Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 4/9 İlkİlk 123456789 SonSon
81 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: 15.12.2008 Sağlık Haberleri...

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Geçmiş yıllarda madde kullanımına başlama yaşı 12 iken, merkezimize yapılan başvurularda alt sınırın 10'a düştüğü saptandı

    Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM) ve 2. Psikiyatri Kliniği Şefi Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, uyuşturucu madde kullanım yaşının her geçen gün düştüğünü belirterek, ''Geçmiş yıllarda madde kullanımına başlama yaşı 12 iken, merkezimize yapılan başvurularda alt sınırın 10'a düştüğü saptandı'' dedi.
    Dilbaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bağımlılığın bir aile hastalığı olduğunu, tedavinin ömür boyu sürdüğünü ve hastalığın tedavisinde gönüllülüğün esas alındığını, hastayla birlikte eş, kardeş, anne ve babanın da bu süreçten etkilendiğini belirtti.
    Tedavinin başarılı olabilmesi için hastanın istekli olmasının, hekime ve tedaviye inanmasının, ailesinden her türlü desteği almasının çok önemli olduğunu vurgulayan Dilbaz, bağımlılığın kronik bir hastalık olduğunu, zaman zaman iyileşme görülürken zaman zaman da ataklar gelişebileceğini kaydetti.
    ''MADDE BAĞIMLISI SAYISI ARTIYOR''
    Dilbaz, son yıllarda yapılan çalışmalarda madde bağımlığı nedeniyle tedavi gören hasta sayısının artış gösterdiğine dikkati çekerek, özellikle madde bağımlılığına gençlik döneminde başlandığını ifade etti.
    AMATEM 2004-Haziran 2008 verilerine göre madde bağımlılığı (bali, ecstacy, eroin, esrar gibi) nedeniyle tedavi gören hasta sayısının her geçen yıl arttığının tespit edildiğini belirten Dilbaz, bu sürede merkezde toplam 3018 hastaya yataklı tedavi hizmeti verildiğini, bunların yüzde 55'inin Ankara, yüzde 45'inin ise Ankara dışından başvuruda bulunduğunu bildirdi.
    Yatan hastaların yüzde 90'ının sosyal güvencesi olduğunu ifade eden Dilbaz, şunları kaydetti:
    ''1486 (yüzde 43,4) alkol, 713 (yüzde 30,8) eroin, 275 (yüzde 5,7) uçucu, 343 (yüzde 19,9) diğer maddeler yatış nedenidir. Madde kullanmaya başlama yaşı 10-63 arasında değişmektedir. Geçmiş yıllarda madde kullanımına başlama yaşı 12 iken, merkezimize yapılan başvurularda alt sınırın 10'a düştüğü saptanmıştır.
    Alkol nedeni ile yatan hastaların yüzde 76'sı Ankara'da yaşamaktadır. Eroin nedeni ile yatan hastaların illere göre dağılımı ise yüzde 38 Gaziantep-Kilis, yüzde 20 Van-Hakkari, yüzde 9 Hatay, geri kalanı ise diğer illerdir.
    Uçucu madde nedeni ile yatan hastaların ikamet yerleri ise yüzde 58 Ankara, yüzde 10 Kayseri, yüzde 4 Yozgat, yüzde 4 Niğde ve yüzde 3 Konya illeridir.
    Yatan hastaların yüzde 18'ini 18 yaş altı gençler oluşturmaktadır. Gençlerin yüzde 77'si aileleri ile yaşarken sadece yüzde 6'sı sokakta yaşamaktadır. Hastaların yüzde 95'i 15-18 yaş grubundadır. İkamet yerleri: yüzde 47 Ankara, yüzde 9,1 Kayseri, yüzde 7,6 Niğde, yüzde 6,1 Yozgat, yüzde 4,5 Konya'dır. Esas kullandıkları madde ise yüzde 71 bali, yüzde 16 esrar olarak saptanmıştır.''
    Damar içi madde kullanıcılarının çoğunun enjektörü ortak kullandıklarını ifade eden Dilbaz, ''Damar içi madde kullanıcılarının bulaşıcı hastalık açısından ikinci bir sağlık problemi oluyor. Çünkü birden fazla kullanıcı aynı enjektörü kullanıyor. Bu da hepatit ve AIDS gibi kan yoluyla bulaşan hastalıklara neden oluyor'' diye konuştu.
    ''SOSYAL ÇEVRENİN ETKİSİYLE TEKRAR BAŞLIYORLAR''
    Tedavi olan hastaların bir kısmının tekrar bağımlılık kazandığına işaret eden Dilbaz, şöyle konuştu:
    ''Hastalık, tedavi edildikten sonra zaman zaman tekrarlıyor. Tedavinin yaşam boyu sürmesi gerekiyor. Aynı diyabet gibi, onda nasıl şeker alımı kontrol ediliyorsa bunda da madde alımının kontrol edilmesi gerekiyor. AMATEM ve benzer merkezlerde sadece tıbbi tedavi yapılıyor. Tedavi, rehabilitasyon ile desteklenmeli. Hastaların, maddeye tekrar başlamamaları için madde kullandıkları gruptan çıkıp, başka bir sosyal gruba katılmış olmaları gerekiyor.''

    ''TÜM ÇEVREMİ KAYBETTİM''

    Uçucu madde bağımlısı S.G, babasının ani ölümünün ardından psikolojik sıkıntı yaşadığını ve arkadaşlarının etkisiyle uçucu madde kullanmaya başladığını anlatan 18 yaşındaki S.G, ''Babamın ölümünün ardından okuldan uzaklaştım, yalnızlaştım. 12 yaşından bu yana uçucu madde kullanıyorum. Çok pişmanım'' dedi.
    Birkaç yıl önce tedavi gördükten sonra 1.5 yıl hiçbir şey kullanmadığını ancak kız arkadaşının terk etmesinden sonra tekrar kullanmaya başladığını ve şu an tedavi altında olduğunu ifade eden S.G, yaşamın çok güzel olduğunu ve bir daha kullanmamak için elinden geleni yapacağını söyledi.
    Eski eroin bağımlısı 24 yaşındaki A.S de tekstil sektöründe çalıştığını ancak eroin, bali, ecstacy kullanmaya başladıktan sonra işini ve sosyal çevresini tamamen kaybettiğini dile getirerek, ''İlk olarak 14 yaşında alkol, ardından da çevremin etkisiyle diğerlerini kullanmaya başladım. Artık işsizim ve uyuşturucuyla tanıştığım günden bugüne tüm çevremi kaybettim. Bugün taburcu oluyorum. Tedavi sonrasında yeni bir hayata başlıyorum'' diye konuştu.
    39 yaşındaki H.P. (39) ise 25 yıldır eroin bağımlısı olduğunu, ilk 14 yaşındayken Almanya'da kullanmaya başladığını belirterek, ''Arkadaş çevresiyle başladım. Tedavinin başarılı olabilmesi için mutlaka çevre değiştirilmeli. Yepyeni insanlarla tekrar hayata başlanmalı. Çünkü bu öyle pis bir şey ki siz tedavi olduktan sonra bir kez gördüğünüz mü kendinizi tutamıyorsunuz'' dedi.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Vücuda başka yararlarının yanı sıra özellikle "karaciğerin dostu" olarak bilinen turpun, bol vitamini nedeniyle kış aylarında sofralardan eksik edilmemesi gerektiği belirtildi.

    Türkiye’nin turp üretiminin yüzde 70’inin karşılandığı Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde hasat başladı. Yıllık 25 ton üretim gerçekleşen ve ilçe
    ekonomisine 15 milyon YTL katkı sağlayan turp, bu yıl da üreticilerin yüzünü güldürmeye devam ediyor. Özellikle havaların yağışlı gitmesinin üreticileri daha da mutlu ettiğine değinen Kadirli Ziraat Odası Başkanı Hanifi İspir, sabahın ilk ışıklarıyla soğuk havaya rağmen tarlada başlayan turpun zahmetli yolculuğunun şehir merkezinden geçen Savrun Çayı üzerine kurulu havuzlarda yıkanıp paketlenmesi ile devam ettiğini belirtti.

    İspir, adına her yıl uluslararası festival düzenlenerek ağalık seçimi yapılan turpun ortalama 5 bin kişiye istihdam sağladığını belirterek, "havaların
    son günlerde yağışlı gitmesi nedeniyle fiyat olarak sezona iyi başladı. Bu yıl 35 bin dekar alana ekimi yapılan turpun kilosu 25 ile 30 YKr’den alıcı buluyor. Piyasada ise 50 YKr’den satılıyor. Kadirli ekonomisi için çok büyük katkısı var" dedi.

    HER GÜN BİR FİNCAN TURP SUYU
    Kadirli İlçe Tarım Müdürü Fatin Rüştü Özeser de vitamin yönünden çok zengin olan turpun böbrek taşı, astım, sarılık, safra kesesi, bronşit, öksürük,
    karaciğer ve romatizma gibi hastalıklara iyi geldiğini vurguladı. Turpun içerisinde C, B1, B2 vitaminleri, şekerler, nişasta, hardal yağı ve askorbik asidin bulunduğuna değinen Özeser, şunları kaydetti: "İster yeşil salataya süs olarak, isterseniz rendelenmiş olarak yiyebilirsiniz. Özellikle kış aylarında turpu sofranızdan eksik etmeyin. Her gün içilen 1 kahve fincan turp suyu karaciğeri güçlendirip safra kesesindeki taşları eritiyor. Ayrıca, soğuk algınlığı sebebiyle ortaya çıkan inatçı öksürükte 1 tatlı kaşığı turp suyu içmek, öksürük şurubu kadar etkili. Turp, böbreklerdeki mikropları öldürür, kum taşlarının dökülmesine de yardımcı olur. Aynı zamanda kabızlığı giderip, diş etlerini kuvvetlendirir."

    Özeser, Türkiye genelinde bilinen 10 türü bulunan ve anavatanı Akdeniz Bölgesi olan turpun "Japon", "kırmızı", "siyah" ve "beyaz" olmak üzere
    dört çeşidinin Kadirli’de yetiştirildiğini söyledi. Özsezer, turpun çiğ köfte ve pilav gibi yemeklerin yanında sofraların vazgeçilmez yiyeceklerinden biri olduğunu sözlerine ekledi. Her yıl turpun para etmesinin festivalde ağalık seçimlerini kızıştırdığını anlatan Kadirli Belediye Başkanı Mustafa Türkmenoğlu ise, "2007 yılında ’Turp Ağalığı’, turpun para etmemesi nedeniyle 5 bin YTL’ye giderken, bu yıl ’Turp Ağalığı’ için 20 bin YTL ödendi. Buradan elde edilen gelir bir sonraki turp festivalinde değerlendirilecek" diye konuştu.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Beyinden ve bağırsaklarımızdan salgılanan hormonlar yeme olayında etkilidir. Bu sayede iştah azaltır veya artar. Ghrelin iştahı arttırdığı bilinen tek hormondur. Açsanız, sürekli yeme isteği duyacaksınız. O nedenle doymak diyetin en büyük sırrıdır.
    Yapılan araştırmalar beynin hipotalamus bölgesinin iştah kontrolü üzerinde önemli olduğunu gösterir. Bu bölgeden salgılanan hormonlar iştahı etkiler, tokluk ve açlık hissini doğurur. Bağırsaklarımızdan salgılanan hormonlar da yemede etkilidir. Kan şekerinin azalması veya artması beyne etki eder. İştah azalır veya artar.
    KİLOYU KORUMAK İÇİN
    Bunun içinde ghrelin adlı hormon iştahı arttırdığı bilinen tek hormondur. Mide dolduğunda çok az ghrelin üretilir. Ama mide boşaldığında salınımı artar. Bu hormon üzerinde yapılan çalışmalar aynı zamanda kilo kaybı ile birlikte salınımın arttığını gösteriyor. Bu da kilo verdikten sonra kiloyu korumayı zorlaştıran etmenlerden biridir.
    Kolay kilo vermenizi sağlayacak öneriler
    1-DİYETİN SIRRI
    Diyette hedefi yakalamanın yolu tok kalmaktır. ''Açsanız diyet yapamazsınız''. Açsanız, sürekli yeme isteği duyacak ve bir sonraki öğünde daha çok yemek durumunda kalacaksınız. Dikkatiniz sürekli midenizde yoğunlaşacak ve aklınızda hep yeme fikri dolaşacaktır. O nedenle doymak diyetin en büyük sırrıdır. Tok tutacak yiyecekleri tercih ederek ilk adımı başarıyla geçmiş olacaksınız.
    2-LİFLER BÜYÜK NİMET
    Lifler diyet için sunulan en büyük nimettir. Tok tutucu gıda tipi olan lif oranı yüksek besinler uzun süre tokluk hissetmenizi sağlarken diğer besinlere oranla daha fazla tüketseniz de toplamda daha az kalori almanızı sağlayacaktır.
    3-TOK KALMANIN YOLU
    Protein içeriği yüksek gıdalar tokluk hissi yaratır. Karbonhidratlı besinlerden daha doyurucudur. Diyet yaparken yağsız et balık ve baklagillere öğünlerinizde yer vermek tokluk hissini uzun süre sürdürerek diyeti kolaylaştırır.
    4-ÇORBADAN YARARLANIN
    Kalorisi düşük sebze çorbaları en büyük diyet sırrıdır. Açlık hissini baskılayarak midenizi dolduracak çorba zayıflama diyetinizin en etkili adımdır. Bununla birlikte su içeriği yüksek gıdalar tokluk hissini yaratacaktır. Sebzeler ve meyveler bu grup içinde sayılabilir.
    5-AKŞAM SEBZEYİ ARTIRIN
    Akşam sofradan az kalori alarak tok kalkmak için tabağınızda sebzeye ayırdığınız miktara daha çok yer açın. Bol salata ve sebze yöntemi gece atıştırmalarının da önüne geçecek mide gurultularını engeller.
    6-HOBİLERLE ZAYIFLAYIN
    Stres, üzüntü, kaygı halleri yeme dürtünüzü uyandırabildiğini unutmayın ve sizi sıkıntıya sürükleyen durumlardan uzaklaşmaya çalışın. Çevrenize sürekli diyette olduğunuzu söylemeyin. Hobilerinizi geliştirmek diyetinize inanılmaz destek verecektir. (Bugün)

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Özellikle 40 yaş üstü kişilerin dost edinme ihtiyacını 20-30 yıl önceki arkadaşlarıyla sanal dünyada giderme girişimi mevcut dostları kaybetme tehlikesi doğuruyor.

    Son 20 yılda gerçekleşen bilgisayar ve internet devrimi, sosyal anlamda da önemli değişimlere yol açtı. Eskiden yüz yüze kurulan ilişkiler, internette sohbet imkanı sağlayan programlar ve Türkiye'de 1 milyonu aşkın kullanıcısı bulunan Facebook gibi sosyal ağ sitelerinin popüler hale gelmesiyle internet üzerinden kurulmaya başlandı.

    Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Doç.Dr. Yaşan Erjem, insanın yapısında diğer insanlarla sosyal ilişki kurma ihtiyacı bulunduğunu söyledi. İnternetle birlikte kişilerin dünyanın dört bir yanındaki insanlarla kolayca iletişim kurabilmesinin mümkün hale geldiğini, bu durumun çekiciliğinin insanları cezbettiğini ifade eden Doç. Dr. Erjem, "Ancak internette kurulan sosyal ilişkiler, yüz yüze kurulan sosyal ilişkilerle eş değer değil" dedi.

    "SANAL İLİŞKİLERİ DENGELİ KURALIM"
    Bilgisayar ve internette oluşan sosyal ortamın sanal ilişkiler yarattığını ifade eden Erjem, "Özellikle Facebook gibi sosyal ağ siteleri,kendine has bir sosyal dünya barındırıyor. Ancak sadece ekranda yer alan kelimeler ve görüntülerle kurulan bu sosyal ortam yüz yüze görüşülen kişilerle kurulan ilişkileri aksatmaya başlarsa sorun var demektir" diye konuştu. Erjem, sanal sosyal ortamların sosyal yaşamı gençlere göre daha fazla olan orta ve üst yaş gruplarını da kendine çektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

    "Özellikle 40 yaş üstü kişilerin dost edinme ihtiyacını 20-30 yıl önceki arkadaşlarıyla sanal dünyada giderme girişimi, mevcut dostları kaybetme tehlikesi doğurabilir. Teknolojiyle kurulan ilişkileri dengeli kurmalıyız. Çevremizdeki insanlarla sahici ilişkiler yaşamamız gerekiyor. İş yerindeki arkadaşlarımız,komşumuz, yakın akrabalarımızla ilişkilerimizi geliştirmemiz gerekirken sanal aleme aşırı yönelmemeliyiz." Erjem, gerçek mutluluğun yakındaki insanlarla kurulan ilişkilerde aranması gerektiğini belirtti.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Zihinsel veya bedensel engelli çocuğa sahip annelerde, bedensel yakınmalar, depresyon ve anksiyete bozukluğu, alkol bağımlılığı gibi ruhsal bozuklukların daha sık görüldüğünü bildirdi.

    Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Dr. Şeref Özer, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü nedeniyle, yaptığı açıklamada, engelliliğin, "Doğuştan veya sonradan herhangi bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal ve sosyal yetilerini çeşitli derecelerde kaybetmiş, normal yaşamın gereklerine uyamama" olarak tanımlandığını söyledi. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, gelişmiş ülkelerde nüfusun yüzde 10'unun, gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 12'sinin engellilerden oluştuğunu kaydeden Özer, "Buna göre dünyada yaklaşık 500 milyon engelli bulunmaktadır. Avrupa'da fiziksel ve zihinsel engelli sayısı 46 milyondur" dedi. Özer, Türkiye'de Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından 2002'de gerçekleştirilen Türkiye Engelliler Araştırması verilerine göre, engelli nüfusun toplam nüfusa oranının yüzde 12.29 olarak saptandığını bildirdi.

    "ENGELLİLERİN ANNELERİ DEPRESYONA DAHA YATKIN"
    Engelliliğin, sadece bu sorunu yaşayan kişiyi değil, ailesini ve yakın çevresini de ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak etkilediğine işaret eden Özer, "Araştırmalar, zihinsel veya bedensel engelli çocuğa sahip anne-babaların,özellikle annelerin, engelli çocuğa sahip olmayan anne-babalara göre daha çok stres altında olduklarını ve anksiyete düzeylerinin daha yüksek olduğunu göstermiştir. Zihinsel veya bedensel engelli çocuğa sahip annelerde bedensel yakınmalar, depresyon ve anksiyete bozukluğu, alkol bağımlılığı gibi ruhsal bozukluklar daha sık görülmektedir" diye konuştu. Özer, engelliliğe neden olan genetik etkenler, akraba evliliği, gebelik sırasında yaşanan ilaç kullanımı, radyasyon, alkol ve madde kullanımı gibi sorunların tümünün önlenebilir olduğunu söyledi.

    "YOKSULLUK DOĞRUDAN ETKİLİ"
    Yapılan çalışmalarda engelliliğin yaygınlaşmasında "yoksulluğun doğrudan etkili olduğunun" belirlendiğini ifade eden Şeref Özer, şöyle devam etti: "Yoksulluk, engelliliğin hem nedeni hem de sonucudur. Yapılan araştırmalar, dünyanın her yerinde engellilerin çok büyük çoğunluğunun toplumun yoksul kesimlerinden geldiğini göstermiştir. Engellilik işsizliğe de yol açarak, bireylerin toplumsal yaşamla bütünleşmesini ve kendine yeterliğini sağlamasını engellemektedir. Engellilerin iş gücüne katılmaları ile ilgili verilere bakıldığında,yaklaşık yüzde 80'inin iş gücüne dahil olmadığı, yaşamlarını sürdürmek içinbaşkalarının desteğine muhtaç oldukları ancak yüzde 19'unun çalışarak kendigeçimlerini sağlayabilir durumda olduğu görülmektedir.Engelliler, özellikle toplumun kendisine yönelik olumsuz tutumdan dolayıiçe kapanma, işe yaramama, yetersizlik duygusu, güvensizlik, endişe, korku,ümitsizlik gibi duygular yaşayabilirler. Etkinliklere katılmama, çekingenlik,yalnız kalma eğilimi gösterebilirler."

    YASAL DÜZENLEMELER
    Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Dr. Özer, Türkiye'de yasal düzenlemelerle, engelliliğin önlenmesi, engellilerin sağlık, eğitim,rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözümüne ilişkin tedbirlerin alındığını ancak bunların yetersiz olduğunu savundu. Özer, "Yasal düzenlemelerin yaşama geçirilebilmesi için gerekli mali kaynak, mali kaynakların dağılımı, yasal düzenlemelerin sağladığı haklara ulaşım ve bu alanda hizmet verenlerin sayı ve nitelik açısından yeterliliği konusunda önemli sorunlar bulunmaktadır" dedi. Gerek kamu gerekse özel binaların çoğunda, giriş, merdiven ve asansörlerin, toplu taşıma araçlarının, yol, üst geçit ve kaldırımların bedensel engellilerin yaşamını kolaylaştıracak düzenlemelerden yoksun olduğuna dikkati çeken Özer, "Engellilerin insani koşullarda ve ayrımcılığa maruz kalmadıkları bir yaşama ulaşmalarını sağlamak için geliştirilmiş yasal düzenlemeler ve yasal düzenlemelere uygun kurumsal yapılar en kısa zamanda oluşturulmalıdır. Sosyal politikalar geliştirilerek, kamusal bir hizmet olarak yaşama geçirilmeli ve bu alana daha fazla bütçe ayrılmalıdır" diye konuştu.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sivas Numune Hastanesi acil servisinde, şiddet mağduru kadınlara gereksinimleri doğrultusunda danışmanlık ve rehberlik hizmeti vermek amacıyla "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Birimi" kuruldu.

    Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Birimi Sorumlusu Sosyal Hizmet Uzmanı Aziz Şeker bu birimin, Sağlık Bakanlığı ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün yürüttüğü Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi kapsamında kurulduğunu söyledi. Birimde şiddet mağdurlarına gereksinimleri doğrultusunda danışmanlık ve rehberlik hizmeti verileceğini belirten Şeker, çalışmaları hakkında şu bilgileri verdi:

    "Birimde, aile içi şiddet görüşmesi, risk değerlendirmesi, güvenlik planı geliştirilmesi, koruma ve destek hizmetlerine yönlendirmek gibi konularda takım çalışması içinde hizmet sunuluyor. Şiddete uğrayan veya risk altındakilere geçici süre barınma ihtiyacını karşılamak için toplum kaynaklarıyla iletişime geçiliyor. Şiddete maruz kalan veya risk altına olanların hastane acil servisine başvurması dahilinde tedavi sürecinde konuyla ilgili yasal sürecin başlaması için mevzuatın gerektirdiği şekilde işleyiş sağlanıyor. İstismar, ihmal, fena muamele, şiddet gören kadına, çocuğa ve yaşlıya yönelik hizmet veren kuruluşlar arasında işbirliği sağlanıyor. Aile içi şiddetin önlenmesi, çocuk istismarı ve ihmali gibi konularda personel eğitiminin yanı sıra ayrıca toplum temelli eğitim çalışmaları yapılıyor."

    Geleneksel ataerkil toplumsal yapılarda şiddet denildiğinde akla ilk olarak kadına yönelik şiddet geldiğini ifade eden Şeker, "Toplumda cinsiyet ayrımcılığına uğrayanların başında yine kadınlar gelmektedir. Yalnızca şiddete maruz kalmak değil, risk altında bulunmak da toplumda çeşitli kurum ve kuruluşlara başvurmayı gerektirir" dedi. Ailenin kadın dışındaki diğer üyelerinin de çeşitli gerekçelerle şiddete maruz kalabildiğini vurgulayan Şeker, "Bundan dolayı Türkiye'de 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun çıkartılmıştır. Öte yandan, Uluslararası Sözleşmeler, BM Tavsiye Kararları, Avrupa Konseyi Tavsiye Kararları da bağlayıcılığı olan sosyal mevzuatı oluşturmaktadırlar" diye konuştu.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Türkiye’deki bazı firmaların ürettiği yumurtaların sarısında, göz ve kalp-damar sağlığı açısından büyük önem taşıyan lutein ve zeaksantin gibi önemli antioksidanlar bulundu.

    Celal Bayar Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özlem Tokuşoğlu, Celal Bayar Fen Bilimleri Enstitüsü master öğrencisi İrade Alakır’ın yürüttüğü tez projesinde, yumurta sarısının incelendiğini söyledi.

    Çalışmada yumurta sarısına rengi veren maddelerinin düzeylerinin ortaya konulduğunu ifade eden Doç. Dr. Tokuşoğlu, yapılan araştırmalarda, yumurta sarısında lutein, zeaksantin gibi önemli antioksidanların bulunduğunu bildirdi.

    Doç. Dr. Tokuşoğlu, lutein ve zeaksantinin, yumurta rengine katkısının ve antioksidan etkilerinin yanı sıra hayvan sağlığı açısından verimliliği artıran bileşenler olduğunu kaydetti.
    KAYNAMAYA DA DİRENÇLİ
    Rengi sağlayan bu iki maddenin oranının metabolizma açısından önemli olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Tokuşoğlu, şöyle dedi:
    “Türkiye’deki yumurtalarda ilk kez lutein ve zeaksantin arandı, incelendi. Lutein miktarı, yurt dışındaki yumurtalara oranla oldukça yüksek çıktı. Bu oldukça iyi bir gelişme. Ayrıca özellikle de luteinin göz sağlığı açısından kataraktı ve maküler dejenerasyon riskini (AMD) azalttığı biliniyor. Kalp-damar sağlığı açısından olumlu yararları da bulunuyor. Kaynama ve rafadan pişirme yöntemleri sonucunda bu maddelerin miktarında çok büyük kayıp olmuyor.”
    Doç. Dr. Tokuşoğlu, tüketilen yumurtanın sarısı ne kadar koyu ise lutein miktarının o kadar yüksek olacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:
    “Bu çok önemli bir ayrıntı. Türkiye’de lutein ve zeaksantinin kodeksteki düzeyleri, yakında önem kazanacak. Lutein dozu gıda kodeksi açısından önemli olacak. Artık firmalar, gelecekte yumurta sarısındaki lutein ve zeaksantin maddelerinin oranını belirtmek zorunda kalacak.”
    Doç. Dr. Tokuşoğlu, bu araştırmayı, Dünya Bilimsel Tavukçuluk Derneği Türkiye Şubesi Başkanı Prof. Dr. Rüveyde Akbay organizasyonunda 27-28 Kasım’da İstanbul’da gerçekleştirilen ve yurt dışından çok önemli yumurta uzmanlarının katıldığı “Uluslararası Yumurta Sempozyumunda” sunduğunu ve ilgi gördüğünü bildirdi.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Doğum kontrol haplarına ilişkin pek çok şey spekülasyon söz konusu. Zararlı olduğu, şişmanlattığı ya da kanser yaptığı gibi, oysa gerçek çok farklı... İşte doğum kontrol haplarıyla ilgili yanlış bilinenler...

    Adet döngüsünü durdurur

    Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, kullanılan çeşitli metodların adet döngüsünü bastırmasında hiçbir tehlike yok. Pensilvanya Delaware County Memorial Hastanesi’nden Dr. Rebecca Gould açıklıyor: “Hormonlar rahim duvarının ince olmasını sağlıyor, yani hiçbir yeni oluşum meydana gelmiyor.

    Doğum kontrol haplarıyla beraber diğer haplar da alınabilir
    Depresyon için kullanılan bazı ilaçlar, doğum kontrol haplarını etkisiz hale getirmektedir. Araştırmacılar, bu ilaçların, doğum kontrol hapının metabolizmasını hızlandırarak, hormonların görevlerini yapmalarını önlediğini düşünüyorlar.
    Yan etkileri ömür boyu sürer
    Dr. Gould, hormonal doğum kontrol yöntemlerinin yan etkilerinin ilk üç ay içinde ortadan kalktığını belirtiyor.
    Doğum kontrol hapları migreni tetikliyor
    Bu yanlıştır, ama migren ağrıları olan kadınlarda doğum kontrol hapları felç riskini artırıyor. Bu kişiler için östrojen içermeyen hormonal metotlar öneriliyor.
    Doğum kontrol hapları, kanser riskini artırır
    Doğum kontrol haplarını uzun süre kullanmaDoğum kontrol hapları, kanser riskini artırır: Doğum kontrol haplarını uzun süre kullanmak, gerçekte rahim kanseri ve yumurtalık kanseri riskini azaltır. Peki ya meme kanseri? Bugüne kadar yapılmış araştırmalar ne yazık ki bu konuda yetersiz kalıyor. Hormonlar kanser hücrelerini uyardığı için meme kanseri hikayesi olanların kullanmamaları öneriliyor.
    Doğum kontrol hapları şişmanlatıyor ve cinsel soğukluğa neden oluyor
    Çoğu kadın şişmanlamasının nedeni olarak doğum kontrol haplarını görür, ancak bunların ani kanamalar dışında hiçbir yan etkisi yoktur. Bazı çalışmalar hapların cinsel isteği azalttığını, bazıları ise arttığını gösteriyor.

    Spiral doğum kontrol haplarından daha etkilidir
    Spiraller oldukça güvenli. Ayrıca spiral, doğum kontrol haplarından daha etkili ve daha ucuz. Uygulanırken üç dakika kadar âdet ağrısına benzer bir acı hissedilir, sonraki bir hafta kramplar ve kanama olabilir.
    Diyafram, doğum kontrol hapı kadar etkilidir
    Serviksi (rahim ağzı) tamamen kapatan diyaframlarda, risk hapa göre daha yüksektir. Normal doğum yapmış kadınlarda, serviks genişlediği için, yüzde 32 gibi büyük bir risk vardır. Daha iyi bir korunma için, prezarvatifle beraber kullanılması gerekir.
    Uzun süre kullanılmamalıdır
    Doğum kontrol haplarının kullanımına ara verdiğinizde, hamile kalma riskiniz vardır. Bırakan kadınların yüzde 50’si ilk üç ay içinde hamile kalır.
    40 yaşın üzerinde doğum kontrol hapı alınmamalıdır
    Doğum kontrol haplarını menopoza girinceye kadar kullanabilirsiniz.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Abdurrahman Oğuzhan, Kurban Bayramı'nda et ve şeker tüketiminin arttığını hatırlatarak şeker, kalp damar, tansiyon hastalarını uyardı. Prof.Dr. Oğuzhan, "Şeker, tansiyon, kalp damar hastaları, sağlıkları için ısrarlı ikramları geri çevirmesini bilsinler" dedi.

    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, yaklaşan Kurban Bayramı öncesi şeker ve et tüketimi konusunda önerilerde bulundu. Bayramda herkesin et ve şeker tüketimine dikkat etmesini özellikle de şeker, kalp damar ve tansiyon hastalarının daha titiz davranmasını öneren Prof.Dr. Abdurrahman Oğuzhan, şöyle dedi:

    "Kırmızı etin yağlı tarafının fazla miktarda tüketiminden kaçınılmalı. Kırmızı et, yağsız yerinden haşlama olarak tercih edilmeli. Fazla miktarda sucuk içi tüketiminden de kaçınılmalı. Aksi durumda yağlı kırmızı etle yapılan kavurmaların çok miktarda tüketimi kolesterolün yükselmesine neden olmakta, şeker, kalp damar ve tansiyon hastaları için ciddi sağlık riski doğurmaktadır. Biz bu tür hastalara kurban eti tüketmesin demiyoruz. Yağsız yerinden haşlama olarak az miktarda yesinler. Şeker, tansiyon, kalp damar hastasının çok sayıda evde aynı ikramla karşılaştığı düşünüldüğünde, sonuç hüsran demektir. Hastalara önerimiz; sağlıkları için ısrarlı ikramları geri çevirmesini bilsinler, gerekirse ısrarı yapan kişiyi kibarca üzsünler."

    Kardiyoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, kurbanlık hayvanın kesimi konusunda da şeker, kalp damar ve tansiyon grubu hastalara uyarılarını sürdürdü. Prof.Dr. Oğuzhan, özellikle, büyükbaş kurbanlıkların kesiminin zor olduğunu ve büyük efor gerektirdiğini hatırlatırken, "Kişi şeker, kalp- damar ya da tansiyon hastası, hem de aşırı heyecanlı ise, kurbanı kendisi kesmemeli. Çünkü bu durumda çok heyecanlanacak, kalbini çok zorlayacaktır. Bu kişilerin kesim sırasında kriz geçirmemesi için kurbanlarını başkasına kestirmeleri gerekir" diye konuştu.

    Prof. Dr. Abdurrahman Oğuzhan, halk arasında koyun etinin sığır etine oranla daha yağlı ve vücuda daha zararlı olduğu anlayışının hakim olduğunu hatırlattı. Prof.Dr. Oğuzhan, koyunların sığır gibi hayvanlara göre daha doğal beslendiğini bu nedenle besin değerinin daha yüksek olduğunu bildirirken "Fakat koyun eti tüketirken de yine yağsız yerinden, haşlama olarak tüketmeye dikkat etmek gerekir" diye ekledi.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yağ bezleri tarafından salgılanan fazla sebumun sebep olduğu siyah noktalar cilt problemlerinin başında geliyor. Deri altındaki yağ hücrelerinin salgıladığı bu sebum gözenekleri tıkıyor, havayla temas ettiğinde de oksitlenerek rengi koyulaşıyor ve siyah noktalara dönüşüyor. Peki ne yapmak gerek?


    Yüzünüzü süngerle temizleyin!

    Bu sorunu önlemek için yumuşak bir sünger yardımıyla ölü hücrelerin ve siyah noktaların üzerini hafif masaj yaparak temizleyin. Parmak ucunuza bir miktar parçacıklı jel (peeling jeli)sürerek haftada bir ya da iki kere özellikle burnunuzu, alnınızı ve çene bölgenizi masaj yaparak ovalayın.

    Buhar banyosu yapın!
    Siz de evinizde kolayca buhar banyosu yapabilirsiniz. Nasıl mı? Önce temiz bir kabın içine kaynamış suyu dökün, ardından başınızın üstüne bir örtü örterek yüzünüzü bir süre bu suyun buharına tutun. Bu yöntem, cildinize yumuşaklık kazandırmakla birlikte gözeneklerinizi açacak ve siyah noktalara müdahale edebilmeniz için en uygun ortamı sağlayacak.

    Pamuktan yardım alın
    Buhar banyosundan sonra siyah noktaları çıkarmak daha kolay olur. Bunun için elinize iki parça temiz pamuk alın. Ardından tırnağınızın ucuyla en belirgin siyah noktaların üzerine hafifçe bastırın. (Bu işlemi yaparken tırnağınızın direkt olarak cildinize değmemesine dikkat edin, pamuklardan yardım alarak cildinize dokunun!) Siyah noktaları çıkarırken son derece nazik olun ve cildinize zarar vermemeye özen gösterin. İşlem sırasında cildinizde kırmızılıklar oluşmaya başlıyorsa bir hafta ara vermeniz yerinde olacaktır.
    Gözenekleri sıkılaştırın

    Sıkı gözenekler siyah noktanın baş düşmanıdır. Bu yüzden, sebum üretimini dengeleyici ve gözeneklerinize derinlemesine etki sağlayacak bir ürün, örneğin doğal gülsuyu kullanın. Böylelikle siyah noktaların oluşumu azalacaktır.

Sayfa 4/9 İlkİlk 123456789 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •