Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 2/2 İlkİlk 12
16 sonuçtan 11 ile 16 arası

Konu: 13.12.2008 saglık haberleri.

  1. #11

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    KKTC'de sağlık çalışanları arasında yapılan bir araştırma, doktorların ve hemşirelerin ''tükenmişlik duygusu yaşadıkları''nı ortaya koydu.

    Yakın Doğu Üniversitesi Psikoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Ebru Çakıcı ile öğretim görevlisi Uzman Psikolog Zihniye Okray Kocabıyık'ın, KKTC'deki Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi ile Barış Ruh ve Sinir Hastanesi'nde görevli 103 doktor, 273 hemşire, 129 memur ve 69 işçiden oluşan 574 sağlık çalışanı ile yaptığı ''Sağlık Çalışanlarında Tükenmişlik ve İş Doyumu'' konulu araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu.

    Çalışmaya katılan ve yüzde 61'i kadın olan deneklere ilişkin analiz yapıldığında, doktorların memurlara göre daha fazla duyarsızlaştıkları, hemşirelerin de doktorlara göre daha az iş doyumu yaşadıkları saptandı.

    Çalışmada evlilerin, bekar ve dullara göre iş doyumlarının daha yüksek olduğu tespit edilirken, meslek yaşamında yeni olanların iş doyumlarının senelardır çalışanlara göre daha az olduğu belirlendi.

    Deneklerin yaşları ve meslekte geçirilen seneları arttıkça elde edilen iş doyumu ve kişisel başarı duygusunun arttığı da dikkat çeken çalışmada, tükenme sendromunun insanlarla yüz yüze yapılan mesleklerde daha sık yaşandığına vurgu yapıldı.

    Hemşirelerin ve doktorların tükenmişlik duygusu yaşadığına işaret eden araştırma, kadınların erkeklere göre daha fazla tükenme yaşadığını ve iş doyumunun daha az olduğunu ortaya koydu.

    -DEĞERLENDİRME-


    AA muhabirine sonuçları derlendiren Uzman Psikolog Zihniye Okray Kocabıyık, araştırmadan elde edilen bulgular ışığında meslek grubunun ne olduğu fark etmezsizin bir an önce hizmet içi eğitimlerin artırılması, örgütsel ve bireysel stratejilerin geliştirilmesi ve gerekirse sağlık çalışanlarının yararlanabileceği bir supervizyon ya da danışmanlık sisteminin oluşturulması gerektiğini ifade etti.

    Kocabıyık, ''Hizmet içi eğitim programlarının özendirici olması sağlık çalışanlarının yaptıkları işten manevi doyum sağlamaları için gereken bir koşul olarak görülmektedir'' dedi.

    AA

  2. #12

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Funda Elmacıoğlu, çocuklarda obezitenin, ortaya çıkmasından önce veya başlangıç döneminde önlenmesinin önemli olduğunu bildirdi.

    Doç. Dr. Elmacıoğlu, anne sütüyle beslenen bebeklerde obezitenin nadir görüldüğünü söyledi.

    Mamayla (formüla) beslenen bebeklerin şişman olma olasılığının çok daha yüksek olduğunu belirten Doç. Dr. Elmacıoğlu, ''Bunun nedeni bebeğe gerektiğinden fazla mama verilmesi, mamanın verilen miktardan daha fazla yoğunlukta hazırlanması, mamaya bebe bisküvisi, ekmek içi, mısır gevreği gibi gıdaların konulmasıdır'' dedi.

    Bebeğin her ağlamasının, acıktığını göstermediğini vurgulayan Doç. Dr. Elmacıoğlu, şöyle devam etti:

    ''Bu nedenle bebek her ağladığında beslenmemelidir. Eğer bebek mamayla besleniyorsa buna başka bir şey ilave edilmemeli ve mama suyla hazırlanmalıdır. Mama hazırlanırken bebeğin ayına uygun ölçüde toz konmalıdır. Ek gıdalara erken başlanmamalı, bu konuda mutlaka bir beslenme uzmanına danışılmalıdır. Ek gıdalara başlandıktan sonra ise mama azaltılmalıdır. Biberonla beslenen bebeklerin bir yaşından sonra biberonu bırakmasını sağlamak gerekir. Hazırlanan taze meyve suları, su ve yoğurta asla şeker ilave edilmemelidir.''

    Doç. Dr. Elmacıoğlu, 5 yaşın altındaki çocuklara kalori hesabıyla diyetin asla önerilmediğini bu dönemde ailelerin yüksek kalorili gıdalardan kaçınması gerektiğini bildirerek, şöyle konuştu:

    ''Bu yaş çocuklarına kızarmış patates, cips, köfte, börek gibi gıdalar verilmemeli. Çocuklara mümkün olduğunca yağsız kırmızı etle yemekler hazırlanmalı. Ödül amacıyla çikolata, pasta ve kekler verilmemeli. Bu yoğun şeker ve yağ karışımları yerine çocuk, kitap, boya, çocuk tiyatrosu, aktiviteyi artıracak oyuncakla ödüllendirilmeli. Çocuğa ana öğünler öğretilmeli ve bu öğünlerde taze salata, yoğurt ve sebze yemeklerinin olması sağlanmalıdır.''

    Şişmanlığa eğilimli ve sütü seven çocuklar için yarım yağlı süt alınması ve bu tüketimin günde 2 su bardağını geçmemesi gerektiğine dikkati çeken Doç. Dr. Elmacıoğlu, ''Tam yağlı peynir çeşitleri yerine de az yağlı veya yağsız peynirler tercih edilmeli. Piyasada çocuklar için mevcut olan büyüme süt veya büyüme peynirlerinin, gereksiz kalori kaynağı olduğu, çocuğu obeziteye götürebileceği unutulmamalıdır'' dedi.

    Fast food restoranlarının da çocuklar için uygun yerler olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Elmacıoğlu, çocuğu ödüllendirmek adına bu tür menülerin ara sıra (ayda bir) tüketilebileceğini ifade etti.

    İleriki yaşlarda fazla kilolardan kurtulmak için yapılan tıbbi mücadelenin genellikle sonuçsuz kaldığını, bu nedenle çocuklarda obezitenin ortaya çıkmasından önce veya başlangıç döneminde önlenmesinin önemli olduğunu bildiren Doç. Dr. Elmacıoğlu, verdiği bilgiler doğrultusunda ailelerden yemek yeme, yemek pişirme alışkanlıklarını yeniden gözden geçirmelerini önerdi.

    Doç. Dr. Elmacıoğlu, ayrıca 3-4 yaşındaki çocuğu, çocuk arabasına bindirmenin uygun olmadığını, çocuğa düzenli fizik aktivite alışkanlığı kazandırılması gerektiğini söyledi.

    AA

  3. #13

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Almanya'da yapılan araştırmaya göre vardiyalı çalışan insanların daha fazla kanser hastalığına yakalanmasına, geceleri çok fazla gündüzleri ise çok az üretilen melatonin hormonunun neden olduğu ortaya çıktı. İnsanın biyolojik saatini düzenlemekte önemli rol oynayan melatonin hormonu gece çalışan insanlarda çok fazla üretiliyor. Bu da vücutta dengesizliğe neden oluyor.

  4. #14

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Diyabet hastalarının tedavisinde çok önemli bir yer tutan doğru besin seçimi ile ilgili bilgi veren diyetisyen Gülşah Esensoy, hastalığın ilaç kullanmadan da kontrol altına alınabileceğini söyledi.

    Dünyadaki en yaygın hastalıklardan biri olan diyabetle ilgili yapılan çalışmalar, Türkiye'de 6 milyon diyabet hastası olduğunu ve her sene 250 binden fazla yeni diyabet vakasının eklendiğini ortaya koyuyor. Diyabet hastalarının en çok sıkıntı çektiği konuların başında ise beslenme geliyor. Diyabet hastalarının tedavisinde çok önemli bir yer tutan doğru besin seçimi ile ilgili bilgi veren diyetisyen Gülşah Esensoy, diyabet hastalarının beslenmelerine özen göstermeleri gerektiğini, bu şekilde çoğu zaman ilaç kullanımına gerek kalmadan hastalığın kontrol altına alınabildiğini belirtti.

    Diyabette tıbbi beslenme tedavisinin önemine değinen Esensoy, "Düşük kan şekeri (hipoglisemi) ve yüksek kan şekeri (hiperglisemi), diyabetli bireyler üzerinde tahrip edici özelliklere sahiptir. Bu tahribin azaltılması için tıbbi beslenme tedavi planı uygulanmalıdır. Bu şekilde glisemik kontrol sağlanır ve kardiyovasküler hastalık riski azaltılmış olur" dedi.

    Esensoy, diyabetle barışık yaşamanın altın kurallarını ise; öğün atlamamaya dikkat etmek, daha az yağlı beslenmek, sebze ve meyve gibi lifli besinler tüketmek, tuz alımını azaltmak ve yapay tatlandırıcılar kullanmamak olarak sıraladı. Diyetisyen Gülşah Esensoy, diyabetli hastaların özellikle hamur işlerinden, yağda kızartılmış veya kavrulmuş ve sos ilave edilmiş yiyeceklerden, kuruyemişlerden, tüm yağlı besinlerden, içeriği bilinmeyen hazır besinlerden, şeker, şekerli besinler ve tatlı besinler ile diyet ve light ürünlerden de kesinlikle uzak durmaları gerektiğini söyledi.

    Üzerinde 'diyet' veya 'light' yazan ürünlerin temelde düşük kalorili olduğunu ve sıklıkla diyabetik ürünlerle karıştırıldığını söyleyen Esensoy, "Genellikle bu tür besinler glikoz veya şeker içerebilir, dolayısıyla bu tip ürünlerin içerikleri iyice okunmalıdır, 'diyabetiktir' ibaresi olan ürünler tercih edilmelidir" diye konuştu.

    İHA

  5. #15

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kurban Bayramı’nda genel olarak et tüketimi artar. Et önemli bir protein kaynağı olmakla birlikte içeriğinde doymuş yağları bulundurur. Aşırı miktarlarda tüketilmesi sonucu kan yağlarının yükselmesi riski vardır. Kırmızı etin yapısında oldukça fazla miktarda demir bulunur. Kırmızı etin fazla tüketilmesi halinde alınan fazla demirden ötürü idrarla kalsiyum atımı gözlenebilir. Özellikle sadece et yiyerek hızlı kilo vermeye çalışanlarda bu çok tipik bir yan etkidir.
    Milliyet'te yer alan habere göre, Kurban Bayramı’nda çok fazla et yenilmesi mideyi de olumsuz etkileyebilir: Bu noktada ete uygulanan pişirme teknikleri önemlidir. Pişirme yöntemi olarak kavurma ve kızartma gibi sindirimi zor yöntemler tercih edilmemelidir.
    Kırmızı et önemli bir demir kaynağıdır: Bu demirin vücut içinde biyoyararlılığını artırabilmek için C vitamini yönünden zengin besin kaynaklarını etle birlikte tüketmekte yarar vardır. Örneğin, uygun pişirme teknikleriyle yapılan eti bol miktarda yapılan limonlu bir yeşil salatayla birlikte tüketmeyi tercih edebiliriz.
    Et sindirimi zor bir besin öğesidir: O nedenle de aşırı miktarlarda tüketimi sindirimi kuvvetleştireceğinden midesinde sağlık problemleri olan kişilerin aşırı miktarlarda et tüketmesi sakıncalıdır. Et lif içeren bir yiyecek grubu değildir. Aşırı miktarlarda tüketimi sonucunda kabızlık problemiyle karşılaşmak mümkündür. Bundan dolayı etin yanında en iyi posa kaynakları olan sebze ve meyve tüketilmelidir.
    Diyabet, tansiyon ve kalp damar hastaları dikkatli olmalı: Bu hastalıklardan biri veya birkaçı birlikte bulunan kişilerin beslenmelerine daha fazla dikkat etmeleri gerekir. Doymuş yağların aşırı miktarlarda tüketimi kalp damar hastalıkları için sakıncalıdır
    Hayvanlar ilk kesildiklerinde ette ölüm sertliği olur. Bekledikçe metabolizma ile oluşan asitlerin de etkisi ile bu sertlik yavaş yavaş kaybolur. Ölüm sertliğinin geçmesi hayvanın cinsine etin beklediği ısı derecesine bağlıdır.
    Kümes hayvanlarında ölüm katılığı bir saatte geçer.
    Sığır, koyun gibi büyük baş hayvanların ölüm sertliğinin geçmesi daha uzun sürer.
    Hangi bakteriler gıda kaynaklı hastalıklara neden olur?
    Escherichia coli (E.Coli) hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunur ve kesim sırasında ete bulaşabilir. Bu organizmalar normalde herhangi bir zarara neden olmazlar. E.coli düzgün temzilik ve yeterli pişirmeyle kolaylıkla yok edilebilir aksi takdirde kanlı ishal ortaya çıkabilir.
    Salmonella kümes hayvanları, köpekler, kediler gibi birçok hayvanların bağırsak sistemlerinde bulunabilir. Kesim sırasında ete bulaşabilir, dondurma işlemi bu mikroorganizmayı öldürmez, fakat düzgün pişirme ile yok edilebilir. Eğer çiğ et ve/veya suları pişmiş gıda ile veya salata gibi çiğ tüketilecek gıdalarla temasa geçerse çapraz-bulaşma olabilir. Salmonella ishal ve mide iltihabına sebep olur.
    Staphylococcus aureus sığırların derilerinde bulunur fakat insanların ellerinde, solunum yollarında veya boğazlarında da taşınabilir. Çoğu gıda kaynaklı hastalık salgınları gıda işindeki personelin ellerinden ve yanlış sıcaklık uygulamasından sonra gıdada ısıya dirençli toksinlerden dolayı meydana gelmektedir; genelde akut kusmayı takiben ishal gözlenir.
    Gıdanın hijyenik işlenmesi ve soğutulması stafilokoksik gıda kaynaklı hastalıkları önleyebilir.
    Öneriler
    Etle yapılan yemeklerin hafif olması için kendi yağıyla pişirin, ilave yağ eklemeyin.
    Kuyruk yağını kavurma içinde kullanmayın.
    Kızartmadan kaçının, haşlama ve ızgarayı tercih edin, Sakatatların çok yüksek miktarda kolesterol içerdiğini unutmayın.
    Aşırı et ve şeker tüketip sebze ve meyve tüketimini göz ardı etmeyin mutlaka renkli ve çeşitli beslenmeye çalışın.
    Etleri kömürleştirmeyin
    Izgarada, etle ateş arasındaki uzaklık eti yakmayacak, kömürleştirmeyecek şekilde ayarlanmalı. Yüksek ateş, proteinleri birdenbire katılaştırır ve ısı etin iç kısmına ulaşamaz. Etler, kesinlikle çiğ veya az pişmiş tüketilmemeli.
    Kurban kesim yerleri dezenfekte edilmiş olmalı
    Kesim yapılacak yerlerde zeminde su ve kanın birikmemesi sağlanmalı yoksa bakteri bulaşma riski artar. Ete temas eden bıçak ve satır gibi aletler temiz olmalı, kesim yapacak görevliler kendi kişisel temizliklerine özen göstermeli.
    İHMAL ETMEYİN!
    Gıdaları hazırlamaya başlamadan önce ve her aradan sonra ellerinizi sıcak su ve sabunla yıkayın.
    Çiğ gıdaları hazırladıktan sonra pişmiş gıdalara dokunmadan önce ellerinizi yıkamalısınız.
    Gıdaları hazırlamadan önce eğer elinizde herhangi bir yara varsa üzerini iyice kapatın.
    Mutfak yüzeyini ve ekipmanları temiz tutun
    Zemin temizliğinde kullanılan bezler, el veya bulaşık kurulama havlusundan ayrı tutulmalı ve sık sık yıkanmalıdır.
    Yemek pişirmeden önce mutfakta kullandığınız aletleri, kapları, kesme tahtasını ve mutfak tezgâhını sıcak sabunlu su ile yıkayıp durulayın.
    Güvenli su kullanın. Gıdaları hazırlamak içinde temiz su kullanmak, içmek kadar önemlidir.

  6. #16

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde, televizyonda izlediği diziden etkilendiği belirtilen ve kendini sihirbaz sanan 11 yaşındaki çocuğa ruhsal tedavi başlatıldığı bildirildi.

    Kadirli'nin Şehit Orhan Gök Mahallesi'nde oturan Mustuk ve Filiz Üstünel çiftinin 11 yaşındaki çocukları Ferhat, getirildiği Adana Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde doktorları da şaşırttı.

    Gizli kuvvetlerinin olduğunu düşünen, sürekli yerde yatmak isteyerek televizyon dizisindeki kahramanın sözlerini tekrarlayan, 2.5 aydan beri okula da gidemeyen Ferhat'ın annesi Filiz Üstünel, ''Bırakın televizyonu açmayı üzerini de bir bez parçasıyla kapattık. Oğlum o kanalları bulur izler diye biz bile televizyon izlemez olduk, ancak hiçbir şey değişmedi'' dedi.

    Baba Mustuk Üstünel ise oğluna Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı tarafından verilen raporda, ''Nedeni bilinmeyen psikotik atak'' teşhisi konulduğunu belirterek, ''Oğlumu dışarı çıkaramıyorum. Eve konuk kabul edemiyoruz. Gelen ailelerin çocukları korkar oldu'' diye konuştu.

    Küçük çocuğun tedavisini üstlenen Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi çocuk ve ergen psikiyatrı Cem Koparan ise AA muhabirine yaptığı açıklamada, hastanın sorununun tamamen dizi filmlerden kaynaklandığını söyleyemeyeceğini, ancak bazı filmlerin çocuğun ya da gencin sağlıklı ruhsal gelişimini olumsuz etkilediğini bildirdi.

    Dr. Koparan, ruh sağlığı yerinde olan bir çocuğun sadece dizi filmlerdeki kahramanlardan etkilenerek psikolojik sorun yaşadığını da söylemenin doğru olmayacağını belirterek, şöyle devam etti:

    ''Ruhsal rahatsızlıklarda tıpkı biyolojik rahatsızlıklarda olduğu gibi genetik faktörler etkili oluyor. Bunun yanı sıra, yaşanan bir olayın neden olduğu travmadan, dizi filmlerdeki kahramanlardan etkilenmeden kaynaklı ruhsal sorunlar yaşanabiliyor. Çünkü, soyut kavramları algılayamayan çocuklar, dizide gördüklerini gerçek sanabiliyor ya da kendisinin de o dizideki kahraman gibi olabileceğini düşünüyor. Bu nedenle bu dizilerin izlenmesi engellenemese de en azından çocukların daha az izlemeleri sağlanmalı.''

    RUHSAL HASTALIKLARIN YAŞI DÜŞTÜ

    Dr. Koparan, son dönemlerde ruhsal hastalıkların yaşının düştüğünü, eskiden 20-25'li yaşlarda başlayan bu tür hastalıkların çok erken yaşlardaki görülme sıklığının arttığını söyledi.

    Ailelerin özellikle gelişme döneminde olan, soyut ve somut kavramları birbirinden ayırt edemeyen ya da genetik riski bulunan çocuklarına karşı son derce duyarlı davranmalarını isteyen çocuk ve ergen psikiyatrı Dr. Koparan, ''aksi takdirde bu tür rahatsızlıkların geç kalındığında tedavisi kuvvetleşiyor'' dedi.
    AA

Sayfa 2/2 İlkİlk 12

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •