Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 4/7 İlkİlk 1234567 SonSon
62 sonuçtan 31 ile 40 arası

Konu: Yusuf HAYALOĞLU Şiirleri..

  1. #31

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hangi Ayrılık?
    Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
    Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

    Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
    Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?


    Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
    Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
    Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
    Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
    Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
    Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
    Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
    Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
    Hangi cama kafa atsam?
    Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
    Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

    Bende bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
    Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
    Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
    Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
    Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
    Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
    Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan zonklasın?
    Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
    Hiç sanmam! ...
    Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
    Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
    Hangi mübarek dua,
    Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
    Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
    Olur mu be! . olur mu?
    Bu da benim gibi adama yapılır mı?
    Aşk dediğin mendil mi?
    Buruşturup bir kenara atılır mı?
    VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

    Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
    Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
    Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
    Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
    Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
    Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
    Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
    Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

    Dağ gibi adamı eze eze! .....
    Hangi anası tipli parlak çömeze,
    Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
    Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
    Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
    Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
    Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
    Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
    Ve! .. Hangi su bağışlatır?
    Hangi musalla temizler seni?

    Bu Nasıl Ayrılık? ...
    Yusuf Hayaloğlu

  2. #32

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hani Benim Gençliğim Nerde..
    Hani benim gençliğim nerde
    Bilyelerim topacım
    Kiraz agacı altında yırtılan gömleğim
    Çaldılar çocukluğumu habersiz.

    Penceresiz kaldım anne
    Uçurtmam tellere takıldı
    Hani benim geçnçliğim nerde.

    Ne varsa bu gençliği yakan
    Ekmek gibi aşk gibi
    Ne varsa güzellikten yana
    Bölüştüm büyümüştüm.

    Bu ne yaman çelişki anne
    Kurtlar sofrasına düştüm
    Hani benim gençliğim nerde.

    Hani benim sevincim nerde
    Akvaryumum kanaryam
    Yusuf Hayaloğlu

  3. #33

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Hayat Nedir Anne?
    benim hiç sapanım olmadı anne,
    ne kuşları vurdum,
    ne de kimsenin camını kırdım...
    çok uslu bir çocuk değildim ama,
    seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
    ben hayatım boyunca
    bir tek kendimi vurdum! ..

    suskun görünsem de,
    fırtınalı ve mağrurdum anne.
    bir mızrak gibi,
    aynada hep dik durdum anne! ..
    ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
    leke sürmedim.
    ama göğsümü çok hırpaladım,
    kalbimi çok yordum...
    ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ...

    benim hiç sevgilim olmadı anne,
    ne bir yuva kurdum,
    ne bir gün şansım güldü...
    öpemeden bir bebeğin gidişini,
    tükendi gitti çağım...
    kimi yürekten sevdiysem,
    yüreğini başkasına böldü...
    bir muhabbet kuşum vardı,
    o da yalnızlıktan öldü...

    sen beni göğsünde
    hep acılarla mı soğurdun anne?
    yoksa evlat diye,
    koca bir taş mı doğurdun anne?
    eziyet degilim, zahmet değilim,
    musibet hiç değilim;
    bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
    doğurdun da beni,
    ne ile yoğurdun anne?

    benim hiç hayalim olmadı anne...
    ne seni rahat ettirdim,
    ne kendim ettim rahat...
    BİR MUTLULUK FOTOĞRAFI BİLE ÇEKTİRMEDİ BU HAYAT!
    kaybolmuş bir anahtar kadar
    sahipsizim anne...
    ne omuzumda bir dost eli,
    ne saçımda bir şefkat...

    say ki yollardan akan,
    şu faydasız çamurdum anne...
    say ki ıslanmaktım, üşümektim,
    say ki yağmurdum anne!
    bunca yıldır gözyaşlarını,
    hangi denizlere sakladın?
    oy ben öleyim,
    SEN BENİ NE DİYE DOĞURDUN ANNE? ? ?
    Yusuf Hayaloğlu

  4. #34

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İçerden Çıkan Adam
    İçerden çıkacak birazdan adam
    Yılların tortusu çökmüş yüzüne
    Alnını güneşe serecek adam
    Uykusuz ranzalar suskun voltalar
    Geride kalacak ve ah hüzünle
    Bir gül gibi savrulup gülecek adam
    Kar yağmıştır sardunyanın üstüne
    Anılar toza toza bulanmıştır
    Kitaplar sobada yanmış
    Ah sazlar duvarda kalmış
    Güzelim şarkılar yağmalanmıştır

    İçerden çıkacak birazdan adam
    Yıpranmış bavulu hantal sesiyle
    Kendini yollara vuracak adam
    Yüz çeviren DOSTLAR sinsi tavırlar
    Açığa çıkacak ve ah kendiyle
    Bir ince hesabı görecek adam
    Susamıştır TEBESSÜMÜN seyrine
    Saçları hiçbirgün okşanmamıştır
    Bir İHTİLAL kadar yalnız
    Ah vefanız kadar yanlış
    Mümkünse farzedin YAŞAMAMIŞTIR
    Yusuf Hayaloğlu

  5. #35

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart



    İncinen Gurur

    Pencereden baktığımda görüyorum
    Senin yüzün incir yaprağında
    Senin ürkekliğin duvar üstünde yürüyen
    Bir kedinin kıvraklığında

    Aynada dururken görüyorum
    Kırmızı öpüşün sol yanağımda
    Dişimi fırçalarken senin ağzın
    Serin suların berraklığında

    Rakı devrilmiş masalarda yokluğun
    Veya benden önce kalkıp gitmişliğin
    Gece boyu dolandığım barlarda
    Sarhoşlara tekrarladığım adın
    Balıkçı kahvesinde, çorbacıda, kenarlarda

    Dökülmek istemiyorum hayır! ..
    Çingene çiçekçiler habire yaltaklandığında
    Bilmediğim soruların açtığı çukuru
    Yalanlarla doldurmak istemiyorum

    Seni kaybettim galiba
    İki taşın arasında kaldım
    Bu, benim hatam değildi
    Seni ben çook geç tanıdım

    Derin acılar bahçıvanı
    Yüreğime ne ektin böyle...
    Aşk korkağını bağışlar mı?
    Söyle...

    Aramak ne kötü herkeste seni
    Her gözde bulup yanılmak seni
    Ah turuncu rüyalar güzeli
    Hem kendini yok ettin
    Hem beni

    Başka ne acıtabilir içimi
    Yaşım kırkı devirmişken
    Seni böyle patavatsızca sevmişken
    Ve, tam aynayı güneşe çevirmişken
    Başka ne...

    Seni vefasız aşklara bırakıyorum
    Yüzümü kırılan bardaklarda ara
    Düşünme ben ne olurum
    Sanırım bi daha onarılmaz
    İncinen gururum
    Yusuf Hayaloğlu

  6. #36

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İntihar Mavi
    Dağların dorukları dumanlı olur
    Geriye dönmez savaşçılar...

    Fırtınayla yıkanmıştır ömürleri
    Karla yıkanmıştır yüzleri...
    Bu yüzden asla vedalaşmaz
    Ve kılıçlarında taşırlar şiiri! .

    Bu yüzden sevdaları mahzundur
    Yürekleri kallavi!
    Alınları ihanet vurgunudur.
    Gözleri intihar mavi...
    Yusuf Hayaloğlu

  7. #37

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İstanbul Acılar Kraliçesi
    İstanbul ey İstanbul ey
    Ey acıların gözyaşlarının kraliçesi
    İstanbul ey İstanbul ey
    Ey bozgunların garip çiçeği
    Bu akşam yemin ettim
    Seni bir daha öpmemek için
    Benki bütün duvarlarını, afişlerle donatıp
    Yumruğumla kanatmıştım
    Rezil bir aşktı
    Bütün arkadaşları miting alanlarında
    Ve mezarlıklarda bırakmıştım

    İstanbul ey İstanbul ey
    Acılar kraliçesi
    Umudun ve direncin yorgun anası
    Ve ey çıldırmak üzere olmanın çamurlu ikonası
    Tırnaklarım kopuyor, Görmüyormusun
    Bir benmiyim kapılarını şaşıran her yokuşun başında
    Bir benmiyim ekmek arasına canına doğrayıp doğrayıp yutan
    Bir kedi bile sağarken yüreğini
    Telaş içerisinde yavrusuna
    Ey acımasız acuze!
    utan şu türbelerinden
    Minarelerinden utan
    İstanbul ey İstanbul ey
    Acılar kraliçesi
    Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği
    Ve ey teslimiyete düşmenin o hazin gerçeği
    Bayraklarım kanıyor, Sormuyormusun
    Kadınlarınki;
    Omuzları hicran, saçları ihanet sarısı
    Çocuklarınki;
    Yağmur emiyor yıkılası kaldırımlarından
    En ücra genlerime, alyuvarlarıma,
    Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar.Bıktım
    İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan
    Bu Allahsız yağmurundan
    İstanbul ey İstanbul ey
    Acılar kraliçesi
    İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı
    Ve ey çürümenin yok olmanın amansız sancısı
    Ciğerlerim çatlıyor, Duymuyormusun
    Hangi pencerene çıksam
    O salya sümük pezevenk suratları
    Hangi caddene dökülsem
    O şangur şungur düş kırıkları
    Bütün bu ezginler, tükenenler, yerlere serilenler, tutunamayanlar
    Sarsmıyormu seni hiç
    Bunca infilak
    Bunca isyan çığlıkları
    İstanbul ey İstanbul ey
    Acılar kraliçesi
    Aldanışların ve hüznün yalancı tanrıçası
    Ve ey ruhu kirlenmiş gecelerin cilveli yosması
    İntihar anı geldi, beni öpmüyormusun,
    Ağlamak istemiyorum, yenildim sana
    Hikayenin özeti bu
    Bir istimlak gibi ödedim ve çiğneyip geçtin maceramı
    Şimdi ben suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle
    Şimdi ben hangi şehirde soğulturum zonklayıp duran bu yaramı
    İstanbul ey İstanbul ey
    Acılar kraliçesi
    İhanetin ve ihbarların arkadan dolaşan bıçağı
    Ve ey ödeşmelerin, yüzleşmelerin, erkekçe vuruşmaların kaçağı
    Beni harcadın ulan!
    Beni sattın
    Utanmıyormusun
    Yusuf Hayaloğlu

  8. #38

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    işte gidiyorum
    İşte gidiyorum...
    Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü!
    İşte gidiyorum,
    Toprak alsın benim de bu hazin öykümü...

    İşte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi,
    Çukura kim indirecek?
    İşte gidiyorum,
    Bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek?

    Çürüdü gözlerim,
    Çürüdü yüreğim, bu yağmurlu şehirde.
    İşte gidiyorum,
    Beni kaldırın, hicranım kalsın teneşirde.

    Size, yüzyallardır sesini kaybetmiş
    Bir türküyü söyleyecektim;
    Ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle
    Kirpiğinizin ucundan öpecektim...

    Bir masum türküydü sadece
    Yüz binlerce mağdurun gönlünde;
    Belki söyleriz hep birlikte
    Belki... mahşerin birinci gününde.

    Nasıl sevmiştim hepinizi,
    Nasıl böyle oldu akıbetim?
    Ve nasıl çöle döndü,
    O benim gül-gülistan memleketim?

    İşte gidiyorum,
    Hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız.
    Ben başımı verdim, sizinse
    İnsafsız bir linç oldu karşılığınız.

    İşte gidiyorum,
    Penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine...
    İşte gidiyorum,
    ''Saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne! ''

    Sonunda kaptırdım gönlümü
    Ölüm denen o kaypak türküye.
    Ve işte kurtuldun benden
    Şen olasın ey sevgilim; Türkiye!

    Elbet benim de vardı,
    Kendime ve yurduma dair umutlarım.
    Belki bıraktığım yerden sürdürür;
    Dostlarım, karım ve çocuklarım...

    Çatladı yüreğim, çatladı sazım.
    Demek ki böyleymiş yazım.
    Sizlere armağan olsun
    Sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım.

    Bu nasıl hapis Tanrım
    Sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis?
    Kalbime son mermiyi sıkmak
    Sana mı düştü, ey güzel Paris?

    İşte gidiyorum,
    Kalmadı söyleyecek son bir sözüm.
    Dediğiniz gibi olsun be!
    Dediğiniz gibi olsun gözüm!

    İşte gidiyorum,
    Tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair.
    Belki benim için birkaç mısra döktürür
    Hayaloğlu diye bir şair! ..
    Yusuf Hayaloğlu

  9. #39

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kaçak ve Anne
    Uçtum ateş üstüne
    Dağlansın diye sızım
    Sorma halim ne olur
    Yoruldum anlamsızım

    Yağmur doldu içime
    Acım sigarasızım
    Uyuyor musun anne
    Ben geldim vefasızım

    Suç oldu suç üstüne
    Her şarkım her yazım
    Vuruştum türkülerle
    Kanla beslendi sazım

    Bir rüzgarın önünde
    Kaçağım kuralsızım
    Duyuyor musun anne
    Yalnızım çok yalnızım

    Ah dağılsam dizine
    Uyusam doymaksızım
    Sabah olmasa gece
    Kaçmaktan dermansızım

    Sür beni gül yüzüne
    Ki sende kalsın sızım
    Ağlıyor musun anne
    Gidiyor hayırsızım.

    (Almanya 13.02.2001)
    Yusuf Hayaloğlu

  10. #40

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kaçakcı Kurban
    Lele Kurban Ben Olayım
    Ak Göğsünde Ben Olayım
    Senin Yerin Sıcak Kalsın
    Ah Yine Giden Ben Olayım

    Lele Kurban Zor Gelir
    Dağlara Giden Zor Gelir
    Avcı Yaralar Kekliği
    Bağrıma Giden Zor Gelir

    Lele Kurban Boşa Gider
    N e Söylesem Boşa Gider
    Çiğnenir Ektiğim Güller
    Ah Emeklerim Boşa Gider

    Lele Kurban Gülü Verir
    Dönmesemde Gülü Verin
    Mayın Tarlasına Düştüm
    Kan Kırmızı Gülü Verin
    Yusuf Hayaloğlu

Sayfa 4/7 İlkİlk 1234567 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •