çok anlamaya çalıştım hiç bi anlam çıkaramadığım paragraflardan…
noktalar…
sonra virgül koydum her birine…
ardımdakilere konuşma payı bırakarak…
koca sayfada bi virgül geri kalan insanlara bırakılan dopdolu ( ama boş) konuşma satırları…
çok konuştuğum zamanlarda bi faydasını görmedim…
anlatmaya başlayıp da anlaşılamadığı zaman ya da anlamamak için ellerinden geleni yapan insanları gördükten sonra anlatıcılığı da bırakıp kısaltmalara gidiyorum…
ismimi bile kısaltarak…
ve koca koca boşluklar yaratıyorum…
ama burası bile çok kalabalık olmaya başlıyo…

koca dünyayı iki kelimeye sığdırdım…
seni ile başlayan sonuna hep ağız dolusu suslar giren seviyorumları içimde kalan iki kelimeyi dünyaya armağan bırakıyodum hep…
oysa insanlar bile tek bişeyden oluşmazken seni kelimesi neden hep yarım bırakılıyodu…
işte bu tür saçmalıklara anlam veremedim…

şüpheli hayatların kirlenmiş halini oluşturuyoduk…
hani şu zamanların –di hali gibi bişey galiba…
hiç bişeye anlam veremediğim gibi buna da ne bi anlam ne de bi anlamının olmasını istemiyodu insanlar…
griydik biz…
kiri göstermemeye başlayan…
beyazın kirlenmiş hali kısaca…

Ağzımın içindeki tüm kelimeleri ayaklarının dibine düşürdüm…
kustum…
bütün kelimelerim çiğnenmeden yutulmuş…
... bırakıldı duygularım…
son baktığım sabahın güneşi bile yarım kaldı…


Sonunda anladım ki tek sermayem yalnızlığımdı…
ama unutmadım parmağımın ucuna dokunduğun zamanı…
ellerini…
ellerimi…
elimin üstünde bıraktığın çamuru…


siyah kiri görünmeyen ellerinden bana bulaştı….