Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
13 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: 31.01.2009 Sağlık Dünyasından Haberler..

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Muhahaha 31.01.2009 Sağlık Dünyasından Haberler..

    Ha grip ha alkol! Grip sürüş yeteneğini zayıflatıyor... 31.01.2009 13:11:19
    Gripken araba kullanmanın, iki kadeh alkol aldıktan sonra direksiyon başına geçmek kadar tehlikeli olduğu bildirildi.

    Daily Telegraph'da yayımlanan habere göre, İngiltere'de simulatör kullanılarak yapılan araştırma, ağır soğuk algınlığı veya grip geçirirken araba kullananların tepki gösterme yeteneğinin, sağlıklı sürücülere oranla yüzde 10 daha az olduğu belirlendi.

    Bu durumun, saatte 60 kilometre hızla giden bir hasta sürücünün fren yapmadan önce fazladan 2 metre daha gitmesine yol açtığı gözlendi. Araştırmada, gripliyken sürücülerin yoldaki tehlikeleri de daha az algıladıkları belirtildi. Araştırmada, grip veya soğuk algınlığı geçiren 60 sürücünün tepki süreleri 50 sağlıklı sürücününkiyle mukayese edildi.

    Kraliyet Kazaların Önlenmesi Derneğinden Jo Stagg, "Seyahatinizi yapabilecek kadar iyi değilseniz hem kendinizi hem de diğer insanları riske atıyor olabilirsiniz. Hastalığın tepkileri yavaşlatarak, gözlem ve doğru karar verme yeteneğini azaltarak, sürüş yeteneğini zayıflattığını biliyoruz" dedi.

    Stagg, bazı grip ilaçlarının uyku getirdiğini hatırlatarak, sürücülere bu konuda da uyarıda bulundu.Avustralya Bilimler Akademisinin deneyleri de iki kadeh alkolün tepkigösterme süresini yüzde 10 azalttığını saptamıştı.

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Aileler, çocukların diş sağlığına ilgisiz! Eğitim düzeyi arttıkça ilgi de artıyor... 31.01.2009 13:02:55
    Selçuk Üniversitesi (SÜ) Diş Hekimliği Fakültesinde yapılan bir araştırma, ailelerin, çocuklarının 6 yaşına kadar diş sağlığına karşı ilgisiz olduğunu ortaya koydu.

    Diş Hekimliği Fakültesinde yapılan "Ebeveynlerin Pedodonti Konusundaki Tutumu Nedir?" adlı araştırmadan derlenen bilgilere göre, süt dişinin fizyolojik zamanından önce düşmesi çocuğun beslenmesi, konuşması,dişlenme ve çene gelişimini olumsuz etkiliyor. Son yıllarda gelişmiş ülkelerde, çocukların dişlerindeki çürümede azalma görülürken Türkiye'de çocukların dişlerinde oluşan çürüklerdeki yüksek oran ise ebeveynlerin ilgisizliğinden kaynaklanıyor. Özellikle 6 yaşına kadar çocukların diş sağlığına özen gösterilmesi gelecek açısından büyük önem taşıyor.

    Ailelerin, diş sağlığına verdiği önem çocuğun ömür boyu ağız ve diş sağlığını etkiliyor. Bu kapsamda ailelerin çocuklarının diş sağlığına gösterdiği özenin hanginoktada olduğunun tespiti için yapılan araştırmada, fakülteye gelen çocukların anne ve babalarına bazı sorular yöneltildi. Araştırmaya 226 ebeveyn dahil edildi. Bunların eğitim durumuna göre dağılımı, "anne ve baba ilkokul mezunu yüzde 17.3, anne-babadan biri ya da ikisi orta öğretim mezunu yüzde 26.1, anne babadan en azbiri yüksekokul mezunu yüzde 56.6" şeklinde oldu. Çocukların yaş ortalaması ise 8.6 şeklinde gerçekleşti.

    DİŞ FIRÇASI VAR AMA...
    Araştırmaya katılanların yüzde 94.7'si çocuğunun diş fırçası olduğunu söyledi, ancak fırçaya ne zaman sahip oldukları, fırçalama sıklıkları konusunda yanıtlarda bu kadar yüksek oranlar çıkmadı. "Çocuğun ilk fırça kullandığı yaş" sorusuna 6 ay ile 2 yaş arasında diyenlerin sayısı 50'de kaldı (yüzde 23.4). Bu 50 kişinin 30'unu yüksek okul mezunu aileler oluşturdu.

    Çocuğunun 3-5 yaşları arasında dişlerini fırçalamaya başladığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 61.6 olarak bulundu (132 kişi). Bunların 76'sını yüksek okul mezunu, 35'ini orta öğretim mezunu, 21'ini ilköğretim mezunu aileler oluşturdu.

    Fırçalama sıklığı konusunda verilen yanıtlar da çocukların diş sağlığına gösterilen önemi ortaya koydu. Araştırmaya katılanların yüzde 26.5'i çocuğunun dişlerini fırçalamadığını, yüzde 20.8'i düzensiz fırçaladığını söyledi.

    "Günde 1 kez düzenli fırçalıyor" diyenlerin oranı yüzde 35.4, "günde 2 ya da daha fazla fırçalıyor" şeklinde görüş bildirenlerin oranı ise yüzde 17.3 olarak belirlendi. Bu araştırma, süt dişlerinin büyük çoğunluğunun çıktığı 6 ayile 2 yaş arasında fırça alınmamasının ebeveynlerin yeterli bilgiye sahip olmadıklarını gösterdi. Çalışmada, ebeveynlerin öğrenim düzeyinin fırçalama sıklığını etkilediği tespit edildi. Buna rağmen günde 1 kez diş fırçalanmasının yeterli kabul edilemeyeceği belirtildi. Bu durum, ailelerin çocuklarının diş sağlığına karşıilgisiz ya da yetersiz bilgiye sahip olduklarını gösterdiği sonucunu ortaya koydu.

    Ailelerin, süt dişlerinin çıkmasından itibaren çocuklarının dişlerine gereken özeni göstermesi, ağız bakımı konusunda çocuklarını yönlendirmeleri istendi.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bebeklerde bu bakışa dikkat! Çocuğunuzu karanlığa mahkum olmasın... 30.01.2009 17:35:53
    Çocukların gözlerindeki parıltı ve kaymalar her zaman masum olmayabilir. Çünkü bu belirtiler, her iki gözün de kaybedilmesine neden olan ‘Retinoblastom’ yani göz kanserinin habercisi olabilir.

    Göz tümörleri nadir görülüyor, fazla önemsenmiyor. Ancak ortaya çıktığında yıkıcı sonuçlar doğuruyor. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halit Pazarlı, özellikle çocuklarda daha riskli olduğunu vurguluyor. Hastalık küçük çocuklarda görülüyor, retina tabakasını tutuyor. Çocuk şikayetlerini dile getiremediği için tümör gelişme fırsatı buluyor, aileler ve doktorlar hastalığı fark edemiyor. Prof. Dr. Halit Pazarlı, “Bana kalırsa, göz hastalıklarının en korkuncu bu tümörlerdir. Çünkü çocuk daha hayatının başında her iki gözünü de kaybedebilir. Onun için ailenin çok uyanık olması, göz kaymaları ve göz bebeğindeki parıldamaları dikkate alıp, hazırola geçmesi lazım” diyor. İkinci ve önemli bir göz tümörü de cilt kanseri malign melanomun gözün içinde olması. Göze en çok metastazın olduğu tür ise meme kanseri. Prof. Pazarlı, görülme oranı düşük olduğu için fazla gündeme gelmeyen ancak geç kalındığında, insanın dünyasını karartan, hatta ölüme götüren göz tümörlerini ntvmsnbc’ye anlattı.

    Göz tümörlerinin oküler düzey, gözün arka bölümü ve göz içi olmak üzere üç bölgede incelendiğini belirten Prof. Dr. Halit Pazarlı, göz tümörlerinin yaşa bağlı olarak değiştiğini söyledi:

    GÖZ KAPAĞINDA ŞİŞLİK, GÖZ AKINDA SİYAHLIK
    “Bazıları yaşla birlikte artar. Mesela 40 yaşından sonra gözün içinde ortaya çıkan melanom dediğimiz ve benlerden köken alan tümörleri görürüz. Bunların görülme sıklığı 20 bin kişide bir denebilir. Göz içinden kaynaklanan, küçük çocuklarda görülen retinoblastom ise ortalama 15 bin canlı doğumda bir görülür. Güneşe maruz kalan ve tarımsal alanlarda yaşayanlarda kapak tümörleri daha sıktır. ”
    GÖZ KAYMASINI CİDDİYE ALIN
    Gözün yüzeyinden çıkan tümörler, göz kapağında şişlik, göz akında siyahlık ya da pembelik, göz kapağında geçmeyen yara gibi bariz belirtiler verebiliyor. Ancak gözün içinde ve arkasında çıkan tümörler çok fazla belirti vermeyebilir. Bu alanda çıkan iki önemli tümörden birinin küçük çocuklarda görülen retinoblastom olduğunu söyleyen Prof. Pazarlı, bu tümördeki büyük tehli***i şöyle anlattı:
    “Çocuk şikayetini dile getiremediği için tümör gelişme fırsatı bulur. Aileler ve doktorlar tümörü görmezler. Ayrıca retina tabakası ağrısız bir tabakadır, burada ağrı siniri değil görme siniri vardır. Mesela bir iğneyi retina tabakasına saplarsanız ağrı duymazsınız, sadece ışıklar çakar. Hasta ufacık bir çocuk olduğu için de gözünün görmediğini ve ışık çaktığını söyleyemez. Aileler çocuğun gözünde bir parıltı görür, genellikle göz bebeğinde sarı ve beyaz renkli bir parıldama olur, aileyi doktora yönlendiren belirti de budur. Bazen de çocuğun gözü kayar. Bu kayma, bir çok aile tarafından şaşılık gibi algılanır ve önemsenmez. Ancak incelendiğinde çoğu zaman karşımıza korkunç manzara çıkar. O nedenle her göz kaymasını masum sanmamak ve üzerine gitmek şart.”
    İLERİ EVREDE GÖZ ALINIYOR
    Hastalığın her iki gözü tutmasına genetik retinoblastom denir. Genetik olursa çocuğun genlerindeki bozuk hücre, kendisinden sonraki nesle, yani çocuklarına da geçer. İlerlemiş vakalarda fazla seçeneğin olmadığını söyleyen Pazarlı, “Böyle durumlarda gözü alıyoruz, iki taraflı olduğunda her iki gözü almak zorunda kalıyoruz, ne yazık ki çocuk karanlığa mahkum oluyor” diye konuştu.
    “Çocukluk çağı kanserleri denince sadece lösemi anlaşılmamalı” diyen Prof. Pazarlı, retinoblastomda multidisipliner bir çalışma ile gözü kurtarmak için uğraştıklarını, kemoterapi, radyoterapi, plak brakiterapi ya da lazer tedavisi uygulandığını söyledi.
    CİLT KANSERİ GÖZDE DE ÇIKAR
    İkinci ve önemli bir göz tümörü de ciltte görülen malign melonomun gözün içinde olmasıyla gelişiyor. Hastalık daha çok 40 yaş üstü erişkinlerde görülüyor, az görme, bulanık görme, kırılma, çarpık görme ve nadiren ağrı ile ortaya çıkıyor. Prof. Pazarlı, bu tümörlerdeki tedavi seçeneklerini şöyle özetliyor:
    “Ufak tümörler radyoterapi, brakiterapi yöntemleriyle tedavi ediliyor. Ama tümör büyükse ve ileri evrelerde ise gözü almak ve protez takmak zorunda kalıyoruz. Beş yıl süreyle hastayı kontrol altında tutuyoruz. Kemoterapiye direnç gösteren maling melanom çok sürprizli bir tümördür, o yüzden çok sıkı takip edilmesi gerekir. Tümörün çapı 1 cm’nin altındaysa yaşam şansı yüzde 80-90’dır. 2 cm’yi geçmişse oran yüzde 50’nin altına düşer. Tümör görme merkezine yakınsa erken evrede yakalanır ama gözün arka tarafındaysa tehlikeli olur, çünkü hastada şikayet olmadığı için geç fark edilir.”
    EN ÇOK METASTAZ MEME KANSERİNDEN OLUR
    Göz tümörleri arasında bir de metastazlar var. Göze en çok metastazın olduğu tür, meme kanseri. Akciğer, kan, mide bağırsak ve pankreas kanserleri göze metastaz yapan türler arasında. Prof. Dr. Halit Pazarlı metastatik göz kanserlerinde de tedavi yaklaşımının aynı olduğunu söyledi:
    “Göze metastazda kemoterapi ve radyoterapi yapılır. Tedavi edilse bile görme yeteneği azalır, bazen de tamamen kaybedilir. Ama en azından hastalık kontrol altına alınabilir. Göze metastaz olduğu zaman komşu organları da çok iyi taramak lazım. Çünkü kanser tek bir organla sınırlı kalmayan sistemik bir hastalıktır.”

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Diş tedavisinde özele sevk iptal! Kamu çalışanına kötü haber... 31.01.2009 10:20:33
    Özel sağlık kurum ve kuruluşları ile kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında diş tedavisi yapılmasıyla ilgili hükümler kaldırıldı.

    SGK, Resmi Gazete'de yayımlanan "2008 Yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ" ile diş tedavileri konusunda değişikliğe gitti. Buna göre, Sağlık Uygulama Tebliği'nin özel sağlık kurum ve kuruluşlarıile kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında diş tedavisi yapılmasıyla ilgili hükümleri yürürlükten kaldırıldı.

    Söz konusu hükümler, müracaat edilen sözleşmeli resmi sağlık kurum veya kuruluşunca kron ve protez tedavisine 90 gün, dolgu tedavisine 30 gün, diğer diş tedavilerine de 45 gün içinde başlanamayacağının belirtilmesi ve kapsamda yeralan kişilerce talep edilmesi halinde serbest diş hekimliklerine, kurumla sözleşmesi olmayan resmi sağlık kurum veya kuruluşlarına, özel sağlık kurum veya kuruluşlarına sevk yapılabilmesine imkan veriyordu.

    Ayrıca, kurumla sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşu bünyesinde dişhekimi bulunmayan ilçelerde, serbest diş hekimi bulunması halinde resmi sağlık kurumu başhekimi tarafından serbest diş hekimliklerine veya özel sağlık kurum veya kuruluşlarına sevk yapılabiliyordu. Yüzde 40 ve üzerinde özürlü kişiler, diş tedavileri için özürlülük durumunu belgelendirmek suretiyle, tüm sağlık kurum ve kuruluşlarına veya serbest diş hekimliklerine doğrudan başvurabiliyordu. Yapılan değişiklikle, diş tedavileri, kurum ile sözleşmeli resmi sağlık kurum ve kuruluşları tarafından yapılmaya devam edilecek.

    Tebliğle ayrıca bu konudaki fiyatlandırma hükmü ile ve "Diş İşlemleri Sevk Formu" da yürürlükten kaldırıldı.Düzenlemeler, 29 Ocak 2009'dan geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Havadan kuduz aşısı yapılacak! 6 uçak 36 bin metrekalik alanı aşılayacak... 30.01.2009 17:26:34
    Türk Hava Kurumu (THK), Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından yürütülen "Türkiye'de Kuduz Hastalığının Kontrolü Projesi" kapsamında şubat ayının ilk yarısında Ege Bölgesi'nde havadan kuduz aşılaması yapacak.

    Türk Hava Kurumundan yapılan yazılı açıklamada, geçen yıl başlatılan proje kapsamında Aydın, İzmir, Manisa, Muğla, Denizli ve Uşak'ta yerleşim yerlerinin çevresinde yaban hayvanlarının dolaştığı yaklaşık 36 bin metrekarelik alanda kuduz aşılamasının yapılacağı belirtildi.

    THK'ya ait 6 adet Cessna 206 uçaklarıyla yapılacak aşılamada, her kilometrekareye 18 aşı yemi düşecek şekilde toplam 609 bin 600 adet aşı bölgeye atılacak. Uçaklara monte edilecek otomatik makinelerle yapılacak aşılama 12 gün sürecek.

    Yaklaşık 20 gram ağırlığında ve kibrit kutusu büyüklüğündeki kuduz aşı yemlerini, başta tilkiler olmak üzere yaban hayvanlarının yemesi amaçlanıyor.

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Susuz cilt dökülüyor! Cilt problemlerinin başlıca kaynağı yetersiz su tüketimi... 30.01.2009 11:25:45
    Kayseri'de cilt denge uzmanı Zeliha Köksal, az su tüketen kadınların ciltlerinin kuruduğunu ve bozulduğunu öne sürdü. Köklas, az su tüketen ve yanlış bakım ürünleri kullanan Türk kadınlarının, önümüzdeki 5 yıl içinde ciddi cilt problemleriyle karşılaşabileceklerini de vurguladı.Kayseri Park Yaşam ve Alışveriş Merkezi'nde kadınlara cilt sorunlarını anlatan cilt denge uzmanı Zeliha Köksal, Türkiye'deki kadınlarda en çok kılcal damar probleminin olduğunu söyledi. Almanya'da cilt dengesi konusunda uzman eğitimi aldığını belirten Köksal, şöyle konuştu:"Yüzü al renginde olan kadınların daha sağlıklı olduğu düşünülürdü. Türk kadınları kuru bir cilde sahip olduğu için sivilce problemi ile uğraşmak zorunda kalıyor. Az su tüketimi ve yanlış bakım ürünleri kullanıyorlar. Az su tüketen insanların ciltleri kuruyor ve pul pul oluyor. Cildin PH dengesi 5.5'dir, sabunun PH değeri 10'dur. Suyun PH değeri ise 7.0'dir. Sabun ve su ile yıkanan cildin PH değeri 7.0'ye yükseliyor. Cildin PH değerinin 5.5'e düşmesi 7- 8 saat sürüyor."

    'TÜRK HALKI CİLDİNDEN ÖDÜN VERİYOR'
    Kendisini ilgiyle izleyen kadınların sorunlarını yanıtlayan Zeliha Köksal, Türk insanının cildinden ödün verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Duştan ya da banyodan sonra cildin, nemlendirici krem veya başa cilt bakım ürünleriyle PH değerinin 5.5'e getirilmesi gerekiyor. Eğer, PH değerine Türk insanı dikkat etmezse gelecek 5 yıl içinde daha büyük cilt problemleri ile uğraşır. Kadınlarımızı çok az su tükettiği için cilt problemleri de artıyor. Yapılan araştırmalara göre sebze ağırlıklı beslenen insanların ciltlerinin daha yavaş yaşlandığı kanıtlanmış."

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Susuz cilt dökülüyor! Cilt problemlerinin başlıca kaynağı yetersiz su tüketimi... 30.01.2009 11:25:45
    Kayseri'de cilt denge uzmanı Zeliha Köksal, az su tüketen kadınların ciltlerinin kuruduğunu ve bozulduğunu öne sürdü. Köklas, az su tüketen ve yanlış bakım ürünleri kullanan Türk kadınlarının, önümüzdeki 5 yıl içinde ciddi cilt problemleriyle karşılaşabileceklerini de vurguladı.Kayseri Park Yaşam ve Alışveriş Merkezi'nde kadınlara cilt sorunlarını anlatan cilt denge uzmanı Zeliha Köksal, Türkiye'deki kadınlarda en çok kılcal damar probleminin olduğunu söyledi. Almanya'da cilt dengesi konusunda uzman eğitimi aldığını belirten Köksal, şöyle konuştu:"Yüzü al renginde olan kadınların daha sağlıklı olduğu düşünülürdü. Türk kadınları kuru bir cilde sahip olduğu için sivilce problemi ile uğraşmak zorunda kalıyor. Az su tüketimi ve yanlış bakım ürünleri kullanıyorlar. Az su tüketen insanların ciltleri kuruyor ve pul pul oluyor. Cildin PH dengesi 5.5'dir, sabunun PH değeri 10'dur. Suyun PH değeri ise 7.0'dir. Sabun ve su ile yıkanan cildin PH değeri 7.0'ye yükseliyor. Cildin PH değerinin 5.5'e düşmesi 7- 8 saat sürüyor."

    'TÜRK HALKI CİLDİNDEN ÖDÜN VERİYOR'
    Kendisini ilgiyle izleyen kadınların sorunlarını yanıtlayan Zeliha Köksal, Türk insanının cildinden ödün verdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Duştan ya da banyodan sonra cildin, nemlendirici krem veya başa cilt bakım ürünleriyle PH değerinin 5.5'e getirilmesi gerekiyor. Eğer, PH değerine Türk insanı dikkat etmezse gelecek 5 yıl içinde daha büyük cilt problemleri ile uğraşır. Kadınlarımızı çok az su tükettiği için cilt problemleri de artıyor. Yapılan araştırmalara göre sebze ağırlıklı beslenen insanların ciltlerinin daha yavaş yaşlandığı kanıtlanmış."

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kolesterol çocukları da vurdu! Uzmanlar ebeveynleri uyarıyor... 30.01.2009 09:41:47
    Uzmanlar, son yıllarda obez çocukların sayısındaki artış da göz önüne alındığında, özellikle ailede kolesterol yüksekliği de varsa çocuğun da bu yönden değerlendirilmesi gerektiği görüşünde.

    Sağlıksız yaşam koşullarının sonucu olan kolesterol sorununun artık çocukları da vurduğu ve çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkabildiği belirtildi.

    Kalp ve Damar Cerrahisi, Pediatrik Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sertaç Çiçek, çocuklar söz konusu olunca kolesterol yüksekliğinin pek akla getirilmediğini, oysa bu sorunun çok küçük yaşlardan itibaren ortaya çıkabildiğini söyledi. Prof. Dr. Çiçek, kolesterolün dengede tutulması konusunda en önemli rolün aileye, özellikle anneye düştüğünü, annenin sürekli olarak çocuğunun nasıl beslendiği konusunda takipte olması gerektiğini, aksi halde ilerleyen yaşlarda çocuğun kalp hastası olma riskiyle karşı karşıya kalabileceğini belirtti.

    GENETİK YATKINLIK ÖNEMLİ
    Birçok anne ve babanın çocuklarının kolesterol seviyelerini bile bilmediğine dikkati çeken Çiçek, şöyle konuştu:
    “Kolesterol ölçümü bebekler için yapılan kan tahlillerinin veya çocuk sağlığı kurumları tarafından yapılan düzenli kontrollerin bir parçası değildir. Aslında profesyonellere göre rutin kontrollerde bunun sağlanmasına çok da ihtiyaç duyulmamaktadır. Ama aslında çocuklarda da erişkinlerdeki gibi kolesterol sorunu olabilir. Genetik sorunlar bunu neden olabilir. Ailevi yatkınlık varsa çocukta aşırı kolesterol yüksekliğine rastlanabilmektedir. Yüksek kan kolesterolüne sahip çocukların neredeyse yarısı ilerleyen yaşlarda normal seviyeler gösterebiliyor. Buna karşın, yüksek kolesterol seviyeleri yine de kalp rahatsızlığı riski taşır. Son yıllarda obez çocukların sayısındaki artış da göz önüne alındığında, özellikle ailede kolesterol yüksekliği de varsa çocuğun da bu yönden değerlendirilmesi ihmal edilmemelidir.”
    ÖLÜM NEDENLERİ ARASINDA BİRİNCİ
    Çiçek, kişinin kolesterol düzeyi ne kadar yük****e kalp hastası olma ihtimalinin o kadar yüksek olduğuna işaret ederek, Türkiye’de erkek ve kadında birinci sıradaki ölüm nedeninin kalp damar hastalıkları olduğunu bildirdi. Beslenme düzeni ve ailevi kolesterol hastalıklarının kolesterol değerlerini yükseltebildiğini belirten Çiçek, özellikle çocukluk döneminde beslenme alışkanlıklarının düzeltilmesi, şişmanlıktan kaçınılması, şeker hastalığının araştırılması ve diyet, egzersiz, ilaçla önlem alınmasının faydalı olabildiğini kaydetti.
    Prof. Dr. Çiçek, kan kolesterol düzeyinin yüksek olmasının kalp damar hastalığı riskini artırdığına dikkati çekerek, şunları söyledi:
    “Anne, baba veya aile büyüklerinde 55 yaş ve öncesinde koroner kalp rahatsızlıkları görülmüşse, ebeveynlerden birinde yüksek kan kolesterol seviyesi varsa, aile geçmişinde lipid metabolizma bozuklukları bulunuyorsa, çocukta koroner kalp rahatsızlıklarına yol açabilecek aşırı obezite, fiziksel hareketsizlik, sigara, diyabet, yüksek tansiyon, renal hastalık ve düşük tiroid aktivitesi gibi medikal koşullar mevcutsa çocuğunuzun ne yediğine dikkat edin.”
    DOYMUŞ YAĞLARDAN KAÇININ
    Çocuklarında yüksek kolesterol bulunan ebeveynlerin yüzde 90’ının kolesterol seviyesinin yüksek olduğunu belirten Çiçek, şunları kaydetti:
    “Çocuğunuzun ne yediğini bilin. Yemeklerdeki kolesterol ve yağlara özellikle dikkat edin. Yürüyüşler, oyunlar ve spor gibi egzersiz içeren aile aktiviteleri planlayın. Çocuğunuzun kolesterol seviyelerini 3 aylık beslenme değişiklikleri ardından yeniden test ettirin. Çocuğunuzun doktoruyla ilaç
    kullanımı hakkında konuşun. İlaç genellikle 8 yaşın üstündeki çocuklarda düşünülür ve sadece beslenme değişiklikleri ve egzersiz denendikten sonra kullanılabilir.”
    Beslenmede doymuş yağlardan kaçınılması gerektiğini vurgulayan Çiçek, şu önerilerde bulundu:
    “Çocuğunuza meyve, sebze, mısır gevreği ve ekmek gibi tahıl ürünleri, fasulye ve balık verin. Derisiz tavuk göğsü gibi yağsız et deneyin, etlerin yağını ayırın. Yağsız süt veya düşük yağlı yoğurt gibi ürünleri tercih edin. Yemek yaparken yağlardan kaçının, ızgara yapın veya fırınlayın, kızartmayın. Sağlıklı kilodaki çocuklarda, hafif içeceklerin, meyveli içeceklerin ve düşük yağlı atıştırmaların alımını azaltın. Kilolu çocuklarda bu ürünlerden uzak durun. Kolesterolü yüksek yiyeceklerin alımını azaltın. Kolesterol mandıra ürünlerinde, kırmızı et, beyaz et, balık ve karides gibi kabuklularda görülür. Ciğer gibi sakatatlardan kaçının. Doymuş yağ içeren kurabiye, kraker gibi gıdalardan, fırında pişirilen yiyeceklerden ve sert margarinlerden kaçının.”

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sigara belinizi bükmesin! Uzmanlar uyarıyor… 29.01.2009 14:39:48

    Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ferda Özdemir, sigara içenlerde, içmeyenlere göre bel ağrısının daha fazla görüldüğünü bildirdi.
    Prof. Dr. Özdemir, "Sigaranın içindeki maddeler, bel ve omur çevresindeki kasların kolojen yapasında bozulmalara neden olur. Zamanla kaslar güçsüzleşir. Bu da bel ağrısına neden olur" dedi. Bel ağrısının birçok nedeni olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özdemir, en yaygın sebebinin ise kas ve iskelet sistemi kaynaklı olduğunu kaydetti. Travma, tümör, infeksiyon, doğumsal bozukluklar, kalıtsal hastalıklar, kas, sinir kaynaklı ve psikojenik rahatsızlıkların da bel ağrısına neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Özdemir, prostat, mesane, bağırsak gibi iç organ hastalıklarının da bel ağrısı şeklinde hissedilebildiğini bildirdi.
    MUTSUZ İŞ VE EV HAYATI DA BELİMİZİ AĞRITIYOR
    Bel rahatsızlıklarının bir çoğunun iş yerinde geliştiğini ifade eden Prof. Dr. Ferda Özdemir, "Mutsuz iş ortamı, işten memnuniyetsizlik, monoton iş ve aile hayatındaki sorunlar da bel ağrısına neden oluyor" dedi.

    Ağır yük kaldırma, dönme, burkulma veya öne yana eğilme gibi durumlarda omurgayı zorlayan kuvvetlerin özellikle belin alt bölgesinde yoğunlaştığını bildiren Prof. Dr. Özdemir, şunları kaydetti: "Bel ağrısının çoğu basit, kendi bakım yöntemleriyle bir kaç haftada sona erer. Omurganın bazı özel hastalıkları cerrahi girişim gerektirmesine rağmen birçok bel ağrısı kısa süreli istirahat, çeşitli ilaçlar, egzersizler, fizik tedavi uygulamaları ve koruyucu önlemlerle tedavi edilir. Eğer ağrı çok şiddetliyse ya da bir kaç haftadan uzun sürerse mutlaka doktora gidilmelidir. Bel ağrısını önlemede bel ve karına yönelik egzersizler önemlidir. Bel ve karın adalelerini güçlendirici ve bel adalelerini gerici egzersizler yapılmalıdır. Bel ağrısı için yüzme en iyi aerobiktir."

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sentetik beyin hayali! Bilim insanları zoru başarmanın peşinde...
    ABD’li bilim adamları, insan beyninin çalışmasından öykünerek karbon nanotüplerden nöronlar üretmeye çalışıyor.

    ABD medyasında yer alan habere göre, Southern California Üniversitesi’nde yapılan araştırmada, bilim adamları beynin parçalarından esinlenerek, önce sentetik görme sistemi veya gerçek bir beynin ara yüzüne benzer kulak salyangozu gibi bölümleri üretmek için uğraşıyor.

    Bilim adamları halen tüm nöronların bağlantılarını doğru olarak yansıtacak ve bağlantıların nöronların birbirleriyle nasıl iletişim kurabildiklerini gösteren matematik modelleri oluşturuyor.

    ÜRETMEK YILLAR ALABİLİR
    Araştırmanın başında bulunan Profesör Alice Parker, bu aşamada bir sentetik beyni üretmenin mümkün olup olmadığını bilmediklerini, insan beynine yakın bir şeyi gerçekleştirmenin yıllar alabileceğini ancak sentetik görme sistemi veya kulak salyangozu gibi bölümlerin yakında yapılabileceğini söyledi.
    Sentetik beyin yaratmanın çok zor olduğunu, beyin fonksiyonlarını taklit eden bilgisayar yazılımının tersine sentetik beynin son derece karmaşık bağlantıları bulunan beyin hücrelerini taklit eden donanıma sahip olduğunu belirten Parker, “plastiklik veya esneklik” adını verdiği bir konseptin yapay nöronların deneyim yoluyla öğrenme ve gerçek nöronların yaptığı gibi çevresindeki değişikliklere adapte olabilme imkanı sağladığını kaydetti.
    Araştırma, Amerikan Ulusal Bilim Vakfı tarafından finanse ediliyor.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •