Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 8/17 İlkİlk 1234567891011121314151617 SonSon
162 sonuçtan 71 ile 80 arası

Konu: GaMze GaMze DoLmuyoR YüzüM.. Bak Acı! Bak Ya$! Bak SoğuK !

  1. #71
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Demedim mi bu hasret bitirir seni
    Ay dolanır gider, yalnız kalırsın
    Her gün yeni baştan dağılır, ufalırsın

    DEMEDİM Mİ YÜREĞİM SEVME!!!


    İşte ne gözyaşı, ne yemin, ne söz....
    Geri dönen hangi güvercinin var?
    Senin hangi çiçeğini sakladı bahar?

    DEMEDİM Mİ AKLIM İNANMA!!!

    Bir gün naza çeker kendini demedim mi?
    Görmesen zindana döner bu şehir...
    Görsen, umursamaz, aldırmaz

    DEMEDİM Mİ GÖZLERİM BAKMA!!!

    Demedim mi bu ürperten sıcaklık...
    Bu taze güzellik kaybolur bir gün?
    Sonra boşu-boşuna aranır, dövünürsün

    DEMEDİM Mİ ELLERİM DOKUNMA!!!

    Demedim mi bir gün susar şarkılar
    Sesine ses veren rüzgar olur...
    istediğin kadar artık bekle dur...

    DEMEDİM Mİ KULAĞIM DUYMA!!!

    Bir gün çıkıp gideceği belliydi
    Ayan-beyan belliydi anlayamadın.
    Başka bir rüyada şimdi o

    DEMEDİM Mİ KOLLARIM SARMA!!!

    Bütün çektiklerim senin yüzünden
    Gölge bile geçirmezdin bir zaman üzerinden
    Ah! şimdi paramparça oldun bin bir yerinden

    DEMEDİM Mİ GURURUM KIRILMA!!!

  2. #72
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Şimdiye kadar ne kadar ayrılık, ne kadar ölüm, ne kadar terk ediliş varsa hepsini yüreğimde hissedip tek tek saçtım dünyanın bir köşesine. Karanlığı ve yalnızlığı katmasam eksik kalırdı yazdıklarım sanki, sanki ben onların bir parçasıydım. Güneş doğar mıydı, bir kez olsun kalmak için gelen olur muydu hayatıma düşündüm durdum. Mümkün müydü bu, sevebilmek başka bir yürekle dünyayı, tutunabilmek bir insana, günü karşılamak en içten tebessümle, üzülebilmek beraber yitenlerin ardından…. Her şey ne kadar da uzaktı bana oysa, umut umutsuzluğa katmışken kendini, nasıl olurda sıyrılabilirdim geçmişimden, ağırlığından hüznün……


    Bu sondur sevgili, ayrılığın, karanlığın, ölümün ve yalnızlığın böylesi bir anlamla cümlelerimde son yer edişidir. Bu son karartışıdır kelimelerimi… Öyleki bundan gayri ben ayrılık desem karşımda bulacağım seni, ölüm desem yanımda…. Ben ki en büyük inkarcısı olmuşum kendimin, inananların en kutsal gecesinin birinde, inkar etmişim eski beni, mutluluğu kendine haram kılan beni, yokmuşcasına inkara durmuşum…. Önce Tanrıya sonra sana sığınrım ki af eyleyin beni… Sözüm ikinizden yanadır , siz terk etmedikçe terk edemeyeceğim sizi. ....


    Adını Tanrıyla bir anarım delalım, adına yıldızlardan önce kanarım... Şimdi umut mevsimine dururken zaman, en koyu haliyle umut biriktiriyorum içimde burham burham, hiç bir zaman inanmadığım kadar inanıyorum geleceğe seninle... İçimde biriken onca şeye rağmen yazamamak ne kötüdür bilir misin? Oysa tam da şimdi,herkesten gizli topladığım sevgimi, dayayıp yedi renge sekizini ekleyecek olan gökkuşağına, ayak basılmamış bir düzlükte ki kar ışıltısı kadar pürüzsüz anlatabilmek vardı sana.. Zor olan bundan sonrasına değinmekmiş belkide.. Betimleyememek cümlelerle, cümlelerin içinde bulamamak onu, benzetememek hiç birşeye... Yazmak şimdi daha anlamlı benim için aslında, öyleki kalemimi mürekkebe her buladığımda sana seslenecek olmanın gerçekliği var önümde. Amaçsız, salınan, kırgın ,yarım mektuplara inat anlatmak var seni, ama bırakmıyor içimdeki çoşku, ona saniyelerin arasındaki boşlukta kerelerce çarpıyorum.. Acıyı ne güzelde anlatırdım oysa, hüznü,karanlığı nasılda kolay ortak ederdim kendime. Şimdi göründüğüm gibiyim işte, kalemi eline alan , ilk defa kendini harflerle anlatmaya çalışan bir çocuk acemiliğinde. Artık tek korkum sana içimdeki duyguyu anlatamayacak olmak, eksik kalacak olmak hissetiklerime........



    Bu son delalım... son kez, ölümü katışım hayatın içine... bu kalemimin ayrılıkları son çizimi. Kim ne derse desin, hain bir zamanın insanlarıda olsak, sevgi tükenmiş artık yok da deseler, sana öylesine inanıyorum ki, dünyamı kapatabilirim insanlara... Zaten yetmezmi bana içinde bir sen olsan bir de ben.... Hatta dünyayı yeniden kurabiliriz bile böylelikle, bizden olanlara öğretebiliriz barışı, dostluğu, sevdayı... masallarını kurarız beraber içinde milyon çeşide bulanmış umut olan. Bizim dünyamızda ölende olmaz kavgalar yüzünden, kimse aldatmazda sevdiğini öyle değil mi? Seni korkularımla beklediğim zamanlara and olsunki, o anlarımın çaresizliği, acıları ve kutsallığı üzerine yemine dururum ki, anlatamadığım, eşine denk getiremediğim şu içimdeki varlığın varlığımın kanıtıdır...

    Gecenin tam ortasındayım şimdi... ve sana söz verdiğim gibi terk eden ben oluyorum geceyi... Geceleri tuttuğum nöbetler başka bir bekleyenin olsun artık..

  3. #73
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Cesaretin varmı yazdıklarımı okumaya !


    İşte yine bir pazar akşamı. Adı diğer pazarlardan farklı değil aslında ama ne ben o eski pazarlardayım nede bu pazar onlardan biri...

    Pamuk tanesi kar serpintisini görünce atıverdim kendimi dışarı sahil boyu yürürken hani film şeridimi derler? Öyle geçiverdi pek çok sahne…

    Stradivarius yapımı bir kemandan çıkan nağmeler eşliğinde. Uzaktan gördüm çınarın kollarını yaklaştıkça daha bir büyüdü hani bazen uzaktan bakıp gözünüzde büyüttüğünüz bir şeyi yaklaşıp tanıyınca büyüklüğünden eser kalmaz bu çınar tam tersi yaklaştıkça büyüdü, büyüdü....

    Denizden esen sert,soğuk rüzgar dallarında kar bırakmamış bugün. Gerçi görmeyeli çok uzun zaman olmadı ama daha bir ağırlaşmış gördüm heybetli vücudunu. tam dallarının altında ki bankla nasılda özdeşleşmiş sanki o bank orda olmasa çınarda olmayacak ya tersi. Ah! bugün geç kalmışım bankın üstünde tek el olmuş iki çift el, omuzlara yaslanmış iki baş çınarın kolları altında seyr-i endam etmekte…

    Aylar öncesi geldi yine aklıma, o zaman mekan aynı mekan saat sanki bu sıralar ama figüranlar farklıydı. Uzaktan göz kırptım çınara dallarını hafifçe eğerek anladım der gibiydi. Çayımı yudumlarken boğazımda kısa süre bir şeyler düğümledi. Sigaradan olsa gerek zaman zaman içiyorum işte. çayla birleşince de bir başka oluyor meret.

    Çınar dallarını hafif hafif sallayarak üzerindeki karları çiftin üzerine indirmek üzereydi. Nede olsa onlar bana göre yabancıydı çınara, yada sadece biri... Bardağı bankın üzerine bırakırken elim bir şeye dokundu, irkildim. Sonra bakınca gördüm bizim küçük çiçekçi çocukmuş. Usulca yanıma oturuvermiş elinde yine kırmızı gülleriyle… Üşümüş ellerinin tekini cebine sokmuş yanaklar ve burnu kızarmış aynı şekilde. Birden hızla kalkıp çifte doğru yöneldi yeni görmüştü sanırım, sadece gülleri uzattı sessizce, ama eli havada kaldı erkek elinin tersiyle git işareti yaparken o çoktan dönmüştü geriye. Alışıktı bunlara…

    Gel diyerek işaret ettim sonra yanıma geldi bir bana birde çifte baktı dikkatle bir daha, bir daha.. Kurtarıp kendisini soru işaretlerinden elindeki kırmızı güllere bakarak koşarak uzaklaştı az sonra nefes nefese elinde bu sefer bir beyaz gülle geldi bakıştık, gözlerimi kaçırdım gözlerinden. Gidip çiftin yanına hiçbir şey demeden gülü bayanın kucağına bırakıp hızla uzaklaştı. Ne bana baktı nede başka bir yere…

    Önce bir şeyler karaladım bir parça kağıda sonra sordum kendime cesaretin var mı yazdıklarımı okumaya? Ama şimdi değil...

    Keman çaldı ben yürüdüm. Nereye mi? Bilmem.....

  4. #74
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    Yağmur yağıyor ve sen yoksun
    Yağmur yağıyor! Hem de sağanak halinde! ..
    “-utangaç suların sırdaşı oldum/ yüreğim üşüyor, ömrüm firari-” Ama sen yoksun! .. Belki de insanların en duygusal olduğu, yalan söylemediği, sevdâlı gözlerin sislenip birer cigara yaktığı, sevginin; kitaplar arasındaki kurutulmuş güllerden kurtulup sessiz bir ceylan gibi yüreklere girdiği ve yalnızlıkların ilk karanfil yaprağında büyüdüğü, çoğu kez de hüzünle birlikte sessizlik içinde yaşanan bir andır bu...Fakat kimsecikler farkına varmaz bile... Olsa olsa ancak şairler hatırlar yağmur kokan bir sabaha karşı camlarını açtıklarını. Havada asılı kalmış bir bulutu, bir kuşun titreyerek uçtuğunu, gül yaprakları üzerinde tomur tomur gülümseyen şebnemleri, yalan yeminlerin şâhidi papatyaların göz yaşlarıyla ıslandığını ancak şâirler hisseder...
    “Ve bütün bunlar; aşkın güzelliğiyledir! ” derler! ..

    Yağmur yağıyor! Hem de sağanak hâlinde! ..
    “-utangaç suların sırdaşı oldum/ yüreğim üşüyor,ömrüm firâri-” Yağıyor işte; korkarak, yavaş sesle... Hatta bazen cesaretleniyor benim gibi, ve hışımla vuruyor camlara... Sonra yine ürkek! İhanet edercesine... Offf serçeeee! ...

    Yağmur yağıyor! Fısıltıyla, nazla... Bir eski hikayenin sonunu getirircesine... İnsanlar bilmiyor bu hikâyeyi, gökyüzü dilsiz! .. Hava da anlaşılamamanın verdiği kahrolası hüzün...
    Ah şu esrik bulutlarda geçmese gözlerimden, derken...

    Yağmur yağıyor işte “ömrüm firârî” makamında...
    “Yüreğim üşüyor..! ” Ve ben bu gecenin 25.saatlerinde “utangaç sırların sırdaşı” oluyorum cân! ..

    Yağmur yağıyor diyorum, duymuyor musun? ! ..
    Ve sen yoksun! ..

  5. #75

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    paylaşım için tşk

  6. #76

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    teşekürler paylaşımın için

  7. #77

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    paylaşım için çok teşekkür ederim. devamını bekliyoruz. saygılar.
    NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

  8. #78
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Benim gözlerim yine uzaklara dalgın,yine kirpiklerimde tuz var..
    Tırnaklarım avuçlarıma kan oturtmuş,öfkeliyim,susuyorum ağlarken..






    Aşka dair şarkılar çalmasın artık,acıtmasın yüreğimi..
    Yoruldum her şarkıda seni düşünmekten,seni bulmaktan,seni özlemekten..
    Derin nefesler çekiyorum içime,senin hasretini içime çeker gibi..
    Soluyamıyorum geriye,içimde kal diye..
    Ne vardı bu kadar sevecek,yada ölesiye güvenecek...
    Aşk kimi güldürmüşki?Yada ne kadar olmuşki ömrü mutluluğun...
    Gözlerimdeki ışıltıyı yitirdim,yaşama sevincimi,umutlarımı,sitemlerimi,beklentilerimi yitirdim..Kendimi yitirdim sensizlikte..



    Her sabah yeni bir role hazırlanıyorum,sahneye çıkacakmışım gibi..
    Bana en yakışan rengi giyiniyorum mavi..
    Gülümsüyorum...Kıyametler kopuyor içimde..



    Barış zamanında yaşadım en büyük harpleri..
    Fırtınalarda kaç gemi batırdım..
    Aşıklara bakmıyorum artık,içimden bir şeyler kopuyor sanki..
    Yorumlayamadığım rengarenk bir tabloya bakar gibi oluyorum..
    Bu mutluluk resimleri gerçekmi???Hepsi sahtemi...
    İnanmıyorum artık,inanamıyorum.
    Yaşadığım sürece gerçekti...



    Oysa şimdi...
    Gece olunca kaldır başını bak gökyüzüne...
    Kaç bakışım kaldı orada,yada kaç sabah doğan güneşe dokundum sen diye..
    Ben seni oralarda aradım..
    Her zaman bulabileceğim ama asla seni göremeyeceğim yerlerde...



    Sensizlik böyle birşey işte...
    Ben tükeniyorum,hasretler çoğaldıkça....!

  9. #79
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sende sevgisizliği sevdim.
    İyi oldu gelmediğin".

    Bu yol korkaklar için değildir

    iyi oldu gelmediğin
    Bu sulardan her babayiğit içemez,
    Bu köprüden her benim diyen geçemez,
    iyi oldu gelmediğin
    Yumuşacık yürek gerek,
    sevgi kadar derin gözler,
    inançlı bir bilek gerek
    iyi oldu gelmediğin.

    Sen, bilindik kıyıların sığ sularından açılmadan yaşarsın
    Sen,okyanus mavisine uzaklardan bakarsın,

    Biz, yürüyemeyeceğin kadar uzak,
    düşleyemeyeceğin kadar renkli,
    ve berrak bir ül***e birlikte gidemezdik.

    Sen, açık denizlerden habersiz bir balık,
    yalçın tepelerden uzak bir martısın.
    Sen, benim için korkak,
    herkes için heryerdeki insansın.
    İyi oldu gelmediğin.

    Alınmanı istemem,
    darılman üzer beni,
    sana yalan söyleyemem.
    Tabi, hep sevdim seni,
    sende sığ suları, sende martıları,
    açık denizden habersiz balıkları,
    sıradan insanları.
    Geçemeyeceğin köprüleri,
    düşleyemeyeceğin mavileri
    sende korkaklığı sevdim.

    Sende sevgisizliği sevdim.
    İyi oldu gelmediğin

  10. #80
    Users Awaiting Email

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    çok anlamaya çalıştım hiç bi anlam çıkaramadığım paragraflardan…
    noktalar…
    sonra virgül koydum her birine…
    ardımdakilere konuşma payı bırakarak…
    koca sayfada bi virgül geri kalan insanlara bırakılan dopdolu ( ama boş) konuşma satırları…
    çok konuştuğum zamanlarda bi faydasını görmedim…
    anlatmaya başlayıp da anlaşılamadığı zaman ya da anlamamak için ellerinden geleni yapan insanları gördükten sonra anlatıcılığı da bırakıp kısaltmalara gidiyorum…
    ismimi bile kısaltarak…
    ve koca koca boşluklar yaratıyorum…
    ama burası bile çok kalabalık olmaya başlıyo…

    koca dünyayı iki kelimeye sığdırdım…
    seni ile başlayan sonuna hep ağız dolusu suslar giren seviyorumları içimde kalan iki kelimeyi dünyaya armağan bırakıyodum hep…
    oysa insanlar bile tek bişeyden oluşmazken seni kelimesi neden hep yarım bırakılıyodu…
    işte bu tür saçmalıklara anlam veremedim…

    şüpheli hayatların kirlenmiş halini oluşturuyoduk…
    hani şu zamanların –di hali gibi bişey galiba…
    hiç bişeye anlam veremediğim gibi buna da ne bi anlam ne de bi anlamının olmasını istemiyodu insanlar…
    griydik biz…
    kiri göstermemeye başlayan…
    beyazın kirlenmiş hali kısaca…

    Ağzımın içindeki tüm kelimeleri ayaklarının dibine düşürdüm…
    kustum…
    bütün kelimelerim çiğnenmeden yutulmuş…
    ... bırakıldı duygularım…
    son baktığım sabahın güneşi bile yarım kaldı…


    Sonunda anladım ki tek sermayem yalnızlığımdı…
    ama unutmadım parmağımın ucuna dokunduğun zamanı…
    ellerini…
    ellerimi…
    elimin üstünde bıraktığın çamuru…


    siyah kiri görünmeyen ellerinden bana bulaştı….


Sayfa 8/17 İlkİlk 1234567891011121314151617 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •