Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
10 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Peygamberler ve Savaşlar

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Peygamberler ve Savaşlar

    <BLOCKQUOTE>
    <SPAN lang=TR><FONT size=4><B>HZ. PEYGAMBER VE SAVAŞ

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MEKKE'NİN FETHİ

    Peygamberimiz aleyhisselâm ile on sene müddetle Hudeybiye antlaşmasını imzalayan Kureyşliler, daha iki yıl geçmeden antlaşmayı bozdular. Peygamber efendimiz Kureyşlilerden, yapılan antlaşmaya uymalarını istedi. Müşrikler buna yanaşmayınca Peygamberimiz aleyhisselâm on bin kişilik bir kuvvet ile Mekke üzerine yürüdü. Arap yarımadasında puta tapıcılığın merkezi olan Mekke fethedildi. Ka'be'deki putlar kırılıp Ka'be putlardan temizlendi. Yirmi yıldan beri Müslümanlara amansız düşmanlık yapan müşriklerin de gücü tamamen kırıldı. Peygamberimizin "aleyhisselâm" affına kavuşup, çoğu Müslüman oldu. Mekke'nin fethinden sonra Hevazin ve Sakif kabileleri Sa'd oğulları gibi bazı küçük kabileleri de yanlarına aldılar. 20 bin kişilik bir ordu ile harekete geçtiler. Peygamber efendimiz 12.000 kişilik bir ordu ile üzerlerine gidip bu müttefik müşrik ordusunu mağlup etti. Yenilen bu düşman kabileler Taife sığınarak yeniden savaşa hazırlanmaya başladılar. Peygamberimiz aleyhisselâm Taif’i 20 gün kuşatma altında tuttuktan sonra muhasarayı kaldırdı. Bir sene sonra da Taifliler kendi istekleriyle Müslüman oldular.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    MUTE SAVAŞI

    Hicretin sekizinci yılında Mûte savaşı yapıldı. Peygamber efendimizin gönderdiği bir elçinin şehid edilmesi üzerine yapılan bu savaş, yüzbin kişilik Rum ordusuna karşı üç bin Müslümanın çok büyük kahramanlıklar gösterdiği bir savaştı. Bu savaştan geri çekilmek zorunda kalan Rumların Müslümanlara karşı olan tutumu iyice kırıldı.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    HAYBER SAVAŞI

    Hicretin yedinci senesinde, İslâmiyet Arap yarımadasında süratle yayılmaya başladı ve düşmanlar oldukça tesirsiz hale getirildi. Bu yılda vuku bulan mühim hadiselerden biri de Hayber'in fethidir. Peygamberimizin "aleyhisselam" Medine'ye hicret etmesinden sonra antlaşma yaptığı Yahudi kabileleri daha sonra bu antlaşmayı bozarak Mekkeli müşriklerle birleşip Müslümanlara ihanet etmeleri sebebiyle birer birer Medine'den çıkarılmışlardı. Bu Yahudi kabilelerinden Beni Nadir kabilesi Hayber'e yerleşmişti. Peygamberimiz aleyhisselâm binaltıyüz kişilik bir ordu ile Hayber üzerine gitti ve bir hafta süren kuşatmadan sonra Hayber fethedildi. Böylece yahudi tehlikesi ve fitnesi ortadan kaldırıldı.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    HENDEK SAVAŞI

    Mekkeli müşrikler, Medine üzerine yaptıkları üçüncü ve son saldırıda Beni Nadir yahudileri ile birleştiler. 10000 kişilik bir ordu hazırladılar. Peygamber efendimiz ise 3000 kişilik bir ordu ile Medine'nin etrafına hendekler kazarak müdafa savaşı yapmayı uygun gördüler. Savaş başladıktan sonra Medine'de bulunan Beni Kureyza Yahudileri de anlaşmayı bozarak savaşa katıldı ve Müslümanları arkadan vurmak istediler. Fakat Allahü teâlâ kuvvetli bir fırtına ve şiddetli yağmurlar yağdırarak düşmanları darmadağın yaptı. Kalblerine korku düşen kâfirler paniğe kapılarak perişan bir halde Mekke'ye kaçtılar.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Necidlilerin İhaneti

    Medine civarında bulunan iki kabile Peygamber efendimize elçi göndererek kendilerine İslâmiyeti öğretmek üzere muallim (öğretmen) istediler. Bu istek üzerine Eshab-ı kiramdan on kişi gönderildi. Recî' denilen yere vardıklarında 200 kişilik bir düşman hücumuna uğrayan bu heyetten 8 kişi şehid oldu. Bu hadiseye "Recî' vakası" denir. Yine Necid şeyhi Ebû Bera'nın Medine'ye gelip kendilerini irşad için muallim istemesi üzerine Eshab-ı kiramdan 70 kişilik bir heyet gönderilmişti. Ashab-ı Suffa'dan olan bu irşad heyeti "Bi'r-i Maune" denilen yere vardıklarında, Necidliler verdikleri teminata rağmen ihanet ederek üzerlerine gönderdikleri bir ordu tarafından yetmişini de şehid ettiler. Bu hadise de "Bi'r-i Maune faciası" adı ile bilinmektedir.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    UHUD SAVAŞI

    Şevval ayında Uhud gazvesi yapıldı. (625) Bedir savaşında yenilen müşrikler bir yıl sonra da 3000 kişilik bir kuvvetle Medine üzerine yürüdüler. Peygamberimiz müşriklerin bu saldırısına karşı 1000 kişilik bir ordu ile düşmanı Uhud dağında karşıladı. Bir müdafaa savaşı olan Uhud harbinde Peygamberimizin "aleyhisselam" mübarek dişi kırıldı, mübarek yüzü kanadı ve mübarek dudağı yaralandı. Hazreti Hamza şehid edildi. Bundan başka Muhacir ve Ensar'dan yetmiş sahabi şehid oldu.

    Uhud Savaşından sonra hicretin dördüncü yılında Beni Nadir gazası yapıldı. Daha önceden Peygamberimizle "aleyhisselam" anlaşma yapan Yahudi kabilelerinden Beni Nadir kabilesi Uhud Savaşından sonra Peygamber efendimize suikast yapmaya kalkışarak anlaşmayı bozdular. Münafıkların kendilerini destekleyeceklerini söylemeleri üzerine anlaşmayı yenilemeye yanaşmayan Beni Nadir kabilesi ile yapılan savaşta, bu kabile Medine'den çıkarıldı. Böylece Müslümanların Medine'deki durumu daha da kuvvetlendi.

    Hicretin dördüncü yılında müşrikler, Medine'den çıkarılan Yahudiler ve münafıklar çok tehlikeli bir hal almışlar, her fırsatta saldırmaya hazırlanıyorlardı. Peygamberimiz aleyhisselam bu düşmanlara karşı korunma ve savunma tedbirleri aldı. Bir taraftan da İslâmiyyeti yaymak için çevrede bulunan kabilelere Eshab-ı kiramdan heyetler gönderiyordu. Onlar da gittikleri yerlerde İslâmiyeti anlatıyor, insanları imân etmeye davet ediyorlardı.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    BEDİR SAVAŞI

    Muhammed aleyhisselam Medine'ye hicret ettikten sonra Medine'de bütün işleri ve münasebetleri belli bir tertibe koyup Müslümanları güçlü bir duruma getirdi. Böylece İslamiyet her geçen gün yayılıyor ve Müslümanlar da kuvvetleniyordu. Diğer taraftan Mekkeli müşrikler ise Müslümanlar üzerine saldırmak için devamlı hazırlık yapıyorlar ve savaş için bahaneler arıyorlardı. Nihayet miladi 624 ve hicretin ikinci yılında müşriklerin bin kişilik bir orduyla Medine'ye yürümeleri üzerine Medine dışında Bedir denilen yerde Bedir Savaşı yapıldı. Bu savaşta Müslümanların sayısı 313 kişi idi. Müşriklerle yapılan bu ilk savaşta Müslümanlar ilk parlak zaferi kazandılar. Başta Ebu Cehil olmak üzere müşriklerin ileri gelenleri bu savaşta öldürüldü. Yine bir kısım ileri gelenleri olmak üzere 70'i esir alındı. Peygamberimiz aleyhisselam bu esirlerin bir kısmını fidye karşılığı, okuma yazma bilenleri de Medineli 10 çocuğa okuma yazma öğretmek şartıyla serbest bıraktı. Bu hadise Mekke'den ve Medine'den bir çok kimsenin Müslüman olmasına sebep oldu.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Saadet Asrının mutlu günlerinden birinde geçer hadise... Hazreti Peygamber (s.a.v), yanında ashabından bazı zatlar, Medine’de bir yerden dönmektedir. Benî Sâide Sofası denilen mevkide istirahat etmek için oturulur. Allah Resulü (s.a.v), Sehl ibni Sa’d’a (r.a) dönerek “Ya Sehl, bizleri bir sulasan” buyurur. Bu emri canına minnet bilen Hazreti Sehl de tahtadan bir kap ile Hz. Peygamber (s.a.v) ile ashabına su dağıtır.

    Sekiz yaşında iken Bedir Savaşında babasını şehid veren, Peygamberin (s.a.v) vefatında 15 yaşlarında bir delikanlı olan, Hicri 91 yılında 96 yaşında vefat ettiğinde “Medine’de en son vefat eden sahabi” unvanını alan Sehl, o gün su ikram ettiği ağaçtan mamul kadehi hatıra olarak saklar. Yıllar sonra, bir topluluğun içinde gösterdiğinde kadeh, orada bulunan Ömer bin Abdülaziz tarafından istenir. Sehl de kadehi ona hediye eder.

    Sergilediği adalet sayesinde tarihlere “İkinci Ömer” ismiyle geçen yedinci Emevi halifesi Ömer bin Abdülaziz, Hazreti Peygamber’e (s.a.v) son derece hürmetkârdı. Medine’de vali iken Resulullah’ın (s.a.v) ayak bastığı yerleri adım adım dolaşır, onun namaz kıldığı yerlerde namaz kılar, önemli olayların geçtiği yerleri ziyaret ederdi.

    Enes bin Malik de (r.a) saklamıştı

    Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) devamlı su içtiği bir diğer kadehi ise ashab-ı kiramın ileri gelenlerinden olan ve kendisinin hususi hizmetini gören Enes bin Malik (r.a) tarafından saklanmıştı. Hicaz bölgesinde kap imalatında kullanılan ‘nudar’ ağacından yapılmış, genişliği derinliğinden daha fazla olan kadehin duvara asmaya yarayan demirden bir halkası da vardı. Hazreti Enes (r.a) bu halkayı altın ya da gümüşten başka bir halka ile değiştirmek istediğinde üvey babası Ebû Talha (r.a) “Sakın ha, Resulullah’ın (s.a.v) yapmış olduğu bir şeyi katiyyen değiştirmeye kalkma” diyerek mani olmuştu. Enes, siyah bir kılıf içinde muhafaza ettiği bu kadehle bazı ziyaretçilerine su ikram ederdi.

    Zamanla çatladığı için etrafı gümüşle pervazlanan kadeh, Enes bin Malik’in vefatından sonra oğlu Nadır bin Enes’e, ondan da çocuklarına intikal eder. Bu sırada sekiz yüz bin dirheme satılır. İmam-ı Buhari’nin kadehi Basra’da gördüğü, ondan su içtiği kendi ağzından nakledilmektedir. Hatta sekiz yüz bin dirhem verip satın alanın bizzat kendisi olduğuna dair rivayet de mevcut.

    Topkapı Sarayı’nda

    Yaklaşık üç asır boyunca tam bir emanet titizliği ile korunan ve hikayesi kaynaklara geçen bu kadehin daha sonra ne olduğu bugün bilinmiyor. Ama Sehl bin Sa’d tarafından muhafaza edilen kadeh günümüze kadar gelmiş durumda. Topkapı Sarayı Hırka-i Saadet Dairesi’nde bulunan Kadeh-i Şerif, ağaçtan yapılmış. Çapı dıştan 20, içten 16 cm.; yüksekliği dıştan 8, içten 6 cm.; kalınlığı ise 2 cm. Zaman içinde yıprandığı, adeta dağılacak gibi bir hal aldığı için dışı gümüşle kaplanmış. Yıpranan kısımları da siyah bir madde ile doldurulmuş. Dış kısmındaki kalem işi desenlerle bezeli gümüş kaplamanın etrafını sülüs hattıyla Ayete’l Kürsi yazılı bordür çeviriyor. Ağız kısmında ince bir yazı ile kadehin hikâyesi kayıtlı. Aynı kitabe sülüs hattıyla bir madalyon şeklinde dip kısmında da yer alıyor.

    Kitabeye göre Hazreti Sehl tarafından muhafaza edilen Kadeh-i Şerif, bir müddet Kalkaşendi ismiyle tanınan bir ulema ailesi tarafından korunmuş, Hicri 921 yılında da Şam emirlerinden Emir Sibay’ın eline ulaşmış. Üzerindeki gümüş kaplama da muhtemelen bu devirde yaptırılmış.

    Kalkaşendiler, İslâm tarihinde kıymetli şahsiyetler yetiştirmiş bir aile. Bunlardan Ahmed bin Ali Kalkaşendi, daha ziyade Subhu’l E’şâ fî Kavânîni’l İnşâ isimli eseriyle ünlü. Devletlerarası münasebetlerdeki yazışmalarda kâtiplere yardımcı olmak için kaleme alınan bu eser geniş bir İslâm ansiklopedisi mahiyetinde. Emir Sibay ise Şam’da yaptırdığı Sibaiye Medreseleri ile eğitim tarihine geçmiş.

    Kadeh-i Şerifin bu tarihten sonraki hikayesi ise tam bir muamma. Kaplamasında Emir Sibay tarafından teslim alındığı tarih olarak belirtilen Hicri 921, Miladi takvimle 1515/ 16’ya denk geliyor. Şam’ın Osmanlılar tarafından alındığı tarih de Hicri 922. Şam, Memlük ordusunun Mercidabık’ta imhası sonunda 28 Eylül 1516’da kapılarını Yavuz Sultan Selim’e açmış, Yavuz da bir müddet burada ikamet etmişti.

    Üzerindeki kitabeyi saymazsak Kadeh-i Şerif’le alâkalı yazılı kaynaklardaki bilgiler en son Ömer bin Abdülaziz devrine kadar ulaşıyor. Bu tarihten sonra nasıl muhafaza edildiği, Osmanlılar’a nasıl intikal ettiği konusu bir tarafa varlığıyla ilgili bilgiye rastlamak dahi mümkün değil. Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimizin Şemaili isimli eserini yazmadan önce yirmi beş yıl boyunca bu konuları derinlemesine araştırdığını, bütün kaynaklara ulaşmaya çalıştığını ama böyle bir bilgiye rastlamadığını söylüyor.

    Topkapı Sarayı 1924 yılında müzeye çevrilirken dini rabıtalarından dolayı Mukaddes Emanetler Dairesine dokunulmamış, eski usul üzere Hırka-i Saadet Başmemurunun nezaretinde kırk Hasodalı tarafından muhafazaya devam edilmiş. Nihayet 1927 yılında o zamanki Hırka-i Saadet Başmemuru olan, eski sarayın en yaşlı mensuplarından Reşit Efendi, müzenin ciddiyetine kanaat getirmiş ve bir zamanlar padişah tarafından kendisine verilen Emanetlerin anahtarlarını Müze Müdürü Tahsin Öz’e kendiliğinden teslim etmiş. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v), diğer peygamberlerin, ashab-ı kiramın, İslâm ulularının hatıralarını taşıyan emanetler ve teberrükât asırlardan beri belki ilk kez bohçalara sarılıp konuldukları mahfazalarından tek tek çıkartılıp envanterlenmiş. Varsa üzerlerindeki kayıtlardan okunabildiği ya da hademelerinden nakledildiği kadarıyla kendileriyle ilgili bilgiler not edilmiş. Kadeh-i Şerif de bu sırada 21/37 nolu gümüş tas olarak kayıtlara girmiş. O tarihten bugüne kadar da dikkat çekmemiş olsa bile 1400 küsur yıl öncesinin mutlu bir gününden kalan bu hatıranın muhafazasına devam ediliyor.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    hocam izmitlisin galiba neresindensin ben körfez esentepede yıldız elektronik Tamer tanışalım

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •