Öldürücü bir mesele. Hassas bir konu. Öyle iyi ayarlanmalı ki. Hani herşeye iyi gelen ilaçlar vardır. Bir aspirin al geçer denir. Bu da öyle bir ilaç sanki ama yanlış kullanımında ölümcül yan etkileri de olan bir ilaç.
Ağzına geleni söylemek, aklından ilk geçeni söylemek yerine atalarımızın dediği gibi, “Bir şey söylemeden önce 3 defa yutkunmalı”mıyız? O yutkunmalar sırasında mı kaçırıyoruz açık sözlü olmayı, gerçek hislerimizi, düşüncelerimizi paylaşmayı o anlık kararlarla mı erteliyoruz?
Özünde pek çok şey var.
Pek çok şeyde olduğu gibi burada da çocuklar öğretiyor. Bebeklerin acıktıklarını, mutlu olduklarını, uykularının geldiğini ya da sadece huysuzluk yaptıklarını annelerine anlatışları ne kadar da muhteşemdir. Dilin olmadığı yerde iletişim nasıl olur? Bunu anlamak için doğanın mucizesine bakmak lazım. Bu dahi iletişimci bebekler büyürken sosyal törpülerimize henüz maruz kalmadan kendi yollarında açık sözlülüğün de en tatlı, en naif temsilcileridir.
Çocuklar kıvırmaz örneğin. Açsa misafirlikte pat diye acıktığını söyler. Bulunduğu yerden uzaklaşmak istiyorsa ortamı, yanında bulunduğu kişileri, ilişkileri önemsemeden gidelim diye tutturur.
Dünyanın onun üzerine kurulu olmadığını defalarca anlatmanıza rağmen…
Ya da benim tatlı kızım gibi bu uzun anlatışların sonunda “Şu anda ne demek istediğini tam olarak anlayamıyorum anne” diyip gülümser. Gözlerinizin içine bakar içiniz ısınır.
Ne olmalı da tatlı tatlı anlatmalı, ne yapmalı da öğrenilmiş, ezberlenmiş kalıplarla değil içten gelen samimi duygularla düşünceler kırmadan dökmeden anlatılmalı.
Kısa kısa notlar aldım, paylaşıyorum:
- Jack Welch şöyle diyor : “ Eğer açık sözlüyseniz – ama asla tam anlamıyla açık sözlü olamazsınız, bunu da bilin- her şey daha hızlı ve daha iyi olur.
- Eğer dürüst olabilirseniz, içiniz dışınız bir ise, fikriniz neyse zikriniz de o olabiliyorsa açık sözlülükten korkmamak gerekir.
- Çıplak gerçek, hakikat bazen insanın canını acıtır doğru. O yüzden insan kendini sakınır, saklar. Acaba biz içinden, kalbinden, aklından geçeni zamanında, saygıyla, ezmeden, üzmeden söyleyebilenlere mi açıksözlü diyoruz? Zamanında yapilmayan hesap edilerek yapılan iletisime de riya deniyor sanırım.
- Açık iletişim tek taraflı değildir. Birine açık sözlü davranıyorsanız en az sizin kadar onun konuşabileceği bir ortam yaratmalısınız.
- Yaşamın her günü yeni bir soru ortaya çıkar bizi ayakta tutan budur.
- Açık sözlülüğün en önemli koşulu içtenlik olabilir mi? Dürüstlük ile içtenlik akraba olabilir mi?
- “Bir çocuğa kızmak üzere olduğunuzda hemen ayaklarına bakın. Tüm kızgınlığınız geçecektir. “ ( Kızılderili atasözü) Peki bir yetişkine kızmak üzere olduğumuzda ne yapmalı? Açıkça kendimize bakmalı! Şimdilik bulabildiğim en iyi yanıt bu. Düşünüyorum hala…
- Açık iletişim neleri ister? Açık söz ister. Açık yürek ister. Açık gönül ister. Gönül gözü açık olsun ister. Usul, adap, yol yordam ister. Derinlik ister, basitlik ister. Güven ister. Babana bile güvenme diyen bir coğrafyanın evlatları olarak güven konusunda ev ödevlerimiz var mı?
- Samimiyetsiz samimiyetler, maskeler açık iletişimin en büyük düşmanı olabilir mi?
Açık sözlülük istiyorsak önce kendimiz açık sözlü olmalıyız. Önce biz yukarıdaki özellikleri taşımalı, soruları kendimize sormalıyız.
Bazı sözleri haksız çıkarmalıyız.
“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür; ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.“ Tolstoy
Sevgi ve saygılarımla


Teşekkur:
Beğeni:
Alıntı



Yer imleri