Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 7/16 İlkİlk 12345678910111213141516 SonSon
162 sonuçtan 61 ile 70 arası

Konu: GaMze GaMze DoLmuyoR YüzüM.. Bak Acı! Bak Ya$! Bak SoğuK !

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart Yüreğinin kıyısına vurup "beyaz sevda" zikretmeli



    Vurgun vakitlerimi, geçmişin tozlu raflarını unutmak için işte duy ; seviyorum seni...
    Sesini duymadan senin oldum.. Yüreğimin oldun... Şimdi bunları anlatmak bi hayli ağır gelir bana ...

    Korkağıyım bir aşkın esiri olmanın... Taşıyamıyorum bu yükü... Bi ucundan sende tutsan diyorum...

    Beyaz sevdam kelimelerim yüreğinin kuytularına vuruyor...

    Duyuyor musun? Meçhul bir yalnızlıktan titrek bir dalgayla geliyorum bu gece sana...
    Sessiz kalıyorum, oysa ta kendisindeyim hayatın...
    Beni seviyor olmana sessiz kalıyorum, enkaza dönüşmüş yüreğimi güzelleştirme çabasından, her ne kadar ihtiyacım olsa da kaçıyorum...

    Ben sanırım mutlu olmaktan korkuyorum...
    Gözleri umut dolu bir sevdanın, kör ebe oynamasına izin veriyorum... Nedenim yok bu oyunda...

    Yorgun düştüğüm için sana ait olmak beni korkutuyor...

    Senden şunu istiyorum bir dilekçe yazsan yüreğime...
    Kalbin emanetim olsa...
    En kanayan yerimden sevmeye başlasan beni...
    Gelsen sen en büyük çığlıkla git dediğim anda...

    Artık hayallerimi avuç avuç, kana kana içsem diyorum. Nedense sana beyhude bi özlemle kavuşmayı diliyorum. Sevda yokuşlarını tırmanıyorum senin için, belki yüzünü görebilirim diye...

    Çöl sürgünü yüreğime sevda ekiyorum filizlenir belki diye...

    Kan gölüne dönüşen yüreğimi kirlerinden arındırıyorum bu gün... Dezanfektan bir yalnızlıkla... Karaborsaya düşmüş yüreğimle...
    Çöl yangını edasıyla; sana yazılırım bu gece...

    Seni yazıyorum bu gece, akıl almaz hecelere varlığından bahsediyorum...
    Yokluğunu aheste yaşıyorum...
    Dargın ümitlerime güçlü cümlelerden bahsediyorum...
    Bavuluma tüm umutları dikkatlice yerleştiriyorum.

    Öyle derin ki soluğum tek nefeste içime çekebilirim seni... Bilirsin aşka olan hasretimi... Kızıl nehirlere olan tutkumu da... Canımı acıtmak için, nasıl da yaramı kurcalamayı sevdiğimi de bilirsin...

    Bir küçük çocuk inadıyla, nasıl telef ederim her defasında yüreğimi... Ve sana koşmak için çabaladığımı... Aslında bilmezsin bunları; sen bana hep vurgun saatlerimde gelmiştin... Artık korkmuyorum seni sevmekten, seni severken içimde ki beni de terk edip sevmekten...


    Şimdi gecenin en sessiz en derinine seni yazıyorum...


    Bir ufacık beyaz sevda diliyorum.


    Çocuk kalbimle elimden tutmanı ve göz yaşımı silmeni istiyorum.İstiyorum ki kalbimi koru...


    Kalbini avuçlarıma bırak...


    Doğan güneşten de; gece hatırına, seni bana vermesini ve elimi hiç bırakmamanı diliyorum...

    Suretini bilmediğim...
    Biliyorum ki uzaklarda bir yerde beklediğin benim...

    Ey Aşk ! Yarala beni...
    Dağıt bedenimi, paramparça olsun ...

    Vur ! İstiyorum...
    En kanadığım yerden vur beni.
    İki kere ölmem ki ...
    Ölürsemde; varsın olsun... Gözlerine göm beni
    Gözlerinden akan ben olmalıyım


    Sen olup, bir müsaitsiz vakit yüreğine akmalıyım...
    Yüreğinin kıyısına vurup "beyaz sevda" zikretmeli dilim...

  2. #2
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İçimde gizliden gizliye sakladıklarım vardı ya hani..
    Yüreğimde beslediğim,her şeyden koruduğum izler vardı ya hani..
    işte ben tümünü sana vermeye geldim bu gece..
    Sığabildiği kadarını bu geceye, arta kalanları gündüzlerine...


    İnsanın rahatlıkla sığınabileceği kadar parlaktı bakışların..Alev alev yakıyordu gözlerin..Seni,gözlerine yandığım o gece sevdim işte..

    Hiç korkmadan ve hiç kaçmadan dikilip karşına..Sana sarıldım..
    Ve bütün benliğimide savurdum bir dokunuşla havaya..
    .
    .

    Aşk...
    Ne kadar "yok"sa herşey, o kadar olacaktı "aşk"..
    Anlamadın..
    Anlatamadım..
    .
    .

    O sabah kara bir defter sayfası buldum yatağının kenarında..Boş yer kalmayacak şekilde karalanmış bir sayfa..Ve işte o an anladım..Senin yaşaman için boyamaya, karalamaya ihtiyacın vardı bir şeyleri..Ve bunun için de her seferinde yeni bir sayfaya..


    Başlama ve bitiş noktalarından ibaretti hayatın...
    Ve aralarda birkaç dağınık sayfa..
    O sabah hiç pişman olmadan, ama çok acı çekerek..
    Bütün kadınlara maletmeden, ama seni lanetleyerek ..
    Hayatımdan seni, senin oyununla çıkardım işte..

    "Ben değiştim.." dediğin gün elinde yine karakalemle bekliyordun.Sevinçle sarılmıştın boynuma..Sanki gerçekmiş kadar büyük bir hevesle..Değiştiğini sandın...Sandın..Ama yine yanıldın..


    Sadece bu seferki sayfa o zamana kadar gördüklerinden daha büyüktü..
    Sayfalar yanılttı seni, ben de..Çünkü artık bir silgi vardı elimde..
    Yok ediyorum senin bıraktığın derin izleri..
    Ve artık karalayamayacaksın eskisi gibi..
    Korkma..
    Meraklanma..
    Şaşırma sakın..
    Gidiyorum işte..
    .
    .

    Ansızın uykulardan uyanmaların..
    Gözlerini perdeleyen endişelerin..
    Değişmeni AŞK sanıvermen..
    Umutların ve insanları umutlandırmaların..
    Bana dönmen ve beni sevme alışkanlığın..
    Kapama gözlerini,bak..
    Bitiyor işte hepsi..
    Bir adım sonrası ayrılık..
    Bir adım sonrası benden sonrası..


    "Ben" de senden sonrası kalmadı..
    Bu senin "Son"ran..
    Bu senin "Son" olman..


    Çünkü, gördün işte..
    Benim elimde silgi..
    Seninse boş sayfaların yırtık..
    Ve kalemin bitmekte..

  3. #3
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Benide götürse derdim giden kimse yüreğimden
    Ama kimse almadı beni yanına
    Halbuki ne çok şey gitmişti gidenlerin ardısıra
    Bir ben kaldım olduğum yerde
    Bir ben eksik cümlelerim yarım kalmış sevinçlerimle
    Sen benden gitme emi yaşanmamış sevdam
    Hüznü alma koynuna
    Sen benden gitme emi?

  4. #4
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart KanamaLı Bir Aşk İçin Bayat Kan Aranıyor

    Kötü bir oyun bu... Beni hep çıkmazlara sürüklüyorsun...

    Ruhumdan uzak tut hınzır oyunları...

    Hiçbir şey gerçek değil...
    Hiçbir şey olması gerektiği gibi,
    hiçbir şey olması gerektiği yerde değil...

    Ben de, sen de... Biliyorsun bunu...
    O tepenin üzerinde oturuyor ve kaygısız düşler kuruyorum,
    yaşam yalnızca kaygısız düşlerimi solduran realizm taraftarı atık parçacığı...

    Onlar sihri göremiyorlar
    ve bu yüzden gördükleri olur olmaz absürtlükleri sihir sanıyorlar...
    Öylesine körler, öylesine somutlar ve öylesine gerçekler ki, mide bulandırıyorlar...

    White lion dinliyorum...
    Ve bu tınıyla bulunduğun boyuta gelip
    seninle sonsuza (?) dek dans etmek istiyorum...

    Bir tek ben değilim...
    Bir tek sen değilsin...

    Bir tek biz değiliz görmekten, duymaktan ve bilmekten yakınan,
    Tanrı’ ya, yanıtsız bırakacağıni bile bile sorularla dolu kanlı mektuplar yollayan...
    Bu odada, bir başıma acıdan parçalanırken ruhum,
    kaygısız gibi görünmekten mazosistçe zevk alıyorum...
    O odada, bir başına, acı çekiyorsun... Sen de...
    Neden gözlerini kaçırıyorsun durmaksızın...
    Ruhuna yapışan sızıyı görmelerine izin ver...
    Oldukca fazlayız...
    Bu kentte, gece yarıları, ışıkları açık, yüzlerce tedirgin ruh sancı çekiyor...
    Çokluğumuz, yalnızca ruhlarımızın kanamasını artırıyor hepsi bu...

    Zihnime yansıyan kurguları sayıklıyorum...
    O, kurgularımın uzağında öylece gülümsüyor son fotoğraflarında...
    “Küçük çocuk ağlama, uyursun ve uyandığında hepsi geçer”...
    Soluk düşlerin arasından gündüze uyanıyorum,
    tanıdık gülümseyişler üzerime üzerime geliyor,
    sırf öyle olması gerektiği için ya da toplum bana bunu dikte ettiği için,
    konuşuyor, gülümsüyor, yaşıyor ve ölüyorum...

    Bu oyunun dışına hapsedilmiş bir izleyiciyim,
    içeri giremiyorum, dışarı da çıkamıyorum...

    İki boyut arası sıkışıp kaldım... Hayat, ölüm...
    Başka şeyler bulmalısın artık Tanrı(m)...

    Bu kavramlar oldukça klişeleşti... Dengemi yitirdim...
    Bu anlamsız kurguda yer almak oldukça canımı yakıyor,
    silik düşler biriktiriyorum, isimsiz, uyduruk adreslere postalıyorum düşlerimi...
    Cevapsız... Sorular biriktiriyorum ayyaş gecelerime...
    Uykular biriktiriyorum huzurlu günlerime...
    Uykusuzum, ayığım, bedenim sağlıklı, ruhum verem...

    Küçük mutluluklar biriktiriyorum,
    ileride benim de büyük bir mutluluğum olması için...

    Geri dönmek... Artık... Beklemiyorum...

    Sadece yürüyorum o loş sokağın neonları arasında bir siluete dönüşene dek...
    Sen, uyuyakalıyorsun hep hikayemin son paragrafında...
    Ben ruhuma bayat kanlar biriktiriyorum...
    Sönük düşler, kuşkular, özlemler, erdemler, erdemsizlikler,
    hezeyanlar, kabuslar, kırık ümitler, tınılar, cesetler biriktiriyorum...
    Yüzüme anlamsızca bakınan gözler biriktiriyorum,
    ruhumu acıtan tümceler biriktiriyorum...

    Uykusuzum... Uykusuz ve eksiğim bu kentte...
    Gülümseyen yüzünün tezatında, kötücül kahkahalar savuruyor yaşam...
    Kanamalı bir ruh için! EVET! Tam da şimdi...

    KANAMALI BİR RUH İÇİN ACİL BAYAT KAN ARANIYOR!..

    Sıtmalı tümcelere gereksinim duymadan söyleyeceğim ;

    HAYAT! YARIŞMAK DEĞİL, YALNIZCA KAZANMAK ÖNEMLİDİR!

    Bu saçma oyunda, biteviye kaybedeceğimizin bilincinde soluksuz ilerliyoruz...
    Bilinç NEREDE?

    Ruhunuz nerenizde takılı kaldı?!

    Yaşam nerede, bu mekanik ölüler cehenneminde?

    Ne zamandır uykudasınız?

    Çocukluğunuza özlem duyuyorsunuz,
    finans bültenlerinde ruhunuzun son parçasını da yitirirken...

    Gökyüzü nerede?!
    Martıları ne zamandır görmüyorsunuz?...

    İyisi mi "siz"devam edin öylece...

    "Biz", nasılsa silinip gideceğiz...

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

  5. #5
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Gecenin uğultusuna yaslanmış bedenime ağır gelenleri, kelime kelime döküyorum sancılarımla..
    Her şey ama her şey fazlalığa dair bu gece

    Dibe vurmuş yüzüne susuyorum yalnızlığımın..
    Geceye düşen ayrılıkları, acıya yüklüyorum usanmadan
    Anlamına tutunduğum sözleri sindire sindire yuttuğum bu fazlalığın hıçkırıklara kapılmasına yüz tutuyorum bile bile..

    Hani damlalara karışıp aksın istersin ya gözlerin
    Öyle bir an, sana haykırıyorum parça parça
    Hiçliğe fısıldıyorum, notaları kayıp melodileri
    Yırtıyorum anlamsızlığını her satırının..
    Zehrine karışıyorum yüreğinin


    Düğümlüyorum çığlıklarımı, kalemime

    İçine attığın her acı, bir gün gelir sen- olur demişti,
    Yüreğiinci bir dost

    O yazıyor, ben yazıyorum;
    Durmuyor, durmuyorum;

    Birgün ;bana; susacak sesim;
    Şimdi
    Yazıyor,
    Bağırıyor,
    Vuruyor dipsiz yokoluşlara;.

    Ama birgün;

    Ne bir ses ne bir darbe..
    Susacak, susturacak;

    O gün,
    İçime bölüneceğim


  6. #6
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Demedim mi bu hasret bitirir seni
    Ay dolanır gider, yalnız kalırsın
    Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın

    DEMEDİM Mİ YÜREĞİM SEVME!!!


    İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz....
    Geri dönen hangi güvercinin var?
    Senin hangi çiçeğini sakladı bahar?

    DEMEDİM Mİ AKLIM İNANMA!!!

    Bir gün naza çeker kendini demedim mi?
    Görmesen zindana döner bu şehir...
    Görsen, umursamaz, aldırmaz

    DEMEDİM Mİ GÖZLERİM BAKMA!!!

    Demedim mi bu ürperten sıcaklık...
    Bu taze güzellik kaybolur bir gün?
    Sonra boşu-boşuna aranır, dövünürsün

    DEMEDİM Mİ ELLERİM DOKUNMA!!!

    Demedim mi bir gün susar şarkılar
    Sesine ses veren rüzgar olur...
    istediğin kadar artık bekle dur...

    DEMEDİM Mİ KULAĞIM DUYMA!!!

    Bir gün çıkıp gideceği belliydi
    Ayan-beyan belliydi anlayamadın.
    Başka bir rüyada şimdi o

    DEMEDİM Mİ KOLLARIM SARMA!!!

    Bütün çektiklerim senin yüzünden
    Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden
    Ah! şimdi paramparça oldun bin bir yerinden

    DEMEDİM Mİ GURURUM KIRILMA!!!

  7. #7
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Şimdiye kadar ne kadar ayrılık, ne kadar ölüm, ne kadar terk ediliş varsa hepsini yüreğimde hissedip tek tek saçtım dünyanın bir köşesine. Karanlığı ve yalnızlığı katmasam eksik kalırdı yazdıklarım sanki, sanki ben onların bir parçasıydım. Güneş doğar mıydı, bir kez olsun kalmak için gelen olur muydu hayatıma düşündüm durdum. Mümkün müydü bu, sevebilmek başka bir yürekle dünyayı, tutunabilmek bir insana, günü karşılamak en içten tebessümle, üzülebilmek beraber yitenlerin ardından…. Her şey ne kadar da uzaktı bana oysa, umut umutsuzluğa katmışken kendini, nasıl olurda sıyrılabilirdim geçmişimden, ağırlığından hüznün……


    Bu sondur sevgili, ayrılığın, karanlığın, ölümün ve yalnızlığın böylesi bir anlamla cümlelerimde son yer edişidir. Bu son karartışıdır kelimelerimi… Öyleki bundan gayri ben ayrılık desem karşımda bulacağım seni, ölüm desem yanımda…. Ben ki en büyük inkarcısı olmuşum kendimin, inananların en kutsal gecesinin birinde, inkar etmişim eski beni, mutluluğu kendine haram kılan beni, yokmuşcasına inkara durmuşum…. Önce Tanrıya sonra sana sığınrım ki af eyleyin beni… Sözüm ikinizden yanadır , siz terk etmedikçe terk edemeyeceğim sizi. ....


    Adını Tanrıyla bir anarım delalım, adına yıldızlardan önce kanarım... Şimdi umut mevsimine dururken zaman, en koyu haliyle umut biriktiriyorum içimde burham burham, hiç bir zaman inanmadığım kadar inanıyorum geleceğe seninle... İçimde biriken onca şeye rağmen yazamamak ne kötüdür bilir misin? Oysa tam da şimdi,herkesten gizli topladığım sevgimi, dayayıp yedi renge sekizini ekleyecek olan gökkuşağına, ayak basılmamış bir düzlükte ki kar ışıltısı kadar pürüzsüz anlatabilmek vardı sana.. Zor olan bundan sonrasına değinmekmiş belkide.. Betimleyememek cümlelerle, cümlelerin içinde bulamamak onu, benzetememek hiç birşeye... Yazmak şimdi daha anlamlı benim için aslında, öyleki kalemimi mürekkebe her buladığımda sana seslenecek olmanın gerçekliği var önümde. Amaçsız, salınan, kırgın ,yarım mektuplara inat anlatmak var seni, ama bırakmıyor içimdeki çoşku, ona saniyelerin arasındaki boşlukta kerelerce çarpıyorum.. Acıyı ne güzelde anlatırdım oysa, hüznü,karanlığı nasılda kolay ortak ederdim kendime. Şimdi göründüğüm gibiyim işte, kalemi eline alan , ilk defa kendini harflerle anlatmaya çalışan bir çocuk acemiliğinde. Artık tek korkum sana içimdeki duyguyu anlatamayacak olmak, eksik kalacak olmak hissetiklerime........



    Bu son delalım... son kez, ölümü katışım hayatın içine... bu kalemimin ayrılıkları son çizimi. Kim ne derse desin, hain bir zamanın insanlarıda olsak, sevgi tükenmiş artık yok da deseler, sana öylesine inanıyorum ki, dünyamı kapatabilirim insanlara... Zaten yetmezmi bana içinde bir sen olsan bir de ben.... Hatta dünyayı yeniden kurabiliriz bile böylelikle, bizden olanlara öğretebiliriz barışı, dostluğu, sevdayı... masallarını kurarız beraber içinde milyon çeşide bulanmış umut olan. Bizim dünyamızda ölende olmaz kavgalar yüzünden, kimse aldatmazda sevdiğini öyle değil mi? Seni korkularımla beklediğim zamanlara and olsunki, o anlarımın çaresizliği, acıları ve kutsallığı üzerine yemine dururum ki, anlatamadığım, eşine denk getiremediğim şu içimdeki varlığın varlığımın kanıtıdır...

    Gecenin tam ortasındayım şimdi... ve sana söz verdiğim gibi terk eden ben oluyorum geceyi... Geceleri tuttuğum nöbetler başka bir bekleyenin olsun artık..

  8. #8
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Yağmur yağıyor ve sen yoksun
    Yağmur yağıyor! Hem de sağanak halinde! ..
    “-utangaç suların sırdaşı oldum/ yüreğim üşüyor, ömrüm firari-” Ama sen yoksun! .. Belki de insanların en duygusal olduğu, yalan söylemediği, sevdâlı gözlerin sislenip birer cigara yaktığı, sevginin; kitaplar arasındaki kurutulmuş güllerden kurtulup sessiz bir ceylan gibi yüreklere girdiği ve yalnızlıkların ilk karanfil yaprağında büyüdüğü, çoğu kez de hüzünle birlikte sessizlik içinde yaşanan bir andır bu...Fakat kimsecikler farkına varmaz bile... Olsa olsa ancak şairler hatırlar yağmur kokan bir sabaha karşı camlarını açtıklarını. Havada asılı kalmış bir bulutu, bir kuşun titreyerek uçtuğunu, gül yaprakları üzerinde tomur tomur gülümseyen şebnemleri, yalan yeminlerin şâhidi papatyaların göz yaşlarıyla ıslandığını ancak şâirler hisseder...
    “Ve bütün bunlar; aşkın güzelliğiyledir! ” derler! ..

    Yağmur yağıyor! Hem de sağanak hâlinde! ..
    “-utangaç suların sırdaşı oldum/ yüreğim üşüyor,ömrüm firâri-” Yağıyor işte; korkarak, yavaş sesle... Hatta bazen cesaretleniyor benim gibi, ve hışımla vuruyor camlara... Sonra yine ürkek! İhanet edercesine... Offf serçeeee! ...

    Yağmur yağıyor! Fısıltıyla, nazla... Bir eski hikayenin sonunu getirircesine... İnsanlar bilmiyor bu hikâyeyi, gökyüzü dilsiz! .. Hava da anlaşılamamanın verdiği kahrolası hüzün...
    Ah şu esrik bulutlarda geçmese gözlerimden, derken...

    Yağmur yağıyor işte “ömrüm firârî” makamında...
    “Yüreğim üşüyor..! ” Ve ben bu gecenin 25.saatlerinde “utangaç sırların sırdaşı” oluyorum cân! ..

    Yağmur yağıyor diyorum, duymuyor musun? ! ..
    Ve sen yoksun! ..

  9. #9
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Yüreğime serin nefeslerin üflenirken pes ediyor yalnızlığım. Anlamlar bir bir yerine gelirken, “yalnızlığım” yok olmaya mahkum… Nefes kadar yakınken, hasret kadar uzaksın bana, ey aşk! Beraberinde yalnızlığım/n/ı getirmek de niye?

    Kor ateşler içinde yanmak… Vuslatıma adım adım yaklaşırken düşüyorum kör kuyuların dibine. Melek diliyorum; kanatlansın da beni tutsun diye. Kör kuyularda Yusuf olmak belki; olabilmeyi bile hayal etmek belki de… Yusuf kör kuyulara düştü de, kör kuyu yakıştıramadı ya kendine, Yusuf’u… Aynı şey mi dersin, bizimki de?

    Aşk! Kendini yüreğime attın da, ben mi yakıştıramıyorum kendimi sana? Ben’i mi bilmiyorum ben burada? Yakışmayan hangimiz? Veya yakıştıramayıp da kendisine zulmeden?

    Karanlık gecelerde yol alıyor yüreğim… Taşımaya mecali yok aşkı –seni- da, aşka yazılanı –beni- da…

    Hür bıraksam seni, bana ey aşk! Korkarım yine “sen” dersin de, yakıştırma’ya adım atmaz yüreğim!

    Vuslatıma yakınken savur küllerimi! Küllerin ben’i ben’den çalmakta, aşk!

  10. #10
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Cesaretin varmı yazdıklarımı okumaya !


    İşte yine bir pazar akşamı. Adı diğer pazarlardan farklı değil aslında ama ne ben o eski pazarlardayım nede bu pazar onlardan biri...

    Pamuk tanesi kar serpintisini görünce atıverdim kendimi dışarı sahil boyu yürürken hani film şeridimi derler? Öyle geçiverdi pek çok sahne…

    Stradivarius yapımı bir kemandan çıkan nağmeler eşliğinde. Uzaktan gördüm çınarın kollarını yaklaştıkça daha bir büyüdü hani bazen uzaktan bakıp gözünüzde büyüttüğünüz bir şeyi yaklaşıp tanıyınca büyüklüğünden eser kalmaz bu çınar tam tersi yaklaştıkça büyüdü, büyüdü....

    Denizden esen sert,soğuk rüzgar dallarında kar bırakmamış bugün. Gerçi görmeyeli çok uzun zaman olmadı ama daha bir ağırlaşmış gördüm heybetli vücudunu. tam dallarının altında ki bankla nasılda özdeşleşmiş sanki o bank orda olmasa çınarda olmayacak ya tersi. Ah! bugün geç kalmışım bankın üstünde tek el olmuş iki çift el, omuzlara yaslanmış iki baş çınarın kolları altında seyr-i endam etmekte…

    Aylar öncesi geldi yine aklıma, o zaman mekan aynı mekan saat sanki bu sıralar ama figüranlar farklıydı. Uzaktan göz kırptım çınara dallarını hafifçe eğerek anladım der gibiydi. Çayımı yudumlarken boğazımda kısa süre bir şeyler düğümledi. Sigaradan olsa gerek zaman zaman içiyorum işte. çayla birleşince de bir başka oluyor meret.

    Çınar dallarını hafif hafif sallayarak üzerindeki karları çiftin üzerine indirmek üzereydi. Nede olsa onlar bana göre yabancıydı çınara, yada sadece biri... Bardağı bankın üzerine bırakırken elim bir şeye dokundu, irkildim. Sonra bakınca gördüm bizim küçük çiçekçi çocukmuş. Usulca yanıma oturuvermiş elinde yine kırmızı gülleriyle… Üşümüş ellerinin tekini cebine sokmuş yanaklar ve burnu kızarmış aynı şekilde. Birden hızla kalkıp çifte doğru yöneldi yeni görmüştü sanırım, sadece gülleri uzattı sessizce, ama eli havada kaldı erkek elinin tersiyle git işareti yaparken o çoktan dönmüştü geriye. Alışıktı bunlara…

    Gel diyerek işaret ettim sonra yanıma geldi bir bana birde çifte baktı dikkatle bir daha, bir daha.. Kurtarıp kendisini soru işaretlerinden elindeki kırmızı güllere bakarak koşarak uzaklaştı az sonra nefes nefese elinde bu sefer bir beyaz gülle geldi bakıştık, gözlerimi kaçırdım gözlerinden. Gidip çiftin yanına hiçbir şey demeden gülü bayanın kucağına bırakıp hızla uzaklaştı. Ne bana baktı nede başka bir yere…

    Önce bir şeyler karaladım bir parça kağıda sonra sordum kendime cesaretin var mı yazdıklarımı okumaya? Ama şimdi değil...

    Keman çaldı ben yürüdüm. Nereye mi? Bilmem.....

Sayfa 7/16 İlkİlk 12345678910111213141516 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •