplikasyonlar (yüzde 80), kalp dış zarıyla ilgili yakınmalar (yüzde 40) azalır. Olgulann yüzde 70 ten fazlasında genel bir iyileşme gözlenir. Küçük hücreli akciğer kanserinde beyne yayılma olasılığı öbür tiplerden daha yüksek olduğundan beyne koruyucu ışın tedavisi uygulanır. Beyne yayılma hastaların yüzde 8-10 unda görülür. Koruyucu beyin ışınlaması yapılmayan olgularda bu oran yüzde 80 e yükselir. Bu olumlu etkisine karşın, beyne uygulanan koruyucu ışın tedavisi yaşama süresini uzatmaya yaramaz. Ayrıca ışın tedavisinin uygulanma süresi konusunda da kesin bilgi yoktur. Deneyimlere dayanarak ideal dozun, ışın tedavisine yanıt alındıktan sonraki 6 ay içinde 2-3 hafta süreyle beyne ışın verme olduğu düşünülmektedir.

    • İlaç tedavisi (kemoterapi)

    İlaç tedavisi olguların büyük bir bölümünde uygulanmakla birlikte etkili tedavi programlarının seçilmesi hâlâ Önemli sorunlar yaratmaktadır. Tümörün üremesini önleyecek ilaçlarla yapılan tedavilerin sonuçlan, birçok etkene bağlıdır. Tümörün tipi, hastalığın hangi evrede olduğu, hastanın genel durumu, yaşı ve daha önce uygulanan tedaviler sonucu belirleyen başlıca etkenlerdir.

    Bütün tümörlerde olduğu gibi, bronş akciğer kanserinde de ilaç tedavisine tümör küçükken ve yalnız çok küçük yayılım odaklan varken, yani erken evrede başlanması büyük önem taşır. Tedaviye alman yanıtı nesnel olarak değerlendirmenin zorluğu kadar kullanılan ilaçların gerçek etkisi konusundaki verilerin yetersizliği de önemli sorunlar yaratır. Üstelik tedavinin olumlu yanıt verdiği olgularda bile yaşam süresi genellikle fazla uzamamaktadır. Bunun nedeni birçok olguda hastalığın gerileme belirtilerinin aşın iyimserlikle algılanması dır.

    Birleşik tedavi yöntemleri

    1. Işın tedavisi + cerrahi girişim.

    Ameliyat Öncesi ışın tedavisi beklenen sonuçlan vermemiştir. Yani ışın tedavisi tümörün çıkarılabilirliğini sağlamak, cerrahi girişimle çıkarılması olanaksız lenf düğümlerinde hastalığı sınırlamak, tümör hücrelerinin uzaklara yayılmasını önlemek ve ameliyatla çıkarılacak akciğer bölümüne komşu dokuları kurutmak amaçlarına ulaşmamıştır. Bu durumda çeşitli dozlarla uygulanan ışın tedavisinden 4-6 hafta sonra cerrahi girişim yapılabilir. Ama birkaç seçilmiş küçük hücreli kanser olgusu dışında ameliyatın yaşam süresini uzatıcı hiçbir etkisi görülmemiştir.

    2. Cerrahi girişim + ışın tedavisi.

    Cerrahi girişim sonrasında ışın tedavisi uygulanması konusundaki tartışmalar hâlâ sürmektedir. Ama bu yöntemin aynı yerde yeniden gelişen tümörleri azalttığı, tümörün akciğer göbeği ve akciğerler arası bölgedeki lenf bezlerine yayılmış hastalarda yaşam süresini üç yıl uzattığı görülmüştür. Lenf bezlerinde yayılma olmayan hastalarda ise hastalığın gidişini düzeltmediği İçin uygulanmaz.

    3. Cerrahi girişim + ilaç tedavisi.

    Cerrahi girişimle birlikte ilaç tedavisinin amacı öbür tümörlerde olduğu gibi akciğer tümörlerinde de küçük yayılım odaklarını yok etmektir. Ama bu yöntem bronş-akciğer kanserinde etkisiz kalmaktadır. Bir ilacın tek başına ya da başka, örneğin bağışıklık sistemini uyarıcı ilaçlarla birlikte kullanılması hastanın yaşama süresini uzatmamaktadır. Koruyucu amaçlı ışın tedavisiyle birlikte uygulanan ya da ışın tedavisinden 18 ay sonra yapılan ilaç tedavisi de iyi sonuçlar vermemiştir. Birleşik tedavilerin sonuçları, tedaviler ayn ayn uygulandığında alınan sonuçlardan daha olumsuzdur.

    Tedavinin yan etkileri

    1. Cerrahi girişim.

    Ölüm oranı yüzde 5-10 arasında değişir. Başlıca komplikasyonları derialtı amfizemi, akciğer zarı boşluğunda irin birikmesi (ampiyem), bronş-akciğer zan fıstülü ve kalbin kendi ekseni çevresinde dönmesidir (torsiyon). Bu olumsuz sonuçlardan olabildiğince kaçınmak için cerrahi girişimin çok dikkatli yapılması ve ameliyat sonrasında hastanın sürekli bakım ile denetim altında tutulması gerekir. Bu yapısal komplikasyonların tedavisi de cerrahidir. Cerrahi girişimden kaynaklanabilecek işlevsel komplikasyonlar ise kalp ritmi bozuklukları, solunum yetmezliği, miyokart enfarktüsü, kalp durması, akciğer sönmesi (atelektazi), ödem ve akciğer embolisidır. Bu sorunlar uygun ilaç tedavileriyle giderilmeye çalışılır.

    2. Işın tedavisi. En önemli komplikasyonları omurilik iltihabı (miyelit), kalp bozuklukları ve ışınım zatürreesidir.

    - Omurilik iltihabı (miyelit). Yüksek ışınım dozuna bağlı olarak tedaviden bir yıldan uzun bir süre sonra hastaların yüzde 1-5 inde görülür.

    - Kalp bozuklukları. Kalp kasının kalınlaşması biçiminde ortaya çıkan kalp kası iltihabı (miyokardit) yavaş gelişen bir komplikasyondur. Gene sık görülen bir sorun da konstriktif perikardittir; kalp dış zarı iltihabına ve sertleşmesine bağlı olarak kalp hareketlerinin sınırlandığı bu bozukluk tedaviden yaklaşık bir yıl sonra gelişir.

    - Akciğer hastalıkları. Işın tedavisi sonrasında fıbroz, yaş ya da kuru akciğer zarı iltihabı (plörezi) ve akut ışınım zatürreesi gelişebilir. Işınım zatürreesi tedavi kesildikten yaklaşık 6 hafta sonra ve akciğerde bağdoku artışıyla ortaya çıkar. Başlıca etkenleri verilen ışının toplam dozu, ışınlanan alanın genişliği, ışınlanan toplam doku miktarı ve tedavinin süresidir. Duyarlılık eşiği yüksek bazı hastalarda uzun süre belirtisiz kaldığı da görülmüştür. Normal koşullarda röntgen filminde ilk bulgular ışın tedavisinden 2-6 ay sonra ortaya çıkar. Bağdoku artışının belirginleşmesi içinse 12 ay gereklidir. Işınım zatürreesinde tedavi yalnız belirtileri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Nefes darlığı için kortikosteroitler, balgam kültürü sonuçlarına göre de gerekli antibiyotikler verilir. Işın tedavisinin iştahsızlık, halsizlik, bulantı ve kusma gibi yan etkileri fazla yaygın ve önemli değildir. Kansızlık da sık görülmez. Yemek borusu ışınım alan hastaların yaklaşık yansında ortaya çıkan yutma güçlüğü 1-2 haftada kendiliğinden kaybolur. Hastaların daha küçük bir bölümünde ise deri bozuklukları ve saç dökülmesi görülür. Işın tedavisi yan etkilerinden kaçınmak için şunlara dikkat edilmelidir:

    - Işın verilen alanda sağlam akciğer dokusu kesinlikle bulunmamalıdır.

    - Işın tedavisine cerrahi girişimden en az 2-4 hafta sonra başlanmalıdır.

    - Tedavi planı dikkatle düzenlenmeli, tümöre gereğinden fazla ışın verilmemelidir. Böylece sağlıklı dokular gereksiz ışın almaz.

    3. İlaç tedavisi.

    Tümörün üremesini Önleyen ilaçların en Önemli yan etkisi kemik iliğinde görülür. Bunların başında kemik iliğinde akyuvar üretiminin azalmasına bağlı lökopeni (kanda akyuvar eksikliği) gelir. Etkiyi artırmak amacıyla değişik ilaçların bir arada kullanıldığı tedavi programları kemik iliğini daha çok etkiler. İlaç tedavisinde akyuvar sayısının azalmasından başka kullanılan ilaca göre saç dökülmesi, kalp bozuklukları, sinir sistemi bozuklukları ve akciğer bozuklukları gibi yan etkiler de görülür.

    4. Işın tedavisi + ilaç tedavisi.

    İki tedavinin bir arada uygulanması, istenmeyen yan etkilerin birbirine eklenerek ortaya çıkmasına yol açar. Metotreksat gibi ilaçlarla birlikte uygulanan ışın tedavisi düşük dozlarda bile akciğerde bağdoku artışına neden olur ve zatürree tehlikesini artırır. Siklofosfamit, vinkristin ve hidroksiüre gibi ilaçlar ışın tedavisinin istenmeyen yan etkilerini şiddetlendirir. Toplam dozu 400 mg/m2 gibi düşük bir düzeyde de olsa adriamisin daha önce kalbi de kapsayan ışın tedavisi görmüş hastalarda kalp bozukluklarına yol açabilir. Üçten çok ilaç verilen hastalara eşzamanlı olarak ya da ilaç tedavisinin ardından ışın tedavisi de uygulanırsa, enfeksiyon sıklığı Önemli ölçüde artar: Darlıklara yol açan yemek borusu iltihabı, ışınım zatürreesi, deri enfeksiyonları yaygındır. Böyle ağır ilaç tedavilerinde Ölüm oranı yüzde 20 ye yaklaşır.

    KORUNMA

    Günümüzde kesin tedavisi olmayan, yalnız yakınmaları hafifletici geçici çözümler bulunabilen akciğer kanserinden korunmak birincil önem taşır. Öncelikle gençlere sigaranın zararları anlatılmalıdır. Hava kirliliği son yıllarda kamuoyunun dikkatini çekmekte ve çeşitli girişimlerle Önlenmeye çalışılmaktadır. Hava kirliliğine yol açan başlıca etkenler fabrika dumanı, egzoz gazı ve ısıtma sistemlerinin gazlarıdır.

  2. #42

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KOMPLİKASYONLARI


    Akciğer tümörlerinin yayılım olasılığını belirleyen en az dört etken vardır;

    - bölgede çok sayıda damar bulunması;

    - akciğer lenf ağının geniş olması;

    - tümörün hızlı gelişen tip olması (mikrositom denen küçük hücreli akciğer kanseri gibi);

    - göğsün sürekli hareket ederek yayılmayı kolaylaştırması. Tümör lenf dolaşımı yoluyla göğüs boşluğu ve soluk borusu yanlarındaki lenf bezlerine yayılır. Aynı yolla diyaframı aşarak yemek borusu, aort ve böbrek çevresindeki lenf bezlerine de yayılabilir. Tek taraflı akciğer tümörleri genellikle aynı yandaki böbreküstü bezine de sıçrar. Otopsi sonuçlan bu tümörlerin uzaklık ayrımı olmaksızın geniş bir alana yayıldığını göstermektedir. Yayılımdan etkilenen başlıca organlar beyin (yüzde 45), karaciğer (yüzde 45), böbrek üstü bezleri (yüzde 35), kemikler (yüzde 30), böbrek (yüzde 25), pankreas (yüz de 10), dalak (yüzde 10), tiroit ve deridir (yüzde 3).

    Çeşitli tümör tipleri arasında en geniş yayılım küçük hücreli akciğer kanserinde (mikrositom) görülür. Mikrositom olgularında yapılan otopsilerin yüzde 99 unda yayılım saptanmıştır. Bunun ardından sırasıyla büyük hücreli karsinom, adenokarsinom ve iğne hücreli karsinom gelir. Bronşçuk-hava keseciği (bronşiyol-alveol) tümörleri daha çok akciğer göbeğine yayılır. Bu olguların yüzde 10 unda tümör lenf bezleri, karaciğer ve kemiklere de sıçrar. Bronş-akciğer tümörlerinin yerinde büyümesi ve uzak organlara yayılabilmesi bir dizi önemli komplikasyona yol açar.

    • Pancoast sendromu

    Akciğer tepesinde yerleşen en tipik tümördür. Tümör aynı zamanda göğüs duvarındaki yapılarda, yani akciğer zarında, üzerindeki yumuşak dokularda, altındaki iskelet ve kemiklerde de gelişir. Aşınma ve baskı yapması nedeniyle bir dizi tipik belirtiye yol açar. Kürekkemiği ile omuz başı arasındaki bölgede, köprücükkemiğinin üstünde, boyunda ve aynı taraftaki kolda gittikçe şiddetlenen İnatçı ağrılar ortaya çıkar. Benzer belirtiler tümörün köprücükkemiği üstü ve boyun alt yanındaki lenf bezlerine yayılması durumunda da görülür.

    • Metastaz

    Bronş-akciğer kanseri vücudun birçok yerine yayılabilir. Yayılımdan en çok göğüs boşluğundaki ve köprücükkemiği üzerindeki lenf düğümleri etkilenir. Böylece kansere bağlı lenf daman iltihabı (karsinomatöz lenfanjit) gelişebilir. Tümörün karaciğer ve kemiklere yayıldığı durumlara da rastlanır. En çok küçük hücreli kanser türünde görülen beyin metastazları bazen tümörün ilk belirtilerini oluşturur. Akciğer tümörü tedavisi gören hastanın genel durumunun bîrden bozulması, konuşma bozukluklan, felç gibi belirtilerin ortaya çıkması tümörün beyne sıçradığının en açık işaretidir.

    • Tümör dışı sendrom

    Akciğer tümörünün ilk belirtileri vermeden geliştiği durumlarda bu gelişmeye tümör dışı sendrom eşlik edebilir. Sinir, iç salgı ve metabolizma sistemlerini ilgilendiren klinik belirtilerle ortaya çıkan bu sendrom tümör tanışma yardımcı olduğu için çok önemlidir.

    • Üst anatoplardamar tıkanması

    Bronş-akciğer kanseri akciğerler arasındaki bölgeyi kaplayarak üst anatoplar-damarın sıkışmasına ya da tıkanmasına neden olur. Bunun sonucunda tipik bir hastalık tablosu ortaya çıkar:

    - Boyun, kollar ve yüzde morarma ve ödem görülür.

    - Kollarda toplardamar tansiyonu yükselir.

    - Göğüs kafesinin ön yüzünde yüzeysel toplardamarlar genişler.

    • iltihaplı komplikasyonlar

    Bronş tıkanıklığına bağlı zatürree sık görülen bir komplikasyondur. Akciğer apsesi de tıkanıklık ötesinde gelişen enfeksiyonlara ya da tümör çıkarıldıktan sonraki doku ölümüne bağlı olarak ortaya çıkar.

    • Akciğer zarında (plevra) sıvı toplanması

    Genellikle tümörün doğrudan akciğer zarında geliştiği olgularda görülür. Zar boşluğunda biriken sıvı çoğunlukla kanlıdır ve içinde kötü huylu hücreler bulunur. Tekrarlanan tahlillerle kötü huylu hücre içerdiği saptanmayan, ama çok uzun süren sıvı toplanması da çoğu kez bronş-akciğer tümörü belirtisidir.

    • Kalp dış zarında sıvı toplanması

    Tümörün kalp dış zanna doğrudan yerleşmesi ya da akciğerler arası bölgedeki lenf düğümlerine yayılarak dolaylı yoldan buraya ulaşması sonucunda gelişir.

    • Diyafram siniri felci

    Tümörün akciğer göbeği lenf düğümlerine yayılması sonucunda diyafram siniri felce uğrar.

    BEKLENEN GİDİŞİ (PROGNOZ)

    Tedavi edilmeyen bronş-akciğer kanseri çok hızlı ilerler. Kanser türüne göre ortalama yaşam beklentisi 6 ile 13 hafta arasında değişir. Bu süre farklılaşmamış hücreli karsinomlarda en kısa, adenokarsinom ve yassı hücreli karsinomlarda biraz daha uzundur. Hastalığın gidişini belirleyen çeşitli etkenler vardır. Ama günümüzdeki tedavi olanaklarıyla akciğer tümörünün gidişinde önemli bir iyileşme sağlanamamaktadır. Son on yıl içinde de hastalığın gidişiyle ilgili beklentiler değişmemiştir. Bununla birlikte araştırmalar sürdürülmekte ve tedavi yöntemlerinin bulunmasına çalışılmaktadır. Bronş-akciğer kanserinde erken tanı ve tedavi zordur. Bu nedenle ölüm oranının azaltılması, hastalığın kanser yapıcı çevresel etkenlerin ortadan kaldırılmasıyla Önlenmesine bağlıdır.

  3. #43

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ALKOL REKTUM KANSERİNE NEDEN OLUYOR


    Haftalık içilen toplam alkolün üçte birini şarap olarak tüketenlerdeyse bu riskin bir miktar azalabildiği gözlendi.

    Danimarka da, yaş ortalaması 23-95 olan 29 bin kadın ve erkek denek üzerinde araştırma yapıldı.

    Deneklerin haftada tükettiği bira ve şarabı belirleyen uzmanlar, ayrıca deneklerdeki bağırsak kanseri riskini araştırdı. Bu riskler, sigara tüketimi, kilo durumu ve deneklerin egzersiz alışkanlığı göz önüne alınarak değerlendirildi.

    15 yıl izlenen denekler arasında 114 kalın bağırsak, 202 rektum kanseri vakası belirlendi.

    Haftada 41 bardaktan fazla bira veya alkollü içki tüketen deneklerde, içki tüketmeyen deneklere göre, rektum kanseri oluşumunun 3 buçuk kat artabildiği saptandı.
    Aynı oranda alkolün haftada üçte birini şarap olarak tüketen deneklerdeyse bu risk içki tüketmeyen deneklere göre, iki kattan biraz daha az bulundu.

  4. #44

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ASPİRİN BAĞIRSAK KANSERİNDEN KORUYOR


    İngiliz bilim adamları, uzun süreli aspirin kullanımının bağırsak kanserini önleyebildiğini tespit etti.

    Oxford üniversitesi bilim adamları, sonuçlarını tıp dergisi The Lancet’de yayımladıkları araştırmalarında, beş yıl süreyle günde 300 miligramlık doz aspirin kullanımının, bu süreyi takip eden 15 yılda bağırsak kanserine yakalanma ihtimalini yüzde 74 oranında azalttığını gördü.

    Mide rahatsızlıkları ve hatta mide kanamasına kadar varan yan etkilerinden dolayı uzun süreli aspirin kullanımının ancak bağırsak kanserine yakalanma riski yüksek olan kişilere tavsiye edilebileceğini belirten bilim adamları, araştırmalarını 7500 kişi üzerinde yaptı.

    1970’li ve 80’li yıllarda başlayan araştırmaya katılanlara, günlük 300, 500, 1200 miligramlık doz olarak aspirin ve bir gruba placebo verildi. Araştırmaya katılanlara aspirin beş ve yedi yıl süreyle kullandırıldı. Daha sonra katılımcıların sağlık durumu 20 yıl süreyle izlendi.

  5. #45

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    ATEŞTE PİŞİRİLEN ET KANSERE NEDEN OLABİLİYOR


    Araştırmacılar, mangalda olduğu gibi yüksek ateşte ızgara yapılan etlerde oluşan bir bileşimin, farelerde prostat kanserinin ilerlemesine yardımcı olduğunu öne sürdüler.

    Baltimore daki Johns Hopkins Üniversitesi nden doktor Angelo De Marzo ve meslektaşları, yaptıkları açıklamada, PhIP adlı bu bileşimin, etin çok yüksek ateşte kızartılması sırasında oluştuğunu bildirdiler.

    Bu bileşimin, farelerdeki prostat kanserini hem başlattığı, hem de ilerlettiğinin üzerinde durulduğunu belirten De Marzo, farelerde pişmiş etin hazmedilmesiyle kanser arasında olası bir etkileşime rastladıklarını ifade etti.

    De Marzo, etin pişirilmesi sırasında değişik miktarlarda PhIP oluştuğu için insanlarda bu bileşimin ne kadarının hazmedildiğini söylemenin çok zor olduğunu belirtti.

    De Marzo ve ekibinin 8 hafta süren araştırmalarında, farelere PhIP karıştırılmış gıda verildi. Daha sonra farelerin prostatları, bağırsakları ve dalakları incelendi. Ekip, bu incelemenin sonunda, 4 haftadan sonra farelerin tüm organlarında genetik mutasyon olduğunu tespit ettiler.

    Amerikan Kanser Araştırmaları Derneği ne sunulan bu araştırmanın, et tüketimiyle yüksek prostat kanseri riski arasındaki bağlantının açıklanmasına yardımcı olabileceği belirtildi.

    Bu araştırmanın ayrıca, kızartılırken kömürleşen etin kansere neden olabileceğine ilişkin diğer araştırmaları desteklediği kaydedildi.

  6. #46

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BEBEK ANNESİNİ MEME KANSERİNDEN KORUYOR


    ABD de yapılan bir araştırma, doğum yapan kadınların, bebekten anneye geçen ve koruyucu etkisi olan hücreler sayesinde meme kanserine yakalanma riskinin daha az olabileceğini ortaya koydu.

    Washington Eyalet Üniversitesi Kanserle Mücadele Araştırma Merkezi ndeki bilim adamlarının yaptığı araştırmanın başındaki V. K. Gadi, doğumdan sonra bile kimerizmin (hamilelik sırasında fetüse ait kök hücrelerin göbek bağı bariyerini geçerek annenin kanına karışması) meme kanserine karşı koruyup koruyamayacağını inceledi.

    Bu hücelerin vücudu kanser hücrelerinden arındırıp arındırmadığını ya da diğer bir olasılık olarak kimerizmin hücrelerin yeniden oluşumuna katkıda bulunup bulunmadığını araştıran Gadi, Benim varsayımım fetüs hücrelerinin annenin vücuduna yerleşebileceği ve kansere dönüşebilecek hücreleri aktif olmadan önce tanıyabildikleri yönünde. Araştırma bunu gösteriyor dedi. Araştırma Cancer Research adlı derginin 2007 - Ekim ayı sayısında yer alıyor.

  7. #47

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BİRA İÇENLERDE KANSER DAHA SIK


    1980 li ve 1990 lı yıllarda elde edilen veriler ışığında yapılan araştırmaya göre, haftada 6 adet ya da daha fazla bira içen kişilerin akciğer kanserine yakalanma riski, içmeyenlere göre yüzde 20 ila 50 oranında artıyor.

    McGill Üniversitesi nden araştırmacıların, araştırmaya katılanların tütün alışkanlığı hakkında kesin bilgi edinmeleri sayesinde, tütüne bağlı akciğer kanserinin gelişimine neden olan faktörleri alkol tüketiminin neden olduğu faktörlerden ayrı tutmayı başardıkları ve bu sonuca ulaştıkları belirtildi.

    Alkol kullananların genellikle sigara da içtiğini söyleyen araştırmacılar, alkol ve akciğer kanseri konusunda daha önce yapılan araştırmalarda karşılaşılan en önemli sorunun tütünün oynadığı rolü belirlemek olduğunu ifade etti.

  8. #48

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BÖBREK KANSERİ


    Erken saptanabilen böbrek kanserlerinde cerrahi ile tam tedavi sağlama şansı oldukça yüksek. Bu nedenle hastalığın belirtileri ile ilgili bilgi sahibi olmak büyük önem taşıyor.

    Böbrekler, karın üst bölgesinde bulunan ve idrarı oluşturan bir çift organdır. Oluşan idrar üreter adı verilen iki ince borucuk aracılığıyla idrar kesesine aktarılır. Böbrekler sırtta göğüs kafesinin iki yanında yer alırlar ve kuvvetli sırt adaleleri ve alt kaburga kemiklerince dış etkilere karşı korunurlar. Etrafında Gerota kılıfı adı verilen kalınca bir kılıfla kaplı olup ayrıca da üst yüzeyi tıpkı bir elmanın dış kırmızı kabuğu gibi bir zarla kaplıdır.

    Ana atardamar (Aorta)dan gelen bir damarla kanlanırken, toplayıcı damarı ana toplar damarlara (Vena Kava) boşalır. Vücutta metabolizma sonrası oluşan zararlı maddeleri ve fazla suyu idrar yoluyla uzaklaştırmak ana görevidir. Bunun yanısıra kan basıncını (tansiyon) ayarlamada ve kan yapımında da rol oynarlar.

    Böbrek kanseri genellikle 50-70 yaşları arasında ortaya çıkar. Erkekte kadına göre 2-3 kat daha fazla görülür. Böbrek kanserinin nedeni henüz tam olarak bilinmemektedir. Böbrek kanseri türlerini iyi huylu ve kötü huylu olmak üzere 2 guruba ayırırız. Böbrekte en sık görülen kitle basit böbrek kistleridir. Böbrek kisti iyi huylu bir kitle olup kanserden tamamen farklıdır. Çoğu zaman raslantısal olarak ortaya çıkan böbrek kistleri insan yaşamını hiçbir zaman tehdit etmez. Böbrek kisti saptanan hastalar gereksiz yere paniğe kapılırlar ve tedavi arayışı içine girerler. Gerçekte böbrek kistleri çoğu zaman tedaviyi bile gerektirmezler, yalnızca izlemek hemen daima yeterli olur. Böbrek kanseri ise kötü huylu bir kitle olup, böbrek kistlerinin aksine insan yaşamı için tehdit oluşturabilmektedir. Renal hücreli kanser, böbrekte kanı süzen ve idrar oluşturan dokulardan köken alır. Böbrek kanseri büyüdükçe etrafında yer alan lenf bezeleri, karaciğer, kalın barsak ve pankreasa yayılabilir. Bunun yanında, ana tümörden kopan tümör parçaları vüCudun diğer uzak taraflarına giderek yerleşebilir (metastaz).

    Böbrek kanserinin bilinen risk faktörleri:

    Sigara

    Aile öyküsü

    Diet

    Yüksek tansiyon

    Şişmanlık

    Mesleki risk faktörleri: Çelik endüstrisi, petrol, kadmiyum, kurşun endüstrisi çalışanları ve asbestoza maruz kalanlarda böbrek kanseri riski artmaktadır.

    Radyasyon

    Diyaliz: Kronik böbrek yetmezliği nedeniyle uzun süreli hemodiyaliz programında olan hastalarda böbrek kisti ve böbrek kanseri riski daha fazladır.

    Genetik: Von Hippel-Lindau hastalığı genetik geçişli bir hastalık olup beraberinde iki taraflı böbrek ve diğer bazı organlarda kanser ortaya çıkması söz konusu olabilir. Bu hastalar ve ailesi yakından izlenmelidir.

    BELİRTİLERİ NELER?

    Böbrek kanserleri erken dönemlerinde sıklıkla herhangi bir belirti veya şikayet oluşturmaz. Böbrek kanserinin büyümesi ile birlikte bazı belirtiler ortaya çıkabilir.Bunlar;

    İdrarda kan varlığı, gözle görülebilen kanama veya sadece idrar tahlilinde görülebilen mikroskobik kanama şeklinde olabilir.

    Böbrek bölgesinde muayenede ele gelen kitle

    İştahsızlık

    Kilo kaybı

    Tekrarlayan ateş

    Devamlı olabilen yan ağrısı

    Genel halsizlik ve kendini kötü hissetme

    Tansiyon yükselmesi, kan değerlerinde normalin altına inme (kansızlık) de böbrek kanserlerinde görülebilir.Yukarda bahsedilen belirtiler böbrek kanseri dışındaki hastalıklarda da gözlenebilir. Bu belirtileri olan kişiler doğru teşhis ve tedavi için en kısa zamanda bir üroloji uzmanına başvurmalıdır.

    Ancak unutulmamalıdır ki erken dönem böbrek kanserlerinde hiçbir belirti olmayabilir. Bu nedenle doktora başvurmak için yukarda bahsi geçen belirtilerin ortaya çıkması beklenmemelidir. Zira erken dönemde yakalanan böbrek kanserlerinin tedavi başarısı ve buna paralel olarak da tedavi sonrası yaşam süresi çok daha yüz güldürücü olur.

    TANI NASIL KONULMAKTADIR?

    Doktorunuz ile görüşmenizde genel sağlık durumunuz hakkında sorular sorulacak, takiben fizik inceleme yapılacaktır. Ardından, genel sağlık durumunuzu değerlendirmek amacıyla sizden kan ve idrar örnekleri alınacaktır. Böbrek ve çevre organların değerlendirilmesi amacıyla da çeşitli radyolojik tetkiklerden faydalanılmaktadır. Bunlar arasında ultrasonografi, İVP, bilgisayarlı tomografi, MRI vb. tetkikler yer alır.

    Bir kez böbrek kanseri ön tanısı konulduktan sonra hastalığın yayılım derecesini anlamak amacıyla doktorunuz ek tetkikler isteyebilir.

    BÖBREK KANSERLERİNDE TEDAVİ

    Böbrek tümörünün tedavisi hastanın yaşı, genel sağlık durumu ve kanserin yayılım derecesine (evre) göre belirlenir. Böbrek kanserlerinde birinci basamak tedavi cerrahi yöntemle mevcut kanserli dokunun tamamen çıkarılmasıdır. Ancak unutulmamalıdır ki cerrahi ile tam tedavinin sağlanabilmesinde kanserin derecesi ve evresi çok önemlidir.

    Erken saptanabilen böbrek kanserlerinde cerrahi ile tam tedavi sağlama şansı oldukça yüksektir. Kanserin evresi, büyüklüğü ve sayısına göre değişmek üzere ya radikal operasyon ile böbrek, böbrek üstü bezi ve etrafındaki zar ve yağ tabakaları ile birlikte tamamen çıkartılır (radikal nefrektomi) yada kısmi olarak yalnızca tümörün çıkarılması (parsiyel nefrektomi) söz konusu olabilir. Cerrahi teknik cerrah tarafından belirlenmek üzere açık operasyon yada laparoskopik denilen kapalı yöntemle olabilir. Kalan böbrek normal ise, hastalıklı böbreğin alınması böbrek fonksiyonları açısından her hangi bir sorun yaratmaz. Cerrahi tekniğe bağlı olmak üzere hasta genellikle ameliyattan sonra 3-4 günde hastaneden çıkarılabilir. Hastaneden çıktıktan sonra rahatlıkla normal günlük aktiviteye geçilebilir. Çıkarılan örnekler histopatoloji yöntemiyle incelenir ve tümörün cinsi, karakteri ve yayılım derecesi belirlenir. Bu, hem tanıyı kesinleştirir hem de yayılım hakkında bilgi verir. Kanser Gerota kılıfı içinde ise hastaların büyük kısmında başka ek bir tedaviye gerek kalmaz. Eğer tümör kılıfın dışına çıkmışsa yada başka yerde de mevcutsa cerrahi sonrası ek bir tedavi gerekecektir.

    Ameliyattan sonra hastalığın derecesine göre gerekirse immünoterapi denilen ek bir tedavi yöntemine başvurulabilir.

    Biyolojik tedavi (immunoterapi):

    Aslında vücutta da doğal olarak üretilen savunma sisteminin silahları olarak nitelendirilebilecek maddelerin Dışarıdan vücuda verilmesi suretiyle biyolojik yapının daha iyi kullanılması ve güçlendirilmesi amaçlanmaktadır. Bu maddelerin uygulanması doktor tarafından belirlenen bir program dahilinde olmaktadır. Yan etkileri nedeniyle son derece dikkatli ve deneyimli merkezlerde uygulanması uygundur. Biyolojik tedavi sırasında hasta yan etkilerinin izlenebilmesi için çoğu kez hastanede kalır. Bu tedaviler yan etki olarak kas ağrısı, halsizlik, dikkat kaybı, ateş, kusma ve ishale neden olabilir. Hastalar genelde kendilerini çok yorgun hissederler. Bazılarında deri dökülmesi olur. Bu problemler çok ciddi olabilir ama tedavi bitince bu etkiler kaybolur.

    Kemik tutulumu olan hastalarda bölgesel ışın tedavisinden de (Radyoterapi) faydalanılır. Radyasyon tedavisi:

    Radyasyon tedavisi vücut dışındaki radyoaktif bir kaynaktan gelen yüksek enerji içeren ışınların kanser hücrelerini öldürmek için kullanılmasına dayanır.

    Kemoterapi:

    Kemoterapi kanserli hücreleri öldürmek için ilaç kullanılmasıdır. Diğer bir çok kanserde etkili olmasına rağmen böbrek kanserinde çok sınırlı bir etki gösterir. Buna rağmen araştırmacılar yeni ilaç ve ilaç kombinasyonlarını denemektedirler.

    Hormon tedavisi:

    Hormonlarla hücrenin büyümesi kontrol altına alınmaya çalışılır. Hormon tedavisi ilerlemiş böbrek kanserlerinde kullanılır.

    Akılda tutulması gereken önemli bir nokta da böbrek kanserlerinde cerrahi tedavi sonrası uzun yıllar boyunca düzenli takiplerin hastalığın kontrolü açısından önemli olduğudur.

  9. #49

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    En Çok İncelenen Hastalıklar
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    En Çok İncelenen Bitkiler
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Yeni Eklenen Bitkiler
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    » Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  10. #50

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bütün çaylar (yeşil ve siyah çaylar) bu bitkiden elde edilir.4000 yıldır Çin'de tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Başağrısı, vücut ağrıları, hazımsızlık, depresyon, immun sistem destekleyicisi, toksinleri uzaklaştırıcı, enerji verici ve yaşam uzatıcı olarak kullanılmaktadır.
    Modern tıpda şu özellikleri gözlemlenmiştir: (Yeşil çay içindeki kateşinler sayesinde)
    • Kanser riskini azaltır. (Reduces incidence of cancer)
        • Yeşil çay yemek borusu kanserini erkeklerde %57, kadınlarda %60 oranında önlemektedir.
        • Yeşil çay düzenli içilmesi halinde prostat kanseri riskini üçte iki azalmaktadır.
        • Yeşil çay deri kanserine yol açan ultroviyole ışınların zararından korur.
      • Tümörü küçültür. (Reduces tumors)
      • Antioksidandır. (Reduces oxidation by active oxygen)
        • Yeşil çaydaki antioksidan E vitaminindekinden 20 kez daha kuvvetlidir.
      • Kolestrolü düşürür. (Lowers blood cholesterol)
      • Tansiyonu ayarlar. (Inhibits increase of blood pressure)
      • Kan şekerini ayarlar. (Inhibits increase of blood sugar)
      • Bakterileri öldürürür. (Kills bacteria)
      • Grip virüsünü öldürür. (Kills influenza virus)
      • Ağız kokusunu önler. (Prevents halitosis)
    • Yeşil çay içindeki kafein sayesinde :
      • Performansı etkiler,yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırır. (Stimulates wakefulness - removes fatigue and sleepiness)
      • İdrar söktürücüdür. (Acts as diuretick) , idrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama rejimlerinde kullanılıyor.
    • Yeşil çay içindeki C vitamini sayesinde :
      • Stresi azaltır. (Reduces stress)
      • Gribi önleyicidir. (Prevents flu)
    • Yeşil çay içindeki flavonoidler sayesinde :
      • Kan damarlarını güçlendirir. (Strengthen blood vessel walls)
    • Yeşil çay içindeki polisakkaridler sayesinde :
      • Kan şekerini düşürür. (Lowers blood sugar)
    • Yeşil çay içindeki fluorid sayesinde :
      • Diş çürümesini engeller. (Prevents cavities)
    • Yeşil çay içindeki E vitamini sayesinde :
      • Antioksidan olarak rol oynar. (Acts as antioxidant)
      • Yaşlanmayı geciktirir. (Regulates aging)
    • Yeşil çay içindeki EGCG (Epigallokateşin Gallat) adı verilen kimyasal madde sayesinde :
      • Kanser hücrelerinin gelişmesini önlüyor.
      • Akciğer, mide, bağırsak karaciğer ve deri kanserlerini önleyici etki yapıyor.
      • Sigara kullanımının toksik etkisini azaltıyor.
      • Yeşil çay içen hamile kadınlar sorunsuz bir doğum gerçekleştirebilirken, sakat çocuk dünyaya getirme riski de azalacak.
    • Yeşil Çay:
      • Anti enflamatuar, hücre yenileyicidir.
      • Arterioskleroz riskini azaltır.
      • Damar sertliğinden koruyor. Kılcal damarları büzerek ödem oluşmasını önlüyor.
      • Deriyi besler
      • Kalp ve dolaşım sistemini olumlu etkiler ve, hastalıklarını azaltır.
      • Kemik erimesini engelliyor.
      • Kilo verdirir.
      • Mide ve barsak problemlerini hafifletir.
      • Migreni geçiriyor.
      • Sürekli kullanımı, romatizmal hastalıkların tedavisinde fayda sağlar.
      • Vücuttaki yağların yakılma sürecini hızlandırarak diyetleri destekler.
      • İstenmeyen yeğların %30'unu absorbe eder.
    Bilim adamları, yeşil çayı fazlaca tüketen insanlarda neden kanser vakalarının daha az meydana geldiğini şimdi daha iyi anlayabildiklerini belirtti. Yeşil çayın içinde bulunan EGCG ve EGC gibi maddelerin, sigara ile ilişkili kanser riskine karşı da etkili bulunduğu belirlendi. EGCG maddelerin, brokoli, lahana, üzüm ve kırmızı şarapta bulunan flavonoid maddelerin değişik türü olduğu biliniyor.
    Önceki araştırmalarda, flavonoid maddelerin kansere karşı etkili olduğu gözlendi. Bilim adamları, yeşil çayın romatizmal arterit ve kolesterole karşı da etkili olduğunu, kanser üzerindeki etkisinin ise yeni araştırmada yeni bir sürprizi ortaya koyduğunu açıkladı.

    AH AKTİVİTESİNİ ÖNLEYEBİLİYOR
    Yeni araştırmada uzmanlar, yeşil çayın içindeki maddelerin AH (aryl hydrocarbon) molekülünün aktivitesini önleyerek, sigara dumanı ve dioxinin ortaya koyduğu toksin etkiyi yok edebildiğini belirledi. Bir molekül olarak bilinen AH reseptörünün, bazı genlerin değişerek zararlı hale gelmesi üzerinde etkili olduğu biliniyor. Antikanserojen etkisi bilinen yeşil çayın AH reseptörü üzerinde etkili olduğu şimdiye kadar bilinmiyordu. Dr. Thomas Gasiewicz, yeşil çayın içerdiği maddelerle bilindiğinden daha farklı olarak kansere karşı etkili bulunduğunun saptandığını açıkladı.
    ÇAY OLARAK TÜKETİLMESİNİN ETKİSİ ARAŞTIRILACAK
    Uzmanlar, laboratuvar ortamında elde edilen etkili sonucun, çay olarak içilmesiyle de sağlanacağının söylenemeyeceğine değindi. Normal olarak içilen yeşil çayın aynı etkiyi ortaya koyup koymadığının ancak yeni araştırmalarla saptanabileceğine işaret edildi.
    21 Temmuz tarihli “Chemical Research in Toxicology” dergisinde yer alan araştırma raporu, 4 Ağustos’ta özel bültenle duyuruldu.

    Sağlık kaynağı yeşil çay

    Moda, güzellik ve sağlık hakkında birbirinden ilginç konular yer alan Votre Beaute Dergisi’nin haziran sayısında yer alan habere göre günde dört bardak yeşil çay içmek kalp damar hastalıkları ve kanser riskini azaltıyor, diş çürümelerini ve kemik erimesini önlüyor, merkezi sinir sistemini uyarıyor, yaşlanmayı geciktiriyor.
    Merakla beklenen gençlik ve sağlık kaynağı yeşil çay Türkiye’ye ithal edilerek eczanelerde satılmaya başladı. Almanya’da Dr. B. Scheffler firması tarafından üretilen Additive Green Tea, yeşil çay ekstresinden elde edilmiş. Doğal kafein ve C vitamini de eklenerek içecek tozu haline getirilmiş. Yeşil çayın sayısız yararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.
    Bilimsel raporlara göre günde dört bardak yeşil çay, yaşlanmayı geciktirdiği gibi kalp damar hastalıkları riskini azaltıyor. Kolesterol ve yağ değerlerini iyileştirerek tansiyonu ve kan şekerini ayarlıyor. Böylece damar sertliğinden koruyor. Kılcal damarları büzerek ödem oluşmasını önlüyor. Bakteriler ve grip virüsü ile savaşıyor.Ağız, yutak, mide ve bağırsak mukozasındaki ödemi azaltıyor.Yeşil çayın yararları saymakla bitmiyor. Migreni geçiriyor. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama rejimlerinde yardımcı oluyor. Diş çürümesi ve kemik erimesini önlüyor.
    Stres için birebir
    Ayrıca bütün bunların dışında stres, aşırı çalışma, huzursuzluk gibi farklı nedenlerden kaynaklanan yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırıyor. Ülkemizde her yirmi kişiden birinde görülen ve tedavi edilmediğinde kişilerin yaşam kalitesini bozan depresyonu yeniyor. İçimiyle ferahlık veren, uyarıcı, canlandırıcı Additiva Green Tea’nin tadı limon tuzu ve C vitamini de eklenerek daha lezzetli duruma getirilmiş. Ürünün hazırlanması da son derece pratik. Fincana bir poşet boşalttıktan sonra üzerine sıcak su doldurulup karıştırılıyor. İçeriğinde şeker de bulunduğu için ayrıca tatlandırmaya gerek kalmıyor.
    Kanseri de önlüyor
    Romatizmal arterit ve kolesterole karşı da etkili olduğu bilinen yeşil çayın, kansere karşı bilinenden daha fazla etkili olduğu tesbit edildi.
    ABD’de Rochester Üniversitesi Çevre Sağlığı Bilim Merkezi’nde yapılan araştırmada, yeşil çay ve içindeki maddelerin kansere karşı bilinenden daha güçlü etki ortaya koyduğu saptandı.
    Bilim adamları, yeşil çayı fazlaca tüketen insanlarda neden kanser vakalarının daha az meydana geldiğini şimdi daha iyi anlayabildiklerini belirtti. Yeşil çayın içinde bulunan EGCG ve EGC gibi maddelerin, sigara ile ilişkili kanser riskine karşı da etkili bulunduğu belirlendi. EGCG maddelerin, brokoli, lahana, üzüm ve kırmızı şarapta bulunan flavonoid maddelerin değişik türü olduğu biliniyor.
    Önceki araştırmalarda, flavonoid maddelerin kansere karşı etkili olduğu gözlendi. Bilim adamları, yeşil çayın romatizmal arterit ve kolesterole karşı da etkili olduğunu, kanser üzerindeki etkisinin ise yeni araştırmada yeni bir sürprizi ortaya koyduğunu açıkladı.
    AH AKTİVİTESİNİ ÖNLEYEBİLİYOR
    Yeni araştırmada uzmanlar, yeşil çayın içindeki maddelerin AH (aryl hydrocarbon) molekülünün aktivitesini önleyerek, sigara dumanı ve dioxinin ortaya koyduğu toksin etkiyi yok edebildiğini belirledi. Bir molekül olarak bilinen AH reseptörünün, bazı genlerin değişerek zararlı hale gelmesi üzerinde etkili olduğu biliniyor. Antikanserojen etkisi bilinen yeşil çayın AH reseptörü üzerinde etkili olduğu şimdiye kadar bilinmiyordu. Dr. Thomas Gasiewicz, yeşil çayın içerdiği maddelerle bilindiğinden daha farklı olarak kansere karşı etkili bulunduğunun saptandığını açıkladı.
    ÇAY OLARAK TÜKETİLMESİNİN ETKİSİ ARAŞTIRILACAK
    Uzmanlar, laboratuvar ortamında elde edilen etkili sonucun, çay olarak içilmesiyle de sağlanacağının söylenemeyeceğine değindi. Normal olarak içilen yeşil çayın aynı etkiyi ortaya koyup koymadığının ancak yeni araştırmalarla saptanabileceğine işaret edildi.
    21 Temmuz tarihli “Chemical Research in Toxicology” dergisinde yer alan araştırma raporu, 4 Ağustos’ta özel bültenle duyuruldu.
    Dr. Lesley A. Mitscher ise geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘‘Yeşil Çay Kitabı’’ adlı çalışmasında ‘‘Uzakdoğu Paradoksu’’ ile yeşil çay arasında bağlantı kuruyor. Çin ve Japonya’da büyük ölçüde sigara tüketildiğine ancak kalp damar hastalıklarının yaygın olmadığına değiniyor. Mitscher, ‘‘Yapılan araştırmalara göre bunun nedeni yeşil çayın kolesterol ve yağ değerlerini iyileştirmesi, tansiyonu düzenlemesi ve damar sertliğini önlemesidir’’ diyor. Ayrıca ABD’de yapılan Hücre Biyolojisi Kongresi’nde de Purdue Üniversitesi’nden araştırmacı Dorothy Moore ve D. James Morre ve yeşil çayın kanser hücrelerinin oluşmasını önlediğini ve kanserli hücreleri öldürdüğünü bilimsel olarak açıklamışlar. İki araştırmacı yeşil çayın yapraklarında bulunan EGCg adlı bileşimin özellikle göğüs, prostat ve kalın bağırsak kanserini önlediğini kaydederek günde dört bardak yeşil çay içenlerin korunduklarını belirtmişler.
    Kaynak:11 Haziran 1999 Tarihli Hürriyet Gazetesinden alınmıştır.
    Uzakdoğu’da yüzyıllardır içilen, zengin antioksidan kaynağı. Kendine özgü aroması, yeşilimsi sarı rengi ve yalın tadı ile sağlıklı bir seçim.
    Doğal Mucize İlaç 'Yeşil Çay'
    Yeşil Çay, değişik kanser risklerini azaltıyor, kan kolestrol seviyesini düşürüyor, yaşlanmayı geciktiriyor ve değişik bakterilerin gelişmesini engelliyor.
    Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr. Hayri Çoşkun, yeşil çayın yemek borusu kanserini erkeklerde yüzde 57, kadınlarda yüzde 60 oranında önlediğini söylüyor.
    Yrd.Doç.Dr. Hayri Çoşkun, yaptığı açıklamada, yeşil çay'ın, oksidasyon olmaması için toplandıktan sonra ezilme gibi işlemlerden korunduğunu, böylece doğal bileşenlerinin ve aromasının muhafaza edildiğini söyledi. Yeşil Çay'ın polifenoller, polisakkaritler ve değişik vitaminler gibi birçok farklı kimyasal bileşen içerdiğini kaydeden Coşkun, şöyle konuştu: "Yeşil Çay, değişik kanser risklerini azaltmakta, kan kolestrol seviyesini düşürmekte, yaşlanmayı geciktirmekte ve değişik bakterilerin gelişmesini engellemektedir. Yeşil çay, yemek borusu kanserini erkeklerde yüzde 57, kadınlarda ise yüzde 60 oranında önlemektedir. Ultra viole ışınlarının deride kanser ve buruşukluklara neden olduğu bilinmektedir. Yeşil çayın ise bu tür deri hastalıklarını koruyucu özelliği vardır. Sigara dumanında potansiyel kanser yapıcı madde olan NNK, akciğer kanserine neden olmakta, Yeşil çayın bu hastalığa karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır."
    GÜZELLİK İÇİN ÇAY

    Yeşil çay, özellikle gözlere iyi gelir. Yeşil çaydan yapılan göz kremleri ve jelleri, vücut şampuanı ve nemlendiricileri piyasada bulabilirsin. Çayla yapılan kremlerin suda erime özellikleri vardır. Ayrıca cildin pH yapısına daha uygundur. Yalnız dikkat etmek gerek; çaylı kremler yaralı ciltlere sürüldüğünde cildi tahriş edebilir.

    Çay, banyo ve güzellik ürünlerinde de kullanılır. Çünkü cildi, içerdiği bitki yağlarıyla nemlendirir. İçindeki maddelerle güneş yanıklarına karşı korur. Polifenolslarla ciltte oluşan kızarıkları ve güneş yanıklarını iyileştirir.

    Yeşil çay duyarlı ciltleri yatıştırır, olgunlaşma aşamasında cildi besler ve vaktinden önce yaşlanmaktan korur.
    süper Teklif sende üye ol sende kazan!!!!
    İşte Davet Linkin!!

    http://www.superteklif.com/SuperUye/...9-f6001b6878a1

Sayfa 5/5 İlkİlk 12345

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •