Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
9 sonuçtan 1 ile 9 arası

Konu: 18 Aralık 2008 Sağlık Haberleri...

  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon2 18 Aralık 2008 Sağlık Haberleri...

    Kola kemik düşmanı! Dikkat! Aşırı tüketimi kemikleri kırıyor... 18.12.2008 15:59:50
    İçerisinde kafein bulunan kolanın sodyum açısından da zengin olduğu, bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyumun kemik kırılmalarına yol açtığı vurgulandı.

    Sağlıklı bir yaşamın güvenli besinlerle sürdürülebileceğini belirten Erciyes Üniversitesi Atatürk Sağlık Yüksek Okulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Başkanı Prof. Dr. Neriman İnanç, sıklıkla tüketilen kolanın kemik düşmanı olduğunu söyledi.

    Güvenli besinin öncelikle besleyici değerini kaybetmemiş olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Neriman İnanç, kolanın özellikle kemik sağlığını olumsuz etkilediğini söyledi:

    “İçerisinde kafein bulunan kola, sodyum açısından da zengindir. Bir miktar kafein ve aşırı miktarda sodyum, kemik kırılmalarına neden olur. Bir taraftan süt içirelim kemikleri koruyalım derken kola tüketimine göz yummak doğru değil. ‘Yasaklansın’ demeyi istiyorum ama yasaklar da doğru yere götürmüyor. Mümkün olduğu kadar tüketilmemesi gerekiyor. Sağlıklı beslenmede kolaya yer yok. Hele hele sporcuların kemikleri çok daha önemli. Kemiklerinizin kırılmasına razıysanız kola içebilirsiniz.”

    KARBONHİDRAT VE PROTEİN BİRLİKTE TÜKETİLMELİ
    Doğru ve dengeli beslenmeyle ilgili açıklamalar yapan Prof. İnanç, önyargıların aksine karbonhidrat ve proteinlerin aynı anda tüketilmesinin zararlı olmadığını, doğal besinlerin içerisinde protein, karbonhidrat, vitamin ve minerallerin birlikte bulunduğunu belirtti. Bunların boşuna bir arada yaratılmadığını ifade ederek, “Bunları böyle almak lazım. karbonhidrat ve proteini bir arada kullanmamak bilimsel olarak doğru değil. Çünkü, sütte de ette de protein var. Yanında yediğimizi ekmekte de karbonhidrat var” dedi.

    Besinlerin hem fiziksel hem kimyasal hem de mikrobiyolojik açıdan temiz ve bozulmamış olması gerektiğini belirten Prof. Dr. İnanç, besinlerin virüsleri, bakterileri ve zararlı mikroorganizmaları taşıyabildiğini vurguladı, “Bunlar bazen vücudumuzun bazı bölgelerine yerleşerek felç, menenjit gibi hastalıklara neden olabiliyor. Ülkemizdeki bu hastalıklarla ilgili veri yok ama ABD’de her yıl 76 milyon insan bu bakterilerden hastalanıyor, 5 bin insan ise ölüyor” diye konuştu.
    BESİNLERİ DOĞRU SAKLAMAK ÖNEMLİ
    Gıdaların cam parçası, metal, kıymık, saç gibi bazı fiziki maddelerle de kirlenebildiğine dikkati çeken İnanç, şunları kaydetti:
    “Besinleri sakladığımız kaplar, çözülme sonucu oluşan bazı metaller, tarım ilaçları, iyi durulanmayan bazı kaplardan geçen deterjanlar, ambalajlarda kullanılan renkli plastikler, kimyasal olarak besinlerin kirlenmesine neden oluyor. Belki de en önemlisi besinin bileşiminde doğal olarak bulunan zehirli maddelerdir. Örneğin, yeşillenmiş patateste bulunan ‘solanim’ maddesinin toksik, zararlı etkisi var. Besinlerin uygun koşullarda saklanamaması veya hijyenik koşulların yeterince sağlanamaması sonucu oluşan virüsler, küfler de biyolojik kirlenmeye neden oluyor. Bu kirlenmelerden arınmış besinleri almak zorundayız.”

    Prof. İnanç, bir şeker hastasının, kullanacağı besindeki şeker oranını bilmesinin sağlık için gerekli olduğunu belirterek, bunun için de etiketlemenin yaygınlaştırılması gerektiğini bildirdi.
    Bir ürünün güvenliği ile kalitesinin farklı şeyler olduğuna dikkati çeken Prof. İnanç, güvenlikten taviz vermenin mümkün olmadığını ancak kalitenin tüketicinin tercihine göre değişebileceğini kaydetti.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İkizi beyninden çıktı! 3 aylık bebek şaşırttı... 18.12.2008 12:21:55
    ABD'de 3 aylık bebeğin beyninden,kısmen oluşmuş organlar çıkarıldı. Colorado eyaletinin Colorado Springs kentindeki çocuk hastanesinden Dr.Paul Grabb, Sam Esquibel adlı bebeğin beyninde, üç günlükken bir tümör tespit ettiklerini anlattı.
    Grabb, Sam'in beynindeki tümörün alındığını, tümörün içindeyse iki küçük ayak, bir el, uyluk kemiği ve bağırsak dokusu bulduklarını söyledi. Grabb, bunun genetik nedenlere bağlı bir beyin tümörü veya fetüs içinde fetüs (FIF) olabileceğini, ancak bunun da çok nadiren beyinde görüldüğünü belirtti.
    FIF'de, ikiz gebeliklerde bir fetüs diğerinin vücudunun içerisinde bir noktaya kadar gelişip canlılığını yitiriyor ve sadece tek bebek dünyaya geliyor. Sam'in ebeveynleri Tiffanie ve Manuel Esquibel ise oğullarının şu anda evde olduğunu, her ay kontrolden geçirileceğini anlattı. Anne Tiffnie, normal bir hamilelik geçirdiğini, bebeğin doğumundan sonra çekilen MR'a kadar herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmadıklarını belirtti.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    'Çağın hastalığı'na çözüm umudu! Türk doktorlardan büyük buluş... 18.12.2008 12:12:25
    Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezinde (KÖGEM) bilim adamları, obezitenin (vücutta aşırı yağ dokusu birikimi) bir kök hücre hastalığı olabileceğine ilişkin önemli kanıtlar elde etti.
    Organizmada insülin salgılamadan sorumlu hücreler ile kök hücreleri birlikte kültür ettiklerinde kök hücrelerin yağ hücrelerine dönüştüğünü tespit eden KÖGEM Müdürü Prof. Dr. Erdal Karaöz başkanlığındaki bilim adamları, ön bulguları deneysel hayvan çalışmalarıyla kanıtlarlarsa yüksek tansiyon, diyabet gibi kronik hastalıkların ana nedeni olarak kabul edilen "çağın hastalığı" obezitenin engellenmesine yönelik yeni bir bakış açısı sağlamış olacak.
    Karaöz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, KÖGEM laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri çalışmalarda gelecekte birçok hastalığın tedavisi için umut olarak görülen kök hücrelerin, aynı zamanda obezitenin de nedeni olabileceğine ilişkin önemli kanıtlara ulaştıklarını bildirdi.
    Kök hücrenin en fazla karın ön duvarındaki (Abdomen) yağ dokusunda bulunduğunu ifade eden Karaöz, özellikle belli yaşlardan sonra "kötü" beslenme, çok yemek yemeye bağlı pankreastan fazla miktarda insülin salgılanması, spor yapmama gibi nedenlerle söz konusu bölgedeki yağ dokusunun arttığını, bunun halk arasında "göbeğin yağ bağlaması" olarak adlandırıldığını belirtti.

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Stres beyni kilitliyor! Özellikle yaşlılarda düşünme faaliyetini zorlaştırıyor... 18.12.2008 10:02:40
    ABD’de yapılan bir araştırmada, stresli durumların yaşlı insanların sağlıklı düşünmelerini zorlaştırabildiği belirlendi.

    Journal of Gerontology dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, Kuzey Carolina Üniversitesi’nden araştırmacılar, yaşlılarda, özellikle tansiyonları yüksek seyreden ileri yaştaki erkeklerde ani tansiyon yükselmesinin akıl ve idrak faaliyetinin azalmasıyla doğrudan bağlantılı olduğunu bildirdi.

    Dr. Jason Allaire, inceledikleri kasımlı (sistolik) yüksek tansiyonu ortalama 130 ve üzeri olan deneklerde, tansiyonun ani yükselmesiyle idrak faaliyetinde belirgin bir düşüş saptadıklarını belirterek, ortalama tansiyonları düşük ya da normal olanların tansiyonlarının ani yükselmesinde akıl faaliyetlerinde bir değişiklik görmediklerini kaydetti.

    Bulguların, mental stresin yüksek tansiyonun kısmen sorumlusu olabileceğini ve idrak faaliyetinin azalmasıyla bağlantılı olabileceğini gösterdiğini belirten Allaire, tansiyondaki normal dalgalanmaların da böyle bir rol oynadığını tahmin ettiklerini ifade etti.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Birkaç hafta önce Ohio eyaletindeki Cleveland kliniğinde yapılan operasyonda bir kadın donörden alınan yüzün yüzde 80’i, kadın hastaya nakledildi. Dünyada ilk kısmi yüz nakli Fransa’da 3 yıl önce bir köpeğin yaraladığı bir kadına yapılmıştı.

    ABD’de ilk kez, hemen hemen tüm yüz nakli yapıldı. ABD’nin Ohio eyaletindeki Cleveland kliniğinden yapılan açıklamada, yüz nakli ameliyatının birkaç hafta önce yapıldığı kaydedildi. Hastane sözcüsü, Dr. Maria Siemionow’un, bir kadın donörden alınan yüzün yüzde 80’inin kadın hastaya nakledildiğini belirtti. Hastanın yaşı ve adı açıklanmadı.
    Dünyada ilk kısmi yüz nakli Fransa’da 3 yıl önce bir köpeğin yaraladığı bir kadına yapılmıştı. Daha sonra bir ayının saldırısına uğrayan Çinli çiftçi ve genetik durumu nedeniyle biçimsiz bir yüze sahip olan Avrupalı bir kişiye de yüz nakli yapılmıştı

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Yapılan bir araştırmaya göre çocuklarda obezitenin oluşumu beş yaşına kadar düştü ve günümüz çocukları 25 yıl öncekilere göre daha kilolu
    Günümüz çocuklarının 25 yıl öncesine oranla daha şişman olduğu, çocuklarda obezitenin 5 yaşa kadar oluştuğu belirtildi. İngiltere’de EarlyBird Diabetes’in 233 çocuk üzerinde yaptığı araştırmada, çocuklar doğumdan ergenliğe kadar olan dönemde takip edildiler.

    Pediatrics dergisinde yayımlanan araştırmada, araştırmaya katılan çocukların doğum kilolarının 25 yıl önceki çocuklarla aynı olduğu ancak ergenliğe kadar 1980’lerdeki çocuklara kıyasla çok daha fazla kilo aldıkları belirlendi.

    Araştırmada, bu fazla kiloların da 5 yaşa kadar toplandığı kaydedildi. Buna göre obez bir kız çocuğu okul çağına ulaşmadan önce aşırı kilolarının yüzde 90’ını, oğlan çocuğu da yüzde 70’ini almış bulunuyor.

    Araştırma başkanı Prof. Terry Wilkin, çocukların fazla kilolarını okul çağından önce toplamış olmalarının çocukluk obezitesinden okulun değil evin sorumlu olduğunu gösterdiğini belirtti.

    Bu şişmanlığı fiziksel haraket azlığından ziyade beslenme alışkanlıklarına bağlayan Wilkin, yemeklerin kalori miktarının artmasının ve porsiyonların büyümesinin obeziteye yol açıyor olabileceğini söyledi.

    Araştırma sonucunun, çocuklarda obeziteyle mücadelenin okul öncesi yaşlarda başlaması gerektiğini gösterdiği belirtildi. Araştırmalar, İngiltere’de 4-5 yaşındaki her 4 çocuktan birinin obez olduğunu gösteriyor.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    10 adımda sağlıklı gebelik 18.12.2008 10:19:38
    Hamile kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren, bu özel dönemi sağlıklı geçirmeniz için ne zaman, hangi testi yaptırmanız gerektiğini bilmelisiniz
    Hamile kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren, sağlıklı bir gebelik dönemi geçirmeniz için ne zaman, hangi test yaptırmanız gerektiğini bilmelisiniz. Anadolu Sağlık Merkezi Ataşehir Tıp Merkezi’nden Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Meltem Çam, hamilelik süreci ile ilgili doğru bilinen yanlışlar ve diğer konularla ilgili bilgi veriyor.
    Anne adayı size geldiğinde ilk olarak hangi testleri yapıyorsunuz?
    Gebelik başladıktan sonra ilk etapta yani beklenen adet günü geçtikten sonra, gebeliği tespit için kanla ya da idrarla bir gebelik testi yapıyoruz. Ultrasonla gebeliği tespit etmeye çalışıyoruz.
    İlk üç ay içinde başka testler uygulanıyor mu?
    İlk üç ay içerisinde herhangi bir genetik anormallik olup olmadığını belirlemek için yaptığımız ilk test, ikili test. Bu testle, kanda iki özelliğe bakıyoruz. Annenin kanına bakılırken ultrasonla da bebeğin bazı ölçümleri yapılıyor. Bebeğin ense kalınlığına bakılıyor. Çünkü ense kalınlığı arttığı zaman bebeklerde bazı genetik anormalliklerin olma riski artıyor.
    Bu anormallikler neler olabiliyor?
    Sık bilinen Down Sendromu var. Bir de daha ender görülen trizomi 13 ya da 18 dediğimiz, döllenme sırasında oluşan genetik kodlama hataları görülebiliyor.
    İkili testten sonra hangi test yapılıyor?
    İkili testten sonra 16. ve 19. haftalarda üçlü test var. Yaklaşık olarak gebeliğin 3,5 ayında ikili teste benzer şekilde anne kanı alınarak yapılıyor. Fakat her iki test için de bunların tarama testleri olduğunu belirtmemiz gerek. Bu testler hiçbir zaman yüzde yüz kesin sonuç vermiyor.
    Yüzde 100 tespit için ne yapılabilir?
    3,5-4 ay olduğunda anne karnından ince bir iğneyle girip bebeğin suyundan örnek alınabiliyor. Bununla bebeğin genetik yapısı inceleniyor. Bebek hakkında genetik olarak yüzde 100 kesin bilgi veren bu yönteme amniyosentez diyoruz. Aynı şekilde bebek kanı alınarak da yapılabiliyor fakat bunun düşük riski daha yüksektir.
    Gebelikte diyabet riski çıktığında ne tür önlemler alınıyor?
    Gebeliğiin 24-28 haftaları arasında 50 gr. şeker yükleme testini yaptıktan sonra sonuç belli bir sınırın üzerinde çıktıysa hastayı doğrudan gebeliğe bağlı diyabet olarak kabul ediyoruz. 50 gram yükleme de bir tarama testi ve onun da bir yanılma payı var. Eğer bu testte yüksek çıkarsa bizi yanıltmasın diye bir de 100 gram yükleme testi yapıyoruz. Gebeliğe bağlı diyabetli olduğuna karar verdiğimizde hastaya diyet öneriyoruz ve kontrole alıyoruz.
    Gebelikte diyabet, ne tür riskleri beraberinde getiriyor?
    Bebek sürekli çok şekerli bir ortamda olduğu için normalden fazla büyüyor. Doğum travmaları artıyor. Diyabetik annelerin bebeklerinde 28. haftada mutlaka fetal eko da yapmak gerekiyor.
    Erken doğum riski dönemi bittikten sonra, hamileler hangi aşamalardan geçiyor?
    28. haftadan sonra erken doğum riskinin bittiği dönem olan 37. haftaya kadar hastayı özel durumlar haricinde idrar tahlili ve kan sayımlarıyla takip ediyoruz. 37. haftadan sonra önemli olan doğum zamanını tespit etmektir. 37. haftadan sonra bebeğin büyüklüğünü ultrasonla takip ediyoruz. Bebeğin içinde bulunduğu su kesesine bakıyoruz; çünkü su miktarı önemli. Bir de kardiyotokografi adlı aletle bebeğin kalp atımlarının düzenli olup olmadığını kontrol ediyoruz. Bir sorun varsa normal sürecin başlamasını beklemeden müdahale ederek bebeğin doğumuna karar veriyoruz.
    Vajinal muayene ne kadar doğrudur?
    Özellikle hastanın kanaması olduğunda ya da düşük şüphesi olduğunda doğru kararı verebilmek için mutlaka bu muayeneyi yapmak gerekir. Sadece bebeğin eşinin (plasenta) aşağıda olduğu özel durumlarda bu muayeneler sakıncalı olabilir.
    Cinsel ilişki kaçıncı aya kadar normal şekilde devam edebiliyor?
    Erken doğum ya da düşük tehdidi varsa hastaya cinsel ilişkiyi yasaklıyoruz. Onun dışında son bir aya kadar anne adayları normal bir şekilde aktif cinsel hayatına devam edebilir.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Gülen annelerin bebeği daha mutlu! Emziren anneler ne yapmalı, ne yapmamalı? 18.12.2008 12:47:32
    Anne sütünde bulunan melatonin hormonunun, bebeklerde uykusuzluk, sancılanma ve alerji problemlerini azalttığı, stressiz ve bolca gülen annelerin sütünde melatonin hormonunun daha fazla olduğu bildirildi.
    Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları AnaBilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selim Kurtoğlu, anne sütünün bebeğin gelişimi için büyük önem taşıdığını, anne vebebeğin mutlu olması için doğumla birlikte yakın temas sağlanması, annenin bebeğiyle yakından ilgilenmesi ve bebeğe yeterince anne sütü verilmesi gerektiğini belirtti.
    Doğumla birlikte anne, bebek ilişkilerinin yeterli ve uygun sağlanması vesürdürülmesinin hem anne, hem de bebek sağlığı açısından önemli olduğunuvurgulayan Kurtoğlu, bu ilişkinin sağlıklı yürütülmesinde anne sütünün önemininvazgeçilmezliğine işaret etti.Anne sütünün bilinen bir dizi yararının yanı sıra, içeriğindeki melatoninisimli hormonun bazı faydalarının da ortaya çıktığını ifade eden Kurtoğlu,şunları söyledi:
    "Melatonin beyinden salgılanan ve insanda biyolojik ritmi sağlayan birhormondur. Bu hormon, bebeklerde uyku düzeninin sağlanmasına yardımcı oluyor, bağırsak sancılarını önlüyor ve alerji problemlerini azaltıyor. Ancak, bebeklerde yeterli miktarda ve ritmik olarak melatonin salgılanması yaklaşık 3 aydan sonraortaya çıkıyor. Bu nedenle, bebeklerin 3 aya kadar anne sütünden aldığı melatonin hormonunun önemi artıyor. Yapılan araştırmalara göre, bu hormon anne sütünde akşam saatlerinde gündüze oranla daha fazla artıyor. Anne sütünde bulunan melatonin hormonu, bebeklerde sancılanma, uykusuzluk ve alerji problemlerini azaltıyor."
    GÜLEN ANNELERİN BEBEĞİ DAHA MUTLU
    Melatonin hormonu salgısının stres, sıkıntı ve huzursuzluk ile birlikte azaldığına dikkati çeken Kurtoğlu, bu nedenle bebeklerini emziren annelerin stresve sıkıntıdan uzak durmalarının faydalı olacağını belirtti. Japonya'da yapılan bir araştırmaya göre gülmenin de annelerin sütündeki melatonin hormonu düzeyini etkilediğini belirten Kurtoğlu, şöyle devam etti:

    "Melatonin salgısının fazla olması için annelerin doğumdan sonra gergin olmaması ve bolca gülmesi gerekmektedir. Japonya'da yapılan bir araştırmada, bolca gülen annelerin sütünde melatonin düzeyinin arttığı ve bebeklerde alerjikproblemlerin azaldığı belirlenmiştir. Araştırmaya göre, huzurlu, stressiz vebolca gülen annelerin sütünde melatonin hormonu daha fazla salgılanıyor. Bunun yanında, doğum yapmış annelerin bebeklerini emzirirken melatonin salgısını artıracak gıdalar yemesi tavsiye ediliyor. Kızılcık, deve dikeni, rezene, anason, kereviz, ayçiçeği, çemen, hardal ve sarı kantaron gibi gıda maddeleri melatonin salgısını artırıyor"
    Magnezyum ve çinko bakımından zengin gıdaların da melatonin salgısını artırdığını kaydeden Kurtoğlu, yatakta elektrikli battaniye kullanılması, yoğun ışık altında, televizyon ve bilgisayar ekranı başında uzun süre kalınması ve kahve içilmesinin de melatonin salgısını azaltacağını söyledi. Sonuç olarak, bolca gülen annelerde melatonin salgısının fazla olacağını hatırlatan Kurtoğlu, bu durumun anneyi mutlu edeceği gibi bebekte de bağırsak sancısı, uykusuzluk ve alerjik problemlerin önüne geçeceğini sözlerine ekledi.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kanser tedavisinde yeni umut! Tümörü besleyen sinyal yolları kesildi... 18.12.2008 10:34:50
    "Hedefe yönelik tedavi" yöntemiyle, özellikle ileri evre kanserlerde, kanserli hücrelerin çoğalmasını ve hayatta kalmasını sağlayan sinyal yolları kesilerek, tümörün geriletilmesinin başarıldığı bildirildi.
    İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevil Bavbek, "hedefe yönelik tedavi" yöntemiyle, özellikle ileri evre kanserlerde, kanserli hücrelerin çoğalmasını ve hayatta kalmasını sağlayan sinyal yolları kesilerek, tümörün geriletilmesinin başarıldığını bildirdi.
    Bavbek, yaptığı yazılı açıklamada, hedefe yönelik tedavinin, kanser hastalarına yeni bir umut ışığı sunduğunu ifade etti. Bilim adamlarının, hedefe yönelik tedaviyle, tümörü besleyen sinyal zincirlerinin hedefli bloke edilmesinin bir sonucu olarak tümörlerin kısmi gerilemesini deneysel olarak başardığını belirten Bavbek, bunun aynı zamanda ileri böbrek ve karaciğer kanseri olan hastalarda gerçekleştirilen klinik çalışmalara da yansıtıldığını aktardı.
    Bavbek, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Hedefe yönelik tedavi yöntemiyle özellikle ileri evre kanserlerde, kanserli hücrelerin çoğalmasını ve hayatta kalmasını sağlayan sinyal yolları kesilerek, tümörün geriletilmesi başarıldı. Bu, milyonlarca kanser hastasına yeni bir umut ışığı oldu. Ayrıca, yeni hedefe yönelik ilaçların ağızdan alınması ve genellikle iyi tolere edilmesi sayesinde yaşam kalitesi tedavi nedeniyle bozulmuyor."
    Kanserin diğer türlerinde tedavi sonuçlarını geliştirmenin anahtarının, daha ileri hücre sinyal yolları bulmayı ve hatalı sinyalleri bloke etmek için uygun ilaçları tanımlamayı kapsadığını kaydeden Bavbek, bazı kanser türlerinde tam tedavi sağlanmasından henüz uzakta olunmasına rağmen hastaya dost ilaçlar ile kanserin diyabet gibi, uzun yıllar kontrol altında tutulabilen kronik bir hastalık olabilmesi için çaba gösterildiğini belirtti.
    Bavbek, en yaygın kanser türlerinin, böbrek ve karaciğer kanserleri olduğunu ifade ederek, böbrek kanserinden her yıl dünyada 102 bin kişinin hayatını kaybettiğini aktardı.
    Türkiye’de böbrek kanserinin görülme sıklığının yaklaşık 8 bin hasta olarak tahmin edildiğine dikkati çeken Bavbek, geç tanı konulması nedeniyle hastaların yaklaşık dörtte birinde ilk tanı sırasında hastalığın yayılmış olduğunu bildirdi.
    Bavbek, dünyada her yıl 600 bin kişiye karaciğer kanseri tanısı konulduğu, bu sayının her yıl arttığını ve 2002’de 600 bin civarında kişinin karaciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybettiğini vurgulayarak, Türkiye’de yaklaşık 10 bin karaciğer kanseri hastası olduğunun tahmin edildiğini kaydetti.

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •