Doğu Felsefesi

Doğu Felsefesi, yoğunluklu olarak ellili yıllardan itibaren ilgi görmeye başlamış, özellikle Amerika’dan başlayarak Avrupa’yı ve 80 sonrasında da Türkiye’yi etkisi altına alan bir trend olmuştur.

Yükselen Doğu trendinin detaylarına girmeden önce Doğu-Batı kavramlarına kısaca göz atmak istiyorum:

Batı ve Doğu terimleri Coğrafi anlamlarından öte madde ve nur an-lamlarını çağrıştırır. Öte yandan Batı, ya da Batı Felsefesi hakikate varmada sadece aklı kılavuz olarak alırken Doğu Felsefesi, hakikate kavram ötesi keşf (sezgi) yoluyla ulaşılabileceğini, var-lığın ancak bu varlığın dilini keşfeden tarafından temaşa (müşahede) edilerek anlaşılabileceğini ortaya koyar.

Eski bir Budacı metinde şöyle bir beyit vardır: Bugünkü yaşantımız dünkü düşüncelerimizin, dünkü eylemlerimizin; yarınki yaşantımız da bugünkü düşüncelerimizin, bugünkü eylemlerimizin eseridir. Bu ifade kuantum fiziğinde güncel anlamda telaffuz edilen; “Gerçekliğin mükemmel doğası, bilinçli gözlemcinin katılımını bekler” cümlesiyle neredeyse kavuşum haline gelmiştir.

Doğu Felsefesinde dengeye büyük önem verilmiştir. Gerek değişik öğretilerde gerekse beyin ve vücut sporlarında denge unsuru en yüceltilen kavramdır.

Yazar Alev Alatlı bu konuyu gayet güzel özetliyor: "Bu kuantum fiziğindeki Potin Bağı teoremiyle aynı bakış açısına sahip. Buna göre; bütün içinde hiçbir şey temel değildir. Biri ağırlıkta olursa denge bozulur. Kuantum fiziğinin bütüncül bakışı aslında yıllar yıllar evvel Doğunun bakışıydı. Kainat ve onun içindeki insan bir bütündür. William Cheung'un Kung Fu'su bunu çok iyi anlatıyor. Herşey burada bir bütünün içinde ele alınıyor ve o bütünün dengesine göre hareket ediliyor. Ama Batı kainatın dengesini dikkate almadı ve ozon tabakası delindi. Kuantum fiziğinin ortaya çıkması ile bir geriye dönüş başladı ve bu çok heyecan verici. Bu dünyayı yeni bir ufka yönlendirebilir: Ekonomiden politikaya."

Zaman içinde Doğu felsefesini değişik enstrümanlar yoluyla birçok bilge, sanatkar Batıya anlatmaya çalışmıştır. Örnekleri çoktur, aklıma ilk geliveren; Gurdjieff, sufizmi Batıya öğreten kişi olarak haklı bir üne sahip olurken, Halil Cibran kendini şiirsel anlatımı ve resimleri ile ifade ederek Batıya seslenmiştir.

Einstein, Genel Görelilik yasasını kanıtladıktan sonraki yıllarda, ölünceye kadar yirmi yılını metafizikle ilgilenmeye ayırmıştır. Her ne kadar Batı bilim adamları bu durumu görmezden gelmeye çalışmışlarsa da Kuantum önermesine “Tanrı zar atmaz” ünlü değişini bağışlayan fizik dehası, sanırım bu konunun Doğu felsefesine yatkınlığını görmezden gelememişti.

Doğu felsefesi trendi, Batıdaki büyük bir açlığın getirdiği önlenemez bir yükseliştir bence. Çünkü Batı anlayışı, meseleleri en küçük parçalara bölerek ve zamanla yarıştırarak çözmeye çalışıyordu. İnsanlar yaşamları içinde hiç bir nesnenin bütününü görme-yaratma sürecine giremiyorlar ve bu sebeple varolma sevinçlerini kaybediyorlardı.

Fizikçi Danah Zohar, Kuantum benlik kitabında: “Bilime ve bilimsel gelişmelere dayanma iddiasındaki Batı düşüncesi, insanın evrenle ilişkisinde olduğu kadar, kendi tinselliği ile ve öteki insanlarla ilişkisinde de parçalayıcı, bölücü ve hiyerarşiktir. Kendini evrenin efendisi zannederek, ruhunu maddesinden ayıran insan giderek yalnızlaşmış, narsist, yabancılaşmış ve bencil varlığıyla kendi tahakkümünün kölesi olmuştur.” Demektedir.

68 Kuşağı, hipi geleneği de bu trendin başlangıcında yer alır. Artık dünyada büyük bir değişimin rüzgarı esmekte ve bu, kendini her yolla yaşamımızın içinde hissettirmektedir.

Kitleler tarafından hızla emilmek istenen Doğu felsefesi ekonomiyi de ciddi surette yönlendirmiş, hızla yeni pazarlar oluşmuştur. Yeni trend; giyim, müzik, Televizyon, sinema, kitap, doğu sporları,akupunktur, astroloji, tarot, medyumlar, yoga, ayurveda, reiki, bioenerji ve daha aklıma gelmeyen birçok yolla pazarlanmaya girişilmiştir. Artık satranca karşı Go öğrenilmekte, oda spreyi yerine Hint malı tütsüler, buhurdanlıklar kullanılmaktadır.

****enlerin başında büyük bir kitapçıya girdiğinizde görevliden yardım talep etmeden tek bir metafizik ya da Doğu felsefesi kitabı bulmak olası değildi. Tezgahtar merdivenlere çıkarak ya da yerlerde sürünerek köşelerden en iyi ihtimalle üç kitap sunabilirdi size. Oysa son beş yıldır bu konuları içeren yüzlerce kitap göz hizası rafları doldurup taşırmaktadır.

Ülkenin en ünlü pop starları “Güneş doğudan Yükselir”, “Karma” isimli albümleri yapmaya cesaret etmekteler.

Doğu felsefesi ve mistisizm; ağırlıklı olarak çocuklarımızın ve gençlerimizin dünyasına sızmakta, bilgisayar oyunları, FRP oyunları her geçen gün delicesine bir hızla yaşamımızın ta kendisi olmaktalar.

Dini geleneklerden tamamen habersiz yetiştiği zannedilen bu yeni kuşak, mistik ve fantazi dünyasının içinde oynadığı oyunlarla belki hiç bir devirde olmadığı kadar (fakat ne bildiklerinin farkında olmaksızın) din ve mistik bilgilerle donanmaktadırlar.

Hiç şüphesiz pazarlama açısından bu sektörün elinde çok büyük bir koz bulunmaktadır; kıyamet zamanlamasına gelip dayanmış bir nesil!

Bu konunun diğer bir kanadı ise katı Batı kuralları içinde yetişmiş, bilimsellikten taviz vermeyen insanları da bu devasa pazarlama ağından yoksun tutmamak adına verilen ürünlerdir. Yani; metafizik-mistik yolla ulaşılamayan hala oldukça büyük bir kitleye konunun nasıl pazarlandığıdır. Benim görüşüme göre, gerek psıkoloji (Freud ve Jung nur içinde yatsınlar, psıkolojiyi bir bilim dalı olarak kabul ettirebilmiş oldukları için) gerekse bireysel gelişim adı altında sunulan kitaplar, seminerler vs. Bu kanadı doyurmaktalar. Bu olguların içinde asla metafizik, din, mistisizm kelimeleri kullanılmaz ve fakat tamamıyla doğu felsefesinden uyarlanmış bilgiler daha bilimsel bir lisanla –psıkolojiye/davranış bilimlerine- sığınılarak anlatılır, pazarlanır.

Burada çok alışılmış bir paradoksa gelip takılıyoruz; bu trendi böylesine azgın boyutlarda yüceleştiren kıyametin gerçekten yaklaşmış olmasının kitlesel bilinçaltında hissedilmesinden midir? Yoksa bunca pazarlandığı için kıyamet kaçınılmaz olarak davet mi edilmektedir?

Ben bu soruya fuzzy logic yani bulanık mantık yolu ile cevap vermek isterim: Hem o, hem de o...

Görünen odur ki, yükselen Doğu trendi daha çok uzun yıllar sürecektir, hatta önümüzdeki bin yılın yeni dininin bu olacağı da bazı çevrelerce öngörülmektedir.