Saatlerce uyuyup uykusuz uyandığım katrandan kara bir gecenin sabahında yine
sessizliğe, yine sensizliğe açtım gözümü… Engin ve ıssız bir okyanusun en derinine
dalmak gibi bir şey bu. Koyu bir karanlık, müthiş bir basınç.. Görünmez bir el
yüreğimi avuçlarının arasına almış sıkıyor sanki…

Çıkmalıyım bu kör kuyudan.. Bu ruh halinden kurtulmalıyım.. Beni bana bırakmadan,
tutmalıyım kendi elimden. Bu düşüncelerin içerisinde, ağrıyan şakaklarıma aldırmadan
elimi uzatıyorum radyoya.. Belirli belirsiz yarım bir türkü dolanmış dilime: “Dert
adamı yer imiş…” Radyodan yükselen cızırtılı ses bastırıyor beni.

“Gecenin en siyahında
Umudun bittiği yerdeyim
Köşeyi dönsem ölüm
Düz gitsem hayat
Gölgeler içindeyim
Sen imkansızsın…
Sensizlik imkansız
Aşk imkansız..”
Dudaklarımda buruk bir tebessüm beliriyor. Ve gayri ihtiyari “imkansız olmasa aşk
olmazdı” diye söyleniyorum kendi kendime.. Söyleniyorum ya kendim de şaşıyorum buna.
Hava kapalı bugün.. Aşk yağıyor .. Başucumdaki kitaba uzanıyorum. Uzun
zamandır almak, okumak istiyordum. Oysa bugün sıkıyor beni.. Gönül yorgunluğu olsa
gerek bu.. Bilir misin nedir gönül yorgunluğu? Bir bilgeye sormuşlar:

- Efendim canınız ne istiyor? Bilge cevaplamış:

- Canım hiçbir şey istememeyi istiyor.. ve devam etmiş.. Bu ruh halinin adı gönül
yorgunluğudur..

Bugün benim de canım “hiçbir şey istememeyi” istiyor. Aldırmıyorum beynimin
kıvrımlarında dolaşan yüzlerce soru işaretine. Dışarı atıyorum kendimi.

Yürümeliyim.. Islanmalıyım.. Hatta sırılsıklam olmalıyım.
...
Aşk yağıyor...