REKLAM

Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
54 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Şair ve Yazarların Biyografileri...

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Ahmet Arslan (1944, Urfa), Türk felsefe profesörü.

    Ankara Üniversitesi DTCF’de okudu, 1988’de profesör oldu. 1979’da Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü kurdu. Telif ve tercüme kitapları yayınlanmıştır. İlkçağ, Ortaçağ ve İslam felsefesi uzmanıdır.

    Eserleri:

    * Kemalpaşazade’nin Tehafüt Haşiyesi, 1987
    * Haşiye Ala Tehafüt Tahlili, 1987
    * İbn Haldun, 2002
    * Felsefeye Giriş, 2005
    * İslam Felsefesi Üzerine, 1999
    * İslam, Demokrasi ve Türkiye, 1999
    * İlkçağ Felsefe Tarihi, 1995
    * Metafizik (Aristoteles’den çev.), 1996
    * Erken İslam’da Mizah (Rosenthal’den çev.), 1997
    * İdeal Devlet (Farabi’den çev.), 1997
    * Felsefe Ders Kitabı, 2004
    * İslam Hümanizmi (Goodman’dan çev.), 2006.
    * İlkçağ Felsefe Tarihi 2, 2006

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.

    Özgeçmişim

    1941 Ankara - Kalecik doğumluyum. İlk okulu Ankara Kurtuluş ilk okulunda okudum. Sonra Ankara ikinci erkek sanat enstitüsünün Teknik Resim bölümünden mezun oldum. İlk şiir yazmaya, askerlik görevimi Merzifon’un Bulak Köyünde öğretmenlik yaptığım sıralarda başladım. Çeşitli işyerlerinde konstrüktör ressam ve dizayn’ ır olarak çalıştım. İlk şiir kitabım ‘Sarhoş Dünya’ 1967 – ikinci yapıtım: ‘Yeşilin Gözyaşları’ şiir kitabımı 1999 ‘Cennette Seninleyim’ isimli hikaye kitabımı 2003 ve 2005 senesinde de cennette seninleyim isimli şiir kitabımı yayınladım. Halen bir hikaye kitabı ve iki şiir kitabıyla ilgili çalışmalarımı sürdürüyorum. Birçok gazetelerde kültür ve sanat sayfaları düzenledim. Şiirlerim birçok dergi ve gazetelerde yayınlandı.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    1955 yılında Kayseri’de doğdu.


    Babasının memuriyeti dolayısıyla ilköğretimini çeşitli ilçelerde sürdürdü.


    Parasız Yatılı İmtihanını kazanarak Ankara İmam Hatip Okulu’na girdi (1976). 1973-74 öğretim yılında hem buradan, hem de fark dersleri imtihanına girerek Ankara Keçiören Lisesi’nden mezun oldu. Daha sonra Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi bitirdi (1979). İzmir Menemen’de askerlik görevini yaptı(1982).


    Diyanet işleri Başkanlığı ve TRT Genel Müdürlüğü’nde memur olarak çalıştı. 1983 yılında kurulan ve daha çok çocuk kitapları neşreden Kandil Yayınevi’nin kuruluşuna iştirak amacıyla memuriyetten istifa etti. Neşri bir yıl kadar devam eden, aylık periyodlu Kandil Çocuk Dergisi’ni çıkarttı. Çok sayıda hikaye, masal, şiir ve roman yayınladı.

    1985 yılında Türkiye Yazarlar Birliği’nde Çocuk edebiyatı dalında yılın yazarı seçildi. Milli Eğitim Bakanlığı’nca düzenlenen çocuk şiirleri yarışması’nda ve çeşitli kurum ve kuruluşların açtığı yarışmalarda ödüller aldı.
    “Akyazı” ve “Fındık Osman” isimli ilk hikaye kitapları Diyanet Yayınları arasında neşredildi.


    İlk şiiri Aylık Kültür ve Sanat Dergisi Pınar’da yayınlandı.


    Yeni Devir, Milli Gazete, Zaman gibi gazetelerde ve çeşitli kültür sanat dergilerinde yazılar neşretti. Gençlik Dergisi yayın yönetmenliği yaptı (1992).


    1993 yılında Ankara’dan Konya’ya nakletti. Esra Film bünyesinde sinema çalışmalarına katıldı. Kısa ve uzun metrajlı bazı filmlerde senaryo yazarlığı ve yönetmenlik yaptı. Mahalli radyo ve TV kanalları için programlar hazırladı. Konya Büyükşehir Belediyesi ve İl Kültür Müdürlüğü’nce neşredilen kitaplarda editörlük, sanat danışmanlığı ve grafiker olarak hizmet sundu. Hat, tezhip ve minyatür sanatlarıyla da ilgilendi. Konya kültür ve sanatıyla ilgili bir çok kitabı neşredildi.


    Emekli bir müftünün (Feteva-i Hindiyye mütercimi Mustafa Efe’nin) oğlu olan Ahmet Efe evli ve üç çocuk babasıdır. Hâlen Konya’da ikamet etmekte ve çalışmalarını sürdürmektedir.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    23 Ekim 1964 yılında Erzurum’un İspir Kazası’nın kırık nahiyesi, Zeyrek Köyünde doğdu. İlköğrenimini köyünde tamamladı.

    77–78 yıllarında işçi ailesi olarak gittiği Almanya da eğitimine devam etti.
    Çeşitli ülkelerde, şifalı bitkiler üzerine yıllarca yaptığı araştırmalarına halen devam etmektedir.

    Şiir yazmak dışında birçok işle hayatını meşgul etmiş olmasına rağmen aslında yazmayı hiç çıkarmadı hayatından. Asıl işinin yazmak olduğunu fark ettirmese de şartlar, bir gün bir baktı ki zaman zaman yazdığı şiirlerin sayısı bini geçmiş. Yazdıkları, bazen dost sohbetlerinde, muhabbetin tam ortasında buldu kendini bazen de yazıldıkları sayfalarda öylece kendi gizinde kaldı…

    Ve nihayet bu günlerde, yazdıklarından, kaleminin gücü, gönlünün güzelliğinden haberdar dostların ısrarı kendisinin de teslim oluşuyla, bu şiirler bir kitapta toplanıyor. Cahil isimli kitabını anlatmak için yine mısraları kullanma yolunu seçiyor ve bu kitap için söylenebilecek her şeyi bu şiirle resmediyor…
    “Yaşadığım karış karış hayatın
    Hecesi, cümlesi, sözü bu kitap
    Kırk yıllık ömrümde acının tadın
    Ardında koyduğu tozu bu kitap

    Bir sevdanın kervanına katılan
    Kızıl zindanlarda esir tutulan
    Öz yurdunda cevheri unutulan
    Âşık bir insanın özü bu kitap

    Yudum yudum insanları anlatan
    Gözyaşını yüreğine damlatan
    Çapına bakmadan zalime çatan
    Hayat ırmağının izi bu kitap

    Gönülleri nakış nakış işleyen
    Âşıkların dillerinden düşmeyen
    Rehber olup hedefinden şaşmayan
    Kader çizgisinde yazı bu kitap

    Anlattığı cahil belki de kendi
    Uykusuz geceli yıllar tükendi
    Gâhî veli dendi gâh deli dendi
    Perdesiz görünen yüzü bu kitap

    Ahmedin şiiri, sazı bu kitap
    Dertli yüreğinde sızı bu kitap
    Gurbetten sılaya gözü bu kitap
    Anlatıyor hepimizi bu kitap”

    Şairin kendisi ve şiirleri hakkında daha fazla bilgiye kişisel web sitesi olan Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. dan ulaşılabilir.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    8 Şubat 1958’de Ankara’da dünyaya geldi. Mersin’li bir ailenin, dört kızın ardından doğan beşinci çocuğudur. Babanın işleri nedeniyle Ankara’dan göç edilmiş ve bunun üzerine çocukluğuyla ilkgençliği Mersin ve Adana’da geçmiştir. Babasının emekliye ayrılmasıyla yeniden Ankara’ya dönerler.



    Çeşitli nedenlerle kısa bir süre ara verdiği lise öğrenimini Akşam Lisesi’nde tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Ankara’nın özel öğretim kurumlarında Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı.



    Hayatının büyük bir bölümünü Ankara’da geçiren şair, 'Ankara-İstanbul Karatreni' kitabında anlaşılabilen nedenlerle, 2001 yılında İstanbul’a yerleşti ve Cihangir’den sonra 2002 yılından beri Silivri’de yaşıyor.



    Adana Demirspor Genç Takımı'nda futbol oynadı. O yıllarda geçirdiği ağır sakatlık döneminde şiir yazmaya başladı. 1976’da Militan dergisinde topluca yayınlanan şiirleriyle dikkat çekti. 1980 öncesi ve sonrasında ülke gençliğinin yaşadığı dramı, içerden bir ses olarak, o dönemlerde oldukça yaygın olan slogancılığa kaçmadan, kendine özgü diliyle yazması şiirini özel kıldı. Lirizm zenginlikleri ve ironiyle harmanladığı “şimdiki zamanın duygu resmi” olarak tarif edebileceğimiz söyleyişini, neredeyse otuz yıldır sürdürüyor.



    Ahmet Erhan pek çok çevrede hala ilk kitaplarıyla hatırlanmasına ve bilinmesine rağmen, şiir serüvenini yaşanan zamanla atbaşı götürmekte ve çok genç yaştaki okuyucuları tarafından da ilgiyle takip edilmekte.



    Cahit Külebi, 1982 tarihli bir söyleşisinde kendisi için “şaşırtıcı bir olgu” tabirini kullanmıştı. Ahmet Erhan, bir süredir Esmer Dergisi'nde yayınladığı şiirleriyle hala kendisini izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    1933. Hukukçu, yazar, yayıncı. İ.Ü. Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre hakimlik yaptıktan sonra avukat olarak çalıştı. 1966'da Giresun Barosu Başkanlığı'na seçildi. Hukuksal olayları alaya alan 'Danışmak Gibi Olmasın' adlı kitabıyla tanındı.Çeşitli gazete ve dergilerde makaleler, fıkralar, söyleşiler de yazdı.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir.
    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 Haziran 1901 tarihinde İstanbul'da doğdu.İstanbul'da Ravaz-i Maarif İbtidaisi'nde, Sinop ve Siirt rüşdiyelerinde, Vefa, Kerkük ve Antalya sultanilerinde öğrenim gördü. Baytar mektebini bırakarak girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nden 1923 yılında mezun oldu. Erzurum, Konya ve Ankara liseleriyle, Gazi Eğitim Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı, aynı akademide estetik ve sanat tarihi dersleri verdi (1932 - 1939). 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'ne Yeni Türk Edebiyatı Profesörü olarak atandı. Maraş Milletvekili olarak 1942-1946 yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bulundu. Bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptıktan ve Güzel Sanatlar Akademisinde eski görevinde çalıştıktan sonra 1949 yılında İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'ne yeniden döndü ve bu görevde iken 24 Ocak 1962 tarihinde İstanbul'da öldü.

    Öykü Kitapları

    Abdullah Efendi'nin Rüyaları (1943), Yaz Yağmuru (1955), Hik(yeler (Kitaplaşmayan iki hikâyesiyle birlikte tüm öyküleri, 1983).

    HAKKINDA YAZILANLAR

    Hazır Reçete Yok !
    Her şey bizden bir yeni terkip bekliyor
    Mahmut Çetin

    Türk aydını, Osmanlı devletinin Batı karşısında çözülmesiyle yeni bir kültür dünyasına açılır.Bu çaba Osmanlı devletinin yıkılması ve onun değer yargılarının tasfiyesiyle hızlanır.Aydınlarımız bu maksatla önce yerli olanla islami olanı ayırıp, yerli olana bağlanmayı dener.Ardından yerli olan kültür kaynağını iyice daraltıp folklordan hareketle teorik bütüne ulaşmayı düşünürler.Folklordan hareketle bir çok fikri üretim yapılmasına rağmen, bu arayış asıl amaç olan ‘yeni bir teorik zemin’i oluşturamaz.I.Tarih Kongresiyle ortaya yeni bir tez atılır.Tez şudur: “Bütün dünyaya şamil medeniyetin mebde ve menşei Orta Asya’dır.”(1)

    Erol Güngör esaslı bir eleştiriye tabi tuttuğu bu tezi şöyle özetler.Yeni teze göre Orta Asya medeniyetin beşiğidir.Türkler Orta Asya’da yaşarken bir kuraklıkla yurtlarından ayrılmışlar, dünyanın değişik yerlerine göç etmişler ve medeniyeti dünyaya yaymışlardır.Bu arada Anadolu, Mısır ve Mezopotamya’da yeni yeni medeniyetler kurmuşlardır.Etiler, Hititler ve Sümerler gibi.Türkler müslüman olunca yeni bir göç dalgasıyla yeniden Anadolu’ya ulaşmışlar, buradaki Eti , Hitit kültürleriyle yeniden kaynaşmışlardır.Anadolu 4 bin yıllık Türk yurdudur.Cumhuriyetle bu en eski Türk kültürlerine sahip çıkılmıştır.(2)

    Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zinciri Türk tarihinden bir sapma mı ?

    Teorinin buraya kadar olan kısmı, Anadolu üzerinde gözü olan Batı ülkelerine karşı sevimli bir çıkış olarak görülebilir.Ancak teoriyi üretenler hızını alamayıp asıl Türk tarihinin kaynağını Anadolu Medeniyetleri adı altında Eti-Hitit-Sümer zincirine bağlar ve Türk tarihinin Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı zincirini asıl özden bir sapma olarak niteler.Bu nedenle Türklerin müslümanlaşmasından sonraki dönemler, gözden geçirilmesi gereken dönemlerdir.Aydınlar başlangıçta -genellikle- kabul etmekle birlikte zaman bu tezi geçersiz kılar.

    İki ara bir dere: Batı

    Karahanlı-Selçuklu-Osmanlı dönemini es geçerek oluşturulmak istenen tarih anlayışlarının geçersizliği, arayış içindeki odakları, Batı medeniyetini evrensel tek bir medeniyet olarak görmeye ve ona entegre olmaya itmiştir.

    Batı medeniyetine entegre olma düşüncesi Nurullah Ataç tarafından teorik birliğe ulaştırılmaya çalışılır.Belki de yabancılaşma dönemi boyunca sınırlı da olsa başarıya ulaşmış tek düşünce budur.1938 yılından sonra fikir hayatımıza bu düşünce hakim olmuştur.Bu görüşe göre Batı medeniyetinin gelişme çizgisi, bütün insanlık için ortaktır.Batı medeniyeti dışında ortaya çıkan medeniyetler ayrıktır ve onların ancak folklorik bir değeri vardır.Yerli medeniyetlerin tasfiye edilip, Batı medeniyetine adapte olmaları tarihi bir zarurettir.Bundan dolayı Yunan, Latin ve Fransız kaynaklarından Batı kültürü aktarılarak, pozitivizmde karar kılınmıştır.Resmi görüşe paralel olarak, Batı’dan aktarılan yeni fikir akımları sınıf ya da üretim temelinden yoksun olmasına rağmen siyasi yönelişlerde ve kadrolaşmada kaynak olmuştur.Batı alıntılarıyla, aktarmacılığıyla devlete ‘kapılanma’ mümkün olduğundan resmi siyaset ve kültürü kendilerine göre yorumlayan siyasi gruplar, üretimden kaynaklanmayan gelirlerle ‘sübvanse’ edilerek ithal bir kültür ortaya konmuştur.(3)Bu aktarma kültürün etkisi günümüzde azalarak sürmektedir.

    Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren ileri sürülen tarih görüşleri 1950 sonrası serbestlik ortamıyla, devlet görüşü olmaktan çıkmıştır.Bu görüşlerin ileri sürüldüğü dönemlerde ise daima karşı tezler var olmuştur.

    Kültüre dayalı çözüm: ‘değişerek devam etmek’

    Bu karşı tezlerden biri de Anadoluculuktur.Özellikle Yahya Kemal’in tarih görüşü bu isimle ifade edilmiştir.Bu görüşe göre Türk Tarihi, Malazgirt Zaferiyle başlar.Dilin ve milletin önceki macerası, bu tarihin bir çeşit mukaddimesinden ibarettir.Malazgirt Zaferi, İstanbul’un Fethi ve Milli Mücadele, Fransız İnkılabı çapında ‘doğu rönesansı’na kaynaklık etmişlerdir.

    Yahya Kemal’in fikri halefi durumundaki büyük yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur adlı şaheserinde roman örgüsü içinde üç önemli tezi de yoğurmaktadır.Tarihinin sürekliliği, kültür devrimlerinin başarısızlığı ve milli çözüm: halkın gücü.

    Bizim üç ana başlıkta topladığımız Huzur tezleri, bütüncül bir tarih tezi ortaya koymuştur.“Yalnız bir şeyi biliyoruz.O da bir takım köklere dayanmak zarureti, tarihimize bütünlüğünü iade etmek zarureti.bunu yapmazsak ikiliğin önüne geçemeyiz.Muvazalar daima tehlikelidir.”(4)

    Tarihi bütünlüğün sağlanması, yani tarihin bir takım zoraki tezlerle değil, sadece vakıa-olgu olarak değerlendirilmesini gerektirir.Tarihin belirli devirlerini tasviye edip yerine mantıki tezler teklif edememe durumu, toplumda mutlak bir yabancılaşmayı başaramasa da değer yargılarını yozlaştırmaktadır.
    Bu tahribat nedeniyle fertler, toplumlarına has hüviyetlerini temsil edemez hale gelmektedir.Hüviyetini bulamayan fertlerin oluşturduğu toplum bunalımlara gebe bir toplumdur. “Evvela insanı birleştirmek.Varsın aralarında hayat standardı yine ayrı olsun; fakat aynı hayatın ihtiyaçlarını duysunlar.”(5)Köklerine bağlı fertler, farklı içtimai sınıflara mensup olsalar bile ‘biz şuuru’nu muhafaza edeceklerdir. “Maziyi ihmal edersek hayatımızda ecnebi bir cisim gibi bizi rahatsız eder.”(6) Tarihi birikimden kaçmak boşuna bir çabadır.İnsan için hafıza neyse, millet için de tarih odur.Nasıl insan fikir değiştirebildiği halde hafızasını silip atamamaktaysa, milletler de günlük zaruretler nedeniyle tarihi birikimlerini silip atamazlar.Silip atmaya kalktıkları durumda bile hayatın tabii akışı ‘günlük dayatma’ları geçersiz kılacaktır.Yabancılaştırmanın başarıldığı iddia edilen sömürge topraklarda bile toplumsal doku hepten silinememekte ve tarihi birikim ‘ecnebi bir cisim gibi’ insanları rahatsız etmektedir.

    Halkın içinde ve önünde aydın

    Toplum için değişik bakış açılarıyla değişik tasnifler yapılabilir.Bunlardan biri de halk ve aydın ayırımıdır.Halk ve aydın ikiliği yabancılaşma döneminin başından itibaren cemiyetimizde etkisini gösterir.Türk toplumu için bu iki kesim de yeni dönemin rengini vermeğe tek başına yeterli değildir.Huzur romanındaki karakterlerden Mümtaz, Türkiye’nin kültür birliği sağlanamadığından gelecekten ümitsizdir.Ancak romanın diğer kahramanı İhsan yani romandaki Yahya Kemal, “Güçlük var.Fakat imkansız değil.Biz şimdi bir aksülamel devrinde yaşıyoruz.Kendimizi sevmiyoruz.Kafamız bir yığın mukayeselerle dolu; Dede’yi Wagner olmadığı için, Yunus’u Varlaine, Baki’yi Goethe ve Gide yapamadığımız için beğenmiyoruz...Coğrafya, kültür, her şey bizden bir yeni terkip bekliyor; biz misyonlarımızın farkında değiliz.Başka milletlerin tecrübesini yaşamaya çalışıyoruz”(7) der.

    Başkasının hayatını yaşayamazsınız

    Medeniyetlerin farklı gelişme çizgileri vardır.Ancak batıcı ortodoks görüşe göre Batı medeniyeti evrensel ideal gelişim sürecinden geçmiştir.Bu medeniyetin dışındaki medeniyetlerin yaşaması, Batı medeniyetine adapte olmasına bağlıdır.Bu görüş kültür hayatımıza hakim olmuş ve aydınımızı kültür ikiliğine yani kimlik bunalımına düşürmüştür.Bu hususta Tanpınar’ın işareti şudur: ‘başka milletlerin tecrübesi’nden faydalanılabilir, ama onun tecrübesini yaşamak mümkün değildir.

    Kaynaklar
    1.İnanç ve Kültür Sadettin Elibol s.133
    2.Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik Erol Güngör s.66
    3.Niçin Arabesk Değil Sibel Özbudun s.40
    4-7.Huzur Ahmet Hamdi Tanpınar s.302-304

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •