paylaşım için tşk
Teşekkur: 0
Beğeni: 0
paylaşım için tşk
teşekürler paylaşımın için
paylaşım için çok teşekkür ederim. devamını bekliyoruz. saygılar.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Benim gözlerim yine uzaklara dalgın,yine kirpiklerimde tuz var..
Tırnaklarım avuçlarıma kan oturtmuş,öfkeliyim,susuyorum ağlarken..
Aşka dair şarkılar çalmasın artık,acıtmasın yüreğimi..
Yoruldum her şarkıda seni düşünmekten,seni bulmaktan,seni özlemekten..
Derin nefesler çekiyorum içime,senin hasretini içime çeker gibi..
Soluyamıyorum geriye,içimde kal diye..
Ne vardı bu kadar sevecek,yada ölesiye güvenecek...
Aşk kimi güldürmüşki?Yada ne kadar olmuşki ömrü mutluluğun...
Gözlerimdeki ışıltıyı yitirdim,yaşama sevincimi,umutlarımı,sitemlerimi,beklentilerimi yitirdim..Kendimi yitirdim sensizlikte..
Her sabah yeni bir role hazırlanıyorum,sahneye çıkacakmışım gibi..
Bana en yakışan rengi giyiniyorum mavi..
Gülümsüyorum...Kıyametler kopuyor içimde..
Barış zamanında yaşadım en büyük harpleri..
Fırtınalarda kaç gemi batırdım..
Aşıklara bakmıyorum artık,içimden bir şeyler kopuyor sanki..
Yorumlayamadığım rengarenk bir tabloya bakar gibi oluyorum..
Bu mutluluk resimleri gerçekmi???Hepsi sahtemi...
İnanmıyorum artık,inanamıyorum.
Yaşadığım sürece gerçekti...
Oysa şimdi...
Gece olunca kaldır başını bak gökyüzüne...
Kaç bakışım kaldı orada,yada kaç sabah doğan güneşe dokundum sen diye..
Ben seni oralarda aradım..
Her zaman bulabileceğim ama asla seni göremeyeceğim yerlerde...
Sensizlik böyle birşey işte...
Ben tükeniyorum,hasretler çoğaldıkça....!
Sende sevgisizliği sevdim.
İyi oldu gelmediğin".
Bu yol korkaklar için değildir
iyi oldu gelmediğin
Bu sulardan her babayiğit içemez,
Bu köprüden her benim diyen geçemez,
iyi oldu gelmediğin
Yumuşacık yürek gerek,
sevgi kadar derin gözler,
inançlı bir bilek gerek
iyi oldu gelmediğin.
Sen, bilindik kıyıların sığ sularından açılmadan yaşarsın
Sen,okyanus mavisine uzaklardan bakarsın,
Biz, yürüyemeyeceğin kadar uzak,
düşleyemeyeceğin kadar renkli,
ve berrak bir ül***e birlikte gidemezdik.
Sen, açık denizlerden habersiz bir balık,
yalçın tepelerden uzak bir martısın.
Sen, benim için korkak,
herkes için heryerdeki insansın.
İyi oldu gelmediğin.
Alınmanı istemem,
darılman üzer beni,
sana yalan söyleyemem.
Tabi, hep sevdim seni,
sende sığ suları, sende martıları,
açık denizden habersiz balıkları,
sıradan insanları.
Geçemeyeceğin köprüleri,
düşleyemeyeceğin mavileri
sende korkaklığı sevdim.
Sende sevgisizliği sevdim.
İyi oldu gelmediğin
çok anlamaya çalıştım hiç bi anlam çıkaramadığım paragraflardan…
noktalar…
sonra virgül koydum her birine…
ardımdakilere konuşma payı bırakarak…
koca sayfada bi virgül geri kalan insanlara bırakılan dopdolu ( ama boş) konuşma satırları…
çok konuştuğum zamanlarda bi faydasını görmedim…
anlatmaya başlayıp da anlaşılamadığı zaman ya da anlamamak için ellerinden geleni yapan insanları gördükten sonra anlatıcılığı da bırakıp kısaltmalara gidiyorum…
ismimi bile kısaltarak…
ve koca koca boşluklar yaratıyorum…
ama burası bile çok kalabalık olmaya başlıyo…
koca dünyayı iki kelimeye sığdırdım…
seni ile başlayan sonuna hep ağız dolusu suslar giren seviyorumları içimde kalan iki kelimeyi dünyaya armağan bırakıyodum hep…
oysa insanlar bile tek bişeyden oluşmazken seni kelimesi neden hep yarım bırakılıyodu…
işte bu tür saçmalıklara anlam veremedim…
şüpheli hayatların kirlenmiş halini oluşturuyoduk…
hani şu zamanların –di hali gibi bişey galiba…
hiç bişeye anlam veremediğim gibi buna da ne bi anlam ne de bi anlamının olmasını istemiyodu insanlar…
griydik biz…
kiri göstermemeye başlayan…
beyazın kirlenmiş hali kısaca…
Ağzımın içindeki tüm kelimeleri ayaklarının dibine düşürdüm…
kustum…
bütün kelimelerim çiğnenmeden yutulmuş…
... bırakıldı duygularım…
son baktığım sabahın güneşi bile yarım kaldı…
Sonunda anladım ki tek sermayem yalnızlığımdı…
ama unutmadım parmağımın ucuna dokunduğun zamanı…
ellerini…
ellerimi…
elimin üstünde bıraktığın çamuru…
siyah kiri görünmeyen ellerinden bana bulaştı….
Bu aşk sana bir beden büyük küçük kız...
Uğraşma, sana bu renk yakışmıyor...
Sen kırmızının en çok yakıştığı dudaklara sahipsin,
bak, sana siyah öpücükler veriyorlar...
Sen, sevildiğini duymanın en çok yakıştığı kulaklara sahipsin,
bak, sana susuyorlar...
Her yeni yolculuğun başladığı an
bir kez daha bilirdim öncekilerden daha çok acıtacağını...
Her dalgadan biraz daha fazla ürkerdim,
biraz daha fazla korkardım
her sarsıntıda gemilerimin alabora olmasından...
Ve her fırtına biraz daha fazla üşütürdü içimi,
her yeni esintide daha fazla diken diken olurdu tüylerim...
Korkularım her yolculukta karabasanlara dönüşmeye başlardı...
Alışmıştım buna...
Ne kadar gariptir değil mi alışmışlık...
Korkuya alışıp;
içinde minicik şüpheleri bile barındırmayan sevdalarda
ne yapacağını bilememek...
Yalnızlığa alışıp, "bak ben yanındayım"lı cümlelerde
kendini zavallı hissetmek...
"Yolcu"luğa alışıp "yanımda kal"ların
değerini bilememek ya da...
Unutulmuşluklara aşk adını koyar olduktan sonra
değişmeye başlar her şey...
Artık acıyla kavrulur yüreğin ve kimse ellerine alıp üflemez ona,
bir kış akşamında aşıkların kestanelere yaptıkları gibi...
Hiçbir serzeniş duyuramaz sesini...
Hiçbir bekleyişte sıkılmazsın, asla gelmeyeceğini bilsen bile...
Aşıksındır artık, kandırılmışsındır...
Zaten yalnızlığının söylediği en büyük yalan değil midir aşk?
İnanırsın sonuna dek...
İnanırsın yalnızlığın son bulana dek...
Sözlerim sana küçük kız...
Yüzüme bak...
Ve bana onu sevdiğini söyle...
Ona her hayal kırıklığında daha fazla bağlandığını...
Onu her nefretinde daha fazla arzuladığını...
Onu her terkedilmişlikte daha fazla özlediğini...
Durma söyle...
Hem de bana söyle, "yolcu"ya...
Kaptanın özlemini kim daha iyi anlayabilir ki tayfalarından başka...
Küçücük yüreklerden daha iyi kim hissedebilir ki...
Kocaman sevdaların acısını...
Bu aşk sana bir beden büyük küçük kız...
Uğraşma, sana bu renk yakışmıyor...
Sen kırmızının en çok yakıştığı dudaklara sahipsin,
bak, sana siyah öpücükler veriyorlar...
Sen, sevildiğini duymanın en çok yakıştığı kulaklara sahipsin,
bak, sana susuyorlar...
Sen her şarkıda hatırlanmanın
en çok yakıştığı isme sahipsin, bak unutuyorlar...
"Yüzünü dökme küçük kız " diyor birileri,
"bir tek sen misin unutulan sevilmeyi ? "...
Sen de geçmişim saklı küçük kız...
Sende kandırılmışlıklarım,
sen de acıtılmışlıklarım,
sen de tüm kaybolmuşluklarıma sebep olan
meçhule giden yolculuklarım...
Bak dünyanın ucuna geldin...
Birazdan aşağıya düşeceksin,
birazdan kaybolacaksın sonsuzlukta...
O zaman kimse hatırlamayacak seni
ruh ikizinden başka...
Kimsenin kolu uzanmayacak boşluktan seni kurtarmak için
ve kimse atmayacak kendini o meçhul karanlığa
seni bulabilmek umuduyla...
Yalnızca ben olacağım...
Önce seyredeceğim düşüşünü acıyla...
Sonra yenik düşecek "onsuz da yaşanır"larım...
Birden bırakacağım kendimi...
Ölümüm olacaksın o zaman, bir kenarda unutulmuşluğum...
Ta ki yeni bedenlerde can bulana dek...
Sonra seveceksin beni
çünkü anlayacaksın yokluğunu paylaşabildiğimi...
Sonra aşık olacaksın bana
çünkü anlayacaksın dökük yüzündeki solgun bakışları
en iyi benim anlayabildiğimi...
Sonra unutacaksın beni,
fark edince seni "yolcu"luğumdan daha fazla istediğimi...
Sonra sonsuz bir uykuya dalacaksın onun omzunda...
Sonra acıyacaksın onun suskunluğunda...
Sonra yeniden dökeceksin yüzünü,
dünyanın ucunda yalnız kaldığında...
Aşk tatlı bir sarhoşluk...
Bazen ufak bir yudumu yeter başını döndürmeye;
bazen kadehler dolusu etkilemez seni...
Çözüm doğru zamanda doğru içkiyi bulabilmekte...
Ve sen önündeki boş şişeler dolusu içmişliğin arasında
kendinde olacaksın, benden bir yudum almadığın için....
sesi soluğu kesilmiş bir aşkın ortasından yürüyoruz
acılarımızı saramayacak kadar uzağız artık
kirpiklerimizde beslenen düşler,
yeni doğacak sevgililere miras
düşünüyorum da,
belki biz sevgiyi değil, hep ayrılığı büyüttük seninle
çıplak bedenlerimizden akan özlemler yanılttı bizi
yağmur yağarken anımsadığın ben değil,
yalnızlığındı belki de
ve ben yalnızlığını bile özledim desem,
beni duyamayacak kadar sessizsin artık
nakaratındayım anıların
beni bu gece dehlizlere sürükleyen Timur Selçuk,
babasının şarkılarını söylüyor
öyle hüzünlü, öyle hasret, öyle tutkulu
ben de senin şarkılarını söylüyorum
is gibi, sus gibi, öyle vurgulu
kaçırıp getireyim kendimi yanına bir an için desem,
sana sarılamayacak kadar yorgunum artık
dağınıklığını toparlarken odamın,
elimde kaldı bir kitabın içinden düşen resmin
göz göze geldik bir an,
gözlerinde 'seni seviyorum' bakışın
kara çalılar ardına saklanan sinsi bir isyan kaşıdı yüreğimi
resimlerde kalacak kadar yabancı değildik o zaman
her şeyden önce dostumdun,
ıslak hüznümü bile varlığınla gülümsetebildiğim
şimdi gözlerinde yeniden kulaç atmak istiyorum desem,
mavilerinde yüzemeyecek kadar bitkinim artık
nerede yanlış yaptığımı itiraf etmedi aşk
ilam kağıtları birikmiş bir sevda duluyum
şarkıların sakiliğini tek başıma yapıyorum,
rakı makamına göre kadehe doluyor
bilirsin işte, artık sevmek istemeyen kadınlık halleri
an geliyor,
kalbim kanatlanıp göğüs kafesine girmek istiyor desem,
semalarında süzülemeyecek kadar yaralıyım artık
ağdalı sevdim seni ama yapışkan değil
sevmek çekip gitmekti gerektiğinde, bunu bildim
sadece şiirlerimde konuşabildim, bağıra..çağıra
kızdın ve kırıldın sitemlerimin tavşan dudaklarına belki ama
sevdim seni, ayazda..boranda
ah o sadekâr ellerin bedenime yeniden dokunsa desem,
ellerini bedenimde tutamayacak kadar titriyorum artık
bir kedi gözlerimin içine baktı
ruhumdan bir deniz geçti, dalgaları göğsüme çarpttı
antika bir fincanda iç çekişlerim kaldı
gül kurusu perdeler, mutluluğuma kapandı
anılar dudaklarımı öptü, dudaklarım sızladı
çok zaman sonra sen de öp beni desem,
öpüşlerimiz bizi yakacak kadar sıcak değil artık
ve sen, her şeye rağmen gelip, 'seni seviyorum' desen,
bu iki kelimeden ölesiye korkuyorum artık..
Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)
Yer imleri