Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
96 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Gazete Haberlari...

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Havai fişekler ve martılar...


    İNSANOĞLU mutlanınca nedense bir şey patlatmak ister; bir kahkaha, bir şampanya, belki tabanca, yanındakinin ensesine bir şaplak ya da havai fişek...

    Ben havai fişekleri severdim; uzaktaki bir mutluluğu haber verir bize.

    Biz mutlu olsak da, olmasak da....

    O patlayan fişeklerin altında bir yerde mutlu insanlar vardır.

    Bu bizim dünyamızdır...

    Martıların dünyasındaki mutlulukları ise bilemeyiz.

    Balıkçı teknelerinin peşinden koştuktan sonra, doymuş karınla bir kayalıkta ya da bir çatının üzerinde, arada bir söylene söylene uyuklamaktır belki.

    İşte burada insan ile martının kötü bir karşılaşması vardır:

    Mutlu insanların havai fişekleri patladığında martılar korkup havalanırlar. Sürü sürü gökyüzünde daireler çizerek dolanmaya başlarlar.

    Ve daha sonraki fişekler, havadaki o korkmuş martıları vurmaya başlar.

    *

    İstanbul Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Başkanı sevgili dost Fatma Balkanlı, her gün kliniklerine havai fişeklerden yarı yanmış martılar getirildiğini anlattı.

    Kucağında yanmış bir martı ile gelen kadınların ve çocukların genelde "öldü" haberi ile ağlayarak dönüp gittiklerini söyledi.

    Tüm kıyı şeritlerinde bu böyleymiş.

    Özellikle İstanbul’da...

    Hayvan dostlarının Valiliğe ve Belediye’ye yaptıkları başvurular, her zaman olduğu gibi elbette yanıtsız...

    Okurum Figen Uysal ise e-mail’inde Levent’te oturduğunu ve her havai fişek şenliğinde martıların kaçışlarını yazmıştı:

    "Görseniz, gecenin karanlığında sürü sürü havalanıp, çığlıklar atıyorlar... Kaçmak istiyorlar, tıpkı bizim depremlerdeki o kaçışımız gibi... Nasıl panik ve şaşkınlık içinde bağırıyorlar, anlatmak zor..."

    *

    Havai fişekleri ben de severdim.

    Ama artık istemem.

    Maçlardan sonra ya da düğünlerde mutlanıp, sıktığı kurşunla balkondakini öldürenler yetmezmiş gibi, şimdi de havai fişek patladığında canımız sıkılacak.

    Havai fişekler her patladığında, korkusundan havalanmış bir martının karanlık gökyüzünde yandığını bileceğiz.

    Bizler görsek de görmesek de, kıyılarımızın görkemli kuşları martılar çığlıklar atarak kaçışacaklar.

    "Tıpkı bizim depremlerdeki kaçışımız" gibi...

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.





    Dün kaldığımız yerden


    SON yıllarda yayınlanan Frances Stonor Saunders’in "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı" (Doğan Kitap); John Perkins’in "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları I, 2" (April Yayıncılık) ve Mark MacKinnon’un "Renkli Devrimlerin Sırrı: Yeni Soğuk Savaş" (Destek Yayınları) gibi kitaplar günümüzde dönen ekonomik, politik dolapları, fesat ve oyunları anlamamıza katkıda bulunuyor.

    Bu dolap, fesat ve oyunlara, dahası darbelere katkısı bulunan şirketokrasi şirketleri, sivil toplum örgütleri, CIA ve benzeri özel servisler, "Pentagon"lar bu türden kitapların konusu. Belgesel kitaplar.

    * * *

    Bu hafta İstanbul’a gelmesi gereken, birkaç yazımda adını andığım Mark MacKinnon’un kitabından söz ettim. Marc MacKinnon Yeni Soğuk Savaş’ta Sırbıstan, Ukrayna ve Gürcistan’da yapılan, Özbekistan’da yapılamayan renkli devrimleri ve bu devrimlerin hazırlayıcılarını, yapımcılarını anlatıyor. Bu hazırlayıcılar ve yapımcılardan ve bunların temsilcilerinden Türkiye’de sık sık söz ediliyor; sözcü ve temsilcilerinin görüş ve yazıları başta Zaman ve Radikal olmak üzere güzide basınımızda yer alıyor.

    Kitabı özetlemem olanaksız. Okursanız Türkiye’nin içinden geçtiği Yeni Soğuk Savaş dönemini kolayca tanıyacaksınız.

    Okumaya fırsat bulamayacaklar için bazı örgüt adları vereceğim, akıllarında tutmaları için:

    * * *

    Freedom House (Özgürlükler Evi): ABD hükümeti ve Soros tarafından finanse edilen "Özgürlükler Evi" eski SSCB’ndeki Batı yanlısı muhalif hareketlere destek vermesiyle tanınıyor. Uzunca bir süre yönetimde kalan eski CIA Başkanı James Woolsey’in yerine, 2005 yılında, şiddet içermeyen rejim değişikliği konusunda uzman olan Peter Ackerman getirildi.

    The International Republican Institute (IRI-Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü): ABD Cumhuriyetçi Parti’nin uluslararası kanadı. Eski Sovyet cumhuriyetlerindeki kurulu düzeni yıkmak amacıyla gençlik gruplarına eğitim ve maddi destek sağlıyor. Cumhuriyetçi Başkan adayı senatör John McCain tarafından yönetiliyor. NED (Demokrasi İçin Ulusal Bağış) tarafından destekleniyor.

    The National Democratic Institute (NDI-Ulusal Demokrat Enstitü): ABD Demokrat Parti’nin uluslararası kanadı. Sırbistan, Gürcistan ve Ukrayna’daki ayaklanmaları düzenleyen kuruluş. Eski dışişleri bakanı Madeleine Albright tarafından yönetiliyor. NED tarafından destekleniyor.

    The National Endowment for Democracy (NED-Demokrasi İçin Ulusal Bağış): "Demokrasi Projesi" olarak da adlandırılan ve finansmanı ABD hükümeti tarafından sağlanan demokrasiyi geliştirme ajansı. NED’den bağış alan STÖ’ler Sırbistan, Gürcistan ve Ukrayna’daki ayaklanmaların ön saflarındaydı.

    Georges Soros. Herkes ne olduğunu biliyor.

    Ayaklanmaları yöneten STÖ’ler: B92, CeSID, OTPOR, KMARA, The Liberty Institute (Ayaklanmaları kışkırtan Soros destekli STÖ), RUSTAVI 2, PORA, ZUBR.

    * * *

    Adını verdiğim örgütler ve temsilcileri Türkiye’de cirit atıyor. Bizim STÖ’lerle çok yakın ilişkileri var. Küçük bir dikkatle tezgahları görebiliriz. Fesadın ilginç yanı: Renkli devrimlerde muhalefetleri destekleyen fesatçılar Türkiye’de iktidarı desteklemekte.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Raportör ’matrak’ çıktı


    Anayasa Mahkemesi Raportörü Osman Can, raporunda "AKP kapatılmasın" demişti...

    "Kapatılmasın" deyince de...

    Hemen bazı çevrelerden "Yoksa bu da mı Fethullahçı?" fısıldamaları yükselivermişti...

    Ne Fethullahçısı?

    Meğer Anayasa Mahkemesi’ne, acayip matrak, acayip hayta ve acayip kafa dengi bir "raportör" sızmış...

    Nereden mi çıkarıyorum bunları?

    Nereden olacak?

    Ahmet Abi’nin gazetesinin en arka sayfasında yer alan "20 Soru" köşesine, Osman Can’ın verdiği yanıtlardan...

    * * *

    En sevdiği kelime "Özgürleşme" imiş...

    "Ama / Fakat" kelimelerinden nefret edermiş...

    "Piyano sesi"ne bayılırmış...

    "Hiyerarşik niteliği bulunan" meslekleri yapmak istemezmiş...

    "Zamanda yolculuk" gibi bir doğal yeteneği olsun istermiş...

    "Siena" denilen yerde yaşamak istermiş...

    Bir kahramanı yokmuş, dahası kahramanlardan nefret edermiş...

    Şu andaki ruh hali "Tarihe tanıklık etmenin kaotik hali" imiş...

    Hayat felsefesini şu slogan özetlermiş: "Yasaklar belki güvenlik sağlar, ancak özgürleştirmez".

    Şimdi sıkı durun...

    Son soru:

    "Öldüğünüzde cennete giderseniz Tanrı’nın kapıda size ne söylemesini istersiniz?".

    Osman Can’ın yanıtı:

    "Beni tanımadın, ancak beni tanıdığını iddia edenlere göre daha dürüst olduğundan cennete hoş geldin!".

    Vay be!

    Demek ki "AKP kapatılmasın" diyen Osman Can, bırakın Fethullahçı olmayı, agnostik falan bile değilmiş...

    Düpedüz ateistmiş...

    * * *

    Sonuç şudur:

    Tanrıtanımaz Osman Bey, Tanrı’yı tanımamakla birlikte...

    "Tanrı’yı tanıdıklarını iddia edenler"e göre...

    Daha dürüst bir adam olduğuna inanıyor...

    Bu nedenle Tanrı’nın kendisine "Cennetime hoş geldin Osman kulum" diyeceğini umut ediyor...

    Şimdi "Raportör"e soruyorum:

    Osman Bey...

    Tanrı’yı tanıdıklarını iddia edip de dürüst olmayanlar içinde "Kapatılmasın" diye fetva verdiğiniz AKP’nin önemli isimleri var mı?

    Bir iddianame daha var

    HEPİMİZ "Ergenekon İddianamesi"ne kilitlenmişken...

    Sessiz sedasız bir "İddianame" daha ortaya çıktı...

    Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez hakkında, "Küçük yaştaki kıza cinsel saldırıda bulunmak" suçlamasıyla Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı...

    Üzmez, 26 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak...

    Hüseyin Üzmez hakkındaki iddianame için şu kadarını söyleyebilirim:

    Dikkat! Korku ve cinsellik içerir!

    Neyse...

    Biz şimdi şuna bakalım:

    Acaba Vakit gazetesi, "Ergenekon İddianamesi"ne hangi muameleyi çekiyorsa, aynısını "Üzmez İddianamesi"ne de çekecek mi?

    Mesela şu türden başlıklar atacak mı?

    "Herif neler yapmış neler!"

    "Yazarımızın yaptığını gavur yapmaz!"

    "Meğer anne de işin içindeymiş!".

    Yoksa "Bunlar henüz iddia! Her şey yargılamadan sonra belli olacak" mı diyecekler?

    Belki de hiç utanmadan, "Hüseyin Abimiz yaptıysa bile abimizdir" derler...

    Ne diye merak ediyorum ki bütün bunları?

    Şu Vakit denilen gazeteyi çıkaranların tıynetlerinde bir belirsizlik mi var?

    Bir tüketici olarak restimi çekiyorum

    EĞER müşterisi olduğum "Cep telefonu" şirketi...

    İmajını "Recep İvedik" tiplemesine bağladıysa...

    "5 milyon kişi izlemiş kardeşim... Boru değil" yaklaşımı, bu şirketin hareket noktası olabiliyorsa...

    "Kalitesiz mizah" ya da "Düşük beğeni düzeyi" bu şirketin umurunda bile olmuyorsa...

    Bu şirket, mizah anlayışı "Yellenene gülmek" seviyesinde olanlar üzerine oynamayı kendine yakıştırıyorsa...

    Hedef kitleleri buysa...

    Ben bu hedef kitlenin içinde daha fazla yer alamam...

    Benim açımdan iş bitmiştir...

    "Recep İvedik" tiplemesinin imajını belirlediği bir telefon şirketiyle daha fazla vakit kaybedemem...

    Her şeyi göze aldım:

    "Yeni numaram şudur" diye sağa sola mesajlar atmayı göze almış durumdayım...

    Bana ulaşması gerekenlerin ulaşamaması riskine de katlanacağım...

    Ve diyorum ki:

    Recep’ini de, tahammülsüz Şahan’ını da, Recep’in tavuğunu da, 5 milyon izleyicini de, gişeni de, Doğa’nı da, 0533’ünü de...

    Al ve git başımdan...

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    O dedikodular çok mu lazımdı


    ANKARA Rahmetli Ufuk Güldemir, medyada editörlüğe soyunan gençlere, bana çok anlamlı gelen bir öğüt verirdi.

    Mealen aktarayım: Gazetecilik aslında ayıklama sanatıdır.

    Gerçekten de haber lüzumsuz detaydan ve kenar süsünden kurtuldukça ortaya çıkar.

    Her muhabir kadar polis-adliye ile uğraştım, hukuk asla uzmanlık alanım olmadı.

    Ama yılların haber editörü olarak Ergenekon iddianamesini okurken, inanın parmaklarım kaşındı. "Şu metni üçte birine indirsem, anlamından ne kaybederdi?" diye çok kez düşündüm.

    Sakın yanlış anlamayın, kanıtları, ifadeleri ayıklamak ne haddime...

    Ben işin özel yaşama açık ve taammüden saldırı kısmına taktım.

    İki kişi telefonda üçüncü kişi hakkında dedikodu yapıyor, ağzına geleni söylüyor.

    Savcılık artık her ne sebepleyse iddianameye aynen aktarıyor.

    Atılan çamurun, geyik muhabbetinin soruşturmaya katkısı olur mu? Hiç sanmam.

    Başka bir örnek.

    Ünlü bir gazeteci, sözde bir yakınının uygunsuz resimleri nedeniyle tehdit ediliyor. O duayen gazeteciyi en az 25 yıldır tanırım, bu iğrenç dedikoduya ilk kez iddianamede rastladım.

    Gazeteci eşim Oya Berberoğlu’nun ismi de iddianamede var. Anlaşılan Ergenekon Akşam Gazetesi’nin diğer yazarlarıyla birlikte eşimin de istihbaratını yapmış.

    İddianameye göre, "Yabancı gizli servislerle ilişkisi araştırılmış!"

    Buyur buradan yak, yıllardır bir ajanla,(CIA, KGB, MOSSAD, MI6 acaba hangisi) evliymişim, şükür ki Ergenekon iddianamesi sayesinde aydınlandım. (Bu arada, savcılık nezaket gösterip beni MİT’çi diye sınıflayan ve asla işbirliği yapılamaz sayan, yine Ergenekon’a ait başka bir sözde doküman/analizi iddianameye almamış, sadece referans vermekle yetinmiş. Teşekkür ederim!)

    İşin şakası bir yana, onlarca kişiye dönük akıl almaz ve uyduruk iddialar savcılık metni yoluyla TV ekranlarına çıkıyor, bilgisayar hafızalarına kaydediliyor. Yıllar sonra Berberoğlu soyadını Google’da arayanlar, yazıp çizdiklerimizin yanı sıra bu saçmalıkları da okuyacak.

    Tekrar ediyorum, hukukçu değilim, iddianame yazamam. Ama basın yasasındaki sınırı iyi bilirim, suç sayılanı medya yoluyla yaymanın cezası çok daha ağırdır. O yüzden soruyorum: Acaba iddianame mağdurları kimi kime şikayet etmeli?

    2. bölüm neden gecikti

    ERGENEKON iddianamesini önyargısız okudum. Ana mimarisi hakkında kesin kanaat edindim.

    Bu bir darbe soruşturmasıdır.

    Savcılığa göre Ergenekon örgütü siyasi cinayetler, etnik çatışma, terör eylemleri yoluyla halkın hükümete güvenini sarsmak, darbe ortamı yaratmak istiyor. Bu amaca TSK emir komuta sistemi içinde değil, sızma yoluyla kurdukları cunta(lar) yoluyla ulaşmaya çalışıyor.

    İyi hoş da, o zaman 1 Temmuz tutuklamalarına ilişkin iddianame neden gecikti?

    Bu davada büyük resim ancak o iddianame yazıldıktan sonra ortaya çıkacak.

    Varsayalım ki, gecikme AKP kapatma davası yüzünden...Yani parti kapatılmazsa, yola devam edilecek. Aksi halde siyasi destek eksikliği nedeniyle vites küçülecek.

    Umarım ne AKP kapanır, ne de hukuk bu denklemdeki kadar siyasallaşır.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    27 Temmuz 2008 Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Siz vızıldamaya devam edin, balı ben bulurum


    GEÇEN yıl kasım ayı başları, Malatya’nın Yeşilyurt ilçesinde Mahmut Şahin Balarısı’nın yaptırdığı ilköğretim okulunun açılış töreni...

    Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in de katıldığı törende kürsüye önce Yeşilyurt Belediye Başkanı Mehmet Kavuk’la Şahin Balarısı çıktı. Kavuk, ön bilgi verdi: "Şahin Balarısı, kendisi yerine de benim konuşma yapmamı istedi."

    Kavuk, ardından Şahin Balarısı adına konuşmasına girişti: "Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Kaymakamım, sayın belediye başkanlarım, değerli hemşehrilerim."

    Ardından Şahin Balarısı’nın okul yaptırmaya karar vermesine neden olan olayı anlattı: "Arkadaşım Şahin Balarısı, İstanbul’da bir gün bankaya çek bozdurmak için gitmiş. Görevli çekin arkasına ismini yazıp, imzalamasını istemiş. Okuma yazması olmayan Şahin Balarısı da görevliye, ’Siz adımı soyadımı yazın, ben imza atayım’ ricasında bulunmuş. Görevli, ’İşim yoğun, yazamam’ yanıtı vermiş. Balarısı o an, ’Ben okuyamadım, bari yeni nesil okusun’ diye o gün okul yaptırmaya karar vermiş."

    Kavuk, ilk konuşmaya, "Bu, Şahin Balarısı adınaydı" diyerek noktayı koydu. Arkasından kendi konuşmasına geçti: "Sayın Bakanım, Sayın Valim, Sayın Kaymakamım, sayın belediye başkanlarım, değerli hemşehrilerim..."

    Kavuk’un hem Balarısı, hem kendi adına ayrı ayrı konuşması, Milli Eğitim Bakanı Çelik’in ilgisini çekmişti. Çelik, kürsüye çıktığında memleketi Van’ın Bahçesaray ilçesinden bir arıcı öyküsü aktardı.

    Öyküye göre, Bahçesaraylı bir arıcı, çok güzel verim aldığı arılarının artık bal yapmadığını görünce telaşlanmış, kara kara düşünmüş. Sonunda çözümü komşuların kovanlarından bal çalıp, kendi kovanına koymakta bulmuş.

    Komşu balını kendi kovanına koyan arıcı, zamanı gelince bunları satıyormuş. Her sezon bir başka komşunun kovanlarına dadanan arıcıdan kimse de şüphelenmemiş.

    Arıcı bir gün komşu kovanlardan çaldığı balı kendi kovanına yerleştirirken arılarıyla konuşmaya başlamış: "Siz vızıldamaya devam edin, balı ben bulurum."

    Malatya Eğitim Vakfı’nın (MEV) organizasyonuyla Malatya’ya gittiğimde AKP Milletvekili Öznur Çalık, bu töreni hatırlattı, Mehmet Kavuk’a anlattırdı.

    Dostları şimdi Kavuk’a takılıyor: "Okulu Balarası yaptırsın, sen ’vızılda’ Mehmet Abi..."

    THY, yolcunun ’alan vergisi’ni cepten ödeyen personeli ödüllendirdi

    TÜRKİYE Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) sansürün kaldırılışının 100’üncü yıldönümü ve basın özgürlüğü töreninde karşılaştığım Türk Hava Yolları Genel Müdürü Temel Kotil anlattı.

    Trabzon’da bir aile, İstanbul’a uçmak üzere bilet almaya gittiğinde ceplerindeki para "alan vergisi"ni karşılamaya yetmemiş. Onlar kara kara düşünürken bilet satış görevlisi devreye girmiş:

    Æ Tamam efendim, ben hallediyorum.

    - Nasıl hallediyorsunuz?

    Görevli, müşteriye hissettirmeden, "alan vergisi"ni cebinden ödedi, bileti verdi. Daha sonra durumu raporuna yazdı: "Müşteri ’alan vergisi’ni tamamlayacak parayı tamamlayamayınca çok üzüldü. Bu aileyi ’paranız eksikse uçağa binemezsiniz’ diyerek geri çevirmek içimden gelmedi."

    Konu Temel Kotil’e anlatıldı. Kotil, olayı dinleyince duygulandı. THY yönetiminde personelin davranışı görüşüldü, ödül verilmesi kararlaştırıldı.

    Kotil, bu durumu şöyle yorumladı: "Biz personelimizin böyle eksikleri cepten tamamlamasını beklemiyoruz. Verdiğimiz ödül de öyle bir özendirme anlamı taşımamalı. Bu olaya personelin ’müşterinin gönlünü kazanma’sı şeklinde bakıyoruz."

    Yolcunun bilet parasını cepten tamamlamak... Pek görülebilecek bir olay değil...

    Boşanan kadın bebeğini hakimin masasına bırakıp neden kaçtı

    MALATYA Eğitim Vakfı’nın (MEV) organizasyonu sırasında Beyoğlu 3. Sulh Hukuk Hakimi Memet Boran’la tanıştım. Boran’dan kimi yaşanmış, mahkeme, hakim öyküleri dinledim. İşte bunlardan biri...

    Memet Boran’ın aile davalarına baktığı günler... Bir boşanma davası önüne gelmiş. Boran, dosyayı incelemiş, duruşmaları yapmış, sonunda çifti boşamış, bebekle ilgili kararı da eklemiş: "Bebek annede kalacak. Baba, nafaka ödeyecek."

    Aradan biraz zaman geçmiş, bir gün Memet Boran’ın odasının kapısı açılmış. İçeriye giren kadın elindeki bebek pusetini masaya bırakıp, kaçmış. Boran, güvenliği uyarmış, kadın yakalanmış:

    Æ Bebeği neden masama bırakıp kaçtınız?

    - Hakim bey, bizi boşadın, bebeği bana verdin.

    Æ Bu kadar küçük bebek annede olmalı, onun için sana verdim.

    - Hakim bey, babası olacak nafaka ödemiyor. Babam da, "Götür o adamın p....ni kime bırakırsan bırak" diyor. Bu bebeğe bakamayacağım, gücüm yok.

    O kadar küçük bebeğin Çocuk Esirgeme Kurumu’na gönderilmesine Boran’ın yüreği el vermemiş. Görev yaptığı ilçenin kaymakamına rica etmiş, anneye "yoksulluk maaşı" bağlanmasını sağlamış...

    Bebeğin böylece en azından annesinin yanında büyümesini sağlamış...

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    ’Sanat’


    TAM "Sanat için bu ilk defa oluyor" diyecektim ki aklıma bir dizi estetik operasyon geçirmemiş "sanatçı" kalmadığı geldi.

    "Cumhuriyet Kadınları" projesini duymayanınız kalmamıştır... Hani Nurseli İdiz’in Atatürk kılığına girdiği proje... O plastik makyajla halletmişti işi biliyorsunuz, aynı projede manken Çiğdem Savaş’a Tansu Çiller olma görevi verilince, gençler daha mı "idealist" oluyorlardır nedir, "Olacaksam tam olayım" demiş Savaş ve bir dizi operasyon için bıçak altına yatmış.

    Yani hayatını bundan sonra Tansu Çiller benzeri olarak sürdürecek.

    İşte Savaş’ın yaptığı "Sanat için ilk defa oluyor" diyecektim ki öteki "Sanatçılar" geldi aklıma.

    "Sanatçı" deyince oyuncularla şarkıcıları düşünmeyin hemen! Çeşitli dalları var "sanatın"... Ve değil yüzünü gözünü düzelttirmek, vajinasını toplattıranı var "sanat" için.

    Öyle demeyin... O da bir sanat!

    Herkes ıkına sıkına şarkı söylemeyi öğrenebiliyor, görüyoruz fakat "öteki iş"... O herkesin harcı değil. Fizik yetmiyor, "kimya" da gerekiyor.

    Gerçi son zamanlarda sanki dev bir laboratuvar kuruldu Türkiye’de, Kadınlar için harıl harıl çalışılıyor! Kimyası "sanat"a uygun olmayan kadın kalmadı neredeyse.

    Biz yine gelelim Çiğdem Savaş’a.

    Kızcağızı takdir edeceğim etmesine de... Önce sargıları açılmadan ziyaretine gitmek, "Ameliyat sırasında haber geldi bir yanlışlık olmuş, siz aslında Safiye Ayla olacakmışsınız, operasyon o yönde yapıldı" demek istiyorum. Tepkisine bakacağım, ona göre...

    * * *

    Psikiyatrlar "Kimlik ve kişilik sorunu olabilir" demişler.

    Ayol kız durduğu yerde "Benden bir Tansu Çiller yaratın" demedi ki!

    Abuk da olsa bir sebebi var. Buna karşılık gazetelerin arka sayfa güzellerinden birini gözüne kestirip gazeteyi kaptığı gibi doktorun kapısına giden kadınlar biliyorum.

    Hem herkesin bir gün 1 dakikalığına bile olsa ünlü olacağı şu topraklarda kız akıllılık etti! Onunki biraz daha uzun sürecek hiç olmazsa.

    Radikal’in bile baş sayfasına çıktı, ne diyorsunuz siz!

    Uğraşıp ölüme çare bulsaydı tıp sayfasından öteye geçemezdi.

    * * *

    Bu vesileyle şu Cumhuriyet Kadınları projesiyle ilgili bir endişemi dile getirmek istiyorum. Paranoyak deyin, ne derseniz deyin... Bu proje Cumhuriyet düşmanlarının aklından çıkmış olmasın sakın!

    Hayır, Nurseli İdiz’in Atatürk olmasından başlayarak Çiğdem Savaş’a kadar olay ancak bu kadar komikleştirilip ucuzlatılabilirdi de onun için diyorum.

    MIŞ-MUŞ

    Oktay Kaynarca "Özgü’den ayrıldığımda bir hafta ağladım" demiş.Nasıldı o laf... "Hem ağlarım hem giderim."

    Ay’da yürüyen astronot "Uzaylılar var ve E.T’ye benziyor" demiş.Uzay konusunda bunca yılda aldığımız yol tek bir bilgiden ibaret zaten: Adamlar bir b.ka benzemiyorlar!

    Düzeltme

    Perşembe günü "Gitmek... Yeniden" başlıklı yazımda bir el sürçmesi sonucunda bir hata yapmışım. "Gitmek" başlıklı yazının Hürriyet’te yayımlanma tarihi 10.03.2002 olacaktı.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.



    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Saros deniz çölüne dönüşebilir


    BUNDAN bir süre önce, Türkiye coğrafyası için tek ’akvaryum’ sayılan Saros Körfezi’nin Haliç’e dönüşeceği endişesi gündeme getirmiştik.

    İyi ki duyarlı insanlarımız var. Bunların en başında, yıllardır tek başına bir sivil ’hareket’ olarak ’Saros Körfezi’ için çırpınan Erdal Batmaz geliyor. Çanakkale Valisi, 18 Mart Üniversitesi Rektörü arayıp Saros’u hiç ihmal etmediklerini söylüyorlar; Edirne’nin CHP ve MHP’li milletvekilleri ise verdikleri; önergelerle Meclis araştırması istiyorlar.

    Geçenlerde işadamı Fikret Erginer telefonda şöyle diyordu

    "Saros çöl oluyor!"

    17 yıldan beri dalgıçlık ve su sporları ile uğraştığını, dünyada bir çok yerde daldığını belirterek "Geçen hafta Saroz’daydım, üç gün sabah, öğle, akşam daldım, bir tek balık sürüsüne rastlamadım. Bu ’deniz bitti’ anlamına gelir, tabii eğer müdahale edilmezse..."

    TEMA’nın yeni Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Gürses, Deniz Temiz Derneği TURMEPA’nın Genel Müdürü S. Levent Ballar, Genel Müdür Yardımcısı Jülide Ergin ve birkaç dostla birlikte Saros Körfezi’nde, doğusundan batısına, kıyılarından denizine kadar bir ’keşif’ gezisi yaptık. Erikli’den Güneyli’ye, Ece limanından Mecidiye’ye kadar... Saros, Çanakkale ve Edirne’nin ilçeleri olan Keşan, Gelibolu ve Eceabat’ın mücavir alanlarında kalıyor. Dün açılan Piri Reis Müzesi için yoğun bir faaliyet içinde olan Gelibolu Belediye Başkanı Cihat Bingöl ile Keşan Belediye Başkanı Mehmet Özcan’ı ziyaret ettik. Özcan, Saros’un genel anlamda İstanbul’un yeni sayfiye yeri olmaya başladığını, herkesinin gözünü buraya diktiğini belirtirken, körfeze açılan Karadeniz’den İbrice’ye petrol boru hattının geçirilmesine karşı nasıl direndikleri anlattı.

    28 BİN KONUT YAPILMIŞ

    Saros Körfezi’nin kıyılarında 28 bin yazlık bulunuyor; bunun karşılığının da 100 bin dönüşümlü ’yaz nüfusu’na tekabül ettiği hesap ediliyor. Saros’un en yoğunlaşmış bölgesi Erikli... Keşanlı gazeteci Feyzullah Aktan, 14 yıl önce başlayan konutlaşma sürecinde sadece burada 4500 konut yapıldığını, oluşturdukları kooperatif yönetimi ile yetersiz de olsa biyolojik arıtma tesisi kurarak denizi kirletmediklerini söylüyor. Bu hizmet bile Erikli’de oturan 20 bin yazlıkçıya epeyce ’pahalı’ya geliyormuş... Enerjinin pahalı olması nedeniyle arıtma işlemi de o ölçüde maliyetli oluyor. bu yüzden de bazı yerlerde göstermelik arıtma tesisleri yapılarak göz boyanıyor.

    TEHLİKE KAPIDA

    Gerçekten Saros’da tehlike kapıda... Ne yazık ki, yaklaşık Van gölünün üçte biri kadar bir körfezi, göl ve nehirlerimiz gibi kıyılarımızı koruyup doğru ve verimli kullanamıyoruz.

    Körfezde her şey var; sörf ve yelken için bulunmaz koylar, kayalıkları, mağaralar ve mercanlar... Deniz-eko sistemi bakımından sualtı sporlarına son derece uygun bir doğa cenneti.

    Orfoz balığı uzun yıllardır yakalanamıyor. Uskumru, sinarit ve kılıç balığı, orkinos, mercan, karagöz gibi yerli yerli balıklar artık avlanamaz olmuş... Her geçen gün daha fazla ’ağ’ teknesi ve binlerce metre uzunlukta marye ve dip ağı atanlar Saros’a da doluşmuş vaziyette. Sünger ve mercan rezervlerinde azalış dikkati çeker olmuş. Ergene ve İpsala ovalarından gelen tarımsal ilaç kirliliği bir başka sorun. TURMEPA’cılar, şeref başkanları Rahmi Koç ve Yönetim Kurulu Başkanı Eşref Cerrahoğlu’na sorun ve çözüm önerilerini sunacaklar; Saroz nasıl kurtulur diye...

    Aysel Abla’nın sofrası

    SAROS Körfezi’nin Eceabat kesimindeki Ece koyunda Nurettin Reis ve eşi Aysel Abla’nın mütevazı balıkçı barakasında konuk olduk önceki akşam. Aysel Abla’nın, değme restoranlara taş çıkaran zeytinyağlılarının ve balıklarının lezzeti ayrı bir yazı konusu olabilir. Nurettin Reis "Denizin bereketi kaçtı. Bunda biz de dahil herkesin sorumluluğu var. Ama bizim yöneticilerimiz buna çözüm bulmalı, bize yol göstermeli ve Saros’u korumalı" diyor. Çok değil beş altı yıl önce olsaydı bizlere sinaritler, mercanlar ve istakozlar sunabileceğini söylüyor. Ama artık bunları bulmak çok zor.

    Soframızın ilginç konukları vardı. Can Ataklı ve bankacı Erdal Batmaz’la, tabii ki Saros’a ilişkin projeler başta olmak üzere bankacılık ve ekonomi üzerine; Dardanel’in sahibi Niyazi Önen’le hem futbol ve kültür balıkçılığı; Bozcaada’da 1000 yıl sonra adanın geçmişine yaraşır bir biçimde üzüm ve şarabın yeni bir tanımını yapan ve bu anlamda da adayı popüler hale getiren Corvus marka şaraplarının üreticisi mimar Reşit Soley ile bağcılık/şarapçılık ve yaşanan kuraklık üzerine sohbetler yaptık. Ertuğrul Özkök kıskanacak ama içtiğimiz şarapların tadını anlatmak mümkün değildi. Özellikle de daha piyasaya sunulmaya hazırlanan özel şişelenmiş Merlot ve adaya özgü ’Çavuş’ üzümünden yapılanlar...

    Niyazi Önen, balıkçılık sektörünün en önemli ihraçatcısı olarak, TURMEPA’ya üye olacağını söyledi ve "Deniz Ürünleri Sanayicileri Derneği Başkanı ve bir yöre insanı olarak Saros’un milli park olmasından yanayım. Bu durum hem yöre balıkçıları için hem amatör balıkçılık turizmi için faydası olacağı gibi sürdürülebilir ticari balıkçılık için de olumlu sonuçlar verebilecek bir karar olacaktır" dedi.

    Özel Çevre Koruma statüsüne alınmalı

    TURMEPA Genel Müdürü Levent Ballar, Saros’un mutlaka Göcek (ve de Belek, Dalyan, Tuzgölü, Ihlara Vadisi...) gibi mutlaka Özel Çevre Koruma Kurumu (ÖÇKB) bünyesine alınması gerektiğini söylüyor. Kontrolsüz yapılaşmaya mutlak engel olunmasını, evsel atıkların arıtmadan geçirilmesini isteyen Ballar, "Ne yazık ki, trol ve gırgır balıkçılığı yanında yanında dalış faaliyetleri de hiçbir kontrole tabi değil. Sakın kimse bize bu konuda sorumlu davranılıyor, engel olunuyor demesin. Böyle bir balık hazinesi körfezinde bir tek sahil koruma üssü bulunmaması ayrı bir skandaldır. Bunlara karşı yasal işlem yapacak veya caydırıcı etkide bulunacak tek bir makam da yoktur. Deniz mercanları tahrip edilmekte ve bilinen altı adet gemi batığının soyulacak bir yanı kalmamıştır. Bu durum dahi Saros’a müdahale edilmesi ve özel bir yapıya kavuşturulması için tek başına yeterli bir gerekçedir. Yoksa bütün bunların sonucunda hiçbir özelliği kalmayan ve hatta zaferiyle ençok övündüğümüz Çanakkale Savaşlarına ait denizaltı mekanların dahi gelecek nesiller tarafından görünmesini imkansız kılacaktır.

    GÖCEK KURTULUYOR

    Ballar ayrıca, TURMEPA’nın yürüttüğü proje ile Göcek’teki bir yıl içinde motorlu yat ve yelkenlilerin, teknelerde yarattıkları atık ve çöplerin deniz ve kıyıdaki atık alım istasyonlarına bırakılma zorunluluğunun getirileceğini ve bunun için ’kayıtlı’ denetim uygulamasına başlanacağını da açıkladı.

    İyisin Türk milleti

    İDDİANAME açıklandı.20 Ekim 2008 tarihine kadar gene Ergenekon konuşacağız, yaşasın!

    Zamanımız bol, sularımız berrak, enerjimiz tükenmez.

    Karnımız tok, sırtımız pek, çocuklarımızın işi gücü var, hamdolsun!

    Milletimiz var olsun!

    Darbe ortadan kalktı, yaşasın! Karşı darbe fotoğraflarını ise unutma.

    İyi misiniz Türk Milleti?

    Haydi gene, iyisiniz, iyisiniz! Cumhur UTKU

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •