Teşekkur Teşekkur:  0
Beğeni Beğeni:  0
Sayfa 1/2 12 SonSon
11 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: 26.02.2009 Sağlık Haberleri..

Hybrid View

önceki Mesaj önceki Mesaj   sonraki Mesaj sonraki Mesaj
  1. #1

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Icon2 26.02.2009 Sağlık Haberleri..

    Uçuş fobisinin çaresi var mı

    NP Grup

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Uçuş fobisi nasıl ortaya çıkar, çaresi var mı, kişiye neler yaşatır? Hepsini Psikiyatri Uzmanı Sayar cevapladı.


    NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nden Psikiyatri Uzmanı DR. Gökben Hızlı Sayar, uçuş fobisi hakkında merak edilenleri anlattı:
    "Uçuş korkusu pek çok kişinin yaşamını etkilemekte ve ulaşımda havayolunun kullanımını engelleyerek kişiyi zor durumda bırakabilmektedir. Ne yazık ki medyada uçuşla ilgili haberlerin çoğu uçak düşmesi, uçak arızaları ve hava korsanlığı ile ilgilidir ve kişilerdeki uçuş korkusunu pekiştirmektedir. Ayrıca birçok filmde uçak kazaları ve kaçırılmaları korku teması olarak kullanılmaktadır. Buna karşın uçak yolculuğunun güvenirliğine ve konforuna değinen yazı ve haberlere neredeyse hiç rastlanmamaktadır. Olumsuz mesajların bu denli yoğun olması da kişilerin uçuş korkusunu tetiklemekte, pekiştirmektedir.
    Uçuş korkusunu yenmenin ilk aşaması havacılık hakkında bilgi sahibi olmaktır. Bir uçak güvensizse dünyanın her yerinde uçuştan men edilir. Bu sektörde güvenlik söz konusu olduğunda masraftan kaçınılmaz. Uçuşla ilgili her olay defalarca kontrol edilir. Bugün bindiğimiz ticari uçakların hepsi yedek sistemli olarak yapılmıştır, yani bir sistem ola ki çalışmazsa onun görevini üstlenecek başka bir sistem bulunmaktadır. Bu çifte güvenliğe uçuş personeli de dâhildir. Arabamızı her yola çıkışından önce birçok teknisyenin gözden geçmediği, her an yedek bir şoförle araç kullanmadığımız ve her yıl uçak kazalarında ölenlerden defalarca kat fazlasının karayolu kazalarında öldüğü düşünülürse uçaklar oldukça güvenilirdir. Her 4,5 milyon uçuştan birinde kaza olurken, her 14.000 karayolu aracından biri kaza yapmaktadır. Yaya olarak yürürken kaza geçirme oranı bile uçak kazasından 2 kat daha yüksektir. Çoğu zaman uçuş fobisi olanlar uçak kazasında kurtulma ihtimali olmadığını belirtirler. Oysaki bu yanlış bir inançtır. Uçak kazalarının %25'inde hiç can kaybı olmaz. Uçak en sağlam, darbelere en dayanıklı ulaşım aracıdır.
    Korku normal bir insan duygusudur ve bazı durumlarda kişinin korku veren durumdan uzaklaşmasını sağlayarak koruyucu işlev gösterir. Fakat korkunun düzeyi artarsa kişi paniğe kapılır ve tepkileri engellenir. Tehlikeli bir durumla karşılaşınca normalde verilen "kaç ya da savaş" tepkisinin yerini donakalma alabilir. Eğer kişinin korkusu aşırı, anlamsız ve sürekli ise, bu durumla karşılaşma ihtimali olduğunda dahi yoğun sıkıntı yaşıyorsa, bu durum kişinin günlük hayatını, işlevlerini engelliyorsa bu durumda korkuya "fobi" adını veririz. Benzer biçimde kişi uçaktan aşırı korkuyor, binemiyor, binmesi gerektiğinde ya kaçınıyor ya da çok sıkıntı ile uçak yolculuğuna katlanabiliyorsa o kişide uçak fobisi vardır. Fobi bir korkaklık durumu değildir. Uçak fobisi olan pek çok kişi de günlük yaşamlarında cesur, atik, başarılı kişilerdir. Ancak uçuş fobisi bir hastalıktır, tedavisi mümkündür. Tedavide öncelikle kişinin başka fobilerinin, depresyon, stresle ilgili bozukluklar, madde kullanımı gibi başka ruhsal sorunlarının bulunup bulunmadığı değerlendirilir. Sorunun sebebine, şiddetine ve doğasına göre ilaç tedavileri ya da psikoterapiler uygulanabilir. Psikoterapilerde hastanın uçuşla ilgili olumsuz algı ve yanlış düşüncelerinin değiştirilmesi, pozitif koşullanma, sistematik duyarsızlaştırma, gevşeme tekniklerinin öğretilmesi ve üstüne gitme ile fobinin yenilmesi mümkün olmaktadır."

  2. #2

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Sıkı bir karın için en iyi 10 besin



    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Karın bölgenizin yeterli sıkılığa sahip olması için beslenme şeklinize de özen göstermelisiniz. İşte işinize yarayacak öneriler...


    * Badem: Bu lezzetli ve çok yönlü çerez, protein ve lif içeriyor. Ayrıca iyi de bir magnezyum kaynağı. Günlük 23 adet badem tüketin!
    * Yumurta: En güçlü protein kaynağı... Yumurta vücuttaki hücrelerin yenilenmesini sağlıyor. Kolesterolünüz yüksek değilse, her gün bir yumurta tüketebilirsiniz.
    * Soya: Protein, lif ve anti-oksudan bakımından mükemmel bir kaynak olan soya fasulyesi, her gün bir öğün yenmesi gereken besinler arasında...
    * Elma: Düşük kalorisi ve lezzetiyle diyet yapanların en yakin dostu haline gelen elma kolay kilo verdiriyor. ****i bir karin için günde en az bir elma yiyin!
    * Çilek: Yüksek lif oranlarıyla dikkat çeken bu meyve, ayni zamanda yüksek bir anti oksudan. Gün içinde bir öğün tüketmenizde fayda var.
    * Yeşil Yapraklı Sebzeler: Yeşil yapraklı sebzeler düşük kalorili olmaları nedeniyle mide ve karin bölgenizde farklılık yaratıyor. Günde üç öğün yemeklerinizle ya da tek basına yeşil yapraklı sebze tüketebilirsiniz.
    * Yoğurt: Yoğurtta bulunan probiyotik bakteri, sindirim sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasına yardımcı oluyor. Yemeklerinizin yanında bir ila üç kâse yârim yağlı ya da yağsız yoğurt tüketin!
    * Sebze çorbası: Günde iki kez sebze çorbası yerseniz, kilo vermede daha basarîli olursunuz. Her gün çorba için siki mideniz olsun!
    * Somon: Mega 3 yağ asidi kaynağı olması nedeniyle somon, düz bir karin için büyük önem taşıyor. Yemeklerinizde haftada en az iki-üç kez somona yer verin!
    * Quinoa: 'Kaan-Wah' olarak okunan bu tam tahıllı gıdanın yârim bardağında beş gram lif ve 11 gram protein bulunuyor. Bu gıdadan bulamazsanız kuskus ve esmer pirinçle idare edebilirsiniz.

  3. #3

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Bitki ürünleri reçete ile satılacak

    Salih GÜNER/ KIRŞEHİR, (DHA)

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}KIRŞEHİR Tarım Müdürlüğü, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'nca ruhsatlandırılan bitki koruma ürünleri reçeteli satılacağını duyurdu. 3 sayfadan oluşacak reçetenin bitki, zararlı organizma, bitki koruma ürünü ve yazan kişiye ait bilgileri içereceği bildirildi.

    Tarım Müdürlüğü, ‘Bitki Koruma Ürünlerinin Satış Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliği'nin 12 Şubat 2009 tarih ve 27139 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini hatırlattı. Bakanlık tarafından ruhsatlandırılan bitki koruma ürünleri reçeteli satılacağını hatırlatılan Tarım Müdürlüğü açıklamasında şöyle denildi:

    “3 sayfadan oluşacak reçete, bitki, zararlı organizma, bitki koruma ürünü ve yazan kişiye ait bilgileri içerecek. Yazılan reçetenin geçerlilik süresi 1 ay olacak ve bu süre içerisinde kullanılmayan reçeteler geçersiz sayılacak. Bakanlıktan 'Reçete Yazma Yetki Belgesi’ almayan kişiler reçete yazamayacak. Receteyi, il ve ilçe müdürlüklerinde görevli ziraat mühendisleri, ziraat teknikerleri, ziraat teknisyenleri ile sözleşmeli tarım danışmanları düzenleyecek. Yönetmelik, tarım ilaçlarının bilinçli kullanımını sağlamak, her biri birer kimyasal madde olan bu ürünlerin insan ve çevreye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek ve daha da önemlisi güvenli gıdayı sağlamak için yürürlüğe konuldu. Kırşehir’de 37 teknik eleman ‘Reçete Yazma Yetki Belgesi’ aldı.”

  4. #4

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Kansere karşı kalsiyum

    A.A

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Amerikalı bilim adamlarının bir araştırması, vücuttaki kemikler için hayati önem taşıyan kalsiyumun (Ca) colorectal (kolonda veya rektumda oluşan bir kanser türü) kanser riskini de azaltabildiğini gösterdi.

    ABD Ulusal Kanser Enstitüsü araştırmacılarının 293 bin 907 erkek ve 198 bin 903 kadın denek üzerindeki çalışmaları sonucu süt ürünleri ve diğer yiyeceklerden yüksek miktarda kalsiyum alan kişilerin kolorectal kansere yakalanma oranlarının en düşük düzeyde olduğu belirlendi.

    Çalışma kapsamında araştırmacılar 50 ile 71 yaş arasındaki denekleri 7 yıl boyunca yakından izledi ve deneklerin tüm gıda alımlarının kaydını tuttu.

    Ulusal Sağlık Enstitüsü içinde yer alan Kanser Enstitüsünün söz konusu çalışmasına katılan kadınlarda en fazla kalsiyum alan ilk yüzde 5'lik grubun en az kalsiyum alan ilk yüzde 5'lik gruba göre kolorectal kansere yakalanma riskinin yüzde 28 daha az olduğu tespit edildi. Erkek deneklerde isebu oran ise yüzde 21 olarak gözlendi.

    Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 'de dün yayınlanan “Journal Archives of Internal Medicine” dergisinde yer alan makalede, gıda veya destek olarak alınan kalsiyumun colorectal kanser riskini azalttığı vurgulanırken, süt ve yoğurt gibi süt ürünleri ile yeşil yapraklı sebzelerin yüksek oranda kalsiyum içerdiği kaydedildi.

    Kalsiyumun, osteoporozun engellenmesinde önem taşıdığı ifade edilen makalede, sindirim sistemindeki hücrelerin aşırı büyümesinin önlenmesi ve kalın bağırsağın mukoza zarındaki hasarın azaltılmasında da önemli rol oynadığı vurgulandı.

  5. #5

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Her iki evden birinde engelli var

    A.A

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Van'da akraba evliliğinin çok yaşandığı 110 haneli köyde, hemen her iki evden birinde engelli bulunuyor.

    Van'ın Gevaş ilçesine bağlı 110 haneli, akraba evliliğinin çok olduğu Aydınocak köyünde, imamların ve öğretmenlerin ikna çalışmalarına rağmen akraba evlilikleri devam ediyor.

    Aydınocak Köyü Muhtarı Bahri Altıntaş, köyde hemen her iki evden birinde engelli bulunduğunu, engelli sayısının çokluğunda, akraba evliliğinin etkisinin büyük olduğunu söyledi.

    Engelli çocuk olmaması için akraba evliliğinin önüne geçmeye çalıştıklarını belirten Altıntaş, şöyle dedi:

    “İmamlarımız ve öğretmenlerimiz, köy halkını aydınlatmak için güzel çalışıyorlar. Akraba evliliği yapmamalarını söylüyorlar. Ama yine de oluyor. Maalesef önüne geçemiyoruz. Gençler seviyor,istediklerinde vermeseler başka türlü olaylar çıkıyor. Devlet özürlülerimize sahip çıksın, eğitimleriyle uğraşsın. Köyde 50 engelli var.”

    SIKINTIYI BİZ ÇEKİYORUZ

    Yürüme ve görme engelli Erhan Yel, köylerinde engelli sayısının çok olduğunu, büyüklerin akraba evliliği yapmasının sıkıntılı sonucunu çocukların çektiğini ifade etti.

    Yürüme engelli Cimşit Aydoğmuş ise kızının da yürüme engelli olduğunu, çalışamadığı için maddi sıkıntı çektiğini, devletin kendilerine sahip çıkmasını istediklerini belirtti.

    “ÖZÜRLÜ OLACAĞIMA ÖLSEM DAHA İYİYDİ”

    Köyün en küçük engellilerinden olan, maddi imkanları yetersiz olduğu için tedavisi yarıda kalan 9 yaşındaki Zehra Varcin, uzatılacak yardım eliyle yürümek istiyor.

    Hamza Varcin, en küçük kızı Zehra'nın doğuştan yürüyemediğini, kızını hastane hastane dolaştırdığını, maddi imkansızlıklar nedeniyle tedavisini yarıda bıraktığını söyledi. Varcin, kızını köyden Van'a götürecek parasının dahi kalmadığını ifade etti.

    Hep yürümeyi hayal ettiğini söyleyen Zehra Varcin ise şöyle dedi:

    “Yürümek, okula gitmek, arkadaşlarımla birlikte oyun oynamak istiyorum. Pencereden dışarıyı izliyorum arkadaşlarımın oynadığını görüyorum ama ben sadece bakıyorum. Yürüdüğümde ilk işim amcamlara misafirliğe gitmek olacak. Ama yürüyemiyorum. Özürlü olacağıma ölseydim daha iyiydi.”

  6. #6

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    3 bardak çay felç riskini azaltıyor



    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Günde üç bardak siyah ya da yeşil çayın, felç olasılığını önemli ölçüde azalttığı bildirildi.

    California Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırma, çayın, felç ihtimaliyle mücadelede güçlü bir silah olabileceğini ve günde 3 bardak siyah veya yeşil çayın, felç riskini beşte birden fazla, yüzde 21 oranda azalttığını gösterdi.

    İngiliz Daily Telegraph gazetesinde yayımlanan araştırmayı yürüten bilim adamları, siyah ve yeşil çayın, içerdikleri hücre koruyucu antioksidanlar nedeniyle benzeri faydalı etkilere sahip olduklarını söyledi.

    Çayın bu anlamda vücudu nasıl etkilediği konusunda net bilgiye sahip olmak için daha fazla araştırma yapılması gerektiği belirtilirken, David Geffen Tıp Fakültesi'nde görevli Prof.Dr.Lenore Arab, çayın içindekilerin, damarların hasarını azaltabileceğine inanıldığını ifade etti.

  7. #7

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Maden suyunda bilinmeyen mucize

    A.A

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}İstanbul Üniversitesi (İÜ) Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi, Uluslararası Tıbbi Hidroloji ve Klimatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Zeki Karagülle, spordan önce ve sonra içilen maden suyunun, vücudun su kaybını önlediğini bildirdi.

    Prof. Dr. Karagülle, yaptığı açıklamada, maden suyunun Avrupa ülkelerinde sofra suyu olarak kullanıldığını, bunun nedeninin yemeklerle alınamayan bazı minerallerin maden suyuyla alınabilmesi olduğunu söyledi.

    Türkiye'de çıkarılan maden sularının, içerdikleri mineraller sayesinde yüzyıllardır insanlara şifa dağıttığını vurgulayan Karagülle, şöyle devam etti:

    “Maden suyunun, minerallere bağlı etkilerin dışında, bazı hastalıklardaki terapotik yararları da söz konusudur. Maden suyu, böbreklerde ve idrar yollarındaki taş oluşumunu önler ve iltihabı geriletici etki gösterir. Safra kesesi tembelliğinde yararlıdır. Pankreas fonksiyonlarını da destekler. Kronik mide mukozası iltihabında veya mide asidi fazlalığında yüksek bikarbonat içeren maden suları faydalıdır. Maden suyu, sindirim sisteminde de önemli etkileri olmakla birlikte kabızlığa da iyi gelir.”

    HER ALANDA VE HER YAŞTA MADEN SUYU

    Maden suyunun çocuk mamasında bile kullanılabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Karagülle, şunları kaydetti:
    “Maden suyu bebeklikten yaşlılığa kadar her yaşta rahatlıkla kullanılabilir. Bebeklerde anne sütü vazgeçilmez besin ve sıvı kaynağıdır. Bunun yanında ek beslenmeye geçildiğinde, mamalar maden suyuyla hazırlanırsa ideal bir mama karışımı olacaktır.

    Ayrıca spor yapan insanlarda görülen kilo kaybı, tamamen su kaybıyla orantılıdır. Bu nedenle spordan önce ve sonra içilen maden suyu, vücudun su kaybını önleyecektir. Bununla birlikte sıcak günlerde meydana gelebilecek su kaybı, maden suyuyla ideal şekilde önlenecektir.”
    Özellikle çalışan kişilere, kahve ve çay yerine maden suyu içmeleri tavsiyesinde bulunan Karagülle, “Sabah işe başlayan bir kişi, içinden kabarcıklar çıkan bir bardak soğuk maden suyuyla güne daha dinç ve enerjik başlayabilir” dedi.

    Maden suyunun cilde de çok faydalı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Karagülle, “Maden suyu içildiği sürece, cilt pörsük, yorgun ve solgun görünmeyecektir. Maden suyu sadece içildiğinde değil, sürüldüğünde de cildi canlandırır ve gençleştirir” diye konuştu.

  8. #8

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Uzmanlara lazer eğitimi

    A.A

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Ankara Kuaförler ve Güzellik Uzmanları ve Manikürcüler Odası, güzellik uzmanlarının daha bilinçli ve doğru lazer epilasyon yapması için eğitim semineri düzenledi.

    Ankara Kuaförler ve Güzellik Uzmanları ve Manikürcüler Odası Bekir Yiğittürk, lazer epilasyonun, istenmeyen tüylerden kurtulmanın en hızlı ve en sağlıklı yolu olduğunu söyledi.

    Eğitimi verilen lazer epilasyon aletinin, güzellik uzmanları tarafından kullanılmasına izin verilen “düşük voltajla çalışan foto epilasyon” cihazı olduğunu bildiren Yiğittürk, diğer epilasyon aletlerinin sadece uzman doktorlar tarafından kullanılan ve sağlıkla ilgili boyutu bulunan aletler olduğunu söyledi.

    Cihazı kullanacak güzellik uzmanlarının mutlaka eğitimden geçmesi gerektiğini belirten Yiğittürk, Sağlık Bakanlığının da genelgesi doğrultusunda 'foto epilasyon' cihazının insan sağlığı ile ilgili doğabilecek sorunların baştan engellenmesi amacıyla eğitim semineri düzenlediklerini kaydetti.

    Lazer epilasyonda, bir daha tüylerin alınmasına gerek kalmadığına dikkati çeken Yiğittürk, şöyle devam etti:

    “Tıpta 40 yılı askın bir süredir kullanılan lazer bugün, göz ameliyatlarından diş dolgusuna kadar çeşitli alanlarda en etkili tedavi seçeneğini oluşturmaktadır, acısızdır. Uygulama sırasında, en hassas kişilerce bile ancak küçük bir fiske vuruşu gibi algılanabilir. Çok kısa sürede, büyük alanlarda çalışma yapılabilir. Örneğin, dudak üstü 2-3 dakika, her iki koltuk altı 10- 15 dakikada temizlenir. Hiçbir özel bakım gerektirmez. Önce veya sonra banyo, makyaj, parfüm ve benzeri uygulanabilir. Lazer epilasyon uygulaması sonrası ciltte kızarıklıklar ve yanıklar oluşmaz.”

    Tedavi sırasında yalnız soğutucu gazın ve lazer ışığının çarpmasının bir lastik çarpması gibi hissedileceğini ifade eden Yiğittürk, sağlığın ve paranın riske atılmaması için, lazer epilasyon merkezi seçimi yaparken eğitim almış personel bulunmasına özen gösterilmesi gerektiğini söyledi.

    Lazer epilasyonda temel amacın, lazer ışınını doğru dozda kıl köküne ulaştırarak, tekrar kıl üretemeyecek şekilde hasar verdirip yeni kıl üretmesini engellemek olduğunu belirten Yiğittürk, “Eğer lazer ışını doğru dozu ayarlanamazsa kıl kökleri yeteri kadar tahrip olmaz, yeterli dozdan daha aşırı doz uygulanırsa ciltte tahriş ve yanık lekeleri oluşturabilir” dedi.

    DOZAJ AYARINA DİKKAT

    Lazerin doz ayarının, uzman kişilerin bile göz ile ayarlaması mümkün olmayacak kadar zor bir iş olduğuna dikkat çeken Yiğittürk, ciltteki melanin, kandaki hemoglobin ve cildin ışığı yansıtma özelliklerinin bir arada dijital spektrofotometre cihazı ile değerlendirilip uygun doz seçilmesinin en güvenli yöntem olduğunu kaydetti.

    Her lazer epilasyon seansından önce zaman içinde ciltteki değişikliklerin dijital spektrofotometre cihazı ile izlenmesi ve dozun yeniden ayarlanması gerektiğini vurgulayan Yiğittürk, vatandaşların uzman olmayan kişilere güvenmemesini istedi.

  9. #9

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    Şeker hastalığı vakaları artıyor

    A.A

    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}İngiltere'de şeker hastalığı vakalarının artan obeziteye bağlı olarak hızla arttığı bildirildi.

    Ülkede yeni vaka sayısının 1997 ile 2003 yılları arasında yüzde 74 artış gösterdiği ve 2005 yılı itibariyle nüfusun yüzde 4'ünün şeker hastası olduğu açıklandı. Uzmanlar, bunun 10 yıl öncesine göre ülkedeki şeker hastalarının sayısının ikiye katlanması anlamına geldiğini belirtiyor.
    "Journal of Epidemiology and Community Health" adlı dergide yer alan makalede, bu vakaların büyük bölümünün de aşırı kilo ve obeziteden kaynaklanan 2. tip şeker hastalığı olduğu kaydedildi.

    Uzmanlar, verilerin, şeker hastalığının İngiltere'de, hastalığın en çok görüldüğü Bu Linki Görmeniz İçin SupersatForuma Uye Olmanız Gerekmektedir. 'den bile hızlı arttığını ortaya koyduğunu bildirdi.

    1996-2005 yılları arasında İngiltere'de 42 bin 642 yeni şeker hastasının ortaya çıktığını belirten uzmanlar, bunlardan 1250'sinin insüline bağlı yaşayan 1. tip diyabet olduğunu, kalan 41 bininin ise yaşam tarzına bağlı olarak ortaya çıkan 2. tip diyabet olduğunu kaydetti.
    Uzmanlar, ortaya çıkan tablonun, ülkede toplum sağlığını tehdit eden bir "saatli bombanın" varlığına işaret olarak kabul edilmesi gerektiği uyarısında bulundu.

    İstatistikler, İngiltere'de halen 2,5 milyon şeker hastasının bulunduğunu ve yarım milyonu aşkın kişinin de hastalıkla yaşadığını, ancak bunun farkında olmadığını ortaya koyuyor.

  10. #10

    Kullanıcı Bilgi Menüsü

    Standart

    İştahınızla başa çıkın



    .hurriyet2008-detailbox-newslink { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:none; color:#000000;}.hurriyet2008-detailbox-newslink:hover { font-family: Arial, Helvetica, sans-serif; font-size:13px; font-weight:bold; text-decoration:underline; color:#990000;}Birçok yöntem denemenize rağmen yemek yemekten vazgeçemiyor yada iştahınızla başedemiyorsanız işte size 5 öneri...


    1. Daha uzun süre çiğneyin

    Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beyinin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına gelir. Üstelik tat alma duyusu da daha fazla tatmin edilir. Böylece doyduğunuzu anlamazla yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalıyor. Fazla yemekten kaynaklanan sindirim sorunlarından kurtulmanız da cabası...
    2. Güç harcayarak egzersiz

    Egzersizleriniz zorlaştıkça vücut isiniz artıyor ve daha fazla kalori yakmaya başlıyorsunuz. Bu durumda egzersizi takip eden bir kaç saat boyunca iştahınızın bastırılmasına neden oluyor. Böyle bir durumda, normal öğün saatinden bir kaç saat önce egzersiz yapmak başlamak en mantıklısı. Çünkü öğün saati geldiğinde spor yapmanın verdiği etkiyle iştahınız biraz daha kapalı olacaktır. Ama asla öğün atlama hatasına düşmeyin. Hem vücudunuz güçsüz düşer, hem de bir süre sonra aşırı yeme isteği duyarsınız.
    3. Tat alma duyunuzu tatmin edin

    Yapılan araştırmalara göre değişik tatlarla bu duyuyu tatmin etmek, daha az miktarla yetinebilmemizi sağlıyor. Sürekli ayni yemeği yemek ise, özellikle de tadı hoşunuza gitmiyorsa, bir süre sonra tat alma mekanizmanızın kendini iptal etmesine neden oluyor. Bu yüzden de kendinizi sanki hiç yemek yememiş gibi hissedebiliyorsunuz. Bu durumu engellemek için öğünlerinizi taze otlarla ve baharatlarla tatlandırabilirsiniz.
    4. Atıştırma krizlerini engelleyin

    Gün içinde sık ve az öğünler yemek, iştahınızın kontrolden çıkmasını önlemenin en kolay yolu. Belki yine arada birseller atıştırmak isteyebilirsiniz ama sizi doyuracak miktarla çok az olacaktır. Böyle bir durumda atıştırmak için sağlıklı karbonhidratlara yönelin. Çünkü bu besin türü sindirim sisteminde daha uzun süre kalıyor ve seker seviyenizi yavaşça yükselterek daha uzun süreli bir tokluk hissi sağlıyor.
    5. Daha fazla su için

    Su içmek kendinizi tok hissetmenize yardımcı olduğu için önemli Ayrıca vücudunuz susuz kaldığında çoğu zaman açlık hissine benzeyen sinyaller gönderiyor. Bol su içmek bedeninizin su istediği zamanlarda yemeğe yönelmenizi de önler.

Sayfa 1/2 12 SonSon

Konu Bilgileri

Users Browsing this Thread

Şu an Bu Konuyu Gorunteleyen 1 Kullanıcı var. (0 Uye ve 1 Misafir)

Bu Konudaki Etiketler

Yer imleri

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •