Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/9 123456789 SonSon
81 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: 15.12.2008 Sağlık Haberleri...

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon2 15.12.2008 Sağlık Haberleri...

    İsviçre'de 'ötanazi turizmi' başladı! Umutsuz hastalar ül***e akın ediyor... 15.12.2008 14:11:56
    İngiltere’de yasak olduğu için İsviçre’deki bir ötanazi kliniğinde doktor yardımıyla intihar eden Craig Ewert’in ölürken çekilen görüntüleri, İngiliz televizyonunda belgesel olarak yayınlanması yeni bir tartışma başlattı.
    Bir insanın kendi isteğiyle ölmeyi seçmesi ne kadar etik. Ancak bir çok ülke ötanaziye izin vermezken, işi ticarete döken İsviçre'deki kliniklere dünyanın her tarafından yüzlerce umutsuz hasta akın ediyor.
    Ötanazinin yasal olduğu tek ülke olan İsviçre, işi ticarete döktüğü için eleştirilse de Zürih’teki kliniklere her yerden umutsuz hasta akıyor. İşlem binlerce dolara mal oluyor
    Haftada ortalama iki kişinin ölme hakkını kullanmak için gittiği İsviçre, ‘ötanazi turizmi’ yaptığı iddiasıyla kamuoyundan tepki alsa da, tüm dünyadan binlerce umutsuz hasta için son çare olmaya devam ediyor.
    Kliniğe gelenlerin bazıları çok genç, bazıları yaşlı. Ortak özellikleri çaresiz bir hastalığa yakalanmış olmaları. Kendi ülkelerinde ötanazi yasal olmadığı için İsviçre’ye giden hastalar ve yakınları durumdan memnun olsa da ülkedeki bazı gruplar durumu protesto ediyor. Ötanazinin yasal olduğu tek ülke olan İsviçre’nin Zürih kentindeki kliniklere Almanya, Hollanda, Fransa, İngiltere, Amerika ve diğer ülkelerden her yıl yüzlerce kişi ölmek için gidiyor.
    Geçen hafta Amerikalı profesör Craig Ewert’in ölümünün İngiliz televizyonlarında yayınlanmasıyla gündeme oturan ötanazi kliniklerinin bu işi turizme dönüştürmesi, etik tartışmalara sebep oluyor. Ewert, kendi ötanazi deneyiminin televizyonda yayımlanmasının, toplumun ötanaziyle yüzleşmesi için etkili bir ‘eylem’ olacağını söylemiş, ötanazinin tüm dünyada yasallaşması için herkesin bilinçlenmesi gerektiğini açıklamıştı.
    Motor nöron hastalığına yakalandıktan beş ay sonra yatağa mahkum olan profesörün eşi Mary Ewert son anına kadar başucunda moral vermişti. Ancak ölüm anı görüntüleri kamuoyunu ikiye bölmüş, ötanazi karşıtları görüntülerin insanları ötanaziye özendireceğini söylemişti.
    İLAÇLA SONSUZA DEK UYUYORLAR
    İsviçre’deki ötanazi kliniklerinden en ünlüsü Dignitas. Latince ‘onur’ anlamına gelen Dignitas, kurulduğundan bu yana yüzlerce kişinin ölüm hakkını kazanmasına yardımcı olmuş. Dignitas’ın hastayı kabul etmesi için önkoşulları var. Kişinin iyileşemeyecek derecede hasta olması, tedaviye cevap vermemesi ve hastalığın verdiği acılardan kurtulmak istemesi. Bu koşullara sahip kişilerin ölmesine yardımcı olan klinik, kentin en pahalı ötanazi kliniği. Burada ölmek 8 bin 300 dolara (yaklaşık 13 bin YTL) maloluyor.
    Ötanazi, İsviçre’de 1942’den bu yana yasal. İçeceğe katılan ilaçlarla hasta acı çekmeden uykuya dalıyor. İlacın verilmesinden yarım saat sonra ölüm gerçekleşiyor. Bu ilaç ‘sodyum pentobarbital’ adlı kimyasal karışımdan oluşuyor. Başlangıçta apartman dairesinde hizmet veren Dignitas’ın yakınlarında oturanlar, evden her gün ceset çıkmasından etkilenmiş. Kimyasalların kendilerine de zarar verdiğini düşünen halk, kliniğin müstakil bir yere taşınması için dilekçe yazmış. Klinik şimdi mobil evlerde hizmet veriyor.
    SON BAKIŞ
    İngiltere’de yasak olduğu için İsviçre’de bir ötanazi kliniğinde doktor yardımıyla intihar eden Craig Ewert’in ölürken çekilen görüntüleri, İngiliz televizyonunda belgesel olarak yayınlanmıştı. Kanal büyük tepki çekerken, Ewert’in 37 yıllık eşi Mary Ewert ise, "insanların ölüm hakkında düşünmesini istedik. Kocam ölümün korkunç olmadığını göstermeyi arzuladı. Bir tabuyu yıktık" demişti.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Vitamin kanser oluşumunu önlemiyor ABD'li bilim adamları araştırdı, sonuçlar bilinenin aksini kanıtlıyor... 15.12.2008 13:27:13
    C veya E vitaminlerinin, başta prostat olmak üzere kanser hastalığına yakalanma olasılığını azaltmadığı bildirildi.

    ABD’de yapılan ve sonuçları American Medical Association dergisinde yayımlanan iki büyük araştırma, söz konusu vitaminleri alanlarda kansere yakalanma oranında azalma olmadığını gösterdi. Teksas Üniversitesi ve Cleveland Lerner Kliniği Tıp Fakültesi’nin yaptığı ilk araştırma çerçevesinde, 35 bin 533 sağlıklı erkek 4 gruba ayrıldı, her birine ayrı ayrı, selenyum minerali, E vitamini, her ikisi veya placebo verildi. Araştırma sırasında katılımcıların 7 yıl süreyle izlenmesi planlanırken, sonuçların fazlasıyla umut kırıcı olması nedeniyle deneyin erken sonlandırıldığı belirtildi.

    Araştırmacılar, 4 ayrı gruptaki erkeklerde prostat kanserine yakalananların sayısında istatistik olarak herhangi bir farklılık gözlenmediğini söylediler.
    Her grupta 5 yıl içinde prostat kanseri teşhisi koyulanların oranının yüzde 4 ila 5 olduğu kaydedildi.
    Boston Brigham ve Kadın Hastanesi’nin yaptığı ikinci bir araştırmada da düzenli E ve C vitamini alımının kanser üzerindeki etkilerini test etmek için 14 bin 641 erkek doktorla çalışıldı. 8 yıl süren araştırma sırasında E vitaminin prostat veya diğer kanser türlerine yakalananların sayısını etkilemediği, C vitaminin de benzer bir etkiye yol açmadığı gözlendi.
    Vitaminlerin, belirli kanserlere yakalanma olasılığını azaltabileceği yönünde yaygın bir görüş bulunuyor.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sezaryen mi, normal doğum mu? 15.12.2008 13:21:00
    Her kadının doğum eylemi ve bu sırada duyacağı ağrı şiddeti farklıdır. Bu fark sizin ağrı toleransınıza, çocuğunuzun büyüklüğüne ve pozisyonuna, rahminizin kasılma gücüne ve daha önce doğum yapıp yapmadığınıza bağlı olarak değişir.

    Analjezi tamamen ya da kısmen ağrı duymamanın; anestezi ise bölgesel olarak sinir yollarının daha kuvvetli bloke edilerek ağrı duymamanın yanı sıra kasların gevşemesinin veya hareketsizliğinin sağlanması olarak tanımlanır. Hangi tip yöntemin uygulanacağını, sizin isteğiniz kadar tıbbi durumunuz ve doğum ve anestezi doktorlarınızın seçimi de belirler...

    VKV Amerikan Hastanesi Ağrı Kliniği’nden Doç. Dr. Ömür Erçelen’in konu ile ilgili görüşleri:

    Doğum
    Doğum üç evreden oluşur. Birinci evre, ağrılı kasılmaların başlamasından rahim ağzının tamamen açılmasına kadar sürer. İkinci evre ise, rahim ağzının tam açılmasından başlar ve bebeğin doğmasıyla sona erer. Üçüncü evre, plasentanın atılmasıyla biter. Tüm bu evreler süresince anne adaylarının ağrılarının kontrol edilmesi gerekir. Bu, iki şekilde yapılır:
    1- İlaçların damardan veya kas içine uygulanması
    2- Epidural analjezi

    Birinci yöntemde kuvvetli ağrı kesici ilaçlar, damardan veya kas içine uygulanır. Bebekte yan etkilere yol açmayacak şekilde belirlenen dozlarda uygulanabilir. Ağrıyı kısmen ve ancak kısa bir süre engelleyebilir. Sürekli uygulanamaz. Ani ve hızlı gelişen doğumlarda faydalı olabilir. En etkili yöntem ise epidural analjezidir.
    Lokal bloklar
    Doğum doktoru tarafından, ya rahim ucuna yakın sinirlere ya da çocuğun çıkım anında yapılan ve epizyo denilen cerrahi kesilerde ağrı duyulmaması için yapılır. Doğum eyleminde ağrıyı belirgin olarak engellemez.
    Santral bloklar
    Epidural, spinal ya da kombine spinal - epidural olmak üzere üç tiptir. Bu tekniklerden normal doğumda epidural analjezi, sezaryende ise epidural anestezi ve kombine spino - epidural anestezi daha sık uygulanır.
    Anestezik gazlar
    Sezaryende genel anestezi şeklinde, normal doğumda ise çocuk çıkmasına yakın analjezi için uygulanır.
    DOĞUMDA EN SIK UYGULANAN YÖNTEM
    Epidural Analjezi

    Beldeki omurların sivri çıkıntıları arasından iğne ile girilerek sinir yollarına yakın bir bölgeye, 1 - 2 milimetrelik çok ince bir plastik boru yerleştirilmesi ile uygulanır. Bu işlem oturma veya yan yatma pozisyonlarında yapılır. İşleme başlamadan önce tansiyonun düşmesini engellemek için damar yolu ile serum verilir. Belden aşağıda ve bacaklarda his değişikliği (uyuşukluk) oluşur.
    Doğumun birinci evresinde, yani rahim ağzı tam açık hale gelinceye kadar olan dönemde, rahim kasılmaları devam ederken anne ağrı duymaz ve konforlu bir bekleyiş ortamı oluşur. İlaç genellikle bilgisayarlı bir alet ile verilir. Doğum anında da, ilaç tipi ve dozuna bağlı olarak kas gücü korunduğu için anne rahatlıkla ıkınarak, doğum kanalında çocuğun ilerlemesini ağrı duymadan sağlar.
    SEZARYENDE EN SIK UYGULANAN YÖNTEM
    Kombine Spinal - Epidural Anestezi

    Doğumdaki epidural analjeziye çok benzer. Tek farkı, ince boru yerleştirilmeden önce epidural iğnesinin içinden kıl gibi bir iğne geçirilerek, spinal bölgeye ilaç verilmesidir. Böylece 1 - 2 dakika içinde ameliyatın başlaması sağlanarak, tam kas gevşemesi ile sezaryen ameliyatı kolaylaştırılır. Ameliyat sonrası dönemde de epidural kateter ile bilgisayarlı bir aletten ilaç yollanarak, ağrısız, konforlu bir ortam hazırlanır.
    SEZARYENDE SIKLIKLA UYGULANAN DİĞER YÖNTEM
    Genel Anestezi

    Damar yolundan verilen anestezik ilaçlar ile solunum yolundan -bir tüp yerleştirilerek- verilen anestezik gazlar ile uygulanır. Anne sezaryen boyunca tamamen uyutularak, geçici bir süre bilinç kaybı sağlanır.
    SIK SORULAN SORULAR

    Epidural teknikte ağrısız dönem ne zaman başlar, ne zaman sona erer?
    İlaç etkisi, epidural teknikte ortalama 15 dakika içinde; kombine spinal - epidural teknikte ise bir dakika içinde başlar. Yerleştirilen plastik borudan gönderilen ilaçların kesilmesi ile belirli bir süre sonra ilaç etkisi de biter.
    Bu tekniklerde yan etkiler nelerdir?
    Kan basıncında düşme gözlenebilir. Sıvı ve ilaçlarla kan basıncındaki bu düşme kolaylıkla önlenir. Doğum eylemi ve ilaçlar titreme yapabilir. İlaçlar ve ısıtma ile titreme de yine çok kolaylıkla engellenir. Doğumdan sonra nadiren
    24 - 48 saat baş ağrısı gözlenebilir. İlaç tedavisiyle ağrı giderilir.
    Riskli midir?
    Deneyimli doktorlar, gelişmiş teknoloji ve ilaçlar sayesinde komplikasyonları son 20 yıl içinde belirgin bir şekilde azaltılmıştır.
    Doğum analjezisinin bebeğe - anneye etkileri nelerdir?
    Çağdaş ilaçların bebeğe etkisi olmadığı gibi anneye de yan etkileri çok azdır. Ağrının engellenmesi, sadece konfor sağlamaz. Ağrı duyusunun engellenmesi ile doğum ağrısında ortaya çıkan enzimler ve hormonlar oluşmayacağı için hem annenin hem de bebeğin daha sağlıklı olması sağlanır.
    Hastaneye gelirken
    - Bir şey yememeye çalışın; ihtiyacınız varsa sadece su içebilirsiniz.
    - Mümkünse ılık bir duş alın.
    - Bol ve rahat giysiler giyinin.
    - Lens, takı, saat gibi şahsi eşyalarınızı çıkarın.
    - Doğum ve anestezi doktorlarının siz ve bebeğiniz için en doğru ve sağlıklı girişimi planlayacaklarını unutmayın.(ntvmsnbc)

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    'Hayalet hastane' açılıyor! 13 yıl sonra nihayet... 15.12.2008 12:45:05
    İzmir'de, 1995 yılında temeli atılan ve yeterli ödenek ayrılmaması nedeniyle bir türlü bitirilemediği için adı 'hayalet hastane'ye çıkan 125 yataklı Buca Kadın Doğum Hastanesi ve Çocuk Bakımevi, nihayet açılıyor. Başhekimi atanan hastanenin Ocak 2009'da geçici kabulünü yapacaklarını belirten İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan, "Hastaneyi eksiksiz açmak istiyoruz. Yeni yılın en geç ilk altı ayı içinde açmayı planlıyoruz" dedi.

    Buca'ya Kadın Doğum Hastanesi ve Çocuk Bakımevi'nin yapılmasına 1991 yılında karar verildi, projelendirildi. 1995'te ihale edildi, 200 milyar lira (200 bin YTL) harcanarak 31 Ekim 1998 tarihinde bitirilmesi planlandı. Kuruçeşme'de temeli atılan hastanenin inşaatına 165 milyar lira (165 bin YTL) ödenek çıkarıldı. Para bitti, inşaat durdu. Projelendirildikten sonra 5 yıllık dönemin sona ermesi üzerine hastane binası için 1996'da yeniden planlama yapıldı ama yeterli ödenek gelmeyince inşaat tamamlanamadı.

    12 BAKAN ESKİTTİ
    Yıllarca ilgisizliğin kurbanı olan hastane projelendirildiği yıldan itibaren sırasıyla Sağlık Bakanı olan Halil Şıvgın, Dr. Yaşar Eryılmaz, Dr. Yıldırım Aktuna, Rıfat Serdaroğlu, Kazım Dinç, Dr. Doğan Baran, Nafiz Kurt, Doç. Dr. İsmail Karakuyu, Dr. Halil İbrahim Özsoy, Dr. Mustafa Güven ve Doç. Dr. Osman Durmuş'un dönemlerini gördü. Prof. Dr. Recep Akdağ'ın döneminde de yine ilgisiz kalınan hastane için ilk kez geçen mart ayında ciddi bir adım atıldı. Kabası yüzde 80-90 tamamlanmış binanın bitirilmesi için ikmal ihalesi yapıldı. 3.5 milyon YTL ödenek çıktı. 13 yıl önceki projede otomasyon, çağrı, tam sterilizasyon sistemleri gibi sistemler yer almadığı için yeni projeye bunlar eklendi. İki olan ameliyathane sayısı 5'e çıkarıldı. Proje bugünün koşullarına göre değişimden geçirildi, yarı steril yerine tam steril malzemeler kullanıldı.İl Sağlık Müdürü Mehmet Özkan, önümüzdeki ay içinde hastanenin geçici kabulunü yapmayı, yeni yılın ilk 6 ayı içinde de eksiksiz olarak hizmete açmayı planladıklarını belirtti. Özkan şöyle konuştu:

    "Geçici kabulden sonra mefruşat işleri başlayacak. Hastanenin hekim ve yardımcı sağlık çalışanı kadroları oluşturulacak. Bu kadroları İzmir'deki kadrolardan karşılayacağız. Bazıları için de Bakanlığımızdan talep edeceğiz. Bu hastanemizin yanısıra 30 yataklı Dikili Devlet Hastanesi'ni de aynı süreçte hizmete açmayı planlıyoruz. Kemalpaşa'daki 50 yataklı devlet hastanemizi de yaza kadar açabileceğimizi düşünüyoruz."

    BAŞHEKİM YUSUF KURTULMUŞ
    125 yataklı Buca Kadın Doğum Hastanesi ve Çocuk Bakımevi'nin başhekimliğine Uzm. Dr. Yusuf Kurtulmuş atandı. Üç yıl Hıfzısıhha Bölge Enstitüsü'nün Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Dr. Kurtulmuş, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi'ne başhekim yardımcısı olarak atanmış, buradaki kısa görevinden sonra Prof. Dr. Mine Sükan'ın görevden alınması üzerine Çeşme Alper Çizgenakat Devlet Hastanesi Başhekimliği'ne atanmıştı. Dr. Sükan'ın yargı kararıyla göreve dönmesi üzerine boşta kalan Dr. Kurtulmuş bu kez Buca'da yeni açılacak hastaneye kurucu başhekim olarak atandı.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Genç kalmak için doğal şifreler! Hücre yenileyen, cilt dostu ürünlerle yapılacak çok şey var... 15.12.2008 11:37:31
    Doğadaki herşey, sağlıklı ve genç yaşamak için çözüm sunuyor.. Genç kalmak için yapılacak çok şey var. Bunun için hücre yenileyen ve cilt dostu olan doğal ürünleri bilmek gerekli. Çünkü yaşlanma sürecini yavaşlatıyorlar ve yapılandırıcı özellikte oldukları için cildi onarıyorlar.
    Vücudun temizlemesi, eksik elementlerin tamamlanması, hücrelerin yenilenmesi için doğada kusursuz bir denge var ama maalesef bunun farkında değiliz. Güzellik için kainatın anbarından yararlanmak istiyorsanız, onların yenileyen, onaran özelliklerini öğrenmelisiniz.. Genç bir cilt için hücre koruyucu madde ihtiva eden ürünlere ağırlık vermek lazım. Bunların yanı sıra sağlıklı beslenmeye de dikkat edilirse dinç ve güzel yaşamak daha kolay.. Herbalium adlı firma doğal güzellik çözümleri üzerinde çalışıyor. Şifalı bitkilerin ve doğal kaynaklı ürünlerin cilt, vücut ve saç vb için yarattığı etkilerin sonuçlarını bir losyon ya da doğal bir karışım olarak sunuyorlar. Herbalium ( Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ) yetkilileri "Son yıllarda kadınların şifalı bitkilere daha fazla eğilmesinin altında doğaya dönüş yatıyor. Güzel kalmak için doğal olana rağbet etmek ise son derece sağlıklı bir yol" düşüncesini dile getiriyorlar.
    Doğa harikası olan bir çok ürün hücre yenileyici özellikte. Doğada her bitki insan ve hayvan bedeninin ihtiyaçlarına göre tasarlanmış. Biz bunlarla hücrelerimizi doğru beslerken, yenilenmelerini de sağlıyoruz. Aynı zamanda hastalıklı hücrelerimizi de bedenden atmış oluyoruz. Doğaya ters düşmemek ve doğal olanı tüketmek bir yaşam tarzı olunca, ödülü de en iyisi oluyor. Doğal ürünler konusunda bilinçlenen kadınlar, herşeyi bu gözle elden geçiriyor.. Sağlığına ve cildine zararlı olanları eliyor. Vücudunun ona uzun yıllar "genç" ve sağlıklı olarak hizmet vermesinin de temelini atıyor.
    Doğal Ürün Uzmanı Volkan Kurt ( Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. bakıma yönelik ilginin artmasının, eskimeyen güzelliğe sahip olma arzusundan da kaynaklandığını söylüyor. Cilt, saç ve ellere yapılan bakımı kalıcı hale getirmek, zinde kalmak ve gençliği korumak için bitkilerin özellikleri hakkında bilinç sahibi" olmalı" diyor. O'na göre bir çok insan, güzelliğini ve gençliğini bu tip ürünlerle koruyor.

    İşte size hücre yenileyen doğal sırlar
    ...

    Polen: A ve C vitaminleri de vardır ama B vitaminleri çok yüksek orandadır polen’in içinde. "Uzun ömür vitamini" olarak bilinen B vitamini, dış etkenlere karşı hücreyi, bağışıklık sistemini uyararak korur. Sürekli hücre yeniler. Polen’in bu özelliğini unutmadan, hergün tüketmek lazım. (Ama gerçek polen olursa faydalı)
    Buğday ve kayısı: Bu iki bitki de cildin en büyük dostu. Özellikle yağlarını belli periyodlarla yüzünüze sürün. Hücre yenileyen özelliği bir süre sonra etkisini gösterecektir.
    Zeytinyağı: İçerdiği vitaminler, hücre yenileyici özelliklere sahip oldukları için, gençleşme uygulamalarında kullanılır. Cildi besler ve korur. Bu mucize yağdan cildinizi ve saçınızı mahrum etmeyin.
    Hurma: Meyveler genellikle protein ihtivası açısından yeterli değildir. Hurma ise protein de ihtiva eder. Hücreleri yeniler ve vücut sıvısını dengeler. Bence mutfaktan eksik edilmemeli.
    Ginseng: Bu bitki, doğal doping maddesi olarak kabul edilir. Hücrelerin yenilenmesini sağlar ve sinir sistemini sağlıklı yapıya kavuşturur.. Vücuda dinçlik ve rahatlık verir. Uykusuzluğa, yorgunluğa da iyi gelir.
    Mısır unu: Bunun da doğalı gerekli. Çünkü piyasada genetiği bozulmuş olan çok fazla mısırunu satılıyor.. En doğal olanını elde edin ve yoğurtla karıştırın. Bu bulamaç yüze sürüldüğünde cilteki ölü hücreler temizlenir. Daha çok var elbette. Sonrakı yazılarımızda hepsine sıra gelecek.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Ekonomik kriz, öldürüyor! İşsizlik yüzünden intihar vakaları 3 kat arttı.. 15.12.2008 11:29:01
    Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Uzman Dr. Halis Ulaş, dünya genelinde yaşanan ekonomik krizin, ruh sağlığını tehdit ettiğini belirterek, "İşini kaybedenlerde, çalışan bireylere göre 2 kat daha fazla depresyon gözlenmektedir" dedi.
    Ulaş, ekonomik krizin, hem işverenlerde hem çalışanlarda hem de işsizlerde ruhsal problemlere yol açabileceğini söyledi. 1980 sonrasında dünya genelinde birçok ülkede ekonomik krizler yaşandığını anımsatan Ulaş, 1992-1993'de Avrupa Para krizi, 1994-1995'te Latin Amerika krizi, 1997-1998'de Güney Doğu Asya krizi, 1998'de Rusya krizi, 1999'da Brezilya ve 2002'de Arjantin krizleri olduğunu, Türkiye'de de özellikle 1980, 1994, 2001 ve 2004 ekonomik krizlerinin ülke ekonomisini ve özellikle sosyo-ekonomik düzeyi düşük kesimleri olumsuz etkilediğini bildirdi.
    Ulaş, Güney Doğu Asya krizinin ardından Kore, Tayvan ve Endonezya'da, Türkiye'de de 2001 krizi sonrasında işsizlik ve yoksulluk oranlarında artış
    saptandığını dile getirerek, şunları kaydetti:

    "Dünya Bankasının 2003 yılı raporlarına göre Türkiye'de 2000'in 3. çeyreğinde işsizlik oranı yüzde 5.63 iken, 2002'nin 1. çeyreğinde bu oran yüzde
    11.76'ya yükselmiştir. İşsizliğin artışına paralel olarak 2001 krizi sonrasında kişi başına düşen gelir de önemli ölçüde azalmıştır. 2000'de kişi başına düşen Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) 3 bin 95 ABD doları iken, 2001'de 2 bin 261 ABD dolarına gerilemiştir."

    -KRİZİN TOPLUM SAĞLIĞINA ETKİSİ-
    Bugüne kadar gerçekleştirilen bazı araştırmaların, işsizlik ve yoksulluğun fiziksel hastalıklar, bedensel yakınmalar, stres bozuklukları,
    depresyon, umutsuzluk, içe kapanma, öz saygı yitimi, bunaltı bozuklukları ve davranış bozuklukları gibi ruh sağlığı sorunlarına yol açtığını anlatan Halis Ulaş, 1987-1996 yılları arasında işsizlik ve ruh sağlığı arasındaki ilişkiyi araştıran 16 çalışmanın 14'ünde, işsizliğin psikolojik iyilik halini olumsuz etkilediğinin saptandığını söyledi.

    Ulaş, şunları söyledi: "İşini kaybedenlerde, çalışan bireylere göre 2 kat daha fazla depresyon gözlenmektedir. Kayıt dışı çalışmanın, ruh sağlığı üzerine etkisi ile ilişkili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Oysa işsizlik artışı kayıt dışı çalışma oranlarını artırmaktadır. Kayıt dışı çalışmanın ruh sağlığı üzerine etkisini inceleyen bir araştırmada, güvenceli çalışanlar, kayıt dışı çalışanlar ve işsizler sık ruhsal bozukluklar açısından değerlendirilmişler. Hem kayıt dışı çalışan işçilerde hem de işsizlerde sık ruhsal bozukluk oranı güvenceli çalışan işçilere göre 2 kat daha fazla saptanmıştır. Yani ruh sağlığı sorunlarına sadece işsizlik değil güvencesiz çalışma da neden olabilmektedir."
    -İŞSİZLİK VE İNTİHAR-
    Türkiye Psikiyatri Derneği Dış İlişkiler Sekreteri Uzman Dr. Halis Ulaş, intiharlarla ilişkili sosyal faktörler arasında işsizlik ve sosyo-ekonomik
    düzeyin önemli bir yer tuttuğunu bildirdi. İşsizlik ve intihar arasındaki nedensel ilişkiyi araştıran bir çalışmada, "İşsiz olan bireylerin çalışanlara göre intihara bağlı ölümlerinin 2-3 kat arttığının" tespit edildiğini ifade eden Ulaş, şöyle devam etti:

    "İntiharın ekonomik krizle ilişkisinin ele alındığı bir araştırmaya göre, 1997 Güney Doğu Asya krizi sonrasında Kore'de intihar oranları yüzde 63
    oranında artmıştır. Aynı çalışmada, intihar oranlarının sosyo-ekonomik düzeyi düşük insanlarda daha fazla görüldüğü belirtilmektedir. Benzer şekilde kriz sonrası intihar oranları 1999'da Tayvan tarihindeki en yüksek orana ulaşmıştır.

    Ülkemizde yapılan çalışmada da diğer ülkelerdeki araştırma sonuçlarına uygunluk gösteren, düşük sosyo-ekonomik düzeyli kesimlerde intiharların daha sık görüldüğünü destekleyen bulgular elde edilmiştir. Farklı bir çalışmada ise hastaların sağlık güvencelerinin olmaması ile intihar arasında bir ilişki saptanmıştır."
    -YOKSULLUK VE ŞİZOFRENİ-
    Ulaş, ruhsal sorunlara sahip olmanın, işsizlik ve yoksullukla ilişkili olduğunu vurgulayarak, "Dünya Sağlık Örgütü 2001 verilerine göre Etiyopya,
    Finlandiya, Almanya, Hollanda, ABD ve Zimbabwe'de gelir düzeyi düşük olan bireylerde yüksek gelir düzeyine sahip olanlara göre 1.5-2 kat daha fazla
    depresyon gözlenmektedir" diye konuştu.

    Yapılan çalışmalara göre, ABD'de 16-54 yaş arasındaki 6 milyon işçinin ruh sağlığı sorunlarına bağlı olarak ya işini kaybettiğini ya iş arayamayacak
    durumda olduğunu bildiren Halis Ulaş, "İngiltere'de son 20 yıl içinde şizofreni hastalarında istihdam oranları yüzde 10-20 arasında değişmektedir" dedi.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Türk bilim adamlarından büyük keşif! Ergenliği başlatan sinyal sistemini keşfettiler, keşif dünya tıp literatüründe... 15.12.2008 11:24:47
    Adanalı Bilim insanları ergenlik sürecinin başlatılmasında görev alan bir sinyal sistemi buldular.

    Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Kemal Topaloğlu ve arkadaşları, insan beyninde ergenlik sürecinin başlatılmasında rol alan bir sinyal sistemi ve bu sistemde yer alan iki genin rollerini ilk kez ortaya çıkardı.

    Topaloğlu, ''İki genden biri bozuk olduğunda insanlar ergenlik sürecine giremiyor, kendi cinslerine ait fiziksel ve cinsel özelliklere sahip olamıyorlar ve ileride ancak çok özel tedavi yöntemleri ile çocuk sahibi olma şansına sahip olabiliyorlar. Keşif sorunun yanıtına ulaşmak için önemli bir basamak sağlayabilir'' dedi

    Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, dünya tıp literatürü için çok önemli bir buluşa imza attı. Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalından Prof. Dr. A. Kemal Topaloğlu ve arkadaşları, insan beyninde ergenlik sürecinin başlatılmasında rol alan bir sinyal sistemi ve bu sistemde yer alan iki genin rollerini ilk kez ortaya çıkardı. Topaloğlu,” İki genden biri bozuk olduğunda insanlar ergenlik sürecine giremiyor, kendi cinslerine ait fiziksel ve cinsel özelliklere sahip olamıyorlar ve ileride ancak çok özel tedavi yöntemleri ile çocuk sahibi olma şansına sahip olabiliyorlar. Bu buluş bu sorunun yanıtına ulaşmada önemli bir basamak sağlamıştır.”dedi

    DENEYSEL OLARAK KANITLANDI
    Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalından Prof. Dr. A. Kemal Topaloğlu ve arkadaşları tarafından yapılan araştırma Nature Genetics dergisinin ( Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. ) 11 Aralık 2008 Perşembe günü yayınlanan sayısında yayınlandı. Prof. Dr. Ali Kemal Topaloğlu’nun makalesine göre; insan beyninde ergenlik sürecinin başlatılmasında rol alan bir sinyal sistemi ve bu sistemde yer alan iki genin rolleri ilk kez ortaya çıkarıldı. Bu ileti sisteminin adı Neurokinin sinyal sistemi ve burada rol alan genlerin adı TAC3 ve TACR3’tür. TAC3 neurokinin B adlı bir beyin hormonunu ve TACR3 ise bunun alıcısını (reseptörünü, NK3R) kodlamaktadır. Bu iki genden biri bozuk olduğunda insanlar ergenlik sürecine giremiyor, kendi cinslerine ait fiziksel ve cinsel özelliklere sahip olamıyorlar ve ileride ancak çok özel tedavi yöntemleri ile çocuk sahibi olma şansına sahip olabiliyorlar. Bu hastalık “Hipogonadotropik Hipogonadizm” olarak adlandırılıyor.
    İnsanda ve diğer memelilerde ergenlik sürecinin nasıl başladığı günümüz biliminde hala yanıtı olmayan sorulardan biridir. 2005 yılında Science Dergisinde ‘Ergenlik sürecini ne başlatıyor?’ sorusu günümüz biliminin bütün alanlarında yanıtı olmayan 125 sorudan birisi olarak lanse edilmiştir. Bu buluş bu sorunun yanıtına ulaşmada önemli bir basamak sağlamıştır.

    TUBİTAK ve Çukurova Üniversitesi’nden destek alınarak yapılan bu araştırmada Prof. Dr. Topaloğlu ve arkadaşları Hipogonadotropik Hipogonadizm hastalığı olan kişilerde bu genlerden birine ait bozuklukları (mutasyonları) saptadılar. Cambridge Üniversitesi’nden Dr. Stephen O’Rahilly ve Dr. Robert K. Semple ve arkadaşları ile yapılan işbirliği çerçevesinde bu mutasyonların kodladıkları proteinlerin fonksiyonlarını bozduğu deneysel olarak kanıtlandı. Bu buluş Nature Genetics adlı dergide Çukurova ve Cambridge Üniversiteleri ortak adresli olarak yayınlandı. Genellikle yeni keşfedilen genlerin yayınlandığı, Genetik ve Moleküler Biyoloji alanında en yüksek etki değerine sahip olan bu saygın bilim dergisinde ilk kez Türk bilim insanları bir Türk Üniversitesi adresli olarak bir makale yayınlanmış oldular.

    PROJE NASIL BAŞLADI.
    Prof. Dr. A. Kemal Topaloğlu, Nature Genetics Dergisi'nde yayınlanan projenin başlangıcından bugüne kadar geçen evresini şöyle açıkladı:
    “2004 yılında projenin ilk fikri oluştu. Çukurova Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’nin maddi desteği ve etik kurul onayı alındıktan sonra Hipogonadotropik Hipogonadizm’e sahip hastalar ve ailelerinden kan örnekleri alınmaya başlandı. 2005 yılında Eurepean Molecular Biology Organization (EMBO) desteğiyle 6 ay süreyle Cambridge Üniversitesi’nde Profesör Stephen O’Rahilly’nin laboratuarında projenin pilot çalışması yapıldı. 2006 yılında proje genişletilerek 3 yıllık bir süre için yaklaşık 240.000 YTL'lik TÜBİTAK desteği sağlandı. Bu destek ile Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji ve Metabolizma Bilim Dalı laboratuarında Moleküler Endokrinoloji ünitesi kuruldu. Halen sürmekte olan proje çerçevesinde ilk olarak ergenlik sürecinin başlatılmasında Neurokinin B sinyal sisteminin rolü ortaya çıkarıldı. ”

    HABER: İSMAİL BAŞKAN

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Eczacılar için tehlike çanları! Çok uluslu şirketlere ait zincir eczaneler işsiz bırakabilir... 15.12.2008 11:09:09
    Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık İşletmeciliği Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Bülent Kıran, serbest eczacılıkta tehlike çanlarının çaldığını belirterek, "Serbest eczacılık alanı şimdi de IMF ve Dünya Bankası direktifleri doğrultusunda çokuluslu ilaç dağıtım şirketleri ve onların yerli işbirlikçilerinin rekabet alanına açılma tehdidi altında. 24 bin serbest eczaneden büyük bir kısmı kapanacak, yerlerini şirketlere ait zincir eczaneler alacak. Böylece en az 10 bin eczacı işsiz kalacak, her yıl mezun olan bin eczacı da işsizler ordusuna katılacak" iddiasında bulundu.

    İzmir Eczacı Odası Onur Kurulu Başkanı Bülent Kıran, üMD+BOMD-ITMD-BOlkemizde eczanelerin halkın en kolay ulaşılabildiği sağlık birimleri, eczacıların da ilaç konusunda en yetkin ve ücretsiz danışmalık hizmeti veren sağlık elemanları olduğunu, ancak eczacıları ve eczacılık mesleğini kara günlerin beklediğini söyledi.

    İŞLERİ TEHDİT ALTINDA
    Eczacılık fakültelerinden mezun olanların yüzde 85'inin serbest eczacılık yaptığını, ülke genelinde 24 bin eczanede halk sağlığına hizmet verdiklerini belirten Kıran, şöyle konuştu: "MD+BOMD-BOHastanelerde ve ilaç endüstrisinde yeterli sayıda eczacı istihdamı için gerekli yasal düzenlemelerin devlet tarafından bugüne kadar yapılmaması yüzünden eczacılık fakültesi mezunlarına serbest eczacılık dışında başka bir çalışma ve istihdam alanı yok. Ancak eczacılak alanındaki gelişmeler bu mesleğin geleceğini daha şimdiden tehdit altına almış durumda. Hazırlıkları süren yasal düzenlemeler serbest eczanelerin büyük bir kısmının kapanmasına neden olacak. Yerlerini şirketlere ait zincir eczaneler alacak. Bu da eczacıların ciddi bir bölümünün işsiz kalması, bundan sonra mesleğe atılacak gençlerin de işsiz kalacağı gerçeğidir. Sonuçta, eczacılar Türkiye'nin en pahalı ve zor eğitiminden geçip, atıl hale gelmiş bir meslek grubu olacak ve ülkenin insan ve para kaynakları boş yere heba edilecek, ülkemizin insan sağlığını tehdit eden koşullar giderek artacaktır."

    Halk sağlığını tehdit eden uygulamalara son verilmesini isteyen Kıran, "Türk halkının kendisine en yakın sağlık birimi ve elamanları olan mahallesindeki eczanelerden ve eczacılardan uzaklaştıran yasal düzenlere ve eğitim alanındaki çarpık uygulamalara son verilerek, toplumun ihtiyaçlarına ve ülke gerçeklerine ve menfaatlerine en uygun yasal düzenlemelerin bir an önce gerçekleştirilmesi ve halk sağlığını tehdit eden durumlara son verilmesi tarihsel bir sorumluluktur" dedi.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kayınvalideyle yaşamak hasta ediyor! Kalp hastalıklarında risk 3 kat daha fazla... 15.12.2008 09:57:36
    Bilim adamlarına göre, geniş ailede yaşayan kadınların ciddi kalp hastalıklarına yakalanma riski diğer kadınlara göre 3 kat daha fazla.

    Kayınvalideyle birlikte aynı çatı altında yaşamanın kadınların sağlığını olumsuz etkilediği belirlendi.

    Daily Mail gazetesinin haberine göre, bilim adamları evde hem bir kız evlat hem anne hem de eş rollerinin stresiyle yaşamanın, tansiyonun yükselmesine ve hatta şeker hastalığına yol açarak kalp sorunlarının kapısını açtığını belirttiler.

    Japon bilim adamları, aile hayatının sağlık üzerindeki etkisini anlamak için sağlıklı orta yaştaki 91 bin kadın ve erkek üzerinde 14 yıl süren araştırma yaptı.
    1990-2004 yılları arasında araştırma kapsamındakilerden 671’inde koroner damar hastalıkları görüldü. 339 kişi kalp hastalığından ölürken 6255’i diğer sebeplerden hayatını kaybetti.
    Araştırma sonucunda, geniş ailede yaşayan kadınların kalp hastalığına yakalanma riskinin sadece eşiyle yaşayanlara oranla 3 kat fazla olduğu belirlendi. Araştırmaya göre, çocuklarla yaşamak da çocuksuz yaşayanlara oranla bu riski iki kat artırıyor.



    Halk sağlığı uzmanı Prof. Hiroyasu İso, geniş ailede yaşamanın kadını kalp hastalığına yatkınlığı artıran sigara, içki gibi alışkanlıklardan uzak tuttuğunun düşünüldüğünü hatırlatarak, ancak “çeşitli aile rollerini üstlenmekten kaynaklanan stresin” kadının bu hastalıklara karşı hassasiyetini önemli ölçüde artırdığını söyledi.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Nöbetçi eczaneler bir tık ötede! Pazartesi gecesi hangi eczaneler nöbette? 15.12.2008 09:44:38
    Gecenin bir yarısında nöbetçi eczane bulmak kadar zor bir iş yoktur. Bu sıkıntıyı yaşamamanız için sitemizde günün nöbetçi eczanelerine kolaylıkla ulaşabileceğiniz bir link yayınlıyoruz. Linki tıklayıp sorgulama alanından istediğiniz il ve ilçede bulunan nöbetçi eczaneyi öğrenmeniz mümkün.
    İşte 15.12. 2008 tarihinde hizmet veren nöbetçi eczaneler...

Sayfa 1/9 123456789 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •