01 Şubat 2009 Pazar

Milliyet Gazetesi’nin kurucu Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı Abdi İpekçi bundan 30 yıl önce 1 Şubat 1979 günü İstanbul’da evinin önünde öldürüldü.

Gazeteler ertesi gün siyah başlıklarla çıktılar:

“Abdi İpekçi’yi vurdular!”

Katilin adı sanı yoktu ama “uyuşturucu” etkisinde bir adresi vardı:

-Karanlık güçler!

Gazeteler ve katiller bu tanımı çok seviyorlardı.

Belirsizlik, kesin ifadelerle ortaya konuluyordu.

Gazeteler bu ne olduğu belirsiz “karanlık güçler” tanımı ile kendilerini rahatlatıyorlardı.

Biraz araştırma ile ortaya çıkarılabilecek cinayet çetesi de mutlu mütebessim yoluna devam ediyordu.

Oysa bu belirsiz gibi görünen “karanlık güçlerin” pırıl pırıl parlayan adresi orta yerde duruyordu.

Dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş ve ekibi Abdi İpekçi’yi öldüren operasyonun tetikçisi Mehmet Ali Ağca’yı yakaladılar.

15 günlük gözaltı süresi boyunca Ağca direndi. Hep bir yerlerden kendisini gelip kurtaracakları umudunu taşıyordu. 14. gün de polisteki sorgusu devam ederken, biraz umudu kırılmaya başladı. Emniyet, sıkıyönetimden ek süre istedi:

-Tetikçi çözülüyor, bize ek süre verin!

İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Orgeneral Necdet Uruğ, ek süreyi kendisinin vermediğini yıllar sonra Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’na açıklayacaktı:

-İşkence var, işkence var deniliyordu… Onun için ek süre vermedik. Hem 15 gün de yeterli süreydi!

Sonra ne oldu?

Ağca, kale gibi korunan Maltepe Zırhlı Tugay Komutanlığı içindeki askeri cezaevinden kaçırıldı.

Üst düzey askeri yetkililerden hiç biri, bu skandal karşısında istifa etmedi.

Hatta terfi ettiler, Uruğ önce Kara Kuvvetleri Komutanı, sonra Genelkurmay Başkanı oldu. Emekli olduktan sonra da geçmişe ilişkin şöyle konuştu:

-Geçmişle ilgili konuşmayacağım, sırlarımla öleceğim!

Acaba bu “sırların” arasında şu sorunun yanıtı da var mıdır?

-Abdi İpekçi neden öldürdü?

İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş her şeyi gören bir yerde görev yapıyordu. Ağca için şöyle dedi:

-İpekçi’nin katili iç güvenlik güçlerinin elinden alınmıştır ve salınmıştır!

Uruğ’un sırları arasında bu “salıverme” de var mıdır?

Konuşsa öğreneceğiz. Ama “sırlarımla öleceğim” diyor da, başka bir şey demiyor.

Sonra İpekçi’nin katili Ağca, yurt dışına çıktı. Cebindeki sahte pasaport Nevşehir Emniyeti damgasını taşıyordu. Uğur Mumcu Nevşehir damgalı ve seri numaraları birbirini takip eden, Mehmet Ali Ağca, Abdullah Çatlı, Oral Çelik, Lokman Kundakçı’ya ait pasaportların izini bulmuştu. Ve soruyordu:

-Nevşehir’den bu pasaportları veren kim? Kim? Kim?

Sorunun yanıtı Mumcu’nun katledilmesinden üç yıl sonra geldi. Susurluk Skandalı’nın baş aktörlerinden İbrahim Şahin, 1980’lerde komiser muavini olarak Nevşehir Emniyet Müdürlüğü personeli arasında görev yapıyordu.

El birliğiyle korunan bu katiller sürüsünün kendi başlarını hareket etmeleri mümkün olabilir mi?

Evet, derseniz “sır” diye yutturabilirsiniz.

Ama Hasan Fehmi Güneş gibi yürekli olursanız, çıkıp aleni olarak söylersiniz:

-Ağca alındı ve salındı!

Aradan 30 yıl geçti, Abdi Bey’in kurşunlanmış bedeni hâlâ kanıyor. Çünkü katillerine hiç dokunulamadı.

Karanlık güçler diye “sır”laştırılan yapıların teker teker ortalığa saçıldığı bugünlerde dönüp sormak gerekmiyor mu?

-Abdi İpekçi’yi kim öldürdü! Nazım ALPMAN internet haber